T.C.
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
EDEBİYAT FAKÜLTESİ
DİLBİLİM
HAYALET UZUV
ONURHAN DEMİR
2011287008
İZMİR 2013
Page |2
HAYALET UZUV
Giriş ( Hayalet uzuv nedir?)
I.
Hayalet Uzuv tanımının tarihçesi ve görüşler
II.
Yeniden haritalanma
III.
Hayalet uzuv deneyimleri
A. Steve Macken – Nereyi kaşıyacağını bilmek
B. Beth Brieter
IV.
Sonuç
Kaynakça
Ayna tekniği - Komut: Beyni kandır!
Page |3
HAYALET UZUV
A
mpütasyon sonrası uzuvların hala hissedilmesinin dikkat çekmesi, XVI.
Yüzyılda Fransız cerrah Ambroise Parê’ye kadar dayanır ve bekleneceği
gibi, bu fenomen çevresinde incelikli bir folklor da bulunuyor. Philadelphialı
seçkin Doktor Silas Weir Mitchell, “Hayalet uzuv” tanımlamasını ilk kez İç savaş sırasında
kullandı. Bu antibiyotik öncesi günlerde, yaralanmaların yaygın görülen sonuçlarından biri de
kangrendi ve binlerce yaralı askerin iltihaplı uzvunu kesen cerrahlar da evlerine hayalet uzuvlar
ve bunlara neyin neden olabileceği konusunda düzinelerce yeni açıklamayla döndüler. Silas
Weir Mitchell bu fenomene çok şaşırmıştı ve ilk makalesini, profesyonel bir tıp dergisinde
yayımlayıp arkadaşlarının alaylarına maruz kalmak yerine Lippincott’s Journal adlı popüler bir
dergide takma isimle yayımladı. Hayaletler, düşündüğünüzde, daha ziyade ürkütücü bir
fenomendir.
Silas Weir Mitchell döneminden beri hayalet uzuvlar hakkında çok güzel olanlardan son
derece saçma olanlara dek her tür spekülasyon ortaya atılmıştır. Geçenlerde, yirmi yıl kadar
önce, Canadian Journal of Psychiatry’de çıkan bir yazı, hayalet uzuvların sadece hüsnükuruntu
yüzünden olduğunu belirtti. Yazarlar, hastanın umutsuzca kolunu geri istediğini ve bu yüzden
hayalet uzuv deneyimi yaşadığını söylediler – kısa süre önce kaybedilen anne veya babayı
rüyada sık görmeye, hatta “hayalet”lerini görmeye benzer bir durummuş bu. Böylesi bir sav,
ilerde göreceğimiz gibi çok saçmadır.
Hayalet uzuvlar için ikinci ve daha popüler bir açıklama, güdükteki (kesilen uzuvdan
kalan parça) yıpranıp kıvrılmış sinir uçlarının (nöromalar) ateşlendiği ve harekete geçtiği,
böylece kaybedilen uzvun hala oradaymış gibi düşünülmesini sağlayacak şekilde yüksek beyin
merkezlerinin aldandığı şeklindedir. Bu harekete geçen sinirler kuramıyla ilgili birçok sorun
olmasına rağmen, basit ve uygun bir açıklama oluşu yüzünden çoğu doktor buna sarılmaktadır.
Çoğu doktor gibi, ilk karşılaştığım andan itibaren hayalet uzuvlar dikkatimi çekti ve o
andan beri bunlara şaşırıyorum. Ampüteler arasında çok yaygın olan hayalet kol ve bacaklara
ek olarak radikal mastektomi sonrası hayalet memeleri olan kadınlar, hatta hayalet apandisiti
olan bir hasta gördüm. Ameliyatla çıkarılmasına rağmen tipik spazmodik apandisit ağrısı
azalmamıştı, öyle ki hasta, cerrahın onu kesip aldığını kabul etmiyordu! Bir bilim öğrencisi
olarak, bu duruma hastalar kadar şaşırmıştım ve başvurduğum kitaplar sadece gizemi daha da
derinleştirdi. Penisi kesilip alındıktan sonra bir hastanın hayalet ereksiyonlar yaşadığını,
Page |4
rahminin alınmasından sonra bir kadının hayalet âdet krampları çektiğini, bir kazada trigeminal
siniri kopan bir beyefendinin hayalet burun ve yüz hissettiğini okudum.
