Teknoloji ve İnsan
Bu çalışma bir derlemedir.
Müjdat GÖKÇE /Araştırmacı-Yazar / Yapımcı-Sunucu
Özet;
Teknolojinin insan hayatında sihirli değneğini dokundurmadığı alan görmek neredeyse
imkânsız hale gelmiştir. Bunun belli bir takım toplumsal etkilerinin olması kaçınılmaz bir
gerçektir.
Bilim ve teknolojinin hızlı bir şekilde birbirini destekleyerek ilerlemesi, insanlığı hayal
edemeyeceği bir noktaya getirmiş ve insanın pek çok değerinin elinden alınarak bir kaosun
içine girmesine neden olmuştur.
İnsanın olanaklar varlığı olduğu felsefî antropolojinin dikkat çekici bir saptamasıdır. İnsan
olanaklarını tanıdıkça, gerçekleştirdikçe, “çoğalttıkça” insandır. Olanaklarını tüketerek
yaşamak, olabileceğini olarak var olmak insana yakışır.
Teknolojinin tarihine baktığımızda, üretilen teknoloji ürünü araç gerecin, bilimin yardımı
olmaksızın, sınama yanılmalarla, usta çırak ilişkileriyle kotarıldığını görüyoruz. Modern
bilimin, matematiksel dil yardımıyla geliştirdiği kuramların teknolojiye uygulamasının tarihi
eski değildir. Sanayi devrimiyle birlikte, mühendislik mesleğinin giderek gelişmesiyle tarih
sahnesine “mühendis” denen ilginç bir insan “tipi” çıktı. “Makina yapan”, üreten, çözen,
çözümleyen, hesaplayan, onaran, denetleyen, tasarlayan, planlayan, verim arttıran mühendis,
bilimin bilimteke dönüşümünün işaretini veriyordu.
Teknoloji ve bilimin ortaya çıkışı da, olanakların sağladığı koşulların gerçekleşmesiyle
ilgilidir.
Giriş;
İnsan toplumları basitten karmaşığa doğru ilerlerken toplumsal yaşamda niteliksel ve
niceliksel değişmeler geçirmektedir. Son dönemdeki kültürel ve sosyal değişmenin bir ürünü
olarak günümüz toplumları “bilgi toplumu” olarak isimlendirilmektedir. Bilginin bir meta
olduğu fikri eskilere dayanmaktaysa da yeni bilgi ve iletişim teknolojileri bilgiye ilişkin
katma değer kavramında çığır açmıştır.
Teknolojinin oluşturulması ve kullanılması insan yaşamına olumlu ve olumsuz birçok etkiler
yapmıştır. İnsanın kendini tanıma yolunda dur durak bilmeyen çabaları ile birçok keşif ve
icatlar gerçekleşmiştir. Elde edilen bu değerler ilk aşamada lâboratuar ortamında kullanılırken
daha sonra günlük hayatın da parçası olmuştur. Bu teknolojik gelişim tarih boyunca yaşanılan
ölçekleri sürekli büyütmüştür. Bunlar insanlığın gelişimi için yararlı olmakla beraber bir
kısmı da zarar anlamında kullanım bulmuşlardır.
Teknolojik ürünlerin çok ucuzlaması sonucu, teknolojinin sadece onu kullanma şansını elde
eden insanlara verildiği bir yapıdan, onun herkesin kullanımına sunulduğu bir düzene geçildi.
İletişim olanakları olağanüstü arttı. Böylece, elinde, bireysel yeteneklerini aklı ile ön plâna
çıkartabileceği âletleri olan milyonlarca yaratıcı insan, her alanda üretmeye başladı. Dünya
üzerine kurulan geniş iletişim ağları ile de bilgi paylaşılmaya başlandı.
Günümüz insanı teknolojinin bu baş döndürücü gelişmesi içinde iletişim olanaklarım sonuna
kadar kullanabilmekte ve üzerinde yaşadığımız gezegenin tüm yerleşim noktalarına evinde
kurulu bir bilgisayar aracılığı ile gidebilmekte, yerkürenin öbür ucundaki bir olayı canlı olarak
izleyebilmektedir.
