Academia.eduAcademia.edu

Babürname'de Zehir

2018, Babürname'de Zehir

Zehir kitabı halk kültüründe, halk hekimliğinde, Şamanizm'de, tasavvufta zehirle iligili kullanımları inceler. Bu makale, 16. yüzyılda Babür İmparatorluğunu kuran Babür'ün kendi hayatını anlattığı Babürname'de zehirle ilgili bölümler incelemiştir.

283 Babürname'de ^ehir Mine Kılıç1 Babür İmparatorluğu 1526 yılında Zahireddin Muhammed Babür tarafından Delhi’de kurulmuş, bugünkü Hindistan ve Afganistan'ı da sınırları içine alan bir imparatorluk olarak varlığını 1858 yılına ka­ dar devam ettirmiştir. Babür İmparatorluğunun kurucusu ve ilk hü­ kümdarı olan Babür (1526-1530) kurduğu devlet ve tarihte oynadığı önemli rol bakımından Türk tarihinin önde gelen simalarından biri olmuştur. Babür, devlet kurucu oluşu yanında sanat ve kültür yönü de o derece kuvvetli bir şahsiyettir. Babürname ise Babür’ün kendi hayatını anlattığı dünya çapında il­ giye kavuşmuş hatırat kitabıdır. Doğrudan doğruya verilmiş bir adı olmadığı için Babürname’den başka Vekayi, Vakıaname, Vakıat-ı Babüri, Vekayiname-i Padişahi ve Babtiriyye olarak da anılmıştır. Babür’ü unutulmazlar arasına sokan bu eser, ilmi muhtevası, bir hükümdardan beklenemeyecek samimiliği ile etrafında hayranlık yaratmış, çeşitli dillere tercüme edilerek birçok defa basılmıştır. 15. yüzyılın son yarısı ile 16. yüzyılın ilk yarısının Orta Asya, Afgan 1 Mine Kılıç, Marmara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Doktora Programı Öğrencisi, İstanbul. 284 Zehir ve Hindistan tarihi için orijinal bir kaynak olan Babürname, bütün bu zenginlik ve öneminden başka edebiyat bakımından da başlı ba­ şına bir değer taşımaktadır. Eser herhangi bir önsöz veya bir giriş kısmı olmaksızın Babür’ün on iki yaşında Fergana tahtına çıkışı ile başlayıp ölümünden bir yıl öncesine kadar olan zaman içindeki ha­ yat macerasını anlatmaktadır. Her yılın ayrı bir fasıl halinde anlatıl­ dığı Babürname'nin mihverini, Babür’ün siyasi iktidarını koruma ve yeni siyasi birlikler kurma yolunda yaptığı mücadeleler teşkil eder. Babümame’yi zehir ve zehirlenme konusunda taradığımızda sınır­ lı birkaç örnekle karşılaşmaktayız ancak bunlar arasında Babür’ün "Men hasta ölüp edim, tirildim; / Cân kadrim billah imdi bildim" diye anlattığı onu derinden etkileyen zehirlenme vakası geniş ve de­ taylı bir şekilde anlatılmıştır. Eserde zehir ve zehirlenme konusunun yer aldığı bölümleri üç baş­ lık halinde inceleyebiliriz. 1. Zehirlenme tehlikesi karşısında tedbirli davranma gereği Kâsım Beg bâvucud-i karılık yiğitlerdin yakış ırak yüriigen cihatıdın Bangaş vilâyatını cüldü berdim. Songra (14b) Kâbulğa kelgende Hümâyûnğa beg-ateke kıldım. Zemin Dâvarını alğan fursatlarda Tengri rahmatığa bardı. Musalmân va mutadayyin va muttaki kişi erdi. Şubhalığ ta'âmdın parhez kılur erdi. Rady u tadbîrı bisyar yah­ şi edi. Hayli mutâyaba kılur edi. Bâvucûd kim ummi edi, hoştab 'âna zirafetler kılur edi. (15a)2 "Kasım Bey, ihtiyarlığına rağmen, gençlerden daha iyi yürüdü. Onun için kendisine mükâfaten Bengiş vilayetini