Tüm bu klinik deneyimler yakın bir zamana kadar beynimde gizli bir uykudaydı. Ulusal
Sağlık Enstitüleri’nden (NIH) Dr. Tim Pons’un 1991’de yayımladığı makaleyi okuduğumda
ilgim yeniden arttı. Bu yazı beni tamamen yeni bir araştırma alanına doğru itti ve Steve ile
tanıştım. Fakat hikâyenin bu bölümüne geçmeden önce, beyin anatomisine, özellikle de uzuvlar
gibi çeşitli vücut parçalarının serebral kortekste –beyin yüzeyindeki büyük kıvrımlı mantodanasıl haritalandırıldığına yakından bakmamız gerekir. Bu, Dr. Pons’un neyi keşfettiğini ve
sonuçta hayalet uzuvların nasıl ortaya çıktığını anlamanıza yardımcı olacaktır.
Serebral korteks yüzeyine yayılarak oturmuş ve Penfield homunkulusu denen deforme
bir küçük adam Şekil 1.1. Homunkulus, vücudun farklı noktalarının beyin yüzeyinde nasıl
haritalandığını, sanatçının mizahi bir yolla tarifidir. Çok komik şekilde deforme edilmiş
özellikler, dudaklar ve dil gibi belli vücut kısımlarının aşırı temsil edildiğini göstermeye yönelik
bir çabadır.
Şekil 1.1 Penfield homunkulusunun –beyindeki adamcığın- üçboyutlu garip bir modeli, vücudun bölümlerini
temsil ediyor. Ağzın ellerin ne kadar büyük çizildiğine dikkat edin.
Bu harita, gerçek insan beyninden elde edilen bilgiyle çizilmiştir. 1940’lar ve 1950’ler
süresince, Kanadalı harika beyin cerrahı Wilder Penfield, lokal anestezi altındaki hastalarla
etraflı beyin ameliyatları gerçekleştirdi (bir sinir dokusu kütlesi olmasına rağmen, beyinde ağrı
reseptörü yoktur). Çoğunlukla ameliyat sırasında beynin büyük bölümü açıktaydı ve Penfield
daha önce hiç denenmemiş deneyleri yapma fırsatı yakaladı. Hastaların beyinlerinin belirli
bölgelerini bir elektrot yardımıyla uyardı ve ne hissettiklerini sordu. Elektrot sayesinde her tür
duyu, görüntü, hatta anı ortaya çıktı ve bunlardan sorumlu beyin bölgeleri haritalandırıldı.
Page |5
Örneğin, eğer maymunun somatoduyusal korteksine bir elektrot yerleştirir ve
maymunun belirli bir vücut bölgesine dokunursanız, hücrede sinyal ateşlenecektir. Her
hücrenin vücut yüzeyinde yanıt verdiği kendi alanı –kendi küçük deri yaması- vardır. Biz buna
hücrenin reseptif alanı diyoruz. Beyinde tüm vücut yüzeyinin bir haritası bulunur; vücudun her
yarısı beynin diğer tarafında haritalanmıştır.
Beynin duyusal alanlarının ayrıntılı işlevi ve yapısı incelemek için hayvanlar makul
deneklerdir, ama bir sorun var: Onlar konuşamaz; yani Penfield’ın hastaları gibi, ne
hissettiklerini araştırmacıya söyleyemezler. Sonuçta bu tür deneylerde hayvanlar kullanılırken
işin büyük ve önemli bir boyutu ele alınamamaktadır.
Bu aşikâr kısıtlılığa rağmen, doğru deneyler sayesinde birçok şey öğrenilebilir. Örneğin,
dikkat ettiğimiz gibi, önemli bir soru “insan doğası mı yetiştirme mi” meselesiyle ilişkilidir:
Beyin yüzeyindeki bu vücut haritaları sabit mi, yoksa doğduktan sonra çocukluktan
delikanlılıktan geçip ileri yaşlarımıza ulaşırken edinilen deneyimlerle değişebilir mi? Ayrıca bu
haritalar doğumdan itibaren beyinde varsa, erişkinlikte ne ölçüye kadar ayarlama yapılabilir?
Tim Pons ve arkadaşlarını araştırmaya başlamak için harekete geçiren bu sorulardı.