Teknoloji Nedir?
Teknoloji sözcüğünün kökeni eski Yunanca’daki “tekhne” (sanat, zenaat) ve “logos” (söz,
sözcük) terimlerinin bileşiminden oluşmuştur. Bilimin insanın pratik yaşam gereksinimlerinin
karşılanmasına veya çevresini denetleme, biçimlendirme ve değiştirme çabalarına yönelik
uygulamaları anlamına gelmektedir. Bir insan etkinliği olarak teknoloji insanlığın tarihinde
bilimden daha önce somutlaştırılmıştır.
Teknolojinin tarihine baktığımızda, üretilen teknoloji ürünü araç gerecin, bilimin yardımı
olmaksızın, sınama yanılmalarla, usta çırak ilişkileriyle kotarıldığını görüyoruz. Modern
bilimin, matematiksel dil yardımıyla geliştirdiği kuramların teknolojiye uygulamasının tarihi
eski değildir.
Teknoloji, insanoğlunun ateşten yararlanmaya ya da toprağı işlemeye başladığı ilk günden
itibaren inanılmaz bir şekilde gelişerek günümüzde iletişim alanında telefon, televizyon,
radyo ve İnternet, ulaşım alanında uçak, tren ve otomobil gibi ürünleri ile insanların günlük
yaşamlarının vazgeçilmez birer parçası haline gelmiştir.
Sanayi devrimiyle birlikte, mühendislik mesleğinin giderek gelişmesiyle tarih sahnesine
“mühendis” denen ilginç bir insan “tipi” çıktı. “Makina yapan”, üreten, çözen, çözümleyen,
hesaplayan, onaran, denetleyen, tasarlayan, planlayan, verim arttıran mühendis, bilimin
bilimteke dönüşümünün işaretini veriyordu.
Teknoloji denilince, bahsedilen fiziksel unsurların gerisinde yatan, yararlı ürünler üretmeye
ve yeni ürünler tasarlamaya yarayan bilgiler bütünü olarak anlaşılmalıdır. Bu bilgi bütününün
fiziksel bir çıktısı (ürün) olabileceği gibi, fiziksel olmayan (yazılım, süreç, hizmet) çıktıları da
olabilir. Her halükarda, teknoloji, değerli ve dinamik bir varlıktır. Teknoloji, gereksinimlerin
değişmesine ve bilgi birikiminin yükselmesine bağlı olarak değişmekte, gelişmektedir.
Teknoloji; ilmin ve diğer organize bilgilerin pratikteki işlere sistematik olarak uygulanması
olduğu için teknoloji ne kadar karmaşık ise, insanların ona ihtiyacı o kadar artmaktadır.
Teknoloji, gelişme ve ilerlemenin sadece sebebi değil, zaman zaman sonucu olarak da
belirmektedir. Teknoloji, ihtisaslaşmayı zorlamakta ve ihtisaslaşmanın da bir neticesi
olmaktadır.
Teknoloji, uzmanlaşmış insan gücünün organizasyonuna ihtiyaç göstermektedir. Uzmanların
yaptığı işler ancak, teşkilatlanma seviyesinde tutarlı hale gelebilir. İleri teknolojinin elle
tutulur bir işlemi makinelerden ziyade büyük ve karmaşık iş organizasyonlarıdır.
Teknoloji doğa değildir, insandır, bir sosyal vetiredir. Teknoloji aletlerle ilgili değildir,
insanın çalışma şekli, yaşama şekli ve düşünme şekli ile ilgilidir. Teknoloji insanın bir
uzantısı olduğu içindir ki, teknolojideki temel değişme her zaman hem dünya görüşümüzü
ifade eder, hem de dünya görüşümüzü değiştirir.
Teknoloji; ilmin ve diğer organize bilgilerin pratikteki işlere sistematik olarak uygulanması
olduğu için teknoloji ne kadar karmaşık ise, insanların ona ihtiyacı o kadar artmaktadır.