verdim. Sonra (14b) Kabil'e gelince, Humayun'a bey-ateke tayin ettim. ZeminDaver alındığı sıralarda Tanrı rahmetine kavuştu. Müslüman, din­ dar ve muttaki bir adamdı. Şüpheli yemekleri yemezdi. Fikri ve ted­ biri çok iyi idi. Çok şaka ederdi. Kendisi ümmi olduğu halde, çok hoş nükteler söylerdi." (15a)3 2 3 Çağatayca alıntılar Thackston, W.M. (1993). Kaynaktaki transkripsiyon Türkiye Türkçesi harflerine uyarlanarak verilmiştir. Çeviri alıntılar Arat, R.R. (1970). Babürname'de Zehir / Mine Kılıç 285 Oşbu yıl şubhalığ ta'âmdın parhez kıla başladım. Bıçak u kaşık u dastâr-hvânğaça ihtiyat kılar edim. Tahaccud ham kamrak tark (25b) bolur edi. "Bu sene şüpheli yemeklerden içtinap etmeğe başladım. Bıçak ve kaşıktan masa örtüsüne kadar, ihtiyatla kullanıyordum. Gece na­ mazlarım da daha az terk (25b) ediyordum." Yukarıdaki iki bölümde geçen: "şüpheli yemekleri yemezdi" ve "şüpheli yemekleri yemekten içtinap etmeye başladım." ifadeleri peşinden gelen "bıçak ve kaşıktan masa örtüsüne kadar" ifadeleri ile birlikte değerlendirildiğinde bir zehirlenme tehlikesi ve bu zehir­ lenme tehlikesi karşısında alınan bir tedbirler zinciri olarak yorumlanabilmektedir. 2. Zehirleyerek öldürme konusunda karşıdaki kişinin endişelerini bertaraf etme Mîrzâ Harming songıça yiberilip edi, Karga yaylağ puştalanda Mîrzâ Hanğa yeterler. Koça ham almas. Elig tepretkünçe kuvvat u cur'atı ham yok edi. Alıp keldiler. (202a) Men eski dîvânhânamng şark şimalî sarıkı ayvamda olturup edim. Men dedim "Kel, körüşeling."Aldarağandınyükünüp kelgünce iki katlayıkıldı. Körüşkendin song yanımda olturğuzup köngül berdim. Şarbat keltürdiler. Mîrzâ Hanning daf-i tavahhumığa şarbatını avval özüm içip anğa ber­ dim. Cun Mirzâ Hanga kirgen sipâhî u ra'iyyat u Muğul u Çağatay mutavahhim u muzabzib ediler, nece kün ihtiyatm mar'î tutup Mîrzâ Hannı egeçisining üyide ok buyurduk kim bolğay. Bu mazkûr bolğan el u ulusdin çün hanûz dağdağa u taraddud bar edi, Mîrzâ Hanning Kâbulda bolmakını salâh körmey bir nece kündin song Hurâsân sarı ruhsat berildi. (202b) Mirza Han'ın arkasından gönderilen Ahmed Kasım Kuhber ve diğer birkaç yiğit, Karga-Bulak tepelerinde Mirza Han'a yetişirler. Kaçıp kurtulamadığı gibi, elini kaldıracak kuvvet ve cur'eti de yoktu; ele geçirip getirdiler. (202a) Ben eski divanhanenin şimal tarafındaki eyvanında oturuyordum: "Gel, görüşelim" dedim. Telaşından mı olacak tazimle eğilerek gelinceye kadar, iki defa düştü. Görüştükten sonra, yanıma oturtarak, teselli ettim. Şerbet getirdiler. Mirza Han'ın vehmini gidermek için, şerbeti önce kendim içtim ve sonra ona ver- 286 Zehir dim. Mirza Han'ın tarafını tutmuş olan sipahi ve ra'iyet Moğol ve Çağataylar korku ve tereddüt içerisinde idiler. İhtiyat olmak üzere, birkaç gün Mirza Han'ın kendi ablasının evinde kalmasını emrettim. Bu zikredilen il ve ulusta henüz korku ve tereddüt mevcut olduğu için, Mirza Han'ın Kabil'de bulunması muvafık görülmeyerek, bir­ kaç gün sonra, Horasan tarafına gitmesine müsaade edildi. (202 b) Bu bölümde Babür Kabil'e yürüdüğü sırada kaçan Mirza Han'ı adamlarına yakalatır ve huzuruna getirtir. Mirza Han korku içinde­ dir, Babür'ün onu cezalandıracağını hatta öldüreceğini düşünmekte­ dir. Babür ise onu affetmek niyetindedir, ona şerbet ikram eder ve zehirli bir içecek olmadığını ispat etmek için önce şerbeti kendisi içer ve bu şüpheyi ortadan kaldırır. 