Stratejileri dorsal (duyusal) rizotomi –koldan gelen duyusal bilgiyi omuriliğe taşıyan tüm sinir
liflerinin kesilmesi işlemi- yapılan maymunlarda beyin sinyallerini kaydetmekti. Ameliyattan
11 yıl sonra, hayvanları anesteziye aldılar, kafataslarını açtılar ve somatoduyusal haritadan
kayıtlar yaptılar. Maymunun felçli kolu beyine sinyaller göndermediği için, maymunun
kullanılmayan koluna dokunduğunuzda herhangi bir sinyal kaydetmeyi ve beynin “al
alanı”ndan kayıt yapmayı beklemezsiniz. Felçten etkilenen el ile ilişkili büyük bir sessiz korteks
bölgesi olmalıdır.
Gerçekten de araştırmacılar kullanılmayan ele vurduklarında bu bölgede bir etkinlik
görülmedi. Fakat şaşırtıcı olan maymunun yüzüne dokunduklarında beyinde “ölü” el bölgesine
denk gelen hücreler (yüz bölgesiyle ilişkili olan hücrelerle birlikte, ki bunların zaten ateşlemesi
beklenir) güçlü bir biçimde sinyal ateşlemeye başladılar. Maymunun yüzünden gelen duyusal
bilginin kortekste sadece yüz alanına gitmediği, aynı zamanda felçli elin alanını da işgal ettiği
görüldü!
Bu bulgunun anlamı çok şaşırtıcıdır: Haritayı değiştirebileceğiniz anlamına gelir;
erişkin bir hayvanın beyin devrelerini değiştirebileceğiniz ve bir santimetre veya daha uzağa
giden bağlantılarda ayarlama yapabileceğiniz anlamına gelir.
Page |6
Vücudunun hangi bölgesine dokunulduğunu göstermesini bir yana bırakın, bir
maymunu çok basit bir görev için bile eğitmek yıllar alır. Bu durumda maymun kullanmanın
gerekli olmadığını düşündüm. Kolunu kaybetmiş bir hastanın yüzüne dokunarak aynı soruyu
neden yanıtlamayalım?
Steve Macken1, kolunu kaybetmesine yol açan korkutucu olayları daha dün gibi
hatırlıyor. Karşı şeritte bir araç hemen önünde yoldan çıktığında, futbol antrenmanından eve
dönüyordu, yorgundu ve idman nedeniyle acıkmıştı. Frenler acı acı öttü. Arabası dönerek
kontrolden çıkarken Steve de sürücü koltuğundan çevre yolunun kenarındaki buz çiçeklerinin
üzerine fırladı. Steve havaya fırladığında geri dönüp baktığında –Freddy Krueger filmlerinden
bir sahneymiş gibi- vücudundan kopmuş olan elinin hala arabanın içinde olduğunu görmüştü.
Bu tüyler ürpertici kazanın sonucunda, Steve sol kolunu dirseğin hemen üzerinden
kaybetti. On yedi yaşındaydı ve liseyi bitirmesine sadece üç ay kalmıştı.
Sonraki haftalarda, kolunu kaybettiğini bilmesine rağmen, dirseğinin altında kolunun
hayaletvari varlığını hala hissedebiliyordu. Her bir “parmağını” hareket ettirebiliyor, kolunun
uzanabileceği yerdeki nesnelere “uzanabiliyor” ve onları “yakalayabiliyordu”. Aslında hayalet
kolu, darbeleri savuşturmak, düşen nesneleri yakalamak, küçük kardeşinin sırtını sıvazlamak
gibi gerçek kolunun otomatik olarak yapabileceği her şeyi yapabilir gibiydi. Steve solak olduğu
için, telefon çaldığında elinin hayaleti ahizeye uzanabiliyordu.
Steve çıldırmamıştı. Kaybettiği kolunun hala varlığını hissetmesi klasik bir hayalet uzuv
–uzun zaman önce kazada kaybedilen veya ameliyatla alınan kol ya da bacağın hastanın
zihninden süresiz olarak çıkmaması- örneğidir. Bazıları anesteziden uyanır ve kollarının feda
edilmek zorunda kalındığı söylendiğinde, buna kuşkuyla bakarlar, çünkü çok anlı biçimde hala
varlığını hissediyorlardır. Sadece örtünün altına baktıklarında uzuvlarının gerçekten gittiğini
fark ederler. Bunun da ötesinde, bazı hastalar hayalet kolları, elleri veya parmaklarında müthiş
bir ağrı hisseder, öyle ki intiharı bile düşünürler. Bu ağrı sadece aman vermez değil, tedavi
edilemez bir ağrıdır; nasıl oluştuğu ve üstesinden nasıl gelineceğine dair kimsenin azıcık bile
olsa fikri yoktur.
