Academia.eduAcademia.edu

Metochites’s Poems and the Chora

2011, Kariye Camisi, Yeniden / The Kariye Camii Reconsidered, éd. H. A. Klein – R. G. Ousterhout – B. Pitarakis

186 187 Metokhites’in Şiirleri ve Khora* J. M. Featherstone Theodoros Metokhites, manastırındaki keşişlerine ikinci şiirinde böyle sesleniyor, manastırın u yani bânîsi olarak İsa Mesih’in önünde diz çöktüğü ünlü mozaikteki örneğini izlemelerinde ısrar ediyordu. Metokhites’in ’inden ilk ikisi, Khora’nın restorasyonunu kutlamak için yazdığı özyaşamöyküsü nitelikli şiirlerdir ve 1321 baharında tamamlanmışlardır. Şiirlerin yer aldığı orijinal elyazması bugün Paris Milli Kütüphane’de Parisinus Graecus 1776 envanter numarası ile saklanmaktadır.1 Aynı kişi tarafından birbiri ardına kaleme alınan bu kitap, izleyen on yıl boyunca, Metokhites’in 1332’deki ölümüne kadar kendisince çeşitli kereler düzeltilir, Metokhites’in en çok değer verdiği varlıklarından biri haline gelir. ’in içerikleri ve hatta elyazmasında sunuluş biçimleri dahi yazarı* 1 Şiirler’in edisyonları: Şiirler I–II: M. Treu, , Programm des Viktoria-Gymnasiums zu Potsdam, Ostern 1895 (Potsdam, 1895), 1–54. Şiirler III–IV: I. Ševčenko and J. M. Featherstone, “Two Poems by Theodore Metochites,” 26 (1981): 1–46. Şiir XI: J. M. Featherstone, ”Theodore Metochites’s Eleventh Poem,” 81 (1988): 253–264. Şiir XII: M. Cunningham, S. Georgiopoulou ve J. M. Featherstone, “Theodore Metochites’s Poem to Nikephoros Kallistos Xanthopoulos,” 7 (1988): 100–116. Şiirler XIV–XX: J. M. Featherstone, , Byzantina Vindobonensis 23 (Viyana, 2000), 19–143. Bu elyazması ve hakkında bkz. Featherstone, (yukarıdaki Şiirler XIV–XX için), 11–18. Metokhites’in Şiirleri ve Khora | J. M. Featherstone “Dolaysıyla benim aziz, sevgili Khora’mda yaşayan, İsa’nın yolunda ilerleyen sizler İsa’nın önünde benim adıma diz çökün. Beni her kötülükten koruması için O’nun tam saf Annesi’ni şefaatçiniz ve kudretli savunucunuz olarak Kral Oğlu’na gönderirken, gözleriniz yaşlarla dolu olarak Tanrı’dan bana iyi davranmasını dileyin,… Evet, Kraliçe, Bakire Anne, Oğlu’na benim için aracılık et! O’nun korkusundan, cezadan kaçınmanın bir vasıtası olarak size bu manastırı inşa ettim, sığınılacak bir khora (kale) olarak” (Şiir II: dizeler 546–572). 188 2 3 4 Kâtip ve onun kaleme aldığı diğer elyazmaları hakkında ve de bizim burada ele aldığımız elyazmasındaki çeşitli düzeltmeler hakkında bu kitapta Christian Förstel tarafından yazılan 6. bölüme bakınız. Paul Magdalino bu kitaptaki 4. bölümde dikkat çekmiş; M. Angold, “The Autobiographical Impulse in Byzantium,” 52 (1998): 240–51’e atıfta bulunmuştur. I. Ševčenko, “Theodore Metochites, the Chora, and the Intellectual Trends of His Time,” bk: 4, ed. P.A. Underwood (Princeton, 1975), s. 38 dn. 140 ve s. 42 dn. 175’te öne sürüldüğü üzere. rıştıran ama daha önce Yunan edebiyatında asla görülmeyen, çoğu kendi yaratısı olan diyalekt biçimlerin aşırı karışımlarını da kullanıyor. İlk kez birinci şiir için tasarladığı yazımı açıkça Metokhites’e mutluluk veriyordu. Aynı performansı ikinci Şiirde Khora için yineledi ve daha sonra bazıları iyi eğitimli arkadaşlarına gönderdiği tezkerelerde de aynı üslubu kullandı. 1320’li yılların ortalarında yazdığı üçüncü Şiirini, emekli olunca Boğazda bir manastıra çekilen Bulgaristan’ın eski başpiskoposu, arkadaşı Gregorios’a yazdı; dördüncü Şiiri, himaye ettiklerinden Khora’da keşiş olan ve restorasyona yardım eden tarihçi Nikephoros Gregoras’a hitaben edebî bir vasiyet gibidir. Sonra, on birinci ve on ikinci Şiirler eski dostları Theodoros Ksanthopoulos ve kardeşi Kilise Tarihçisi Nikephoros’a 1326’dan hemen sonra yazılmış. Bu son dört şiirde Metokhites, birinci ve ikinci Şiirde dile getirdiği bir temaya dönüş yapıyor ve aktif siyasi yaşamdan ziyade bir manastırda, yani Khora’da tüm zamanını öğrenime ayırabildiği düşün ağırlıklı bir yaşamı tercih edeceğini dile getiriyor. Kendi dünyevi arayışlarının aksine bu dostlarının izlediği manastır ve bilimsel yaşamı övüyor. Aynı zamanda bu şiirlerde gerçek mesajlar da yer alıyor: Metokhites’in kitaplarına iyi bakması için Gregoras’a talimatlar veriliyor ve Ksanthopouloi kardeşler onu yalnız bıraktıkları için azarlanıyor – belki de Montferratlı Theodoros ve başkentteki diğer birçok kişi gibi onların da Metokhites’in gösteriş meraklısı ve yozlaşmış davranışlarından tiksinti duydukları şeklinde tahmin yürütebiliriz.5 Bu Şiirler yazılıp bittiği zaman II. Andronikos ve tabii, dolayısıyla Metokhites’in, iktidarının daha fazla süremeyeceği belli olmuş olmalıdır. Metokhites’in edebî yoldaşlarından birçoğunun, onda kusur bulmak için başka sebepleri vardı. Belki de on birinci Şiir’e cevaben yazılan bir mektupta Nikephoros Ksanthopoulos, Metokhites’in tezkerelerine cevap yazmamasının onların içeriğini anlamamasına dayandığını belirtiyor: İşte Metokhites’in üslubu, diğer Palaiologos yüksek memurları için bile böylesine anlaşılmaz bir şeydi. Ksanthopoulos, Metokhites’in özellikle bir labirente veya birbirine dolaşmış yılanları çözmeye benzettiği şiirlerinin anlaşılmazlığından yakınıyor.6 Bu kompozisyonları ilk kez okuyan herkes aynı fikri paylaşacaktır. Khora’nın resimli bezemelerinin adeta edebî karşılığı olan bu şiirler çok zengin. Fakat görselliği, seyircisi tarafından her bir ayrıntısı anlaşılmasa da beğenilebilmesine karşın Şiirler’in aşırı soyutluğu sinir bozucu: İşte Yunancanın karmaşıklığı böyledir ve tek bir pasajın anlamını çıkarabilmek için okuyucusuna saatler harcatabilir. Fakat görünüşe göre Metokhites’i asıl mutlu eden bu aşırılıktı: Dediğine göre Şiirler’i, tıpkı hayatın fırtınaları arasında birazcık bahar güneşi gibi, onu mutlu ediyordu. 5 6 Montferratlı Theodoros’ın ’ının metni ve Metokhies hakkındaki düşünceleri için bkz. E. de Vries-van der Velden, (Amsterdam, 1987), 233–47. Bkz. J. M. Featherstone “Three More Letters of Nikephoros Callistus Xanthopoulos,” 91 (1998): 27. Metokhites’in Şiirleri ve Khora | J. M. Featherstone nın kaderini yansıtmaktadır. İlk başta elyazması yalnızca ilk Şiir, Metokhites’in Büyük Logothetes olarak gücünün doruğunda olduğu ve süslü büyük harfle başlayan unvanlarla, zafer havasıyla ama yine de saygılı bir çekinme ile yazılan “Tanrı’ya Hamd ve Şükran Duası”nı içermekteydi. “Tanrı’nın Annesi’ne’’ başlığını taşıyan ikinci şiirin kısa bir süre sonra eklendiği anlaşılmakta ve aynı tarzda devam etmektedir. Ancak ilk iki şiiri izleyen diğer şiirlerde, muzaffer hava yerini Metokhites’in bozulan mevkisi konusundaki endişelere bırakır; görevinden azledildiği 1328’den sonra yazılan en son şiirlerde ise başlıklar çok basit biçimde yazılmış ve parşömenden tasarruf edebilmek amacıyla her folyoya daha fazla satır yazılmıştır. Metne yapılan müdahaleler ve düzeltmelere ilişkin ayrıca şunlar söylenebilir ; kâtip (kaleme alan) ilk zamanların düzeltmelerini sayfa kenarları süslü şekilde işlerken sonraki yıllarda Metokhites düzeltmelerini kendi eliyle yapmış, parşömeni kazıyarak satırların doğrudan üzerlerine yazmıştı. Çoğunluğu vezni (şiir yazma kurallarını) düzeltmek için yapılan bu tür çok sayıda müdahaleden açıkça görüleceği üzere Metokhites bu kitabı tekrar tekrar elden geçirmiştir.2 Metokhites şiir yazmaya ilk kez Khora’nın restorasyonunu kutlamak için başladı. Kendisinin çok sayıdaki edebî kompozisyonunun arasında bunlar en değerlileri olup vezniyle yazılmıştır ki, bu vezni Metokhites’in dâhil olduğu Geç Bizans dönemi entelektüellerinin elit grubu içinde bile bulmak çok zordur. Bizans’ta özyaşamöyküsel yazın dürtüsü çoğu zaman bânîler tarafından vasiyetlerini, typikon’larını, veya inşa ettikleri manastırın yönetmeliklerini yazıya dökerken ihtiyaç duyulurdu.3 Tabii ki, ilk şiir bir (vakfiye) olmayıp daha çok bir çeşit manevi vasiyet sayılabilir. Metokhites’in nazım türünü ve heksametron veznini seçmesi muhtemelen Nazianzuslu Gregorios’a öykünmedir zira eski Yunan edebiyatı mirası ile Hıristiyanlığı birbirleriyle uzlaştıran Erken Hıristiyan Kilise babalarından Nazianzuslu Gregorios kendini Palaiologos dönemi entelektüellerine sevdirmişti. Khora’nın kütüphanesindeki elyazmalarından birinde Metokhites, Gregorios’un otobiyografik larını okumuş olmalıdır4 ancak Metokhites’in ’i ile Gregorios’unkiler arasında çok az ortak nokta bulunuyor. Geç Antik modelleri alışılmışın dışında süslü kompozisyonlarla birlikte kullanan Khora mozaikleri gibi bu Şiirler de Geç Antik dönemde yazılmış olamazlar. Metokhites hem diğer Geç Bizans dönemi yazarlarında gözlenen ölçüye duyarsızlığı gözler önüne seriyor hem de Pindaros’u çağ- 189 190 anlamıyla tekrar tekrar oynuyor: ya da olarak tercüme edebiliriz. Metokhites manastırı tüm iyi şeylerle dolu bir kaleye benzetiyor – tıpkı, koruyucusu Theotokos, muhafaza edilemez sınırsız Mesih’in “kale”si olduğu gibi. Maddesel düzleminde Khora, sanat ve kitap hazinelerini, yani Metokhites’in ebedî şanını sağlayacak inanç ve öğrenimi geliştirme araçlarını muhafaza ediyor; manevi düzlemde ise dünyanın fırtınalı işlerinin arasında bir “kale”, adı geçen zenginlikleri elde ederken işlediği günahların bağışlanması ümididir. Metokhites tüm edebî eserlerinde, özellikle de Şiirler’inde, dua ve bilimsel çalışma dolu düşün ağırlıklı yaşam yerine dünyevi bir yaşamı seçtiği için hayıflanıyor. İkinci Şiir’inde diyor ki, ah keşke bu dünyada servet aramak yerine keşişlerle birlikte Khora’da kalsaydım! Bu dindar özlemin samimiyeti sorgulanabilir. Λάθε βιώσας adlı, sükûnetli bir yaşamı öven Epikürcü emirleri irdelediği Denemeler’inden birinde Metokhites, sessiz ve dikkat çekmeyen bir yaşamın lider olarak dünya işlerini yönetme fırsatı olan asil kökenli bir adam için söz konusu olamayacağı sonucuna varıyor.7 Metokhites, artık mevkisini kaybettiği ve ebediyete göçmek üzere olduğu sırada kaleme aldığı ve beyhude dünyevi başarısından pişmanlık duyduğu daha sonraki Şiirler’inde bile siyasi gücünün ve bu sayede hem şahsi evinde hem de Khora’da elde ettiği görkemi hatırlarken duyduğu mutluluk onun düşünce ağırlıklı bir yaşama gerçekten özlem duymasıyla çelişiyor. Gerçekte, bir devlet adamı olmasaydı ve gerekli parayı elde etmeseydi ne bir evi ne de Khora olacaktı. Fakat çok ileri gitmiş olması Metokhites’in hayatının trajedisiydi. On dokuzuncu Şiir’de, sürgüne gönderilmesiyle evine yapılan saldırı sonucu tahrip edilen binaları ve donanımını anlatırken Metokhites şöyle diyor: “Halkın idaresiyle ilgili birisine gerçekten çok ihtiyaç vardı, ta ki, imparatordan kamu hizmetleri mevkisini ben alıncaya kadar, … tüm vatandaşlarımızı ve yabancıları ilgilendiren hizmetler. Şimdi, herkesin de bildiği gibi bu hizmetler kişinin varlığını oldukça artırıyor ve sözünü ettiğim şeylerden yararlanma gereği ortaya çıkıyor, tabii ki beyhude ama yine de, bu koşullarda yaşayan birisinin başka kullanımlara yönelmesi mümkün değil” (Şiir XIX: dizeler 148–54). Metokhites’in siyasi yaşam tercihi veya gösteriş merakı için bu tür mazeretleri kabul etmek çok zor; ayrıca kendi serveti ve başkalarına kibirle yaklaştığı için duyduğu pişmanlığın samimiyetinden de kuşku duyabiliriz. Evi ve Khora ile ilgili özlem dolu hatıraları, mevkisini kaybettikten sonra dahi yarattıklarından ne kadar sınırsız gurur duyduğunu açıkça ortaya koyuyor. Motivasyonu ne olursa olsun, Metokhites’in yok olan evi ve Khora’nın günümüze ulaşmayan yapıları ve bezemesi hakkındaki anlatımları için 7 Deneme 72, ed. G. Müller ve T. Kiessling, (Leipzig, 1821), 481–484; bkz. de Vries-van der Velden, (yukarıdaki dn. 4’te olduğu gibi), 179–180. Metokhites’in Şiirleri ve Khora | J. M. Featherstone Metokhites’in hayatındaki fırtınalar Palaiologoslar dönemi Bizans İmparatorluğu’nun fırtınalarıydı. Bizanslılar İmparator VIII. Mikhael zamanında Konstantinopolis’i Latinlerden tekrar ele geçirmişti ama imparatorun oğlu ve halefi II. Andronikos zamanında imparatorluk bir kez daha savunma moduna çekildi. 1328 yılında nihayet imparatorun kendisiyle adaş torununun tahta çıkmasıyla sonuçlanan iç savaşa götürecek dış baskılar ve iç gerginliğe karşın II. Andronikos, babası Mikhael’in başladığı ve Konstantinopolis’te Latin yönetimi sırasında ihmal edilen anıtların restorasyonunu inatla sürdürdü. Metokhites’in birinci Şiirde anlattığına göre büyük ihtimalle Andronikos’un parası bittiği için Khora’nın restorasyonunu Andronikos’un iradesi üzerine yüklenmişti. İmparator bu amaçla önemli akarı bulunan araziler gibi tımarlar vermişti ve Metokhites de bunları kendi servetinden hediyelerle takviye etmişti fakat Şiirler’in çeşitli yerlerinde, imparatorun adını hiç anmadan, manastırda yaşayanlarda görülmeyecek bir kibirle tüm masrafları karşılamasının ebedî onurunun kendisine ait olduğunu belirtiyor ve keşişlerin onun için dua etmesini istiyor. Keşişlerden dua talebi ve daha sonraki Şiirler’de Mesih’e ve Meryem’e gittikçe şiddetlenen yalvarışlarını Metokhites’in durumuyla ilgili değerlendirmek gerekli. Babası Georgios Metokhites, İmparator VIII. Mikhael zamanında sarayın baş-diyakozuydu ve II. Andronikos’un imparatorluğunun başlarında Doğu ve Batı Kiliselerinin birleşmesini destekleyen yaklaşımı nedeniyle suçlanarak hapse atılmış ve 1328 yılına kadar da hapiste kalmıştı. Ne var ki, Theodoros bir şekilde Andronikos’un gözüne girmeyi ve de bilgi ve becerisi sayesinde imparatordan sonraki adam mevkisine çıkmayı başardı. Fakat onun işleri yürütmesi Andronikos’un hükümdarlığının ilerleyen döneminde yolsuzluk ile eşanlamlı hale geldi. İmparatorluğun en büyük bakanı olarak ünvanlar sattı ve işledikleri hataların imparatorun kulağına gitmesini engellemek isteyen ve ahlaki değerleri hiçe sayan toprak sahipleriyle dolaplar çevirdi ve onlardan rüşvet aldı. İlginçtir, Khora gibi anıtların restorasyon bedelini normalde tamtakır olan imparatorluk kasası ve Metokhites şahsen bu tür işlerle kazandı. Özellikle de kendisine karşı olanların ve Andronikos’un muhaliflerinin gittikçe güçlendiği açıkça belli oldukça, servetini hangi yolla kazandığını çok iyi bilen Metikohites’in daha sonraki Şiirleri’nde pişmanlığının giderek arttığını görüyoruz. Böylece Khora hem kötü yollarla edinilen kazancın hem de kefaretin meyvesi oluyor. Bu iki tema tüm Şiirler boyunca, oldukça garip bir etimoloji parçasıyla başlayarak, değişik şekillerde karşımıza çıkıyor. Manastır 6. yüzyılda ilk kez kurulduğunda Yunanca sözcüğü ile tam olarak hangi anlamın kast edildiği kesin bilinmiyor. Anlamlarından biri sadece veya demek: Belki de kentin seyrek yerleşilmiş bir bölgesinde olduğu için bu adı almıştı. Metokhites’in yaptırdığı mozaiklerde İsa Mesih iki kere Χώρα τῶν ζώντων, yani “Yaşayanların Ülkesi” olarak adlandırılıyor. Bu ibare Şiirler’de yer almıyor, hâlbuki Şiirler’de Metokhites sözcüğün bir başka 191 192 8 9 πάρα τ᾽ ἄγχι (Şiir II: dize 334), krş. P. A. Underwood, , 3 cilt (Princeton, 1966), 1:189; Sirarpie der Nersessian, “Program and Iconography of the Parekklesion,” bk: age., 4, 305–07. R. S. Nelson, “To Say and to See,” bk: , ed. R. S. Nelson (Cambridge, 2000), 143–68, bilhassa s. 150–54. rı akması, nesneye dokunması ve kuşatması ile, nesne de, görülen şeyin özünü zihne gönderiyor, oradan da belleğe gitmesine izin veriyor.”10 Metokhites’in gözlere aktarılarak “kalbi cezbeden” bir “büyüleyici ışıltı” tanımını ve de mozaiklerde seyredeni rahatsız edecek hiçbir çirkinliğin sergilenmediği konusundaki ısrarını ve de yine aynı yayılım süreciyle seyredilen nesneye zarar verebilecek “kıskanç gözler”in, yani kem gözlerin etkisini ters çeviren önceki nidalarını da muhtemelen bu şekilde anlamalıyız. Metokhites, Theotokos’a seslenirken benzer şekilde imgelerden kendi ruhuna inayet ve huzur taşınıyordu: “Senin bu kilisene gittiğim zaman çevremi derhal huzur sarıyor, yüreğim hemen hafifliyor ve neşeleniyor, ve gözlerimle çevremi izleyince tarif edilemez, kesin bir neşe ruhuma doluyor; ve böylelikle kilisenin güzelim zarafetine bakar bakmaz, etrafına güzellik ve büyük ve sözlerle tarif edilemez hayretler saçan Mesih’in fani insanlara benzeyen imgesine gözlerimi çevirir çevirmez – ve tabii ki, hemen O’nun yanı başında yakaran Annesine bakınca – üzüntülerim eriyip gidiyor; ne de böylelikle yüreğimin nasıl da uysallaştığını, hafiflediğini, ruhumu boğan acı ve üzüntüleri bastırdığını, sakinlediğimi anlatabilirim” (Şiir II: dizeler 161–74).11 Gözlere böylece taşınan yalnızca imgeler değil aynı zamanda zengin materyal ve işlenmiş nesnelerdi. Metokhites, değerli taş ve incilerle bezediği altın ve gümüş kaplar konusunda müthiş heyecanlanıyor: Bunlar da “tümüyle parıldayan güzellik ve kompozisyon zarafeti saçıyorlar, onları uygun şekilde seyreden gözler için çok hoş bir ödüldürler” – yani gıptasız (Şiir I: dizeler 164–66). Metokhites’in çeşitli mefruşat ve kumaşlardan – ki bunlar litürjik kostümler olmalıdır – duyduğu haz bizi tutsak alıyor: Her çeşitten işlenmiş ve nakışlanmış ipek kumaşları gereğinden daha bol temin etmesiyle övünüyor. Evinin zengin mefruşatını ve eşinin mücevherlerini anlattığı Şiir XIX’da olduğu gibi burada da Metokhites’in maddi dünyaya ne kadar tutkuyla bağlı olduğunu görebiliyoruz – yani özlemini dile getirdiği manastır yaşamından çok farklı bir his bu. İşin tuhafı, Metokhites giysilerin işçilik ve sanatlarını anlatırken kendinden geçiyor ve onları “ikinci Yaratılar” olarak adlandırıyor (Şiir I: dize 1077) – ama ikonalardan söz ederken kendini hiçbir teolojik tesadüfî buluş yapmaya kaptırmıyor. Görsel hoşnutluğun yanı sıra Metokhites, Khora’daki akustikten de söz ediyor. Keşişlere seslenerek: “Yüreğim seviniyor… ve onu sıkıştıran her 10 11 Nelson, , 161–62’de verilen C. Mango’nun tercümesinde. Ševčenko, “Theodore Metochites,” 54 dn. 249 dize 170’de yaptığı düzeltmeyi kabul ediyoruz. Metokhites’in dış narteksteki Deesis sahnesini düşünüyor olduğu konusunda haklı olabilir: Metokhites burada kiliseye girer girmez ilk izlenimlerinden söz ediyor ve dolayısıyla başka yerlerde sözünü ettiği taşınabilir ikonaları kast etmesi pek olası değil görünüyor, Şiir I: dizeler 1087–1137. Metokhites’in Şiirleri ve Khora | J. M. Featherstone müteşekkir olmalıyız. Her ne kadar ünlü mozaiklerin sistemli bir anlatımını bulamasak da bulduğumuz da en az o kadar ilgi çekici çünkü Khora’yı Metokhites’in gözleriyle, bizim onları görmemizi istediği şekilde görüyoruz. Metokhites’in anlattıklarının çoğu bizim modern gözlerimizle de doğrulanıyor. Arkeolojik incelemeler bize kilisenin iç ve dış narteksi ile ana ibadet mekânını güneyden sınırlayan parekklesion ve kuzeydeki koridorun Metokhites’in iddia ettiği gibi (Şiir II: 316–327) onun restorasyonuna ait olduğunu gösteriyor. Aynı pasajda, kilisenin “hemen yanı başında” inşa