3. Babür’ün zehirlenmesi "Vâ ki'a- i 'uzmâ kim cum'a küni Rabî’u'l-Avval ayınıng on altısıda târîh-i tokuz yüz otuz üçte rûy berdi. tafsili bu dur kim İbrâhîmnıng anası Buvâ-yi badbaht eşitür (305b) kim men Hindustân elining eligidin neme yeydür men. Bu kissa mundak edi kim üç-dört ay bu târîhdın burunrak Hindistân aşlarını çun körmeydür edim, dedim kim tbrâhimnıng bavurçılarını keltürdiler. Ellig -altmışça bavurçıdın törtini sakladım. Bu kayfiyyatnı bu eşitip Ahmad Câşnîrgîrge -kim Hindistân eli bökevülni "çâşnîgîr" derler - Etâvağa kişîyiberip keltürtüp bir dâduk eligige çârsuta kılğan kâğazda bir tola zahr berür -tola iki miskâldın bir neme köprek bolur, neçük kim burunrak mazkûr boldı -kim Ahmad Câşnîgîrga bergey. Ahmed bizing bavurçıhanadakı Hindustânî bavurçığa berip tört pargana va'da kılur kim har tavr kılıp mening aşımğa zahrnı salğay. Ol dâdukdin, kim zahrnı Ahmad Câşnîgîrga yiberür, yana bir dâdukni amng songıça yiberür kim körgey ol zahrmbere mü dür, yok mu. Yahşi kim kazanğa salmay tabakka salur. Bu cihattın kazanğa salmas kim bökevüllerge ta'kîdlar kılıp edim kim Hindustânîlardın hâdir bolğaylar. Kazanda aş bişurur mahallda tattururlar ermiş. Aş tartarda bizing bedavlat bökevüller gafil bolurlar. Cînî üstige yupğa nânm salur. Nân üstüge ol kâğazdakı zahrnıng azrak yarımnı seper. Zahrnıng üstige yağlığ kalyanı salur. (306a) Ağar kalya üstüge sepse edi, ya kazanğa salsa edi, yamanedi. Dast u pâ bir uluğ yarımını ocakka taşlar. Adîna küni keç namaz-i dîgar aş terttılar. Tavuşkan aşıdın Babürname’de Zehir / Mine Kılıç 287 hayli yedim. Kalya zardak ham mayi kddım. Bu Hindistânî zahrlığ aşnıng üstidin bir -iki tike mayi kıldım. Kalya alıp yedim. Heç na­ hoş maza ma'lum bolmadı. Kakgoşttın bir -iki tike aldım. Könglüm barham urdı. Ötken kün kak goştm yeğende bir nahoş maza anda bar edi. Könglümning barham urganın andın hayal kıldım. Yana bir könglüm kozğalıp keldi. Dâstârhvan üstide iki-üç navbat köng­ lüm barham urup kusa yazdım. Ahir kördüm kim bolmas. Koptum. Abhanağa barğunça yolda yana bir navbat kusa yazdım. Abhanağa barıp kalın kustum. Hargiz aşdın song kusmas edim, balki içkende kusmas edim. Könglüge şubhaî keçti. Bavurçını sahatıp buyurdum kim ol kaynı itke berip itni sahlağaylar. Tanglasığa bir paharğa yavuk it behalrak bolup karnı dam kılğan dek boldı. Har nece taş bile urdılar evrüştiler, kopmadı. Kün tüşkece bu halı bar erdi. Andın songra koptı ölmedi. Bir -iki çuhra ham bu aşdın yegendür. Tanglasığa alar ham kalın kustılar. (306b) Birisining hud hâli harâb bedi. Ahir barı halâs boldılar. Rasîda bûd balâî vali ba hayr guzaşt. Tengri manga başdınhan berdi. Ol dunyâdın keledür men. Anamdın imdi tuğdum. Men hasta ölüp edim, tirildim; / Cân