Hayalet uzuv ağrısının ciddi bir klinik sorun oluşturduğunun farkındayım. Eklem
iltihabı ağrısı ya da bel ağrısı gibi gerçek bir vücut parçasının kronik ağrısının tedavisi yeterince
zordur, fakat olmayan bir uzvun ağrısını nasıl tedavi edersiniz? Bir bilimci olarak, ilk etapta bu
1
Makale oyu a kulla ıla hasta isimleri asıl kişi/kişilere ait değildir.
Page |7
fenomenin neden ortaya çıktığını da merak ediyordum. Neden bir kol, alındıktan sonra hastanın
zihninde uzun süre kalmaktadır? Akıl neden uzvun kaybedildiğini kabul ederek vücut imgesi
“yeniden şekillendirmez”? Bu fenomenin incelenmesinin, beynin ani ve devasa kayıplarla nasıl
başa çıktığını anlamamıza yardımcı olmanın yanı sıra kalıtım mı yoksa çevre mi gibi daha temel
bir tartışmayı –zihnimizin diğer yönleri gibi vücut imgesinin de ne ölçüye kadar genlerle
belirlendiği ve ne ölçüye kadar deneyimlerle düzenlendiği meselesine de- ışık tutacağını fark
ettim.
Beth Brieter, çaresiz durumdaydı. “Doktor,” dedi, “bana yardım edebileceğinizi ümit
ediyorum.” Kayıp koluna doğru baktı. “On yıl önce kaybettim. Fakat o zamandan beri hayalet
dirseğim, bileğim ve parmaklarımda korkunç ağrılar var”. İlerleyen sohbetimizde bu on yıl
boyunca Beth’in hayalet kolunu hiç oynatamadığını keşfettim. Her zaman tuhaf bir konumda
sabit duruyordu. Beth öğrenilmiş felçten mi mustaripti? Eğer öyleyse, bizim sanal gerçeklik
kutusunu kullanarak hayalet uzvunu canlandırıp yeniden hareket kazandırabilir miydik?
Beth’ten sağ elini kutudaki aynanın sağ tarafına yerleştirmesini ve sol elinin (hayalet
elinin) de sol tarafta olduğunu hayal etmesini istedim. “Sağ ve sol kollarını aynı anda hareket
ettirmeni istiyorum” diye talimat verdim.
“Bunu yapamam” dedi Beth. “Sağ kolumu hareket ettirebiliyorum fakat sol kolum
hareketsiz. Her sabah uyandığımda, hayalet kolumu hareket ettirmeye çalışıyorum, çünkü
komik bir konumda kalakaldı ve hareket etmesinin ağrıyı azaltacağını hissediyorum. Fakat”
dedi, görünmez koluna bakarak, “küçük bir hareket kıvılcımı bile oluşturamadım.”
“Tamam, Beth, fakat yine de denemelisin”
Beth vücudunu döndürdü, omzunu kaydırarak cansız hayalet kolunu kutunun içine
“yerleştirdi”. Sonra sağ elini aynanın diğer tarafına koydu ve senkron hareketler yapmaya
çalıştı. Aynaya baktığında önce nefesini tuttu ve artından “Tanrım! Tanrım, doktor! Bu
inanılmaz. Akıllara durgunluk verici!” diye çığlık attı. Bir çocuk gibi hoplayıp zıplıyordu. “Sol
kolum yeniden yerinde. Sanki geçmişteki gibiyim. Bunca yıl sonra tüm bu anılarım tekrar hızla
canlanıyor. Kolumu tekrar hareket ettirebiliyorum. Dirseğimi, bileğimi tekrar oynatabiliyorum.
Her yeri hareket ediyor.”
Biraz sakinleştikten sonra “Pekâlâ Steve şimdi gözlerini kapat” dedim.