Teknoloji, gelişme ve ilerlemenin sadece sebebi değil, zaman zaman sonucu olarak da
belirmektedir. Teknoloji, ihtisaslaşmayı zorlamakta ve ihtisaslaşmanın da bir neticesi
olmaktadır.
Tarih içinde her dönemin üretim sürecine uygun olarak kendine özgü bir teknolojisi olmuştur.
Her bir yeni teknolojik gelişme yeni bir teknolojik buluşun hazırlayıcısı olmuştur. Bu süreç
sürekli gelişmenin esasını oluşturur.
Teknolojiyi, hem bireysel hem toplumsal düzeyde, ahlâksal, hukuksal ve siyasal sorumluluk
ve yükümlülüklerden bağımsız bir hâlde, bizzat kendisinden hareketle değerlendirmek
mümkün değildir. Başka bir ifadeyle, teknoloji, onu kullanan insandan ve bağlı olarak, siyasal
karar ve tercihlerden, bu tercihler doğrultusunda şekillenen devlet politikalarından bağımsız
bir fenomen olarak ele alınamaz. Özellikle günümüzde teknolojiyi siyasetten bağımsız
düşünmek mümkün değildir.
Teknoloji, yaşam kalitesini etkileyen ürünler sağlamada etkili olması nedeniyle bireyleri ve
toplumu etkilemektedir. Toplumdaki sosyal, politik ve ekonomik gelişmeler de büyük ölçüde
teknolojiden etkilenirler.
Teknoloji, yaşamımızın her boyutunda yer alarak bizlere heyecan verici, şaşırtıcı değişiklikler
ve kolaylıklar sunar. Aynı zamanda teknoloji, hayatı daha kolay ve daha zevkli yaptığı gibi
çoğumuza daha sağlıklı, daha varlıklı bir hayat sunup, daha akılcı olmaya güdüler. Bunların
yanı sıra teknoloji, yeni gerilim ve şaşkınlık türleri üreterek ve fiziksel ortamlarımızın
bütünleşmesine yeni tehlikeleri empoze ederek, tahmin edilemeyecek şekillerde is, aile ve
ekonomik yaşantılarımızı da etkiler. Bu nedenle de, teknoloji kendi içinde bir ikilemi de
beraberinde getirir.
Teknolojinin birey ve toplum üzerindeki en önemli etkisi, bunların yaşam biçimlerine, yani
kültürlerine ilişkindir. Birey-çevre etkileşim ve uyumunda, bilim ve teknoloji değişen
değerlerden önce gelmektedir. Günümüzde artık teknoloji kültürü, değerler kültürünü
belirleyen, onu denetim altında tutan en önemli etmenlerden birisi durumundadır. Böylece,
bireyin etkileşim içinde bulunduğu teknolojik kültürle uyumlaştırılması, aynı zamanda onun
toplumsal uyumuna temel olmaktadır. Eş deyişle, bireylerin hızlı teknolojik gelişmelerle,
giderek karmaşıklaşan toplum yaşamına ayak uydurabilmeleri için, çağdaş bilgi, beceri ve
tutumlarla donatılmaları gerekmektedir. Bu ise, her bireyin, teknolojik gelişmelerin
öngördüğü yeterlikleri kazandırabilecek bir eğitime tutulmasıyla olanaklıdır.
Teknoloji ve onun kaynağını oluşturan bilimin doğrudan bir üretici güç haline gelmiş olması
çağımızın ayırt edici özelliğidir. Artık, üretimde yetkinlik bilim ve teknolojide yetkinlik
olarak anlaşılmaktadır. Dolayısıyla da, bilim ve teknoloji, ekonomik büyüme ve toplumsal
refah açısından, stratejik bir önem kazanmıştır. Ülkelerin ‘bilim politikaları’ da, bu değişime
paralel olarak, ‘bilim ve teknoloji politikaları’ haline gelmiş ve bu politikalar, bütünüyle,
ekonomiye ve toplumsal yaşama ilişkin kavramlarla örülmeye başlanmıştır.