kadrini billah imdi bildim. "Sultân Muhammad Bahşığa buyurdum kim bavurçını ihtiyât kılğay. Kınğa kim tutar mazkûr bolğan dek birin birin şarhı bile aytur. Duşamba küni divân küni buyurdum kim akâbir u aşrâf u umarâ u vuzarâ divânda hâdir bolğaylar. Ol iki er kişini va iki hatun kişini keltürüp sorgaylar. Bayân-i vâki'nı şarh u bastı bile ayttılar. Ol çâşnîgîrnı pâra-pâra kıldırdum; bavurçını tirigley terisin soydurdum va hatunlarnıng birisini fil astığa soldurdum; birisin tufak bile öt­ türdüm. Buvânı ihtiyât kıldurdum. Ol ham öz 'amalığa giriftâr bo­ lup cazâsığa yetküsidür. Şambaküni bir ayak süt içtim. Yakşamba küni ham bir ayak süt içtim. Gil-i mâhtumnıham 'aragga hail kılıp içtim. Duşamba küni sütke gil-i mâhtumnı va tiryâk-i fâruk ezip iç­ tim. Süt içimni hayli sürdi. Şamba küni avvalkı küni safrâ-i sohta dek kara kara nemeler daf boldı. Şükr hala heç kişşa yoktur. Cân mundak 'azız neme emiş, munça bilmes edim. Ol misrâ bar kim "kim öler halığa yetse ol bilür cân kadrim." Har kaçan bu vâki'a-i hâyila hâtinımğa kelse behvâst hâlim mutağayyir (307a) bolur. Tengri ta'âlânnıng 'inâyatı bar egendür kim manga yangı baştın cân bağışladı. Munıng şukrini "ne" til bile kılğay men? Hâtırlarğa taraddud keçmegey dep har ne vâki' bolğannı şarh u bastı bile bitidim. Agarçi tilge ağızğa sığğusız korkku dek vâki'a edi, şukr Tengrige yana künk örer vak­ tim bar egendür. Hayr u hubluk bile ötti. Heç dağdağa u taraddud 288 Zehir hâtirlarıngızğa keçürmeng dep sişamba küni Rabi'u'l-Avval ayınıng yegirmeside çahârbâğda erürde bitildi." "Cuma günü, Rebiulevvel ayının on altısında, dokuz yüz otuz üç senesinde, zuhur eden büyük vak'anın tafsilatı şudur: İbrahim'in an­ nesi, bu bedbaht kadın, benim (305 b) hindlilerin eli ile yapılan ye­ mekleri yediğimi duyar. Bu hikâye şundan ibarettir. Bundan üç-dört ay önce, Hindistan yemeklerini görmemiş olduğum için, İbrahim'in aşçılarını (bavurcı) getirmelerini söyledim. Elli-altmış kadar aşçı­ dan dördünü yanımda alıkoydum. O, bu keyfiyeti duyarak, Ahmed Caşnigir'e - hindliler bekavula caşnigir derler - Etave'ye adam gön­ derip, onu getirterek, bir cariye eline, dörde katlanmış bir kâğıt içinde, bir az önce zikredilen Ahmed Caşnigir'e vermesi için, bir tule zehir verir; tule, iki miskalden biraz fazladır. Ahmed, bizim aşhanadeki Hindistanlı aşçıya dört pergene vereceğini vaad edip, her­ hangi bir şekilde benim yemeğime katması için, zehiri verir. Zehiri Ahmed Caşnigir'e götüren cariyenin arkasından, diğer bir cariyeyi de bunu verip-vermediğine bakmak için, gönderir. Bereket versin, o zehirini kazana değil, tabağa koyar. Kazana koymamasının sebebi, hindliler yemek yaptıkları zaman hazır bulunmalarını, bekavullara sıkıca emretmiştim ve onlar, yemek pişirildiği zaman, onlara tattırıyorlarmış. Yemeği tattıkları vakit, bizim talihsiz bekavullar gaflet ederler. Aşçı, çini tabak üzerine ekmek dilimi koyduğu vakit, üze­ rine o kağıttaki zehirin yarısından biraz daha azını serper. Zehirin üzerine yağlı kalyayı koyar. (306a) Zehri kalya üzerine serpse