Page |8
“Tanrım!” Açıkçası hayal kırıklığına uğramıştı. “Yeniden dondu. Sağ elimin hareketini
hissediyorum, fakat hayalet kolum hareketsiz.”
“Gözlerini aç.”
“Oh, evet. Şimdi tekrar hareket ediyor.”
Sanki Steve’in hayalet uzvunu hareket ettiren sinir devrelerinde geçici bir bastırma veya
engellenme vardı ve görsel geribildirim bu engellemeyi ortadan kaldırmıştı. Daha da ilginç
olanı, önceki on yıl boyunca hiç hissedilmemiş olmasına rağmen, kol hareketine dair bu
bedensel duyuları anında canlanmıştı.2
Steve’in tepkisi heyecan vericiydi ve öğrenilmiş felçle ilgili hipotezim için destekleyici
bilgi sağlıyordu, ama o gece eve gittiğimde kendi kendime sordum: “Eee, şimdi ne oldu? Bu
adamın hayalet uzvunu tekrar hareket ettirdik, fakat biraz düşününce tamamen yararsız bir
beceri; bazen biz tıp araştırmacılarının üzerinde çalışmakla suçlandığı gizli saklı bir şeye
benziyor.” Bir kişinin hayalet uzvunu hareket ettirmesini sağladığım için bir ödül
kazanamayacağımı fark ettim.
Fakat öğrenilmiş felç belki de daha yaygın bir olaydır.3 Gerçek uzuvları felçli kişilerde
de, örneğin inme sonrası oluyordur belki. İnsanlar inme sonrası neden kollarının kullanımını
kaybediyorlar? Beyni besleyen bir damar tıkandığında, beynin ön bölümünden omuriliğe
uzanan lifler oksijensiz kalıp zedelenir ve kol felç olur. Fakat inmenin erken dönemlerinde,
beyin şişer ve geçici olarak bazı sinirlerin ölmesine, bazılarının da afallayıp iletişimi kesmesine
“o ra “teve’e her iki eli i işaret par ağı ile aşpar ağı ı oy at ası ı ve eşza a lı olarak ay aya ak ası ı
istedi , fakat u kez hayalet aş ve işaret par akları felçli kaldılar, a la adılar. Bu ö e li ir gözle di; çü kü
daha ö eki so uçları sade e de ey orta ı da kay akla a hatalı ve uydur a ir so u u ol a olasılığı ı
dışla akta. Eğer uydur a olsaydı, ede tü eli ve dirseği i oy atırke par akları ı tek tek oy ata ası .
3
Öğre il iş felç kavra ı çok kışkırtı ıdır ve felçli hayalet uzuvları tedavi et e i ötesi de a la ları ola ilir.
Ör ek olarak, yazar kra pı ı ele alalı fokal disto i . Hasta, par akları ı oy ata ilir, ur u u kaşıya ilir veya
soru suz ir içi de kravatı ı ağlaya ilir, fakat ede se eliyle yazı yaza az. Bu duru u açıkla aya yö elik
kura lar arası da kas kra pları da tutu da histerik fel e kadar ir sürü görüş var. Fakat u da ir tür
öğre il iş felç ör eği ola ilir i? Öyle ise ay a kulla ak gi i asit ir hile u hastalarda kulla ıla ilir i? Ay ı
sav, ale i felç ile uzvu hareket ettiril esi e isteksizlik – ir tür zihi sel e gel- arası da uza a diğer se dro lara
da uygula a ilir i? İdeo otor apraksi –hü er gerektire hareketleri e irle yapa a a hasta ağı sız olarak
mektup yazabilir, fakat yap ası iste ildiği de çayı şekeri i karıştıra az veya güle güle de ek içi eli i
sallayamaz)- felçli hayalet uzvu öğre il esi a la ı da kesi likle öğre il e iştir . Fakat ir tür geçi i si irsel
e gelle eye ağlı ola ilir? Öyle ise, görsel geri ildiri
u e geli aş aya yardı ı olur u? “o olarak da
Parki so hastalığı var; kaskatı kesil e, şiddetli titre e ve yüz de dâhil
aske e zeri ifade tü
ede
hareketleri de azal a aki ezi görülür. Bu hastalığı erke dö e i de, kaskatı kesil e ve titreme sadece bir eli
etkiler, dolayısıyla sağla eli ya sı ası kulla ılarak ay a tek iği de e e ilir. Görsel geri ildiri i Parki so
hastalığı ı etkilediği ili diği içi ör eği , hasta or alde yürüye ez, a a ze i de siyah eyaz kareler varsa
yürüye ilir , elki de ay a tek iği o lara da yardı ı ola ilir.