Teknolojik öğrenme süreci, devletlerin ve hükümetlerin uyguladığı politika ve stratejilerle
desteklenerek ulusal yenilik sistemine dahil edilerek tasarlanır ve yönlendirilirse, ülkeler
zamanla içinde bulunduğu teknolojik yoksulluktan kurtulup, teknoloji üretebilen aşamaya
geçebilecektir. Bu süreçte kalkınma politikalarını tamamlayıcı nitelikte bilim ve teknoloji
politikaları üretecek, uygulanması için destek ve teşvik verecek, sürdürülebilir kılacak bir
aktör olarak devlet ve yenilik sistemini oluşturan kurumları hayati bir rol üstlenmektedir.
Devletin ve yenilik sistemini oluşturan kurumlarının kısa vadeli rolleri, beşeri sermaye
birikimini gerçekleştirmek için tersine beyin göçünü başlatmak, doğru teknolojinin doğru
biçimde transfer edilebilmesi için firmalara ve sektörlere gereken altyapı ve teşviki sağlamak,
bu teknik altyapıyı teknolojik öğrenmeyi sağlayacak biçimde şekillendirmek, özel sektörün
ArGe faaliyetleri gerçekleştirilebilmesine ve buna bağlı teknoloji üretebilmesine yönelik vergi
indirim ve muafiyetleri sağlamak, teorik bilgiyi üreten üniversite ile teorik bilgiyi ekonomik
değere dönüştüren sanayi arasında etkileşimi arttırmak şeklinde ifade edilebilir.
Teknoloji alanında meydana gelen gelişmeler, etkileşime girdikleri toplumsal yapıları da
değişikliğe uğratmaktadırlar. Bu etkileşim sürecinde teknoloji ve toplumdan hangisinin
değişimin öncüsü olacağı karmaşık ilişkiler ağına tabi olan bir gerçekliktir. O nedenle,
teknoloji ve toplum arasındaki karşılıklı etkileşimi değişimin kaynağı kabul etmek nispeten
rasyonel bir yaklaşım gibi görünmektedir. Zira toplum, teknolojinin üretilmesinde; teknoloji
de, toplumda yeniliklerin meydana gelmesinde önemli bir rol üstlenerek değişime öncülük
edebilirler. Sözü geçen yaklaşımdan hareketle, bilgi toplumunun gelişmesinde toplumun bilgi
ve iletişim teknolojileriyle olan karşılıklı etkileşim sürecinin etkili olduğu varsayımı öne
sürülebilir.
Teknoloji kavramı, bugün her alanda bilimsel bilgi ve bulguların uygulamaya aktarılmasıdır.
Klasik anlayışta olduğu gibi sadece tabii bilimler olarak sınıflandırılan bilimlerin elde ettiği
bilgilerinin uygulamaya geçirilmesi teknoloji kavramının en azından eksik bırakılması olur.
Bugün eğitim bilimindeki bilimsel bilgilerinin uygulamaya aktarılması, psikolojideki bilimsel
bilginin uygulamaya aktarılması, ekonomi biliminin, hukuk biliminin, siyaset biliminin
bilgilerini uygulamaya aktarılması da teknolojidir. Onun için, eğitim teknolojisinden,
Endüstriyel Psikolojiden ekonometrik modellerden, karar verme ve planlama modellerinden,
teknolojik gelişme olarak söz ediliyor. Öyle ise, hangi sınıflamaya konu olursa olsun, her
türlü bilimsel bilgiç uygulamaya aktarılarak teknolojik gelişme oluşur.
Teknoloji ile toplum, tarih boyunca daima birbirleriyle etkileşim halinde olmuşlardır. İkisi
arasındaki bu karşılıklı etkileşim, dünyadaki önemli birtakım değişmelere öncülük etmiştir.