ettirdiği “oldukça uzun ve geniş yemekhane”den de söz ediliyor. Daha önceki araştırmacılar yemekhaneyi parekklesion olarak tanımlarlar, ancak Paul Underwood ve diğerlerinin yemekhanenin ayrı bir yapı olması ve günümüze ulaşmadığı şeklindeki yorumu bugün ağırlık kazanmıştır.8 Estetik açıdan Metokhites’in kilisenin çok renkli mermer kaplamaları hakkındaki doğrudan hayranlığına katılmalıyız: “Tek tek her bir parçanın nasıl yerleştirildiğini, tam bir uyum içinde nasıl düzenlendiğini, sırayla birbirini izleyip iç içe geçerek bağdaştığını ve her birinin benzeriyle bir arada olduğunu görmek” (Şiir I: dizeler 1029–38). Aslında en çok duymak istediklerimiz Metokhites’in resimli bezeme hakkındaki yorumlarıdır. Fakat sanat tarihçilerin hayal kırıklığını paylaşmak durumundayız çünkü temsil edilen konularla ilgili anlattıklarından duvarlardaki mozaik veya fresko resimleri mi yoksa taşınabilir ikonalardan mı söz ettiğini anlayamıyoruz. Program veya üslup açısından ufak bir yorumu dahi boşuna arıyoruz. İsa’nın Doğumu, İsa’nın Çilesi, Diriliş, Theotokos ve Havariler – hepsi de kilisenin üst örtü ve duvarlarında yer alıyor ve en geleneksel biçimde tanımlanıyor (Şiir I: 1087–137); heterodoks babasının akıbetinin tabii ki bilincinde olan Metokhites, tüm bu konularda Ortodoks öğretiyi sadece yineliyor. Muhtemelen fresko tekniğinde resimlenmiş yemekhanenin ise, İsa’nın mucizeleri ve çiçekler ile bezendiğini öğreniyoruz (Şiir II: 337–41). Şiirler, bizi aynı zamanda Metokhites’in sanatı görsel ve manevi deneyimlemesi hakkında da bilgi sahibi ediyor. Önce mozaiklerin genel tanımını yapıyor: “Hoş ve göz alıcı çoğu altın yaldız, tessera işleri var orada… aralıklarla yerleştirilmiş, gözleri parlak bir ateş gibi kamaştıran, yüreğe keder ve korku salan çirkinlikten uzak, ama onları gören insanı kendine çekmek istercesine gözlere büyüleyici bir tür ışık saçan, bal gibi tatlı, iyi düzenlenmiş ve epeyce alımlı işler (Şiir I: dizeler 1039–46). Burada tanımlanan süreç, Nelson’un da belirttiği üzere, o dönemde Bizanslılar için hâlâ geçerli olan Öklid’in optik yayılım kuramıyla uyum içinde görünüyor.9 Örneklemek amacıyla Nelson, Photios’un Ayasofya’daki Theotokos mozaiği üzerine sına atıfta bulunuyor: “Tabii ki, bir şekilde optik ışınların dışa- 193 194 “Ayrıca umarım insanın kalbini mutlu bir huzurla dolduran manevi bir sevince kavuşur… sürekli yerine getirmeyi seçtiğiniz çetin uğraşlara kayıtsız kalmamak için bir tür soylu çare bulursunuz… Ne harika bir nefis hâkimiyeti eylemi: Ölümlü insanın nefret ettiğini yapmak ve insan doğasını alt etmek, yükseklerdeki cennete doğru sıçramak ve maddenin ağırlaştırdığı her şeyi arkada bırakmak. Gelgelelim, doğaya saygı göstermek de gerekli… her zaman biteviye ve durmaksızın yukarı giden dik patikayı seçmek yerine, kendimizi zaman zaman tümüyle masum bir tarzda kaçınılmaz olana teslim etmek de. Onlar için, kayıtsızlığa karşı bilge adamların kitaplarına olumlu bir gözle bakmaktan daha iyi bir konum ne olabilir, böylece, kalpleri sevinçle dolar… böylece amaç edindikleri uğraşlara geri dönerler” (Şiir I: dizeler 1185–1205). 12 Aksine, Nelson, “To Say and To See,” 154’de Photios’un görmenin işitmeye nazaran üstünlüğü ile ilgili değerlendirmesine atıfta bulunuyor. Dindar gelenek için bu kadar yeterli. Fakat Metokhites şunları da ekliyor: “Manastırı, farklı türden sayısız kitabın bulunduğu bir hazineye dönüştürdüm. Bunlardan, bazıları en tanrısal bilgeliğinize ilişkin çok yararlı kitaplar… Neredeyse aynı sayıda dindışı yapıt ve Hellen bilgeliği üstüne kitap var; edebiyata önem veren bizler, bu kitapları okuduk; böylece ortak bir hazineden elzem herhangi bir şeyi alır gibi, insanın burada arzu ettiği herhangi bir kitabı elde etmesi mümkün ve kişi eğer kültür ve edebiyatı coşkuyla incelemeyi amaçlıyorsa bu kitaplar çok gerekli. Böylece manastır sonsuza dek hep yararlı olacak ve iyi şeyler sağlayacak bu cömert, bu eksilmez hazineye sahip: Tüm ölümlülerin kullanımına sunulmuş büyük ve genel bir hayırseverlik eseri bu. Yüce gönüllü Tanrı, toprak ve su kadar havayı da tüm insanların ortak kullanımına vermiş: Bu nedenle varlıklı da, çok yoksul ve geçim darlığı çeken de bu bitmez tükenmez kaynağı kullanıyor. Şimdi, benim bu sağladıklarımla, ölümlü insanoğlunun her zaman gerek duyduğu dindışı, Hellen bilgeliğine ilişkin kitaplarla birlikte kutsal kitapların kullanımında da herkes ortak; çünkü Mesih adına hak iddia edenler de bunlara daha az gerek duymuyorlar, hem kendi eserlerini, hem onlara yabancı olanları dikkate almak, bizimkilerin onlarınkinden ne denli daha iyi olduğunu anlamak ve onlarla karşı karşıya gelince dimdik durmak için gerekli bunlar, özellikle bir çatışmada: Onlarla silahlandığımız ve onlara karşı silahlandığımız için” (Şiir I: dizeler 1145–75). Khora’nın kütüphanesindeki kitaplar arasında Metokhites’in kendi eserleri de vardı: ve , Aristoteles üzerine kendi yorumları, Astronomi üzerine kendi risalesi, ve . Dördüncü Şiirde Gregoras’tan kendi eserlerini korumasını istiyor: “Sizi, ruhumun derinden sevdiğim bütün bu ürünlerinin bekçisi kılıyorum… Zararlı şeyleri onlardan uzak tutunuz. Pek çok şeyin karşılığı olarak bunu bana borçlusunuz... Hepsini güvende tutunuz… sonsuza kadar. Belki bu eserlerim, sonraki kuşakların katında hatıramı parlak ve şanlı kılacaktır. Çünkü ölümsüz bir şan elde etmeyi beceren hangi insan buna ulaşmayı arzu etmez ve bunun için adamakıllı çabalamaz, özlemini çektiği üne bir kez kavuştuğunda ister daha önce öldüğü için, uzakta, bulunmaz ve görünmez olsa bile... İnsanların aklı hep böyle işler… Bu nedenle biz ölümlüler göçüp gittikten sonra dahi şanlı ve ünlü olmayı arzular, önceki gibi görüp işitmesek bedensiz, maddesiz bir durumda olsak da bir geleceğin hayallerine kapılırız… Bunun için bu konuda arzumu yerine getirin ve kitaplarım için sarsılmaz bir khora [kale] olun, bu suretle siz, sizin için sakin bir sığınak olarak inşa ettiğim bu Khora Manastırı’mda yaşarken… sonsuza değin güvenlik içinde kalabilsinler” (Şiir IV: 285–341). Metokhites’in Şiirleri ve Khora | J. M. Featherstone kaygı anında kovuluyor, özellikle kilisede Tanrı Hazretleri’nin şanlı koristleriyle birlikte sizin ortanızda koroda durduğumda; Bu suretle, sizin aracılığınızla, kulaklarım, aklım ve bütün ruhum huzur, sükûnet ve sevgi doluyor; Bundan dolayı, beni Tanrı’yı anmaya odaklanmamı zihinlerde hiç durmaksızın, her türlü fırtınayla hüküm süren bu hayatı unutmaya teşvik eden son derece değerli bir mutluluk ve aynı zamanda pişmanlık içindeyim.” (Şiir II: dizeler 472–82).12 Sonra devam eder: “Ey, sizler kilisenin her iki yanında duran, herkesin hükümdarı Tanrı Hazretlerini öven manastır şarkısını ve İsa Efendimizin Gizemleri ile Mucizelerini okuyan İsa’nın kutsal toplulukları! O bunların aynısını insanlar arasında gösterdi ve bunların aynısını yukarıda, cenneti âlâda oturan melekler ilahilerde kutluyorlar. Onlar ilk ışığın ikinci ışıklarıdır… ve onlarla birlikte gün boyunca, kimi zamanda gece boyunca methiye şarkıları söylüyorsunuz” (Şiir II: dizeler 487–97). Metokhites için görsel anlayış kadar akustik anlayışın da önemli olduğu görülüyor fakat kendisi ikisi arasında hiçbir kıyaslama yapmıyor, bağlantı kurmuyor; ve yine Ortodoksluğunu dikkatlice sergileyerek “kutsal ilahileri eski zamanlardan beri süregelen düzene uygun söyleme biçimlerinin” (Şiir I: dizeler 1232–34) altını çiziyor. Hymnografi ise bizi Khora’nın bir başka – ve Metokhites için de en önemlisi – hazinesine getiriyor: kütüphane. Khora’nın her manastır gibi ibadetle ilgili kitapları vardı; bir de Palaiologoslar dönemi Konstantinopolisi’nin en büyük kütüphanelerinden biriydi. Koleksiyonun ne kadarı Metokhites’ten önce de vardı bilinemiyor ama Metokhites bu kütüphaneyi kendisinin en büyük başarısı ve sonraki nesillere aktarılacak en büyük hazine olarak görüyordu. Metokhites, keşişlere kütüphanenin onlar için hazırlandığını söylerken manastırdaki okumaların bilinen sebeplerini sıralıyor: 195 196 “Şu anda ve daha önce yazar olan herkes… bir eser kaleme almaktan zevk alıyor, bunu ölümlülerin hayatta arzuladıkları tüm diğer şeylerden daha hoş buluyorlar; çünkü hayatlarına zihinlerinin yarattığı edebi ürünlerin çabaları damgasını vurmuş ve her biri onların bir hayli iyi olduğunu düşünüyor. Kimileri buna gerçekten inanıyorlar, kimileri de kibirli bir biçimde kendilerini kandırıyorlar: [edebî] eserleri konusunda gözleri kör, gerçekten uzaklaşmışlar… Çok saçma bir biçimde bu ürünlerden zevk alıyor ve cahiller gibi onların son derece güzel olduğunu varsayıyorlar. Bundan dolayı dedim ki, ruhumun ürünü olan bu dizelerde tatlı ve hoş bir şey var, bu denli çok, sayısız, dert göz önüne alındığında içimi rahatlatıyor” (Şiir II: dizeler 27–44). Belki de tüm dünya Şiirleri haricinde Metokhites’le ilgili her şeyi unutsaydı kendisi bu kadar şaşırmayabilirdi. Fakat Khora’nın ününün kalıcılığı konusunda kesinlikle haklıydı. 13 14 15 Ševčenko,“Theodore Metochites,” 40–41’de hümanizma sözcüğünü kullanıyor fakat bu terimi nitelendiriyor. De Vries-van der Velden, , 1–29 ve çeşitli yerlerde. Nikephoros Gregoras, , ed. L. Schopen, 2 cilt (Bonn, 1829) 1:309 dizeler 4–6. EK Şiirler’den bazı bölümlerin çevirisi (kullanılan edisyonlar için yukarıya bakınız) (994) İşte böyle; ama İsa Mesih Efendimiz için şekillendirip ayağa diktiğim bu yüce, saygı değer, son derece aziz, tanrısal şeye de önem veriyorum. Her şeyin sahibi Tanrı’ya sunduğum bu en tatlı adağı sadece gördüğüm ya da düşündüğüm zaman bile, O bu harikulade adağı bu yüce imparatorluk kentinde kabul ettiği için tarifsiz zevkler sarıyor her yanımı. Bir zamanlar, eskiden, adı Khora [Kale] olan, anlı şanlı bir manastır vardı: Her türden iyi şeylere dolu bir kaleydi burası. (1004) Şimdi, bütün iyi şeyleri akıntısına kaptırıp götüren Zaman, bu manastırı da neredeyse yıkıma mahkûm etmişti. Ama imparator16 onu eskiden olduğu gibi ayağa dikmeyi ve onarmayı arzuluyordu; ben bu işe çok istekliydim, o da bu işe dört elle sarılmamı, bu adağı Tanrı’yı her bakımdan son derece hoşnut kılacak biçimde düzenlememi istedi; eğer manastırı sağlamca destekleyebilir ve –şu an gerçekten olduğu gibi- her açıdan eskisinden daha güvenli bir hale getirebilirsem ve bununla Tanrı ve imparator katına böylesine muazzam ve şanlı bir armağan sunabilirsem, imparator için olağanüstü hoş bir iyilik, ruhlarımız için bir kazanç ve ünü tüm çağları tutacak unutulmaz bir olay olacaktı bu. Çünkü, söylediğim gibi, efendim ruh ve bedene iyi gelen her şeye özen gösterir; bana gelince, ben de bu arzuyla yanıp tutuşuyorum. (1019) Zaman geçirmeden manastırın harap kalıntılarını yerle bir ettim; toprağın üstüne yeni temeller attım ve insanı iyi şeyleri görmekten alıkoyan acınası kıskaçlıkla gözleri kör olmamış kişilerin, isteyen ve gözleri gören herkesin göreceği gibi yapıyı hemen yeniden ayağa diktim. Üstelik şimdi açıkça görüldüğü gibi onu – yıkıl karşımdan kıskançlık! Yıkılın karşımızdan kıskanç bakışlar! – en yaraşır, sarsılmaz, oranlı, sağlam biçimde ve bütün malzemesini uyumlu birleştirerek, çok çabuk ayağa diktim. Dört bir yanını, hem kendi aralarında, hem de yapının bütünüyle uyumlu, en güzel renklerde, enfes mermerlerle süsledim; yerde yatanları da her iki yanda, sağda solda dik duran ve uyumla yukarılara yükselenleri de. Tek tek her bir parçanın nasıl yerleştirildiğini, tam bir uyum içinde nasıl düzenlendiğini, sırayla birbirini izleyip iç içe geçerek bağdaştığını ve her birinin benzeriyle bir arada olduğunu görmek, insan içini zevkle doldurup taşıran bir mucize; bu tarzda yapılmamış hiçbir şey yok ortalıkta. (1039) Hoş ve göz alıcı çoğu altın yaldız, işleri var orada: tavana aralıklarla yerleştirilmiş, gözleri parlak bir ateş gibi kamaştıran, yüreğe keder ve korku salan çirkinlikten uzak, ama onları gören insanı kendine çekmek istercesine gözlere büyüleyici bir tür ışık saçan, bal gibi tatlı, iyi düzenlenmiş ve epeyce alımlı işler. 16 İmparator II. Andronikos. Metokhites’in Şiirleri ve Khora | J. M. Featherstone Bu sözler pek Orta Çağdan kalmışa benzemiyor. Metokhites’in dinsel konulardaki genel temkinliliğinin aksine, keşişlerin dahi laik eğitim alması gerekliliği konusunda bu tür açık ifadeler ve bu dünyada ölümsüz şan kazanma çabaları, aslında, Ihor Ševčenko ve diğerlerinin de önerdiği üzere, hümanizma tanecikleri içeriyor.13 Ne var ki, de Vries’in de dikkat çektiği gibi, Metokhites söz konusu olduğunda hümanizmadan bahsederken dikkatli olmak gerekiyor.14 Metokhites Orta Çağdan ister bir bilim adamı isterse hümanist olsun, onun büyüklüğünü abartmamalıyız. Kendi bilgiçliği konusundaki kibrinin boyutu Şiirler’inde açıkça görülüyor, örneğin Gregoras’tan kendi kitaplarını korumasını isteme tarzında görülüyor. Metokhites, gelecek nesillerin öğreniminin ilerlemesinden ziyade kendi şanıyla daha ilgili. Ve kötü niyetli de olabilir: Gregoras’ın anlattığına göre Metokhites, değerli astronomi bilgisi konusunda kendisine bile cimri davranıyordu.15 Ne var ki, Metokhites bizim bu eleştirilerimizi öngörmüş olabilir. Şiir XVII’de, özfarkındalığın nadir anlarından birinde, yazarların kendi yazdıkları konusunda çoğu kez yanıldıklarını da kabul ediyor: 197 198 mıza katlandığı acıyı hatırlamak, alçak gönüllülükle düşünmek ve davranmak, O’na ne denli şükran borçlu olduğumuzu ve O’nun adına ne denli çok şey yapmamız ve acı çekmemiz gerektiğini düşünmek zorunda kalıyoruz. Ama gelin yine önceki konumuza dönelim. (1115) Kutsal tasvirler olduğunu söyledim: Başta Efendimiz Mesih’in Kendisi’nin, ama hala el değmemiş bir Bakirenin ve saf bir Ece iken O’nu doğuran annesinin de; ayrıca İsa’nın sevgili yoldaşlarının, O’nun sadık hizmetkârları olan ve Mesih uğruna saygı gösterdiğimiz o kişilerin. Onların imgelerini görmeyi büyük bir sevgiyle arzuluyoruz, çünkü ölümlü insanoğlu için sevdiklerinin benzerlerini resimlerde görmek bir gelenek ve böylece içi sevinç doluyor insanların. Mesih ‘in ve O’nun aziz annesinin ve O’nun hizmetkârlarının imgelerine saygı göstermemizin nedeni de bu: Asla imgelerin kendisine tapmıyor, her ne kadar yalnızca imgeler aracılığıyla olsa da, sevdiklerimize saygı gösteriyoruz. O nedenle bu imgeleri gümüş, altın, inci ve değerli taşlardan oluşan en güzel süslerle beziyoruz: Ve bunlar, ölümlü insanoğlunun ahmaklığı yüzünden icat ettiği, amaçsızca ve büyük zorluklara katlanarak bezediği öbür eser ve nesnelerden farklı olarak gerçekten değerli. (1138) İşte böyle; aynı kişiler adına duyduğum güçlü bir istek, beni manastırı da ustaca yapılmış değerli ikonalarla donatmaya yöneltti: Orada da altın var, gümüş var, değerli taşlar var, pırıl pırıl inciler var –ne hoş bir görüntü!- hepsi de büyük bir hünerle işlenmiş, öyle ki onları gören herkes, şaşacaktır tek tek her bir nesneye ne denli özen gösterdiğime. (1145) Bunlara ek olarak manastırı, farklı türden sayısız kitabın bulunduğu bir hazineye dönüştürdüm. Bunlardan, bazısı en tanrısal bilgeliğimize ilişkin çok yararlı kitaplar; içlerinde aynı konuları ele alan değişik türden çok sayıda kitap var. Aynı zamanda, neredeyse aynı sayıda dindışı yapıt ve Hellen bilgeliği üstüne kitap var; edebiyata önem veren bizler, bu kitapları okuduk; böylece ortak bir hazineden elzem herhangi bir şeyi alır gibi, insanın burada arzu ettiği herhangi bir kitabı elde etmesi mümkün ve kişi eğer kültür ve edebiyatı coşkuyla incelemeyi amaçlıyorsa bu kitaplar çok gerekli. Böylece manastır sonsuza dek hep yararlı olacak ve iyi şeyler sağlayacak bu cömert, bu eksilmez hazineye sahip: Tüm ölümlülerin kullanımına sunulmuş büyük ve genel bir hayırseverlik eseri bu. Yüce gönüllü Tanrı, toprak ve su kadar havayı da tüm insanların ortak kullanımına vermiş: Bu nedenle varlıklı da, çok yoksul ve geçim darlığı çeken de bu bitmez tükenmez kaynağı kullanıyor. Şimdi, benim bu sağladıklarımla, ölümlü insanoğlunun her zaman gerek duyduğu dindışı, Helen bilgeliğine ilişkin kitaplarla birlikte kutsak kitapların kullanımında da herkes ortak; çünkü Mesih adına hak iddia edenler de bunlara daha az gerek duymuyorlar, hem kendi eserlerini, hem onlara yabancı olanları dikkate almak, bizimkilerin onlarınkinden ne denli daha iyi olduğunu anlamak ve onlarla karşı karşıya gelince dimdik durmak için gerekli bunlar, özellikle bir çatışmada: Onlarla silahlandığımız ve onlara karşı silahlandığımız için. Metokhites’in Şiirleri ve Khora | J. M. Featherstone (1047) Dış holler ve öteki galeriler de her yanda güzel eserlerle kuşatılmış; benzer biçimde cilalı mermer ve birbirine en uygun başka her tür süslerle donatılmış. Bunları gören hiç kimse kiliseyi küçümseyemez: Kilisenin önünde ve iki yanında yer alan bütün yapılar, hem sağlamlık hem de güzellikte her bakımdan farksız. (1055) Ayrıca topladığım ve oraya yerleştirdiğim, kimi Tanrı’nın yüce ve kutsallar kutsalı sunağında, kimi şurada kimi burada, hepsi de şanlı, hepsi de seyretmesi pek hoş ve hayranlık uyandırıcı, altın ve gümüşten bol miktarda kutsak hazineler var. (1061) Bütün bunları elden geldiğince her türlü malzeme ve sanat eseriyle güzelleştirdim: Onları ışık saçan ve zarif tasarımlı taş ve incilerle kaplayarak, görenlerin gözleri bayram etsin diye süsledim. (1067) Alışılmış mobilyaların yanı sıra başka birçoklarını daha ve birden çok sayıda manastıra bağışladım; gerektiğinde nesnelerin üretimine göz kulak oldum; hepsinin de parlak, altın kaplı ya da çok renkli, son derece güzel ve uyumlu olmalarına özen gösterdim. Bazı dokumalar doğal altın işi, süssüz, yalın desenliydi; buna karşılık bazıları iğne işiyle, yoğun miktarda altın ipliğiyle süslenmişti. Bu ustaca işleri en bilge ölümlüler tasarladılar, her tür malzemeden beceriyle düşünülmüş işler yaptılar: Yeni buluşlar, ikinci yaratılar, tüm hayatları boyunca yenilikler ürettiler. (1079) Bu eski zaman adamları konusunda aynı şeyi ipekböceklerinde de görürüz: Ölümlü insanların hem kutsal, hem başka kullanımlar için ve daha büyük bir güzellik uğruna altını bu ipek lifleriyle birleştirerek nasıl daha yüce sanat eserleri tasarladıklarını gözleriz. (1084) İşte böyle; ama bu çok sayıda ve çeşit çeşit eşyayı bol miktarda hazırlayan ve bağışlayan ben oldum. (1087) Aynı zamanda kutsal ikonalar ve Yüce Efendimizin güzel tasvirlerini bağışladım: O bizim uğrumuza nasıl ölümlü bir insan oldu; O ki Tanrı’ydı, Baba’nın Sözüydü, yüce Tanrı’nın vücuda getirdiği yegâne Oğlu’ydu, her bakımdan O’nun gibiydi, görünmez Çocuğu’ydu ve önceden Görünmez ve Sınırsız Olan’ın sınırsız Çocuğu’ydu; nasıl gerçek bir insan, tıpkı bizim olduğumuz gibi bir ölümlü oldu, bizi Hades’in dibine, karanlık Tartaros’a atan günahımız dışında bütün doğamızı üstlendi. Ve istediği sürece yaşadıktan sonra yakalandı, üstlendiği doğasıyla uyum içinde acı çekti ve öldü, sonra bizzat Hades’e indi. Hades’i şaşırttı ve ölüleri ondan çaldı, hepsini Kendisi’yle birlikte diriltti: Hades’in kırılmaz zincir ve prangalarla vurmuş olduklarını bile –Ey büyük harika!