yahut kazana koysa idi, fena olurdu. Şaşkınlıkla zehirin yarısından fazla­ sını ocağa atar. Cuma günü, akşamüstü, ikindi vaktinde yemek ver­ diler. Tavşan yemeğinden epeyce yedim. Havuç kalyesi de yedim. Bu zehirli hind yemeğinin üzerinden bir iki lokma aldım, kalyasın­ dan da yedim. Tadından hiçbir şey belli değildi. Kurutulmuş etten bir- iki lokma aldım. Midem bulandı. Geçen gün kurutulmuş et ye­ diğim vakit tadı fena idi. Mide bulantısının ondan olduğunu zannet­ tim. Tekrar midem bulandı. Sofrada iki-üç defa midem bulandı. Az kaldı, kusuyordum. Nihayet gördüm ki olmuyor; yerimden kalktım. Ayak yoluna gidinceye kadar, yolda da az kaldı, kusuyordum. Ayak yolu önüne gidip, çok kustum. Yemekten sonra hiç kustuğum yok­ tu; hatta içtiğim zaman da kusmazdım. İçime şüphe girdi. Aşçıyı muhafaza altına alarak, o kusmuğu köpeğe verip, köpeği nezaret altına almalarını emrettim. Ertesi gün, bir pehere yakın, köpek bir az hastalanıp, kamı şişer gibi oldu. Ne kadar taşla vurup, etrafını aldılarsa da kımıldamadı. Bu hali öğleye kadar devam etti. Ondan sonra kalktı, ölmedi. Bir-iki çehre de bu yemekten yemiş. Ertesi Babürname’de Zehir / Mine Kılıç 289 gün onlar da çok kustular. (306b) Birisinin ise hali haraptı. Nihayet hepsi kurtuldu, ("bir bela erişmişti; fakat hayırla geçti"). Tanrı bana tekrar can verdi. Ben o bir dünyadan geliyorum; annemden şimdi doğdum. Hasta ol­ muştum, dirildim; can kadrini vallahi şimdi bildim. Aşçıyı nezaret altına almasını Sultan Muhammed Bahşı'ya emret­ tim. Aşçı, işkence üzerine, anlatıldığı gibi, teker-teker mufassalan anlatır. Pazar günü divan günü idi; ekâbir, eşraf, emir ve vezirlerin divanda hazır bulunmalarını ve iki erkek ile iki kadını getirip, sor­ guya çekmelerini emrettim. Vak'anın nasıl olduğunu, bütün tafsilatı ile, anlattılar. O caşnigiri parçalattırdım. Aşçının diri diri derisini yüzdürdüm. Kadınlardan birini fil altına attırdım; birini kurşuna dizdirdim. Birini muhafaza altına aldırdım. O da kendi yaptığına giriftar olup, cezasını görecektir. Cumartesi günü, bir bardak süt iç­ tim, pazar günü de bir bardak süt içtim. Gul-i mahtum ile tiryak-ı faruku ezip, içtim. Süt, içimi iyi boşalttı. Cumartesi ilk günü, safra gibi kara-kara şeyler çıktı. Şükür, şimdi hiçbir gailem yoktur. Can böyle aziz bir şey imiş; böyle olduğunu bilmezdim. Bir mısra var­ dır: ("canın kadrini, ölmek üzere olan kimse bilir"). Ne zaman bu korkunç vak'a hatırıma gelirse, istemeyerek, aklım başımdan (307a) gider. Yüce Tanrı, inayeti ile, bana yeniden can bağışladı. Bunun şükrünü hangi dille ödeyeyim. Hatırlarda tereddüt kalmasın diye, vaki olan her şeyi, bütün tafsilatı ile, yazdım. Gerçi dile ve ağıza sığmayacak korkunç bir vak'a idi. Tanrıya şükür, ecelim gelmemiş; iyi geçti. Hiçbir gaile ve tereddüt hatırınıza getirmeyin diye, Sah günü, Rebiulevvel ayının yirmisinde, çarbagda iken, yazıldı." Babür'ün "akıllarda bir tereddüt kalmasın" diye bütün tafsilatı ile anlattığı zehirlenme vakası onu çok korkutmuş, hatta zehirin etki­ sinden kurtulduğunda mutluluğunu "anamdan