Teknoloji, insanoğlunun ateşten yararlanmaya ya da toprağı işlemeye başladığı ilk günden
itibaren inanılmaz bir şekilde gelişerek günümüzde iletişim alanında telefon, televizyon,
radyo ve İnternet, ulaşım alanında uçak, tren ve otomobil gibi ürünleri ile insanların günlük
yaşamlarının vazgeçilmez birer parçası haline gelmiştir. Bu durum, insanların teknoloji
dünyasını ve bu teknolojiden hayatını kolaylaştıracak şekilde yararlanmayı bilmesini ve
teknolojik gelişmeleri anlamasını gerektirmektedir.
Teknoloji, yaşam kalitesini etkileyen ürünler sağlamada etkili olması nedeniyle bireyleri ve
toplumu etkilemektedir. Toplumdaki sosyal, politik ve ekonomik gelişmeler de büyük ölçüde
teknolojiden etkilenirler. Bununla birlikte insanların birçoğu bu teknolojiden korkmaktadır.
Çünkü, teknolojiyle ortaya çıkan problemlerin, çözümünden daha hızlı büyümekte olduğuna
inanılmaktadır. Sonuçta bu insanların tutumları, ihtiyaçları ve değerleri teknolojinin
gelişmesinden etkilenir. Yeni teknolojik gelişmeler genellikle toplumsal gereksinimler veya
mevcut teknolojinin geliştirilmesi ihtiyacı nedeniyle meydana gelir. Bir başka deyişle, toplum
teknolojiyi onun değeriyle değerlendirerek kontrol etmektedir.
Toplumda üretilen her yeni teknoloji Tarım Devrimi, Sanayi Devrimi ve Bilişim Devrimi gibi
yeni bir devrimi beraberinde getirmiştir.
Teknoloji, kavram olarak da bir yönüyle, fiziki nesnelere, aletlere ve süreçlere işaret ederken
bir yandan da toplumsal ve bireysel açıdan bir anlam taşımaktadır.
İnsanlığın ilerlemesini sağlayan en kuvvetli güç, hızla gelişen ve yayılan teknoloji olmuştur.
Teknoloji, bir boyutu ile yasamı daha kolaylaştırmak için insanın doğaya katkısı olmasının
yanı sıra aynı zamanda da insanın çevreyi, bununla birlikte ortamı, daha sonra da evreni
anlama çabasıdır.
İnsan;
İnsan, kendi varlığına dair farkındalığı olan yani ‘ben bilincine’ sahip bir varlıktır. O, bilinci
itibarıyla ‘ben’ ve ‘ben olmayan’ ayrımını yapabilen çevresine, doğaya nesne olarak yönelip
onu anlamlandırabilen, ancak bununla yetinmeyerek ‘ben olmayana’ dair edindiği bilgileri
kendi varlığıyla ilintilendirerek dünya içindeki konumunu belirlemeye çalışan bir varlıktır. Bu
suretle insan, ‘ben olmayana’ dair edindiği bilgileri her seferinde kendi ‘ben’i (öz bilinci)
açısından bir kez daha değerlendirerek dünya içindeki yerini ve anlamını daima farklı
biçimlerde ortaya koyabilme imkânına sahiptir. Başka bir deyişle insan, ‘ben olmayana’ her
yöneliminde yeni kazanımlar elde edebileceği için onun dünya içindeki konumuna yönelik
belirlenimlerin sabit kalması beklenemez.
İnsanın yaşadığı tüm çağlarda bilgi hep ön planda yer almıştır. İnsanın bilgi edinme uğraşısı;
ilk zamanlar çevreyi tanımak, kendisini korumak için olmuştur. İnsan sürekli bilgi elde
etmeye çalışmış, kesici aletler yapmış, daha sonraları barutun icadı ve demirin araç olarak
kullanılmasıyla çeşitli silahlar yapabilme kabiliyetini geliştirmiş ve kendi varlığını korumak
azmi ile çıktığı araştırma yolunda, tabiatın kurallarını da öğrenmeye başlamış, sonra ona
hükmetme noktasına ulaşmıştır. Ancak, insanın elde etmiş olduğu bilgi hiç bir zaman
çağımızdaki kadar hayati öneme sahip olmamıştır.