- hemen, hep birlikte diriltti; ilk dirilen Kendisi’ydi. Bunların hepsi, sanatçının ellerinden eserlerine aktarıldı. Şimdi bunlara bakarken kâh haz duyuyor; kâh korkuya kapılıyoruz; bizim uğrumuza bu büyük mucizeyi yaratan Tanrı’nın yüce merhameti, bu tanımlanmaz; son derece beklenmedik, şaşırtıcı, tahmin edilmesi olanaksız, her aklı aşan ve tüm gerçeklerden daha büyük eylemi üstüne kafa yoruyoruz. (1109) Bu şeylere bakarken ve onları yüceltirken, Tanrı’nın bizim adı- 199 200 kü Akıl kendini durdurur, bu mezardan yukarıya doğru yükselmeye ve geçtiği yol boyunca sürekli yer alan gizli ya da açık tuzaklardan uzaklara kaçmaya çabalar, oysa hepsi birbirine geçmiştir, bunlardan kaçınılmaz; bu bağdan kolayca kurtulmak mümkün değildir. Aradaki bağı keserek kurtulmayı düşünen de bile isteye ölümüne yol açacaktır, ama bunu yapmak elinden gelmez, Tanrı’nın buyruklarının çiğnenmesi olur bu; çünkü Ruh’a bu eşi O Kendisi verdi ve gereksinimlerini de karşılamak gerekir. (1252) İşte, bu değişmez gerekliliği de fark ederek, kimsenin kınamasına yer bırakmayacak biçimde ve sanırım bol bol yetecek miktarda tedarikte bulundum; keşişlerin mülkleri ve diğer gereksinimleri konusunda, zenginliğin bütün olanaklarını kullanarak çok titiz davrandım, bu hazırlığım sayesinde beden için gerekli her şeyi güzelce ayarladım, böylelikle ortak ya da özel bir gereksinimleri olmayacak ve gerçekleştirmek için bir araya geldikleri tasa ya da yoksunluk olmaksızın yerine getireceklerdi: Bütün bunlar Tanrı’ya ve Tanrı’nın buyruklarına yönelik, çünkü her birinin yaşadığı sürece izleyeceği amaç budur. (1264) Şimdi, bunların pek çoğu benim tarafımdan satın alındı: Sağda solda, birçok yerde verimli ve tahıl çeşidi bol topraklar, çok iyi ürün veren geniş tarım arazileri; bir yandan da bu yüce Kent’in çevresinde yer alan hesaplanmaz büyüklükte, son derece verimli bağlar ki bunlardan bazısını kentin yakınlarına ben dikmiştim. (1271) Dediğim gibi bu mülklerin bazılarını ben satın almıştım, bazılarıysa daha önce bana ait olan mülklerden gelen bağışlardı: Gerçekten de bu miras, çocuklar için başka herhangi bir devredilmez güvenceden çok daha değerli; bu kazanım aslında sonsuza değin yok edilemez, sonsuza değin kalıcı, hem benim, hem çocuklarım için tüm çağlar boyunca birleştirici, bundan böyle onlar için her zaman yeterli bir güvence olacak: Dediğim gibi onlar için yükümlülük getirmeyen bir miras, çok büyük bir iyilik bu: Hesapsız miktarda sarı, alev rengi, pırıl pırıl para, gümüş ve altından ya da mahsulü bereketli, bu hayat için gerekli her geliri sağlayan verimli topraklardan çok daha iyi. (1283) Hükümdar17 bu mülkleri manastıra benim arpalığım olarak bağışladı; bana hem benim zamanımda, hem de benden önce sadık hizmetkârları olan birçoklarına bahşettiklerini aşan başka pek çok mülk ihsan etmişti, ama bu olanların hepsinden üstündü. Böylece, bana bu büyük arpalığı bağışlayarak, manastıra da birtakım toprakların büyük gelirlerini bağladı imparator; bunların çoğu manastırın yakınında, ama bazısı daha uzaktaydı, tüm çağlar boyunca bol kaynak demekti bu: Hatta imparatorların yapması gelenek olduğu gibi her şeyin ciddiyetle ve değiştirilemez bir tarzda onaylandığı ve bağışlandığı, sonsuza değin değişmez, sağlam bir armağan. (1294) Böylece, her zaman herkese kanat geren iyi yürekli efendim, ma17 Yine İmparator II. Andronikos. Metokhites’in Şiirleri ve Khora | J. M. Featherstone (1176) Böylece herkesin ortak iyiliği için, özellikle de başkalarından çok bütün hayatlarını bu manastırda geçirmeyi yeğleyen sizler için her türlü kitabı sağladım. Çünkü sizlerin ruha yarar sağlayan her bakımdan iyi olmanız benim başta gelen kaygım ve Mesih’i hoşnut kılacak tarzda yaşamak adına iyi uğraşlar edinmeniz konusunda son derece arzulu ve hevesliyim; ayrıca umarım insanın kalbini mutlu bir huzurla dolduran manevi bir sevince kavuşur, tüm dünyadan ve dünyanın bütün mutluluklarından kaçmayı açıkça amaç edinmiş olan sizler, sürekli yerine getirmeyi seçtiğiniz çetin uğraşlara kayıtsız kalmamak için bir tür soylu çare bulursunuz. Ne büyük bir kazanç! Ne harika bir nefis hâkimiyeti eylemi: Ölümlü insanın nefret ettiğini yapmak ve insan doğasını alt etmek yükseklerdeki cennete doğru sıçramak ve maddenin ağırlaştırdığı her şeyi arkada bırakmak. Gelgelelim, doğaya saygı göstermek de, her zaman biteviye ve durmaksızın yukarı giden dik patikayı seçmek yerine, kendimizi zaman zaman tümüyle masum bir tarzda kaçınılmaz olana teslim etmek de gerekli. Onlar için, kayıtsızlığa karşı bilge adamların kitaplarına olumlu bir gözle bakmaktan daha iyi bir koruma ne olabilir; böylece, söylediğim gibi, kalpleri ölçülü ve masum bir tarzda sevinçle dolar, böylece bunlardan fayda sağlar ve bunun üzerine amaç edindikleri uğraşlara geri dönerler. (1206) Bu soylu ve yararlı kitap hazinelerini manastırda böyle bir niyetle biriktirdim; bunlardan –bol miktarda olan- bazıları Tanrı’nın Kilisesi’ndeki şarkıcılar için çok faydalı oldu; bazılarının da, tasvir ettiğim tarzda, manastırın dışındaki bir takım kişilere ve aynı zamanda doğrudan doğruya keşişlere son derce yararı dokundu. (1212) Keşişlere gelince, onları değişik yerlerden topladım. Senin hizmetkârların olarak son derece saf bir hayat yürütmede gösterdikleri liyakate göre büyük bir kalabalığı bir araya getirdim, Ey Kadiri Mutlak Mesih, her şeyin Efendisi: Onlar kendilerini ve tüm hayatlarını kararlılıkla Senin söz ve öğütlerine adadılar, bir gölge bile peşinden gittiğini izler, Senin ışığına tümüyle bağlı kalmayı arzularlar, Ey tüm iyiliğin sahibi İsa Mesih, bir zamanlar Senin iyiliğini hisseden ve seni hemen hevesle izleyen çevrendeki herkesi seve seve dirilttin: Bunlar aslında Tanrı’nın aydınlatmaları üstüne bilgece düşüncelere dalanlardır. Ah, O’nun peşinden gitmek ve buyruklarına uymak ve her şeyde sonsuza değin ayrılmaz bir biçimde O’nunla birlikte olmak ne kadar iyi! Ey Yüce Efendimiz, bu dünyadan aldığım insanları yeni manastırda Senin hizmetkârların kıldım. Aralarından yine gerekli olduğu için, bu işleri yapmaya alışkın olanlar şarkı söylemek üzere seçildi; onları gören hiç kimse, kutsal ilahileri eski zamanlardan beri süregelen düzene uygun, doğru, hoş, saygıdeğer, son derece tatlı ve bizi Tanrı’yı sevgiyle anmaya yönelten söyleme biçimlerine hiçbir kusur bulamaz. (1236) Ama insanın doğası gereği, bu sefil bedene, Ruh’un kötü eşine kaçınılmaz haracı ödemek zorundayız, heyhat! Vazgeçilmez biçimde vadesi gelmiş olanı ödemekten kurtulmak olanaksız, bu doğanın kuralı. Çün- 201 202 (245) Dolayısıyla adımın üne kavuşması için bundan öyle az neden olmadığını düşündüm: ama bu senin de ünün, sen hiç el değmemiş olan, soylu Hanım, Hazreti İsa’nın Annesi: Çünkü senin uğruna bu manastırın inşası sırasında didindim, benim değerli Khora’m, gelecek çağlar boyunca sonsuza değin sürecek ölümsüz şan, başka her şey; bu sayede insanlar arasında parlak, ünlü, sürekli bir şan edinen ölümlülerin olsa bile. Çünkü her değerli şeyin toplandığı bu Kent’teki birçoklarından kat kat daha iyi olan bu güzel manastırı ben inşa ettim. [Kent] büyük ve olağanüstü bir hazine, zira içinde tüm iyi şeylerin toplamını ve kalanların hepsine ilaveten tüm diğer ulus ya da kentlerden daha çok sayıda manastırı barındırıyor. Bu manastırların adları büyük saygı uyandırıyor ve bunlar güzellikte ötekilerin hepsini geçiyor, bu nedenle şaşkınlık uyandıran ve hepsinin içinde en güzelleri olarak övülen her süse sahip olan tüm şeyler arasında ünleri almış yürümüş. Ey hiç el değmemiş Kraliçe, ama diğerleri bu kentte göze çarparken, bu, senin tapınağın, tüm görülebilir dünyada ve tüm kentlerde gerçekten olağanüstü sayılıyor. (270) Çünkü bu kent her konuda daima sana bağlıydı ve hem iyi, hem kötü günlerde sımsıkı sana tutunur, koruyucusu, önderi ve kurtarıcısı sensin, Ey Soylu Hanım! Bu büyük Kent’in tamamı kiliselerle dolu ve çoğuna senin adın verilmiş, Ey değerli İsa’nın Annesi, sen hiç el değmemiş, bakire, tam saf olan! Bu emperyal kentte baştanbaşa, aralıklı dizili muhafızlar gibi, sağı solu donatıyorlar, hatta bunun kentlerin savunmasında efendilerince düşmanlara karşı kullanılan bir gelenek olduğunu gözlemliyoruz: Her gün için biri gizli ve biri açık savunma, böylelikle orda yaşayan herkes korkusuz, sıkıntısız, hiçbir dertleri olmaksızın yaşayabilir ve her biri işine gücüne bakabilir. Her kent, güvenliğini bu kabile reislerine emanet eder ve savaşın ağır işlerini savuşturacak görevli garnizonlar onların komutaları altındadır. Sen dahi, adeta Kent’in sağında solunda kurulu garnizonlar gibi, bu kiliseler yoluyla yurttaşların güvenliğini sağlıyorsun. Bu nedenle onları vahşi savaştan korumak ve bütün dertleri kovmak için başka herhangi birine gereksinimleri yok. Böylece sen onlar için ulusun reisisin, garnizon komutanı, bu Kent’in en dinç yorulmak bilmez, her daim ayık yöneticisisin, sen, tam saf Soylu Hanım! Senin bu kiliselerin her yerde, tüm dertlerin karşısında sarsılmaz, yorulmaz savunucular olarak inşa edildi; üstelik bunlar, ne zaman şiddetli bir fırtına kopsa koşulabilecek ve hem açık tehlikeden, hem daha sonra gizli biçimde gelenden kaçmaya izin veren limanlar. Sonra, bu büyük Kent’te diğerlerinden sayıca üstün olan en güzel kiliselerin arasında senin bu ünlü manastırını diktim ve en parlak biçimde süsledim, ayrıca onu sarsılmaz bir sağlamlıkta, dayanıklı inşa edilmiş, son derece güvenli ve her yönden iyi oranlı olarak kurdum. (310) Ortaya, her bakımdan iyi yapılmış, her bakımdan göze hoş gelen, kendine ve başka her şeye göre eni boyu doğru, her şeyi simetriye uygun ve gerektiği yerde her iyi şeyi kendine çekecek biçimde bilgece düzenlenmiş bu kiliseyi yerleştirdim. Her iki yandaki binalar, kiliseyi birbirine geçmiş Metokhites’in Şiirleri ve Khora | J. M. Featherstone nastır için bu şeyleri bana bağışladı: Bana daha önce o denli çok şey ihsan etmişti ki bunların sayısını hesaplamak hiç kolay değildi. Ama manastır için verdikleri bana vermiş olduklarının hepsinden kat kat üstündü. (1300) Bu son derece hoş şeyleri sevinçle aldığımda, onları benim seçtiğim başka birçok bağışla birlikte sana adadım Yüce Mesih. Dolayısıyla bütün bunların içinde günahlarımın fidyesi olacak, tam anlamıyla benim diyebildiğim hiçbir şey yok. Ama bana merhamet et, Ey Efendim, Senin tahtının önünde duran bu kuluna iyilikle bakıyorsun, borcunun vadesi gelmiş bir sefile bakar gibi değil. Ah! Senin her günahkâr ölümlüye–ki ben de bunlardanım- adalet dağıttığın gün benim başıma ne gelecek acaba? Senin tarafından Tartaros’un karanlıklarına mı atılacağım –hayatın acılarla dolu olduğu, ağıtların ve kederin, ıstırabın, diş gıcırdatma ve iniltinin, tüm çağlar boyunca kızgın, korkunç ateşin eksin olmadığı yere mi? Beni bundan koru, İyiliksever Tanrım! Sen ki her zaman yumuşaksın ve merhamet göstermeye hazırsın, istediğin herkese bağışlayıcı bakar, merhamet etmek için her vesileyi kullanır ve adaletin öfkesini, terazisini ve tüm zorunlulukları bir kenara koyarsın; başka türlü bunlardan kaçmak olanaksızdır: Senin merhametine vesile olan her ne olursa olsun, yalnızca senin iyiliğinle her şey en kolay biçimde yoluna konur. Çünkü tutku, ortaya çıkmak için kendine yol arayan ve çabalayan çok büyük bir arzu dahi olsa, başka bir şeyin özlemini duyan hiç kimseye ulaşamaz. (1325) Bu nedenle Sana yalvarıyorum. Efendim, İyilikle dolu Tanrım, bu dindar vesileyi ve Seni hoşnut kılan bu kurbansal dürtüyü merhametinle kabul et. O huşu uyandırıcı yargıç konumunda oturup ağır, kaçınılmaz mahkûmiyeti duyururken –ki ben kulaklarımı buna hep tıkadım- bağışlayıcı ol ve bana iyi gözle bak. Çünkü günahlarımızın muazzam ağırlığını dikkate aldığımda çok korkuyorum: Bu şeyleri beklemek ve Seni huşu uyandırıcı yargılayıcı konumunda, yanında vereceğin her kararı uygulamaya hazır duran Olympos’lu melek topluluklarıyla otururken düşünmek içimi korkuyla dolduruyor. O gün geldiğinde kurtar beni Yüce Efendim, o zorlu kıyamet gününde beni yargılanmaktan kurtar –ben yargılanmakla yükümlü olsam bile- adı çıkmış, kimsenin savunmayacağı günahkârları yargılamalısın asıl. (1340) Sen de, Ey kutsal ve hiç el değmemiş Ece, Tanrı’mın Annesi, hiç el değmemiş olan, yüce öğütlere sahip Efendimizin Kutsal Tapınağı’nı senin saygıdeğer Khora [Kale] adını taşıyan bu manastırı içeren bu o denli aziz şanlı mabedi ona [Tanrı’ya] adadım: Beni şu ya da bu biçimde koru; içinde barındırılamaz olan O’nun [Tanrı’nın] engin kalesi, sen kutsal yer, en saf olan, tam güzel olan: Çok korktuğum kıyamet anında beni koru ve kurtar! Benim için bir Kale ve istihkâm ol ki beni Yargıç Oğlu’nun mahkûmiyetinden koruyabilesin. Ölümsüz, ilahi Oğlu’nu kudretli Efendi’yi şefaatlerin aracılığıyla bağışlayıcı kıl, çünkü o cömert bağışçı, tüm ölümlülere merhamet göstermeye eğimlimli ve iyilik yapmayı çok arzuluyor 203 204 ilgilenmeye zorlar ve arzuladıkları gibi yalnız ve özgür yaşamalarına izin vermezler. Duygularım dahi böyleydi: Sonsuza değin ardına düştüğüm belirli şeyler vardı, başkalarını ise hiç arzulamıyordum; bana zararlı şeylerden istemeye istemeye zevk alıyor, uygunsuz şeylerle kaçınılmaz olarak ilgileniyor, aklım hep aklın küçümsediği şeylerle meşgul oluyordu. Bu nedenle dedim ki: Keşke sizin aranızda yaşamış olsaydım, siz bu Khora’da oturan kutsal adamlarla, herkesin Kralı olan İsa’nın aziz hizmetkârlarıyla! Daha önce sizinle birlikte yaşamış olsaydım daha iyi olurdu, bütün acı meseleleri hemen üstümden atar, özgürce nefes alır –o tatlı hava insanın yüreğini sakin, huzurlu, bu hayatın kargaşasına kayıtsız kılan- bana karşı açıkça ya da gizlice komplo kuran kötücül, suçlu adamların haince öfkesinden ve uğursuz kıskaçlığından kaçınırdım. Bu suretle bu şeylerden azad olmalı, kaygısız bir hayat peşinde koşmalıydım, sıkıntısız kalabalıkların patırtısı ya da aklı boğan herhangi bir gürültüyle sarsılmadan, ilahi emirleri sonuna değin kolayca izleyerek. Böyle bir hayatı sürdüren biri için İsa’ya ve Tanrı’nın emirlerine bitmeyen bir huşuyla bağlı kalmak, birçok bataklıkta lekelenmiş, daima her acımasız yolu takip eden bir kimseden daha kolaydır: Yıkılmaması yahut umutsuz bir deniz kazasına uğramaması ya da oradan oraya dolaşmaması, güçlüklerin ortasında tamamen amaçsız bir hale gelmemesi, ifade edilemez bir tarzda didinmemesi, hem açıkça, hem gecenin karanlığında saldırıya uğramaması ve son derece yüzsüzce, küstahça, yine de ortalığa çıkmaktan çekinerek saldırmaması; birinin yüzüne karşı kükreyip şiddetli bir açık çatışmada başkalarıyla çarpışma konusunda duraksamaması; bir kimseye haksız yere yardımcı ve diğerlerine haksız yere düşman olmaması, yine de başka bir sefer bunun tam tersini yapmaması daha kolaydır: Kim bunları kolaylıkla sayıp dökebilirdi? Ama siz, kutsal kişiler, kendimizi bütün bu şeylerden kaygısızca uzat tutuyor, yalnızca Tanrı Hazretleri’ne yöneliyor, başka her şeylerden kaçınıyorsunuz. (427) Bu nedenli, ister iyi olsun, ister kötü, talihin belirlediği bu hayata son vermeyi ve daima sizin aranızda yaşamayı mı arzu etmeliydim? Gerçekten, eğer bununda değiş tokuş edebilseydim sahip olduğum her şeyi satardım yalnızca dindarlık ve coşku dolu erdemli işler başka her iyilikten daha yararlı olduğu için değil, ama aynı zamanda işlerden ve kaygılardan azade bir hayat rahat olduğu için, dört bir yandan bu dünyanın sınırlama ve değişiklikleriyle, bu hayatın durmadan tersine dönen gidişatıyla kesintiye uğramadığı için. Tanrı siz hizmetkârlarına yüce yerlerde dolaşanlara böyle bir şeyi bağışladı: Yeryüzünden uzaklaşmış, gözlerimizi tüm çağlar boyunca var olacak cennetsel konaklara dikmişsiniz. Bu güzel salonlarda İsa’yla birlikte yaşıyor, her değerli erdem arayışını Her Şeye Danışman Tanrı’yla paylaşıyorsunuz ki yükseklerden ölümlülere her kusursuz armağan, her iyi şey ondan gelir. Hepimizden yapabileceğimiz, açık yüreklilikle sunulmuş, iyilikleri talep eder; az ya da çok, hiçbir şeyi geri çevirmez, ama Kendisi aldığı her şeyi, Ona ait olanları da art arda bağışlar, hatta aç gözlü bir adamın eskiden sahip olmadığı her şeyi elde etmek için büyük Metokhites’in Şiirleri ve Khora | J. M. Featherstone bağlar gibi kuşatarak sağlamlığı temin ediyor ve dayanıklı duvarları yıkabilecek ve daha önce sapasağlam olan güzel binaları derhal yıkıntıya dönüştürecek tüm güçlere karşı sarsılmaz bir biçimde duruyor; kilisenin önüne diktiğim güzel dış holler gelenleri selamlıyor: Sanki bir önsöz gibi, orantısı son derece uygun, hoş bir güzelliğe sahip ve alabildiğine yayılmış. Böylece geniş çift dehliz, güneş ışınları gibi tüm kilisenin önüne ışık saçıyor, harika bir görüntü ve insanın kalbini hoşnut kılan bir haz: Bunlar yerdeki ve çepeçevre [duvarlardaki] rengârenk, iyi cilalanmış, iyi düzenlenmiş ve hepsi birbirine uyan mermerlerle hoş ve alımlı duruyor ve yukarıdaki parlak, altın rengi mozaikler gözleri tarifsiz bir zevkle kamaştırıyor. (334) İlaveten, hemen yanına kutsal bir imaret inşa edildi, bir hayli uzun ve eni çok geniş olan iç açıcı bir yapıydı. Söz konusu yapının her yeri sanatçı eliyle süslendi: Son derece hoş ve renkleri olan çeşitli tür ve biçimde çiçeklerle güzelleştirildi ve baştan başa İsa’nın Gizemleri ile Mucizeleri tasvir edildi; keşişler orada yemek yerken onlara bakarak, nasıl ki yiyecek vücudu yatıştırırsa, bunlardan da kalbi yatıştıran bir zevk türetirler, böylece her iki bakımdan gıda alabilirler: Vücutları için yiyecekle, ruhları için ise gördükleriyle. Yiyeceklerini, bataklığın balçığında yuvarlanan dişi domuzlar yahut daima av peşinde koşan kurtlar ya da ölü hayvanların etini canavarmışçasına yutan vahşi köpekler gibi aç gözlülükle tıkınmasınlar diye, zihinleri bu yola Tanrı’nın anısına yönlendirilir. Ama beden göz önünde tutulduğunda yemeleri için her gereklilik olduğundan, bir beden içinde bulundukları sürece başka türlü canlı kalmaları olanaksız olduğundan yalnızca bedende yaşamaları için mutlaka gerektiği kadar yiyecek yerler, böylece zihinlerini yüce ölümsüz Tanrı’ya yöneltmeye alışmış, kendilerini bütünüyle ona vermiş, saf hizmetkârlar olarak ona adamışlardır, bizzat kendi bedenlerinden ve tüm dünyadan sürgündürler, bakışları sürekli olarak İsa’ya dönüktür. (362) Şimdi, bu bilgece amaç bu keşişlere uygundur ve dediğim gibi, bu son derece refahlı kutsal imareti aynı amaçla uyum içinde inşa ettim. Keşke onlarla bir arada oturmuş olsaydım! Keşke, Ey Tanrı’nın saf