2
Page |9
neden olur. Kolun işlevsiz kaldığı bu süre boyunca beyin şu geribildirimi alır: “Hayır, kol
hareket etmiyor.” Şişme azaldığındaysa, hastanın iyileşmeyip beyninin bir tür öğrenilmiş felce
saplanıp kalması mümkündür. Ayna düzeneği, felcin en azından öğrenmeye bağlı olan bu
kısmını yenmeye yardımcı olabilir mi? (Ama sinir liflerinin gerçekten yok olmasından
kaynaklanan felci düzeltmek için, kimse aynalarla bir şey yapamaz.)
Ayna tekniği ile felçli bir insanın beynini kandırmak bu bulgulara göre mümkün oluyor.
“Hayalet uzvun felci ile kısmen felçli biri için geçerli midir?” sorusuna ise şöyle cevap
verebiliriz: Beynin hayalet uzuv diye nitelendirdiğimiz ampütasyon sonrası varlığına inanılan
uzuv beyin için hala orada demektir. Yani beyin hayalet uzuv ile gerçek uzvu aynı olarak ele
alıyor. Bu da felçli hayalet uzuv ve kısmen felçli uzuvlar için beyni kandırmanın aynı ölçümde
olduğunu gösteriyor. Kısmen felçli bir hastayı aynanın karşısına getirdiğimizde eşzamanlı
hareketler ettirirsek beyin bunu “Felçli taraf hareket ediyor” olarak algılayacaktır. Yani görsel
geribildirim alacak ve “Hayır, bu kısım hareket etmiyor” telkinini geride bırakacaktır. Peki,
günümüzde felçli hastalarda ayna tedavisi uygulanmasına rağmen neden Beth’inki gibi erken
cevaplar alamıyoruz. Kim bilir belki de aynada bir sorun vardır. Çözüm önerimiz var, fakat
bunu daha detaylı araştırmalardan sonra belgelendirmek, hastanın aksi bir durumla –hayal
kırıklığı- karşılaşmaması için çabamızdır.
Şimdi tüm bunların ne anlama geldiğini bir düşünün. Tüm bu hayatınız boyunca
“benliğiniz”in en azından ölüme dek aynı kalan ve dengeli tek bir bedene demirlenmiş
olduğunu varsayarak etrafta dolandınız. Aslında, benliğiniz vücudunuza “bağlılığı” öyle bir
aksiyomdur ki bunu sorgulamak düşündürüyor. Bütün sağlam görüntüsüne rağmen vücut
imgeniz birkaç basit hileyle derinden etkilenebilecek kadar bütünüyle geçici bir içsel yapıdır.
Genleriniz aracılığıyla çocuklarınıza aktarmak için geçici olarak yarattığınız bir kılıftır sadece.
P a g e | 10
KAYNAKÇA
Ader, R. (ed), 1981. Psychoneuroimmunology. New York: Academic Press.
Bogen, J. E. 1975. “The Other Side of the Brain”, UCLA Educ, 17:24-32.
Penfield, W. & T. Rasmussen. 1950. The Cerebral Cortex of Man: A Clinical Study of
Localization of Function. New York: MacMillan.
Pons, T. P., E. Preston, A. K. Garraghty. 1991. “Massive Cortical Reorganization after
Sensory Deafferentation in Adult Macaques”, Science, 252:1857-1860.
Ramachandran, V.S. (2000). Phantoms in the Brain(1). New York: Academic Press.
Ramachandran, V.S., E.L. Altschuler, S. Hillyer. 1997. “Mirror Agnosia”, Proc R
SocLondon, 264:645-647.
Sacks, O. 1985. The Man Who Mistook His Wife for a Hat. New York: HarperCollins
[Karısını şapka sanan adam, çev. Çiğdem Çalkılıç, Yapı Kredi Yayınları, 1996].
Wills, C. 1993. The Runaway Brain. New York: Basic Books.
Zeki, S.M. 1978. A Vision of the Brain. Oxford: Oxford University Press.