İbn-i Haldun fertlerin emek ve çalışmaları, geçinmeleri için gereken miktardan fazla kazanç
temin ederse, toplumdaki o fertler ihtiyaçlarından artan zaman ve emeklerini insana mahsus
olan ilim, fen ve sanatı öğrenmeye sarf ederler demektedir. İnsanın yaşadığı tüm zamanlarda
bilim-araştırma ve teknolojiye önceleri İbn-i Haldun’un da ifade etmeye çalıştığı gibi ferdi
olarak ilgileniliyordu. Yani, fertlerin refah seviyeleri arttıkça bilim ile ilgileniyorlar veya
bilimle ilgilenme şansı artıyordu. Ancak; çağımızda teknolojik bilginin çok ileri boyutlara
ulaşması, araştırmanın, ferdi bir çalışma olmaktan çıkarak bir organizasyon içerisinde ciddi
boyutlarda finansman, araştırmacı personel istihdamı ve altyapısının tahsis edildiği belli
hedeflere ulaşacak projeler şeklinde yapılmasını gerektirmektedir. Günümüzün bilgi üretimi,
tek başına kişinin hem maddi hem de bilgi potansiyeli ve kabiliyeti olarak imkanının çok
üzerine çıkmıştır. Bilgi üretimi, artık iyi bir organizasyonla kurulmuş araştırma teşkilatıyla
yapılabilmektedir.
İnsanın tabiata hakim olma isteği ve onu kendi mantığı içinde çözme ve sonra da ona hakim
olma arzusu, buharın harekete dönüştürülmesine, sanayi devrimine, sanayi devriminin
neticesinde de bir çok ülkenin sınırlarının değişmesine, sosyal hadiselerin meydana gelmesine
neden olmuştur. Sanayi devriminin seri üretim metodları, kıyasıya tüketim ve dünyanın
kaynaklarının kirletilmesi yanında, elektriğin icadı ile de daha güçlü bir aracın üretimin
emrine verilmesi, hep insanın hizmetinde tabiata daha fazla insanın hakim olma arzusunu
tatmin için kullanıldı.
İnsan denen akıllı yaratık, yarattığı teknoloji ile Evrenin sırlarını algılama yolunda önemli
adımlar atmaktadır. İçinde yaşadığı sonsuz büyük Evrenden, tutarak hissettiği maddenin
sonsuz küçük atomlarına kadar her şeyin varlığının bilincindedir. Büyük emeklerle geldiği bu
noktada elde ettiği bilgilerin daha bir başlangıç olduğunu bilmekte, bilinmeyenlerin sonsuz
kadar çok olduğunu algılamakta, ancak bilinmeyeni keşfetme azmini koruyarak araştırmasına
devam etmektedir.
Teknolojik gelişmelerin etkili olarak kullanılması tamamen insanoğluna bağlıdır.
İnsanın insan hâline gelmesi, aklının yardımıyla teknik ürünler ortaya koyması sayesinde
mümkün olabilmiştir. İnsan, tastan, bakırdan, tunçtan, demirden âletler yapabildiği sürece bir
toplumsal yasam, bir kültür, bir uygarlık geliştirebilmiştir.
Uygarlığın gelişiminde şüphesiz bilim ile teknoloji ilişkisi her zaman önemli bir rol
oynamıştır. Bir yandan bilimsel bilgi uygulamaya konarak teknolojiye yol açarken öte yandan
teknoloji ise insanın yaşam tarzını üretim yöntem ve araçlarını değiştiren makineleşmeye
imkan vererek endüstriye dönüşmüştür.
İnsan bilincinden ve bilincin baskı altında kalmadan kendini rahat hissedebileceği özgürlük
ortamından bahsedilmesi halinde ise insan sorumluluğu gündeme gelmektedir. İnsan, bilinçli
ve özgür bir varlık olarak eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmek, eylemlerini
gerçekleştirirken değerler alanıyla bütünleşmek zarureti içindedir.