Annesi, senin bu güzel manastırında Khora’da, hizmetkârın olarak yaşamış ve beni hep ister istemez sımsıkı bağlayan, daima sayısız üzüntünün yıprattığı bütün meseleleri anında boşlamış olsaydım! Keşke tüm görünmez bağlarımı kesip atmış olsaydım, bu suretle ben zavallı, kendimi talihli saysam bile tarif edilemez üzüntülerle dolu perişan bir hayat sürdüğümden içinden çıkılmaz bir biçimde kendimi, başımı, el ve ayaklarım çözülmez büklümlerle bağladım; aslında elimde iyi şeylerden çok daha fazla acılar yahut daha ziyade iyi görünen şeyler var. Keşke çocuksuz ve bekâr ve kutsal yaşamış olsaydım, kendimi çocuklar konunda son derece kayda değer, övünç dolu, evlilik ilişkileri konusunda da dikkat çekici buluyorum, eğer hayatımda bunlar hiçbir zaman olmamış olsaydı, böylece tek başına, özgür ve prangasız, insanın sahip olduğu çocukların sayısıyla artan kaygılardan azade yaşayabilirdim. Çocuklar prangadır, kaçınılmaz biçimde anne babalarını onlarla 205 206 şılıyorlar. Tanrı’nın nefret ettiği bu kötü, kanunsuz, dine saygısız şeyleri yapıyoruz; ama ardından O hemen bizi bütün bu şeylerden kurtarıyor; yeter ki insan bunlardan kaçınsın ve Tanrı’ya yönelerek, bütün bu üzücü, kötü eylemleri ve adaleti yerine getirmeye hazır o korkunç, ebedi öfkeyi hükümsüz kılması için O’na yalvarsın. Hazreti İsa beni de aynı şeylerden kurtar! Ve sizler Khora’nın kutsal keşişleri elinizden geldiğince benim adıma O’na yalvarın! Çünkü ben sizin adınızı iyilikseverlikle çok didindim, bu manastırı yeniden inşa ederek sizin için İsa aşkına kaygısız, dertsiz bir hayat tasarladım. Umudum, sizlerin her daim cesur yüreklilikle rahman Tanrı’ya şefaatçi olarak, merhamet göstermeye hazır, Tam cömert Olan iyi Efendimizin hizmetkârları sıfatıyla yalvarmanızdır. Gerek kıyamet gününde gerek şimdiki çağda O’nun benim için de uğurlu bir koruyucu olmasını, hem gizli hem açık bir savaş sürdüren Şeytan’ın düşmanlığı kadar tüm üzüntüleri savuşturmasını da sağlayın. (546) Bu nedenle size ilişkin umutlar besledim: ne olur bütün aklınız ve yüreğinizle yardımıma koşmak için canla başla çalışın, benim adıma İsa’dan biteviye ricada bulunun! O benim gibi günahkârlardan nefret eder, ama şarkılarında ebediyen O’nun arzu ettiklerini öven sizin gibi hizmetkarları kabul eder. Bu insanlar benim gibi biri adına yalvarır, istediklerini elde edeceklerine dair sağlam umutlarla uğraşırlarsa, O, isteyenlere, tarifsiz sevgisiyle merhamet göstermekten hoşlanır ve merhametini amansızca, korkunç, hiç bağışçı bir olmayan tarzda sonsuza değin esirgeyen öfkeli bir hale gelmek istemez. Dolayısıyla benim aziz, sevgili Khora’mda yaşayan, İsa’nın yolunda ilerleyen sizler İsa’nın önünde benim adıma diz çökün. Beni her kötülükten koruması için O’nun tam Saf Annesini şefaatçiniz ve kudretli savunucunuz olarak Kral Oğlu’na gönderirken, gözleriniz yaşlarla dolu olarak Tanrı’dan bana iyi davranmasını dileyin. Çünkü birçok aşağılık eylemim yüzünden çok korkuyorum ve kalbim her zaman büyük bir acıyla sıkışıyor. Evet, Kraliçe, Bakire Anne, Oğlu’na benim için aracılık et, O hemen affetmeye hazır olacaktır! O’nun korkusundan cezadan kaçınmanın bir vasıtası olarak size bu manastırı inşa ettim, sığınılacak bir khora [kale] olarak, Ey sen her şeyin içinden geçen, her şeyin ötesinde, her şeyin dışında olan, bir şeyin içinde barındırılamaz olan Tanrı Hazretlerinin Khora’sı [Kale]! Bu sığınağı saldırıdan kurtulmak, ruhumu tehlikelerden ve vücudumu düşmanlardan korumak için inşa ettim; onlar ki haset, duygusuzluk, kötülükleriyle ün salmış ve acımasızdırlar; ölümlü insanlara ömürleri boyunca, çoğu kez toplu halde, başka zamanlar tek tek, sürekli, art arda musallat olur, kalplere gecikmeden büyük korku ve umutsuzluk salar, denizde dalgalarla oraya buraya sürüklenen bir tekne gibi, sağlam inanç temelleri olmayan kişinin tüm umutlarını alıp götürürler. (588) Ama Ey Hanımefendi Tanrı’nın Annesi senin manastırını sarsılmaz, sakin bir sığınak olarak, dalgaların ortasında, görünmez ve görünür biçimde pusu kurmuş hatta hayatımın en başından, doğduğum ve ortaya çıktığım andan beri hem ruhumun hem bedenimin ölümünü iki kat iste- Metokhites’in Şiirleri ve Khora | J. M. Featherstone arzu duyması gibi, sağ elini arzuyla uzatır. (453) Kendisi bizim için her şeyi iyi karşılar, arttırır ve bol bol sağlar, sonra aynı şeyler, sanki başka bir kimseden gelmiş gibi Kendisi’ne son derece tatlı bir bağış olarak sunulur, O da şükran duyar ve karşılığında çok cömert ihsanlarda bulunur, böylece, sen kendini canı gönülden erdeme ve Tanrı’ya adarken –ölümlülere her erdem, her iyi şey O’ndan gelir!-, O, iyiliksever ve tatlı Tanrı senin heyecanını ve iyi niyetlerini kabul eder ve aynı zamanda sana gereken her şeyin sağlayıcısıdır, seni çoğaltır ve gücüne güç katar, sen İsa’nın önüne her gün Güz mevsimindeki gibi sakin, hep rahat, sağlıklı olan mutlu bir kalple çıkarsan, O da senin için kolay, hoş, sevinç dolu, değişken, güzel, parlak bir yol açar. Ah, kim bu tarifsiz zevke yalnızca birkaç kelimeyle tanıklık edebilir? (471) çoğu zaman sırf hayat tarzınızı görmekten büyük zevk alıyorum: Yüreğim hafifliyor ve onu sıkıştıran her kaygı anında kovuluyor, özellikle kilisede Tanrı Hazretleri’nin şanlı koristleriyle birlikte sizin ortanızda koroda durduğumda: Bu suretle, sizin aracılığınızla, kulaklarım, aklım ve bütün ruhum huzur, sükûnet ve sevgi doluyor: Bundan dolayı, beni Tanrı’yı anmaya odaklanmamış zihinlerde hiç durmaksızın, her türlü fırtınayla hüküm süren bu hayatı unutmaya teşvik eden son derece değerli bir mutluluk ve aynı zamanda pişmanlık içindeyim. Yine bundan dolayı, cennetin nesnelerini arzuladığım ve dünyadan, dünyanın ha bire değişen bütün maddi şeylerinden iğrendiğim sakin bir ruh hali içindeyim. (486) Ey, sizler kilisenin her iki yanında duran, herkesin hükümdarı Tanrı Hazretlerini öven manastır şarkısını ve İsa Efendimizin Gizemleri ile Mucizeleri’ni okuyan İsa’nın kutsal toplulukları! O bunların aynısını insanlar arasında gösterdi ve bunların aynısını yukarıda, cenneti alada oturan melekler ilahilerle kutluyorlar. Onlar ilk ışığın, pırıl pırıl, son derece parlak ve ikinci ışıkları ve onlarla birlikte gün boyunca, kimi zaman da gece boyunca methiye şarkıları söylüyor, kilisenin her iki yanını dolduruyorsunuz. Ah, her iki yanda keşişler tarafından İsa için karşılıklı olarak, ikili gruplar halinde, kadim zamanlarda Tanrı’ya bağlı insanların yarattığı saygın geleneklere göre söylenen methiyelerin anlatılamaz zevkini kim tarif edebilir? Son derece bilge ve Tanrı’nın coşturduğu bu insanlar, manastır hayatında gerekli tek tek her şey için, hepsi de gözlemlemesi harika olan kutsal ve dindarca kurallar koydular. Bir an, bu ilahilerin coşkusuna kapılmış olanlara istek ve kuvvet vermek için herkese Tanrı’nın kudretini ilan eden bir şarkı yükseliyor ve ardından tekrar doğası icabı daima affetmeye yatkın Tam İyi Tanrı Hazretleri’nden günahlarımız için merhamet dileyen sessiz, tatlı, alçakgönüllü bir yakarışla parlak, sakin bir ses duyuluyor. (516) Bu nedenle Tanrı’nın doğasıyla uyum içinde olanı yapması, onlara iyi gözle bakması için Tanrı’ya büyük bir umutla yalvarıyorlar: Bu sırada bir an için bile yukarı bakmaya cesaret edemeden başları yerde secde ediyor, biz sefil ölümlülerin alınyazımızla tezat halinde, emirlerini çiğneyerek önünde sık sık işlediğimiz birçok günaha göz yuman Rabbi bu şekilde kar- 207 208 yen korsanların yanı sıra bu hayatın gemi kazalarından ve azgın fırtınalarından kaçmak için güvenli bir yer olarak kurdum. (597) Ama sen, Ey Soylu Hanım, benim bu Khora’mdaki, bu sakin limandaki inancımın çapası, umarım onu hiçbir zaman kesmez ve durmadan değişen bu hayatın sert rüzgârlarına terk etmezsin, yeter ki dalgaların ortasında birdenbire denizin derinliklerine inmesin! Kurtar, Ey Soylu Hanım, bizi tüm fırtınalardan ve seni kılavuz almaksızın yola koyulan herkesi yok eden o şiddetli rüzgârları körükleyen her uğursuzluktan kurtar. mazsınız. Onları sonsuza dek zarar ziyandan koruyun. Size yalnızca Astronomi üstüne kitapları değil, ama bunlara ilaveten yazdığım çok sayıdaki ve çeşitli diğer eserlerin hepsini de miras bırakıyorum, bundan böyle onları ölümlüler için bozulmadan koruyacağınızı umarım. Belki bu eserlerim, onları herkes hoş bulduğuna göre, sonraki kuşakların katında hatıramı parlak ve şanlı kılacaktır. Çünkü ölümsüz bir şan elde etmeyi beceren hangi insan buna ulaşmayı arzu etmez ve bunun için adamakıllı çabalamaz, özlemini çektiği üne bir kez kavuştuğunda ister daha önce öldüğü için, ister uzakta, bulunmaz ve görünmez olduğu için aralarında şerefli bir yer istediği insanları görmeyi ya da onlar tarafından görülmeyi beklemediği bir yerde bu ün hiçbir işine yaramayacak olsa bile! İnsanların aklı hep böyle işler; gözü dönmüş bir biçimde üne sımsıkı yapışırlar, ün, ona saygı gösterenleri hiçe saysa bile. Bu nedenle biz ölümlüler göçüp gittikten sonra dahi şanlı ve ünlü olmayı arzular, önceki gibi görüp işitmesek bedensiz, maddesiz bir durumda olsak da bir geleceğin hayallerine kapılırız… (330) Dostluk Tanrı’sı adına, Tam Bilge Tanrı adına rağbet gösterdiklerimi, size emanet ettiklerimi elimden almayın, acılar içinde doğurduğum kitapları kurtarın, bozulmadan varlıklarını sürdürebilmeleri için sağduyunuzla onları kurtarın… (340) Bunun için bu konuda arzumu yerine getirin ve çocuklarım için sarsılmaz bir khora [kale] olun, bu suretle siz, sizin için sakin bir sığınak olarak inşa ettiğim bu Khora Manastırı’mda yaşarken, en sevdiğim o insanlar da sonsuza değin güvenlik içinde kalabilsinler. O, dünyevi hayatınız boyunca siz tüm fırtına ve acılardan korur; burada bilgeliğe bağlı kalır, bütün sıkıntılardan uzak yaşarsınız. (349) Bilgeliğimin bu ürünlerini, ayrıca bu yerde topladığım hem kutsal, hem dindışı bilgelikle ilgili bütün diğer kitapları, gelecek sayısız çağlar boyunca onları tehdit edebilecek çürüme ve yıkımdan koruyan güvenli bir limanla birlikte bağışlanmış bir khora [kale] olarak kabul edin. İşte Hitabet yarışmaları burada; Felsefenin kutsal vizyonları şurada; Şiir sanatının son derece güzel, her bir vezinle yazılmış eserleri ayrı ayrı ciltlenmiş olarak orada. Bunları da manastırda güvenli bir biçimde seve seve koruyun, hem benim için, hem bilgeliğin –o emin yoldaşın- bundan böyle doğacak tüm aşıkları için. (1) Şimdi, gelin kendimize dizelerden oluşan bir deva yahut daha çok, umutsuzluğa karşı taze bir soluk ve huzur bahşedelim! Böylelikle onu bağlayan bütün şeyler –hepsi ısdırap sızdıran acılar- yüzünden harekete geçmesi engellenen akıl, derken onu baskı altında tutan üzücü meseleleri, acılarını bir biçimde unutur ve şarkılar bu dizelerin zarafetiyle mutlu hale gelir, sanki çılgın, karanlık ve hastalıklı genel olarak iğrenç, içinden çıkılmaz bir surette pranga vurulmuş hayallerden zayıf düşmüş biri gözlerini çiçekli, güzel bir çayıra çevirmeyi bir biçimde becermiş gibi: Böylelikle huzur bulur, acıları biraz diner, bundan böyle seyretmesi zor, uygunsuz ve zararlı Metokhites’in Şiirleri ve Khora | J. M. Featherstone (234) Tüm değişik kültür alanlarında eserler verdim; görkemli, bilgi dolu şaheserler bunlar, çünkü hiç kimsenin kınayamayacağı büyük bir üne kavuşmayı arzu ediyordum. İnsan doğasının bencilliğini iyi biliyorum: Bilgeliğin her alanında üstün olmak ya da üstünmüş görünmek ve insanın yaptığı her şeyde bilgili ve rakipsiz olmak hepimizin son derece hoşumuza gider. Bu nedenle ruh dünyam da beni bilgeliğin tüm alanlarına değinen eslerler yaratmaya itti: Ahenkli, göstermeye değer belagat örnekleri üstünde çok uğraştım, uygun zamanda [?] yalnızca zarif konuşma uygulamalarıyla ve Felsefenin seçkin parçalarıyla da ilgilendim, söz konusu parçalar yalın ve iddiasız olup deyim yerinde ise Hitabetin Mayası ile serpilen ya da alımlı herhangi bir üsluba sahip değildi. Aristoles’in karmaşık Fizik’ine, Doğa incelemesi üstüne naklettiği girift bulgulara ve Matematik’e çok kafa yordum. Bu sonuncusuyla çok uğraştım ve özellikle astronomi konusunda Ptolemaios’un dehasını derinlemesine araştırdım ve bin bir çeşit olağanüstü şey derledim. Böylece her şeyi tamamladım ve özetledim, bu bilimin yöntemlerini yeniden düzenlediğim, uygun ve kullanışlı bir tarzda bugünkü zamana uydurduğum ve bunların Ay, Güneş ve öteki yıldızlarla ilgili tüm konularda büyük bir başarıyla nasıl ele alınacağını açıkladığım ölçüde mümkün en uzak sonuca ulaştım. Bu eseri, her bir vaka için belirttiğim talimatlarla uyum içinde gözlemlemiş ya da kullanmış olanlardan hiçbiri onun yanlış bir tarafını bulamadı. Sizler sık sık talimatlarımla ve uyum içinde çalıştığınız ve her defasında kesin başarıyla karşılaştığınız için bunu biliyorsunuz… (285) Sizi, ruhumun derinden sevdiğim bütün bu ürünlerinin bekçisi kılıyor ve zararlı şeyleri onlardan uzak tutmanız için onların savunucusu, koruyucusu ve bakıcısı olarak görevlendiriyorum. Bizi iyi tanıyan başkaları kadar bizzat sizlerin de kabul edeceğiniz gibi, pek çok şeyin karşılığı olarak bunu bana borçlusunuz. Şu anda, her türden fiili eylemler ve edebi eserler arayıcılığıyla edindiğim onurlu ve yüce konumu bilenler var ve onlar sizin kaderlerinizin, en başından beri benimkini yakından izlediğini ve çeşitli yollardan desteklendiğini biliyorlar [?]. (296) Bu nedenle, söylediğim gibi, bana sonuna kadar şükran borçlusunuz ve adil olduğunuz sürece umarım hiçbir zaman aklımdan çıkmazsınız. Ve bana borçlu olduğunuz birçok şey için, en sevdiğim bu eserlerimi ölümümden sonra bile korumaktan daha büyük bir teşekkürü asla suna- 209 210 (1) Eskilerin bir atasözü “Yas tutan kuş şakımaz,” der. Çünkü bir yerde umutsuzluk hüküm sürüyorsa, bunalım bulutlarının gölge ettiği ve fırtınaların kaçınılmaz biçimde hırpaladığı ve zihnindeki kırılmaz prangaların boğduğu kişi; sakin, huzurlu bir ruhun, içi tatil sevinciyle dolu olarak bir Bahar gününde yapmak istediği şeye katılabilir mi? Ama artık şaşmaya değer bu şeyi yapmanın iyi olduğunu düşünür, sanki rahat bir hayat sürüyormuşçasına böyle acıların içinde bu dizeleri seslendirirdim, her ne kadar eski ve yeni tanıdıklarım içinde başka hiçkimse benim yaşadığım ani, sayısız değişimleri yaşamamış olsa da… (31) Bu nedenle dedim ki, düşüncelerim beni bir biçimde bu dizleri seslendirmeye itiyor, hiçbir şekilde umutsuzluğun prangalarıyla susturulmayı kabul etmiyor… (386) Ama bir konuda duyduğum üzüntü yüreğimi fena halde dağlıyor. Sahip olduğum her şeyi kaybettiğimde, taşkın ve akılsız karışıklıklar içinde diğerleriyle birlikte Manastır da yok olacak diye büyük korkuya kapıldım: Kurduğum şanlı, bir harika gözüyle bakılan ve gözler için bir sevinç kaynağı olan bu her bakımdan hoş manastır, büyük Kent’in tüm süsleri içinde saygıdeğer bir görüntü sayılmalı. Bana öteki tüm servetimden daha çok zevk veriyor. Bundan sonrası için içim biraz umutla doluyor: Manastır sayesinde, orada yaşamaları için bir araya topladığım birçok keşişin duaları aracılığıyla ve Hazreti İsa’ya bana karşı merhametli olması, iyi gözle bakması ve acımaya hazır olması için dua etmeleriyle, hayatımda işlediğim çok sayıdaki günahtan dolayı yardım gelecek; umutlarımı özellikle O’nun Annesi’ne bağladım, içinde barındırılamaz, her tarafta ve her şeyin ötesinde olan O’nun bakire ve tam kutsal, en engin Khora’sına [Kale]. Onun [Meryem] adına inşa ettim bu manastırı, inşa ettiğim ve belki son derece hoşa gidecek bir biçimde sunduğum bu adak onun adına. Bu manastır yüzünden ahali ayaklanıp o kontrolsüz taşkınlığı içinde mantıksız bir tahribatla onu yok edecek diye içimi çok büyük bir acı kaplamıştı. Ama Tanrı’nın Annesi bu yapıyı, gerçek bir sarayı, o şiddet dolu ayak takımından kurtardığından beri, bana musallat olan diğer acıların hiç hükmü yok. Ve sen, Ey ruhum, içini korku bürümesin, sağduyulu ve anlayışlı ol, ben dahi bu dizeleri kaleme alırken yukarıdaki Tanrı’ya bakmayı kararlaştırdım. Ama sen, Tanrı’nın tam kutsal Annesi, bana kol kanat ger, şimdi ve gelecekte tüm acılardan koruması için O’nu lütufkâr kıl. Metokhites’in Şiirleri ve Khora | J. M. Featherstone birçok hastalığın yolundan her nasılsa uzaklaşarak rahata kavuşur. Bu nedenle dizeleri kullanmaktan hoşlanıyorum ve zaman kısa olsa bile [şiirden] kaçınılmamalı ve hayattan bezenlere büyük yararı dokunacaktır: Çünkü pranga vurularak [bir yere] kapatılmış, boğazı sıkılarak sonsuza değin zapturapt altına alınmış kim, mümkün olsaydı, azıcık özgürce nefes almayı istemezdi: mümkün olsaydı, azıcık dahi bağlarının gevşetilmesini istemezdi? Bu şeyler ölümlü insanlar arasında işte böyle; ama ben ne diyorum? Şu anda ve daha önce yazar olan herkes aklı başında olan kimseler ve bunun için bir eser kaleme almaktan zevk alıyor, bunu ölümlülerin hayatta arzuladıkları tüm diğer şeylerden daha hoş buluyorlar; çünkü hayatlarına zihinlerinin yarattığı edebi ürünlerin çabaları damgasını vurmuş ve her biri onların bir hayli iyi olduğunu düşünüyor. Kimileri buna gerçekten inanıyor, kimileri de kibirli bir biçimde kendilerini kandırıyorlar: Ürünleri konusunda gözleri kör, gerçekten, beğenmediklerini beğenen herkesten uzaklaşmışlar, hatta bu beğenilenlerden herhangi biri son derece zekice olsa da: Çok saçma bir biçimde bu ürünlerden büyük zevk alıyor ve cahil kişiler gibi onların son derece güzel olduğunu varsayıyorlar. Bundan dolayı dedim ki, bu dizelerde, ruhumun bu ürününde tatlı ve hoş bir şey var, bu denli çok, sayısız, korkunç dert göz önüne alındığında içimi rahatlatıyor: Tüm insani meseleleri karman çorman eden tez canlı, sadakatsiz Felek ve onunla birlikte Felekten ne koparırsa kar sayan bunca ölümlü değişmez bir gerçek olarak ortada duruyor… 211 212 213 Metochites’s Poems and the Chora* J. M. Featherstone Thus speaks Theodore Metochites to the monks of the Chora monastery in his second Poem, entreating them to follow his example in the famous mosaic on his knees before Christ as ktetor, or patron, of the monastery. The first two of Metochites’s Poems, both of an autobiographical nature, were written to celebrate his restoration of the Chora, completed in the spring of 1321, the original manuscript now preserved in the Bibliothèque Nationale of Paris as Parisinus Graecus 1776.1 * 1 Editions of the Poems: Poems I–II: M. Treu, Dichtungen des Gross–Logotheten Theodoros Metochites, Programm des Viktoria–Gymnasiums zu Potsdam, Ostern 1895 (Potsdam, 1895), 1–54. Poems III–IV: I. Ševčenko and J. M. Featherstone, “Two Poems by Theodore Metochites,” Greek Orthodox Theological Review 26 (1981): 1–46. Poem XI: J. M. Featherstone, ”Theodore Metochites’s Eleventh Poem,” Byzantinische Zeitschrift 81 (1988): 253–264. Poem XII: M. Cunningham, S. Georgiopoulou, and J. M. Featherstone, “Theodore Metochites’s Poem to Nikephoros Kallistos Xanthopoulos,” Harvard Ukrainian Studies 7 (1988): 100–116. Poems XIV–XX: J. M. Featherstone, Theodore Metochites’s Poems ‘To Himself ’, Byzantina Vindobonensia 23 (Vienna, 2000), 19–143. About this MS and the Poems, see Featherstone, Theodore Metochites’s Poems (for Poems XIV– XX above), 11–18. Metochites’s Poems and the Chora | J. M. Featherstone Therefore, you who inhabit my dear, lovely Chora, making your way along the path toward Christ, bend your knees before Him on my behalf. Filled with tears, implore God to be propitious unto me, and send His all-pure Mother, the Theotokos, as your intercessor unto her Son to preserve me from all evil . . . Yea, Queen, Virgin Mother, intercede with thy son. It was through fear of Him, as a means of avoiding punishment, that I built this thy monastery, a Chora of refuge (Poem II: lines 546–572). 214 2 3 4 About the scribe and other MSS written by him, as well as the various corrections in our MS, see Christian Förstel, Chapter 6 in this volume. Paul Magdalino has remarked, Chapter 4 in this volume; noting M. Angold, “The Autobiographical Impulse in Byzantium,” Dumbarton Oaks Papers 52 (1998): 240–51. As suggested by I. Ševčenko, “Theodore Metochites, the Chora, and the Intellectual Trends of His Time,” in The Kariye Djami 4, ed. P. A. Underwood (Princeton, 1975), 38, n. 140 and 42, n. 175. observed in other late Byzantine authors of hexameter but also presents an extravagant mixture of dialectical forms –many of his own concoction– reminiscent of Pindar but without precedent in Greek literature. Conceived originally for the first poem, the writing of hexameters gave Metochites obvious pleasure. He repeated the performance for the Chora in the second Poem, and then he used the same genre for missives to several of his learned friends. The third Poem, written in the mid-1320s, is addressed to an old friend, Gregory, formerly the Archbishop of Bulgaria, who had retired to a monastery on the Bosporus; and the fourth is a sort of literary testament to his protégé, the historian Nikephoros Gregoras, who had become a monk of the Chora and helped with the work of restoration. Then, shortly after 1326, followed Poems eleven and twelve to two more friends, Theodore Xanthopoulos and his brother Nikephoros, the Church Historian. In all four of these Poems Metochites returns to a theme introduced in the first and second Poems, that in fact he would have preferred to live a contemplative life in a monastery –in the Chora– in full-time devotion to learning rather than an active life of politics. He praises the monastic, scholarly way of life followed by these friends, in contrast to his own worldy pusuits. At the same time, these poems contain real messages: Gregoras is given instructions for the safeguarding of Metochites’s books, and the brothers Xanthopouloi are upbraided for having abandoned him – perhaps, we might guess, because they, like Theodore of Montferrat and many others in the capital, were disgusted by his corrupt and pretentious ways.5 By the time these Poems were written it must have been clear that the reign of Andronikos II –and thus Metochites’s power– could not last long. Many of Metochites’s literary companions had other reasons for finding fault with him. In a letter perhaps written in reply to Metochites’s eleventh Poem, Nikephoros Xanthopoulos answers the charge that he has not responded to Metochites’s missives to him on the grounds that he could not understand their meaning: so obscure was Metochites’s style even for other Palaiologan mandarins. Xanthopoulos particularly deplores the unintelligibility of Metochites’s verses which he compares to a labyrith or writhing undisentanglable snakes.6 Anyone reading these compositions for the first time can only agree. Like literary counterparts of the iconic decorations of the Chora, they are very rich. But whereas the visual creations can be admired even if the viewer does not understand the exact derivation of the various elements of a particular image or its relation to the others, the extravagant obscurity of the Poems is exasperating: such is the complexity of the Greek that one can spend hours trying to wrest the meaning from 5 6 For the text of Theodore of Monferrat’s Enseignements and his opinion of Metochites, see E. de Vries-van der Velden, Théodore Métochites, une réévaluation (Amsterdam, 1987), 233–47. See J. M. Featherstone “Three More Letters of Nikephoros Callistus Xanthopoulos,” Byzantinische Zeitschrift 91 (1998): 27. Metochites’s Poems and the Chora | J. M. Featherstone Written successively by the same scribe and corrected at various times by Metochites himself during the course of the decade up to his death in 1332, this book became one of Metochites’s dearest possessions, and the contents of the Poems and even their presentation in the manuscript reflect the fortunes of their author. At first the manuscript contained only the first poem, a “Doxology to God,” written triumphantly, albeit with pious restraint, at the height of the Metochites’s power as Grand Logothete and headed by titles in elaborate majuscule. The second poem, “To the Theotokos,” apparently added soon afterwards, follows in the same vein; but in subsequent poems the triumphant tone gives way to worry over Metochites’s deteriorating situation, and in the last poems, written after his fall from power in 1328, the titles are in very simple script, and more lines were written on each folio in order to save parchment. More telling still are the corrections and emendations to the text. The scribe entered earlier changes in the margins in decorous fashion; but in later years Metochites took to making corrections in his own hand, gouging the parchment and writing over the lines themselves. From the great number of these emendations, most of them to correct the prosody, it is clear that Metochites pored over this book again and again.2 Metochites first took up the writing of poetry to celebrate his restoration of the Chora. These most precious of his many literary compositions are written in hexameter, a rarity even amongst the élite group of late Byzantine scholars to which Metochites belonged. The impulse of autobiographical writing in Byzantium was often felt by donors when formulating their testament and typikon, or rule, for the monasteries they sponsored.3 The first poem is of course not a typikon, but rather a sort of spiritual testament. Metochites’s choice of verse and of hexameter in particular was probably in imitation of Gregory of Nazianzus, one of the early Church Fathers whose reconciliation of Christianity with the heritage of ancient Greek literature greatly endeared him to intellectuals of the Palaiologan period. It may well have been in one of the manuscripts in the Chora’s library that Metochites had read Gregory’s autobiographical hexameters,4 but Metochites’s Poems have little in common with those of Gregory. Like the mosaics of the Chora which make use of late Antique models but present unusually lavish compositions, these poems could not have been produced in late Antiquity. Metochites not only displays the metrical insensitivity 215 216 is called the Χώρα τῶν ζώντων, or Land of the Living. This expression is not found in the Poems, where Metochites repeatedly plays on another meaning of the word as a confined space or, as we might translate it, a keep. He compares the monastery to a keep filled with all good things –that is, all the things dear to Metochites– just as its protectress, the Theotokos, was the “keep” of the boundless Christ, who cannot be kept in. On the material plane, the Chora kept safe the riches of art and books, the means of furthering the faith and learning, which would assure eternal renown for Metochites; on the spiritual plane it was his “keep” amidst the tempestuous affairs of the world, his hope of forgiveness for sins committed while amassing these same riches. Throughout his literary works, but especially in the Poems, Metochites lamented the choice he had made of an active life in the world instead of a contemplative life of prayer and study. If only he had assumed common abode with the monks in the Chora, he exclaims in the second Poem, instead of seeking fortune in this world! But one may question the sincerity of this pious longing. In one of his Essays devoted to the Epicurean injunction in favor of a discreet life, Λάθε βιώσας, Metochites had concluded that a quiet, unnoticed life, though it might afford leisure for study, was not a possibility for a man of noble nature who had the opportunity to become a leader and direct the affairs of the world.7 And even in the later Poems where Metochites, now ruined and on the verge of eternity, regrets his vain wordly success, his simultaneous delight in recalling his political power and the splendor it afforded, both in his private household and the Chora, belies any genuine attachment to contemplative life. The fact remains that if he had not become a statesman and raised the necessary money there would have been no no house and no Chora. But having gone too far was the tragedy of Metochites’s life. In the nineteenth Poem where he describes the splendid buildings and furnishings of his own house destroyed by the mob upon his exile, Metochites reminisces: There was truly great need of public ministry until I obtained from the emperor the office of directing public affairs, those concerning . . . all our countrymen and foreigners. Now, as all know, these affairs increase one’s livlihood greatly, and the necessity arises to make use of the things whereof I have spoken, vainly to be sure, but nevertheless, it is not possible for one living in these circumstances to adopt other usages (Poem XIX: lines 148–54). We can hardly accept such excuses for Metochites’s choice of a political life or love of opulence, just as we may also doubt the sincerity of his regret for having treated others with arrogance on account of his wealth. 7 Essay 72, G. Müller and T. Kiessling, eds., Theodori Metochitae Miscellanea philosophica et historica (Leipzig, 1821), 481–484; see de Vries-van der Velden, Théodore Métochite (as in n. 5 above), 179–180. Metochites’s Poems and the Chora | J. M. Featherstone a single passage. But it was apparently this very extravagance in which Metochites delighted: he says that his Poems cheered his heart, like a bit of bright spring amidst the tempests of life. The tempests of Metochites’s life were those of the Byzantine Empire in the Palaiologan period. The Byzantines had recovered Constantinople from the Latins under the emperor Michael VIII, but under the latter’s son and successor Andronikos II the empire was once again on the defensive. Despite the external pressures and internal tensions which would erupt in the civil war that finally brought the emperor’s like-named grandson to the throne in 1328, Andronikos II tenaciously continued Michael’s restoration of monuments in Constantinople neglected under Latin rule. Metochites tells us in the first Poem that it was at Andronikos’s behest that he undertook the Chora’s restoration, presumably because Andronikos had run out of money. The emperor granted benefices for this purpose, including lands with sizeable revenues, which Metochites supplemented with gifts from his own possessions, though here and elsewhere in the Poems Metochites, with a most un-monastic lack of humility, claims the eternal glory of the undertaking all for himself, also requiring that the monks pray for him – with no mention of the emperor. This demand for the monks’ prayers and the increasingly fervent entreaties in the later Poems to Christ and to the Theotokos must be understood in the context of Metochites’s situation. His father, George Metochites, archdeacon of the Palace under Michael VIII, had been condemned at the beginning of the reign of Andronikos II for his pro-Unionist conviction, and he remained in prison until 1328. Theodore had nevertheless managed to ingratiate himself with Andronikos and to rise to a position second only to the emperor on account of his learning and ability; but unfortunately his handling of affairs was to become synonymous with the corruption of Andronikos’s later reign. As chief imperial minister he sold dignities and connived with –and reaped rewards from– unscrupulous landlords eager to keep the complaints of those whom they had wronged from reaching the emperor’s ear. Ironically, it was precisely from such activity that the otherwise overburdened imperial treasury and Metochites personally obtained the money to pay for the restoration of such monuments as the Chora. But he knew only too well by what means he had acquired this wealth, and his expressions of regret in the later Poems grew more and more urgent – especially as it became clear that those opposed to him and Andronikos were gaining the upper hand. Thus was the Chora both the fruit of ill-gotten gains and the expiation. These two themes recur with variations throughout the Poems, beginning with a rather odd bit of etymology. It is uncertain which meaning of the Greek word chora was intended when the monastery was first founded in the 6th century. One meaning is simply land or field: perhaps because it stood in a sparsely settled part of the city. Twice in inscriptions in the mosaics Metochites sponsored Christ 217 218 8 πάρα τ᾽ ἄγχι (Poem II: line 334), cf. P. A. Underwood, The Kariye Djami, 3 vols. (Princeton, 1966), 1:189; Sirarpie der Nersessian, “Program and Iconography of the Parekklesion,” in idem, The Kariye Djami 4, 305–07. seen them” (Poem I: lines 1039–1046). The process described here would appear to fit with the Euclidian optical theory of extramission which, as Nelson has stressed, was still valid for the Byzantines.9 As an illustration Nelson cites Photios’s homily on the mosaic of the Theotokos in St Sophia: “For surely, having somehow through the outpouring and effluence of the optical rays touched and encompassed the object, it too sends the essence of the thing seen on to the mind, letting it be conveyed from there to the memory.”10 It is probably thus that we should understand Metochites’s description of an “enchanting glow” which was transmitted to the eyes and thereby “charmed the heart,” as well as his insistance that the mosaics displayed nothing ugly which might be harmful to the viewer, and also his earlier interjections for the aversion of “jealous eyes” –that is, the evil eye– which by the same process of extramission could cause harm to the object viewed. Likewise, grace and serenity were conveyed from the images to Metochites’s soul, as he proclaims to the Theotokos: Serenity is poured round me forthwith when I go into this thy church, making my heart straightway bright and airy, and an ineffable, unambiguous joy seises my soul from within as I cast my eyes around; and thereby are my griefs dissolved as soon as I look upon the lovely grace of the church, as soon as I bring my eyes to the image of Christ resembling mortal men –and also of his Mother making entreaty nearby Him– which sends forth grace and great, ineffable wonder; nor could I ever express how my heart is thereby made mild, light, looking about with calm and quelling woes and all griefs that stifle my soul (Poem II: lines 161–74).11 Not only images were thus transmitted to the eyes, but also rich materials and worked objects. Metochites goes into raptures over the gold and silver liturgical vessels which he had encrusted with gems and pearls: these too, quote, “send forth an all-radiant beauty and grace of composition, a most gladsome prize for eyes which behold them in fitting fashion” – i.e., without envy (Poem I: lines 164–66). We are stuck by the great delight Metochites took in various furnishings and fabrics, here no doubt liturgical vestments: silken materials embroidered and worked in every manner, all provided, he boasts, in greater abundance than necessary. Here, as in 9 10 11 R. S. Nelson, “To Say and to See,” in Visuality before and beyond the Renaissance, ed. R. S. Nelson (Cambridge, 2000), 143–68, esp. 150–54. In the translation of C. Mango, in Nelson, Visuality, 161–62. We accept the emendation by Ševčenko, “Theodore Metochites,” 54, n. 249 in line 170. Ševčenko could be right that Metochites was thinking of the Deesis on the Eastern wall of the outer narthex: he speaks here of his first impressions on entering the church, and it seems unlikely he would be thinking of portable icons, which he mentions elsewhere, in Poem I: lines 1087–1137. Metochites’s Poems and the Chora | J. M. Featherstone His wistful memories of his house and the Chora make it clear that he was inordinately proud, even after his fall, of what he had created. Regardless of his motivation, we must be grateful for Metochites’s descriptions of his vanished house and of the no longer extant buildings and decorations of the Chora. While we find here no programmatic explanation of the famous mosaics, what we do find is just as interesting, for we see the Chora through Metochites’s eyes, as he would have us see it. Much of what Metochites describes can be confirmed with our modern eyes. Archaeological studies have shown that the two narthexes in front of the church and the structures on either side of the nave –the parekklesion on the south and the corridor on the north- do indeed date from Metochites’s restoration as he claims (Poem II: lines 316–327). In the same passage he also talks of a “quite long and wide” refectory which he says he constructed “nearby beside” the church. Though earlier scholars identified the refectory with the parekklesion, the arguments of Paul Underwood and others that it must have been a separate building, now vanished, bear out these words.8 From an aesthetic point of view, we must also concur with Metochites’s straightforward admiration of the multi-coloured marble revetment of the church: “how each and every piece has been arranged, ordered in accordance with all harmony, fitted together in both interlacing and alternating fashion, each with those of its like” (Poem I: lines 1029–38). We most want to hear Metochites’s remarks on the subject of pictorial decoration. With regard to his description of the subjects represented, we must concur with the art historians’ disappointment