yeni doğdum" şeklin­ de ifade etmiştir. Babür'ün fethettiği Hindistan topraklarının eski hükümdarı İbrahim'in annesi -Babür kendisine çok iyi davranmış olmasına rağmen- Babür'ün Hintli aşçılar elinden yemek yediğini duyarak Babür'ü zehirletme teşebbüsünde bulunur. Çaşnigir (eskiden bazı İslâm devletlerinde hükümdar sofralarına nezaret edip yemekle­ ri kontrol eden saray görevlisine verilen ad) aracılığı ile Babür'ün yemeğine zehir katılır ama istenen miktarda değil. Babür bu 290 Zehir zehirlenmeden kaynaklanan büyük sağlık sorunlarından kurtulmak için halk hekimliği ilaçlarından faydalanır. Gül-i mahtûm ile tiryak-ı faruku ezip sütle içer. Midesini iyice boşaltır. Midesinden safra gibi kara kara şeyler çıkar. (Baydemir, 2010) Zehrin etkisi geçer ama zaten zehir katılmış yemeği yediği sırada ve hemen ertesindeki mide bulantıları onu şüphelendirmiş, hemen aşçıları gözetim altına aldır­ mış, kusmuğunu köpeklere attırarak köpeklerin de durumunu kon­ trol ettirmiştir. Bu da göstermektedir ki her zaman böyle bir zehir­ lenme tehdidini aklında tutmaktadır. Gerçi zehiri Babür’ün yemeği­ ne katanların sonu inanılmaz denecek kadar korkunçtur ki: diri diri derisi yüzülmek, fil altına atılmak, en hafifi kurşuna dizilmek olur. Babür bu zehirlenmeden kurtulduğunu düşünerek çok mutlu olsa da kızı Gülbeden Begüm’ün Hümayunname adlı hatıratında yazdığına göre Babür’ün ölümü yine de bu zehirlenmenin vücudunda kalan izlerinden gerçekleşmiştir. Babür’ün zehirlenmeden sonra sürekli şikâyet ettiği karın ağrıları artıp onu ölüm döşeğine getirdiğinde ge­ len hekimler: "İşte bunlar hep Sultan İbahim'in validesi tarafından verilen zehirin alemetlerdir." (Gülbeden, 1987) diyerek, teşhis koy­ muşlar; ancak Babür’ü kurtaramamışlardır. Babürname'de Zehir / Mine Kılıç 291 KAYNAKLAR Arat, R. R. (1970). Baburname: Babur'un Hatıratı (3 cilt). MEB Yayınevi, İstanbul. Baydemir, H. (2010). "Babümame'de Folklorik ve Etnografik Unsurlar”, Gazi Türkiyat Dergisi, Sayı 7, Ankara. Gülbeden, 1987. Hümâyûnname, çev, Abdürrab Yelgar, TTK, Ankara. Konukçu, E. (1991). Babür, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, (IV, 395-396), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul. Thackston, W. M. Jr. (1993). Zahirüddin Muhammed Babür Mirza Baburname (3 cilt, Editörler: Şinasi Tekin Gönül Alpay Tekin), Çağatayca aslı, Abdurrahim Hanhanan’ın Farsça Tercümesi ve İngilizcesi. Harvard Üniversitesi Yakındoğu Dilleri Ve Medeniyetleri Bölümü, ABD. Zehir kitabında zehir çeşitleri, halk kültüründe zehirle ilgili bilgiler, halk hekimliği ve veterinerliğinde zehir ve tedavisi, Şamanizmde ve tasavvufta zehirin kullanımı, zehirin yarattığı etki ve trans hali, Antik ve Eski Çağda savaşlarda, intihar ve idam yöntemi olarak zehir kullanımı ele alınmıştır. Sokrates’in ölüm cezası baldıran zehiri içirilerek gerçekleştirilmiştir. Kültürümüzün kaynaklarını oluşturan Orta Asya ve Sibirya Türk destanlarında, Babürnamede, Evliya Çelebinin seyahatnamesinde zehir bahsi incelenmiştir. Evliya Çelebi, Cem Sultan’mn zehirli ustura ile traş edilip öldürüldüğünü yazmaktadır. Doğu Türkçesi bir Kuran tefsirinde Hz. Muhammed zehirli kuzu kebabı ile zehirlenmek istenmiş ama kuzu dile gelip “benden yeme çünkü beni zehire buladılar” demesi üzerine zehirlenmekten kurtulduğu yazılmıştır. THG0917759LNL 9786052380598 LIBRA KÎTAP: 257 TARİH: 244 © Libra Kitapçılık ve Yayıncılık Sayfa Tasarım: Güler Kızılelma Kapak Tasarım: Cevdet Mehmet Kösemen Kapak Görselleri: Duvar sarmaşığı Hedera helix 1. Basım: 2018 ISBN 978-605-2380-59-8 Baskı ve Cilt: Dijital Düşler Basım Sanayi ve Ticaret A.Ş. Seyrantepe Mah. Nato Cad. Çınarlı Sokak No: 17 Kağıthane / İstanbul Tel: (212) 279 64 44 Sertifika No: 12922 Libra Kitapçılık ve Yayıncılık Ticaret A.Ş. Ebekızı Sokak Günaydın Apt. No: 9/2, Osmanbey / İstanbul Sertifika No: 15705 Tel: 212-232 99 04/05 Fax:212-231 11 29 E-posta: [email protected] © Her hakkı mahfuzdur. Bu kitabın hiçbir bölümü, metin kısmı, belgeler ve fotoğraflar, yazarın yazılı izni olmaksızın mekanik ya da elektronik metodlarla veya ileride icat edilecek sistemlerle hiçbir şekil ve biçimde iktibas edilemez, yeniden satış amacıyla fotokopi de dahil olmak üzere hiçbir sistemle çoğaltılamaz. Dergi, gazete veya radyo-TV’lerce yapılacak alıntılar veya kitapta yer alan belgelerle fotoğrafların bilimsel-akademik yayınlarda kullanılması, kaynak gösterilmesi şartıyla bu hükmün dışındadır. İÇİNDEKİLER Giriş............................................................................................................ 11 Çeşitler ve Uygulamalar Anamur ve Bozyazı Halk Hekimliği ve Halk Veterinerliği Uygulamalarında Zehirlenme, Zehirli Bitkiler, Zehir Çeşitleri...... 15 Nevzat Çağlar Zehir Çeşitleri............................................................................................ 39 Mehmet Ali Temiz Esrime ve Zehir.......................................................................................... 61 Metin Eren Eski Çağda Zehir Antik Kaynaklar ve Arkeolojik Bulgular Işığında Eskiçağda Zehir ve Kullanımı.......................................................... 105 Suzan Akkuş Mutlu Zehir ve Panzehir Peşinde Bir Hayat: VI. Mithridates Eupator Dionysos................................................... 123 Alpay Tırıl Anlatımlar Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde Zehir................................................ 151 Berkant Örkün Hakas ve Altay Destanlarında Zehir..................................................... 175 İrfan Polat Kazak, Kırgız, Başkurt Destanlarında Zehir........................................ 253 Zeynep Mutlu Eker Babürname’de Zehir............................................................................... 283 Mine Kılıç Doğu Türkçesi Kur'an Tefsiri'nde İslam Peygamberinin Zehirlenmesi Olayı...................................... 293 Soner Atalan Torbalı Ormanköy'de Zehir..................................................................... 299 Necat Çetin DİZİN ..................................................................................................... 303