İnsan, insan olma değerine uygun bir yaşam sürdürebilmek istiyorsa, her eyleminde kendini
olduğu kadar diğer insanları da bir ‘amaç’ olarak görmek zaruretindedir.
Teknoloji ve İnsan
İnsan tarafından oluşturulan teknoloji icat eden kişilerin bakış açısını ve kültürünü de
yansıtmaktadır. Dolayısıyla teknoloji hem insandan etkilenmekte, hem de onu etkisi altına
almaktadır.
İnsanoğlu yalnızca kendisini değil diğer insanları da bir amaç olarak gördüğü ve bilimin
sağladığı kudreti, bilgelik ile desteklediği ölçüde insan itibarına yaraşır bir yaşam standardı
yakalayabilecektir.
İnsani gelişme, sadece insan kaynaklarının gelişmesi değildir, fakat insanoğlu ve toplumsal
kurumların gerçekten insani bir yaklaşım ve kapsamlı ve bütünleşik gelişimidir (Fergany,
2003:3).
İnsanlık tarihi içinde insanın elde etmiş olduğu bilgi birikimi, insana yaşadığı dünyanın
dışındaki galaksileri de inceleme, öğrenme ve ondan faydalanma yollarını araştırma istek ve
güvenini vermiştir. Tüm bunlar insanın elde etmiş olduğu bilgiler sonrasında kendisine
güveninden kaynaklanmaktadır. İbn-i Haldun, Mukaddime’sinde “bilginler arasında bilgi
ortak bir maldır” demektedir. Bilgi o günden bugüne aktarıldığı gibi bugün de yarın da ileriye
doğru aktarılmalıdır. Yeni nesillere bilgiden daha fazla faydalanma imkanı hazırlanmalıdır.
İnsanlık tarihi boyunca, insanların öğrenme arzu ve isteği, araştırma yapma ihtiyacını
doğurmuştur. Uzun yüzyıllar ferdi olarak yapılan araştırma faaliyetleri artık bilginin çok
karmaşıklaşması ve araştırma ihtiyacının eskisi gibi araştırmacının kendi kendince bir şeyler
araştırma arzusundan çıkarak; bir disiplin içinde, ciddi organizasyonlar altında, bir strateji
dahilinde bir ürün üretmeye yönelik gelişme planı ile güdümlü projeler şeklinde ve ekip
çalışması olarak yapılması ihtiyacını doğurmuştur. Böylece, günümüze kadar oluşan bilgi
birikiminden en iyi şekilde yararlanıp teknolojik atılım gerçekleştirecek bir çaba içerisinde
olunması gerekmektedir. Gelişmeyi hızlandıracak bilgiye ulaşmayı değil bilgi birikimini
araştırmacının ayağına götürmek ve araştırmacının zaman kaybını önlemek için dünya bilgi
bankalarına ulaşabilecek altyapıdan yararlanılmalıdır.
İnsanın yaşadığı tüm çağlarda bilgi hep ön planda yer almıştır. İnsanın bilgi edinme uğraşısı;
ilk zamanlar çevreyi tanımak, kendisini korumak için olmuştur. İnsan sürekli bilgi elde
etmeye çalışmış, kesici aletler yapmış, daha sonraları barutun icadı ve demirin araç olarak
kullanılmasıyla çeşitli silahlar yapabilme kabiliyetini geliştirmiş ve kendi varlığını korumak
azmi ile çıktığı araştırma yolunda, tabiatın kurallarını da öğrenmeye başlamış, sonra ona
hükmetme noktasına ulaşmıştır. Ancak, insanın elde etmiş olduğu bilgi hiç bir zaman
çağımızdaki kadar hayati öneme sahip olmamıştır. İnsanın bilgi edinme yolunda ulaştığı bilgi
toplumu, yetişmiş, daha nitelikli ve verimli bir insan gücü ister olmuştur. Bilim tarihinin
öğrettiği gerçek; çağlar boyunca insanların yenilik isteği ve değişik şeyler bulma arzuları
sonucu bilim-araştırma-geliştirme yapma ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.
