Academia.eduAcademia.edu

Sezai Karakoç'un Tanıdık Hikâyeleri

Umran Dergisi, sy.180 (İstanbul 2009)

Kültür - Sanat SEZAİ KARAKOÇ’UN TANIDIK HİKAYELERİ EKREM SAKAR “Evet, mum, kendini, bir bakıma, yine kendisi olarak ve kendisi olmak uğruna tüketiyordu.” (Meydan Ortaya Çıktığında; Sf.47) Sezai Karakoç’u tanıyanlar, okuyanlar ve Diriliş düşüncesini bilenler, hikâyelerini ‘tanıdık’ bulacaklardır. Çünkü bu hikâyeler otobiyografik unsurlar ihtiva eden metinler olup, diriliş düşüncesinin tahkiye edilmiş halidir. Bu sebeple hikâyeler okunmadan evvel Karakoç’un hayatı ve diriliş düşüncesi hakkında tedkikat yapmak gayet faideli olacaktır. Karakoç’un Diriliş Yayınları tarafından neşredilen iki hikâye kitabı mevcut: Meydan Ortaya Çıktığında ve Portreler. Meydan Ortaya Çıktığında adlı kitabı kırk yedi sayfa olup, ismini kitaptaki en uzun hikâyeden almıştır. Beş kısımdan müteşekkil bu hikâye yürüyüş ile başlayıp dönüş ile sona erer. Bu hikâyeyi “Diriliş’in hikâyesi” olarak okuduğumuzda gayet mânâlı gelecektir. İz, Ölü, Ziyaret ve Kartal hikâyeleri ile birlikte kitapta toplam beş hikâye mevcuttur. Hikâyelerin muhtevası hususunda tek tek malûmat vermeye kültür-sanat kısmının mahdud sayfaları müsaade etmeyeceği için umumî olarak geçiyorum. Diğer kitabı Portreler, ismini bir hikâyeden değil, portre vasfı taşıyan on iki hikâyeden müteşekkil olduğu için almıştır. Hikâyelerin her biri müstakil vasıflar taşıyorsa da, mevcut olan müşterek unsurlardan bahsetmek hikâyeleri idrak etmemizi kolaylaştıracaktır kanaatindeyim. Bir mütefekkir olan Karakoç’un hikâyeleri; dünya, ahiret, diriliş, hayat, ölüm merkezleri etrafında inşa edilmiştir. Bu temalar hikâyelerin adlarına dahi sirayet eder. Bu şekilde hikâye karakterine söylettiği ‘kendi düşünceleri’ için zemin hazırlamış olur. Kendi düşüncelerine fazlaca yer vermesinde bir abes görmemiştir. Nitekim bu düşünceler hikâyenin içinde sırıtmaz. “ Ama nihayet Nuhun Gemisi de insan örgütüdür. Tanrı buyruğuyla kurulmuş bir insan örgütü.” (Meydan Ortaya Çıktığında; Sf.13) Yukarıda görüldüğü üzere düşünceleri şahsın ağzıyla birebir verilmiştir. Yine aynı cümlede “Nuhun Gemisi” yazımındaki farklılık dikkatimizi celbeder. “Nuh’un Gemisi” şeklinde ‘tırnak işareti’ dediğimiz imlâ kaidesi acaba bilerek mi kullanılmamıştır? Evet, birçok yerde bu tip kasdî tercihlere rastlarız. Meselâ, “(…) hava kapalı olmadığı zamanlar, Güneşi görür görmez (…)” ( Kartal; Meydan Ortaya Çıktığında; Sf.69) şeklinde virgülden sonra Dağ, Güneş vb. gelen kelimelere büyük harflerle başlaması kat’i surette şuurlu bir tercihtir. Üslup hususundayken söylenebilecek bir diğer şey, kısa cümleleri ve intihap edilmemiş intibası uyandıran kelimeleriyle hızlı okunan buna mukabil çok düşündüren bir nesir tarzı olduğudur. Tabiatla arası çok iyidir Karakoç’un. Hikâyeleri şişirmek için değil, bilâkis hikâyeleri gözümüzde canlandırmak maksadıyla orijinal tabiat tasvirleri yapar. Zaten kendisi de tabiata ehemmiyet verdiğini bir hikâyesinin içinde karakter vasıtasıyla ifade etmiştir, “ (…) Kimdir o kişi ki, şu veya bu sebeple tabiata, ya da insanın en çok tabiat unsurlarıyla donattığı bir alana – bir alan ki insanla tabiat arasında bir köprüdür, hatta daha çok tabiata yakındır – (…) “ (Dönüş; Portreler; Sf. 61) Tasvirleri yer yer mücerrede kaçtığı için destanî cümlelere sıkça rast geliriz. Şiirî bir destanîlik söz konusudur. Meselâ, “Yalçın kayalıkların üstünde, gagasını gökyüzünün elmas ve yakutlarına daldırmış, gözleriyle uçsuz ovaları kollayan yaşlı bir kartal (…) “ (Dönüş; Portreler; Sf.73) nev’inde cümleler ciddi ciddi şiir havası katmıştır hikâyelerine. Lâkin daha evvel belirttiğimiz üzere ahiret, ölüm, hayat vb. mücerred merkezler etrafında bina edilmiş bu hikâyelerin içinde bu unsurlar sunî durmaz. Tanıdık hikâyeler diye adlandırdığımız bu hikâyelerinde ister muharririn bizatihi tecrübeleri, ister fikirleri olsun; esas olan “diriliş eri”nin diriliş’e doğru kat ettiği yolun hikâyesidir. Bir arayışta olan, kendini keşfetmeye çalışan, ölüme doğru giden ve neticede dirilmek üzere yol alan karakterlerin hikâyeleridir. Hülâsa her halükârda dirilmek. Yine bir hikâyesinde diriliş’i sorar. “Kefeni yırtılan bir ölü müyüm ben?” AĞUSTOS ‘09 UMRAN 75