that when Metichites refers to images, it is not clear whether he is speaking of images on the walls –either in mosaic or fresco– or of portable icons. One searches in vain for any mention of programmatic or stylistic particularity. Representations of the Nativity, the Passion, the Resurrection, the Theotokos and the Apostles –which are all found on the walls and ceilings of the church– are described in the most conventional way (Poem I: lines 1087–137); surely mindful of the fate of his heterodox father, Metochites simply rehearses Orthodox teaching on all these subjects. We do however learn that the refectory was decorated with representations of Christ’s miracles interspersed with flowers, most probably in fresco (Poem II: lines 337–41). The Poems also give us an insight into Metochites’s visual and spiritual experience of art. First is his general description of the mosaics: “works of the most golden tesserae . . . arranged at intervals, dazzling the eyes as with brilliant fire, presenting nothing ugly to cause the heart grief or fear, but sending forth a kind of enchanting glow unto the eyes, honey-sweet, well-composed and quite pleasant, so as to charm the heart upon having 219 220 that you might have joy of spirit which brings happy ease . . . a sort of noble remedy against indifference to the arduous labours you have chosen, . . . you who set yourselves the purpose of fleeing the whole world and the joys of the world. O wondrous act of abstinence: to do 12 In contrast, Nelson, “To Say and To See,” 154, cites Photios’s remarks concerning the superiority of vision to hearing. that which is hateful to mortal man and to overcome nature, bounding toward heaven and leaving behind all that is weighed down by matter! Nevertheless, it is also needful to respect nature . . . nor relentlessly to choose the steep path upwards, but sometimes to cede to necessity, in completely innocent wise. And what better prevention against indifference than to apply themselves with a well disposed mind to the books of wise men, thereby rejoicing the heart . . . and thereupon returning to their labours? (Poem I: lines 1185–205) So much for pious convention. But Metochites also says I made the monastery a treasury of countless books of various sorts. Some of these are books of our most divine wisdom which are greatly useful . . . and there are also books of secular, Greek wisdom, almost as numerous, which we have read, we who take great care for letters, so that it is possible to obtain here whatever one desires, as from a common treasury of whatever is needful; for there is great need when one purposes ardent study for the acquisition of culture and letters. Thus does the monastery forever possess this . . . great universal work of philanthropy, at the disposition of all mortals, even as God, rich in bounties, made air for the common use of all men, as well as the earth and water. . . . Thereof have the wealthy and also the very poor and needy inexhaustable use; and now common to all, through my provision, is also the use of sacred books together with those of secular, Greek wisdom, whereof mortal men always have need; for also those who claim the name of Christ have no less need of other things, in order that they might consider their own works and those foreign to them, how much better ours are than others, and might stand firm in face of them . . . armed through them and against them (Poem I: lines 1145–75). Among the books in the Chora’s library were also Metochites’s own compositions: his Orations and Essays, his commentaries on Aristotle, his treatise on Astronomy, his Letters, and his Poems. In the fourth Poem Metochites implores Gregoras to preserve his works: I make you guardian of all these dearly beloved offspring of my soul . . . Keep them from mischief. You owe me this in return for a great many things. . . . Keep them safe . . . until the end of time. Perhaps these works will make my memory splendid … to late–born generations. . . . For what man who is able to attain immortal glory does not desire and mightily strive to achieve this, even if he naught perceive the renown for which he longed once he has acquired it, be he dead beforehand, or else far away, absent and invisible? . . . Such is the mind of men. . . . We mortals desire to be glorious and famous even after our demise, delight- Metochites’s Poems and the Chora | J. M. Featherstone Poem XIX where he describes the precious furnishings of his house and jewelry of his wife, we see how attached Metochites was to material wealth – a sentiment quite at variance with his expressed longing for the monastic life. Amusingly, Metochites lets himself get carried away in his praise of the artwork of the vestments, calling them “second Creations” (Poem I: line 1077) – a bit of theological serendipity he would not have allowed himself when speaking of icons. Besides this visual gratification, Metochites also speaks of his accoustic experience of the Chora. He says to the monks: “My heart rejoices . . . and every care . . . is dispelled when I stand . . . together with the glorious choristers of God; through you are my ears and mind and all my soul filled with serenity and calm and love; thence have I most precious bliss, and also compunction inducing me to forget this life which carries off without ceasing, in all manner of tempests, the minds of men which are not fixed upon the remembrance of God” (Poem II: lines 472–82).12 He continues, “Oh, who could describe the ineffable pleasure of the antiphonal odes sent up . . . by the monks . . . standing on either side of the church, intoning the monastic song in praise of the Lord God and the glorious Mysteries and Miracles of Christ! These same did He shew amongst men and these same do the intelligences dwelling above in highest heaven, the angels, celebrate in hymns. Of the first light they are the second lights . . . and with them sing you songs of praise all the day long and sometimes all the night” (lines 487–97). Accoustic comprehension was apparently as potent for Metochites as the visual, though he makes no connexion or comparison of the two; and again careful to display his Orthodoxy, he stresses the “correct performance of the divine hymns according to the order established from ancient times” (Poem I: lines 1232–34). Hymnography brings us to another – and for Metochites the most important – of the Chora’s treasures: the library. Aside from the servicebooks, which every monastery had, the Chora possessed one of the largest libraries in Palaiologan Constantinople. We cannot know how much of this collection antedated Metochites, but he considered it as his greatest achievement and heritage for later generations. Metochites tells the monks that the library was mainly intended for them, citing the usual reasons for monastic reading: 221 222 ing now in visions of a future when we see not nor hear as before but have become ethereal, in a bodiless state. . . . Therefore fulfil my desire: be an unshakable Chora (Keep) for my books, whilst you dwell in this Chora monastery of mine . . . sheltering them for countless ages to come (Poem IV: lines 285–341) All those who are now and have been previously men of letters . . . taking delight in composition, hold this latter to be sweeter than all other things desired by mortals in life; for they carry about in their lives the offspring of literary labours, brought forth from their minds, each of them thinking it to be quite good. Some of them think so truly, others conceitedly deceive themselves: in what regards their [literary] offspring their eyes are blind, averted from truth . . . most irrationally do they take the sweetest pleasure in these offspring, and like ignoramuses do they deem them most beauteous. Therefore have I said that in these verses, the offspring of my soul, there is something sweet and lovely, bringing respite to my heart on account of so, so many countless woes (lines 27–44). Perhaps Metochites would not be so surprised, after all, that the world has all but forgotten his Poems. But he was right nevertheless about the Chora’s enduring fame. 13 14 15 Ševčenko,“Theodore Metochites,” 40–41, uses the word humanism, but qualifies it. De Vries-van der Velden, Théodore Métochite, 1–29 and passim. Nikephoros Gregoras, Historia Byzantina, ed. L. Schopen, 2 vols. (Bonn, 1829) 1:309, lines 4–6. APPENDIX Translations of passages from the Poems (see above for editions) I. Doxology unto God; and Concerning What Occurred During His Life, and the Monastery of the Chora. (994) So are these things; but I am mindful also of this great thing that I wrought and raised up, venerable, most dear, divine, unto the Lord Christ. Ineffable pleasure is poured round me when I merely see or merely think of the most sweet sacrifice I brought unto God who has all things, that He should accept a marvellous offering in this great imperial City. Once, of old, there was an illustrious, glorious monastery whose name was Chora [Keep]: a keep filled with all manner of good things. (1004) Now, Time which carries off all good things in its current had all but consigned this monastery to ruin. But the emperor16 desired to raise it up and restore it as it had been formerly; and he urged me on to this work with force –desirous as I myself was– to oversee this offering in all ways most pleasing unto God, this exceeding delightful favour to the emperor and gain for our soul and unperishable renown through all ages, if only I could shore it up firmly and make it in all ways more secure than before –as indeed it now is!– and thereby bring before God and before the emperor such an immense and right glorious gift. For, as I said, my master takes care for all things that are good for both soul and body; and this longing consumes my heart within. (1019) Forthwith I pulled down the decayed remains of the monastery, putting down foundations upon the ground; and straightaway I raised it up anew, as it is to be seen by whoever wishes and whose eyes are able, unhindered by woeful envy which prevents one from seeing things which are good, willy-nilly, like one who is blind. I raised it up quite quickly even as it is now to be seen –be gone, envy! be gone from us, jealous eyes!– most seemly, unshakable, well proportioned, well in its strength and well composed of every material. I adorned it with exquisite marble stones in most beauteous colours to be seen everywhere, well suited to each other and to the entirety of the work, both those supine on the floor and those which stand upright on both sides, here and there, reaching up on high in seemly manner. It is a marvel to behold, brimming with pleasure: how each and every piece has been arranged, ordered in accordance with all harmony, fitted together in both alternating and interlacing fashion, each with those of its like; there is nought that is not done in such wise. (1039) And there are lovely, beauteous works of the most golden tesserae fixed to the ceiling, arranged at intervals, dazzling the eyes as with brilliant fire, presenting nought of ugliness to cause the heart grief or fear, 16 Andronikos II. Metochites’s Poems and the Chora | J. M. Featherstone This does not sound very medieval. Such unequivocal statements –in contrast to Metochites’s usual caution in religious matters– about the necessity of secular learning for everyone, even monks, and the striving for immortal glory in this world do indeed contain the grains of humanism, as Ihor Sevcenko and others have suggested.13 However, as de Vries has observed, we must be careful in speaking of humanism in the case of Metochites.14 Whether Metochites was a medieval scholar or a humanist, we must not exaggerate his greatness. We see clearly in the Poems the extent of his vanity with regard to his learning, for example by the manner in which he demands that Gregoras preserve his books. He is obviously more concerned for his own fame than the advancement of learning amongst future generations. And he could be mean-spirited: Gregoras tells us that Metochites had been quite chary of his precious knowledge of astronomy even with him.15 But Metochites may have anticipated our objections. In Poem XVII, in a rare moment of self-awareness, he admits that authors are often deceived concerning their compositions: 223 224 delighted, now affrighted, contemplating the great mercy of God who for our sake wrought this great miracle, this ineffable deed, most unexpected, surprising, impossible to conjecture, surpassing every mind and by far greater than all reason. (1109) Looking upon these things and venerating them we are forced by them to remember and to think humbly and to act and to take thought for God’s suffering on our behalf: how much gratitude we owe and how much we should do and suffer on His behalf. But let our speech return to its earlier subject. (1115) I said there were sacred representations: first of the Lord Christ Himself, but also of His mother who bore Him whilst still an inviolate Virgin and all-pure Queen; and of the dear companions of Christ who were His faithful servants and whom we revere for Christ’s sake; and we desire to see their images with great affection even as it is the custom for mortal men to regard the likeness in pictures of those whom they love, and their hearts thereby rejoice greatly. Such is the reason why we revere the images of Christ and His dear mother and His servants, never worshipping the images themselves, but paying honour, albeit only in images, to those whom we love. Wherefore do we embellish these images with most lovely decorations in silver and gold and pearls and precious stones: here these latter are indeed precious, unlike those in all other works and objects which mortal men in their folly fabricate and embellish to no purpose, taking great pains over these decorations. (1138) So are these things; and a great desire for these same prompted me to adorn the monastery also with most precious icons of fine execution: whence there is gold, there is silver, there are stones, there are bright-shining pearls –a delightful sight!– all of great craftsmanship, so that anyone seeing them would marvel at how much care I took for each and every object. (1145) In addition to these things I also made the monastery a treasury of countless books of various sorts. Some of these are books of our most divine wisdom which are greatly useful, there being so many of them of various sorts which treat the same subjects. And there are also books of secular, Hellenic wisdom, almost as numerous, which we have read, we who take great care for letters, so that it is possible to obtain here whatever one desires, as from a common treasury of whatever is needful; for there is great need when one purposes ardent study for the acquisition of culture and letters. Thus does the monastery have forever this great, unstinting, undiminishable treasure for every utility and provision of good things: a great general work of philanthropy at the disposition of all mortals, even as God, rich in bounties, made air for the common use of all men, as well as the earth and water: thereof have the wealthy and also the very poor and needy of livelihood inexhaustable use. And now common to all, through my provision, is also the use of sacred books together with those of secular, Hellenic wisdom, whereof mortal men always have need; for also those Metochites’s Poems and the Chora | J. M. Featherstone but sending forth a kind of enchanting glow unto the eyes, honey-sweet, well composed and quite pleasant, so as to charm the heart within upon having seen them. (1047) Likewise were the forehalls and other galleries surrounded everywhere with beauteous works; similarly were they fitted out with polished marble stones and all manner of other decorations most appropriate to one another. No one who has seen it might reproach the church in aught: all the buildings in front and surrounding the church on both sides are in every way like it in strength and beauty withal. (1055) There are also plenteous sacred treasures of silver and gold which I collected and placed there, some for the service of God’s great and all-holy altar, others here, others there, all of them glorious, all very pleasing and awesome to behold. (1061) These same did I embellish, in so far as possible, with every sort of material and art: I adorned them by incrusting stones and pearls which send forth an all-radiant beauty and grace of composition, a most gladsome prize for eyes which behold them in fitting fashion. (1067) Besides the customary furnishings, I donated to the monastery a great many others, in multiple wise, seeing to the production of objects whereof there is need, bright, gold-covered, multi-coloured, all most lovely and appropriate withal. There are some fabrics with natural gold work, unembellished, with simple patterns, whereas others have been embellished through needlework, with massive amounts of gold. Most wise mortals have devised these clever works, fabricating artful works in all manner of material: new inventions, second Creations, forever making innovations throughout their lives. (1079) On this subject of men of old we remark this same now in the matter of the silkworm: how mortal men devised great arts whereby they combined gold with these silken fibres for the sake of greater beauty, in works for both sacred and other uses. (1084) So are these things; but it was I who confected and donated these many and varied furnishings, in ample quantity. (1087) I also donated sacred icons and beauteous representations of the Lord Himself, how for our sake He became mortal man, He who was God, the Word of the Father, the only-begotten Son of great God, in all ways like Him, invisible Child and formerly unbounded Child of the Invisible and Unbounded; becoming a true mortal, even as we are, assuming all of our nature save sin which threw us down into Hades, inside dark Tartarus. And when He had lived as long as He chose, He was seised and suffered and died in accordance with the nature He had assumed; and He Himself went down into Hades; He stunned Hades and stole the dead away from him, raising them all up with Himself: those whom the other had kept in unbreakable bonds and fetters –O great wonder!– even these did He raise up forthwith all together, being Himself the first risen. All of this did the hands of the artist depict in their work, and as we behold it we are now 225 226 bringing us to the lovely remembrance of God. (1236) But by force of nature it is necessary to render the inevitable tribute to this wretched flesh, Soul’s evil spouse, alas! it being impossible never to pay it its indispensable due, as is the rule of nature. For Mind cuts itself off, striving to rise on high above this tomb and thence to flee abroad from the many snares which constantly lie in secret and in the open along the path it traverses, all of them inescapable in their intertwinings; it is impossible for one making his way to disentangle himself with ease. And he who is minded to cut himself off would fain kill himself, but he is unable so to do, this being in transgression of God’s commandments; for He Himself gave Soul this spouse and decreed that one should take care for it. Wherefore is there also need to make provision for this. (1252) Recognizing, then, also this invariable necessity, I made provision for this which no one might reproach, amply sufficient, I think, in as much as I have taken great pains over property and other provisions for the monks with all manner of abundant riches, arranging well through my preparation all that is necessary for the body, so that they might have no common or private necessity and might without care or deprivation perform the tasks for which they have assembled together: all that tends toward God and the ordinances of God, the which it is their purpose to follow for as long as each of them lives. (1264) Now, a great many of these were purchased by me: arable land, here and there, in many places, fertile and rich in grain, vast expanses yielding excellent harvests, and also the inestimable possession of most fertile vinyards around this great City, some of which I myself had planted near the town. (1271) Some of these possessions, as I said, were purchases by me, and others donations from the property which belonged to me formerly: this inheritance is indeed more lovely than any other inalienable surety for chldren; this gain is verily imperishable forever, forever abiding, compounding through all ages for both me and my dear children, an ever-sufficient surety for them ever after: as I said, an inheritance for them free from liability, an immense good, better than countless sums of money, silver and gold, yellow, flame-coloured, bright to behold, or than fertile lands abundant in growth, providing all the revenues of this life. (1283) These possessions did the ruler17 grant to the monastery as my benefice, greater than all the many others which he has granted me, one after the other, in superior wise to the many who have been his trusty servants both in my time and before me. And thus, in granting me this great benefice, did the emperor also endow the monastery with great revenues from lands, most of them near-by but others more distant, ample reserves secure for all ages: an unshakable gift, constant forever, even as 17 Again, the emperor Andronikos II. Metochites’s Poems and the Chora | J. M. Featherstone who claim the name of Christ have no less need of other things, in order that they might consider their own works and those foreign to them, how much better ours are than others, and might stand firm in face of them, most knowledgeable in battle: armed through them and against them. (1176) Thus did I provide all manner of books to the common good of all, though, nevertheless, more for you than for others, you who have chosen to dwell all your lives in this monastery. For it is my first concern that you should be well in all ways, in whatever brings benefit to the soul; and I am most eager and keen that you might have all good things to occupy yourselves, in order to live as it pleases Christ, and that you might have joy of spirit which brings happy ease, pleasant unto the heart, and also a sort of noble remedy against indifference to the arduous labours you have chosen to perform constantly, setting yourselves openly the purpose of fleeing the whole world and all the joys of the world withal. O great gain! O wondrous act of abstinence: to do that which is hateful to mortal man and to overcome nature, bounding toward heaven on high and leaving behind all that is weighed down by matter. Nevertheless, it is also needful to respect nature, nor always, ceaselessly and relentlessly, to choose the steep path upwards, but sometimes to cede to necessity, in completely innocent wise. And what could be for them a better prevention against indifference than to apply themselves with a well disposed mind to the books of wise men, thereby rejoicing the heart in moderate and innocent wise, as I have said, thence deriving profit, and thereupon returning to the labours they purpose. (1206) It was with such an intention that I stored up in the monastery these noble and useful treasures of books, some of them –in ample quantity– of great utility for the singers in God’s Church, and others, in the manner described, being most beneficial for others outside the monastery (ἄλλοις τ᾽ αὖ δῆτ᾽ ἐκτὸς) and also for the monks themselves. (1212) Now, I gathered the monks from various places, bringing together a great multitude according to their merit in practising a most pure life as servants of Thine, O Christ Almighty, Master of all things: with firmness they consecrate themselves and their whole life to Thy words and counsels, even as a shadow follows that which it follows, desiring to remain completely inseparable from Thy light, O Lord of all goodness who raisest up in lovely delight all those around Thee who have once felt Thy goodness and forthwith followed Thee eagerly: these are in truth wise contemplators of the illuminations of the Lord. Oh, how good it is to follow and obey Him and to keep oneself forever inseparably with Him in all things! Taking men from this life, Lord Christ, I installed them as Thy servitors in this new monastery. Moreover, as is also necessary, those so accustomed are to be chosen as singers; whom no one, upon seeing them, might reproach in their correct performance of the divine hymns according to the order established from ancient times, delightful and venerable and most sweet, 227 228 Judge. Make Him propitious, thy imortal, heavenly Son, the mighty Lord, through thy intercessions, for by nature is He disposed to mercy toward all mortals, desiring greatly to do good, the generous distributer of bounties. II. For the Mother of God; and Concerning the Monastery of the Chora. (245) Wherefore did I consider that thence there would be no little reason for renown for myself; but this is also thine, thou all-inviolate, royal Mistress, Mother of Christ the Lord: for thy sake did I toil over the construction of this monastery, my precious Chora, imperishable glory forever through ages to come, even as all other things are unto other mortals, whereby ever-flowing glory, all-brilliant, illustrious, accrues to them amongst men. For I erected this beauteous monastery, better by far than the many in this City which is the store-house of every precious thing: a great and extraordinary treasure, for it holds within it the sum of all good things and, in addition to all the rest, more monasteries in number than all other nations or all other cities. The names of these monasteries command great respect, and they surpass all others in beauty, whence they are famed amongst all things which afford amazement and every adornment, vaunted as most beauteous amongst all. One of these same is this monastery that I founded, O all-inviolate Queen, but whereas the others are quite conspicuous in this town, this thy sanctuary is indeed extraordinary in all the visible world and in all cities. (270) For this city has always depended upon thee in all matters and holds fast to thee amidst good and also grievous affairs, having thee as protector, leader and saviour, O Lady! All of this great city is filled with churches, and most of them are called after thy name, O Mother of the precious Christ, thou ever-inviolate, virginal, all-pure! They stand dense throughout this imperial city, like guardians distributed at intervals, investing it here and there, even as we observe to be the custom with the defence of cities by their masters against enemies: a defence for every day in secret and in the open, so that all who live there may live without without fear, untroubled, having no worry for themselves, and each may go about his own business. To these chieftains does each city entrust its security; and under their orders stand garrisons on duty to ward off the grievous works of warfare. Even so dost thou, by means of these churches, thy garrisons, as it were, established here and there in the city, assure security to the citizens. Whence have they no need of any other to protect them from savage war and fend off all woes. Thus art thou for them chieftain of the nation, commander of the garrison, most vigorous, indefatigable, ever-alert administrator of this city, thou all-pure Lady! And these thy churches are built in every place as defenders, unshakable, indefaticable in the face of all woes; moreover they are harbours where one may run whenever the tempest strikes with violence, affording escape at once from both obvious Metochites’s Poems and the Chora | J. M. Featherstone is the custom for emperors to do, confirming and donating everything in solemn and irreversable wise. (1294) Thus did my good lord, who always takes good care for all, grant me these things for the monastery: he who formerly granted me so many things – one could hardly reckon how many. These lovely things are better by far than all the many others he has given me. (1300) Having received these most agreeable things in agreeable wise together with our many other donations, which I myself selected withal, I have brought them in dedication to Thee, Lord Christ. Wherefore, there is nothing of all that is strictly mine to be ransom for my sins. But have mercy on me, O Master, looking upon me before Thy throne with goodness and not according to my due, wretch that I am! Ah! What will become of me on the day when Thou in awesome state renderest justice to each and every sinful mortal, even as I am? Shall I be thrust away from Thee into darkest Tartarus, where life is tearful and there are wailings, and sadness, and affliction, and the gnashing of teeth and moaning, and the roaring, terrible fire through all ages? Save me from this, All-Good Lord, Thou who art always mild and ready of mercy, looking propitiously upon whomever Thou wishest, greatly desiring any inducement to mercy and setting aside wrath and the scales of justice and all necessity; the which it is otherwise impossible to escape: only Thy goodness is able to set things right most easily for whatever inducement it might find for Thy mercy. For Desire, even if it greaty wish, seeking and striving, can come to no one (ἵμερος οὐδέν᾽ ἔχησιν) who longs for something else [?]. (1325) Wherefore I beseech Thee, Master, All-Good Lord, accept this prayerful inducement to mercy and sacrificial impulse pleasing to Thy mind. Be Thou propitious and look upon me favorably when Thou sittest in awesome state as judge and pronouncest the grievous, inescapable condemnation, to which I have always been deaf. For I am sorely afraid when I consider the enormous weight of our sins: forthwith fear seises my mind as it looks forward to these things and to Thee sitting in awesome judgement and the Olympian companies of angels standing beside Thee ready to carry out whatever Thou decreest. Deliver me on that day, Lord, deliver me from grievous, just judgement; the which Thou shouldst pronounce against notorious sinners –even as I am liable to be judged– who will have no defence. (1340) And thou also, O blessed and all-inviolate Queen, Mother of my God, all-inviolate, holy Sanctuary of the Lord of High Counsels, to whom I dedicated this sanctuary containing this monastery, so lovely and glorious, called by thy venerable name of Chora [Keep]: protect me, in one way or another; thou broad Keep of Him who cannot be kept in, thou sacred palace, most pure, all-beauteous: protect me in that hour of judgement, which I greatly fear, and save me! Become thou for me a Keep and defence, that thou mightest shelter me from the condemnation of thy Son the 229 230 this lovely monastery of thine, the Chora, and had given up straightway all my affairs, to which I am ever, willy-nilly, held fast, forever worn down by countless griefs! Would that I had severed from myself all unseemly bonds, casting them away, these things whereby I, wretch that I am, have inextricably bound myself, head, hands and feet, in undisentanglable convolutions as I lead a miserable life of inexprimable grief, even if I think myself fortunate; in fact I have many more pains than good things, or rather, things which appear to be good, in my possession. Would that I had lived childless and unmarried and blessed, thinking myself most remarkable in the matter of children, full of glory, conspicuous as regards relations of marriage, in that I had never had any such, so that alone and free and unfettered I might occupy myself removed from cares whose number increases with that of the children one has. These latter are fetters, inevitably forcing their parents to take care for them and not allowing them to live as they wish, alone and free. Even so were my feelings: desiring certain things I forever pursued others that I did not desire; a slave, I unwillingly delighted in things detrimental to myself, ineluctably taking care for disagreeable things, ever occupying my mind with that which Mind disdains. Wherefore have I said: would that I had lived in your midst, you blessed men who inhabit this Chora, dear servitors of Christ, the King of all! It would have been better had I lived formerly with you, having cast away forthwith all grievous affairs, breathing free, sweet air, nurturing a calm, serene heart, careless of the turbulence of this life, avoiding the treacherous anger and dire envy of malicious, evildoing men who openly and in secret conspire against me. Thereby I should have been free of these things, pursuing a way of life removed from care, untroubled, unshaken by the tumult of crowds or any noise which strangles the mind, following with ease the divine commandments to their limit. It is easier for one pursuing that life to keep unceasing awe of Christ and the commandments of God than it is for one soiled in many mires, forever following every inclement path: easier not to fall, nor suffer direst shipwreck, nor wander hither and thither, losing one’s way completely to no purpose amidst difficult things, toiling in unspeakable wise, attacked and attacking both openly and in noctural conspirations, most impudent, insolent, yet fearing to come into the light; brimming with force in the face of some, whilst hesitating to fight in fierce open battle with others; unto some a helper in unrighteous wise, and unto others unrighteously an enemy, and yet another time these same in reverse: who could recount all this with ease? But you, blessed ones, have blithely keep yourselves far from all these things, looking only toward the Lord God, fleeing all else. (427) Therefore should I have desired to be done with this life of all manner of fortune, be it good or bad, and to live amongst you always. Verily would I sell all that I possess if in exchange I could have this, not only because piety and zealous works of virtue are more profitable than all other goods but also because a life free of affairs and free of cares is a sweet thing, Metochites’s Poems and the Chora | J. M. Featherstone danger and also that which comes afterwards, in hidden wise. Amongst these most beauteous churches, then, which outnumber the others in this great city, did I raise up this thy famous monastery and adorn it with all manner of brilliancy, and I established it in unshakable strength, sturdily built, most secure and in all ways well proportioned. (310) In the middle I placed this church, well made in every wise, pleasing in every wise, of just width and height with regard to itself and all else, everything in keeping with symmetry and wisely disposed so as to derive every good thing whereof there is need. The buildings on either side surround the church, like interlaced bonds assuring solidity and standing immovable against all forces which might overturn sturdy walls and throw down forthwith in broken ruins beauteous buildings which formerly stood firm; and the lovely forehalls which I raised up before the church greet those who look upon them: forewords, as it were, most fitting in proportion, delightful in their beauty and of the widest expanse. Thus do broad double courses spread light before all the church, like rays of the sun, a marvel to see and a delight which gladdens the heart: these same are pleasing and lovely with their marble stones on the floor and all around [the walls], shining in every colour, well polished, well composed, all fitting to one another; and above, the bright golden mosaics dazzle the eyes in ineffable delight. (334) In addition, nearby beside is built a holy common refectory, a joyful construction, quite long and of great width to traverse. This same has been everywhere decorated by the artist’s hand: it is adorned with diverse and multiform flowers most pleasing in their colours, and throughout are depicted the Mysteries and Miracles of Christ; wherefrom the monks, beholding whilst they eat, derive delectation, as soothing to the heart as food to the body, so that they may take nourishment in both ways withal: for the body through food and for the soul through that which they see. Thereby is their mind raised up to the memory of God, lest they should devour their food ravenously, like sows wallowing in the slime of the mire, or wolves forever longing for prey, or wild dogs gulping down the flesh of dead animals after the manner of beasts. But because there is every necessity for them to eat, out of consideration for the body, it being impossible otherwise to remain alive whilst abiding in the body, they treat their bodies to only so much food as is absolutely necessary to live in the body; and thereby have they become accustomed to turn their minds toward great immortal God, to whom they have given themselves wholly, dedicating themselves as pure servitors, refugees from their very bodies and from all the world, continually looking toward Christ. (362) Now, this wise purpose is pleasant unto these monks; and it was in accordance with this same purpose, as I have said, that I built this most spacious holy common refectory. Would that I had taken up common abode with them! Would that I, O pure Mother of God, lived as a servitor in 231 232 the monks, singing equally in twofold division, according to their venerable customs from the God-wise men of old who, most wise and moved by God, established holy and pious rules for each and every thing which is necessary in the monastic life, all of them ornaments wonderful to behold? At one moment the voice of song rises on high proclaiming God’s might unto all, so as to instill desire and strength in those filled with enthousiasm by these hymns; and then again a bright, serene voice is heard in quiet, sweet, humble entreaty, begging mercy for our sins from the All-Good Lord God who is ever disposed toward mercy, for this is His nature. (516) Thus it is with great hope that they beseech Him to do that which is in accordance with His nature: to look propitiously upon them, whilst with humble eyes they dare not look upwards, even briefly, and keep their heads prone to the ground, receiving in this wise Him who overlooks the multitude of sins which we wretched mortals often commit before the Lord, contrary to our destiny, in violation of His commandments. We do these evil, lawless, impious things which God Himself hates; but then forthwith He delivers us from all these things, provided that one flees these same and, looking toward God, entreats Him to cancel all these grievous, evil deeds and the dire, eternal wrath which impends with justice. Deliver me, Lord Christ, from this same! And you, blessed monks of Chora, entreat Him on my behalf, as well you should! For I toiled much with benevolence on your behalf, contriving for you in the love of Christ a life without care, without worry, raising up anew this lovely monastic abode. It is my hope to have you as intercessors, ever bold in spirit, to entreat the merciful Lord: as servitors of the good Master, the All-Bountiful, who is disposed to mercy. May you render Him a propitious protector also unto me, both on the day of judgement and in the present age, warding off all griefs as well as the enmity of Satan who wages battle both in secret and in the open. (546) Thus have I hoped with regard to you: if only you will act eagerly to succour me, with all your minds and hearts, constantly supplicating Christ on my behalf! He hates sinners, such as I am, but He receives their servitors, even as you are, who forever praise in song the things He desires. When these men make entreaty on behalf of such a one as I am, striving greatly in firm hopes that they will obtain what they seek from the Lord, His ineffable love is pleased to have pity on those who seek it and not to become wrathful, withholding His mercy in unrelenting, terrible, altogether unpardoning wise forever. Therefore, you who inhabit my dear, lovely Chora, making your way along the path toward Christ, bend your knees before Christ on my behalf. Filled with tears, implore God to be propitious unto me, whilst sending His all-pure Mother as your intercessor and mighty advocate and protector unto her Son the King to preserve me from all evil. For I am sore afraid on account of my many vile deeds, and great anguish oppresseth my heart always. Yea, Queen, Virgin Mother, intercede with thy Son, at once fearful and ready of mercy! It was through fear of Metochites’s Poems and the Chora | J. M. Featherstone not broken on all sides by the constraint and shiftings of this world and the ever–reversing currents of this life. Such a thing has God granted you His servitors, you men who tread on high: having fled earth you keep your gaze fixed on the heavenly mansions, imperishable through all ages. Inhabiting these lovely halls together with Christ, you share in the quest for every precious virtue with God the All-Counsellor, from whom every perfect gift comes unto mortals from on high, every good thing. He requires of us all the good things that we can do, offered with open heart; He rejects nought, neither little nor greater, but Himself bestowing everything He receives His own successively, extending His right hand with desire, even as an aquisitive man greatly desires to obtain all that he formerly lacked. (453) Himself affording and increasing and supplying us plenteously with every good thing, He Himself then receives these same as a most sweet offering, as though they came from someone else, for which He chooses to be grateful and in turn to offer unstinting bounties. Thus, whilst you dedicate yourselves completely and with a glad heart to virtue and to God –from Him comes every virtue, every good thing unto mortals!– He Himself, benevolent and sweet God, accepts your ardour and your good intentions; and at the same time you have Him Himself as provider of all things you need, increasing and strengthening you greatly, setting for you an easy, pleasant, all-joyous path, diverse, lovely, bright, as you display unto Christ a glad heart, calm as in the season of Spring, ever relaxed, full of health each day. Oh, who could put this ineffable pleasure in evidence by means of a few mere words? (471) I often take great delight simply upon seeing your way of life: my heart rejoices within and forthwith is every care which oppresses it dispelled, especially when I stand in your midst in the choir in church together with the glorious choristers of the Lord God; thereby, through you, are my ears and mind and all my soul filled with serenity and calm and love: thence have I most precious bliss, and also compunction inducing me to forget this life which carries off without ceasing, in all manner of tempests, the minds of men which are not fixed upon the remembrance of God. Thence also have I a serene disposition within myself, so as to desire the things of heaven and detest the world and all the ever-shifting material things of the world. (486) O you blessed companies in Christ, standing on either side of the church, intoning the monastic song in praise of the Lord God, King of all, and the glorious Mysteries and Miracles of Christ the Master! These same did He shew amongst men and these same do the intelligences dwelling above in highest heaven, the angels, celebrate in hymns. Of the first light they are second lights, all-effulgent, most bright, and with them sing you songs of praise all the day long and sometimes all the night, crowding around on both sides of the church. Oh, who could describe the ineffable pleasure of the antiphonal odes sent up on the two sides unto the King by 233 234 IV. Counsels to the Wise Nikephoros Gregoras, and Concerning His Own Compositions. (234) I have brought forth works about all the various branches of culture; glorious masterpieces of erudition they are, for I desired to gain great renown which no man can reproach. I know well the selfishness of human nature: we all delight to the highest degree in excelling or seeming to excel in every branch of wisdom, and in being knowledgeable and unrivalled in everything that men do. Wherefore my spirit, too, urged me to publish works touching upon all branches of wisdom: I toiled upon showpieces of euphonious eloquence, taking thought only for graceful practice in speech, lovely and timely [?]; and also upon choice pieces of Philosophy, which were simple and unpretentious and without any beautiful or charming style which blossoms, as it were, with the Spring of Oratory. I have laboured over Aristotle’s complicated Physics, his intricate findings narrating his study of Nature, and over Mathematics. I have greatly toiled over this latter, and have delved deeply into the genius of Ptolemy, especially in the matter of Astronomy, and have compiled all manner of wondrous things. Thus have I completed and compressed everything, and have reached the furthest possible end, in as much as I have arranged anew the methods of this science, fittingly and conveniently adjusting them to the present time, and explaining how one may handle them with great success in all matters of the Moon, the Sun and the other stars. No one who has observed or used this work in accordance with the procedures I have prescribed for each case could possibly find fault with it. You know this for you have often worked in accordance with my prescriptions and have met with sure success on each occasion. (285) I make you guardian of all these dearly beloved offspring of my soul; and I charge you as their defender and protector and tender to keep mischief from them. You owe me this in return for a great many things, as you yourself will concede as well as all those who know us well. Many there are at present who have come to know my honoured and exalted position obtained through all manner of practical deeds and literary works, and who know that your fortunes followed mine closely from the very beginning and were assisted by various means [?]. (296) Wherefore, even as I have said, you owe me unswerving gratitude; and, in as much as you are just, may you never desert my memory. And you could never give me greater thanks for all the many things you owe me than by preserving these most beloved works of mine even after my death. Keep them safe from harm and mischief and damage until the end of time. I bequeath to you not only the books on Astronomy, but, in addition to these, also all of the many and various other works that I have composed, that you henceforth may preserve them unspoilt for mortals. Perhaps these works will make my memory splendid and all-glorious to late-born generations, since they will be pleasing to all men. For what man who is able to attain immortal glory does not desire and mightily strive to achieve this, even if he nought perceive the renown for which he longed once he has acquired it, be he dead beforehand, or else far away, absent and invisible, where he expects neither to see nor to be seen by those men amongst whom he longed to be honoured? Such is the mind of men always; it grasps furiously at renown, even if it nought perceive them who honour it. Wherefore we mortals desire to be glorious and famous even after our demise, delighting now in visions of a future when we see not nor hear as before but have become ethereal, in a bodiless state. (330) In the name of God of friendship, of God all-wise, deprive me not of what I desire, what I commend to you; but save the books which I bore in pangs, save them with your foresight, that they may endure unspoilt. (340) Therefore fulfil my desire in this matter, and be you an unshakable chora [keep] for my offspring, that my dearest ones may may remain forever in safety, whilst you dwell in this Chora Monastery of mine, which I built as a calm haven for you. You it shelters from all storms and griefs throughout your earthly life; here you abide, free from all annoyances, in devotion to wisdom. (349) Receive these products of my wisdom, even as a chora (keep) Metochites’s Poems and the Chora | J. M. Featherstone Him, as a means of avoiding punishment, that I built this thy monastery, a chora (keep) of refuge, O thou Chora (Keep) of the Lord God who cannot be kept in, who passeth through all things, who is beyond all things, who is outside all things! I built this refuge in order to escape belligerent attack, to ward off dangers to my soul and also enemies of my body, all of them most hostile, insensate, notorious, grievous; the which befall mortal men along the path of this life, often all together, at other times singly, continually, one after another, instilling forthwith great fear and dizziness of dispair in the heart, taking away all hope from him who has no firm foundations of faith, who like a boat on the sea is carried hither and theither by all manner of swells. (588) But I have established thy monastery, O Lady Mistress, Mother of God, as a calm haven, unshakable, secure amidst all waves, in order to flee, escaping the shipwreck and raging tempests of this life together with the pirates who lie in ambush, both invisibly and visibly, seeking my death in double wise, of both soul and body, even from the very beginning of my life when I was born and came into the light. (597) But thou, O Lady, anchor of my faith in this my Chora, this calm harbour, may thou never leave it cut off and abandoned by thee to the gales of this ever-shifting life, lest it should suddenly sink beneath the depths of the sea, amidst the swells! Deliver, O Lady, deliver us from all storms and from every dire, churning tempest which destroys all who sail without thee as pilot. 235 236 endowed with a safe harbour, sheltering them for countless ages to come from foul and envious ruin that may threaten them, as well as all the many other books that I have collected in this place, of both sacred and secular wisdom. Here are contests of Oratory; here sacred visions of Philosophy; here exceeding lovely works of Poetry bound in each and every metre. With a willing mind, keep you these, also, safe in the monastery, both for my sake and for that of all lovers of wisdom –that trusty companion– who shall be born hereafter. XVII. To Himself, After the Reversal of His Fortune. XVIII. To Himself Again, after the Reversal of His Fortune (1) “The bird singeth not in grief,” says the adage of old. For with despair prevailing, who, overshadowed by clouds of depression and buffetted inescapably by tempests and strangled in unbreakable fetters within his mind, would be able to engage in that which the calm, serene soul is want to do in the Spring of ease, with a holiday of relaxed joy in the mind? But I would now think it good to do this thing worthy of wonder, singing these verses amidst such griefs, as if living undisturbed in ease, even though I have received of a sudden countless woeful turns, all together, as no one else I know of old or of late. (31) Wherefore said I that one would marvel that somehow my mind is moved to sing these verses, in no wise bound to keep silence in fetters of despair. XIX. To Himself Again, after the Reversal of His Fortune (368) But distress over one thing has beset my heart sorely. When all my possessions were ruined, great fear seised me for the monastery, lest in the disorderly and mindless disturbances it should perish along with the rest: the glorious monastery which I raised up, a marvel to look upon and a joy for the eyes, in every way delightful, a venerable sight to be counted amongst all the adornments of the great City. In it delights my heart more than in all my other fortune. In it have I some hope for the hereafter: that thence will come some help for the many sins I have committed in my life, through the prayers of the many monks I have gathered to live inside it and pray the Lord Christ be merciful and well-disposed and ready of compassion toward me; and I have this hope especially in His mother, the virginal and all-holy Chora [Keep], most broad, of Him who cannot be kept in, being throughout and beyond all things. In her name did I build this monastery; to her is this offering that I have built and brought perhaps most pleasing. On account of this monastery was my heart most sorely smitten with grief, lest it should perish when the populace rose up wreaking senseless havoc in its uncontrolled frenzy. But since the Mother of God saved this house, truly a palace, unscathed from that violent rabble, I count as nought all the other griefs which beset me. And thou, O my spirit, remain thou fearless within, with prudence and sagacity, even as I have determined whilst composing these verses, looking to God on high. But thou, all-holy Mother of God, stand before me, making Him propitious, to ward off all griefs now and in future. Metochites’s Poems and the Chora | J. M. Featherstone (1) Now let us afford ourselves some remedy in verses, or rather, a bit of dewy respite and ease from despair! For hereby the mind, which is hindered from action on account of all the things which hold it fast –all of them griefs oozing with afflictions– then somehow forgets all the woeful affairs which oppress it, the pains therein, and singing is well gladdened by the graces of these verses, as when one languishing in distraught visions, dark and ill-boding, altogether odious, fettered here inextricably, were able somehow to turn his eyes toward a flowery, lovely meadow: his heart thereby serene, assuaging somewhat the inflammation of griefs, causing him somehow to proceed thenceforth from things difficult to behold, nigh unto a path of many illnesses, unseemly and mischievous, unto leisure. Hence my pleasure in this use of verses; and even if it be short in time, neither is it to be shunned, and it would be of the greatest profit to those who are wearied: for who, being shut up in fetters, forever straightened by strangulations, would not choose, were it possible, to breathe freely but a little, to be loosed, were it possible, even slightly from his bonds? So are these things with mortal men; but what do I say? All those who are now and have been previously men of letters, being reasonable and thus taking delight in composition, hold this latter to be sweeter than all other things desired by mortals in life; for they carry about in their lives the product of literary labours, brought forth from their minds, each of them thinking it to be quite good. Some of these latter think so truly, others conceitedly deceive themselves: in what regards their offspring their eyes are blind, averted from truth, from all those who pronounce in favour of whatever they do not desire, even if any of them be most shrewd: most irrationally do they take the sweetest pleasure in these offspring and like ignoramuses do they deem them most beauteous. Therefore have I said that in these verses, the offspring of my soul, there is something sweet and lovely, bringing into my heart respite from despair on account of so, so many, countless, horrible woes: the currents of impetuous, faithless Fortune, which plays with all human affairs in higgledy-piggledy fashion and together with them as many mortals as think that aught whatsoever from Fortune stands unshaken. 237