İnsanlar gelişen teknolojiye paralel olarak kendilerini ve düşünce dünyalarını
şekillendirmektedir. İnsanın yaşamına her araç, onun yaşama bakış açısını da etkilemektedir.
Yaşamı etkileyen araçlar, doğal olarak bireyin düşünme ve düşünce biçimini de
etkilemektedir.
Teknoloji ve beraberinde getirdiği yenilik, günümüz dünyasında bilgi çağını yakalamış
ülkelerle rekabet edebilmenin anahtarı durumundadır. Teknolojik yeniliklerin toplum
üzerindeki etkileri ve toplumun yeniliğe bakışını bilmeden eğitim alanında teknolojiyi işlevsel
bir şekilde kullanabilmek mümkün görünmemektedir.
Teknolojinin birey ve toplum üzerindeki en önemli etkisi, bireylerin yaşam biçimlerine, bir
başka deyişle kültürleri üzerindeki etkisidir. Birey-çevre etkileşim ve uyumunda, bilim ve
teknoloji değişen değerlerden önce gelmektedir. Günümüzde artık teknoloji kültürü, değerler
kültürünü belirleyen, onu denetim altında tutan en önemli etmenlerden birisi durumundadır.
Böylece, bireyin etkileşim içinde bulunduğu teknolojik kültürle uyumlaştırılması, aynı
zamanda onun toplumsal uyumuna temel olmaktadır. Bir başka değişle, bireylerin hızlı
teknolojik gelişmelerle, giderek karmaşıklaşan toplum yaşamına ayak uydurabilmeleri için,
çağdaş bilgi, beceri ve tutumlarla donatılmaları gerekmektedir.
Teknolojideki gelişmeler; bir yandan insanın refahına hizmet ederken, öte yandan insan hayatı
ve çevre için tehlikeleri de beraberinde getirmektedir.
Teknolojinin olumlu yönlerinin yanı sıra olumsuz yönlerinin de olduğu aşikârdır. Bilinçli
teknoloji kullanımı, teknolojik araçların olumsuz etkilerini azaltacaktır. Teknolojik araçların
aşırı kullanılması insanı tembelleştireceğinden ihtiyaç halinde teknolojiye başvurulması
gerekmektedir. Ayrıca, toplum içinde iletişim ve teknoloji araçlarının kullanımına dikkat
edilerek insan ilişkilerini olumsuz etkileyebileceği göz ardı edilmemelidir.
Teknolojik gelişmeler savaş ve güvenlik konusunda da büyük dönüşümlere yol açıyor. Uydu
ve bilgisayar teknolojileri sayesinde geliştirilen yeni akıllı silahlar, füze sistemleri, insansız
hava araçları gibi yeni savaş teknolojileri, savaşın doğası kadar orduların yapılanması ve
stratejik düşünceye de damgasını vurmakta. Silahların giderek daha fazla bilişim
teknolojilerine dayanması kadar, bilginin kendisinin bir silaha dönüştüğünü gözlemlemekteyiz
Teknoloji alanında son birkaç 20 yılda yaşanan dönüşümlerin siyaset, iktisadi ilişkiler ve
kültürel etkileşimler üzerindeki etkilerini düşünürken düşülmemesi gereken en büyük tuzak
toplumsal olguları teknoloji ile açıklama eğilimidir. Taşıdığı bütün öneme rağmen dar
anlamıyla teknolojide yaşanan gelişmeler, dönüşümler siyasetten ayrı düşünülemez.
Kaynak;
- Arş. Gör. Düriye KOZLU / Süleyman Demirel Üniversitesi
- Prof. Dr. Ahmet İNAM - ODTÜ Felsefe Bölümü
- İsmail Hakkı YÜCEL / Bilim-Teknoloji Politikaları ve 21. Yüzyılın Toplumu-DPT yay.
- Doğan ÖZLEM / Prof. Dr. / Muğla Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü