Üç Aylık Dergi
T. C . M İ L L Î E Ğ İ T İ M B A K A N L I Ğ I Y E N İ L İ K V E E Ğ İ T İ M T E K N O L O J İ L E R İ G E N E L M Ü D Ü R L Ü Ğ Ü D E R G İ S İ
13
Nisan 2015 & Sayı:
»DOSYA KONUSU
Prof.Dr. Sedat SEVER
“Çocuklarımıza ve Gençlerimize
Okuma Kültürünü Nasıl Kazandırabiliriz?”
Yrd. Doç.Dr. Dursun Ali TÖKEL
“Yaratıcı Okuma”
Doç.Dr. Alparslan OKUR
“Edebî Eserlerin Ekranlara Taşınması
Okuma Kültürümüzü Nasıl Etkiliyor?”
»RÖPORTAJLAR
Prof. Junko YOKOTA:
“Çocuk, Gözlerini Bir Şeye Odaklayabildiği
Andan İtibaren Kitaplarla Tanıştırılmalı”
Yazar Leyla İPEKÇİ:
“Gençlerin Merakını Yeniden Doğru Bilgiye Çekmeliyiz”
»
MÜLAKAT
Biz Sorduk Yazarlar Cevapladı
»PORTRE
“Cemil MERİÇ”
»
KÜLTÜR-SANAT
“Galiz Ama Ne Galiz Kahraman”
“Atmaca Oscar’ı Kaptı!”
»YEĞİTEK HABER
MEB, TELPA ile 700 Bin Kalemli Tablet Bilgisayar Seti
Dağıtımı İçin Sözleşme İmzaladı
"Okuma Kültürümüz"
EDİTÖRDEN
Merhaba…
Yeğitek e-dergimizin bu sayısında dosya konusu olarak “Okuma Kültürümüz” ü ele aldık. “Toplum olarak okuma
alışkanlığımızı nasıl geliştirebiliriz?”, “Çocuklarımızın daha fazla kitap okuması için neler yapabiliriz?” sorularına
cevap aradık. Gelişen teknolojiyle birlikte hayatımıza giren “e-kitap (elektronik kitap), sesli kitap, z-kitap (zenginleştirilmiş kitap) ve z-kütüphanelerin okuma alışkanlığımız üzerindeki etkisini araştırdık.
Bu sayımızda: edebî eserlerin dizi filmler aracılığıyla ekranlara taşınmasında okuma oranlarımızdaki artışın veya
azalmanın etkisini değerlendirdik. Bugünlerde konuşulmaya başlanan “yaratıcı okurluk” kavramını, okul kütüphanecisinin taşıması gereken özellikleri, kitap okuma istatistiklerini, hızlı ve etkin okumanın faydalarını, yurt dışında
okumaya teşvik için yapılan projeleri bulacaksınız. Dergimizde, her okurun merak edebileceği yazarların okumaya
nasıl başladığı, kitap okuma tarzları, şimdi hangi kitapları okudukları gibi soruların cevaplarını kendi anlatımlarından öğreneceksiniz.
Kültür-Sanat bölümümüzde; yazar İhsan Oktay Anar’ın yeni romanı Galiz Kahraman üzerine bir incelemeyi ve
1929 yılından bu yana Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi tarafından verilen Oscar Ödüllerinin değerlendirmesini okuyacaksınız.
Portre bölümümüzde; kendisini, “Yazar ve hocayım. Başlıca işim düşünmek ve düşündüklerimi cemiyete sunmaktır”
diye tanımlayan özgün fikir adamı Cemil Meriç’e yer verdik.
Yeğitek Haber bölümümüzde; kurumumuzun katıldığı fuar etkinlikleriyle, Eğitimde Fatih Projesi’ndeki son gelişmeleri okuyacaksınız.
Yeni sayılarda buluşmak dileğiyle…
Esra BALLIM
[email protected]
T.C. Millî Eğitim Bakanlığı
Yenilik ve Eğitim Teknolojileri
Genel Müdürlüğü Dergisi
Üç Ayda Bir Yayımlanır
Nisan-Mayıs-Haziran 2015
Yönetim
Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel
Müdürlüğü Adına Sahibi
Dinçer ATEŞ
Genel Koordinatör
Muhammed Sadık ARSLAN
İÇİNDEKİLER
12
Yrd. Doç. Dr. Dursun Ali TÖKEL
30
Editör
Grafik Tasarım
Tanzer ÖZDER
32
38
62
Adres
Yenilik ve Eğitim Teknolojileri
Genel Müdürlüğü 06500
Teknikokullar - ANKARA
İletişim
http://yegitek.meb.gov.tr/
Tel :0 (312) 296 94 00
Faks:0 (312) 223 87 36
YEĞİTEK e-dergide yayınlanan tüm yazılar,
Edebî Eserlerin Ekranlara Taşınması
Okumayı Artırıyor mu Engelliyor mu?
Galiz Ama Ne Galiz Kahraman
Oya BAYRAK / Ebru AKTAŞ
66
Cemil MERİÇ
Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan KARABURGU
74
Çocuklarımıza ve Gençlerimize Okuma Kültürünü Nasıl Kazandırabiliriz? / Prof. Dr. Sedat SEVER
Çocuklarımız Niçin Okumuyor: Oğul Atadan Görmedikçe Sofra Kurmaz / Yrd. Doç. Dr. Dursun Ali TÖKEL
Ayşe Yüksel DURUKAN ile Röportaj / Esra BALLIM
Gençler, Kitaplar ve Kütüphaneler / Yrd. Doç. Dr. Coşkun TAŞTAN
Bir Okuma Hikâyesi / Hüseyin SU
Geleceğin Dünyasında Kâğıtsız Okuryazarlık: Dijital Kitap / Hatice BİLDİRİCİ
Prof. Junko YOKOTA ile Röportaj / Esra BALLIM
Yurt dışından Okumaya Teşvik Projeleri / Doç. Dr. Ilgım VERYERİ ALACA
Yaratıcı Okuma / Yrd. Doç. Dr. Dursun Ali TÖKEL
Edebî Eserlerin Ekranlara Taşınması Okumayı Artırıyor mu Engelliyor mu? / Doç. Dr. Alparslan OKUR
Hızlı ve Etkin Okuma / Adem KARAFİLİK
Yenilenen Yüzüyle Ferit Ragıp Tuncor Arşiv ve Dokümantasyon Kütüphanesi / Zeynep Tuba ÖTER
Yazar Leyla İPEKÇİ ile Röportaj / Esra BALLIM
Kitap Okumayla İlgili İstatistikler / Hacer YILDIZ
Okuma Kültürü ve Z- Kütüphane Çalıştayı’ndan Çıkan Sonuçlar
Mülakat / Biz Sorduk Yazarlar Cevapladı / Esra BALLIM, Zeynep Tuba ÖTER, Murat DOĞAN, Hatice BİLDİRİCİ
08
12
16
20
24
28
30
32
36
38
44
46
48
50
52
58
Galiz Ama Ne Galiz Kahraman / Oya BAYRAK/ Ebru AKTAŞ
Sinema / Atmaca Oscar’ı Kaptı! / Hacer YILDIZ
62
64
Cemil MERİÇ / Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan KARABURGU
66
Çukurova 8. Kitap Fuarı
9. Ankara Kitap Fuarı
CNR Kitap Fuarı
Bursa 13. Kitap Fuarı
Batı Koleji öğrencilerinden YEĞİTEK’e ziyaret
Hırvatistan Bilim, Eğitim ve Spor Bakanı Vedran Mornar’dan, Genel Müdürlüğümüze ziyaret
YEĞİTEK’te 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlandı
Engelliler İçin Dijital Eğitim İmkânları Çalıştayı Ankara’da yapıldı
1. Eba Çizgi Karikatür Yarışmasının ödülleri verildi
EBA e-içerik Geliştirme Çalıştayı yapıldı
"EBA e-içerik İngilizce Tercüme Çalıştayı” yapıldı
“EBA Film - 1. Kısa Film Yarışması” büyük ilgi gördü!
Genel Müdürümüz Dinçer Ateş, Paris’te Eğitimde FATİH Projesini tanıttı
Fatih Projesi’ne İTÜ’den destek
MEB, TELPA ile 700 bin kalemli tablet bilgisayar seti dağıtımı ihalesi için sözleşme imzaladı
MEB ile NETAŞ arasında imzalar atıldı
68
68
68
69
69
70
70
71
72
73
73
73
74
74
75
75
KÜLTÜR- SANAT
PORTRE
Doç. Dr. Alparslan OKUR
Web Yayın
Ertan KOCABAŞ
Katkıda Bulunanlar
Zeynep KARATAŞ
Şeymanur DÜNDAR
Yurt dışından
Okumaya Teşvik Projeleri
Doç. Dr. Ilgım VERYERİ ALACA
Fotoğraf
Ahmet İhsan CİHAN
Arşiv
İhsan AKŞEHİRLİ
"Çocuk, Gözlerini Bir Şeye
Odaklayabildiği ve Onun İzini
Sürebildiği Andan İtibaren
Kitaplarla Tanıştırılmalıdır"
Prof. Junko YOKOTA ile Röportaj / Esra BALLIM
Esra BALLIM
Yayın Kurulu
Zeynep Tuba ÖTER
Murat DOĞAN
Ebru AKTAŞ
Oya BAYRAK
Hatice BİLDİRİCİ
Hacer YILDIZ
Ayten BAYTOK
Çocuklarımız Niçin Okumuyor:
Oğul Atadan Görmedikçe Sofra Kurmaz
DOSYA KONUSU: OKUMA KÜLTÜRÜMÜZ
YEĞİTEK HABER
BASINDAN SEÇTİKLERİMİZ
76
Fatih Projesi’ne İTÜ’den destek
YEĞİTEK HABER
kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 5
"EBA ÇİZGİ 1.Karikatür Yarışması - Öğrenci Kategorisi - 2015
Sergileme - Arda YILMAZ"
6 » YEĞİTEK » Nisan 2015
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 7
NUSU
DOSYA KO
Çocuklarımıza ve Gençlerimize Okuma Kültürünü Nasıl Kazandırabiliriz?
Çocuklarımıza ve Gençlerimize
Okuma Kültürünü Nasıl Kazandırabiliriz?
Prof. Dr. Sedat SEVER
Ankara Üniversitesi Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Uygulama
ve Araştırma Merkezi Müdürü
Yazılı kültür ürünlerinin dünyasıyla tanışmış; tanıştığı bu dünyanın kendine
sunduğu iletileri paylaşma, sınama,
sorgulama yeterliğine ulaşmış; bunların sunduğu olanaklarla yaşamayı
alışkanlık haline getirmiş bireylerin
edinmiş olduğu kültürdür okuma kültürü. Kitap, gazete, dergi vb. yayınları
okumayı yaşamının temel alışkanlığı
kılmış; yazılı kültürle dost olmuş bireylerdir, okuma kültürü edinmiş kişiler. Okuma kültürü edinmiş insan,
kavramsal yönden gelişmiş; kendi
duygu ve düşünce gücünün kılavuzluğunda yaşamını yönetme yeterliği
edinmiş, duyarlı insandır. İnsan sevgisi, doğa sevgisi, hayvan sevgisi,
yaşama sevgisi, yurt sevgisi gibi tüm
sevgi bileşenlerini içselleştiren; bunları yaşamında uygulayabilen insandır, okuma kültürü edinmiş insan.
Okuma kültürünün toplum düzeyinde
yapılanması için, erken çocukluk evresinden başlayarak okuma eylemini
içselleştirmiş bireylerin yetiştirilmesi
gerekir. Başka bir söyleyişle bir top8 » YEĞİTEK » Nisan 2015
lumda okuma kültürüyle ilgili olarak edinilmiş yerleşik kültürden söz
edebilmek için, o kültürün öznesinin
birey olmaktan çıkarılıp toplumsal
düzeyde temsil yeteneği kazanması
gerekir. Bunun için, dizgesel bir anlayışla eğitsel, ekonomik, kültürel ve
siyasal içerikli uygulamaların yaşama
geçirilmesi beklenir.
Çocuklarımıza, gençlerimize okuma
kültürü kazandırabilmek için ailelere, öğretmenlere büyük sorumluluk
düşmektedir. Ardışık bir süreç olan
okuma kültürü edindirme, birbiriyle
bağımlı çeşitli basamaklardan oluşmaktadır. Bu sürecin ilk basamağı
görsel okuryazarlık, ikincisi okumayazma becerisi edinme, üçüncüsü
de okuma alışkanlığı becerisi kazanmadır. Okuma kültürünün yapılanması ise eleştirel okuma becerisinin
edinilmesiyle olanaklıdır. Bilişim teknolojilerinden etkilice yararlanma,
günümüzde okuma kültürünün uygulama alanı bulduğu bir beceridir.
Anlaşılacağı gibi, okuma kültürü,
"Okuma eyleminden
uzaklaşan çocukların, gittikçe görselliğe
bağımlı olmaya başlaması ve o bağımlılık
ilişkisiyle yaşama ve
insana yönelik değerler
oluşturması, günümüzde, üzerinde durulması
gereken kültürel içerikli
önemli bir sorundur."
birbiriyle ilişkili ve birbirini bütünleyen
birçok beceriyi içeren bir süreçtir.
En güzel oyuncağım
kitaplarım…
Okuma kültürü edindirmenin temelleri 1 yaşında atılmaya başlanır. Görsel
okuma döneminde, başlangıçta, çocukla kitap arasında ilk iletişimi sağlayan oyuncak ya da özel kesimli resimli kitaplar çocuğun yaşam alanına
sokulmalıdır. Kitaplardaki resimler,
renk ve çizginin anlatım gücüyle çocuğun ilgisini çekebilecek özellikler
taşımalı, özgün kurgularla çocuğun
algısını resimlere yöneltebilmelidir.
Bisiklete binen ayılar, tavşanlar; kitap
okuyan fareler, aslanlar; top oynayan
kediler, köpekler renk ve çizginin ilgi
uyandıran anlatım etkisinden de yararlanılarak birkaç sözcüklük anlatımlarla konu edilmelidir.
Okuma kültürü edindirmenin ilk evresinde, çocuğun kitapla tanıştırılması
temel amaç olarak benimsenmeli;
hacim ve ağırlık yönünden kolayca
taşıyabileceği kitaplar, bir oyuncağı
gibi çocuğun yaşam alanına katılmalıdır.
Okul öncesi dönemde
kitapların çocukların gelişimine istenilen katkıları
sağlayabilmesi için bazı
temel özellikleri taşıması
gerekir. Bu özellikler, şöyle
özetlenebilir:
1. Çocuğun el yapısına uygun olmalı;
çocuk, kitabını bir oyuncağı gibi istediği yere kolayca taşıyabilmelidir.
2. Kitaplardaki resimler, başlangıçta çocuğun çevresindeki nesneleri
tanıtmalı; gittikçe yazıyla anlatılanlara, renk ve çizgilerle yeni anlamlar
katmalıdır. Çocuklar, kitaplardaki
resimlerin kılavuzluğunda, duygu ve
düşünce birikimini harekete geçirebilmeli, düş kurabilmelidir.
3. Kitaplardaki iki-üç sözcüklü kısa ve
yalın anlatımlar, gittikçe, çocukların
dillerini bir iletişim ve düşünme aracı
olarak kullanmalarına olanak sağla-
yacak özellikler taşımalıdır.
4. Kitaplarda, birer anlatım aracı olarak resmin ve dilin yarattığı uyum, çocuklarda resim yapma isteği uyandırmalı; onlara, dillerini bilinçli ve özenli
kullanmalarına yönelik bir duyarlık
edindirmelidir. Çocukların kendilerini
çizgiyle, sözcüklerle anlatmalarına
katkı sağlamalıdır.
Okul öncesinde, ailenin ve okulun
duyarlı çabalarıyla kitaplarla tanışan
çocuklar için, “kitap sevgisi” edinme
sürecinin ilk duyarlı evresi de tamamlanmış olur. Kitap sevgisi edinmiş
çocuklara, ilköğretimin ilk yıllarından
başlayarak ilgi ve gereksinmelerine
seslenen yapıtlarla okuma alışkanlığı
becerisi kazandırılmalıdır.
Kitaptan arkadaş
İkinci evrede çocuğun kitapla arkadaşlık kurması sağlanmalı; kısa ve
yalın anlatımlı resimli masal, öykü
ve anlatılarla çocukların duyu algıları uyarılmalıdır. Okulöncesi dönemin
son yıllarında bilmece, tekerleme,
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 9
Çocuklarımıza ve Gençlerimize Okuma Kültürünü Nasıl Kazandırabiliriz?
sayışmaca gibi dilsel gereçlerle düşünme alıştırmaları yapan, anadilinin
söyleyiş özelliklerini duyumsayan
çocuklara; merak öğeleriyle yapılandırılmış öykülerin dilsel ve görsel metinlerinin kılavuzluğunda kitap sevgisi
edindirilmeli; dilin yaratıcı anlatım
olanaklarını yansıtan, çocuğa göre
olan şiirlerle de dil bilinci ve duyarlığı
kazandırılmalıdır.
İlkokulun ilk aylarında okuma yazma
becerisi edinmeye başlayan çocuk
için, görsel okumadan dilsel okumaya geçiş dönemi de başlamış
demektir. Bu dönemde ailenin ve
okulun duyarlı, bilinçli ve dizgeli çabaları, çocukların okuma alışkanlığı
kazanmalarında belirleyici etkendir.
Bu dönemde çocukları dil ve anlam
evrenine uygun nitelikli yazınsal (masal, şiir, öykü, roman vb.) ve öğretici
metinlerle (makale, deneme, söyleşi
vb.) sanatsal özellikler taşıyan resimler, fotoğraflar, karikatürler, çocuk
şarkıları ve kısa filmlerle buluşturmak
temel bir ilke olarak benimsenmelidir.
Çocuklar, kitaplar ve sanatsal uyaranların kılavuzluğunda kendini insan
kılan duyma ve düşünme yetisini kullanarak düş ve düşünce serüvenlerine çıkmalıdır.
İlköğretim dönemindeki çocukların gelişimine
istenilen katkıları sağlayabilmesi için, kitapların bazı
temel özellikleri taşıması
gerekir. Bu özellikler, şöyle
özetlenebilir:
1. Kitaplar, çocuklara, Türkçenin
sözvarlığını ve anlatım olanaklarını,
yazınsal kurgular içinde duyumsatmalıdır.
2. Yazınsal kurgular, yaş ve gelişimlerine uygun olarak çocukları da duygu
ve düşünce birikimlerini kullanarak
anlamın oluşturulmasına ortak etmelidir.
3. Kitaplar, çocuklara, yaşamda karşılaşabilecekleri sorunların çözümüne yönelik, yazınsal nitelikli ipuçları
sunmalıdır.
4. Kitaplar, değişik kişilik özelliklerin-
10 » YEĞİTEK » Nisan 2015
den ilginç kesitler sunmalı; çocuklar,
(gerektiğinde) kitaplardaki kahramanlarla düşsel ve düşünsel serüvenlerine çıkabilmelidir.
Eleştirel okuma
becerisi edinmek
Çocuklarımızın ve gençlerimizin okumayı bir yaşam biçimine dönüştürebilmesi okuma alışkanlığını, eleştirel
okuma becerisine dönüştürmesiyle
olanaklıdır. Eleştirel okuma, çocukların ve gençlerin bilişim teknolojisinin
olanaklarından etkilice ve amaca uygun olarak yaralanabilmeleri için de
edinmeleri gereken bir beceridir.
Yapılan araştırmalar, yazılı kültürün
olanaklarından yeterince yararlanmamış, okuma alışkanlığını ve eleştirel okuma becerisini edinememiş
kişilerin, bilgisayarı genellikle oyun/
eğlence aracı olarak kullandığını
göstermektedir. Okuma eyleminden
uzaklaşan çocukların, gittikçe görselliğe bağımlı olmaya başlaması
ve o bağımlılık ilişkisiyle yaşama ve
insana yönelik değerler oluşturması, günümüzde, üzerinde durulması
gereken kültürel içerikli önemli bir
sorundur.
Okuma eylemini önce siz
hayatınıza geçirmelisiniz
Okulöncesinden başlayarak sanatçıların çocuk gerçekliğini önceleyerek kurguladıkları yazınsal ve nitelikli
öğretici metinler; çocukların okuma
kültürünü yapılandıran her evrenin temel araçları olmalı; çocuklar, yaşam
ve insan gerçekliğini duyumsatan
bu araçlarla birlikte güzel sanatların
diğer olanaklarıyla da sürekli beslenmelidir. Bunun için, ailelerin gündelik yaşamına kitabı, gazeteyi, dergiyi
katması gerekir. Çocuğun yaşam
alanında, çevresindekilerin kitap vb.
okuduğuna, bunun için zaman ayırdığına tanık olması; onun da benzer
eylemleri yinelemesinde önemli bir
etken olduğu bilinmektedir. Ailelerin
ve eğitim kurumlarının, olanaklar ölçüsünde çocukları kitap fuarlarına,
çocuk ve gençlik edebiyatının usta
sanatçılarının gerçekleştirdikleri söyleşilere götürmeleri; belirli aralıklarla
kitapçılardan çocuklarla birlikte kitap
seçmeleri/almaları, yaşama geçirilmesi gereken etkinlikler olarak görülmelidir.
Okul türü öğrenme-öğretme süreçlerinde, yalnızca ders kitaplarına bağımlı kalınması aşılması gereken sorunlu ve geleneksel bir yaklaşımdır.
Öte yandan, çocukların, bilişim teknolojilerini (bilgisayar, bilgisunar vb.)
eğlenme ve oyun amaçlı kullanma
tutkusu çözülmesi gereken bir sorun olarak görülmelidir. Bu engelleri
aşmanın yolu, çocuklar için, çocuğa
göre olan seçenekler oluşturabilmektir. Anne-baba ve eğitimcilerin başvurabileceği en etkili seçeneklerden
biri; çocukları yaş ve gelişimlerine uygun, sanatçı duyarlığı ile hazırlanmış
edebiyat yapıtlarıyla buluşturmaktır.
Bilinmelidir ki çocukların düşünen
duyarlı bireyler olarak yetiştirilmelerinde; yaşamı ve insanı duyarak,
düşünerek algılayabilmelerinde bu
seçeneğin yaşamsal bir önemi vardır.
Okul türü öğrenme ve öğretme süreçleri, demokratik toplumun gereksinim duyduğu, okuma kültürü
edinmiş düşünen duyarlı bireylerin
yetiştirilmesi için, bütün değişkenleriyle yeniden değerlendirilmelidir.
Bilinmelidir ki demokratik bir toplum; anlama ve anlatma becerileri
gelişmiş, düşünen duyarlı bireylerin
kavrayabileceği ilişkilerle yapılanır.
Çocuk ve gençlerin anlama ve anlatma becerilerini geliştirmek, onlara
duyarlık kazandırmak öğüt vererek,
ders vererek gerçekleştirilemez. Duyuların eğitilmesi, düşüncenin geliştirilmesi sürecinde sanatçı duyarlığıyla
oluşturulmuş ürünlere gereksinim
vardır. Edebiyata, resme, müziğe, tiyatroya gereksinim vardır. Çocukların
erken dönemden başlayarak öğrenme, bilme; yaşamı ve insanı anlama
gereksinmelerinin nitelikli yapıtlarla
karşılanması, onların okuma kültürü
edinmelerine de önemli katkılar sağlayacaktır.
"EBA Çizgi 1.Karikatür Yarışması - 2015
Öğretmen Kategorisi, Üçüncülük Ödülü, Kaan SAATÇİ"
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 11
Çocuklarımız Niçin Okumuyor: Oğul Atadan Görmedikçe Sofra Kurmaz
Çocuklarımız Niçin Okumuyor:
Oğul Atadan Görmedikçe Sofra Kurmaz
Yrd. Doç. Dr. Dursun Ali TÖKEL
19 Mayıs Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
“Niçin okumuyoruz?”, “Okuma oranlarını nasıl artırırız?”, “Çocuklarımızın
okuması için neler yapmalıyız?” gibi
sorularla muhatap olunca; akşam
vakti erkenden eve gelen, önüne yemek olarak ne sunulmuşsa itirazsız
ondan bir şeyler yiyen ve sonra da
eline bir kitap alarak mutfaktaki sedirin bir köşesine çekilen, yatma vakti
gelinceye kadar orada kitap okuyan
babam beliriyor gözlerimin önünde.
Ve ben babamı hep bu manzara ile
hatırlıyorum.
Çok fazla konuşmayan, çocuklarına pek karışmayan, hele hele asla
akıl vermeyen, yaşantısı ile örnek
olmayı seçmiş bir insandı babam.
Eski zamanlarda kaç-göç arasında mekteplerde okumuş, kendisini
geliştirmek için nerede bir âlim duymuşsa rahle-i tedrisine oturmaktan
çekinmemiş, dini ilimleri fevkalade
bilen, ama onunla yetinmeyip okuma
profilini sürekli geniş tutmaya çalışan
biri olmuştu. Upuzun sakalları masaya dayanmış bir halde bir gün onu
Flaubert’in Madam Bovary’sini okurken görmüştüm. Şaşırınca da “siz
okuyorsanız bir bildiğiniz vardır, ben
niye okumayayım ki?” demişti gülümseyerek. Rahmetli olduktan sonra kitaplığını karıştırırken ne kitaplar
bulmamıştık ki... Bir ara İngilizce de
çalışmış olmalı ki, kitaplığındaki Mistakes in English (İngilizcede Yapılan
Yaygın Yanlışlar) adlı kitap gözlerimin
önünden hiç gitmiyor.
Kardeşlerimin hemen hepsinin kendi
çapında bir okur olduğunu görünce o
atalar sözü kulaklarımda her zaman
çınlayıp durmuştur: “Oğul atadan
12 » YEĞİTEK » Nisan 2015
görmedikçe sofra kurmaz!” Bu sofra
sadece yemek sofrası değildi şüphesiz. Demek ki çocuk atadan-anadan
görmeyince olumlu davranışları geliştirme alışkanlığı oluşmuyor, oluşsa
bile çok istisnai durumlarda oluyor.
Hele hele bugünkü dünyada aile profili göz önüne alınırsa; ailenin örnek
olmaklığının ne anlama geldiği daha
iyi anlaşılacaktır.
Anne baba eve yorgun gelmekte, akşam yemek telaşıyla geçmekte, iler-
leyen saatlerde baba eline televizyon
kumandasını alarak ekranın karşısına
geçmektedir. Anne ya mutfakta, ya
yorgunluk atmanın telaşında babayla
birlikte vakit harcamaktadır. Çocuklar
okul çağındaysa ders çalışmalıdır.
Anne babanın örnekliği olmadan
sağlıklı bir gelişim olmayacağına
göre; böylesi bir dünyada anne-babanın örnekliğinin hangi alanlarda
olacağı malum... Ebeveynler, televizyon başında yahut bilgisayar kar-
şısında yahut da yatakta, koltukta
istirahattadır. Evlerimizin büyük kısmında ebeveynlerin okuma alışkanlığını pekiştirecek okuma faaliyetleri,
anları, seansları yoktur. Çocuk ders
çalışması için odasına gönderilmekte, ne yaptığıyla da fazla ilgilenilmemekte, onunla çok ihtiyacı olduğu
değerli zamanlar paylaşılmamakta,
hele hele de okuma gibi zor bir sürece destek verilmemektedir. Böylesi bir aile ortamında örnek alınacak
" Kardeşlerimin hemen hepsinin kendi çapında bir
okur olduğunu görünce o atalar sözü kulaklarımda
her zaman çınlayıp durmuştur: “Oğul atadan görmedikçe sofra kurmaz!” Bu sofra sadece yemek sofrası
değildi şüphesiz. Demek ki çocuk atadan-anadan
görmeyince olumlu davranışları geliştirme alışkanlığı oluşmuyor, oluşsa bile çok istisnai durumlarda
oluyor."
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 13
Çocuklarımız Niçin Okumuyor: Oğul Atadan Görmedikçe Sofra Kurmaz
Çocuklarımız Niçin Okumuyor: Oğul Atadan Görmedikçe Sofra Kurmaz
anların okuma sürecine kaynak teşkil
etmesi düşünülemez.
Yerel bir televizyon kanalında okuma
üzerine konuşurken, bir hanımefendi
çocuğunun okumamasından şikâyet
etmişti. Ona, “peki siz okuyor musunuz?” diye sormuştum. Mahcup bir
edayla susmuştu. “Peki, eşiniz beyefendi okuyor mu?” diye tekraren sorduğumda “hayır” cevabını vermişti.
“Evinizde küçük de olsa bir kitaplık
var mı?” diye bir başka soru daha
yönelttiğimde ona da “hayır” demişti.
“O zaman çocuğunuzun okumasını
neye istinaden bekliyorsunuz?” dedim. Sonuçta ataların dediği çıkar:
“Armut dibine düşer!” Sonra bu hanımefendiye aklımın erdiğince şunları
söylemiştim:
“Evlerimizde özellikle hanımların çok
değer verdiği bir çok eşya var. Çocukların onlara dokunmasını bile yasaklıyoruz. Şu odaya girme, şuna dokunma... gibi talimatlar veriyoruz. Çocuk
doğal olarak evde değerli şeylerin
olduğunu, bunlara dokunulmaması
gerektiğini görüyor. Çocuğun dünyasında değerli olanlar hanesi öylesine
süfli şeylerle doluyor ki: Masa, tabak,
elektronik eşya, süs eşyaları vb. Oysaki değer anlamında diğer eşyalarla
kıyaslanamayacak zenginlikte olan
kitapları bazen hiç görmeden bazen
görse bile dokunmadan büyüyor çocuklarımız. Anne ve babalarını bir kez
olsun kitap okurken görmeden yetişip serpilip yaşlanıyorlar.
Yaşken eğilmeyen ağaç, ileri zamanlarda eğilmez, ancak kırılır! Bu yüzden evinizde muhakkak bir kitaplık
bulundurun, bu kitaplığı da kıyıya
köşeye değil, oturma odasının en
kıymetli yerine yerleştirin. Sadece
bununla değil, evin hemen her odasında, masaların, koltukların, kanepelerin üzerine gelişigüzel kitaplar
bırakın. Yani çocuk nereye girerse
orada kitap görsün ve onun görsel
varlık alanlarında kitap muhakkak yer
alsın. Siz de mutfakta veya otururken
elinizde bir kitap bulundurun. Okumasanız bile okuyormuş gibi yapın.
Yani çocuk sizin kitaba değer verdiğinizi, kitabın hayatınızda ve gündelik
14 » YEĞİTEK » Nisan 2015
aktivitelerinizde önemli bir yer tuttuğunu görsün. Aynı eylemleri baba
da yapsın. Bir mizansen gibi değil
ama bunlar doğal olsun. Annesinin
babasının bu kadar değer verdiği
bir eylem biçimine zamanla çocuk
da değer verecek ve muhakkak okuma faaliyetine yönelecektir. Zamanla onun da bir kitaplığının olmasına
dikkat edin ve zaman zaman onunla
beraber okuma seansları düzenleyin.
Aksi halde çocuğunuzun şikâyetleri
sürer gider.”
Bu hanımefendi dediklerimi harfiyen
yaptığını ve bir müddet sonra istenen
sonuca yavaş yavaş ulaştığını söylemişti. Zaten aksi de olamaz. Anne
babanın hayatında hemen hiç değer
vermediği bir işe çocuk niye değer
versin! Kendi okuma maceramda,
evde babamın okuma biçimi bana
model olmuştu. Annem de okuma
yazma bilmez, ama babam ne zaman önemli bir konuyu sesli olarak
okuyacak olsa annem muhakkak babamın yanına gelir ve onu çok büyük
bir dikkatle dinlerdi. Öyle bir dikkat ki:
Babam zaman zaman evin içinde
çoşar çok güzel ilahiler, türküler, kasideler okurdu. Dilinden düşürmediği
şiirlerden biri de Şeyh Galip’in “Tedbirini terk eyle takdir Hudânındır /
Sen yoksun o benlikle hep vehm
ü gümânındır” beytiyle başlayan
şiiriydi. Babam bir gün yine bu şiiri
okurken bir ara duraklamıştı. Baktım annem şiire devam ediyordu.
Bugün birilerine anlatsak insanlara
saçma gelir: Benim okuma yazma
bilmeyen, dağ başlarındaki köylerde büyüyen annem Şeyh Galip’ten
müseddes okuyordu! Nasıl mı? İşte
yıllardır kocasını dinleye dinleye o da
ezberlemişti! Bir müddet sonra bizler
de o müseddesi okumaya başladık. Fakirdik, çok kalabalıktık (on iki
kardeşiz), sobanın olmadığı evlerde
büyüdük ama... Anne babamız tarafından büyük bir saygınlıkla, kültürel
atmosferin fevkalade yoğun olduğu
odalarda, aşağılanmadan, takdir
ve iltifat görerek, kusurlarımız değil
marifetlerimiz ön planda tutularak;
ablamızdan karanlık, soğuk kış ge-
celerinde, mangal başında masallar,
tekerlemeler, bilmeceler dinleyerek
büyütüldük. Sadece okuma için
değil, insan olmanın bütün erdemli
basamakları için öncelikle aile ortamının bütünüyle bu muazzam niyeti
gerçekleştirecek bir donanıma kavuşması şart.
Bendeniz okuyup yazan kimi görsem
veya okusam hep bunu müşahede
etmişimdir: Yakup Kadri’nin kucağına alıp ona sürekli kitaplar okuyan
bir annesi vardır; Yahya Kemal, annesinin sabah namazlarından sonra
nasıl Muhammediye okuduğunu bir
film netliğiyle hatırlar; Jean Paul
Sartre’nin ona tümüyle kitaplardan
bir dünya ören annesi vardır, Tanpınar ona sürekli masallar anlatan
ninesini büyük özlemle anlatır. İnsanların okuma serüvenlerinde annelerinin rolü bir araştırılsa sonucun
okuma alışkanlığı edinmede annenin
vazgeçilmezliği üzerine kurulacağından bütün kalbimle eminim. Dört
çocuğum var, dördü de nitelikli kitap
okurları. Bunu nasıl başardığımız sorusunun cevabı, eşimle el ele verip
yazımın başından beri anlatmaya
çalıştığım ilkelere uyduğumuzu söylemekten ibaret olacaktır.
İnsan azabını çekmediği şeyin sefasını süremez. Çocuklarımızın olumlu
davranışlar geliştirmesini istiyorsak
bizler de o davranışların buyurgan
âmirleri değil, o süreçlerin çilekeş
hizmetçileri olmalıyız: Freud, küçükken babasının onlara resimli dergiler
aldığını, beraber bu dergilerdeki resimli yerleri kesip biriktirdiklerini, bu
alışkanlığın zamanla onda kitap toplama merakı uyandırdığını önemli bir
vurguyla anlatıyor. Her anne baba,
her çocuğuyla adeta yeniden büyümelidir. Kişi geliştiremediği olumlu
davranışların çocuğunda gelişmesini
istiyorsa bizzat kendisi de o sürecin
izleyicisi değil aksine paydaşı, aktörü, figüranı, katılımcısı olmalıdır. Bendeniz öyle yaptım ve dört çocuğumda da bunun inkâr ve reddedilemez
faydalarını gördüm.
Bir seferinde ara sınav zamanı öğrencilerime "küçük" bir sürpriz hazırlamıştım. Onlara dağıttığım kâğıtlarda
"soru" değil de "cevaplar" vermiştim.
Şöyle: "Aşağıdaki cevapların sorularını yazınınız." Cevapları yazmış ve
bunların hangi soruların cevapları
olabileceğini sormuştum. Öğrenciler önce şaşırdılar, sonra sevindiler,
yazmaya kalkıştılar ve biraz sonra
da isyan ettiler: Çünkü onlardan hep
cevaplar istemiştik, soru belliydi ve
onların cevapları da... Ama onlara
"soru sorun" dediğimiz zaman şaşırıp
kalmışlardı, zira bilmeyen soramazdı,
özgün düşünmeyen, yaratıcı bir okuma süreci geçirmeyen soramazdı!
Aynı deneyi, aynı öğrencilerimle bilmece kurmada da denedim: Onlara
bilmece sormadım, aksine cevapları
"bilgisayar", "CD", "çanak anten", "cep
telefonu" gibi teknolojik araçlar olan
bilmeceler üretmelerini istedim. Sonuç tam bir fiyaskoydu, zira bütün
sınıfta gerçekten bilmece formuna
uyan bir tane bile metin çıkmamıştı.
Sebebi belliydi: Öğrencilerimizin kafası cevaplar vermeye kodlanmıştı,
sorular üretmeye değil! Aile ortamında soru üretme mekanizmasının,
okullarda cevap bulma yanında ara
sıra da olsa sorular sorarak yeni me-
tinler ortaya koyma çabasının bir parçası olmamışlardı.
Çekirdeği ailede atılmayan bir fidan
asla büyümüyor, büyümüyor ama
belki şişiyor. Şişen de sonunda patlar. Okuma veya yazma yahut da
gelişmesini istediğimiz her olumlu
ahlakî, insanî, kültürel veya sosyal
varlık alanlarımızın temeli ailede atıldığı müddetçe okul kademelerinde
üstlenilecek görevler daha faydalı sonuçlanacaktır. Bu yüzden aile
üzerinde ısrarla duruyorum. Temeli
çürük atılmış bina üzerine istediğiniz
kuramsal veya bilimsel yöntemlerle
yaklaşın sonuç bir felaket olmaktan öteye gitmeyecektir. Bu yüzden,
MEB, çocuklarımızı okutma telaşının yanında asıl anne-baba eğitimine daha da önem vermeli; okul aile
birlikleriyle temasa geçip yukarıda
anlatmaya çalıştığımız hususlarda
aileleri bilgilendirmeli ve sağlıklı nesiller için, önce anne-babanın sağlıklı
davranışlar içinde olmasına özel vurgu yapılması gerektiği bilincini sürekli
canlı tutmalıdır.
"Bir hanımefendi çocuğunun okumamasından
şikâyet etmişti. Ona,
“peki siz okuyor musunuz?” diye sormuştum.
Mahcup bir edayla
susmuştu. “Peki, eşiniz
beyefendi okuyor mu?”
diye tekraren sorduğumda “hayır” cevabını
vermişti. “Evinizde küçük
de olsa bir kitaplık var
mı?” diye bir başka soru
daha yönelttiğimde ona
da “hayır” demişti. “O
zaman çocuğunuzun
okumasını neye istinaden
bekliyorsunuz?” dedim"
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 15
Ayşe Yüksel DURUKAN ile Röportaj
"Her çocuğu ilgilendiren bir kitap
vardır. Yeter ki, onları doğru kitaplarla buluşturalım"
Esra BALLIM
birliği yapabilir? Veya akademik dürüstlük konusu gibi. Hangi branştan
öğretmen olursa olsun ama bir öğretmene nasıl yaklaşacağız? Onunla
nasıl iş birliği yapacağız?
Anladığım kadarıyla okul kütüphanecisinin müfredatı da takip
etmesi gerekiyor.
Tabii, müfredatı bilmesi lazım okul
kütüphanecisinin. “Okul Kütüphane Öğretmeni’’ dememin nedeni o.
Kütüphane Öğretmeni olacak ve
mutlaka pedagojik formasyonu olacak. Çocuk ve Gençlik Edebiyatını
bilecek, bunu yakından takip edecek
ve öğretmenlerle devamlı ilişkide olacak. Eğitimin bir parçası olacak. Eğer
bunu yapmazsa o kişi okul kütüphanecisi olmuyor zaten!
Ayşe Yüksel DURUKAN
ile Röportaj
Yıllarca Lise seviyesindeki öğrencilere hizmet vermişsiniz. Gözlemlerinize dayanarak Lise öğrencilerinin okuma alışkanlıkları
hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Bize kendinizi tanıtır mısınız?
Adım Ayşe Yüksel DURUKAN. Robert Koleji mezunuyum. Daha sonra
Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde okudum. O arada Robert Kolejinin Kütüphanesinde
çalışıyordum. Ardından Illinois’de
Dominican Üniversitesinde Okul Kütüphaneciliği eğitimi almak için çalışmaya bir buçuk yıl ara verdim. Mastırımı yaptım ve kolejdeki görevime
geri döndüm. Uzun yıllar çalıştım ve
oradan emekli oldum.
Emekli olmuş gibi değilsiniz, hâlâ
faal olarak çalışıyorsunuz…
Evet, öyle. 2012 yılından beri Uluslararası
Okul
Kütüphaneciliği
Derneği’nde yönetici olarak bulunuyorum. Sorumlu olduğum bölüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri. Tabi
bu derneğin IFLA (The International
16 » YEĞİTEK » Nisan 2015
Federation of Library Associations)
ile de ilişkileri var. Aynı zamanda Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneğinin
Yönetim Kurulunda da görev yapıyorum. Esas alanım Çocuk ve Gençlik
Edebiyatı’dır. Okul Kütüphaneciliği
ise uzmanlık alanım. Bu konulara çok
değer veriyorum.
Kütüphanecilik mezunu olmalı ve Bilgi-Belge Yönetimi Bölümü mezunu
olmalı. Ülkemizde 17 tane Bilgi-Belge Yönetimi Bölümü var ama bu bölümlerde okutulan derslerden sadece bir tanesi seçmeli ders olarak okul
kütüphanecilerini ilgilendirebilecek
konuları anlatıyor.
Bir okul kütüphanecisi hangi
özelliklere sahip olmalıdır?
Yeterli değil yani?
Bir öğrenci Google’a girip bir şey
sorduğunda bir sürü cevap gelir karşısına. Ama donanımlı bir okul kütüphanecisi ona sorusunun asıl cevabını
verir. Okul kütüphanecisi, bilgi güvenliğine sahip olmalı, doğru bilgiyi
sunmalı. Bilgi okuryazarlığı, medya
okuryazarlığı ve akademik dürüstlüğe sahip olmalı.
Ülkemizde okul kütüphanecisi
hangi bölümlerden yetişiyor?
Evet, yeterli değil. Okul kütüphanecisinin kendini yetiştirmesi lazım. Okul
kütüphanecisi öğrencilerin hangi konulara ilgi duyduğunu tespit etmelidir. Öğretmeni ve velileri tanımalıdır.
Yakında bir halk kütüphanesi varsa
mutlaka onlarla iletişim kurmalıdır.
Mesela, biz 2002 yılında İstanbul
Okul Kütüphaneciliği Grubunu kurmuştuk. Bir ilkbaharda bir de sonbaharda toplanıyorduk. Her seferinde
bir konuyu işliyorduk. Mesela; okul
kütüphanecileri öğretmenlerle nasıl iş
9. ve 12. Sınıflar arası gençlerimizin
en zor dönemleri. Gençler, bir yandan ergenlik döneminin getirdiği değişimlere adapte olmaya çalışırken
diğer yandan da üniversite sınavlarına hazırlık yaptıkları için gerçekten çok zor durumdalar. Ama buna
rağmen onlara birçok kitap tavsiye
edip okumalarını sağlayabildim. Fakat şöyle bir durum var: O devrede
çocuklar kendi akranlarına eğildikleri için büyüklerinden çok da tavsiye
almak istemiyorlar. Ancak onlara ilgilendikleri konulara göre yaklaşırsak o
zaman ‘‘Aaa! Bak böyle bir kitap da
varmış. Hadi bunu bir okuyalım, ne
oluyor?’’ derken ondan sonra başka kitapları okumaya geçebiliyorlar.
Benim derdim okumayan çocuklarla.
Okuyan çocuklara zaten Homeros’u
da, Dostoyevski’yi de verseniz okuyorlar ama asıl sorun okumayan çocuklara nasıl yaklaşacağımız? Onlara
kitabı sevdirmekten ziyade okumayı
nasıl sevdireceğimiz.
Peki, okumayan çocuklar için nasıl bir yol izliyorsunuz?
Meselâ, öğretmenler kütüphaneye
sınıflarını getirdikleri zaman arabaya
yeni çıkan ve onların ilgisini çekebilecek kitapları dolduruyorum. Bunlar;
gençlik romanları, aşk romanları, arkadaşlık romanları, macera romanları, çizgi romanları veya gezi romanları olabilir. Mesela, yalnızlık üzerine
kitaplar ilgilerini çeker. ‘‘Ben niye
yalnızım? Niye arkadaşım yok?’’ der
o yaş çocukları. Bu sorulara cevap
veren kitapları veririm. Bir de öğrenciyle sohbet edip hoşlandığı konuları
öğrenip “Bak! Bende de şu kitap var,
bunu bir okusana’’ gibi yaklaşırım.
Aynı zamanda dediğim gibi sınıfta kitapları tanıtarak. Mesela 25-30 kişilik
bir sınıf gelecek diyelim. Siz oraya 40
tane kitap doldurup hepsini tanıtamazsınız ama okuduğunuz kitapları
gösterip ‘’İşte bu böyle, şu şöyle”
diye kısa kısa anlatırsanız ders sonunda kim hangi kitapları seviyorsa
onları alıp bir deneme yapabilir. Benim “Kankam kitabım” adında böyle
bir çalışmam da var. Öğrenciye bir
kitabın nasıl tanıtılacağı konusunu
içeren. Ya da sorular sorarak okuldaki öğrencilerin bir profilini çıkartabilirsiniz. En çok hangi yazarları
seviyorsunuz, hangi konular ilginizi
çekiyor? gibi. Ona göre de bir yazar
çağırırsınız ve o yazara ‘’Yazmak için
hangi basamaklardan geçtiniz?’’ gibi
sorular sorarsınız. Ben de ona benzeyebilir miyim acaba? diye içinden
geçer öğrencilerin. Bu hem okumayı
hem yazmayı teşvik etmek açısından
yararlı olacaktır.
Çocukların ilgi alanlarına göre
yaklaşmak doğru sonuçlar veriyor demek ki…
Tabii. Bu konudaki çabalarımın sonuçlarını da aldım. Okumayı sevmeyen öğrencilerim için “Çizgi Roman,
Anime ve Manga Kulübü” kurmuştum. Mesela; bu kulüpten bir öğrencim şimdi mezun oldu. Çok iyi
kompozisyon yazamıyordu. Dersle-
rinde Shakespeare’in Macbeth’ini
okumuşlar. Öğretmenleri, “Hadi bunun bir videosunu çekelim!” demiş.
İşte biz video yapacağız. Nasıl yapalım? Ne yapalım? falan derken basit
fakat bir o kadar da güzel bir video
çekmişler ki, bana getirip gösterdiler.
Ben şaşkına döndüm ve öğretmenine de söyledim. ‘’İnşallah tam not
vermişsinizdir?’' ‘’Evet, verdim, çok
güzeldi’’ dedi. Kendisini yazıyla ifade
edemeyen öğrenci gitmiş o görüntülerle ifade etmiş. Her çocuk bambaşka bir hayattır yani.
Anasınıfı çocukları ve okumaya
yeni başlayan birinci sınıf çocukları kütüphaneye geldiklerinde
nelere ilgi gösteriyorlardı?
Mesela; anaokulu çocuklarını kütüphanemize getirirlerdi. Grubun
başında bir öğretmen sonunda bir
öğretmen bunları toplardık. Kütüphanemizin çok rahat bir oturma alanı
vardı. "Hadi bakalım kitaplar burada,
hepiniz seçin.’’ derdik. Ay onlarda bir
heves, bir heves! Hepsi resimli kitapları almak isterlerdi tabii. “Kaç tane
alalım, bunu mu alalım, şunu mu alalım?’’. Bazen de onlara kısa bir masal
anlatırdık.
Canlandırma yapar mıydınız?
Evet. O öyküdeki kişinin şapkasını ya
da pelerinini giyerdik. Biraz karakterin kılığına girerek öyküyü görselleştirirdik. Bir de bizim atladığımız bir
nokta var. Bunun çok önemle üstünde duruyorum. Anaokulundan liseye
gelinceye kadar çocuklarımıza bir kitabı eleştirmeyi öğretmiyoruz. Çocuk
bir kitabı okudu tamam. Baştan sona
okuyacak ama bir metin okumasından bahsetmiyorum. “Sen bu kitabı sevdin mi? Sevmediysen neden
sevmedin? Bu kitaptaki karakterler
hoşuna gitti mi? Neden hoşuna gitti? Seni etkiledi mi?’’ Hani çocuk bir
hislerini anlatsın, istediği gibi anlatsın
ama. Böylece yavaş yavaş bunun
doğrusunu yapmayı öğrenir. Çocuklarımız hakikaten çok akıllı, çok zeki.
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 17
Ayşe Yüksel DURUKAN ile Röportaj
Çocuğa sınıfının karşısında kendisini
böyle kitapla ifade ettirdiğiniz zaman
‘’Ya ben bir tane daha kitap okuyayım.’’ diyor. Yani hakikaten o güveni
vermemiz lazım çocuklara. Tepeden
inme ‘’Sen bu kitabı oku, ha okudun
mu bakayım, peki orada ne olay oluyordu?’’ bu yöntem hiç işe yaramıyor.
Mutlaka her çocuğa uyan bir kitap vardır değil mi?
Çok, çok güzel söylediniz. Her çocuğu ilgilendiren bir kitap vardır. Yeter ki
çocuğu doğru kitapla buluşturalım.
Şimdi çocukları okumaya sevk etmek için zenginleştirilmiş kütüphaneler gündemde. Siz bir okul
kütüphanecisi olarak Z kütüphaneler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Afyon Endüstri Meslek Lisesinde bir
z-kütüphane açılışına gittik. Orada
okul aile birliğinin parasal desteğiyle açılmış. Onlarla da tanıştık. Öğrenciler gelmişler. Hem bir tarafta
bilgisayarlarla çalışıyorlar bir tarafta
satranç oynuyorlar bir tarafta kitaplar
daha yeni gelmiş kayda geçirecekler,
çocuklara verecekler. Yani müthiş,
rengârenk bir ortam, rahat bir yer.
Yani bu öğrenciye “Boş saatim var
kütüphaneye gideyim de bir şey yapayım.’’ dedirtecek bir ortam. Yoksa
"Dur, sus, konuşma!" denilen yere bir
daha gelmez ki çocuk. Bilakis, biz
çocuklarımızın her boş vaktinde kütüphaneye gelmesini istiyoruz. Onun
için zenginleştirilmiş kütüphaneleri
destekliyorum. İnşallah bu sayede
çocuklarımıza birkaç tane daha kitap
sevdireceğiz.
Basılı kitap mı dijital kitap mı?
Gözlemlerinize dayanarak okuma
zevki açısından çocuklar daha
çok hangisini tercih ediyor?
Ben, “Okuyun da nereden okursanız okuyun.’’ derim hep çocuklara.
Gerçi 2014 başına kadar e-kitaplar
bir ivme kazandı. Fakat 2014 yılında
Amerika’da ve İngiltere’de yapılmış
bir araştırma var. Çocuklar ve gençler arasında basılı kitap öne çıkmaya
başladı nedense. Böyle bir durum
var. İzliyoruz bakalım nereye varacak.
Tabii o kısa mesajlaşmalar, dostluk,
sosyal medyayı kullanma onlar için
her zaman çekici. Çünkü kendi yaşıtlarıyla orada iyi arkadaşlıklar kuruyorlar. Mesela, bazen konuşuyorum
çocuklarla. "Nedir bu, dakikalardır
sosyal medyadasın?" diyorum. "Ken-
dime kız arkadaş arıyorum." diyor.
"Ben nereden bulacağım?" diyor
bana; ben tokat yemiş gibi oluyorum.
Yani öyle tarafları da var ama bu konularda onlara dikkatli davranmaları
gerektiğini söylemek, rehber olmak
gerek.
Siz kitap okurken nasıl bir teknik
kullanıyorsunuz?
Ben her şekilde okuyorum ama en
güzel okuma şekli tabii rahat bir ortamda hani ya kanepenin üstünde
otururken istediğim gibi kitabın kapağını açayım hatta ben not almayı
da severim kenarına. Önemsediğim
bir yeri çizmeyi çok severim. Kendi
kitabımsa tabii. Dönüp dönüp tekrar
bakmak için. Artık e-kitaplarda da
not alma çıktı ama basılı kitabı tercih
ediyorum. O tarafa eğilimim hep ağır
basıyor. Bir de o kitabı cebinde taşımak çok güzel bir his, dokunmak, kitabın bir sayfasını açıp oradan oraya
dolaşmak.
"EBA ÇİZGİ 1.Karikatür Yarışması - Öğretmen Kategorisi - 2015
Sergileme, Ahmet Nazif EGE"
Bu güzel sohbet için çok teşekkür
ederiz.
Ben teşekkür ederim faydalı olabildiysem ne mutlu bana.
“Anaokulundan liseye
gelinceye kadar çocuklarımıza bir kitabı eleştirmeyi öğretmiyoruz”
18 » YEĞİTEK » Nisan 2015
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 19
Gençler, Kitaplar ve Kütüphaneler
Gençler, Kitaplar ve Kütüphaneler
Yrd. Doç. Dr. Coşkun TAŞTAN
"Z-Kütüphaneler, renkli ve rahat iç mekân tasarımı ve tefrişatı kadar koleksiyon,
teknoloji ve erişim yönünden de klasik okul kütüphaneciliğinden farklı imkânlar
sunuyor."
AİÇÜ FEF Sosyoloji Bölümü
Farklı ülkelerde yapılan araştırmalar,
kütüphanesi olan okullarda akademik başarı oranının diğer okullardan
daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Hatta okul kütüphanelerinin
yalnızca öğrenciler üzerinde değil,
öğrenci velileri ve çevre sakinleri üzerinde de uzun vadede çok olumlu
etkilere sahip olduğu, yine bilimsel
araştırmalarla ortaya konmuştur.
Okul kütüphaneleri öğrencilerin; müfredata olan ilgisini, okuma ve yazma
becerilerini, sınavlarda rekabet güçlerini artırmakta, sınavlardaki başarı
ortalamalarını yükseltmekte ve yaratıcı zekâlarını beslemekte etkilidir. Aynı
şekilde okul kütüphanelerinin velilerin
ve öğrenci olmayan çevre sakinlerinin de kitaplara, kitap dışı eğitici
materyallere olan ilgilerini artırdığı,
tıpkı öğrenciler gibi onların da okuma
yazma becerilerini geliştirdiği, üreticiliklerini ve yaratıcılıklarını beslediği
20 » YEĞİTEK » Nisan 2015
ortaya konmuştur. O hâlde okul kütüphanesi deyip geçmemek gerekir.
Dikkatle, hak ettiği özeni göstererek
kullanılması durumunda okul kütüphaneleri, eğitim kalitesini yükselten
bir payandaya kolayca dönüşebilmektedir.
Millî Eğitim Bakanlığı, bu tespitlerden
hareketle Türkiye’de okul kütüphanelerinin kullanımını artırmak, kalitelerini
yükseltmek ve bu kaliteye bir standart getirmek amacıyla bazı önemli
girişimlerde bulunmaktadır. Bu girişimlerin en önemlisi, z-kütüphane
adı ile yeni bir okul kütüphaneciliği
konsepti geliştirme yönünde atılan
adım. MEB tarafından 2011 yılında
gündeme alınan ve kısa süre içerisinde hayata geçirilmeye başlanan
z-kütüphane kavramı; tasarım, idare
ve kullanım bakımından okul kütüphaneciliğine yeni bir soluk getirmeyi
hedeflemektedir ve bu yönde olduk-
ça önemli gelişmelere neden olmuştur. Z-kütüphaneler, renkli ve rahat iç
mekân tasarımı ve tefrişatı kadar koleksiyon, teknoloji ve erişim yönünden
de klasik okul kütüphaneciliğinden
farklı imkânlar sunuyor. Sivil toplum
ve devlet kurumları arasında iş birliğine açık bir şekilde z-kütüphanelerin
çoğalmasının önü de mevzuatla açılmış durumdadır. 2013-2014 eğitimöğretim yılı verilerine göre Türkiye genelindeki z-kütüphane sayısı 327’dir.
Z-kütüphane uygulamalarının 2012
yılı itibariyle hayata geçmeye başladığını düşündüğümüzde 327 sayısı
hiç de kötü değil. Zaten sayıca çok
hızla artması, eksikliklerin giderilmesine ve yeniliklerin eklenmesine fırsat
vermeyebilir.
Millî Eğitim Bakanlığı, doğru bir yaklaşımla z-kütüphanelerin esas kullanıcısı olan gençlerin (öğrencilerin)
görüşlerini de alarak ilerlemek iste-
mektedir. MEB bu maksatla, 2014 yılı
Kasım-Aralık aylarında Türkiye genelindeki z-kütüphanelerin kullanımı,
tasarımı ve yönetimi ile ilgili olarak
bir etki değerlendirme araştırması
yaptırdı. Bu amaçla ülke genelinde, z-kütüphanesi bulunan 207 okul
seçildi. Bu okullarda öğrencilerin,
öğretmenlerin ve idarecilerin görüşlerine ayrıntıları ile yer veren bir araştırma gerçekleştirildi. Şimdi öğrencilerle ilgili bulgularından bazılarına
birlikte bakalım.
Z-kütüphanelerle ilgili
öğrenci anketlerinden elde
edilen bazı önemli bulgular
şunlardır:
Araştırma, öğrenciler arasında her
gün okul kütüphanelerini kullananların oranında, z-kütüphanelerle birlikte
artış meydana geldiğini ortaya çıkar-
dı. Tersinden söylersek, okul kütüphanesine hiç gitmeyen öğrenci kitlesinde düşme meydana gelmiştir (%
7,2 oranında). Diğer yandan okul kütüphanesini her gün kullanan kız öğrencilerin oranı, z-kütüphanelerden
sonra erkek öğrencilerin oranından 2
kat daha fazla artmış (kızlardaki artış
% 6, erkeklerdeki artış % 3,4) olması
da ilginç bir bulgudur. Okul kütüphanesini hiçbir zaman kullanmayanların
her iki cinsiyette de eşit oranda (kız
%7,3; erkek %7,2) azaldığını görüyoruz. Okul kütüphanesine hiç gitmeyenlerin oranının z-kütüphanelerin
kurulmasından sonra her iki cinsiyette eşit oranda azalmış olmasına
rağmen okul kütüphanesine hiçbir
zaman gitmeyen erkek öğrencilerin
yüzdelik oran olarak kız öğrencilerden daha fazla olduğu görülmektedir.
Araştırmanın bir başka değişkeni
okul düzeyi idi. Z-kütüphanelerin
kurulmasından sonra okul kütüphanelerinin kullanımında meydana
gelen değişiklikler okul düzeylerine
göre değişmekte midir? Bu soruya
cevap ararken z-kütüphanelerin en
fazla etkisinin ilkokullarda meydana
geldiğini görmek ilginçtir. Okul kütüphanelerini haftada bir kullanan ilkokul öğrencilerinin oranında % 12,9
oranında bir artış meydana gelmiştir
ki bu oldukça sevindirici bir bulgudur.
Zira küçük yaştan itibaren kütüphanelere çekilen öğrencilerin, ilerleyen
düzeylerde daha çok okuyan bireyler olacağını rahatlıkla varsayabiliriz.
Kütüphane kullanım alışkanlıkları
olumlu yönde değişen ikinci grup her
gün kütüphaneye giden ortaokul öğrencileridir ki bu grupta artış oranı %
7,1. Bu bulguları tersinden okumaya
çalışırsak okul kütüphanelerini hiçbir zaman kullanmayan öğrencilerin
oranındaki azalmanın, okul düzeyle-
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 21
Gençler, Kitaplar ve Kütüphaneler
Gençler, Kitaplar ve Kütüphaneler
"Okul kütüphanelerinde ödünç verme ve kullanım istatistikleri tutulmalıdır. İstatistikler MEB bünyesindeki merkezî bir veri tabanında toplanmalı ve genel erişime açık
tutulmalıdır."
rine göre dağılımına baktığımızda en
fazla azalmanın ilkokul öğrencilerinde meydana geldiğini görüyoruz (%
14,6 oranında azalma). Hiçbir zaman
okul kütüphanesini kullanmayan öğrencilerin sayısındaki azalma oranı
bakımından ikinci sırada ortaokul
öğrencileri (% 6,2) ve üçüncü sırada
lise öğrencileri gelmektedir (% 4,9
oranında bir azalma). Tüm bu etkilerine rağmen z-kütüphanelerin lise düzeyindeki öğrenciler üzerinde yeterli
etkiyi göstermediğini burada ifade
etmek gerek. Zira lise öğrencileri arasında z-kütüphanelere rağmen okul
kütüphanesine hiç gitmeyen öğrencilerin oranı % 25,1 olarak tespit edilmiştir. Bu düşündürücü bir orandır.
Araştırmanın bir diğer ilginç bulgusu,
kız öğrencilerin z-kütüphaneleri kitap
okuma amacıyla kullanma oranlarının
(%70,5) erkek öğrencilerin oranından
(%57,2) daha fazla olduğudur. Bununla ilgili başka verileri de dâhil ettiğimizde şu sonuç ortaya çıkmaktadır.
Erkek öğrenciler okul kütüphanelerini
kız öğrencilere kıyasla daha çok eğlence ve sosyal amacıyla kullanmaya
eğilimlidir. Kız öğrenciler ise okul kütüphanelerini eğitim amacıyla kullanma konusunda erkeklerden anlamlı
bir düzeyde ileridedir. Burada şunu
söylemek gerek: Her şeye rağmen,
şu ya da bu nedenle kütüphaneye
uğramak iyidir!
Okuma Kültürü ve
Z-kütüphaneler
Çalıştayı’ndan İzlenimler
Z-kütüphaneler etki değerlendirme
araştırması sonuçlarını masaya yatırmak amacıyla MEB Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü Eğitim Araçları ve
Yayımlar Daire Başkanlığı tarafından
18-21 Şubat 2015 tarihleri arasında
Afyonkarahisar’da “Okuma Kültürü
ve Z-kütüphane Çalıştayı” düzenlendi. Çalıştaya sivil toplum kuruluşları,
özel sektör ve devlet sektöründen
olup konu ile ilgisi olan hemen her
paydaş davet edilmişti. Bu çalıştayda
(ayrı salonlarda ve ayrı zamanlarda)
30’dan fazla oturum gerçekleştirildi.
Çalıştayda Türkiye’de genel olarak
okul kütüphanelerinin ve özel olarak
z-kütüphanelerin sorunları masaya
yatırıldı. Sonuç bildirgesinde; tasarım, idare, kullanım, koleksiyon ve
benzeri pek çok alana el atan geniş
perspektifli bir öneriler listesi ortaya
çıktı. Bu önerilerden bazıları şöyle:
• Her kütüphaneye mutlaka tam zamanlı, profesyonel, okul kütüphaneciliği lisansına sahip bir kütüphaneci
temin edilmelidir.
• Okul kütüphanelerinde ödünç verme ve kullanım istatistikleri tutulmalıdır. İstatistikler MEB bünyesindeki
merkezî bir veri tabanında toplanmalı
ve genel erişime açık tutulmalıdır.
• Z-kütüphane, engelli kullanıcıların
özel ihtiyaçlarını karşılamaya uygun
biçiminde tasarlanmalıdır.
• Z-kütüphane koleksiyonları oluşturulurken okulun müfredat programı ve okulda kullanılan öğrenme
"Profesyonel, lisanslı ve tam zamanlı çalışan bir okul kütüphanecisine sahip, öğrenci
taleplerine göre ve okul müfredatının ana hatlarına uygun olarak içi doldurulmuş,
teknolojik donanımlara sahip, eğlenceden korkmayan, sosyalleşmeye izin veren kullanıcı dostu bir okul kütüphanesi fark yaratır."
yöntemleri göz önüne alınmalıdır.
Öğretmenlerin eğitimde kullanacağı,
öğrencilerin başarı düzeyini yükseltmede katkı sağlayacak ve ilgi duydukları alanlara göre uluslararası,
ulusal, yerel standartlar ve ölçütler
doğrultusunda ihtiyaç duyulan her
türlü bilgi kaynağına (basılı, dijital vs.)
koleksiyonda yer verilmelidir.
• Z-kütüphanede bilgisayarın dışında
-bilgiye ulaşmak ve onu kullanmak
amacıyla- yazıcı, tarayıcı, projektör,
projektör perdesi vb. elektronik araçgereçler de kullanılmalıdır.
• Z-kütüphane bulunan okulların
birbirleriyle iletişim kurup bilgi ve deneyim paylaşabilecekleri ortamların
oluşturulması sağlanmalıdır.
• Türkiye’de tüm okul kütüphanelerinin işlem ve hizmetlerine çerçeve
çizen ve hâlen yürürlükte olan “Okul
Kütüphaneleri Yönetmeliği” günün
ihtiyaçlarına göre mesleki dernek
ve kütüphanecilerle iş birliği içinde
gözden geçirilerek güncellenmelidir.
Ayrıca, uygulamaya yardımcı olacak
yönergeler oluşturulmalıdır.
• Okul kütüphanesi politikaları belirli
aralıklarla gözden geçirilip güncellenmelidir.
• MEB okul kütüphanelerine ait ortak
bir toplu katalog geliştirilmelidir.(Okul
Kütüphaneleri Toplu Kataloğu).
• Katalog ve sınıflama işlemleri otomasyon sisteminde etkileşimli biçimde yer almalıdır.
• Oyun setleri ve kitleri çocuğun yaşına ve gelişimine aykırı olmadığı sürece kütüphanelerde materyal olarak
bulundurulabilmelidir.
• Bilgi kaynaklarının tüm türlerine
(kitap, dergi, çoklu medya imkânları
sunan bilgi kaynakları, sosyal medya
gibi) yönelik olarak dijital içerikler/bilgi kaynakları oluşturulmalıdır.
Netice-i kelâm
Araştırmanın verileri çok çeşitli olduğundan ortaya çıkan tespitler de bir
hayli kalabalık. Burada yalnızca öğrencilerle görüşmelerimizden elde
edilen önemli ve çarpıcı birkaç bulguya ve MEB’in düzenlediği Okuma
Kültürü ve Z-kütüphane Çalıştayı’nın
sonuç bildirgesindeki bazı önemli
konulara yer verdik. Sonuç olarak
şunu yeniden söylemek gerek: Okul
kütüphaneleri önemlidir! Çünkü okul
kütüphaneleri fark yaratır. Profesyonel, lisanslı ve tam zamanlı çalışan
bir okul kütüphanecisine sahip, öğrenci taleplerine göre ve okul müfredatının ana hatlarına uygun olarak içi
doldurulmuş, teknolojik donanımlara
sahip, eğlenceden korkmayan, sosyalleşmeye izin veren kullanıcı dostu bir okul kütüphanesi fark yaratır.
Şunu görmek de bizi umutlandırıyor:
Okul kütüphaneleri ile ilgili olarak Millî
Eğitim Bakanlığı, öğretmenler ve öğrenciler aynı şeyleri istiyor. Bu ender
rastlanan bir durum. Zira eğitim alanında nadiren gençlerle orta yaş ve
üzeri aynı şeyleri ister!
NOT: dhgm.meb.gov.tr adresinden Kütüphane linkinin altında Z-Kütüphane modellerine ulaşılabilir.
"Kayseri - Melikgazi Hasan Nuriye Ünlen Ortaokulu"
"Kırşehir Anadolu İmam Hatip Lisesi"
Z-Kütüphane
Z-Kütüphane
22 » YEĞİTEK » Nisan 2015
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 23
"Kuşkusuz her okurun başlangıç hikâyesi farklıdır.
Bunlar biraz da size çizilen çizgi üzerindeki karşılaşmalara bağlıdır. Önemli olan bu karşılaşma
anını fark edip kıymetini bilerek kader çizgisinde
baskın, belirleyici bir renge dönüştürmektir."
Bir Okuma Hikâyesi
Hüseyin SU
Yazar
Okumaya nasıl başladığımız sorusu,
hepimizi her zaman hem heyecanlandırır hem de anlatırken zorlar. Acaba
nereden başlamak gerekir bu serüveni anlatmaya?.. Bir türlü dilini bulamayız. Oysa en canlı anılarımızdan
birisidir okurluğumuzun serüveni.
Bizden istenen, okumayı nasıl söktüğümüzü anlatmamız değildir; okur
olmayı, okuma bilincini, belki de yalnızca okuma alışkanlığını nasıl kazandığımızdır...
Böyle de olsa kanaatimce ilk önce insanın kalemle, kitapla, yazıyla, kâğıtla
ilişkisini, başlangıçta da gelecekte de
önemli ölçüde belirleyen bir “kalem,
kitap, yazı ve kâğıt kültürü”nden ve
anlayışından söz etmek, bu anlayışın oluşturduğu kültürel dokuyu çok
iyi değerlendirmek gerekir. Bu durumun okuryazar olmakla birebir ya
da doğrudan bir ilişkisinin olduğunu
söyleyemeyiz. Bunu doğrulamak için
de okuryazarlık oranı arttıkça okuma
oranının artmadığını, hatta toplumun
kalem, kitap, yazı ve kâğıda karşı
beslediği sevgisinin, saygısının azaldığını, eskiden gösterilen ihtiramın
neredeyse bütünüyle yok olduğunu
görmek yeterlidir.
Ben bu kitap kültürünün içinde hem
okumayı söktüm hem de kitap okumayı ve kitap, kütüphâne sevgisini
öğrendim. Bendeki ilk kitap imgesi
Kur’an’la oluştu; ‘kitap’ diye Kur’an’a
denirdi evimizde. Ona gösterilen saygı ve sevgi daha sonra okuyacağım
ve bugüne kadar da sahip olduğum
bütün kitaplarla, kitaplığımla ilişkimi
belirledi: Kuşkusuz bunu bir temellendirme, daha doğrusu anlama olarak belirtiyorum. Kur’an’a ulaşmak
için de daha önce iki ‘kitap’ tanıdım:
Elif Cüzü ve Amme Cüzü... Hocaya
24 » YEĞİTEK » Nisan 2015
giderken Kur’an’ı da cüzleri de annemin eliyle diktiği işlemeli bir kumaş
çanta içinde ve mutlaka göğüs hizasında taşır, eve gelince de duvardaki
yerine asardım. Bu saygı tavrının da
kitapla ilişkimizi belirleyiciliği açısından altını çizmek gerekir.
Daha sonra bunlara Emsile, Bina,
Maksut, Avâmil, İzhar... gibi ‘kitaplar’
eklendi...
Okumayı, ilkokula başladığımızın
ikinci haftasında, benim de hayretle
karşıladığımı hâlâ hatırlayacak kadar
birden ve “İnatçı Keçi” adlı bir metinle
söktüm; hecelemeye gerek kalmadan okudum. Bu durumu da hem psikolojik açıdan hem de evimizdeki dinî
kitapların ve resimli halk hikâyelerinin
hazırladığı bir kitap kültürünün varlığına bağlıyorum. Artık birinci sınıfın
ilk aylarında bu kitapları da rahatlıkla
anneme ve babama okuyabiliyordum. Çünkü her ikisi de okuma yazma bilmezdi. Kış gecelerinde, babamın odasında toplanan misafirlerine
Halk Hikâyelerinin hikâye kısmını ben
okurdum. Sonra da kahramanların diyaloglarını oluşturan şiirlere gelince,
benden büyük genç bir yakınımıza
verirdim; o da ‘Aldı Kerem, Aldı Aslı’
diye başlayan bu bölümleri, kendince
bir türkü ezgisiyle, acıklı bir destan
gibi okurdu. Sonra yine ben, hikâye
kısmını okumaya devam ederdim. Bu
hikâyelerin hemen hepsini defalarca
okudum, bu nedenle de çoğu bölümlerini ezbere bilirim.
Her zaman söylemişimdir; bu kitaplardan Sürmeli Bey ile Telli Senem
hikâyesi benim asıl kitabımdı. Sürmeli
Bey kahramanım, Telli Senem de sevgili imgesiydi.
Bu kitapların bana kazandırdığı kalem ve kâğıtla olan ilişki, alışkanlıktan
çok fazla bir şeymiş meğerse. Buna
bilinç de diyemiyorum. Kitap kültürü
dediğim anlam ve atmosfer alanı da
işte budur. İnanca, sevgiye, saygıya
ve hayatla insan kalbi arasındaki ezelî
bağın yüklendiği hissiyata dayalı bir
doğal kazanımdan ibarettir bu kültür. Hayatın ana damarlarına açılan
bu bağı kopardığınızda, hiçbir eğitim
sistemiyle, okuma seferberliğiyle, zorunlulukla bu kültürün yerini dolduramıyorsunuz; insana okuma alışkanlığı
kazandıramıyorsunuz ve okuma bilinci veremiyorsunuz; verseniz bile bu
kültürün yerini hiçbir zaman dolduramıyorsunuz bunlarla.
Bu kültürün kazandırdığı sadece kitap okumaktan ibaret de değildir;
daha da önemlisi, düşünme yetisi,
dil bilinci ve kuşkusuz bunlara bağlı
olarak yazma hassasiyeti ve zevki kazandırmasıdır.
İnsan, bunları nasıl kazandığını da
yine kitap, kalem ve kâğıtla kurulan
bir dünyanın sonsuzluğu içinde kaçınılmaz bir biçimde fark ediyor.
Kuşkusuz her okurun başlangıç
hikâyesi farklıdır. Bunlar biraz da size
çizilen çizgi üzerindeki karşılaşmalara
bağlıdır. Önemli olan bu karşılaşma
anını fark edip kıymetini bilerek kader
çizgisinde baskın, belirleyici bir renge
dönüştürmektir.
Benim için bu dönüşümü kolaylaştıran, büyüten karşılaşmalar ardı ardına devam etti. Lise yıllarında Büyük
Doğu, Diriliş, Edebiyat dergileri ve bu
dergileri yayımlayan şair ve yazarlarla
tanışmam, ait olduğumuz toplumsal
kesimin kültürel imkânları açısından
bakınca çok önemliydi. Hayattaki
hiçbir karşılaşma, sıradan bir rastlantı değildir. Üniversite yılları, bu süreci
daha da derinleştirdi ve anlamlı hâle
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 25
Bir Okuma Hikâyesi
“Okurken sayfaların yanındaki boşluklara ökemi, sevgimi,
beğenimi, eleştirimi, düşüncemi
dile getiren birçok not düşerim. Bir gün bunlardan bir
kitap bile yapılabilir. Kuşkusuz
bunlar da kitaplarımı başkalarına, hele de ‘yabancı okura’
vermemi imkânsız hâle getiren
nedenlerdendir. Çünkü böylece
bir tür yazımızın mahremiyetine bürünüyor okuduğumuz
kitaplar”
26 » YEĞİTEK » Nisan 2015
getirdi.
Nasıl okuduğumuz konusu da ilk
önce gördüklerimizle yakından ilgilidir. Heves, taklit, etkilenme, beğenme gibi saiklerle okuma biçimleri ve
bilinci ediniyoruz. Bunların bazıları
‘bize göre’ olmasa bile en azından bir
süre öyle devam ediyor. Öğretmenlerimiz, büyüklerimiz, tanıdıklarımız ve
sevdiğimiz yazarlar, ağabeyler, arkadaşlar... Okuma biçimlerimiz ve neleri okuyacağımız konusunda bizim
üzerimizde belirleyici oluyor. Daha
sonra da bunların bazılarının işimize
yaramadığını, ‘bize göre’ olmadığını
görüyor ve kendi yöntemimizi, tekniğimizi buluyoruz. Okuyacağımız
kitabı ‘seçmek’ bana göre nasıl okuduğumuzdan çok daha önemlidir. En
çok da bu konuda deneme yanılma
yoluyla ilerlediğimiz için çok zaman
kaybeder, düşünce ve estetik açıdan
gereksiz, aşındırıcı kitaplarla yoruluruz. Bu nedenle yolunu kaybedişine
tanık olduğumuz nice okurlar vardır.
Kitabı tanıdığımızda ve okumayı öğrendiğimizde, çoğu zaman neredeyse yolu yarılamış oluruz; elbette istisnalar hariç...
Bu açıdan kendimi şanslı görmüşümdür her zaman. Ne ki, kitap konusundaki aç gözlülüğüm, obur okurluğum
ve yine aynı konudaki etkilenmeye
her zaman çok açık oluşum nedeniyle düşünce ve estetik açıdan törpü
görevi gören kitaplarla da çok zaman
öldürdüğümü düşünüyorum. Kitabevine girdiğimde, âdeta saldırganlaşırım...
Çizmeden okuduğum kitabı, (Kur’an
meali ve hadis kitapları da buna
dâhil) okumamışım gibi bir duyguya
kapılırım. Eğer okuduğum kitabı hiç
çizmemişsem, baştan sona sayfaları
gözden geçirir, acaba dalgınlıkla çizilecek yerleri atladım mı, diye okuyuşumu test ederim. Yine de çizilecek
bir yer bulamamışsam, kitap gözümden düşer. Hiç çizmeden okuyan
insanlara da hayret ederim (Atasoy
Müftüoğlu bunlardan biridir ve onun
okuduğu kitaplarda çizilmiş bir cümle bile bulamazsınız. Ama size uzun
uzun anlatır okuduğu her kitabı.).
Okuduktan sonra, mutlaka kitaptaki çizdiğim yerleri yeniden okurum.
Aradan yıllar da geçse döner bakarım. Çizerek okuduğum hiçbir kitabı
kimseye veremem (aslında kolay
kolay kitaplığımdan kitap veremem).
Başkasına ait kitapları da okuyamam,
okuduğum her kitap mutlaka benim
olsun isterim; genellikle de böyle olmuştur. Sadece ortaokul yıllarında
halk kütüphanesinden ödünç kitaplar
aldım; hatırlamıyorum ama belki bir
iki kez de arkadaşlarımdan almışlığım
olabilir. Kitaplığım (son yıllarda çok
büyümesine ve üç ayrı yerde olmasına karşın) son derece düzenlidir. Genellikle elimi attığımda bulmak isterim
aradığım kitabı. Bulurum da. Eğer bir
kitap vereceksem bir arkadaşıma,
vermeden önce benim kitabımı nasıl
okuması gerektiği konusunda uyarırım. Kitabın sırtı kırılmadan, çizilmeden (çünkü sadece ben çizerim kendi
kitabımı), kapağı ve sayfaları örselenip eskitilmeden, kısaca verdiğim gibi
geri gelmesini isterim. Benden ödünç
kitap alıp okumak meşakkatli bir iştir.
Ben de böyle okurum: Kitabı doksan
derecelik bir açıyla açıp okumaya
özen gösteririm ve böylece sırtının kırılmasını önlemiş olurum. Çizerken de
aynı açıda durur kitap. Satırların altındaki çizgilerin olabildiğince düzgün
olması gerekir; bu nedenle hareketli
(otobüs, tren, uçak gibi) mekânlarda
okuyorsam, çizmek istediğim cümlelerin yanına işaret koyarım ve daha
sonra da çizerim. Çok iyi bir okur ve
kitap dostu olan dostum Halil Can,
cetvelle çizerdi. Onun okuduğu, elinden geçen bir kitabı, her okur ve yazarın mutlaka görmesini ve incelemesini arzu ederim. Okurken sayfaların
yanındaki boşluklara öfkemi, sevgimi, beğenimi, eleştirimi, düşüncemi
dile getiren birçok not düşerim. Bir
gün bunlardan bir kitap bile yapılabilir. Kuşkusuz bunlar da kitaplarımı
başkalarına, hele de ‘yabancı okura’
vermemi imkânsız hâle getiren nedenlerdendir. Çünkü böylece bir tür
yazımızın mahremiyetine bürünüyor
okuduğumuz kitaplar. Birkaç yıl öncesine kadar okuduğum kitabı kap-
lardım eskimesin diye. Kitaplığımın
oluşmaya başladığı ilk yıllarda, her
kitabı mutlaka özel şeffaf naylonlarla
kaplardım; baş edemeyince bıraktım.
Okuduğum kitap bir anlamda ‘notlandırılmış’ olduğu için çok az not alırım
okurken. Ama söylediğim gibi okunmuş kitaplarıma çok sık dönerim. Bu
dönüşlerde insanın, bazı yerleri neden çizdiğine anlam veremediği de
oluyor. Bu durumu da ancak düştüğünüz notlarla aşabiliyorsunuz.
Benin kıymetlilerim, üç başlıkta toplanabilir. Dinî düşünce ve yaşantımda
her zaman başvuracağım kitaplar:
Kur’an, Tefsir, Hadis, İlmihâl, Tasavvuf... Yeryüzü birikimi bağlamında siyasal düşünce açısından her zaman
uzandığımda bulmam gerekenler:
Tarih, Felsefe, Sosyoloji, Siyasa...
Edebiyat, sanat çizgisinde ve yazmak
konusunda cephâneliğimiz olarak
gördüğüm ve her zaman yararlandığımız kitaplar: Sözlükler, Edebiyat Tarihi, Eleştiri, Poetika ve okurken yazma aşısı taşıdığını gördüğüm öykü,
şiir, deneme, roman, anı, günlük,
mektup gibi kitaplar... Bu kitapların
gözümün önünde, elimin altında olmasının bana her zaman düşünme
ve yazma cesareti verdiğine inanırım.
Okumalarım genellikle güne, gündeme, hatta edebiyat dergilerinin tartıştığı, öne çıkardığı türden bir güncelliğe bağlı değildir. Az önce saydığım
her üç alanda (yanıldıklarım olsa da)
okumam gerektiğini düşündüğüm
kitapları öncelerim. İkinci dereceden
bir okuma sayılabilecek ama faydadan hâli olmayan yazdığım konuyla
ilgili okumam gereken kitaplar olur.
Bunları da zorunluluk gereği okurum.
Öykü kitapları, hemen her zaman
masamda ve çantamda bulunur. Yazdığım türün dayattığı okumalardır bu
da. Romanı da bu anlamda bir yan
tür olarak sayabiliriz. Şiiri, her zaman
bir edebiyat türünden de öte ruh dinamizmi için okurum. Anı, günlük ve
mektupları, insan hayatının sıcaklığını
hissetmek ve çok şey öğrendiğim için
sürekli okurum...
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 27
Kâğıtsız Kitap
Geleceğin Dünyasında Kâğıtsız Okuryazarlık:
Dijital Kitap
Hatice BİLDİRİCİ
Yazmak için kâğıt kullanımının yavaşça hayatımızdan çekildiği şu günlerde, okumak için
de basılı materyale duyulan ihtiyaç azalmaktadır. Gazete, dergi ve kurumsal evrak okumaları dijital ortama taşınırken teknik devrim, kitabı da kâğıtsız hâle getirme yolunda ilerliyor.
Her geçen gün yaygınlaşan bu kitap biçimlerini, bir ihtiyacın belirlediğini söyleyebiliriz.
Değişen yaşam şeklimizde hızın ve kolay ulaşılabilirliğin önemli bir yeri var. Büyümekte
olan ekonominin pazar arayışları da elbette
bunda etkili. Sebep her ne olursa olsun elektronik ortam artık okuma kültürünün yadsınamaz bir parçası. Büyük kütüphaneler dijital
ortama aktarılırken yayınevleri de bastıkları
kitapları elektronik ortama taşıyorlar. Yirmi
birinci yüzyıl itibarıyla kitap; sesli, elektronik
ve zenginleştirilmiş (etkileşimli) olmak üzere
üç farklı biçimde bilgisayar, tablet ve telefon
üzerinde kendine yer bulmuş durumda. Biz
de bu yazıda dijital dünya ile okuma kültürünün bir parçası olan bu üç kitap türünü incelemeyi hedefliyoruz.
Sesli (Konuşan) Kitap
Bir kitabın sadece seslendirme yoluyla kayıt altına alınmış hâline sesli kitap denir. Bu
kitaplar, yoğun olarak görme engelliler tarafından tercih edilir. Sesli kitabın çıkış noktası
da onların okuma ihtiyaçlarını karşılamaktır.
Görme engellilerin asıl kitapları kabartma
harflerle (Braille Alfabesiyle) basılanlardır.
Bu baskının yüksek maliyetli ve oldukça zor
hazırlanabilmesi nedeniyle tüm kitapların bu
yöntemle basılması pratik açıdan mümkün
değildir. Ülkemizde Braille alfabesini bilen
ve kullanan görme engellilerin sayısı birkaç
bini geçmemektedir. Sesli kitapların bu sahada önemi büyüktür. Çoğunlukla gönüllülerin
sesli okumalarının kayda alınmasıyla ortaya
çıkan sesli kitaplar, yirminci yüzyılın başlarında ağır devirli plaklarda, makara bant ve
kasetlerde ortaya çıktı. Şimdi ses kaydı, bil28 » YEĞİTEK » Nisan 2015
gisayar teknolojisi kullanılarak dijital ortamda
yapılmaktadır. Bu ses kaydı, CD’lere aktarılmaktadır. Bir CD üzerine iyi kalitede 12 saat
ses kaydı yapılabilmektedir. Bu kaydın çoğaltılması da birkaç dakikadan fazla sürmemektedir. CD’lerin saklanması ve taşınması
da kolaydır. Kopyalama hızının çok yüksek
olması bir kütüphanenin benzerinin başka
bir yere kurulmasında da çabukluk sağlar. Bir
bilgisayar ve mikrofon yardımıyla herhangi
bir gönüllü okuyucu kendi evinde de sesli
kitap kaydı yapabilir. Gönüllülere profesyonel
kayıt imkânını sunan merkezlerden bazıları şunlardır: Beyazıt Devlet Kütüphanesi (İstanbul), Türkiye
Görme Özürlüler Kitaplığı
Derneği Türgök (İzmir),
Millî Kütüphane (Ankara), Boğaziçi Üniversitesi
Görme Engelliler Teknoloji
Merkezi (Getem) (İstanbul).
Sesli kitapların görme engellileri aşarak herkese hitap eder
hâle gelmesinin tarihi daha
yenidir. Şehir hayatı ve insanların yaşam koşulları, kitaba
ayrılacak zamanı azaltmaktadır.
Günde, ortalama 8 saat işte,
2 saat trafikte, 3 saat de televizyon karşısında kalan büyük
şehir insanı, kitabı okumaktan
çok dinleme imkânını arayabilir.
Bilhassa trafikte kitap dinlemek
isteyen bir modern okuyucu kitlesi
mevcuttur. Bu okuyucu için sesli
kitap mağazalarının kurulmuş olduğunu görüyoruz. Şimdilik, neredeyse
kitabın basılı hâlinden pahalı olan sesli
kitaplar, yaygınlaşma imkânına kavuşamamıştır. Ancak geleceği parlak bir alan
olduğu görünmektedir.
E-Kitap (Elektronik Kitap)
Bilgisayar ve diğer elektronik cihazlarda okunabilen E-Kitap, dijital ortamda yayımlanan
kitaplardır. Genel olarak Ipad, android tabletler, akıllı telefonlar, kitap okuyucu cihazlar
ve bilgisayarlarda okunabilen her tür dosyaya
E-Kitap denilebilir.
E-Kitap okuyucuları, arka planında ışık kaynağı olmayan, gözleri normal kitaptan daha
fazla yormayan araçlardır. Okuma sürecine
sağladığı pek çok kolaylığın yanı sıra, gerçek kitap okuma sürecine en çok benzeyen
"Yirmi birinci yüzyıl itibarıyla kitap; sesli, elektronik ve zenginleştirilmiş (etkileşimli)
olmak üzere üç farklı biçimde bilgisayar, tablet ve telefon üzerinde kendine yer bulmuş durumda."
E-Kitap okuma yöntemi, bu cihazlarla sağlanabilir. Epub, Kindle gibi gerçek E-Kitap
amaçlı oluşturulmuş dosya tiplerinin tüm
cihazlarda okunması daha kolaydır. E-Kitap
teknolojisi gelişmekte olduğu için henüz
bir standart dosya formatı yoktur. Piyasada
PDF formatındaki kitaplar, kullanım kolaylığı,
uyumluluk ve çok bilinirlik avantajlarıyla öne
çıkmaktadır.
E-Kitapların avantajlarından bazıları şunlardır:
a. Okuma istatistikleri tutma, metnin hemen
yanına notlar alma, istediğiniz bölümü,
kelime grubunu veya kelimeyi kolayca
bulma, metni istediğiniz büyüklük,
yazı tipi, zemin rengi ve aydınlanma
ile okuma imkânı sunar.
b. Zamandan ve paradan tasarruf
sağlanabilir. İnternet üzerinden ödeme yapılarak ve indirilerek anında
sahip olunabilmesi, kargo veya
ulaşım ücretlerinden tasarruf etme
imkânı sağlar. Üretimi daha hızlıdır,
yayına hazırlanması ve dağıtma
sürecindeki lojistiği hızlı ve de
maliyeti azdır.
c. Güncelleme kolaylığına sahip
olduğundan gereken durumlarda,
yazarın dijital ortamda güncellemeyi yaparak okuyucuyu bilgilendirmesi mümkündür.
d. Taşıma kolaylığına sahiptir. E-Kitap okuyarak bir kitabı çantada taşımak yerine, bir
kütüphaneyi cepte taşıma imkânı elde edilebilir. 32 GB’lık bir hafıza ile 10.000 - 15.000
civarında kitap taşınabilir.
e. Metro, otobüs gibi ayakta seyahat edilen
toplu taşıma araçlarında kitabı tek el ile tutarak kolayca okumak mümkündür.
f. E-Kitap ile astım ve alerji hastalıkları olan
kişiler, kitapların yaydığı kâğıt tozlarından
korunabilir.
E-Kitapların dezavantajları ise şunlar olabilir:
a. Kitap kokusundan mahrum olmak,
b. Işık kaynağı olmayan E-Kitap okuyucuları
dışındaki bilgisayar, cep telefonu, tablet gibi
okuyucu cihazların gözleri yorması,
c. DRM koruması bulunmayan kitapların kopyalanma ve dağıtılma kolaylığı nedeniyle korsan basım için ortamın hazır olması. Bu da
eser sahibi, yayıncı ve dağıtımcının hakkının
yenmesi anlamına gelebilir.
E-Kitap, başlangıçta basılmış kitapların elektronik versiyonları olarak görülüyordu. Ancak,
artık sadece elektronik ortamda yayımlanıp
hiç basılmayan kitapların sayısı gitgide artmaktadır. Bu kitaplar İnternet kitapçılarından
kolaylıkla sağlanabilmektedir.
Z-Kitap (Zenginleştirilmiş / İnteraktif
Dijital Kitap)
Elektronik kitabın etkileşimli hâline “interaktif
dijital kitap” denmektedir. Ülkemizde emekleme aşamasında olan bu kitap türü, daha çok
ders kitapları olarak şekil almaktadır.
Elektronik ortamda yer alan
bu kitap; anlatıma eklenmiş, istendiği zaman
tıklanarak ulaşılabilecek
ses, video, animasyon,
İnternet bağlantısı gibi materyallerle zenginleştirilmiş bir içeriğe sahiptir. Ayrıca, konu
anlatımlarının yanı sıra Z-Kitaplardaki ünite ve
genel değerlendirme soruları da etkileşimli
(interaktif) hâlde bulunur. Öğrenciye olumlu
veya olumsuz geri bildirimler verilebilir.
Okullarda etkileşimli tahta kullanımının artması, “Eğitimde Fatih Projesi” kapsamında
öğrencilere tablet dağıtılması, bilgisayar kullanımının yaygınlaşması ile normal ders/ kaynak kitaplarının yerine “Z-Kitap”ların kullanılmasını ihtiyaç hâline getirmiştir. Z-Kitaplar ile
öğrenciler dijital ortamda ders içeriklerine
ulaşabilecek; istedikleri zaman okulda, evde,
arabada, açık havada yani farklı mekânlarda
zenginleştirilmiş içerikle etkileşme imkânı
bulabilecekler.
İnteraktif dijital kitaplar için henüz dünya
genelinde kabul gören bir dosya formatı bulunmuyor. Bu nedenle bu tür içerikler, dijital
yayıncılar tarafından işletim sistemlerine göre
düzenlenmiş mobil uygulamalar olarak sunuluyorlar. Ancak ilerleyen yıllarda bu tip içeriklerin yayınlanacağı bir standart belirlenerek
cihazlar arası uyum problemlerinin önüne
geçilmesi bekleniyor.
İnteraktif dijital kitapların bir avantajı da kopyalamaya ve çıktı alınmasına karşı kolaylıkla
korunabilmeleridir. Uygulama olarak satışa
sunulduklarından korsan kopyalamalara karşı
korumalı olan bu kitaplar, interaktif bir arabirim içerdikleri için kâğıt üzerine de basılamaz.
Ayrıca Google Play veya iTunes üzerinden, bu
içerikler otomatik olarak güncellenebilir.
Ülkemizde MEB ve Anadolu Üniversitesi gibi
yaklaşık 20 milyon öğreneni bünyesinde barındıran büyük kurumlar, Z-Kitap teknolojisini
kullanmaya başlamıştır. Çalışmalar ve güncel
gelişmeler bu teknolojinin hayatımızda daha
fazla yer alacağını göstermektedir.
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 29
Prof. Junko YOKOTA ile Röportaj
"Çocuk, gözlerini bir şeye
odaklayabildiği ve onun izini
sürebildiği andan itibaren
kitaplarla tanıştırılmalıdır"
Esra BALLIM
Çevirmenler: Şeymanur DÜNDAR, Ilgım VERYERİ ALACA
Prof. Junko YOKOTA
ile Röportaj
Dijital çocuk edebiyatı, çok kültürlü
ve uluslararası edebiyat ve nitelikli
edebiyat konulu eserleriyle okuryazarlık eğitimi alanlarında araştırmalar
yapan Prof. Junko YOKOTA, bizimle
bu alandaki tecrübelerini paylaştı.
Çocuklar kaç yaşında kitaplarla
tanıştırılmalıdır?
Çocuk, gözlerini bir şeye odaklayabildiği ve onun izini sürebildiği andan
itibaren kitaplarla tanıştırılmalıdır. Bu
durum, onlar konuşmaya başlayıncaya kadar devam eder. Sonrasında
zaten resimli kelime listelerinin olduğu kitaplara ya da bilmedikleri kelimelerin resimlerine maruz kalacaklar.
Böylece bu resimlere bakarak akıllarından bir hikâye uyduracaklar. Bu
İtalya’nın dışındaki Lampedusa’da
uygulanan çok önemli bir projedir.
“Sessiz Kitap Projesi” olarak adlandırılır. Bu kitaplarda metin olmamasına rağmen, görseller öylesine dikkat
çekicidir ki, çocuklar sayfaları inceleyerek hikâyeyi anlayabilirler ve yorumlayabilirler. Çocukların resimlerde
30 » YEĞİTEK » Nisan 2015
gördükleri şeylerin bir anlamı olmalı.
Bu, çocukların hayal gücü için çok
önemlidir. Zaten görselliğin ve iletişimin çok fazla olduğu bir dünyada
yaşıyoruz. Bence çocuklarla genç
yaştakiler için hikâyeyi görsellerden
algılamak duymaktan daha önemli.
Amerika’da ve Japonya’da çocuklara okuma alışkanlığını kazandırmak için hangi yaşlardan itibaren
çalışmalara başlıyorsunuz?
Şunu
söylemeliyim
ki,
hem
Amerika’da hem de Japonya’da
okuma alışkanlığını kazanmak için
ideal yaş doğumdan itibaren başlar.
Bu ülkelerdeki ebeveynler, iyi okuyucu olmuş şanslı çocuklara sahiptir. Genellikle ebeveynler çocukları
doğduğu andan itibaren onlara sesli
okumaya başlamanın önemini bilirler.
Özellikle dil, çocukların hayatlarının
birinci yılında geliştiği için bu dönemde kendilerine kitap okunan çocuklar
çok şanslıdır.
Yaratıcı okuma için hangi tür me-
tinleri tercih ediyorsunuz?
Demek istediğiniz çocukların hayal
gücünü geliştirecek kitaplar sanırım.
Öyleyse çocukların alışık oldukları
yaşam şartlarından farklı ortamları
onlarla tanıştıran kitaplar, hayatın ötesinde bir bilgi edinmelerini sağlayabilir. Bu, daha iyi koşullarda olan bir
ülkede geçen hikâye veya fantastik
bir hikâye de olabilir. Ama metinler,
çocukların bildiklerinin ötesinde onları ihtimalleri düşünmeye yönlendirecek imkânlarla dolu olmalıdır.
Siz okul kütüphanecisiyken gözlemlediğiniz kadarıyla çocuklar
hangi kitapları okumaktan hoşlanırlardı?
Ben, 5 ile 11 yaşları arasında 1200
öğrencisi olan bir ilkokulda kütüphaneciydim. Çocuklar hikâye kitaplarını
severlerdi ama gerçekten bilgiyi de
severlerdi. Eğer ben herkesin seveceği bir kitap seçmek zorunda kalsaydım ya da herkesin uğruna en
çok kavga ettiği kitabı söylemem ge-
rekseydi “Guiness Dünya Rekorları” kitabı derdim. Çocuklar arasında
çok popüler. Ama öğretmenin sınıfta
sesli okuduğu bir kitap da anında kütüphanede popüler olurdu. Bu yüzden öğretmenlere şunu söylerdim:
“Eğer bir kitabı sesli şekilde okuyacaksanız, lütfen beni önceden bilgilendirin ki böylece ben de o kitabın
birçok baskısını sipariş edebileyim.”
Çocuklar için dijital okuma materyalleri geliştirirken hangi ön
çalışmaları yapıyorsunuz?
Bu çok kapsamlı bir alan. Birçok insan
gibi ben de bu konuyla ilgileniyorum.
Ama “içerikleri geliştirip anlamlı bir
hâle getiren özellikler nelerdir?” diye
araştırıyorum. Çocuklar için bu uygulamaları (aplikasyonlar) hazırlamak
zaman ve para ister. Ben, hangi özelliklerin çocukların daha iyi düşünmesine yardım edeceğini, hangi özelliklerin
onların düşünmesini engellemeyeceğini, hangi özelliklerin çocuklara kendi
yaşamlarında kendilerini görme fırsatı geliştireceğini bilmek isterim. Bu
yönde bir içerik analizi yapmak çok
önemlidir. Ama bunun da ötesinde
bence, çocuklara uygulama yaratmak için gerçekten çocukları tanıyan
ve çocuklara eğitim verirken hangi
pedagojinin kullanılması gerektiğini
bilen eğitimcilerden ve uzmanlardan
oluşan bir kadro ile iş birliği yaparak
bir araya gelmek gerekir. Yazarlar ve
çizerler gibi çocuklara nasıl hikâye
anlatılacağını bilen yaratıcı kişilerle
birlikte bir takım çalışmasıyla harika
uygulamalar yapılabilir.
Basılı çocuk kitapları ile dijital çocuk kitapları arasındaki avantaj
ve dezavantajlar nelerdir?
İkisinin de avantaj ve dezavantajları
bulunmaktadır. Basılan kitaplarda
etkili olan, kitabın bir bütün olarak
algılanabilmesidir. Ancak dijitalde ise
daha detaylı bir deneyim kazanılabilir. Dijital uygulamalar, daha derine
gitme imkânı verir. Örneğin; Türkiye
hakkında bir kitap okurken gördüğün haritada bir şehre tıklarsın o da
seni oraya götürür. Ve eğer manzara
hakkında bilgi almak istersen yine o
butonu tıklarsın. Kültür için başka bir
pencere olabilir. Dijitalde kurgu ve
öyküleme doğrusal değildir. Bu nedenle doğrusal olmayan bir hikâye
anlatmak dijital uygulamalarda yapılabilecek en önemli şeydir. Öte yandan güzelce geliştirilmiş, nasıl hikâye
anlatılacağının özüne sahip estetikle
dolu resimli bir kitap, sen onu tek bir
kalıba sokup bilgisayara veya tablete
atarsan iyi bir şekilde çalışmaz. Bir
işe yaramaz ve amacına ulaşmaz.
Ancak dijitalde de her zaman aynı
ölçüde bir ekrandan okuma söz konusudur. Bu konuda daha detaylı
bir bilgi için makalelerime bakabilirsiniz: "Resimli Kitaplar ve Dijital
Dünya: Eğitimciler Bilinçli Karar
Veriyor" (Picture Books and the
Digital World: Educators Making
Informed Choices), William Teale,
Junko Yokota.
Türkiye’deki okuryazarlık eğitimi
üzerine tavsiyeleriniz nelerdir?
Bence hiçbir şey bir rol modelin;
“Okumak, benim için çok önemlidir,
okumak zorundayım.” demesinden
daha güçlü ve etkili değildir. Bu yüzden çocukların hayran olup onlar gibi
olmak istediği popüler kültürden futbolcular, aktörler ve şarkıcıların; “Vakit buldukça okumam; okumak için
zaman yaratırım” sloganını kullanması çok etkili olacaktır. Bu rol model ilişkisi, çocukların aileleri için de
geçerlidir. Eğer ebeveynler bir kitap
alıp okurlarsa tabii ki bu çocukların
onları rol model edinmesi açısından
faydalıdır. Eğer ebeveynlere bir mesaj verecek olursak: “Çocuklarınız
her gün kitap okuduğunuzu görmeli,
bunun önemli ve mutluluk verici bir
şey olduğunu algılamalı.” diyebiliriz.
Diğer yandan birçok iyi kitaba çocukların erişimi sağlanmalı. Çünkü
televizyon her gün onların önünde
duruyor. Her evde bir televizyon var
ve bir tuşa basıp onu açmak çok
kolay. Ama her evde iyi kitaplar var
mı? Halk kütüphaneleri var ama biz
o mekânları çocuklar için cazip hâle
getiriyor muyuz? Çocuklar, bol kitap
seçeneğinin olduğu kütüphanelerde
okumaktan hoşlanabilirler. Başka bir
örnek olarak, her gün yemek yeriz
çünkü vücudumuzun sağlıklı çalışması için bunu yapmak zorundayız.
Her gün okumalıyız çünkü beynimizi
çalışır biçimde tutmalıyız.
Tecrübelerinizi bizimle paylaştığınız için çok teşekkürler.
Ben teşekkür ederim.
Prof. Junko Yokota kimdir?
Chicago’daki Ulusal Louis Üniversitesine bağlı Ulusal Eğitim Fakültesinin Okuma ve Dil Bölümünden emekli olan Profesör Junko Yokota, aynı zamanda Çocuk Kitapları
Aracılığıyla Öğretim Merkezi’nin direktörüdür. Kariyerinin ilk on yılında sınıf öğretmeni ve okul kütüphanecisi olarak görev yapmıştır. Yokota, resimli kitaplardaki görsel
anlatımlar, dijital çocuk edebiyatı, çok kültürlü ve uluslararası edebiyat ve nitelikli edebiyat konulu eserleriyle okuryazarlık eğitimi alanlarında araştırmalar yapmaktadır.
Yayınları arasında beşinci baskısı yapılan, çok yazarlı üniversite ders kitabı olan “Çocuk Kitapları Çocukların Elinde” de çocuk edebiyatı yorumları, dergilerde yayımlanan makale ve kitap bölümleri yer almaktadır. Yokota, sık sık farklı ülkelerde çocuklar için geliştirilen dijital okuma materyalleri hakkında düzenlenen seminerlere konuk
olarak gitmektedir. Yokota, Birleşik Devletler Gençlik Kitapları Kurulu (USBBY/ Birleşik Devletler Gençler İçin Kitap Kurulu) ve Uluslararası Gençlik Kitapları Kurulu
(IBBY) ulusal bölümü başkanlığı yaptı. Amerikan Kütüphane Derneği Newbery Komitesi’nde çalıştı, Batchelder ve Caldecott Komitesi başkanlığı yaptı ve Uluslararası
Gençlik Kitapları Kurulu Hans Christian Andersen Ödülü’nde iki dönem jüri olarak görev aldı. Junko Yokota, çok kültürlü edebiyata katkılarından dolayı “Virginia
Hamilton Ödülü”nü, “Dünya Okuma Ödülü”nü almıştır ve Uluslararası Çocuk Edebiyatı Topluluğunun etkin katılımcısıdır. Yokota, 2015 yılının ilk yarısında Fulbright
burslusu olarak Wroclaw Üniversitesinde olacaktır.
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 31
Yurt dışından Okumaya Teşvik Projeleri
Yurt dışından Okumaya
Teşvik Projeleri
"Küçük çocuklar kitap okuma sırasında çok uzun süre
sessiz duramasalar bile, her
gün iki üç dakika okuyarak
bunu yavaş yavaş artırmak
dahi, çocuk için büyük bir
kazançtır. Kitap okurken
sakin bir ortam seçmek, her
sayfada çocuğa kitapla ilgili
sorular yöneltmek ve onun
da sorularını can kulağı ile
dinlemek, okuma sevgisini
filizlendirebilir."
Doç. Dr. Ilgım VERYERİ ALACA
Koç Üniversitesi, Medya ve Görsel Sanatlar Bölümü
Çocuk edebiyatı; İngiltere, İsveç, Almanya, Japonya başta olmak üzere
bir grup ülkede günlük yaşamın yüz
yılı aşkın bir süredir parçasıdır. Avrupa’daki kütüphanelerde 15. yüzyıla
ait çocuk kitapları incelenebilir. 2010
itibariyle Amerika’da 16.549, Çin’de
ise 51.000’in üzerinde halk kütüphanesi olduğu tespit edilmiştir. (IFLA
World Report 2010.)
Harlem
Çocuk
Alanı
Projesi,
Amerika’da Obama yönetimi tarafından 20 ayrı şehirde tekrarlanması
tasarlanmış (Obama 2008) ve yüzde
elli devlet, yüzde elli bağışçılar tarafından fonlanan kent bazında bir pilot
projedir. Harlem Çocuk Alanı (Harlem
Children’s Zone) Projesi bebek bekleyen ailelerle “Bebek Üniversitesi”
kapsamında çalışmaya başlaması ve
ilk üç senenin çocuklar için önemini öğretmesi bakımından istisnaidir.
(HCZ 2013)
Montréal’de yiyecek otomatı yerine
“machin-o-livres” isimli kitap otomatları eski çocuk kitaplarını ilgililere 1
Kanada Doları karşılığında sunmaktadır. Kütüphanelerin bulunmadığı
32 » YEĞİTEK » Nisan 2015
yerlerde, projenin yaygınlaştırılması
düşünülmektedir. Almanya’da kitapçılar, çocuklara kitapları cazip kılmak
için trenden oyuncak raflar yapmakta, üretilen şeker, makarna gibi çeşitli
yiyecekler, harf şeklinde tasarlanmak
şartıyla çocukları okuma kültürüne
yaklaştırmaktadır.
İngiltere’deki bir araştırma ise her üç
çocuktan birinin hiç kitabı olmadığı
verisinden yola çıkarak okuma teşvik
programlarının (British National Literacy Trust) McDonalds ile iş birliği
içinde yapılmasını tetiklemiştir. Araştırmalar, her yıl çocuklu on aileden
sekizinin en az bir kere McDonalds’a
gittiğini göstermiştir. İsviçre ve
Almanya’da sürdürülen uygulamada
okuma ve çocuk vakıflarının desteği
ile McDonalds’larda dağıtılacak kitapların içerik ve kalitesi uzmanlarca
onaylanmış ve fon desteğinde bulunulmuştur.
Almanya’daki uygulama, kitapları
hem görünür hem de ulaşılır kılmakla
kalmamış, Eylül 2012’de çocuk mönüsü alan dört milyon çocuğun kaliteli bir çocuk kitabına sahip olmasına
"İsveç Çocuk Kitapları Enstitüsü’nde
kitapların üretim sürecini gösteren sergi"
imkân tanımıştır.
UNICEF ve Child to Child Trust (Eğitim Fakültesi, Londra Üniversitesi)
işbirliğiyle yürütülen okuma projesi
ise ilkokuldaki çocukların okul öncesi kardeşlerine ve arkadaşlarına
kitap okumalarını sağlar. Bangladeş,
Çin, Kongo, Etyopya, Tacikistan ve
Yemen’de 2007’den bu yana uygulanan proje başarılı bulunmuştur. (Getting Ready for School 2010) Hippy
programı ise- ki Türkiye’de bir kısmı
hayata geçirilmiştir- öğrenme alışkanlığının evde başladığından yola
çıkarak bir model oluşturmuştur. Öğretmenler, aile ziyaretleri yaparak okul
öncesi dönemdeki çocuklar için eğitim önerilerinde bulunmuşlardır.
Okuma kültürü ve çocuk
kitapları alanında örnek bir
ülke: İsveç
İsveç, okuma kültürü ve çocuk kitapları bağlamında dikkat çekici bir ülke.
O nedenle İsveç’te çocuk kitapları ve
okuma kültürü arasındaki bağlantıya
ayrıntılı olarak eğilmek istedim. Eser,
ödül mekanizmaları ve sosyal politi-
kalarıyla okuma kültürünü içselleştirmiş örnek bir ülke İsveç. Öyle ki 2014
ALMA ödülünün İsveçli bir yazar olan
Barbro Lindgren’a verilmesi münasebetiyle Bologna Kitap Fuarı’nda
gerçekleştirilen sohbet sırasında İsveçli temsilciler, çocuk kitaplarının ve
okuma kültürünün içlerine işlediğini,
bunun da iyi eserler üretmekte etkili olduğunu belirttiler. Zira iyi çocuk
kitapları şans eseri ortaya çıkmıyor,
bireysel olduğu kadar toplumsal bir
çaba da bu bağlamda etkili.
Bu eserler, araştırma, el emeği ve birikimin ürünü. Örneğin, İsveç Çocuk
Kitapları Enstitüsü kapsamında yürütülen faaliyetler hem araştırmacıları
hem de üretimle uğraşan kişileri desteklemekte. Enstitü, İsveç’te baskıları
tükenmiş ve klasikleşmiş kitapların
tekrar basılarak gelecek kuşaklara
aktarılmasını sağlarken yeni kitapları da takip etmekte ve arşivlemekte.
Aynı zamanda farklı ülkelerde basılan
İsveçli yazar ve çizerlerin eserlerini
de toplamakta ve uluslararası erişimi
izlemekte. Kurum konuyla ilgili kitap,
tez ve çeşitli dokümanlarıyla zengin
"Stockholm Havaalanı’nda Çocuk
kitabı heykeli ve yer sergisi, 2013"
"Nils Holgerssons'ın Hikayesi"
"Nobel Ödüllü Yazar ve Öğretmen
Selma LAGERLÖF"
"Stockholm Havaalanında Çocuk
Kitabı Heykeli, 2013"
kütüphanesini aynı zamanda uluslararası araştırmacılara da açmakta.
Enstitüsü, yazılı metin ve derlemelerin
yanı sıra, 20. yüzyıldan birçok yazar
ve çizerin eskizlerini girişindeki daimi
sergi ile kronolojik olarak da sunmakta.
İsveç’te çocuk kitaplarıyla başlayan
okuma kültürüne verilen önem, her
vatandaşın elden ele verdiği İsveç
kronunun üzerinde bulunan Nils
Holgersson’ın hikâyesinden bir resimleme ile pekişmekte. Paranın
diğer yüzünde ise 1909’da çocuk
kitaplarıyla Nobel ödülü almış yazar
ve öğretmen Selma Lagerlöf’un
(d.1858-ö.1940) resmi bulunmakta.
Aynı zamanda, Stockholm havaalanı da misafirlerini, dev bir çocuk
kitabıyla selamlamakta. Bu kitap,
yer döşemesinin içine yerleştirilmiş
camekânlar içinde kitap sayfalarıyla
da desteklenmekte. Her yaştan çocuğun zevkle izleyebileceği bu yer
sergisi, bu ülkede her taşın altından
çocuk kitabı çıkacağının da bir göstergesi.
ALMA, dünyadaki en
büyük çocuk edebiyatı
ödülü
İsveç ve çocuk kitapları dendiği zaman akla gelen bir isim de Pippi
Uzunçorap serisi ile tanınmış Astrid Lindgren (1907-2002). Yazarın
vefatının ardından, İsveç hükümeti
tarafından desteklenen Astrid Lindgren Anma Ödülü (ALMA), yazarın
okuma kültürüne katkısını uluslararası
platformda ödüller vererek yaşatmakta. Ödül, tüm dünyada çocukları okumaya teşvik eden kurumları
(Örn. Banco Del Libro 2007 ödülü,
Tamer Enstitüsü 2009 ödülü) ve seçkin çocuk kitabı çizer ve yazarlarını
(Örn. Shaun Tan 2011 ödülü, Maurice
Sendak 2003) ödüllendiriyor. ALMA,
dünyadaki en büyük çocuk edebiyatı
ödülü (784,000 Dolar =2.039,89TL)
olmasıyla da dikkat çekici. Ayrıca,
Astrid Lindgren anısına düzenlenmiş
tematik park ve tiyatro ise kitaplardan
esinlenilmiş karakter ve mekânların
çocuklar tarafından keşfedilebileceği bir oyun alanı (Astrid Lindgren’s
World 2013). 1981’de Lindgren’in
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 33
Yurt dışından Okumaya Teşvik Projeleri
doğduğu kasabada kurulmuş olan
park, kısmen Vimmerby Belediyesi
tarafından desteklenmekte, her yıl
yerli ve yabancı 450 bin çocuğa ev
sahipliği yapmakta, onları oyunlarla
okumaya ve yazmaya özendirmekte. Okumaya motive eden kamusal
alanlar, en az kamusal projeler kadar
etkili. (Veryeri Alaca, 2013)
Çocuk ve gençlere
yönelik yayın yapanlara
devlet desteği
İsveç’te çocuk ve gençlere yönelik
yayın yapanlar için bir yasa ile desteklenen ve Sanat Kurulu (Arts Council) tarafından yönetilen bir devlet
teşviği de var. Aynı zamanda, “Kütüphane Hareketi” (Library Act) olarak
bilinen organizasyon tüm belediyelerin ücretsiz halk kütüphanesi hizmeti
sunmasını teşvik etmekte. Söz konusu kütüphaneler, çocuklar ve gençler için okumaya yönelik çeşitli programlar ve çeşitli kitaplar bulundurmak
zorunda. Kütüphane Hareketi’ni son
iki yıldır “Eğitim Hareketi” (Education Act) izlemekte. Bu yenilik, tüm
okullarda kütüphanelerin geliştirilmesini öngörmekte ve okullarda bu
bağlamda çalışmalar sürdürülmekte.
Edebiyatı besleyen ve yasalarla destekleyen bir başka sistem ise “Kütüphane Desteği”. Bu mekanizma
ile kütüphaneden ödünç alınan her
kitap için ufak bir ödenek ayrılıyor. Bu
biriken miktar, devlet bursu ve teşviği
Yurt dışından Okumaya Teşvik Projeleri
olarak daha sonra “Yazar Fonu” (Writers Fund) tarafından yazarlara burs
şeklinde veriliyor. Üniversitelerde de
çocuk kültürü ve çocuk kitabı, çocuk
kitabı illüstrasyonu bağlamında eğitim verilmekte.
İsveç’in ilk çocuk kütüphanesi 1911
yılında Stockholm’de kurulmuş. 19.
yüzyıl sonlarında İsveç’te resimli
çocuk kitaplarının sadece öğretici
değil, aynı zamanda çocuğa estetik
bir görüş sağlamayı amaç edindiği bilinmekte. 1930’larda ise ülkede
özellikle 0-3 yaş çocuklarına yönelik
karton kitapların dağıtımı başlamış.
1960’lar, İsveç’te resimli kitapların estetik kaygıların ötesine geçerek, dünyanın yüzleştiği zorlukları çocuklara
anlatma rolünü üstlendiği bir dönem.
Bu dönemdeki kitaplarda örneğin;
çevre sorunları ele alınmaya başlanmış. (Kareland 2013)
Türkiye’de okuma
alışkanlığı okul öncesi
dönemde kazandırılmalı
Öncelikle anne, baba, babaanne, anneanne ve dedelerin evdeki 0-5 yaş
aralığındaki çocuklara her gün kitap
okuması, okuma alışkanlığının kazanımında büyük rol oynar. Okulöncesi
dönemde edinilen okuma alışkanlığı
hayat boyu başarının anahtarı olabilir.
Heckman Denklemi olarak da bilinen,
okul öncesi dönemde kaliteli eğitime
yatırımın - kaliteli kitaplara erişim de
bu eğitimin bir parçasıdır- ülke kalkın-
ması için gerekli olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle de yirmiyi aşkın
ülkede “Kitapla Başla –Book Start”
projeleri geliştirilmekte, kütüphaneler okulöncesi dönemdeki çocuklara
yönelik zengin koleksiyonlar ve ilgili
okuma programları geliştirmektedir.
Küçük çocuklar kitap okuma sırasında çok uzun süre sessiz duramasalar
bile, her gün iki üç dakika okuyarak
bunu yavaş yavaş artırmak dahi,
çocuk için büyük bir kazançtır. Kitap
okurken sakin bir ortam seçmek, her
sayfada çocuğa kitapla ilgili sorular
yöneltmek ve onun da sorularını can
kulağı ile dinlemek, okuma sevgisini filizlendirebilir. Evin içinde çocuğun erişebileceği yerlerde kitaplıklar
kurgulamak ve çocukların yaşlarına
uygun resimli kitaplar bulundurmak
da çocuğun okumayı sevmesine
yardımcı olabilir. Bu nedenle küçük
yaştaki çocuklara karton kitapların
hediye edilmesi anlamlı olur. Tabii
ki ebeveynlerin de kitap okuyarak
çocuklarına örnek olması gerekir.
Ayrıca halk kütüphanelerinin zenginleştirilmesi ve yaşam boyu okumayı
özendirecek mekânların geliştirilmesi oldukça önemlidir. Yazar, çizer
ve yayınevlerinin de teşvik edilmesi,
ödüllendirilmesi üretimin gelişimine
destek sağlayabilir.
Almanya’daki okuma alışkanlığını geliştirmeye yönelik proje bu konuda bir
örnek oluşturabilir:
“Almanya’da Federal Eğitim ve Araştırma Bakanlığı (BMBF) tarafından fonlanan okul öncesi çocuklarına yönelik okuma projesi
Stitung Lesen (Alman Okuma Vakfı) tarafından ülke çapında üç aşamada uygulanmakta ve ardından değerlendirmelerle başarı
ölçümleri yapılmaktadır. Aktif araştırmacı ve uzman kadrosu ile Stitung Lesen, hayat boyu okuma kültürünü aşılama bağlamında, uluslararası konferanslar düzenlemekte, çocuklara yönelik dijital medya ve basılı medya üzerine detaylı araştırmalar ve ar-ge
çalışmaları yapmaktadır. Kurum, okul öncesi projesi kapsamında, ilk adımda ülke çapında 12 aylık bebeklerin yarısına ulaşılabilmektedir. Çocuk doktorları, çocukların sağlık kontrolünü takiben ilk okuma çantalarını hediye olarak dağıtırlar. Çocukların
boyuna uygun biçimde tasarlanmış bez çanta üzerinde projenin maskotu, kitap taşıyan anne kanguru ve kesesinde yavru kanguru
bulunmaktadır. Paket, çocukların odasına asabilecekleri bir poster, aile için bir CD içinde okuma belgeseli, okuma rehberi, aile içinde okumayı anlatan resimli bir çocuk kitabı ile bebeklerin yırtamayacağı karton kitap gibi farklı yayınlardan oluşmuştur. Setlerin
hazırlanmasında kullanıcı ailelerin alışkanlıkları ve beğenileri göz ardı edilmemiş, aksine Polonya, Rusya ve Türkiye’den göçmen
ailelere yönelik olarak söz konusu dillerde tercümeler ilave edilmiştir. Görseller seçilirken yine her aile ve bebeğin temel olarak evinde bulunabilecek, oyuncak tren, plastik kova, balon, bez bebek, bere, yara bandı, havuç, elma, bisküvi, diş fırçası gibi ortak formlar
seçilmiş ve altlarında da isimleri yazılmıştır. Bu şekilde bebek için on iki aylıkken renkli bir görsel ve yazıyı ilişkilendirme imkânı
sağlanmış, sayfa çevirme ve kitabı bir oyuncak gibi algılaması kolaylaştırılmıştır. “En baştan okuma keyfi” olarak adlandırılan okuma rehberi, velilerin aklına takılabilecek soruları yanıtlamakta, önerilerde bulunmakta ve bilimsel verileri her kesimden ebeveyn
için sadeleştirilmiş bir dilde aktarmaktadır. Örneğin, kılavuzda çocukların doğumdan sonra kitapla tanışmasının neden gerçekten
önemli olduğu şöyle açıklanmıştır:
Evet, ilk üç yaşına kadar çocuğunuzun zihinsel ve dilsel gelişimi için temeli oluşturmuş olursunuz. Bebekler bile kitapları incelediklerinde dünyalarını daha iyi bir şekilde anlamayı öğrenirler. Bu da kelimenin tam anlamıyla gerçekleşir zira resimli kitapları
tüm duyularıyla algılarlar. Tadına bakarlar, koklarlar, ağızlarına alıp oynarlar. Kitaplara çocuklarla birlikte bakmak, hikâyeleri
canlandırmak ve birlikte anlatmak çok kolaydır. Böylece çocuğunuza zaman ayırmış, ilgi ve yakınlık göstermiş olursunuz. (Lesestart
Veli El Kitabı: bakmak, okumak ve anlatmak için kitaplar, Önsöz)”
Referans: Veryeri Alaca, I.,“ 0-5 YAŞ ÇOCUK ve AİLELERİNE YÖNELİK DEVLET DESTEKLİ DİL GELİŞİMİ STRATEJİLERİ, MEDYA ve OKUMA
KÜLTÜRÜ PROJELERİ, sayfa. 335-371, I.Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi (2013)
Kaynaklar
Astrid Lindgren’i Anma Ödülü, http://www.alma.se/en/ (4 Kasım 2014)
Astrid Lindgren’in Dünyası, http://www.alv.se/en, (6 Kasım 2014)
İsveç Çocuk Kitapları Enstitüsü, http://www.sbi.kb.se/en/ (4 Kasım 2014)
İsveç Çocuk Edebiyatı, https://sweden.se/culture/swedish-childrens-literature/ (7 Kasım 2014)
İsveç Sanat Konseyi, http://www.kulturradet.se/english/ (5 Kasım 2014)
Spindler, Y. L. (ed), (2013) Contemporary Swedish Illustrators: Sweden Guest of Honour in Bologna 2013, Swedish Art Council, Stockholm,
sf. 151.
Veryeri Alaca, I.,“0-5 Yaş Çocuklar ve Ailelerine Yönelik Devlet Destekli Dil Gelişimi Stratejileri, Medya ve Okuma Kültürü Projeleri”, sf. 335371, 1. Çocuk ve Medya Kongresi (2013)
Veryeri Alaca, I, İsveçli yazar Asa Lind ile basılmamış röportaj, 2014, İstanbul
Almanya’da okul öncesi (1 yaş-3 yaş-5 yaş)
çocuklarına verilen ücretsiz okuma seti
34 » YEĞİTEK » Nisan 2015
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 35
Yaratıcı Okuma
"İyi bir okur olunmadan yazılamayacağına göre
öncelikle nitelikli
bir okur olmanın
yollarını keşfetmek
gerekir."
Yaratıcı Okuma
Yrd.Doç.Dr.Dursun Ali TÖKEL
19 Mayıs Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
Bugün hemen her yerde adı sıkça geçen bir kavram var: “Yaratıcı yazarlık”.
Bununla kastedilen şey, temelde kişinin teknikleri ve detayları öğrendiği ve
belli bir öğretim aşamasından geçtiği
takdirde yazar olabileceğidir.
Herkesin yaratıcı yazma edimini ön
planda tutup da yaratıcı okuma eylemine hiç vurgu yapmaması, en basitinden yadırgatıcı bir durumdur. İyi bir
okur olunmadan yazılamayacağına
göre öncelikle nitelikli bir okur olmanın
yollarını keşfetmek gerekir. Bu, aynı
zamanda yazılı metinlerin şifrelerini,
kodlarını, metafor ve imgelerini çözme
yöntemidir de. Peki, neden hiç yaratıcı
okurluk kavramı gündeme gelmiyor,
böyle bir kavram yok mu, yoksa var
da bizce mi malum değil?
MEB’in 1955 yılında yayınlamış olduğu Batı Edebiyatından Seçme Metinler
adlı eserde, Yaratıcı Okuma başlıklı bir
metin var. Yani daha o zamanlar bu işe
dikkat çeken bir yazı yayınlanmış ama
orada kalmış işte. Keşke bu düşünce veya kavram geliştirilseydi, bugün
okuma alanında bambaşka seviyelerde olurduk. Percy Lubbock’a ait
(Çev: Mina Urgan) bu metinde yazarlar
üzerine, “keskin bir müşahedesi vardır”, “eserleri ince esprilerle doludur”,
“onun eserlerinde gündelik hayatın
bütün ayrıntıları mevcuttur” gibi genel geçer yargılardan uzak durulması
gerektiği söyleniyor ve şöyle devam
ediliyor: “Biz bu muharrirlerin sadece kabiliyetlerini ve başarılarını değil,
eserlerini de görmek arzusundayız ve
bu eserleri görebilmek için onları kendi kendimize yeniden yaratabilmemiz
36 » YEĞİTEK » Nisan 2015
gerekiyor. Peki, okunan eserler nasıl
yeniden yaratılacak? Lubbock’un
cevabı şöyle: “Bu eserleri sağlam bir
şekilde yaratabilmemiz için de sadece
bir tek çare var: Romancının hünerini
tetkik etmek, eserin gelişmesini takip
etmek, yaratıcı bir şekilde okumak.”
Bu okumanın amacının, hem roman
tenkidi hem de eserlerin derinliğinin
anlaşılması olduğunu söylüyor Lubbock: “Bu usulü şu sıralarda roman
tenkidi için biricik alaka uyandırıcı yol
olarak gördüğümü itiraf etmeliyim.
Kitaplarına vuzuh ve dikkatle bakmadıkça, romancılar hakkında sarf edilen
sözlerden bir yenilik ummak bana boş
görünür” (s. 328).
Lubbock’un dikkat çektiği temel husus şu: Yazarın hünerini tetkik etmek,
eserin gelişimini, oluşumunu, kurgusunu adım adım takip etmek yani yaratıcı bir okuma edimine girişmek. Bu
hem genel okurlar hem de öğrenciler
için uygulanabilir bir süreci işaret etmektedir.
Bizim bu kavramla burada kastettiğimiz genel okurları da ilgilendirmekle
beraber, asıl olarak öğrenim kademelerindeki öğrencilerin okuma alışkanlıkları kazanmasına yardımcı olmak
olduğuna göre okullarımızda yaratıcı
okurluk kavramıyla neyi kastediyoruz?
Yaratıcı okur
nasıl olmalıdır?
Mesele basitçe öğrencilerin öğretmenleri nezaretinde, edebiyatımızın
önemli metinlerinden seçilmiş bölümleri, paragrafları adeta yeniden yazma
işlemi ve bu vesileyle bir metnin nasıl
ortaya konulduğunu bizzat katılarak
tecrübe etmedir.
Üç tür okur vardır: 1. Eserde ne anlatıldığını merak eden niteliksiz (ampirik)
okur, 2. Bir eserde ne anlatıldığı kadar niçin anlatıldığını da merak eden
ve metni özellikle gerçeklik açısından
değerlendiren orta derece okur, 3.
Metnin ne anlattığı, niçin anlattığı kadar asıl olarak “nasıl anlatıyor”un da
peşinde olan; metnin estetik seviyesi,
kurgusu ve yapısal özelliklerini merak
eden okurdur (ideal okur) ki bu yaratıcı
okurdur, metin onu zenginleştirdiği kadar o da metni zenginleştirir.
Bunun için, dili daha çok metaforik bir
şekilde kullanan metinler seçilir. Yazarın metni nasıl anlattığı, tasvirde hangi
sıfat ve zarfları seçtiği, niye seçtiği tartışılır ve akabinde o metni öğrencinin
yeniden üretmesi sağlanır.
Okuma bir arama işidir. İdeal okur
ne aradığını bildiği kadar, aramadığını bulduğunda da sevinir. Bu açıdan
metin bir arkeolojik kazıya benzer.
Bir arazide tesadüfen buluntular olduğu anlaşılır, araziye önce büyük iş
araçları gelir, sonra kazmayla, daha
sonra küçük el aletleriyle, daha sonra
fırçalarla, en sonunda da kıl fırçalarla
metin kazısı sonuçlanır. Bulunan bulunması gerekendir ve bütün çabalara
değecek bir hazinedir. Yaratıcı okur, bu
anlamda, Sartre'ın dediği gibi yazarın
anlamla örttüğü içeriği metin kazısıyla
açığa çıkarma uğraşı veren (okuma
uğraşı) kişidir.
Örneğin:
H.R. Gürpınar'ın şu cümlesini alalım: "O, yaşça otuzla kırk arasına de-
mir atmıştır,” Yazar, metin kişisinin
yaşlanmadığını, hep genç kaldığını
anlatmak istiyor, bunun için neden
“demir atmak”ı seçiyor. Demir atmak
ne demektir? Yaşlanmamayı anlatmak
için yazar neden “demir atmak” benzetmesini seçmiştir? “Demir atmak”,
“demir almak”ı başka bir metinden
(Yahya Kemal'in Sessiz Gemi şiiri)
hatırlıyor musunuz? Soruların cevapları beraberce tartışılır. Sonra öğrenciye
şu soru sorulur: "Sizler demir atmak
yerine hangi metaforu, benzetmeyi,
deyimi kullanırdınız?" Cevaplar metnin temel düşüncesi açısından sağlamaya alınır. Mesela şöyle bir deyim
burada uygun düşebilir mi?: "O, yaşça otuzla kırk arasına kazık çakmıştır."
Yazarın demir atmak deyişini tercihinin
nedenleri bir beyin fırtınası hâlinde
tartışılır ve “kazık çakmak” deyiminin bu düşünceyi somutlamaya yetip
yetmeyeceği müzakere edilir. Uygulamada görülmüştür ki öğrenciler bu
büyük yazarların metinlerine bu türden
okumaları esnasında çok orijinal katkılarda bulunabilmektedir. Bu işlem,
bir bilmece formunda devam eder
ve ilgiyi hep canlı tutar. Öğrencinin dil
gelişimini, metafor üretme becerisini
artırır ve yazılmış metinleri tekrar farklı
gösterenlerle yazmaya çalışarak aynı
zamanda yaratıcı yazarlık eylemine de
katılmış olunur. Bu, sonuçta göstergebilimsel bir çalışmadır ve bu bilimin
temel kavramlarını giriş mahiyetinde
bilmeyi gerektirir ki bunlar, gündelik
hayatta da karşılıkları olan temelde
basit kavramlardır.
Yaratıcı okur,
metni zenginleştirir
Bir başka boyut şudur: Ünlü metinlerin kurguları, aktörleri değiştirilerek
öğrencinin metni yeni bir formatta
okuması ve yazması sağlanır. Mesela,
Kırmızı Başlıklı Kız uyanık biri olsaydı ve kurdun hilesini o daha yatağında
yatarken anlasaydı metin nasıl olurdu? Rapunzel'in saçları çok kısa olsaydı ona nasıl ulaşılırdı? Keloğlan'ın
niye babası yoktur, babalı bir Keloğlan masalı nasıl olurdu? Neden bizim
masallarda, Keloğlan gibi sıradan
bir insan vezirlik makamına, aklı ve
zekâsı sayesinde ulaşır da Batılı masallarda bu olmaz? Neden bizim masallarda kızlarımız son derece aktif
ve problem çözücü iken Batılı masallarda kızlar kurtulmak için beyaz atlı
prensi beklerler? Sınıflı toplumlarla,
sınıf esası olmayan toplumların edebî
metinleri (özellikle halk edebiyatı ürünleri) arasında nasıl farklar vardır ve bu
toplumsal yapıyı nasıl etkilemektedir?
Bu ve benzer sorular, örnek metinler
eşliğinde tartışılır ve yeniden hazırlanır.
Ünlü metinlerin farklı şairlerce yeniden, bambaşka açıdan kurgulanmış
anlatımları vardır: Mesela, Ağustos
Böceği ve Karınca masalında karınca çalışkan, ağustos böceği tembeldir. Okuyucunun karıncadan yana çıkması istenir. Oysa Sezai Karakoç'un
da bu masala bambaşka açıdan bir
bakışı vardır ve Ağustos Böceği
Bir Meşaledir şiirinde bilinenin tam
tersine Ağustos böceğini yüceltir ve
yepyeni bir kurgu oluşturur. Yine aynı
masalı başka açıdan ele alan Muzaffer Tayyip Uslu'nun Acımak şiiri
vardır. Bu da okunur ve öğrencinin
üç metni kıyaslaması istenir. Sonuç,
varlığa başka bir açıdan bakıldığında
kurgunun değişebileceği ve yaratıcı,
eleştirel düşüncenin ancak bu şekilde
gelişebileceğidir. Daha sonra öğrenciye metni kendilerinin nasıl kuracakları
sorulabilir ki bu yaratıcı bir okurlukla
okuyucunun metni zenginleştirmesidir.
Bizim bu çalışmamız Tanpınar'ın İnsan ve Ötesi metnine uygulanmış
ve veriler 100 edebiyat öğretmeniyle MEB'in bir çalıştayında tartışılarak
paylaşılmıştır. Bu amaçla önemli metinlerden yapılacak seçkiler hazırlanır
ve yaratıcı okuma teknikleriyle bu metinler okunabilir.
Bu işlem temelde okuru yazarın yazma eylemine ortak kılmadır, onu o
sürece dâhil etmedir. Lubbock’un
dediği gibi eserin nasıl yaratıldığını
adım adım takip etme; metnin arka
fonunda bulunan temel psikolojiyi
bulma ve karakterleri, olayları, olguları
bütünüyle o temel psikoloji çerçevesinde bir ağ gibi örme işlemini çözmeye gayret sarf etmedir. En önemli
yanlarından biri de bu suretle yaratıcı
eleştirel düşüncenin geliştirilebilmesi, metinlerin arka planındaki kültürel
kodların görülmesi, bu kültürel kodların metin örgüsünde nasıl hayati roller oynadığının izlenmesi ve böylece
yaratıcı okurluk aşamasından yaratıcı
yazarlık seviyesine geçilmesidir.
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 37
Edebî Eserlerin Ekranlara Taşınması Okumayı Artırıyor mu Engelliyor mu?
"Okumayı insanların yaşam boyu sürdürecekleri bir
alışkanlık hâline getirebilmelerini sağlamak okuma
eğitiminin amaçları arasındadır. Okumayı, eğitimin
dışında etkileyen olumlu ve olumsuz başka faktörler
de bulunmaktadır. Bunlardan biri de televizyondur."
Edebî Eserlerin Ekranlara Taşınması
Okumayı Artırıyor mu Engelliyor mu?
Doç. Dr. Alparslan OKUR
Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Okumayı insanların yaşam boyu sürdürecekleri bir alışkanlık hâline getirebilmelerini sağlamak okuma eğitiminin amaçları arasındadır. Okumayı,
eğitimin dışında etkileyen olumlu ve
olumsuz başka faktörler de bulunmaktadır. Bunlardan biri de televizyondur.
İnsanlar, televizyon izledikleri süre
içinde kitap okuma eylemini unutmaktadır. Bunun sebeplerinden biri
televizyonun eğlendirme işlevi iken
bir diğeri televizyonda, kitap okumayla ilgili reklam ve kampanyaların yer
almamasıdır. Bunların yanında televizyonda yer alan kişi ve karakterlerin
okuma alışkanlıkları da televizyondan yansıtılmamakta böylece okuma
38 » YEĞİTEK » Nisan 2015
özendirici bir hâle getirilmemektedir.
Bununla beraber televizyonun okuma
üzerinde olumlu etkileri de vardır. Televizyondaki kitap reklamlarının, kitap
konulu kültür-sanat programlarının,
dizilerde kitap kullanımının, sevilen
dizi karakterlerinin kitapla görüntülerinin ve kitaptan uyarlama dizilerin insanları okumaya özendirdiği ve kitap
satışlarını artırdığı söylenmektedir.
Televizyonun okuma
eğitimi üzerindeki etkileri
Televizyonun okumayı etkilemesi genellikle farkında olmadan amaçsız bir
şekilde gerçekleşmektedir. İnsanlar
boş vakitlerini değerlendirmek için
genellikle dışarıda arkadaşlarıyla va-
kit geçirmeyi ya da evde televizyon
izlemeyi, bilgisayar kullanmayı, kitap
okumayı tercih etmektedir.
Ülkemizde dergi okuma oranı % 4,
gazete okuma oranı % 22, televizyon
izleme oranı ise % 95 düzeyindeyken (Çoşkun, 2010: 35) televizyonun
kitap okumayı yüzde 20, dergi ve kitap okumayı yüzde 22 azalttığı (Maraşlı, 2005: 123) söylenmektedir. Bu
oranlar, insanların boş zamanlarını
değerlendirmek için “okumak” yerine televizyon izlemeyi tercih ettiğini
göstermektedir. Böylece televizyon,
okuma alışkanlığının yerini almakta
(Altınkaş, 2009: 80) ve kitap okumanın önündeki en büyük engellerden
biri hâline gelmektedir (Maraşlı, 2005:
123).
Bireylerin okumama nedenlerini tespite yönelik anket verilerine bakıldığında insanların kitap okumama
nedenlerine verdikleri cevaplardan
biri “Televizyon izlemeyi tercih ediyorum.” olmuştur (Gündüz ve Şimşek,
2011: 27). İnsanlar, daha kolay ulaşılan, daha az çaba ile anlaşılan ve bilgi alınan televizyonu okumanın yerine
tercih etmektedir.
Öğretmenler, boş zamanlarını değerlendirmede kitap okumaktan sonra
TV izlemeyi ikinci öncelik olarak gösterirken (Bulut, 2010: 63) öğrencilerin
yarıya yakını vakitlerinin önemli bir
kısmını televizyon izlemeye, müzik
dinlemeye ve bilgisayar kullanmaya
ayırmaktadır. Ancak öğrencilerin kitap
okumaya ayırdığı süre, sözü edilen
faaliyetlerin toplam süresinin çok altında kalmaktadır (Odabaş, Odabaş
ve Polat, 2008: 460). Öğrenciler kitap
okumalarına engel olarak en yüksek
oranda derslerin yoğunluğunu göstermişlerdir. Bunun yanı sıra televizyonun da öğrencilerin kitap okumalarını
engelleyici en önemli etkenlerden biri
olduğu ve okuma alışkanlığını azalttığı belirtilmiştir (Yalınkılıç ve Ülper,
2011; Yılmaz, Köse ve Korkut, 2009:
46).
Televizyonun kitap okumanın yerini alması uzun izlenme süresiyle
doğrudan ilgilidir. Öğrencilerin yılın
yaklaşık 900 saatini okulda, 1500
saatini ekran karşısında geçirdikleri
belirtilmektedir (RTÜK, t.y.). Öğrencilerin günlük televizyon izleme süreleri
incelendiğinde ise bu sürenin çoğunlukla 2 saat veya daha fazla olduğu
görülmektedir (Altınkaş, 2009; Çetin
ve Bilgin Aksu, 2010; Göçen, 2011).
Yapılan çeşitli araştırmalara göre öğrencilerin ve ailelerinin televizyon izleyerek harcadıkları zamanın, öğrencilerin okuma alışkanlıkları üzerinde
olumsuz bir etkiye sahip olduğu görülmüştür (Beentjes ve Voort, 1988:
390-395; Woolf, 1980). İnsanlar, televizyondan kopamayıp uzun süre
televizyon izlerlerken “kitap okuma”
eylemini unutabilmektedir. Televizyon
"Büyük Umutlar Filminden"
programlarında okuma eylemine ya
da kitap görüntüsüne/reklamına yer
verilmediğinde de okumayı unutturma desteklenmektedir.
Olumsuz olarak kabul edilebilecek bu
etkilerin yanında televizyonun okuma
eylemine olumlu etkileri de vardır.
Gagne (1992), televizyonun çocukların okuma davranışlarını geliştirdiği, okuma kategorilerini yükselttiği,
kitap seçimlerine yardımcı olduğu,
televizyon izlemenin eğlence amacıyla okuma üzerinde etkili olduğunu, televizyonun çocukları okumaya
yönlendirebilecek bir araç olduğunu
savunmaktadır. Okumayı olumlu bir
etkinlik olarak sunan, içeriği ve düzeyi
izleyenlere göre uygun olan film, belgesel, reklam vb. programlar izleyenlerde okumaya karşı istek yaratabilir.
Özellikle, kendilerini bir model ile özdeşleştiren çocuklar için televizyonda
gördükleri okuyan kahramanlar onlarda okuma konusunda olumlu etkiler
yaratacaktır. Kısaca belirtmek gerekirse televizyonun çocukların okuma
alışkanlıkları üzerinde olumlu etkiye
sahip olmasının büyük ölçüde televizyon programlarının içeriği ve niteliği
ile yakından ilgili olduğu açıktır.
Televizyondaki kitap reklamları ya da
kitap konulu programlar, izleyicileri
bilgilendirmekte ve onları kitap okumaya yönlendirebilmektedir. Televizyondaki sevilen dizilerde kullanılan
kitaplar da izleyicileri meraklandırmakta ve bunlar adı geçen kitapların
araştırılmasına ve satın alınmasına
yardımcı olmaktadır.
Televizyon ve insan arasındaki ilişki, uzun televizyon izleme saatlerine
bağlı olarak kopmaz bir bağ üzerine
kurulmuşken insanlar televizyonda
gördükleri, duydukları kitapları merak ederken ve bu konuda televizyon
karakterlerini örnek de alırken amaç,
televizyonu yok etmek değil, televizyondan etkilenmeyi olumluluğa yani
televizyondan yararlanmaya dönüştürmek olmalıdır.
Edebî eserlerden
uyarlanan dizilerin okuma
eğitimi üzerindeki etkileri
Edebî kaynaklardan yararlanma nedenleri çeşitlilik göstermektedir.
Özellikle televizyon uyarlamalarının
sebepleri düşünüldüğünde ise “merak” ve “heyecan” duyguları ön plana çıkmaktadır. İnsanlar uyarlanan
kitabı okumuş olsalar bile hikâyenin
televizyona nasıl aktarıldığını görmek,
değiştirilip-değiştirilmediğini anlamak
ya da varsa eklenen yan hikâyeleri takip etmek için kitap uyarlaması dizileri
“merak” ve “heyecan” ile izlemektedir. Bu uyarlamaların eskiden gazete ve dergilerde yayınlanan “tefrika
roman”lara benzediği ve hatta “tefrika roman”ın bir uzantısı olduğu düşünülmektedir. O zamanlar insanlar
bir hikâyenin devamını öğrenebilmek
için gazete ve derginin yeni sayısını
heyecanla beklemek durumundaydılar şimdi de televizyon bölümlerini
beklemek durumundalar:
“1841’in Şubatında bir grup inNisan 2015 « YEĞİTEK « 39
Edebî Eserlerin Ekranlara Taşınması Okumayı Artırıyor mu Engelliyor mu?
san, New York limanında, Master
Humphrey’s Clock dergisinin son
sayısını İngiltere’den getirecek olan
gemiyi bekliyordu. Dergi, merakla
bekledikleri sorunun cevabını taşıyordu: Küçük Nell yaşıyor mu? Charles
Dickens’ın dergide tefrika hâlinde
yayımlanan Antikacı Dükkânı adlı
romanının bu talihsiz küçük kahramanı, okurları son derece sahici ve sadık
bir merak, endişe ve üzüntü duygusuyla kendine bağlamıştı. Okur, Küçük Nell’i sahiplenirken Dickens’a
teslim olmuştu. 2011 Noel zamanı,
BBC’de yine bir Charles Dickens
romanı “Büyük Umutlar” üç bölümlük
bir dizi olarak yayımlandı ve izlenme
rekorları kırdı. İngiltere’de yaşamayanlar ise bölümler yayımlandıktan
sonraki gün, sabah ilk iş P2P marifetiyle diziyi bilgisayarlarına indirerek
iştahla izlediler (Önen, 2012).”
İnsanların bir kitabı merakla gazete ve
dergiden okuması gibi günümüzde
de insanlar, bir kitabı dizi bölümlerinden okumaktadır.
Kitap-televizyon etkileşimine bakıldığında çeşitli sonuçlarla karşılaşılır.
Bir kitapçıdan içeri girip ‘Aa Aşk-ı
Memnu’nun kitabı çıkmış!’ diye şaşıran bir kısım seyirci-okurun varlığı,
birçok kıymetli kitabı arka raflardan
“çok satanlar” raflarına taşımıştır.
Ancak ekranda görmeden çok evvel
kitabı bizzat yazarın dilinden okumuş,
bütün atmosferi zihninin içinde yaratmış ve metnin ekrandaki hâlini hayal
kırıklığı olarak algılayan okur-seyirciler
de yok değildir. Televizyonun edebiyatın halesine gölge düşürdüğünü
düşünenler kadar uyarlamaların özellikle okuma tembeli yeni nesli, televizyonun karşısındaki koltuktan kaldırıp kitapçıya soktuğunu, en çok da bu
yüzden farkında olmadan edebiyatın
lehine elzem bir misyon üstlendiğini
düşünenler de vardır (Kesmez, 2012).
Kitap uyarlaması dizilerin etkisi hakkında çeşitli görüşlerin var olduğu
görülmektedir. Bu konudaki olumsuz
görüşlerden bazıları şunlardır:
Televizyona uyarlanan bir eseri bulunan Emrah Serbes’e “Uyarlamalar
edebiyatın değerini düşürür mü?”
40 » YEĞİTEK » Nisan 2015
Edebî Eserlerin Ekranlara Taşınması Okumayı Artırıyor mu Engelliyor mu?
"Suç ve Ceza filmi"
Raskolnikov
diye sorulduğunda “Genel bir şey
söylemek doğru olmaz. Uyarlamayı
kimin yaptığına bağlı bu. Bunun dışında televizyon her şeye gölge düşürüyor zaten, sırf edebiyata değil.”
(Kesmez, 2012) şeklinde cevap vermektedir.
Televizyona uyarlanan kitapların satışı
artsa da bunun okumaya etki etmeyeceğini düşünenler de vardır. Oyun
yazarı, romancı, senarist Özen Yula
uyarlama dizilerin faydasının uzun
ömürlü olamayacağını, sadece tüccar ruhlu yazarların sonuçtan memnun kalacağını belirtmekte ve eklemektedir:
“Şahsi düşüncem dizilerin okuma
alışkanlığını artırıcı bir etkisinin olamayacağı yönünde. İnsanlar bu ülkede bir hikâyenin devamını merak
ettikleri için kitap alabilirler ama bu
onların ikinci bir kitabı da aynı şekilde
gidip alacakları, okuyacakları anlamına gelmez.” (http://egoistokur.com/
yeni-sezonda-dizi-dizi-romanimiz-
olacak/).
Bir romanın dizi olarak uyarlanmasını
doğru bulmayan izleyicilerin görüşlerine bakıldığında bunların nedenleri
şöyle belirtilmektedir (Önkol, 2011:
84):
“Ticari amaçlar öne çıktığı için roman
asıl konusundan uzaklaştırılıyor.”
“Romanın içeriğiyle çok örtüşmediği
için doğru bulmuyorum.”
“Kitabın üzerimde bıraktığı etkiyi arıyorum. Bulamayınca hayal kırıklığı
yaşıyorum.”
“Kitaptaki atmosferin yaratılamayacağı kanısındayım. Kitaptaki bazı olayların da çarpıtıldığını düşünüyorum.”
Bunların yanında edebî eserlerden
uyarlanan televizyon dizilerinin olumlu etkilerini belirtenler de vardır.
Yazar Murat Uyurkulak uyarlamaların kitaba bir zarar veremeyeceğini
düşünürken kitap ve uyarlamanın farkını vurgulamaktadır:
‘Söz uçar, yazı kalır’ derler ya. Film
uçar, kitap kalır. Bir uyarlama kötü
oldu diye iyi kitabın kıymeti azalmaz
(…) Sözgelimi çok şahane bir Suç
ve Ceza çekebilirsiniz ama o hiçbir
zaman Dostoyevski’nin yazdığı eser
olmayacaktır. Bin sayfalık romanda
Raskolnikov’un beş sayfalık ruh halini aktarmaya kalksanız beş saatlik
bir film çekmeniz gerekir.” (Kesmez,
2012).
Televizyona uyarlaması yapılan uzun
zaman önce yazılmış romanların tekrar hatırlandığı bilinmektedir. Milliyet
(2010) gazetesinde yer alan bir habere göre roman uyarlaması diziler
eleştirilse de romanlar bu sayede
hatırlanmış oluyor ve satışları da yayımlandığı dönemde artıyor. “Yaprak
Dökümü, Aşk-ı Memnu, Hanımın
Çiftliği” gibi eserler, televizyon uyarlamasının ardından yeniden hatırlanan ve satışı artan kitaplardan birkaçı
olmuştur.
Kitapları televizyona uyarlanan yazarlardan biri Ayşe Kulin’dir. Uyarlama
diziler hakkındaki görüşü sorulduğunda, uyarlama dizilerin uyarlandığı
kitaptan farkı üzerinde durmaktadır.
Kitaptaki öykünün dizi de değiştirildiğinden bahsetmektedir. Ancak he-
men arkasından uyarlama dizilerin
kitaplara sağladığı yarardan söz etmektedir. Ona göre uyarlama diziler
kitapların satışını artırmaktadır:
“Kitaplarımın televizyona uyarlanması
beni hem mutlu hem mutsuz ediyor.
Elbette kendi eserimin ekrana uyarlanmış hâlini görünce keşke yapıta
sadık kalınsaydı diye düşünüyorum.
Ama hamama giren terler misali, yapıtı yapımcıya teslim ettiğiniz anda
artık o, sizin olmaktan çıkıyor. Ekran
dili çok değişik bir dil. Üstelik biz
Türklerin dizi anlayışımızda da amansız bir abartma var. Bir romandan her
hafta bir sinema filmi uzunluğunda
bir öykü çıkartıyorlar. Çarpın bunu en
az 13 bölümle, sonra da düşünün
bakalım bir roman bunca öyküyü nasıl doğurabilir diye. Hâliyle ana eser
bozuluyor, sulanıyor, romanla ilgisi
olmayan yan öykülerle besleniyor. Biz
eserlerini televizyon dizilerine verenler, bunu baştan biliyoruz da neden
romanlarımızın diziye uyarlanmasını
kabul ediyoruz? Çünkü televizyon
dizisi hâline getirilen kitap hemen
bir patlama yaşıyor, yıllar evvel yazılmış bile olsa çok satmaya başlıyor.”
(http://egoistokur.com/yeni-sezondadizi-dizi-romanimiz-olacak/)
Ayşe Kulin’e göre uyarlama diziler
okur sayısını da çoğaltmaktadır:
“Hayatında kitaba elini sürmemiş
olanlar, dizinin sonunu öğrenebilmek
amacıyla gidip kitabı satın alıyorlar ve
görüyorlar ki o güne kadar dokunmaya çekindikleri kitap, aslında okunası
bir şey. Üstelik dizi halinden çok daha
anlamlı ve derin. Biz yazarlar için
okur sayısının çoğalması kutsal bir
amaçtır. Ben sadece kendiminkilerin
değil, diğer yazarların da kitaplarının okunduğunu, sattığını gördükçe,
mutlu olurum. Türkiye’nin okuyan bir
ülkeye dönüşmesinde çok büyük yarar görürüm. Diziler bu amaca hizmet
ettikleri için varsın esere uymasınlar,
ekranda seyrettikleriniz düğmeye
bastığınız anda uçar gider ama kitap
kalır. Başucunuzda, rafınızda, yüreğinizin, beyninizin bir yerinde kalır.
Bu nedenle ben edebiyat eserlerinin
dizilere uyarlanmasından yanayım,
"Köprü dizisinden bir sahne"
seyredenleri aynı zamanda kitapla
tanıştırdıkları için.” (http://egoistokur.
com/yeni-sezonda-dizi-dizi-romanimiz-olacak/)
Barbaros Altuğ, birçok önemli yazarın menajeridir. Fikirbaz adlı şirketinde
önümüzdeki sezonlarda televizyonlarda yayınlanacak edebiyat uyarlamalarının senaryolarını yazdırmaktadır ve o da edebiyat uyarlamalarının
faydalarından söz etmektedir. Ona
göre;
“Edebiyat uyarlamalarının en kötüsü bile zararsızdır. Öyle olmasaydı, berbat uyarlamaları da bulunan
Shakespeare’in dünyada şu anda
esamesinin okunmaması gerekirdi. Hele Türkiye gibi klasiklerin ders
kitaplarındaki bir-iki sayfa örneğiyle
öğrenildiği ülkelerde bir klasik yapıtın
televizyona uyarlanmasını ben çok
faydalı buluyorum. Neticede “hiç”in
yanında “binler” büyük bir gelişim sayılır. Dizi hâline geldikten sonra klasiklerin daha fazla alınıp okunduğu da
artan satış rakamlarından açık olarak
görülebilir. Yapımcının, yönetmenin,
senaristin kurguladığı, kitabı okuduğunda algıladığı dünya yazarınkiyle
aynı olmak zorunda da değil. Kaldı
ki sinema veya televizyon ile edebiyat ayrı dünyalar. Sonuçta uyarlanan
edebiyat yapıtları kapı gibi yerlerinde
duruyor. Aşk-ı Memnu uyarlamasından sonra Halit Ziya Uşaklıgil değerinden yitirdi diyecek hâlimiz yok.
Şimdi uyarlamasında ön ayak olduğum Ahmet Hamdi’nin Huzur’unu
beğenmeyen olursa herhalde bu yapıtın değerini sorgulatmaz…(http://
egoistokur.com/yeni-sezonda-dizi-dizi-romanimiz-olacak/)
Televizyoncuların en çok tercih ettiği
yazarlardan Orhan Kemal ve Ayşe
Kulin’in romanlarını yayınlayan Everest Yayınları Genel Yayın Yönetmeni
Sırma Köksal da romanlarının dizi
hâline gelmesinden yazarların da
memnun olduğunu belirtmekte ve eklemektedir:
“Bu sayede hem eserlerinin satışı artıyor, hem de isimleri daha geniş kitlelerce tanınıyor. Bence de insanlar o
güne dek belki adını bile duymadıkları veya duyup da unuttukları yazarları
bu şekilde tanıyor ya da hatırlıyor. Bu
da insanla kitap ilişkisini sağlamlaştıracak bir şey. (http://egoistokur.com/
yeni-sezonda-dizi-dizi-romanimizolacak/)
Reşat Nuri Güntekin’in Yaprak
Dökümü ve Dudaktan Kalbe, Halid Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu
ve Vedat Türkali’nin Fatmagül’ün
Suçu Ne? eserlerini televizyon dizisi
hâline getiren Melek Gençoğlu ve
Ece Yörenç de uyarlama dizilerin
izlenme oranlarına ve kitap okuma
oranlarına faydasından söz etmektedir. Onlara göre;
“Aslında dizilerden sonra kitap satışlarında çok önemli artışlar oldu. Daha
önce bu kitapları okumamış olanlar
da dizileri izledikten sonra merak edip
okudular. Şu kadarını söyleyebiliriz:
Geçen yıl Yaprak Dökümü kitabı
Bulgaristan’da en çok satanlar arasındaymış... Türkiye’deki satışlarsa
tam dokuz kat artmış.” (http://egoisNisan 2015 « YEĞİTEK « 41
Edebî Eserlerin Ekranlara Taşınması Okumayı Artırıyor Mu Engelliyor Mu?
tokur.com/yeni-sezonda-dizi-dizi-romanimiz-olacak/)
YAYFED Başkanı Bayram Murat da
uyarlama dizilerin yalnızca Türkiye de
değil yurt dışında da kitap tanıtımları için faydalı olduğunu düşünüyor.
Türk dizilerinin sadece Türkiye'de
değil, dünyanın çeşitli ülkelerinde de
beğeniyle izlendiğini vurgulayarak
Türkmenistan'da katıldıkları bir kitap
fuarında "Hürrem Sultan" ile ilgili kitap
olup olmadığının kendisine sürekli
sorulduğunu söylüyor. (http://www.
f5haber.com/haberdar/dizi-izledikceroman-okuyoruz-haberi-3671067/).
Bir romanın dizi olarak uyarlanmasını doğru bulan izleyicilerin görüşlerine bakıldığında bunların nedenleri
arasında şunlar gösterilebilir (Önkol,
2011: 84):
“Romanların tanıtımını yaparak romanların daha çok okunmasını sağladığını düşünüyorum.”
“Ülkemizde herkes kitap okumuyor
maalesef. Okumayan bir toplum olarak bu sayede kitapları merak edip
okuyabiliriz.”
“Bazen her kitaba ulaşmak mümkün
olmuyor ya da kitabın dili, üslubu vermek istediği mesaja olanak vermiyor
bu nedenle o mesajları diziler daha iyi
verebiliyor.”
Uyarlamalar, edebiyat ve
film sinerjisinin ürünü
Televizyon sayesinde uyarlanan kitaplar herkes tarafından tanınırken
bu konu dünya gündemindeki yerini
de almıştır ve neredeyse uyarlama
dizilerin faydası ve üstünlüğü kabul
edilmiştir:
“Metinlerarasılık, artık içeriğin yegâne
var olma şansıdır. Hindistan’da bu yıl
düzenlenen 20. Dünya Kitap Forumu’ndaki panellerden biri “Kurmacayı
Filme Almak” idi. Panelde, uyarlamanın, edebiyat ve film sinerjisinin ürünü
olduğu savunuldu ve romanların filme
her zaman üstün olduğu savının geçersizliği ilan edildi.” (Önen, 2012).
Bu kabul edişin zeminini bu konuda
yapılan çalışmalar oluşturmaktadır.
Önen’in (2012) belirttiği gibi 2006 yılında İngiltere’de amacı, ilgilenen her42 » YEĞİTEK » Nisan 2015
"Yaprak Dökümü dizisinden"
kesi uyarlama konusunda eğitmek
ve edebiyatın sinemaya, dizilere ve
diğer tüm transmedya uygulamalarına dönüşümünü incelemek olan “The
Association of Adaptation Studies”
adında bir vakıf kurulmuştur. Vakfın
araştırmalarını yılda iki kere yayınladığı “Adaptations, Oxford University
Press.” adında bir dergileri de bulunmaktadır.
Son dönemde ülkemizde de bu konuda yapılan çalışmaların sayısı artmakta ve araştırmacıları bilgilendirmektedir.
Tartışma ve sonuç
Günümüzde öğrencilerin okuma
eğilimlerinin belirlenmesine birçok
değişken etki etmekle birlikte, bu
değişkenlerin de etkilendiği en temel değişkenin medya araçları (televizyon, gazete, dergi, sinema vb.)
olduğu gerçeği bilinmektedir (Okur,
Süğümlü ve Göçen, 2014: 670).
Bugün kitap okumak pedagojik açı-
Edebî Eserlerin Ekranlara Taşınması Okumayı Artırıyor Mu Engelliyor Mu?
dan kalite ölçüleri önemsenmeden
genelde televizyon seyretmekten
daha faydalı görülmektedir. “Ancak
artık medya araştırmalarından bilinmektedir ki iki araç karşılaştırıldığında
her ikisinin de aynı derecede faydalı
olabileceği, asıl farkın, televizyon ve
kitap arasında olmadığı, bilâkis farkın belli bir kalite ölçüsüne ulaşamayan kitap ve televizyon yayınlarından
kaynaklandığı saptanmıştır.” (Yıldız
ve diğerleri, 2008: 128). Televizyon
yayınlarının kalitesinin arttırılması,
yayınlarda eğlendirme işlevinin yanında eğitim işlevinin de bulunması
ile olumsuzluklardan değil, televizyonun faydasından söz edilebilecektir. Doğan ve Göker’e (2012: 27)
göre çocuk kanallarından beklenilen
programlar arasında çizgi filmlerin ardından eğitim programlarının ortaya
çıkmış olması çocukların eğitimlerinde birer yardımcı olarak televizyonu
ve televizyon program yayınlarını görmek istediklerini ortaya koymaktadır.
Okur (2013) tarafından yapılan kitap
uyarlaması dizilerin okumaya etkisinin araştırıldığı çalışmada, Türkiye’yi
temsil edecek her bölgeden en az iki
ilden toplam 16 ildeki ortaokul, lise ve
üniversitede okuyan 1693 öğrenciden şu sonuçlar elde edilmiştir:
Öğrenciler, uyarlama dizinin sonunu öğrenebilmek
"Öğrencilerin
çoğunluğuiçin kitap alıyor
nun
uyarlama
dizi yerine
Öğrencilerin
çoğunluğunun
uyarlama
dizi
yerine
uyarlanan
kitabı
tercih
uyarlanan kitabı tercih ettiği, kitap seçiminde uyarlama dizilerin
ettiği,
kitap seçiminde
etkisi olduğu, uyarlama dizinin reklauyarlama
dizilerin
etkisi kitamını gördükten
sonra uyarlanan
bı
aldığı,
okuduğu,
dizi
izlemek
olduğu, uyarlama dizinin söz
konusu olduğunda uyarlama diziyi
reklamını gördükten sonizlediği ve bunun yanında uyarlanan
ra
uyarlanan
kitabı
aldıkitabı
okumaktan da
vazgeçmedikleri
görülmektedir.
ğı, okuduğu, dizi izlemek
Araştırma
bulgularına
göre uyarlama
söz konusu
olduğunda
dizi varken öğrencilerin çoğunluğuuyarlama
diziyi izlediği
nun kitabı seçmesinin
bir nedeni uzun
ve
uyar-dizinin
sürebunun
devam yanında
eden uyarlama
sonunu
öğrenebilmek
içindir.
lanan kitabı okumak- Böylece
dizilerin öğrencileri meraklandırdığını
tan
da vazgeçmedikleri
ve okumaya heveslendirdiğini söylegörülmektedir.
mek mümkündür. "
Araştırmaya katılan öğrencilerin çoğunluğu uyarlanan kitabın yazarını tanımak istiyor ve yazarın başka kitaplarını da okuyor. Böylece diziler, kitap
okumaya olumlu etki yaptığı gibi farklı
kitapların tanınmasına da yardım ediyor. Ayrıca öğrenciler uyarlama diziler
ile kitapların varlığından da haberdar
oluyor.
Dizilerde, oyuncuların okudukları romanlar, fikir kitapları ve şiirlerin, merak uyandırdığı ve okunduğu gerçeğinden yola çıkarak senaristlerden,
yönetmenlerden dizilerinde, sinema
filmlerinde kitap ögesini daha sık kullanmaları, ana karakterin eline kitap
vererek zaman zaman da bulundukları mekânlara kitaplar yerleştirerek
gençliğin okumasına katkı sağlamaları istenebilir (Açık, 2010: 111).
Böylelikle kitapla ilgili toplumsal bir
hafızanın oluşması da sağlanmış olur.
Çünkü örnek model olarak görülen
bu karakterler duygusal anlamda insanları derinden etkiliyor ve kendilerine karşı grupsal bir özenti yaratıyor.
(Aktaş, 2010: 189). Televizyon dizilerinde okumayı özendirici sahneler
hazırlanmalıyken TRT eğitim ve kültür
kanalları kurmalı, bunlar aracılığıyla
çocukları okumaya özendirici etkinlikler yapmalı (Millî Eğitim Bakanlığı
Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı,
2010).
Böylece okumanın özendirici bir hâle
getirilmesi ile okuma eyleminin televizyondan olumsuz etkilenmesi yararlanmaya dönüşebilir. Bu yolla okuma
eğitiminde televizyondan etkilenme
değil, televizyondan yararlanma söz
konusu olacaktır (Göçen, 2013: 260)
Bu yazı, yazarın “Edebî Eserlerden Uyarlanan Dizilerin Okumaya Etkisi” adlı makalesinden uyarlanmıştır.
Kaynakça
Açık, F. (2010). 15-18 Yaş grubu çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmak için öneriler. Şimdi Okuma Zamanı Okuma Kültürü ve Söz Varlığının Geliştirilmesi Çalıştayı Konuşmalar-Bildiriler (2011)
içinde (s. 108-112). Ankara: Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı.
Aktaş, H. (2010). Çocukların yetişmesinde ailenin ve kitabın önemi. Şimdi Okuma Zamanı Okuma Kültürü ve Söz Varlığının Geliştirilmesi Çalıştayı Konuşmalar-Bildiriler (2011) içinde, (s. 176-190).
Ankara: Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı.
Altınkaş, C. B. (2009). Türk eğitim ve kültüründe medyanın oluşturduğu sanatsal ve düşünsel etkiler. Yayınlanmamış doktora tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İzmir.
Beentjes, J. W. H. ve Voort, T. H. A. (1988). Television’s impact on children’s reading skills: a review of research. Reading Research Quarterly, 23, 389-413.
Bulut, Z. (2010). Öğretmen ve öğrenci okuma alışkanlıkları. Uluslararası Katılımlı Okuma Kültürü “Sorunlar ve Çözüm Yolları” Sempozyumu (2011) içinde (s. 55-75). Ankara: Eğitim Sen Yayınları.
Çetin, N. ve Bilgin Aksu, M. (2010). İlköğretim 4-8. sınıf (10-14 yaş) öğrencilerinin televizyon izleme profili. Millî Eğitim, 187, 122-137.
Çoşkun, A. (2010). Ülkemizde okuma düzeyi göstergeleri ve okuma algısı. Uluslararası Katılımlı Okuma Kültürü “Sorunlar ve Çözüm Yolları” Sempozyumu (2011) içinde (s. 35-44). Ankara: Eğitim
Sen Yayınları.
Doğan, A., ve Göker, G. (2012). Tematik televizyon ve çocuk: İlköğretim öğrencilerinin televizyon izleme alışkanlıkları. Millî Eğitim, 194, 5-30.
Gagne, K. D. (1992). Kids and books: a model for television as a medium to lead children to literatüre (motivation, reading, attitudes). Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, University of Massachusetts,
[y.y.]. 22 Eylül 2003 tarihinde Digital Dissertation Abstract veri tabanından erişildi.
Göçen, G. (2011). Televizyonun konuşma eğitimine etkileri. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Sakarya Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Üniversitesi, Sakarya.
Göçen, G. (2013). Okuma ve Televizyon. Yaşam Boyu Okuma Eğitimi (Ed. Alpaslan Okur) içinde (s. 241-266). Ankara: Pegem Akademi Yayınları.
Gündüz O. ve Şimşek T. (2011). Anlama teknikleri I uygulamalı okuma eğitimi el kitabı. Ankara: Grafiker Yayınları.
http://egoistokur.com/yeni-sezonda-dizi-dizi-romanimiz-olacak/ E.T: 18 Mart 2013
http://www.f5haber.com/haberdar/dizi-izledikce-roman-okuyoruz-haberi-3671067/ E.T: 18 Mart 2013
Kesmez, M. (2012). Bölüm bölüm edebiyat: Televizyonda neler oluyor?. Sabit Fikir Güncel Edebiyat Dergisi. http://www.sabitfikir.com/dosyalar/bolum-bolum-edebiyat-televizyonda-neler-oluyor
Maraşlı, A. (2005). Anne-babalar, eğitimciler ve gençler için okumayı sevdirme yolları. İstanbul: Bilge Yayınları.
Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı (2010). Şimdi Okuma Zamanı Okuma Kültürü ve Söz Varlığının Geliştirilmesi Çalıştayı Konuşmalar-Bildiriler (2011) içinde (s. 237-240).
Ankara: Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı
Milliyet Gazetesi (2010). Ekranın ‘Dizi Dizi’ romanları. http://www.milliyet.com.tr/Yazdir.aspx?aType=HaberDetayPrint&ArticleID=1212854 E.T: 18 Mart 2013
Odabaş, H., Odabaş, Z. Y. ve Polat, Ç. (2008). Üniversite öğrencilerinin okuma alışkanlığı: Ankara Üniversitesi örneği. Bilgi Dünyası, 9(2), 431-465.
Okur, A. (2013). Edebî eserlerden uyarlanan dizilerin okumaya etkisi. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 6(28), 228-247.
Okur, A., Süğümlü, Ü. ve Göçen, G. (2014). Kitaptan uyarlama sinema filmlerinin ortaokul, lise ve üniversite öğrencilerinin okuma eğilimleri üzerindeki etkisi. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi,
7(33), 667-685.
Önen, A. (2012). Tefrikadan televizyona. Sabit Fikir Güncel Edebiyat Dergisi. http://www.sabitfikir.com/dosyalar/tefrikadan-televizyona E.T: 18 Mart 2013
Önkol, A. (2011). Üniversite gençlerinin romanlardan uyarlama dizilere bakışı. International Journal of Social and Economic Sciences, 1(2), 81-86.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) (t.y). Arkadaşım TV. http://www.rtukcocuk.org.tr E.T: 18 Mart 2013
Woolf, S. J. (1980). Relationship of family structure and leisure-time activities to middle grade students’ voluntary reading.Yayımlanmamış Yüksek lisans tezi. Boston University School of Education,
[y.y.]. 22 Eylül 2003 tarihinde Digital Dissertation Abstract veri tabanından erişildi.
Yalınkılıç, K. ve Ülper, H. (2011). İlköğretim 6-7-8. sınıf öğrencilerinin okuma alışkanlık düzeyleri. Samsun Sempozyumu. http://www.samsunsempozyumu.org/Makaleler/1427682634_14_%C3%9
6%C4%9Fr.%20G%C3%B6r.%20Kadir%20Yal%C4%B1nk%C4%B1l%C4%B1%C3%A7.pdf adresinden erişilmiştir.
Yıldız, C., Okur, A., Arı, G., ve Yılmaz, Y. (2008). Yeni öğretim programına göre kuramdan uygulamaya türkçe öğretimi. Ankara: Pegem Akademi Yayınları.
Yılmaz, B., Köse, E. ve Korkut, Ş. (2009). Hacettepe Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi öğrencilerinin okuma alışkanlıkları üzerine bir araştırma. Türk Kütüphaneciliği, 23(1), 22-51.
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 43
Hızlı ve Etkin Okuma
Hızlı Ve Etkin Okuma
Adem KARAFİLİK
Eğitimci - Yazar
"Hızlı okuma kavramı salt hız temelli bir çalışma değildir. Hızlı
okuma; okuma, dikkat, algı, konsantrasyon, yoğunlaşma, anlama, anlamlandırma, hafızaya alma, saklama vb. türden birçok
çok unsuru bünyesinde barındırmaktadır."
44 » YEĞİTEK » Nisan 2015
Okuma; sözcükleri, cümleleri, rakamları, şekilleri, sembolleri vb. bütün unsurlarıyla görme, algılama, kavrama ve
anlamlandırma etkinliğidir.
Okuma hızı ise birim zamanda okunan kelime sayısıdır.
Bu da genellikle bir dakikada okunan kelime sayısı olarak
değerlendirilmektedir.
Bilim ve teknoloji alanlarında baş döndürücü ilerlemelerin yaşandığı günümüz dünyasında dün, değişmez doğru
olarak kabul edilen bazı bilgiler bugün geçerliliğini yitiriyor.
Yeni bilgiler, bilimsel makaleler, yayınlar ve kaynaklar katlanarak artıyor. Çok özel kabul edilen çoğu bilgilere bile
zahmetsizce ve rahatlıkla ulaşabiliyoruz. Bilgisayar, İnternet, televizyon, film, iletişim araçları, her türden teknolojik
imkânlar, bilgi dolaşımını ve paylaşımını daha da kolaylaştırıyor.
Gelişen teknolojiyle birlikte, bilgiye ulaşmak için kullanılan
görsel ve işitsel araçların rolü hem bilgi paylaşımında hem
de eğitim sistemlerinde günden güne artıyor. Bu artışa paralel olarak okumanın eğitimdeki rolünün azalacağı zannedilirken bu konudaki bilimsel araştırmalar bu gelişmeler
sonucunda okumanın öneminin daha da arttığını ortaya
koymuştur.
Okuma, bilgiye ulaşmanın en önemli, sağlam ve kalıcı
yoludur. Bu durumda, insanın okumadan kopması adeta
imkânsız hâle gelmiştir. Okumaya karşı olumlu tutum ve
okuma becerileri eş zamanlı geliştiği takdirde, insanlar yaşamda başarılı olmada önemli bir adım atmış olur.
Bilgi deryası katlanarak büyürken buna paralel olarak kitaplar, dergiler, gazeteler, meslekî yazılar, bilimsel makaleler, elektronik ortamlarda paylaşılan bilgiler de çoğalmaktadır. Kısaca okunacak materyaller de çığ gibi artmaktadır.
Eğitim, sanat, kültür, teknolojik ve bilimsel alanlardaki gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda daha da katlanarak artacağı aşikârdır.
Bu durumda klasik okuma ve ders çalışma yöntemleri yeterli olmamaktadır. Kısa zamanda daha fazla bilgiyi daha
iyi anlayarak öğrenmemiz gerekmektedir. Bu ihtiyaca yönelik çalışmalar ise son yıllarda daha da artmaktadır. Bunlardan en önemlilerinin başında hızlı okuma teknikleri gelir.
Hızlı okuma; birim zamanda daha fazla sayıda sembol
okuma ve anlamlandırma becerisidir. Okuma hızının bilimsel yöntemlerle geliştirilerek çok daha kısa sürelerde çok
daha fazla sayıda metni/dokümanı/kitabı anlayarak okuyabilme yeteneğidir.
Hızlı okuma kavramı salt hız temelli bir çalışma değildir.
Hızlı okuma; okuma, dikkat, algı, konsantrasyon, yoğunlaşma, anlama, anlamlandırma, hafızaya alma, saklama
vb. türden birçok çok unsuru bünyesinde barındırmaktadır.
Hızlı ve etkin okuma becerilerini
kazanmak için uygulanan programlarda
yapılan temel çalışmalar
• Görme kalitesini artırmak için gözün hareketini sağlayan
kasların esnetilerek geliştirilmesi,
• Göz hareketlerine belli bir ritim kazandırarak gözün satırlar
üzerinde kontrollü sıçrama yeteneğinin geliştirilmesi,
• Okuma esnasında gözümüzün bir dakikada daha fazla kelimeyi beynimize daha net ulaştırabilmesi için görme çabukluğunun artırılması,
• Satır ve sütunlarda yatay ve dikey aktif görme alanlarını genişleterek, görme alanının daha etkin kullanılması,
• Fotoğrafik görmenin geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapılması.
Buraya kadar yapılan çalışmalar “anlayarak hızlı okuma” için
göz ile beyin arasındaki faaliyetlerin gelişmesine yöneliktir.
Bunlara ilave olarak okuma verimini artırmak, bilgiyi daha
etkin olarak almak, işlemek, bellekte saklamak ve gerektiği
yerde hafızadan çağırarak aktif olarak kullanmak için de çalışmalar yapılmaktadır.
Her insanın okuma sistemi farklıdır. Her insanın göz, beyin algı
diyalogları farklı olduğu için, kişiye uygun okuma şekilleri de
farklılıklar gösterir. Bu safhada kişiye uygun okuma şekilleri
belirlenmelidir.
Belirlenen okuma şekilleri, etkin okuma basamaklarıyla birleştirilerek hızlı ve etkin okumayı içselleştirme çalışmaları yapılmalıdır.
Hızlı ve etkin okuma
tekniklerinin sağladığı faydalar
• Okuma yanlışlarından kurtuluruz.
• Beynimizi iki yönlü kullanarak zihinsel potansiyellerimizi
daha aktif kullanırız.
• Mevcut okuma hızımız en az 2-3 kat ortalama 4-6 kat oranında artar.
• Dikkat ve konsantrasyon süremiz ortalama % 50 oranında
artar.
• Okuma ve ders çalışma dolayısıyla öğrenme daha zevkli
hâle dönüşür.
• 10-12 saatte okuduğunuz bir yazıyı 2-3 saatte bitirebilir ve
okumalardan daha fazla keyif alırız.
• Öğrenciysek saatlerce masa başında boşu boşuna verimsiz oturmaktan ve zaman öldürmekten kurtuluruz.
• Göz ritmi ve görme kabiliyeti ve göz kasları geliştiği için
okurken gözleriniz yorulmaz, sulanmaz ve sürekli uykunuz
gelmez.
• Amaçlı ve süreli okuma becerilerimiz gelişir.
• Zihinsel fonksiyonlarımızı daha aktif ve verimli kullanırız.
• Bütünsel görme ve rahat bir okuma alışkanlığı kazanırız
• Okuma ve çalışmalarımızı kesintiye uğratmadan, kısa zamanda çok bilgi öğreniriz.
• Her yazının aynı amaçla okunmadığı ve aynı hızda okumanın da mantığı olmadığını kavrayarak esnek okuyucu oluruz.
• Okunan yazının ana fikrini çabuk yakalayıp yorumlayabiliriz.
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 45
Ferit Ragıp Tuncor Arşiv ve Dokümantasyon Kütüphanesi
Zeynep Tuba ÖTER
Yenilenen Yüzüyle Ferit Ragıp Tuncor
Arşiv Ve Dokümantasyon Kütüphanesi
Kütüphane koordinatörü Adem
Uysal’dan eğitim tarihimiz açısından çok önemli bir koleksiyona
sahip olan kütüphanenin mevcut
durumu ve yapılacak çalışmalar
hakkında bilgi aldık.
Kütüphanemiz, Millî Eğitim Bakanlığı
Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü Eğitim Araçları ve Yayımlar Daire
Başkanlığına bağlı olarak eski Yayımlar Dairesi Başkanlığı binasında hizmet vermektedir. Şuan 350 m2’lik bir
alanda hizmet veren kütüphanemiz,
personel çalışma bölümleriyle bütünleşik bir hâldedir.
Bakanlık merkez kütüphanemiz arşiv
ve dokümantasyon olmak üzere iki
temel bölümden oluşmaktadır. Arşiv
kütüphanemiz, kendisi de Yayımlar
Dairesinin eski bir çalışanı olan Ferit
Ragıp Tuncor tarafından kurulmuştur. Yazar ve şair olan Ferit Ragıp,
dağınık bir şekilde depolarda bulunan eserleri derleyip toparlayarak
tam bir kütüphane haline getirmiştir.
Ferit Ragıp Tuncor’un adıyla anılan
arşiv kütüphanesi, özellikle eğitim
tarihimiz açısından çok önemli bir
koleksiyona sahiptir. Matbaanın ülkemize gelmesiyle basılmaya başlayan
matbu eserlerin önemli bir kısmını
bünyesinde bulundurmaktadır. Ar46 » YEĞİTEK » Nisan 2015
"Ferit Ragıp TUNCOR"
şiv; Dâru’t-Tıbâ’a, Matba’a-i Âmire,
Millî Matbaa, Devlet Matbaası ve Millî
Eğitim Basımevi, Millî Eğitim Yayınevi
ve Millî Eğitim Yayınlarına ait eserleri
barındırmaktadır.
Bugün arşiv kütüphanesinde 36.500
civarı eser yer almaktadır ve kapalı
raf sistemi uygulanmaktadır. Bunların
6.500 adedi eski harfli Türkçe ile yazılmış el yazması ve matbu eserlerden oluşmaktadır. 30.000 civarı eser
ise Türkçe eserlerden oluşmaktadır.
Türkçe eserlerin tamamı devlet matbaası yayınlarından oluşmaktadır.
Kütüphanemiz bünyesinde oluşturulan Dokümantasyon bölümü ise açık
raf sistemi ile hizmet veren Millî Eği-
tim Bakanlığı ve diğer yayınevi eserlerinden oluşan yaklaşık 20.000 civarında eserden meydana gelmektedir.
2015 yılı itibariyle kütüphanemizde
otomasyon ve dijitalleştirme çalışmaları başlatılmıştır. Bu kapsamda
kütüphanemize kitap tarayıcı robot
ve düz kitap tarayıcılar kurulmuş ve
dijitallleştirme işlemleri gerçekleştirilmektedir. Elde edilen dijital verinin
sunulacağı dijital kütüphane ve portal e-kutuphane.meb.gov.tr adresi
üzerinden hizmet vermeye başlayarak kütüphane kaynaklarına etkin ve
kolay erişimin yolu açılacaktır.
Ayrıca kataloglanmaya başlanmış
olan koleksiyonlarımıza da kütüphane.meb.gov.tr adresinden ulaşılabilecektir. Bakanlık Merkez Kütüphanemizin peşinden z-kütüphanelerimizdeki
koleksiyonlar da kataloglanarak
otomasyon sistemine taşınacaktır.
Böylece hem okuma kültürüne katkı
sağlanmış olacak hem de okuma etkinlikleri ile ilgili istatistikler elde edilebilecektir. Kütüphane otomasyon
sistemi üzerinden Bakanlık Merkez
Kütüphanemizle birlikte bütün okul
koleksiyonlarımıza ulaşılabildiği için
hem öğrencilerimizin hem de araştırmacıların kütüphane kaynaklarına
sağlıklı ve kolay erişimlerine destek
sağlanacaktır.
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 47
Röportaj
"Gençlerin Okuma Alışkanlığı
Ekran Üzerinden Gerçekleşiyor"
Esra BALLIM
Yazar Leyla İPEKÇİ
ile Röportaj
Yazar Leyla İpekçi ile Bursa 13. Kitap Fuarı’nda görüştük. Sorularımı
yönelttiğimde, “Bunlar şahsi sorular,
cevaplayayım ancak ben daha çok
konunun hepimizi ilgilendiren tarafıyla
ilgili konuşmak isterim.” dedi ve ortaya
samimi bir sohbet çıktı.
içi boşaldı. Bugün her önüne gelen bir
şey yazdığı zaman onu rahatlıkla bastırma şansına sahip. Hatta o kadar ki
basacak kitap arayan yayınevleri var.
Ama diyeceksiniz ki hep mi içi boşaldı? Onun da iyisi var kötüsü var. İki
uçlu şeyler bunlar.
Kitap fuarlarıyla okumaya verilen
önem arttı mı?
Gözlemlerinize dayanarak söylerseniz çocuklar fuarlarda en çok
hangi kitap türüne ilgi duyuyor?
Artık son yıllarda Türkiye’nin hemen
hemen birçok şehrinde sayıları giderek artan kitap fuarları yapılıyor. Bu
sevindirici bir durum. İlk romanım bir
yarışmada birinci olduğum için basılmıştı. O zaman Türkiye’de çok satan
kavramı yoktu. Bir tek Orhan Pamuk,
Yaşar Kemal ekolü vardı ve bir kitap
bastırmak bugünkü kadar kolay değildi. Yayınevleri bu kadar bol değildi.
Sektör henüz oluşmamıştı. Ben o zamandan bugüne sosyolojik bir bakış
açısıyla şunu çok net söyleyebilirim:
Bir yanıyla okumaya, edebiyata, verilen önem arttı. Daha fazla kitap basılıyor. Çocukların daha yoğun ilgisi var
ama bir başka tarafıyla da bakarsanız
48 » YEĞİTEK » Nisan 2015
Tek bir cevabı var: Roman.
Neden?
Kendileri roman yazmak istedikleri
için. Bu camiada kısa yoldan meşhur
olmanın en kolay yolu yazar olmak.
Yazar olmak da roman yazmak veyahut bir gazetede köşe yazarı olmak
demek. Bu ikisi çok ön plana çıktı. Ve
o kadar ki bir şeyi iyi yapmak, hakkıyla
yapmak, tarihe kayıt düşmek, okuru
şahit tutmak gibi niyetlerle değil de
“Ben kendimi nasıl duyurabilirim?”
niyetiyle bu işi yapıyorlar. Şimdi genellemiyorum. Tabii yüzde yüzü böyle
değil ama eğilim bu yönde. Onun için
de bize çok önemli bir görev düşüyor:
Her şeyden önce çocuklara, gençlere
halis bir niyet kazandırmak. Çünkü 1415 yaş grubu bugün kitaba dokunmuyor. Onlar İnternet kuşağı. 14-15 yaş
gençleri bir site kurmuşlar ve burada
yazdıkları romanları yayınlıyorlar ve bu
romanlar dört bin kez tıklanıyor. İnternet fenomenlerinin bir kısmı kitaplarını bastırıyor ama birçoğu kitaplarını
kâğıda dökmeye ihtiyaç duymuyor,
sanal ortamda paylaşıyor. Dolayısıyla
gençlerin de okuma alışkanlığı ekran
üzerinden gerçekleşiyor. Artık onları
yeniden kitaba çekmek öyle kolay bir
şey değil. Belki de hiç olmayacak.
Zamanın ruhu diye bir şey var. Geçmişe dönemiyoruz. O zaman oturup
bu gençlerin merakını yeniden doğru
bilgiye ve halis niyete çekmek için ne
yapabiliriz. Onu düşünmemiz lazım.
Dijital ya da basılı kitap, ona takılmamak gerekiyor. Başta niyeti düzeltmek
lazım. Çocuklarımıza, kendi nefisleri
için değil de bu toplum için aşkla Allah rızası için bir şey yapmanın önemini, insanlığa, kâinata kattığı değeri
hatırlatmak ve öğretmekle yükümlüyüz. Benim için en önemli şey bu.
Son yıllarda fuarlarda bu duygu hâkim
bende. Gerçekten bunun altını çizmek
isterim.
Nasıl bir okursunuz, kitap okumak
için bir tekniğiniz var mı?
Dijital kitap okuma alışkanlığım yok.
Kindle diye bir şey çıktı. Gözü yormadan okuma pedleri var. Eşim ona
bayağı sardı, yapabiliyor. Ben onu yapamadım. Ben yine kalemle okurum.
Kalemi elimden atmam, çizerim, sayfayı kıvırırım. İşim gereği İnternet’ten
de okuyorum. Yıllarca gazetecilik, editörlük yaptım. Yani ekrana alışkınım.
Roman ve köşe yazılarımı da ekrandan yazıyorum. Kalemden daha çok
ekranı kullanıyorum ama kalemi de
bırakmadım. Şimdiki kuşağa bakıyorum. Kalemle hiçbir işleri yok. Yani el
yazısı diye bir şey yok. Dolayısıyla onlara hitap etmek için onları kazanmaya
mecburuz. Millî Eğitim Bakanlığı altı
ay önce yazarlar ve çizerlerle toplantı
yaptı. Naçizane ben de oradaydım.
Çocuklarla yeni bir dil kuralım. İlk önce
“Hangi yeni dil?”, “Sen dilini düzelttin
mi?”, “Dil afetlerinden sakınmayı öğrendin mi?”,” Vücudunda tatbik ettin
mi?” sorularının cevaplarını kendimiz
bulmalıyız. Sonra çocuklarımıza tatbiki
bir eğitim vermeliyiz. Karnedeki davranış notları bölümünü çok ciddiye almalıyız. Çocuklarımıza yeniden öğretmen-öğrenci ilişkisi, usta-çırak ilişkisi
gibi toplumsal hiyerarşiyi ve bu hiyerarşiye ait edebi öğretmeliyiz. Çünkü
öğretmenlerini azarlayan, anne-babalarını saymayan çocuklar var şimdi. Bu
çocuklar niye böyle yetişiyor? Çünkü
bu toplumsal hiyerarşiyi öğrenemediler. Her çocuğun kendine ait bir alanı
olması gerekiyor.
O alan daha çok tablette oyun oynama, anne-babanın da evde televizyon seyretmesi şeklindeyse…
Bitti. Yeter ki çocuğum beni rahat bıraksın anlayışı. Teknoloji iyi yönde kullanılırsa iyi bir şey. Millî Eğitim Bakanlığı
müfredatımıza mutlaka nefis terbiyesi,
nefis eğitimi, davranış bilimleri eğitimi,
kalp ilmini eklemeli. Biz bütün bu değerlere geri dönmeliyiz. Tabii bunun
için de kendini adamış uzman eğitmen kadrosuna ihtiyaç var. Örneğin,
Avrupa’da İslamofobi oluşturulmaya
çalışılıyor. Biz buna karşılık diyoruz ki:
“İslam bu değil.” Peki, o zaman İslam
ne? Geleneklerimiz bu değil. Peki, diyoruz ki medeniyetimizi oluşturan ve
Anadolu’yu mayalayan vatanımızın
her karış toprağında mübarek zatlar
yatar. Kimdir onlar? Nesi mübarektir?
Onların mübarek olması şu anda bize
ne söylüyor?
Onların sunduğu değerleri günümüzde yaşanılır kılmakla olacak
bir mevzu…
Mesele orada. Bu değerleri hayatımıza geçirmedikten sonra bir önemi yok.
Mümince yaşamanın hayatımızdaki
karşılığını göstermemiz lazım. Evladım
sen şeker yeme! Ancak sen sabahtan
akşama kadar şeker yiyorsan çocuğu
da şeker yemekten vazgeçiremezsin.
Bu onun gibi bir şey. Çocuklarımızı
günah keçileriymiş gibi suçlamaktan
vazgeçmeliyiz.
Sayın Bakanımız Nabi Avcı’da değerlerimiz konusuna çok önem
veriyor…
Çok severiz Nabi Bey’i. Çok okuyan bir
insandır. Çalışmalarını takdir ediyoruz.
Ama eğer bu kuşağı düzeltemezsek
sonrası çok zor olacak. Kaybedecek
hiç vaktimiz yok. Kuşaklar harcanıyor.
Doğudan batıya çok seyahat eden bir
insanım. Herkesin kendi değerlerinden muzdarip olduğunu gördüm. Değerlerimiz diyorsak hem küresel olarak
etkileşimin kaçınılmaz olduğunu kabul
edeceğiz hem de bunun içinde kendi
değerlerimizi dirilteceğiz.
Okuma kültürümüzü geliştirmek
için neler yapılmalı?
Bunun için otobüs duraklarına raf
yapıp kitap koyma projesi var. Bir
duraktan öbür durağa kadar kitap
okunması. Çok güzel bir şey. Kitabı
yeniden okutmak istiyorsak çocuk
veya gencin, hayatının her anında kitabı görmesini sağlamalıyız. El attığı her
yerde ona dokunabilmeli. Bilgi açlığı
yaratmalıyız. Çünkü bilgi kirliliği var şu
anda.
Edebiyat öğretmenleri çocukların
okumayı sadece ders için yapmalarından şikâyetçi. Zorunlu okuma,
alışkanlığa dönüşmüyor diyorlar.
Merak uyandırmak lazım. Zevkle, aşkla okumalı çocuk. Ekran karşısında
oyun oynamak çocuğu pasifleştiriyor.
Bizim fıtri olan eğitimimiz nedir? Bir
şeyi vücudumuzla öğrenmek. Bu konuda bir önerim var: Oyunsa oyunla
öğrenmeli çocuk. Kırda gidip karınca
aramak, salyangoz nedir bakmak,
keçi görmek vb. Çocuklar toprağa
bastıklarında elektriklerini atabiliyorlar.
Diğer türlü sürekli elektrik yükleniyorlar.
Okullarda oyun odaları, mucit odaları
olmalı. Çocuk öğrenmeyi vücudunda
tatbik etmeli. Müfredatla ilgili 2-3 sene
müzakereler olmalı. Çocuklarla ne istediklerine dair röportajlar yapılmalı.
Onların isteklerini hissettikten sonra
bugünün diliyle nasıl yapabiliriz’ i konuşmak lazım. Biz bunun için yazıp
çiziyoruz. Çocukları küstürmeden yeniden kazanmak zorundayız.
Başucu kitabım diyebileceğiniz
beş kitap ismi sayabilir misiniz?
Ne söylesem eksik olacak. Ama mesela; benim için İbn-i Arabi Hazretleri,
Niyazi Mısri hazretleri ve Yunus Emre
üç-beş senedir hep başucu kitaplarım. Bu kitaplarla biraz geç tanıştığım
için dönüp dolaşıp onları okuyorum.
Çok sevdiğim şairler vardır. Cahit
Zarifoğlu’nun kitapları her zaman
başucumdadır. Rilke’yi çok severek
okurum. İyi çevirileri vardır. Avusturyalı
yazar, şair Ingeborg Bachmann’ı da
severek okurum. Tüm tasavvuf şairlerimizin eserlerini okurum. Tek tek isim
söylemeyeyim. Şu anda beni şiir ilgilendiriyor. O tür okumalar yapıyorum.
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 49
Kitap Okumayla İlgili İstatistikler
Kitap Okumayla İlgili İstatistikler
Hacer YILDIZ
Kitap okumak dünyayı algılamayı, anlamayı, haberdar olmayı ve en önemlisi bireylerde sorgulamayı sağlar. Kitap
okumayı engelleyen birçok neden bulunmaktadır. Özellikle, evlerde neredeyse her odada bir televizyon bulunması,
televizyonun yanında bilgisayar ve internetin sağlıklı kullanılmaması okumanın önünde en önemli engeldir. Ne yazık
ki Türkiye’de kitap okuma oranı dünya ortalamasının çok altında. İşte kitap okuma alışkanlığı konusunda ülkemizin
durumunu gösteren rakamlar:
50 » YEĞİTEK » Nisan 2015
• Türkiye İstatistik Kurumunun
(TÜİK), kitap okumayla ilgili yaptığı araştırmada; günde 6 saat televizyon izleyen, 3 saat İnternet’e
giren Türk insanı, kitap okumaya
yılda sadece 6 saatini ayırıyor.
• Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim
Raporu'nda, kitap okuma oranında
Türkiye; Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke
arasında 86. sırada yer alıyor.
• Avrupa’da % 21 olan kitap okuma oranının Türkiye’de binde bir
olduğu da ortaya çıktı. Dünyada
en fazla kitap okuyan ülkelerin
başında % 21 oranıyla İngiltere ve
Fransa yer alırken bu ülkeleri sırasıyla Japonya % 14, Amerika % 12
ve İspanya % 9 ile takip etti. Türkiye, % 0,1 okuma oranı ile listenin
son sıralarında yer buluyor.
• Türkiye’de ihtiyaç malzemeleri sıralamasında kitaplar 235. sırada yer
almaktadır.
• Türkiye’de kütüphane sayısı 1.412 iken kahvehane sayısı
570.000. Buna göre 49.000 kişiye
bir kütüphane düşerken 122 kişiye bir kahvehane düşmektedir.
• Kütüphaneye gidenlerin sadece
yüzde 8'i kitap okumaya gidiyor.
• Türkiye’de çocuklar okuma becerileri açısından 35 ülke arasında
28. sırada bulunuyor.
• Dünyada çocuklara özel günlerde
kitap hediye edilmesi sıralamasında
Türkiye 180 ülke içerisinde 140. sırada yer alıyor.
• Türkiye’de bir kişinin kitap okumaya ayırdığı zamanın; bir Norveçli 300, Amerikalı 210, İngiliz ve
Japon 87 katını ayırıyor.
• Kitap için Norveçli 137, Alman 122,
Belçika ve Avusturyalı 100 dolar, Güney Koreli 39 dolar ayırıyor. Dünya
ortalaması 1,3 dolar iken Türkiye’de
bir kişi kitaba yılda ancak 0,45 dolar
harcıyor.
•
Nüfusu
7
milyon
olan
Azerbaycan’da kitaplar ortalama 100 bin tirajla basılırken nüfusu ortalama on kat fazla olan
Türkiye’de bu rakam 2-3 bin civarında kalıyor.
• ABD ‘de yılda 72 bin adet konusu
farklı kitap basılırken Rusya’da 58 bin,
Japonya’da 27 bin, Türkiye’de ise 7
bin kitap basılıyor.
• Japonya’da kişi başına düşen
kitap sayısı yılda 25, Fransa’da 7
iken Türkiye’de ise yılda 12 bin 89
kişiye bir kitap düşüyor.
• Öğretmenlerin, %33,4’ü düzenli kitap okurken yüzde 8’i hiç kitap okumuyor.
• Sadece dört anne babadan biri
çocuklarının okuma alışkanlığını
geliştirmek için çaba harcıyor.
• Kültür Bakanlığı ISBN Ajansı ile
Telif Hakları Genel Müdürlüğünden
elde edilen verilere göre 2013 yılında
Türkiye’de 47 bin 352 çeşit (başlık) kitap yayımlandı.
• Uluslararası Yayıncılar Birliğinin (IPA) 2013 araştırmasına göre
Türkiye, 1 milyar 682 milyon euroluk ciroyla dünyanın en büyük
13’üncü yayıncılık sektörüne sahip.
• 2013 yılında Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından okullara ücretsiz olarak
dağıtılan ders kitapları da dâhil, toplam 536 milyon 259 bin 40 adet kitap
üretildi.
• 2013 yılında yayımlanan materyallerin; %26,5’i eğitim, %20,3’ü
yetişkin kültür yayımları, %17,2’si
çocuk ve ilk gençlik yayımları,
%14,8’i akademik yayımlar, %14’ü
yetişkin kurgu edebiyat yayımları,
%7,2’si ise inanç yayımları konusu
üzerinedir.
• Millî Eğitim Bakanlığı 2013 yılında
ilk ve ortaöğretim öğrencilerine 206
milyon 241 bin 635 adet ücretsiz ders
kitabı dağıttı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü tarafından yapılan Türkiye Okuma Kültürü
Haritası araştırmasında şu temel sonuçlar elde edilmiştir:
• Hiç kitap okumama ve yılda 10
kitaptan az okuma oranları dikkate
alındığında, katılımcıların ortalama %75’inin okumadığı , % 25’in
ise ayda 1 kitaptan fazla okuduğu
diğer bir deyişle okuma alışkanlığına sahip olduğu söylenebilir.
• Kadın-erkek okuma oranları eşittir.
• Türkiye nüfusunun % 31’i hiç kitap okumamaktadır.
• Boş zamanlarda en çok TV izlenmektedir (% 23.7).
• Kitap hâlâ en çok okunan basılı
materyal türüdür (% 54).
• Kitaplar rastgele seçilip, düzensiz
okunmaktadır (% 45.3).
• Genellikle tavsiye edilen kitaplar
okunmaktadır (% 61.5).
• Bir okuyucu bir seferde aralıksız olarak en fazla 30 dakika okumaktadır.
• Türkiye’de kitap okuma alışkanlığını birey kendi kendine öğrenmektedir ( %75).
• Herhangi bir yazar düzenli olarak izlenmemekte (% 84.2), kitap seçiminde yayınevi tercihi yapılmamaktadır
(% 90.16).
• Kitaplar en çok satın alma şeklinde sağlanmakta (% 82.9) ancak
kitap fiyatları kısmen pahalı bulunmaktadır.
• Ders kitabı dışında kitap satın alma
oranı düşüktür.
• En fazla edebî kitaplar okunmaktadır (% 20), onu dinsel kitaplar (% 18.5); eğitime ilişkin kitaplar
(% 16) ve tarih kitapları (% 14) izlemektedir.
• En fazla okunan yazınsal tür, romandır (% 34), onu öykü izlemektedir (%
27).
• En çok macera temalı kitaplar
okunmaktadır (% 22).
• Çoğunlukla Türkçe kitaplar okunmaktadır (% 85).
• Trakya ağırlıklı olarak tarihsel kitaplar; İç Anadolu ve Güney Doğu
Anadolu dinsel kitaplar; Karadeniz, Ege ve Doğu Anadolu edebiyat kitapları okumaktadır.
Kitap
okumada
sınıfta
kalan
Türkiye’de 2013 yılında 42 bin 655
kitap yayımlandı. Araştırmada bireylerin elektronik ortamda kitap okumayı tercih ettiği görüldü. Bu durumun
elektronik kitaplarda (DVD, VCD, CD)
yüzde 37 artış yaşanmasına neden olduğu açıklandı. 2012 yılında 2 bin 986
elektronik kitap yayımlanırken 2013’te
bu rakam 4 bin 293’e ulaştı.
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 51
Okuma Kültürü ve Z- Kütüphane Çalıştayı’ndan Çıkan Sonuçlar
Okuma Kültürü Ve Z- Kütüphane
Çalıştayı’ndan Çıkan Sonuçlar
İbrahim ÜNLÜ
Okuma Kültürü ve Z-Kütüphane Koordinatörü
Okuma Kültürü ve Z- Kütüphane Çalıştayı, 18-21 Şubat tarihleri arasında
Afyonkarahisar’da yapıldı. Millî Eğitim Bakanlığı Destek Hizmetleri Genel
Müdürlüğü Eğitim Araçları ve Yayımlar Daire Başkanlığının düzenlediği
çalıştayın açılışına Destek Hizmetleri Genel Müdür Vekili Bahattin Gök,
Ortaöğretim Genel Müdür Vekili Hasan Hüseyin Can, Kütüphaneler ve
Yayımlar Genel Müdürü Hamdi Turşucu, Eğitim Araçları ve Yayımlar Daire Başkanı Ercan Şen, TÜBİTAK Bilim ve Toplum Daire Başkanı Ahmet
Uludağ, YÖK Yayın ve Doküman Daire Başkanı Ahmet Kahraman, Türk Dil
Kurumu Başkan Yardımcısı Ali Karaçalı, MEB Yayın Danışma Kurulu üyesi
Dr. Necmettin Türinay katıldı. Çalıştaya yurt içinden ve yurtdışından çok
sayıda akademisyen, öğretmen ve yayıncı katıldı.
Yurt içinden katılan isimler:
• Yrd. Doç. Dr. Dursun Ali TÖKEL (On dokuz Mayıs Üniversitesi, Türk Dili
ve Edebiyatı Bölümü)
• Yrd. Doç. Dr. Coşkun TAŞTAN(Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü)
• Doç. Dr. Ilgım VERYERİ ALACA (Koç Üniversitesi, Medya ve Görsel Sanatlar Bölümü)
• Dr. Nevzat ÖZEL (Ankara Üniversitesi DTCF, Bilgi-Belge Yönetimi)
• Ayşe Yüksel Durukan(Uluslararası Kütüphaneler Derneği Temsilcisi, Türkiye-Kuzey Afrika ve Ortadoğu Sorumlusu)
Yurt dışından katılan isimler:
• Dr. Esra ÇOŞKUN ( Ilinois Üniversitesi, ABD)
• Prof. Junko YOKOTA(National Louis Üniversitesi, ABD)
• Prof. William H. TEALE( Ilinois Üniversitesi, ABD)
• Prof. Dr. Bettina KÜMMERLİNG – MEİBAUER( University of Tübingen,
Almanya)
• Abigail MOSS (National Literacy Trust, İngiltere)
Çalıştayın amacı; ülkemizde okuma kültürünün geliştirilmesi,
Z-Kütüphanelerin sürdürülmesi ve geliştirilmesiydi. Çalıştay’da 4 konu
52 » YEĞİTEK » Nisan 2015
başlığı altında şekillenen oturumlar gerçekleştirildi. Konu başlıkları şunlardı:
1) Okuma kültürü ve söz varlığı
2) Erişilebilir okul kütüphaneleri
3) Kütüphanelerin yönetimi
4) Dijital kütüphaneler ve veri bankaları
OKUMA KÜLTÜRÜ ve SÖZ VARLIĞI
A- OKUMAYA TEŞVİK ve SÜRDÜRÜLEBİLİR OKUMA
1. GENEL İDARİ BOYUTU
Türkiye’de okuma kültürünü artırmak için nelere ihtiyaç olduğu tespit edilmeli ve periyodik ölçümlerle okuma kültürünün gelişimi raporlanmalıdır.
Okuma kültürü bağlamında hayata geçirilen uygulamalar hakkında her yıl
uluslararası konferans ve çalıştaylar düzenlenmeli ve tecrübelerin paylaşılması sağlanmalıdır. Bu organizasyonlar bir sene önceden duyurulmalı ve
davetlilerin yanı sıra çağrı üzerine de başvuru yapılabilmelidir.
Her ilde en az 400 metrekare olan merkezî z-kütüphane kurulması önerilir.
Özel okullarda kapsamlı z-kütüphane benzeri kütüphanelerin oluşturulması
ve her yıl yeni kitapların alınması önerilir. Söz konusu kütüphanelerde en
az bir uzman okul kütüphanecisi bulundurulması ve kütüphanecinin uluslararası IFLA ve benzeri konferanslara giderek daha sonra il bazında veya
ulusal çalıştaylarda yazılı ve sözlü sunum yapması önerilir.
Okuma kültürünü destekleyecek sosyal medya ortamlarının tesis edilmesi
önerilir.
Z-kütüphane konusunda çalıştaylar düzenlemesi ve seçilmiş müdür, kütüphaneci, öğretmen veya ilgili uzmanın ulusal ve uluslararası organizasyonlara ve (poster sunum, çalıştay katılımı ve sunum yapmak veya inceleme
yapmak için) konferanslara katılmaları için resmî olarak görevlendirilmeleri
önerilir. Z-kütüphaneler arası bilgi ve deneyim ağları kurulması önerilir.
Okuyan ve araştıran müdür ve öğretmen modelini desteklemek için müdür
ve öğretmenlerden hakemli dergilerde Z-kütüphane ve okuma kültürü bağlamında uygulamalarını paylaşanlara (özellikle yurt içi ve yurt dışında ISI
kapsamında bulunan) TÜBİTAK dergi yayını teşviki veya benzeri bir teşvik
fonu ayrılması önerilir.
Millî Eğitim Bakanlığınca 2016 yılının ‘Okuma Kültürü Yılı’ ilan edilmesi
önerilir.
Kitap reklamlarının ekonomik olarak rasyonel olmasını sağlayıcı düzenlemeler geliştirilebilir. Örneğin; belirli miktar ve sürelerde kitap reklamı
yayımlamak zorunluluğu konabilir, yayımlanan reklamlara vergi indirimleri
sağlanabilir, özel indirimli liste bedeller belirlenebilir.
Dil kullanımını geliştirme, söz varlığını zenginleştirme, okuma kültürü
oluşturma vb. amaçlarla çeşitli türlerde programlar (film, dizi, yarışma
programı, sohbet vb.) oluşturulmalıdır. Bu türden programların hazırlanması ve yayımlanmaları için ilgili kamu kurum ve kuruluşları nezdinde
teşvik politikaları geliştirilmesi için müzakereler yürütülmelidir.
Dizilerde kitap ve okuma kültürü çerçevesinde uygulamalar geliştirilmeli,
bu konuda yapımcı ve yayıncılardan destek alınmalıdır (Örneğin; dekorun
bir parçasında kütüphane, senaryoda kitap okuyan kişi, sekanslarda bir kitap üzerinden sohbet vb.).
Sene başında öğretmenlere verilen eğitim hazırlık tazminatı bedellerinin
bir kısmı Sodexho benzeri bir sistem çerçevesinde sırf kitap temin etmek
üzere tahsis edilebilir. Böylece öğretmen bu tazminatı hedeflendiği şekliyle
kullanmaya zorlanmış olur.
Gençlik ve Spor Bakanlığının geçmiş yıllarda uygulamış olduğu “yaz kampı” ve “yaz bilim kampı” uygulamaları yaz aylarındaki okuma programlarının kurgulanması için rehberlik ve örneklik teşkil edebilir.
LMS (Learning Management System) platformları uygun içeriklerle CMS
(Curriculum Management System) oluşturulduğu takdirde önemli imkânlar
içermektedir. Ayrıca gerek ülkemizde gerekse dünya ölçeğinde uzaktan
eğitim (distance learning) birikimi kullanışlı ve verimli imkânlar sağlamaktadır. Ancak süreçte dinleyicilerin etkin olmalarını sağlayacak etkileşimli
içerikler oluşturulmasına, dinleyicilerden geri bildirim alınmasına ve ölçme-değerlendirme yapılmasına, farklı medyaların sürece dâhil edilmesine
özen gösterilmelidir.
Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Hasan Âli Yücel’den günümüze kadar ( tüm
mevcuduyla) yeniden yayımlanmalıdır. Z-Kütüphane yapılması planlanan
bir bölgede pilot çalışma yapılması ve karşılaştırmalı araştırma sonuçları
sunulmalıdır.
2. OKUL ÖNCESİ BOYUTU
Okuma kültürünün temeli erken çocukluk döneminde atılmalı, çocukların
dünyasına okuma görüntülerinin girmesi sağlanmalıdır. Okul öncesi dönemde ailelere dil gelişiminin okuma kültürü ve genel başarıya etkisini bilimsel olarak açıklayacak el broşürü verilmeli ve sunum yapılmalıdır. Okul
öncesi eğitime başlamadan önce dil gelişimi testi yapılmalıdır. Dil gelişimi bağlamında her çocuğa geri bildirimde bulunulmalıdır. Geride olanlara destek verilmelidir. İleride olanlara da önerilerde bulunulmalıdır. Okul
öncesi öğrencileri gözlemlenerek ilgi duyduğu kitaplar tespit edilmelidir.
Çocuk, ilgisini çeken resimli kitapları resimlerinden hareketle anlamlandırmalı, yorumlamalı ve resim üzerinden okumaya geçmesi sağlanmalıdır.
3. AİLE BOYUTU
Evde aile arasında her gün belirlenmiş bir saatte belirlenen süre ile okuma
yapılması hususu aile meclisinde karara bağlanıp gereği yerine getirilebilir. Örneğin; “Her gün saat 21.00 - 21.30 arasında bu evde kitap okunur.”
kararı alınıp uygulanabilir. Bu hususta okul da aileye tavsiyede bulunmalı
ayrıca ihtiyaç duyan yahut talep eden ailelere danışmanlık desteği vermelidir. Her evde, mümkünse evin en güzel yerine kütüphane yerleştirilmelidir.
Çocukların kütüphanedeki kitaplarla teması (çeşitli kaygılarla; düzen, temizlik, yıpranma vb.) engellenmemelidir.
Velilere okuma kültürü ile ilgili seminerler düzenlenmelidir. Bu seminerleri
okuma kültürü ile ilgili uzmanlaşmış Türkçe – Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenleri verebilir. Öğretmen, aileden çocuğun dil düzeyi hakkında bilgi
toplamalıdır. Okuma faaliyetleri sonrasında çocuğun dil gelişimi aile ve
okul iş birliği ile yeniden değerlendirilmelidir. Öğretmenler, öğrenci velileri ile iş birliği içerisinde okuma kültürü ve z-kütüphaneleri destekleyecek
etkinlikler düzenlemelidir.
Evde okuma kültürünün oluşması ve kütüphane kurulması için ailelerin
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 53
Okuma Kültürü ve Z- Kütüphane Çalıştayı’ndan Çıkan Sonuçlar
Okuma Kültürü ve Z- Kütüphane Çalıştayı’ndan Çıkan Sonuçlar
"MEB Yayın Danışma Kurulu üyesi
Dr. Necmettin Türinay"
"Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürü
Hamdi Turşucu"
"Destek Hizmetleri Genel Müdür Vekili
Bahattin Gök"
"Eğitim Araçları ve Yayımlar Daire Başkanı
Ercan Şen"
"Abigail MOSS"
"Prof. William H. TEALE"
teşvik edilmesi önerilir. Evde kurulacak kütüphaneler için ailelerin renk ve
tasarım açısından cazip, yaş seviyelerine uygun mobilyalar temin etmeleri
önerilir. Çocuk ile ailenin ortak kitap seçmesi, okunan kitabı çeşitli yönleriyle değerlendirmesi önerilir. Ailelerin kendi aralarında kitap değişimi
yapmaları, bu amaçla gruplar oluşturmaları, zaman içerisinde öğretmenler
ve okul idaresi tarafından yönlendirilmeleri önerilir. Veliler okuma kültürünün bir parçası hâline getirilmelidir
4. OKUL YÖNETİMİ BOYUTU
Okumanın önemi sürekli öğrenci gündeminde tutulmalıdır. Okumanın
önemini vurgulayan afiş, spot film gibi görseller okul ortamına yerleştirilmelidir.
Okuma ve kütüphane özelinde iyi örnekler üzerinde durulmalı ve bu örnekler desteklenmelidir. Okul kütüphanelerinde, özellikle z-kütüphanelerde,
okuma kültürünü yaygınlaştırmak üzerine etkinlikler düzenlenmelidir. Okuma kültürünü geliştirmek için okullar arasında, okul müdürleri üzerinden
paylaşım grupları oluşturulması önerilir.
Bütün okullarda haftanın üç gününde en az 20’şer dakika öğrencilerin, öğretmenlerin, idarecilerin ve okulun diğer personelinin katılacağı “okuma
saati” uygulamasının yapılması önerilir.
Z-Kütüphanenin hafta sonu ve hafta içi okul sonrası kullanımının sağlanması, her çocuğun haftada 2 kitap alabilmesini sağlayacak zengin kitap
koleksiyonuna sahip olması, öğretmen ve velilerin de kullanabileceği koleksiyonlara sahip olması önerilir.
Okullarda okuma kulüpleri oluşturulmalıdır. Her z-kütüphanenin aileler,
öğrenciler ve öğretmenler için ödülleri olması önerilir. Veliler evlerinde
bir aile kütüphanesi oluşturmaları için teşvik edilmelidir. Okuma kültürü
bağlamında yapılacak yönlendirmeler, veli bilgilendirme toplantılarının
mutlaka gündemine alınmalıdır.
Okuma kültürü ile ilgili iyi örnekler film, canlı öykü, anı kitabı, sohbet program vb. yollarla öğretmenlere ulaştırılabilir. Okuma kültürü ile ilgili özgün
uygulamalar sertifika veya bir belge ile ödüllendirilmelidir. Z-kütüphaneler
eğitim, teknoloji, bilim, tarih gibi alanlarda yayımlanan süreli yayınlara
54 » YEĞİTEK » Nisan 2015
abone olmalıdır. Kitap Kulüpleri oluşturulmalı, yaz okumaları ödüllendirilmelidir.
Kütüphaneci dergi, gazete ve televizyon gibi medya ortamlarında yayın/
mlanan kültürel etkinlikler takip edilmeli ve öğrencilere tavsiyelerde bulunmalıdır. Öğretmen ve öğrenciler yaşadıkları sosyal çevrede düzenlenen
kültürel etkinliklere katılmalı, kitap fuarlarını ziyaret etmelidirler.
5. ÖĞRETMEN BOYUTU
Millî Eğitim Bakanlığınca organize edilecek okuma kültürü etkinliklerine
öğretmen yazarlar davet edilerek öğrencilerle sohbet programları ve seminerler düzenlenmelidir.
Z-kütüphanede öğretmen ve araştırmacıların birlikte çalışabileceği ortamlar oluşturulmalıdır. Öğretmenler, kütüphanenin yaşayan ve aktif bir okuma
alanı hâline getirilmesini sağlamalıdır. Öğretmenler, öğrencilerin okumaya
olan ilgisini ve okuma sıklığını arttırmaya yönelik ders dışı uygulamalı etkinlikler planlamalıdır. Öğretmenler, ders içerisinde okunan kitapları ders
programı ve içeriğiyle ilişkilendirmelidir. Öğretmenlerin kendi okulları
dışında gözlem ve inceleme yapabilecekleri başka okulları ziyaretlerine,
meslektaşlarının derslerini dinleme ve izleme imkânına, fuar ve bilimsel
toplantılara katılmalarına ve uzman velilerle istişare toplantıları gibi yollarla
kendilerini geliştirmelerine destek olunmalıdır.
Okuma ve yazmanın birbirinden ayrı olmadığı düşünülerek öğrencilerden
yaz tatilleri boyunca günlük tutmaları veya okudukları kitaplarla ilgili kısa
filmler çekmeleri, deneme yazmaları, blog oluşturmaları istenebilir. Öğretmenler, öğrencilerine okuttukları kitaplarla ilgili sorular sormalı ve bu
soruların oluşturulmasında kitabın yayıncısından destek talebinde bulunabilmelidir.
6. KÜTÜPHANECİ BOYUTU
Okul kütüphanelerinde özellikle z-kütüphanelerde mutlaka okul kütüphanecisi olmalıdır. Okul kütüphanecisi yeni çıkan kitapları izlemeli ve öğrencilere duyurmalıdır. Okuma kültürünü geliştirmek için öğretmen ve kütüphanecinin paylaşım grubu oluşturulması önerilir. Bütün okullarda kitap kurdu
olan öğrencilerin belirlenmesi ve bu öğrencilerin ödüllendirilmesi önerilir.
Kütüphaneciler, okuma kültürünün oluşmasında okul idaresi ile birlikte
çalışmalıdır. Kütüphaneciler, kütüphane kaynaklarının oluşturulmasında
ve seçilmesinde aktif rol almalıdır. Kütüphaneciler, kütüphane kaynaklarının erişilebilir ve güncel olmasını sağlamalıdır. Kütüphaneciler, okuma
kültürünü arttırmaya yönelik etkinliklerde öğretmenleri desteklemelidir.
Kütüphaneci, okuma kültürünün okul geneline yaygınlaştırılmasında aktif
bir şekilde rol almalıdır. Z-kütüphanelerden sorumlu idari personelin özel
olarak eğitilmiş olması gerekmektedir. Kitapların sınıflandırılması ve düzenlenmesi konusunda özel eğitimlerin tasarlanması önemlidir.
7. SOSYAL ÇEVRE BOYUTU
Büyük alışveriş merkezlerinde kütüphaneler kurulmalıdır. Gönüllülerin, kurumsal sosyal sorumluluk çerçevesinde kütüphane kurulmasına, mevcutların geliştirilmesinde ve desteklenmesinde aktif rol alması sağlanmalıdır.
Okuma kültürünün teşvik edilmesi için medyatik kişilerden destek alınması,
onların kitap okurken fotoğraflarının paylaşılması, okuma hakkında görüşlerinin alınması, çocukları ile kitap okuma deneyimleri hakkında bilginin
paylaşılması, okullara davet edilerek öğrencilere kitap okumaları önerilir.
Okulun kapalı olduğu zamanlarda, z-kütüphane alanlarının öğrencilerin sosyal çevresine (aile, mahalle, vb.) ulaşılır hâle getirilmesi ve
z-kütüphanenin bir yaşam merkezine dönüştürülmesi sağlanmalıdır. Sosyal çevredeki bireylerin okuma kültürünü desteklemesi ve Z-Kütüphanelerin
oluşturduğu etkinin devamlılığını sağlamaları önerilir. Bu devamlılığın
sağlanmasında, gönüllü bireylerden ve kuruluşlardan faydalanılmalıdır.
Başta görsel medya olmak üzere farklı iletişim kanallarında kitap ve okuma kültürü eksenli teşvik edici uygulamalar geliştirilmeli ve hayata geçirilmelidir. Halk kütüphanesi, bilgi evi, gençlik merkezi, z-kütüphane vb.
kurumlar arasında bir eşgüdüm sağlanarak “her semte bir kurum” düşecek
şekilde yaygınlaşması sağlanmalıdır. Bu yerler vasıtasıyla ailelere, çocuk
ve gençlere kitap kiralamak, kitap temin etmek, okuma ve araştırma ortamı
sağlamak gibi hizmetler verilmelidir.
Farklı tip ve boyutlarda gezici kütüphaneler oluşturulup ailelerin bulunduğu
park, meydan, okul, mesire yeri gibi mekânlarda kitaba erişim imkânları
sağlanmalıdır. Hayırsever/gönüllü gerçek yahut tüzel şahısların kendi sosyal çevrelerindeki okullardaki kütüphanelere yapacakları yardımların vergiden düşülmesi için düzenleme yapılması hususunda Maliye Bakanlığı ile
görüşülebilir.
Okulun çevresindeki hayırsever/gönüllü kişiler tespit edilip bu kişilerden
her yıl kütüphaneye belirli bir miktarda yardım yapması talep edilebilir.
Bunun istikrarlı olmasını ve yıllar içinde unutulmamasını sağlamak üzere
de yapılacak yardımın/desteğin bir şirket hissesi, gayrı menkul kirası vb.
bir akara bağlanması talep edilebilir.
8. ÖĞRETİM PROGRAMLARI (MÜFREDAT) BOYUTU
Okuma kültürünü geliştirmek ve yaygınlaştırmak için yeni stratejiler ve eğitim programları geliştirilmelidir. Ders kitaplarının resimlenmesinde okuma
görüntülerinin kullanılması önerilir.
Lisans düzeyindeki eğitim fakültelerinin tüm bölümlerine, mümkün olmazsa Türkçe ve Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerine “okuma kültürü” dersi
konulmalıdır. Ortaöğretim müfredatına “Okuma kültürü” adı altında bir ders
eklenmelidir. Öğretmenlere, okuma kültürünün geliştirilmesi konusunda
hizmet içi uygulamalı eğitimlerin verilmesi sağlanmalıdır. Okul öncesi
dönemden başlayarak her çocuğun z-kütüphaneye erişimi sağlanmalıdır.
Sınıf öğretmenlerinin müfredatına okuma kültürü (okuma, yazma, konuşma
ve dinlemeyi kapsayan) bağlamında dersler eklenmelidir. Öğrenciye yansıyan ders programı ve kitaplarında okuma kültürünü geliştirecek içerikler
açık, zımni (hidden curriculum) ve ilave (extra curriculum) programlar aracılığıyla sunulmalıdır. Bu çerçevede açık program olarak “yaratıcı okurluk”,
“yaratıcı yazarlık”, “çoklu okuryazarlık” vb. gibi seçmeli yahut isteğe bağlı
dersler konabilir. Zımni program olarak derslerde var olan okuma kültürü ve ana dili (okuma, yazma, konuşma, dinleme, görsel okuma yazma)
öğrenme ve gelişim alanları için okuma kültürünü çağ nüfusunun ilgi ve
zevklerine uygun şekilde sunacak örnek etkinlikler kitabı hazırlanıp yayımlanabilir, öğretmenlerin de bunları derslerde kullanmaları tavsiye edilebilir.
İlave program olarak ise eğitsel sosyal kol ve kulüp çalışmaları başta olmak
üzere çeşitli sınıf dışı çalışmalar yapılabilir.
9. 100 ESER PROJESİ ve OKUMA KÜLTÜRÜNE ETKİSİ
Okunması Bakanlıkça önerilen 100 eser ve öğretmenler tarafından önerilen
kitapları öğretmenlerin mutlaka okuması sağlanmalıdır. Bakanlığın tavsiye
ettiği 100 eser, öğretim programları ile irtibatlandırılmalıdır. Bakanlığın,
100 eser gibi 100 film önerisi olmalıdır. İzlenen filmler sınıfça yorumlanmalıdır. 100 eser 8+4 kesintisiz eğitim sistemine göre hazırlanmıştır.
4+4+4 eğitim kademelenmesine uygun olarak yeniden düzenlenmelidir.
100 eserin ilköğretim kısmı için hazırlanan liste, seviyeye uygunluk bakımından gözden geçirilmelidir. 100 eser “1000 eser” olarak genişletilmeli
ve basılmalıdır.
10. DİJİTAL OKUMA BOYUTU
Özellikle elektronik ortamda elde edilen bilginin doğruluğunun ve güvenilirliğinin sağlanacağı güvenli portallerin oluşturulması gerekir. Dijital
okuma için sesli kitaplar hazırlanmalıdır. Web tabanlı okuma – yazma konusu ele alınmalıdır. Öğrencilere, okuma alışkanlığı kazandırmada dijital
teknolojinin sunduğu imkânlar göz ardı edilmemelidir.
Mobilyacılardan tekstil firmalarına, mobil iletişim firmalarından yayınevlerine kadar farklı firmaların okuma kültürünü destekleyici ürünler üretmesi
önerilir. Sosyal medyada, okunan kitapların tartışıldığı, konuşulduğu, okuma kültürü üzerine fikir üretildiği sosyal ortamlar oluşturulmalıdır.
11. OKUR BOYUTU
Okuma materyalinin özellikleri dikkate alınmalıdır. Kitaplardaki tema ve
konular, öğrencilerin yaş ve gelişim seviyelerine uygun olarak seçilmeli ve
her sene bir kısmı yenilenmelidir. Kitapların metin ve görsel ilişkisi yaşlara
uygun kurgulanmalı, tasarlanmalı ve baskı kalitesi yükseltilmelidir. Kitaplarda kullanılacak materyal çocuk sağlığına uygun olarak belirlenmelidir.
Okuma etkinlikleri düzenlenerek okuma kültürünün yaygınlaştırılması ve
sürekliliği sağlanmalıdır. Yazar ve şairlerle düzenli aralıklarla buluşmalar
planlanmalıdır. Okuma ve şiir yarışmaları yapılmalıdır. Çocukların ilgi
alanlarına yönelik okuma kulüpleri oluşturulmalıdır. Okunan içeriğe uygun
olarak geziler, film gösterimleri ve benzeri aktiviteler planlanmalıdır.
Hedef okuyucu kitlesinin özellikleri (gelişimsel düzeyi, yaşı ve ilgi alanları)
ihtiyaçları ve istekleri dikkate alınarak yüksek performansa sahip öğrenciler
uzmanlarca desteklenebilmelidir. Okuyucu, kendine özgü okuma alışkanlığı geliştirmelidir. Okuma alışkanlığı kazandırmada standart kurallar dayatılmamalıdır.
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 55
Okuma Kültürü ve Z- Kütüphane Çalıştayı’ndan Çıkan Sonuçlar
Okuma Kültürü ve Z- Kütüphane Çalıştayı’ndan Çıkan Sonuçlar
12. ULUSAL DÜZEYDE İŞBİRLĞİ BOYUTU
Okuma kültürünün geliştirilmesi bağlamında üniversiteler ile işbirliği arttırılmalı, konu ile ilgili çalışan uzmanlardan, çalışma alanlarına göre detaylı
bir araştırmacı havuzu oluşturulmalı, araştırma desteğinin ve etkileşimin
periyodik hâle getirilmesi sağlanmalıdır. Hizmet içi eğitime yönelik özel
çalıştaylar düzenlenmeli, bilgi ve tecrübe paylaşımları sürekli hâle getirilmelidir.
Okul kütüphaneleri ve okuma kültürü hakkındaki güncel literatürün, bilimsel bulgu ve uluslararası okuma yazma stratejilerinin çok yakından takibi,
periyodik olarak tercüme edilerek ilgililere aktarımı sağlanmalıdır. Kitap
uzmanları belirlenmeli, profesyonel olarak çocuk ve gençlik kitaplarını inceleyen, değerlendiren uzmanlardan alınacak desteğin sürekli hâle getirilmesi (dil kurumları, vakıflar, yazarlar, vb.) sağlanmalıdır. Hizmet içi eğitim
programları geliştirecek uzmanlar belirlenmelidir.
Okuma kültürü ve z-kütüphane çalışmalarında STK temsilcileri, yayıncılar,
akademisyenler, uzmanlar, öğretmenler ve okul yöneticileri düzenli olarak
bir araya gelmelidir. Kütüphaneciler ve öğretmenlere yönelik okuma kültürü eğitimleri düzenli hâle getirilmelidir. Üniversite kütüphanelerinde çocuk
kitapları bölümü yapılmalı ve z-kütüphaneler ile üniversite kütüphaneleri
arasında periyodik geziler, çalıştaylar, bilgi alışverişi ve ilişkilendirme olmalıdır.
13. PROFESYONEL ORTAKLIK BOYUTU
Z-kütüphaneler özelinde markalaşma ve bilinirliğinin artırılmasına yönelik
stratejiler geliştirilmeli ve yürütülmelidir. Z-kütüphanelerin içeriğinin zenginleştirilmesi için farklı ve yeni medya ( sosyal medya vb.) stratejileri
belirlenmelidir. Z-kütüphanelerin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve içeriğinin sürekli geliştirilebilmesi için kurumsal sosyal sorumluluk çerçevesinde finansal destek almaya yönelik çalışmalar yapılmalıdır.
14. TEŞVİK BOYUTU
Çocuk ve gençlik kitabının en önemli bileşenleri olan resimleme, hikâye,
tasarım ve baskı kalitesinin artmasını teşvik edici yöntemler –vergi indirimi
gibi- geliştirilmelidir.
Z-kütüphaneler, çocuk ve gençlik kitaplarının üretiminde standartların yükseltilmesine öncülük etmelidir. Z-kütüphaneler, örnek uygulamaları içeren
bir yönetim tarzı ortaya koyarak okul kütüphaneciliğini öncü bir boyuta
taşımalıdır.
Dünyada okumayı teşvik eden örnek kurumların taranması ve Türkiye ile
karşılaştırma, bilgi alışverişi yapılması sağlanmalıdır. Kitap üretilmesi ve
hazırlanması için yazar, çizer ve yayınevlerine teşvik mekanizmaları oluşturulması şarttır. Türkiye’de üretilen çocuk ve gençlik edebiyatı eserlerinin,
uluslararası arenada daha fazla yer alabilmesi için konuyla ilgili periyodik
olarak araştırmacıların, yazarların ve çizerlerin desteklenmesi önerilir.
ULUSLARARASI BOYUT VE AĞLAR
İlgili ulusal ve uluslararası ağlar, konferanslar, fuarlar, çalıştayların “okuma
kültürü ve z-kütüphane” İnternet sitesinde paylaşılması ve her yıl her ilden
belli sayıda kütüphaneci, öğretmen ve idareci katılımının görevlendirilmesi
önerilir. 5 yıl içinde her kütüphaneci, öğretmen ve müdürün en az bir ulusal veya uluslararası konferansa katılması önerilir. Katılım sonrası ulusal
boyutta deneyimin paylaşılması ve katılımcıların sonuç raporu hazırlaması
önerilir. (Örnek konferans: IFLA, IASL (Uluslararası Okul Kütüphanecileri
Konferansı, Bologna Kitap Fuarı, vs.)
56 » YEĞİTEK » Nisan 2015
Yürütülecek okuma kültürü ve z-kütüphane projelerinin TÜBİTAK, Horizon
2020 benzeri çağrılara uygun başvuru formatı ile sunulması ve uluslararası
platformda değerlendirilmesi, raporlanması, bu raporların TÜBİTAK raporları gibi paylaşılır olması önerilir.
Öğretmen ve kütüphanecilerin “okuma kültürü projesi” yapmak için başvurabileceği fonlar oluşturulması ve ardından raporlama konusunda birliğin
sağlanabilmesi için yöntem paylaşımı yapılması önerilir. Uluslararası platformda el kitabı veya kaynak kitap olarak son beş yılda yayınlanan kitapların
Türkçeye kazandırılması önerilir.
Örnek Kurumlar
Okuyan Avrupa (EU Read): Avrupa ülkelerinin üye olduğu ve çeşitli
okuma programı stratejileri geliştirmeyi hedefleyen uluslararası bir birliktir.
Ulusal Okuryazarlık Kuruluşu (National Literacy Trust): Erken yaşta başlayıp
her yaşta okuma kültürünü yaygınlaştırarak bireylerin ekonomik ve kültürel
hayata katkıda bulunmalarını hedefler.
Dünyada Okuma (Reading Worldwide): Stiftung Lessen Okuma Vakfı tarafından geliştirilmiş olup erken yaşta okuma, aile okuryazarlığı, yeni
medya, kuşaklar arası çalışmalar gibi her yaşa uygun çeşitli proje ve araştırmaları yürütmektedir.
Avrupa Okuryazarlık Politikaları Ağı - ELINET (European Literacy
Policy Network): Avrupa Komisyonu desteği ve UNESCO gibi 78 ortak
ile yürütülen projede düşük gelirli ailelere uygun hizmetler sunulmaktadır.
İyi Örnekler
Dünyada okumayı teşvik eden örnek projelerin taranması ve özgün projeler üretilmesi, çıktıların ulusal ve uluslararası platformlarda paylaşılması
önerilir. Okuma kültürünün desteklenmesi için televizyon ve yeni medya
uygulamalarından örneklerin sürekli olarak taranması, özgün örnekler geliştirilmesi, ölçümler yapılması ve paylaşılması önerilir.
Babam Bana Kitap Okuyor (My Daddy Reads to Me): Babalar da kitap
okuma konusunda rol model oluyor. Okuyan Avrupa (EU Read).
Çocukların Jürisi (Children’s Jury): Belçikalı çocuklar kendi okuyacakları kitapları kendileri seçiyor. Okuyan Avrupa (EU Read).
Okuryazarlık Şampiyonları (Literacy Champions): Gönüllüler ve aileler bir araya gelip çocuklara okuma sevgisi aşılıyor. Ulusal Okuryazarlık
Kuruluşu (National Literacy Trust).
Erken Okuryazarlık için Dijital Adımlar (Digital Footsteps to Early
Literacy): Çocuklarda erken dil gelişimi için mobil teknolojilerden faydalanılıyor. Dünyada Okuma (Reading Worldwide).
Genç Okurlar Yayında (Launching Young Readers): Amerika Birleşik
Devletleri’nde PBS kanalı ile ortak yürütülen 30 dakikalık televizyon serisinde farklı okuma stratejileri genç izleyicilerle buluşuyor.
Her Şeyi Bırak ve Oku (Drop Everything And Read - DEAR)
Aralıksız Sessiz Okuma (Silent Sustained Reading - SSR): Okuma
alışkanlığını aşılamak için öğrencilere sınıf ortamında belirlenmiş bir süre
içerisinde –ortalama yirmi dakika– dayatma olmadan istedikleri kitapların
okutulması projesidir.
Hikâye Okuyan Büyükanneler (The Storytelling Grandmothers):
Arjantin’de okul ve kütüphanelerde buluşan büyükanne ve torunlar birlikte
kitap okuyor.
Hızlandırılmış Okuma (Acceleradet Reader – AR): Hızlandırılmış
Okuma’da, öğrenciler seviyelerine ve uzunluklarına göre önceden belirlenen kitapları okumaktadırlar. Hedeflenen kitaplar bitirildikten sonra öğren-
"Eğitim Araçları ve Yayımlar Daire Başkanı
Ercan Şen"
cinin okuduğunu anlama başarısı bilgisayar aracılığıyla küçük sınavlarla
değerlendirilir.
Lampedusa Kütüphanesi: Kültürler arası iletişimi artırmayı hedefleyen
Sessiz Kitaplar (Silent Books) adlı uluslararası proje için kurulan kütüphanedir.
Bookaboo – CITV, İngiltere (2009): Ünlü konuklarla birlikte yaratıcı ve
eğlenceli okuma pratiğini aktarılır, klasik eserler tanıtılır. Bölüm başına
1000 adet kitap ihtiyacı olan çocuklara ücretsiz dağıtılır.
Wilbur – Discovery Kids, Amerika & Kanada (2007): Wilbur ve çiftlikteki arkadaşları başlarına ne zaman bir sorun gelse konuyla ilgili bir kitap
okuyarak o problemin çözümünü keşfederler.
Aslanlar Arasında (Between the Lions) - PBS Kids, Amerika (2000):
Kütüphane çalışanı olan bir aslan ailesi kitapların içerisindeki sihirli dünyayı keşfeder.
64 Hayvanat Bahçesi Sokağı (64 Zoo Lane) – CBBC, İngiltere &
Fransa (1999): Lucy, her gece uyumadan önce bir hikâye dinlemeyi çok
sever. Evinin yanındaki ormanda yaşayan hayvan arkadaşları ona her gece
bir hikâye anlatır.
Okuyan Gökkuşağı (Reading Rainbow) – PBS Kids, Amerika (1983):
Çocuklara kitap okuma sevgisini aşılamak, izleyiciyi her bölümde farklı kitaplarla tanıştırmak, yaratıcı okuma pratiğini oluşturmak amaçlanmıştır. Şu
anda tabletten ulaşılabilen bir kütüphaneye dönüşmüştür.
TÜRKİYE BOYUTU
“Okuma kültürü”, Türkiye’de son yıllarda kullanılmakla birlikte, alan yazınında “okuma alışkanlığı” kavramı yaygın olarak dile getirilmektedir. Öte
yandan okuma kültürüne ilişkin MEB Öğretmen Yetiştirme Genel Müdürlüğünün 2004 yılında düzenlediği, “Okuma Kültürü ve Okullarda Uygulama
Sorunları Toplantısı”, 2008 yılında Eğitim Sen Ankara Şubeleri ve Türkiye
Yazarlar Sendikası Ankara Temsilciği tarafından düzenlenen “Çocuk ve
Okuma Kültürü Sempozyumu”, Kültür Bakanlığının 2011’de düzenlediği
“Türkiye Okuma Kültürü Haritası”, okuma kültürünün birçok değişkenleriyle ele alınmasına yönelik katkı sağlayan çalışmalardır. İstanbul İl Milli Eği-
tim Müdürlüğünün başlattığı ve hâlen uygulanmakta olan “Yazarlar Okullarda” projesi de okuma kültürünün yaygınlaştırılması adına atılmış büyük
adımlardan bir tanesidir. Okuyan, düşünen, düşündüğünü ifade edebilen,
eleştirel bakış açısı kazanmış öğrencileri hedefleyen proje, öğrencileri yazarlarla buluşturuyor. Okur-yazar buluşması sayesinde öğrenciler yazarlıkla
ilgili bilgi edinirken bir yazarda olması gereken özellikleri öğreniyor ve gelecekte yazar olabilmenin bilincine varmış oluyor.
Ercan Şen/ MEB Eğitim Araçları ve Yayımlar Daire Başkanı:
Söz Varlığı
Okuma altyapımızda en büyük eksiğimiz söz varlığıdır. Söz varlığımız üzerine veri bankamız yok. Bunu yapmamız lazım. 1910’lu yıllarda Osmanlı
Türkçesiyle yazılmış makaleler olmasına rağmen söz varlığımızla ilgili hâlâ
sonuca ulaşmış bir araştırmamız bulunmuyor. Amerika’da, Avrupa’da ve
özellikle İskandinav ülkelerinde söz varlığı veri bankaları hazır, çalışıyor.
İnşaallah biz bunu önümüzdeki üç yıl içinde gerçekleştireceğiz. Söz varlığı
dediğimiz nedir? Çocuklarımızın yaş gruplarına göre kullandıkları sözcükler ve sözcük sayıları. Bunları elde etmekten muradımız nedir? Müfredatta
kullanılan sözcükler bu çocukların yaş gruplarına uygun mudur? Birinci
sınıf öğrencisine uygun mu? Dokuzuncu sınıf öğrencisine uygun mu? Bu
alanda yayın yapan -kültür yayınları olsun, yardımcı ders kitapları olsunyayınlarda kullandıkları sözcükler bu yaş gruplarına uygun mu? Yani çocuklar bunu algılayabiliyor mu? Türkiye çapında hem yazılı hem de sözlü
kültürde veri bankasını oluşturup her yıl devam ettirebilirsek bu durum hem
Millî Eğitim Bakanlığının müfredat çalışmalarına yansıyacak hem de özel
sektörün yayıncılık çalışmalarına yansıyacak. Bu temel altyapı problemidir.
Bunu aşmamız lazım. Biz Afyonkarahisar’da yaptığımız “Okuma Kültürü ve
Z- Kütüphane Çalıştayı”nda da 4 ana başlıktan birini Söz varlığı olarak belirlemiştik. Orada bu konuyu değerli akademisyenlerimizle paylaştık. Şimdi
de Bakanlık bünyemizde bir komisyon oluşturup bu çalışmayı başlatıyoruz. Söz varlığı çalışmaları tamamlanıncaya kadar İlyas Göz’ün Türk Dil
Kurumunun 2003 yılında yayımladığı çalışması kullanılabilir. Söz varlığı
konusunda yazılımlar geliştirilmelidir.
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 57
M Ü L A K A T
NUSU
DOSYA KO
Röportajlar:
Esra BALLIM
Hatice BİLDİRİCİ
Murat DOĞAN
Zeynep Tuba ÖTER
Mülakat
Ahmet TEZCAN
Yazar
1. Annem ve babam sayesinde. Rahmetli annem yazmayı bilmez okumayı bilirdi. Kurtuluş
Savaşı’nda şehit yetimi kaldığı için okula gitme fırsatı bulamamış, kendisini yetiştiren ailenin çocukları ders çalışırken seyrederek okumayı öğrenmiş. Elinden kitap düşmezdi. Gençliğinden itibaren
Türk Klasikleri diyebileceğimiz romanların neredeyse tamamını okumuştu. Babam da savaş yetimi
idi ve o da okumayı çok severdi. Onun sadece Sübyan Mektebi’ne gitme şansı olmuş. Eski ve yeni
yazı okurdu. Bediüzzaman’ın Risaleleri başta olmak üzere genellikle dini kitaplar okurdu. Kamyon
ve otobüs şoförüydü ama torpido gözünde kitaplar olurdu hep ve yanına kim otutursa “Torpido
gözünde kitaplar var, al yüksek sesle oku sen de istifade et biz de edelim” derdi. Evde kış geceleri
yüksek sesle kitap okuttuğunu hatırlıyorum. Abime Sanat Okulu kütüphanesinden kitap getirtir ve
yüksek sesle okuturdu. Mesela Hababam Sınıfı. Bugüne kadar elime alıp okumadım ama soba
üzerinde kestanelerin kaynatıldığı, mısır patlatılıp portakallar soyulan bir odada herkesle birlikte
abimin yüksek sesle okuduğu hikayeleri neredeyse satır satır hatırlıyorum. Okumayı söktüğümde
annem Çalıkuşu romanını okuyordu ve bana da hece hece okutmuştu. Gazete okurlardı ama okuma alışkanlığımız gelişsin için olacak ki okudukları haberleri, tefrika roman ve hikayeleri bize tekrar
yüksek sesle okuturlardı. Böyle bir ortamda kazandım okuma alışkanlığını.
2. Hiç bir tekniğim yok. Aşkım var sadece. Aşk tekniği olabilir mi? Seversiniz ve kendinizi kaybedersiniz. Benimki de öyle. Okumaya
başladıktan sonra her şeyi unuturum. Her ortamda okuyabilirim. Belki gazeteciliğin verdiği alışkanlıkla çok gürültülü ve kalabalık
ortamlarda da rahatlıkla kitap okuyabilirim. Kitabın dünyasına daldıktan sonra çevrenin seslerin ve renklerin önemi kalmıyor, siz satır
aralarındaki çevrenin, seslerin ve renklerin dünyasında yaşıyorsunuz.
3. Elbette Kur’an ve Mesnevi. Mevlana Celaleddin-i Rumi hazretlerinin Mesnevi’si benim için Kur’an gibi sadece kitap değil, bir hitaptır.
Kur’an okurken (elbette Türkçe tercümesinden okuyorum) binbeşyüz yıl önce Hz.Muhammed’e değil, o an bana vahyediliyormuş
düşüncesinde olurum ve çıplak bir zihinle okumaya çalışırım. Nitekim “Temizlenmeden Kitab’a dokunmayın” ayetindeki anlamın tamamen zihni boşaltarak, önyargılardan, peşin hükümlerden arınmış yani abdest almış, temiz bir zihinle okumak olduğuna inanıyorum.
Bu ayet bize kitap okuma tekniğini de anlatır aslında. Mesnevi de böyle okuduğum bir kitaptır ve Hz. Mevlana ile sohbet ettiğimi
düşünürüm.
Bu ikisi dışında başucu kitabım demeyeyim de tekrar tekrar okuduğum genelde şiir kitapları vardır. Necip Fazıl Kısakürek, Cemal
Süreya, Cahit Zarifoğlu, Attila İlhan, Nazım Hikmet, Sezai Karakoç ve pek çok şair… Zaman zaman divanlar arasında dolaşmayı da
severim…
4. Şu sıralar yazdığım TV dizisi nedeniyle elimde hep Yedi Güzel Adam’ın yani Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Alaattin Özdenören, Akif İnan’ın kitapları var. Yeni bir tv projesine hazırlandığım için 1960-80 arası siyasi gelişmeleri anlatan
dönem kitaplarını da notlar alarak okumaya çalışıyorum.
1. Evlerinde kütüphane olan, kitap okuyan büyük anne- babalar ve anne-babayla büyüdüm. Armut
genellikle dibine düşüyor.
2. Tek istediğim, oda karanlıksa iyi bir ışık ve okuma gözlüklerim. Bu nedenle yatağın başucunda
okuma lambası bulundurmayan otellerden ve öğretmen evlerinden çok şikâyetçiyim.
3. Nâzım başta olmak üzere sevdiğim şairlerin şiir kitapları, Margaret Atwood ve Ayla Kutlu’dan
herhangi bir roman, 1900’lerden itibaren Avrupa’nın ve bizim yakın tarihimize dair anı kitapları ve
mutlaka Nazlı Eray’ın fantastik öykülerinden biri.
Ayşe KULİN
Yazar
4. Emine Uşaklıgil’in “Benim Cumhuriyetim”, Nazlı Eray’ın “Venüs’ün Son Gecesi” ve New York
Times’ın best seller’i olan “Yeni Dijital Çağ” adlı kitapları.
1. Okumaya yazarak başladım.
2. Her boşluğu değerlendirerek, seçerek ve hızlıca okurum.
3. Başucu kitapları sevmiyorum. Kitaplar ayakaltı olmalıdır ki onların üstüne basarak yükselelim.
4. Felsefe ve Hikmet okumaları yapıyorum.
Bülent AKYÜREK
Yazar
58 » YEĞİTEK » Nisan 2015
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 59
Mülakat
Mülakat
Ercan ŞEN
Eski yayıncı/ MEB Eğitim Araçları ve
Yayımlar Dairesi Başkanı
1. Şu anda gözleri üç buçuk derece miyop olan biriyim ve gözlerimi okuyarak bozdum diyebilirim.
Okumaya 7 yaşında ilkokulla beraber başladım. 7 yaşımda çocukluğumun Trabzon’unda bir Çocuk Kütüphanesi keşfettim ve o kütüphaneden Ortaokul son sınıfta mezun oldum. Okumayı orada
alışkanlık haline getirdim. Kitaplar benim için çok farklı bir dünyaydı. Kemalettin Tuğcu’ nun, Jules
Verne’in kitaplarıyla, Doğan Kardeş mecmualarıyla orada tanıştım. Yaklaşık 25 yıl sonra Kemalettin
Tuğcu’nun ölüm haberini aldığımda İstanbul Kitap Fuarı’ndaydım. O duyguyla anılarımı anlatan bir
makale yazdım o zamanki Yeni Şafak gazetesinde yayımlandı. Çocuk kütüphanesinin benim hayatımda çok önemli bir yeri vardır. Eğer o kütüphane o zamanlar orada olmasaydı herhalde ben,
bendeki var olan bilgi sevgisini o kadar net değerlendiremeyebilirdim. Babam bir esnaftı, belki
ben de kafası biraz daha çalışan bir esnaf olarak hayatıma devam edecektim. O kütüphanenin
orada olması hayatımın ondan sonraki veçhesini de değiştiren bir faktör oldu. Allah nasip etti şu
anda da kütüphanelerle uğraşıyorum. Yani görev alanımın bir bölümünü kütüphaneler teşkil ediyor.
Onun için de “Zenginleştirilmiş Kütüphaneler”i kurmak için olağanüstü bir çaba sarf ediyorum. Millî
Eğitim Bakanlığımızın 4 yıl önce başlattığı bir proje ama biz şimdi projeye bayağı ivme kazandırdık.
Türkiye’nin bine yakın ilçesi var. Derdimiz, şu an itibariyle her ilçede bir Zenginleştirilmiş Kütüphanenin bulunmasını sağlamak.
2. Hemen bir anekdot anlatayım: Meşhur Alman bilim adamı Hans Reichenbach, 1930’lu yıllarda İstanbul Üniversitesinde bilim felsefesi dersleri veriyor. Hilmi Ziya Ülken de onun asistanlığını yapıyor. Reichenbach, sınıfta dersi Almanca anlatıyor. Ülken de hocasının
söylediklerini anında Türkçe ’ye çeviriyor. Hilmi Ziya Ülken de 100’e yakın kitap yazmış bir düşünürümüz. Fakat çok daldan dala atlayan bir büyüğümüz. Yıllar sonra Reichenbach’a Hilmi Ziya Ülken için ne düşündüğünü soruyorlar. O da : “Beyin oburu ”dur diye cevap
veriyor. Bu cümleyi hiç unutmadım. Ben de o anlamda biraz “kitap oburuyum.” Hemen hemen her şeyi okurum. Okumadığım zaman
da rahatsız olurum. Yatarak, kalkarak veya ayakta okurum. Kitapta anlamın peşinde koştuğum için acımadan sayfaları çizerim, kıvırırım, not alırım, şerh düşerim. Bibliyoman değilim kesinlikle. Koleksiyoncu da değilim. Stilist de değilim asla. Modumu alırım, yazarla
kavga ederim, açıklama gönderme yaparım. Tabii bunlar çok odaklandığım zamanlar yaptığım şeylerdir.
1. Kitap, dergi giren, büyüklerin okumaya meraklı olduğu bir evde büyüdüm. Okumayı söker sökmez dönemin resimli çocuk kitapları ve dergileri ile tanıştım. Okuma alışkanlığı küçük yaşta kazanılır. İlk ilgi ve okuma sevgisi ise ömür boyu sürer.
2. Okuma teknikleri okumayı hayatına sokamamış olanlar içindir. Okumanın tekniği olmaz. Bir
kitabı okumaya başlarsınız, sizi alıp götürüyorsa, ilginizi uyanık tutuyorsa sonuna kadar zevkle
okursunuz. Benim yöntemim hiçbir kitabı zorla okumaya çalışmamaktır. Elimdeki kitap bana hitap
etmiyorsa, hatta beni sıkıyorsa bırakırım. Okumak sevgiyle, gönüllü olmalıdır.
İnci ARAL
Yazar
4. Orhan Kemal Armağanı jüri üyesiyim. Bu yüzden şu sıralar ödüle katılan romanları okuyorum. Asıl okumak istediğim kitapları okumayı ise yaz aylarına erteledim.
1. Küçükler, büyükleri taklit ediyor. Benden 6 yaş büyük ve üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı okuyan ağabeyimin güzel bir kütüphanesi vardı. İlk olarak oradaki kitaplardan okuyabileceğim türden
olanlarıyla başladım diyebilirim. En başta ansiklopedileri okumaya başladım. Bir de “Resimli Hayat
Mecmuaları” vardı. Onlara bakmak hoşuma giderdi. Sonra bazı tarihî romanlar okudum.
3. Tabii. Birincisi Kuran-ı Kerim. Başucumda biri Süleyman Ateş’in diğeri de Elmalılı Hamdi Yazır’ın olmak üzere iki Kuran-ı Kerim meali
vardır. Çağdaş Türk Roman yazarlarından Oğuz Atay ve İhsan Oktay Anar en sevdiğim yazarlardır. Şairlerden ise Cahit Koytak, İsmet
Özel, Sezai Karakoç ve Mehmet Akif Ersoy. Büyük şair başka bir şey de senin adamın kim derseniz; Âsaf Halet Çelebi bir numaralı
şairimdir ve her zaman da öyle kalacaktır. Uçarı, mistik, çocuk, hayalperest, tuhaf bir adamdır ama benim adamım O’dur.
4. İhsan Oktay Anar’ın “Puslu Kıtalar Atlası” kitabının çizgi roman halini okudum. Çok hoşuma gittiği için tekrar tekrar karıştırıyorum.
Bir de abone olduğum tarih dergileri var. Sosyolog olduğum için edebiyat, tarih, roman, sosyal araştırmalar ve etimolojiye meraklıyım.
Emek kavramının Türkçe etimolojisi üzerine bilimsel bir makalem de var.
Doç. Dr. Ilgım VERYERİ ALACA
Koç Üniversitesi
Medya ve Görsel Sanatlar Bölümü
2. Kitabına göre değişiyor. Ağırlığı olan kitapları yalnızken ve sessiz ortamlarda okurum. Ağır ağır
ve tane tane okurum. Daha basit kitapları her yerde okurum, zira okumaktan ziyade onlara göz
atarım. Belki de hızlı okuma tekniklerinden öğrendiğim yöntemlerle aradığım kelimeye odaklanarak
okurum.
Prof. Dr. Mahmut Erol KILIÇ
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Tasavvuf Anabilim Dalı
1. Okuma alışkanlığımı okul öncesi dönemde kazandım. Öncelikle babam, çok erken yaştan itibaren bana resimli kitaplar okurdu. Annemle de bu dönemde kitapçıya gider ve her hafta yeni bir
kitap alırdık. Annemin üye olduğu National Geographic dergisinin farklı coğrafyaları bana tanıştıran
görsellerinden o zamanlar da çok etkilendiğimi hatırlıyorum. Ayrıca, anneannem de bana sevdiğim
öyküleri tekrar tekrar okurdu. Anneannemin kendi çocukluğuna dair anlattığı hatıralar da beni çok
etkilerdi. Aynı apartmanda oturduğumuz Türkçe öğretmeni Emine Halam da bize aldığı, önerdiği,
okuduğu kitaplar ve geniş kütüphanesiyle ilham verirdi. Şahap Eniştem de yine büyük kütüphanesi
ve cetvelle altlarını çizdiği kitapları ile küçük yaşlardan beri beni etkiledi. Daha sonra edebiyat öğretmenlerimden Hatice Hanım ile İlhan Bey başta olmak üzere, zengin okul kütüphanemiz ve bir kitap
kurdu olan en yakın arkadaşım Aslıhan da okuma alışkanlığımın zenginleşmesine katkıda bulundu.
Her gün kütüphaneye giderek güzel bir şiir veya yazı bulma alışkanlığımız oluşmuştu. İlerleyen yıllarda da tanışma şansı bulduğum Prof. Talat S. Halman, Metin And gibi okuma ve yazma kültürüne
sahip kişilerden ilham aldım.
2. Araştırmacı bir okur olduğumu söyleyebilirim. Merak ettiğim belli başlı konuların yanı sıra, alanımın dışındaki konularda da okumalar yapmayı önemsiyorum. Çocukken dünyadaki tüm kitapları okuyacak vaktim olduğunu düşünürdüm. Ancak şimdilerde, konularına göre kaynakçalar çıkartarak, bir konuda daha derinlemesine bilgi edinmeye çalışıyorum. Dijital
ve basılı kaynakları veri bankalarını kullanarak tarayabiliyorum. Akademik ortamda olduğum için üniversitemizin kaynaklara erişimi bu
bağlamda büyük bir destek veriyor.
3. Başucumda sürekli değiştirdiğim kitapların yanı sıra Türk Dil Kurumu Sözlüğü, Etimoloji Sözlüğü, şiir kitapları, bitkilerle ilgili yıllar
önce aldığım “Doğaya Dönüş” adlı bir kitap ile makaleler oluyor. Kelimelere olan ilgim nedeniyle sözlük okumak özellikle hoşuma
gidiyor.
4. Şu sıralar, okuma yazmanın gelişimi için okul öncesi dönemde hayata geçirilen uygulamalara dair makaleler okuyorum. Aynı zamanda, çocuk kitaplarının tasarım süreçleri üzerine de okumalarım oluyor.
3. Çok sevdiğim, bana yol göstermiş harika kitaplar okudum. Altmış yıldır okuyan bir yazarın bunlardan beşini seçmesi çok zor. Ama sizin için deneyeceğim:
Montaigne / Denemeler
Marguerita Yourcenar / Hadriyanus'un Anıları
Tolstoy / Anna Karenina
İngeborg Bachman / Malina
G.Garcia Marquez / Yüzyıllık Yalnızlık
Mustafa ARMAĞAN
3. Kur'an-ı Kerim, Fususu'l-Hikem, İhya-u Ulumuddin, Futuhatu'l-Mekkiyye, Mesnevi ve Divan-ı Kebir.
4. Şu an elimin altında René Guénon'un Âlemin Hükümdarı isimli kitabı var. Onu bir araştırma konumdan dolayı tekrar okuyorum.
1. Kitaplarla tanışmam doğumumla beraberdir. Ailem ve ben bu bakımdan çok kazançlıydık. Çocukluğumdan itibaren kitap olan bir evde bulundum. Kitaplarımız çok olmamasına rağmen onlarla
aramda bağ kurmam için yeterliydi. Alamadığım kitaplar oldu fakat yıllar sonra aldığımda da aradığımı bulamadım. Çünkü orada gördüğüm dünya, çocukluğumda kalmıştı; “Uçan Yaban Kazları”
diye bir kitabı alamamıştım. İlk, orta, lise tahsilimi Bursa’da tamamladım. O yıllarda Tophane’de bir
çocuk kütüphanesi vardı. Oraya her sabah gider, öğleye kadar kitap okurdum, öğlen kütüphane
kapanır memur beni dışarı çıkarır, kapıyı kilitler, ben oradan bir simit alır memurun dönüşünü bekler,
memurla beraber tekrar içeriye girerdim. Artık bir süre sonra memur, kütüphanede beni serbest
bıraktı ve kitapları istediğim gibi alıp okuyabildim. Bu sayede kitaplarla olan iletişimim hiç kesilmedi.
O yaşlardaki çocuğa bu aşkı, sevgiyi verdiğiniz zaman ömür boyu devam ediyor. Bunun için veliler,
öğretmenler çocukları kitaplara dokundursun ve çocuğun kitapla olan münasebetini erken yaşlarda
sağlasınlar.
2. Kitap okuma tekniğim zaman içinde kendi kendime bulduğum bir teknik oldu. Okuduğum kitapların kenarlarına notlar düşer, aynı kitabı on yıl sonra da elime alsam okusam bakar bakmaz
hafızamda kalması gereken yerlere ulaşırım. Kitabı ikinci okuyuşumda başka bir kalemle işaretleyerek onların hâlâ benim için önemli
olduğunu anlamış olurum. Bir de kitabın arka kapağının içine bazı notlar alarak indeks gibi kullanırım. Kitabı kendi içinde notlandırma
sistemini tercih ediyorum; bunu okuyucularıma faydalı olmak adına roman okurken bile kullanıyorum.
Araştırmacı-Yazar
3. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir kitabı hatta en büyük idealim öyle kalıcı bir kitap yazabilmek, onun dışında Yahya Kemal’in Kendi
Gök Kubbemiz ve aynı yazarın Aziz İstanbul kitapları her zaman okumam gereken kitaplardan. Bunun yanında Necip Fazıl’ın Çile,
Cinnet Mustatili, Babıâli kitapları; Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu etkilenerek okuduğum kitaplardır. Bunun dışında tarih
alanında çok güzel kitaplar yazılıyor. Çanakkale’yle ilgili farklı bir kitap okumak isteyenlere Avustralyalı savaş tarihçisi Robin Prior’ın
Gelibolu Mitin Sonu kitabını öneririm. Yerleşik kabullere eleştiri getiren, ben yazsaydım öyle yazardım dediğim kitaplardan.
4. Şu sıralar yoğun olarak Çanakkale Muharebelerinin 100. yılı dolayısıyla Çanakkale üzerine yeni çıkmış araştırmaları, yayımlanmamış çalışmaları okuyorum. Bunun yanında Norman Stone’ın I. Dünya Savaşı’nı baş döndürücü bir üslupla özetleyip anlattığı I. Dünya
Savaşı kitabını okuyorum.
60 » YEĞİTEK » Nisan 2015
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 61
ANAT
KÜLTÜR S
Oya BAYRAK / Ebru AKTAŞ
Galiz Ama Ne Galiz Kahraman
İhsan Oktay Anar, daha önceki eserlerinde
olduğu gibi bu eserinde de felsefeci olduğunu, eserin tamamında çeşitli kesimlere ve
fikirlere yaptığı eleştirilerle, ortaya koyuyor.
Romanda yaşananlar birbiri ardınca süregelen absürt olaylardan oluşuyor. Romanı özetlemek neredeyse imkânsız gibi çünkü belli
bir olay zinciri etrafında gelişen olaylar değil.
Bir başkahramanın etrafındaki yardımcı kahramanlarla yaşadıklarını anlatan akla zarar
vakaların silsilesi şeklinde diziliyor.
Böyle olur absürt kahraman….
Başkahramanımız hatta başkahraman sıfatına
layık olamayacak tam bir karikatür tip namını
hak eden çünkü gerçekte pek de var olması
mümkün olamayan ve yazarın da romanın
sonunda alaycı bir tarzla bahsettiği gibi toplumda istenilmeyen beceriksiz, çirkin, kaba
yani kısaca “galiz” tiplerin bir ortalamasıdır.
Roman, adı İdris Amil olan bu karikatür tipin
kadınlara yakınlaşmak ve onlara caka satmak
için; önce şair, yazar olmak, sonra artist olmak hayaliyle çıktığı yolda mafya, hırsız çetesi gibi karanlık işlere bulaşanlarla kurduğu
ilişkiler etrafında gelişmektedir.
Yazar, İdris Amil’e sık sık “efendimiz” diye
hitab eder. Bunun sebebi ise yazarın kahramanı aslında bu sıfata layık görmemesi ve
onunla alay etmesidir. Eserin tamamında
yazarın bu ironik tavrı hâkimdir.
İdris Amil, dış görünüşü itibariyle oldukça
62 » YEĞİTEK » Nisan 2015
kusurlu ancak bu kusurlarını önemsemek
yerine tam tersi bütün doğru ve güzel olan
şeylerin kendinde olduğunu düşünür ve kendini insanoğlunun güneşi sayardı.
“Neylersin ki boyu uzayacak gibi değildi. Yine de efendimiz buna fazla
ehemmiyet vermeyecekti. Öyle ki ileride bir mecmua da Leonarda nam bir
sanatkârın daire içine çizdiği kollarını
bacaklarını açmış sözüm ona mükemmel insan bedenini sırf kendisininkine
benzemiyor diye kusurlu bulacak ve üstadı elips yerine daireyi seçmek gibi bir
sanat cürmüyle itham edecekti.” 1
“Zaten Güneş’in doğudan doğduğu da
palavraydı. Dünya’yı aydınlatan güneş,
asıl efendimizin o mübarek validesinden
doğmuştu(!)” 2
İdris Âmil’in yegane alamet-i farikası sık sık
koyverdiği o meşhur nidasıydı. “Hüüüüüüüüüüüüüüüp! Jjjjjjjjjjjjjjjjjjjjjjjjjjt! Nah-ha!”
İdris Amil bu nidayı daha çok mutlu olduğu
ve kendinden aşağıda gördüğü Efgan Bakara
ile alay ettiği zamanlarda koyvermekteydi.
Olaylar, İdris Âmil’in çeşitli badireler geçirdikten sonra belediyenin ilan panosunda
“Avâma Açık Sanatkâr Müellif Kursu” ilanını görüp Ümmü Gülsüm Kıraathanesine
gitmesiyle başlar. Bu kıraathane yazarın her
tabakadan insan grubunu eleştirmek için ortaya attığı bir mekândır. Burada kâh elitlerin
topluma bakışı eleştirilir, kâh bazı akademisyenlerin kendi mevkilerini kullanarak yapmış
olduğu olumsuz davranışlar eleştirilir.
“Hakiki ve ahlaklı akademisyenlerden
farklı olarak ayrıca üniversitede, ona
biat etmiş himayesine aldığı favori
asistanlardan müteşekkil bir de aşireti
vardı ki onun bunun hakkında dedikodu
toplayıp şunun bunun hakkında söylenti
yaymak da bunların işiydi.” 3
Romanın yegâne iyi kahramanı olan ancak
bu kadar kötü tipleme arasında daima alaya
alınan ve silik kalan Efgan Bakara’dır. Efgan
Bakara’nın adı ve soyadı “inleyen inek” anlamına gelmektedir. Adının anlamı olan “inleyen” kelimesiyle anlatılmak istenen, bu hayatta hiç rahat yüzü görmediği ve toplumda
sürekli olarak hor görülerek itilip kakıldığıdır.
Soyadının anlamı olan “inek” kelimesi ile
de çalışkan ve iyi bir tipleme olduğu anlatılmaktadır. Zaten romanın sonunda onun Zürih
Üniversitesine burslu olarak kabul edilmesiyle zorluklara göğüs geren ve çalışkan biri
olduğu anlaşılır.
İdris Amil ve Efgan Bakara dışında romanda
yer alan ancak sadece birer figüran görevi
görebilen pek çok tip var. Bunlar; Rumeli
DİPNOTLAR
14)
(İletişim Yay. 20
İhs an Ok tay Anar
4. A.G.E. s:26-27
1. A.G.E. s:11
5. A.G.E. s:12
2. A.G.E. s: 11
6. A.G.E. s:13
3. A.G.E. s:37
Galiz Kahraman,
Külhanbeyi Yarma İskender, Anadolu Külhanbeyi Remiz, Remiz’in kız kardeşi aynı
zamanda Amil’in karısı Remziye, muhtar,
müteahhit, müteahhitin kızları, Amil’in nişanlısı olan Dilara ve Amil’in sevdiği kız olan
Mualla’dır. Bunların özellikleri romanda tam
olarak belirtilmez, yalnızca ilgili bölümlerde
yeri geldikçe değinilir. Olay bitiminde onların
romandaki görevi de sona ermiş olur.
Zamana dair…
Romanda zaman tam olarak belirtilmemektedir. Ancak zamana dair ufak tefek ipuçları
verilmiştir.
Romanın sonuna doğru romandaki fotoğrafçı
çocuğun “cebine tramvay parası konulması”
ifadesinden yola çıkılarak İstanbul’a tramvayın geldiği yıllar dikkate alındığında 1956-57
yılları ve sonrası düşünülmektedir.
Zaman oldukça kopuktur. Olayların ne zaman
geçtiği ve ne kadar sürdüğü ve bu olayların
tam olarak hangi zaman dilimlerini kapsadığı
belli değildir.
Mekânın adı var tasviri yok…
Mekânlar da romanda önemli bir yer tutmaz, yalnızca olaylar geçtikçe genellikle
isim olarak belirtilir. Bazen çok kısa da olsa
mekânlarla ilgili bilgiler de verilir. Örneğin,
sanatkâr müellif kursunun verildiği Ümmü
Gülsüm Kıraathanesi ile ilgili olarak şu bilgiler verilmektedir.
“Ancak kurs olarak hizmet veren kıraathanede kara tahta yoktu. Onun yerine
sıvasının üzerine boya vurulmamış bir
duvarı kullanacaklar, tebeşir yerine de
birkaç kiremit parçasıyla bu duvara yazı
karalayacaklardı. Ocakçı üzerine sigara
dumanından sararmış bir dantel örtüyü
lambalı radyoyu Kahire’ye ayarlamış
her zaman olduğu gibi meşhur şarkıcı
Ümmü Gülsüm’ü dinliyor ve bangır bangır dinletiyordu.” 4
Bunun dışındaki yerler ismen geçmekte
(Kasımpaşa, İstiklal Caddesi, Kültür Kıraathanesi, Müteahhidin evi vb.) ancak bunlar
hakkında net bilgiler verilmemektedir.
Tipik bir İhsan Oktay anlatımı…
Dil ve anlatım açısından Anar’ın bu romanına
bakıldığında diğer romanlarında olduğu gibi
Osmanlıca ifadelerin sıkça yer aldığı görülür.
Ancak bunlar romanın anlaşılmasına engel
değildir.
“Hocaya ve dedeye bakılırsa İdris
Amil Efendi’miz, yoldan çıkmış bir zat-ı
nâmuhterem olmuş gibiydi. Ama bu pek
doğru sayılmazdı. Çünkü artık kursa
devam etmeyeceğini beyan ettiği vakit
hem dedesi hem pederi hem de maderi
saçını başını yolmuş…” 5
Üslup açısından bakıldığında tasvirlere çok
az yer verildiği ve bu tasvirlerin de yazarın,
eleştirilerini desteklemek, tiplerin kötü ve
çirkin yönlerini daha çok ortaya çıkarmak için
yaptığı görülmektedir.
“Cins-i latif artık ona ziyadesiyle cazip
geliyor fakat Efendi’miz pek de haklı
olarak kendisini bu kadar beğenirken ne
kadınlar ne de kızlar onun suratına basık
burnuna pörtlek gözlerine alıcı gözüyle
bakıyordu.” 6
Romanın genelinde ironik bir tarz hâkimdir.
Yazar art arda gelen absürt kahramanları ve
olayları sırf yaşamın içinde gördüğü pek çok
yanlış davranış ve fikirleri ortaya koymak için
anlatmıştır.
Roman, her şeyi bilen hatta kahramanların
içlerinden geçeni bile okuyan, ilahi bakış
açısıyla yazılmıştır. Ayrıca yazar, zaman zaman araya girerek konuyla ilgili açıklamalar
yapıp bilgiler vermiştir.
Sonuç olarak “Galiz Kahraman” toplumda
sıkça karşılaştığımız tiplerin ve bazı yanlış
fikirlerin ortaya konduğu ve bunların ironik
bir dille eleştirildiği postmodern romanın
günümüzde karşımıza çıkan önemli örneklerinden biridir.
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 63
ANAT
KÜLTÜR S
Atmaca Oscar'ı Kaptı!
"Sinema sanatının özde
değil sözde en prestijli
ödülleri olarak kabul gören
Oscar, bu sene verdiği
ödüllerle sağ gösterip sol
vurarak herkesi şaşırttı."
ATMACA OSCAR’I KAPTI!
Hacer YILDIZ
Akademi Ödülleri, bilinen
adıyla Oscar, 1929 yılından
beri Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi (Academy
of Motion Picture Arts and
Sciences) tarafından veriliyor. Sinema sektöründeki
farklı alanları temsil eden ve
5830 üyeden oluşan Akademi toplam 24 kategoride
Oscar ödülü dağıtıyor.
Sinemayı şova dönüştüren
Oscar ödül töreni, verildiği
ilk yıldan itibaren bütün
dünyanın ilgi odağı oldu.
Başlangıçta, ödül töreninin
yapıldığı gece saat 23.00'te
sonuçlar basına açıklanırken 1940 yılından beri
kapalı zarf sistemi uygulanıyor. Oscar, ödül gecesine
kadar adaylar arasındaki
tahminlerle sinema sektörüne adeta heyecan fırtınası
yaşatıyor.
ABD'nin Los Angeles
64 » YEĞİTEK » Nisan 2015
kentinde yapılan 87. Oscar
ödül töreninde “Birdman”,
‘En İyi Film’ ödülünü alarak
şaşırttı. Bu yıla kadar politik
kaygılarla bağımsızlığından
şüphe duyulan Oscar, bu yıl
olabildiğince bağımsız kalıp
tahminlerin dışına çıktı. Yani
topu kaleye değil dışarıya
attı. Eleştirmenler “Boyhood” un almasını beklerken,
“Boyhood” ödüle kavuşamadı.
Neden “Birdman”?
Türkiye’de “Atmaca” adıyla
oynayan “Birdman”, en iyi
film, en iyi yönetmen, en
iyi görüntü ve en iyi orijinal
senaryo ödüllerinin dahil
olduğu dört Oscar'ın sahibi
oldu. Filme, "Paramparça
Aşklar ve Köpekler”, "21
Gram" ve "Babil" adlı,
kesiştikleri noktada birbirlerinin yazgılarını değiştiren
karakterlerin hikâyelerini
anlattığı, bazılarınca "Ölüm
Üçlemesi" olarak tanımlanan filmlerin yönetmeni, Meksikalı Alejandro
González Iñárritu damgasını vurdu. Film, zamanında
süper kahramanı oynayarak
ünlü bir yıldız olan, daha
sonra ise Broadway'de
ciddi bir tiyatro oyunu
sergilemek isteyen yaşlı bir
aktörü anlatıyor.
Oscar ödül töreninden
sonra merak edilen soru:
Neden “Birdman”? Akademi ilginç fikirli filmlerin basit
bir kurgu ile yansıtılan hâlini
seviyor. “Birdman” de bunlardan biri. Tek bir mekânda
geçen filmin teorik yönü
ağır bastığından Akademi
bu durumu fazlasıyla benimsedi. Karmaşık bir kurgu ile hikâye içinde hikâye
anlatmıyor, anlattığı insanın
özüne hitap ediyor. Hayal
ve gerçek arasında gelip
giden karakterin yolculuğunda, şizofrenik argümanlar ağır basıyor, bu da filmin
vizyonu için önemli.
Akademide ödül alması
muhtemel bakılan üç film
vardı : “Boyhood”, “The
Grandbudapest Hotel”
ve “Birdman”. Wes
Anderson’ın neşeli filmi
“Büyük Budapeşte Oteli”
bu rekabette şansını yitirdi.
Çünkü masalsı filmlere
bakış açısı kapalı olan
Akademi, filmin özüne
inmektense yüzeysel
olarak değerlendirip teknik
alanlarda en iyi kostüm,
ürün tasarımı, en iyi film
müziği ve makyaj olmak
üzere dört dalda Oscar
verdi. ‘En İyi Yönetmen’
ödülü Anderson’a verilseydi
ödüllerin adil oluşundan
rahatça söz edilebilirdi.
En iyi aktrist ödülünü, "Still
Alice" filminde Alzheimer
teşhisi konmuş bir akademisyeni canlandıran Julienne Moore aldı. 54 yaşındaki
Moore oyunculuk kariyerinde ilk kez Oscar alırken
Ocak ayında Altın Küre'ye
de layık görülmüştü.
Dünyaca ünlü fizikçi Stephen Hawking'in gerçek yaşam öyküsünün anlatıldığı
"The Theory of Everything"
filminde Hawking'i canlandıran Eddie Redmayne ise
en iyi aktör ödülünü aldı.
Oscar’ın favori adaylarından “Whiplash”in en iyi
kurgu dalında ödül alması
pek çok izleyeni sevindirdi.
“Whiplash”, bir konservatuar öğrencisi ile aşırı sert
öğretmeninin müzik, güç,
disiplin üzerinden işleyen
ilişkisini anlatıyor. JK Simmons, “Whiplash” filminde
davul hocası rolü ile en
iyi yardımcı erkek oyuncu
ödülünü kazandı. Bu, 60
yaşındaki oyuncunun ilk
Oscar’ı oldu. “Whiplash”
ses ve film kurgusu ile toplam üç Akademi ödülünün
sahibi oldu.
Gecedeki bütün ödülleri
silip süpürmesi beklenen
“Boyhood” (Çocukluk)
beklenileni veremese de
Patricia Arquette anne
rolündeki performansı ile en
iyi yardımcı kadın oyuncu
ödülünü kazandı.
Amerika'da oldukça tartışma yaratan, NSA (Amerika
Ulusal Güvenlik Dairesi)
eski çalışanı Edward
Snowden'in itiraflarını konu
eden “Citizenfour” da aday
olduğu en iyi belgesel
dalında rakiplerini geride
bırakarak Oscar'ı kazandı.
83 film arasında yer alan en
iyi yabancı film aday adayı
Türkiye’den Kış Uykusu
süresiyle ve diyaloglarıyla
akademinin kriterlerine
uygun olmadığından son
beşe kalamadı.
Polonya “Ida” ile en iyi
yabancı film Oscar’ını
kazandı.
Polonya’nın “Ida” adlı
filmi, favori gösterilen
Rus yapımı “Leviathan”ı
geride bırakarak en iyi
yabancı film Oscar’ını
kazandı.
Siyah beyaz çekilen “Ida”
başta BAFTA olmak
üzere pek çok yarışmadan
ödülle ayrıldı aynı zamanda
Polonya'ya ilk Oscar'ını
kazandırdı.
Oscar'a bu sene de ırkçılık
tartışmaları damgasını
vurdu. Oscar Ödülleri'ni
dağıtan Sinema Sanatları
ve Bilimleri Akademisi
üyelerinin yüzde 94'ünün
ve ödül kazanan oyuncuların beyazlardan oluşması
tepki çekti. Çoğunluk Oscar
ödüllerinin daha geniş bir
yelpazede dağıtılmasını
istiyordu, bu sebeple en iyi
yönetmen ödülünün gittiği
yer Oscar törenine biraz
farklılık kattı.
Hak edenin bir köşeye
itildiği, başka hesapların
araya girdiği bir tören haline
gelen, Amerikan kültürünün
izleyeceğimiz film seçimini
bize dayattığı Oscar’ın,
sinemacıların gelir pastasındaki dilimleri paylaştığı
devasa bir arena olduğunu
da unutmamak gerekir.
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 65
PORTRE
Cemil Meriç
"Kitap, istikbale yollanan mektup… Smokin giyen heyecan, mumyalanan tefekkür"
Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan KARABURGU
Abant İzzet Baysal Üniversitesi
Eğitim Fakültesi, Türkçe Eğitimi Bölümü
"Kimim ben? Hayatını Türk irfanına
adayan, münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi"
CEMiL
MERiÇ
12 Aralık 1916 tarihinde Reyhaniye-Hatay'da dünyaya
gelen Cemil Meriç, 13 Haziran 1987 tarihinde İstanbul'da
hayata gözlerini yumar. Birinci Dünya Savaşı'nın en çetin
yıllarında doğan Cemil Meriç'in dünyaya gözlerini açtığı
coğrafyada da ölüm kalım mücadelesi verilmektedir. Fransız işgali mandaya dönmek üzeredir. Savaşların yıkıcılığı
Cemil Meriç'in hayatında önemli bir yer işgal eder. 1912
Balkan Harbi sırasında ailesi Yunanistan/Dimetoka'dan
Hatay'a göç eder.
Cemil Meriç, ailenin üçüncü çocuğu olarak doğar. Zehra
ve Nadide isimli iki ablası vardır. Yedi yaşına kadar çocukluğu Antakya'da geçer. Zira babası Mahmut Niyazi Bey,
aynı şehirde Ziraat Bankası müdürü, ardından da mahkeme reisi olarak görev yapar. Fakat daha sonra memuriyetten ayrılır. Bu memuriyetten ayrılış Reyhanlı'ya dönüşü
de beraberinde getirir. 1923 yılında Reyhanlı Rüştiyesi'nde
okula başlayan Cemil Meriç, bu okulu 1928 yılında bitirir.
Lise tahsilini yeni getirilen düzenlemeler ve bazı hocalarına karşı takındığı tavır sebebiyle bitiremez. İstanbul'a
gider. Lise tahsilini bitiremediği için üniversiteye giremez.
Bir süre Pertevniyal Lisesine devam eder. Burada dönemin ünlü isimlerinden pek çoğu hocası olur. İstanbul'da
geçinebilmesi ve ayakta kalması mümkün değildir. Bu sebeple İskenderun'a döner ve burada ilkokul öğretmenliği
yapar. Kısa süreli pek çok işe girer, çıkar. 1939 tarihinde
tutuklanır ve idamla yargılanır. Gerekçe Hatay hükumetini devirmektir. İki ay sonra beraat eder. Tekrar İstanbul'a
gider ve Yabancı Diller Okulu'nda iki yıl okur. Hayatının kırılma noktalarından biri yine bir savaştır. Yurt dışına gönderilen Yabancı Diller Okulu öğrencileri İkinci Dünya Savaşı
yüzünden gönderilmez, bunların arasında Cemil Meriç de
vardır. Fransızca öğretmeni olarak 1942-1945 yılları arasında Elazığ'da görev yapar. Elazığ'a gitmeden hemen
önce Fevziye Menteşoğlu ile evlenir. Mutluluk ve acıyı bir
arada yaşar Cemil Meriç. Babasını da aynı yıl kaybeder.
Bu evliliğinden Mahmut Ali ve Ümit ismini verdiği bir erkek
bir de kız çocuğu dünyaya gelir.
Kaynakça:
Göze, Ergun, (1975), İçimizden 30 Kişi, Boğaziçi Yayınları, İstanbul.
Karaburgu, Oğuzhan, (2010), "Cemil Meriç'in Dil ve Edebiyat Üzerine Düşünceleri",
Cemil Meriç, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara.
Cemil Meriç (Ed. Murat Yılmaz), (2010), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara.
66 » YEĞİTEK » Nisan 2015
İstanbul Üniversitesine öğrenci olarak giremese de 1946
yılında Fransızca okutmanı olarak girmeyi başarır. Bu yıllar Cemil Meriç'in en üretken yıllarıdır. Bilginin kaynağında
kalemi işlemeye başlar. Fransızca okutmanlığıyla çeşitli
liselerde Fransızca öğretmenliğini de beraber yürütür.
1954 yılı Cemil Meriç için bir dönüm noktasıdır. Zira dünyayı algılayışının en önemli uzvu gözlerini kaybeder. Bir
yıldan fazla bir zaman diliminde hem yurt içinde hem de
yurt dışında birçok kez ameliyat olur ama bu ameliyatlar bir netice vermez. Aynı yıl annesi Zeynep Hanım'ı da
kaybeder. Cemil Meriç için hayat artık pek çok bakımdan
çekilmez bir hal alır. Daha önce kaybettiği babasının ardından annesini de kaybeder. Esas kıyamet hiç şüphesiz
gözlerinin artık göremez olmasıdır.
1974 yılında bütün olumsuz şartlara rağmen sürdürdüğü Fransızca okutmanlığı görevinden emekli olur. 7 Mart
1983 tarihinde hayat arkadaşını kaybeder. Hayatta iyice
yalnızlaşan Cemil Meriç, 1984 yılında beyin kanaması
ve buna bağlı olarak felç geçirir. Bu felçli hal üç yıl kadar sürer. 71 yaşında, 13 Haziran 1987 tarihinde kendisini
yatağa mahkûm eden bu hastalığının ardından hayata
gözlerini yumar. Türk düşünce ve edebiyat hayatının en
renkli üslubu, en malumatlı birikimi böylelikle sonsuzluk
uykusuna dalar.
Fikir Hayatı
Cemil Meriç'in fikir hayatını bir Türk aydınının serencamı
olarak görmek doğru bir yaklaşım olacaktır. O, hayatının
pek çok aşamasında farklı kapıları yoklamış, farklı fikirlere
kapılmış, bunların çilesini çekmiş tabir yerindeyse çırpına
çırpına, başını taştan taşa vura vura hırçın bir nehir gibi
akmış, nihayet durulmuş, süzülmüş ve denizine ulaşmıştır. Cemil Meriç'in fikir dünyası bizzat kendi kaleminden şu
şekilde tasnif edilir:
1) 1917-1925: Koyu Müslümanlık devri
2) 1925-1936: Şoven milliyetçilik devri
3) 1936-1938: Sosyalistlik devri
4) 1938-1960: "Araf" diyebileceğim kuluçka devri
5) 1960-1964: Hint devri
6) 1964'ten sonra sadece Osmanlıyım (Göze 1975: 7-8)
Cemil Meriç'in bu fikir çilesinin her devrinde değişmeyen
bir tek şey vardır, o da inanmışlık, samimiyettir. Savunduğu hiçbir fikrin dalkavuğu olmamıştır. Çünkü o fikir namusuna sahip bir aydındır. Aydın tavrının en önemli unsuru
ise hiç şüphesiz "muhalif" tutumudur. Kimim ben, sorusuna verdiği "Hayatını Türk irfanına adayan, münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi" cevabı bu söylediklerimizin ikrarıdır.
Eserleri
Cemil Meriç, pek çok konuda vakıfane bir şekilde kalem oynatmış, hayatını Türk irfanına adamış "münzevi
ve mütecessis bir fikir işçisidir". Türk edebiyatından Hint
edebiyatına Doğu medeniyetinden Batı medeniyetine,
umrandan uygarlığa, kültürden irfana, dilden edebiyata, sosyolojiden felsefeye ve daha bir çok konuda onun
güçlü ve dikkatli kaleminden çıkmış yazılarla karşılaşırız
(Karaburgu 2010: 228).
Pek çok alanda hakkını vererek yazdığı yazıları ve kitapları farklı dergilerde farklı yayınevlerince yayımlanır. Cemil
Meriç'in hakiki bir aydın tavrının en güzel yansımasını, yazılarının ve kitaplarının fikri manada birbirinden farklı dergi
ve yayınevlerince yayınlanmasında görebiliriz.
Yayımladığı telif eserleri:
• Hint Edebiyatı,
• Bir Dünyanın Eşiğinde,
• Saint-Simon: İlk Sosyolog-İlk Sosyalist,
• Sosyalizm ve Sosyoloji Tarihinde pierre Joseph Proudhon(1809-1865),
• Bu Ülke,
• Umrandan Uygarlığa,
• Mağaradakiler,
• Kırk Ambar,
• Bir Facianın Hikâyesi,
• Işık Doğudan Gelir,
• Kültürden İrfana,
• Jurnal I,
• Jurnal II,
• Sosyoloji Notları ve Konferanslar.
Tercüme eserleri:
• Balzac, Honere de, Altın Gözlü Kız,
• Balzac, Honere de, Otuzunda Kadın,
• Balzac, Honere de, Onüçlerin Romanı,
• Balzac, Honere de, Kibar Fahişelerin İhtişam ve Sefaleti,
• Heyd, Uriel, Türk Milliyetçiliğin Temelleri,
• Rodinson, Maxime, Batıyı Büyüleyen İslam,
• Wilder, Thornton, Köprüden Düşenler,
• Hugo, Victor, Hernani,
• Hugo, Victor, Marion De Lorme.
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 67
YEĞİTEK
HA BER
YEĞİTEK Haber
YEĞİTEK FUAR
ETKİNLİKLERİNDE
Esra BALLIM
Murat DOĞAN
Zeynep Tuba ÖTER
Çukurova 8. Kitap Fuarı
Çukurova 8. Kitap Fuarı, TÜYAP
Adana Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde yapıldı. 13-18 Ocak
2015 tarihlerinde gerçekleşen fuar,
bu yıl 250 yayınevi ve sivil toplum
kuruluşunun katılımına, panel, söyleşi ve çocuk etkinlikleri gibi 60 kültür
etkinliğine ev sahipliği yaptı. 6 gün
süresince imza günleri ve kültür etkinliklerinde yüzlerce yazar, okurlarıyla buluşma fırsatı yakaladı. Fuarı 250
bine yakın kişi ziyaret etti.
Fuara Bakanlığımızı temsilen Yenilik
ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü katıldı. Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü standında Eğitimde Fatih Projesi ve Eğitim Bilişim
Ağı’nın (EBA) tanıtımları yapıldı.
Eğitimde Fatih Projesi Sınıfı ile okullarımızda gerçekleştirilen proje uygulamaları tanıtıldı. Etkileşimli tahta
ve tabletlerin sınıf içerisinde nasıl
kullanıldığı öğrencilerin de katılımıyla
anlatıldı. Katılımcılara sertifika ve hediyeler verildi.
68 » YEĞİTEK » Nisan 2015
9. Ankara Kitap Fuarı
9. Ankara Kitap Fuarı, 20 Şubat-1
Mart tarihleri arasında ATO Kongre
Merkezi’nde yapıldı. Fuara Millî Eğitim
Bakanlığı adına Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü katıldı.
Ankara’nın farklı okullarından gelen
ortaokul ve lise öğrencileri öğretmenleriyle birlikte Milli Eğitim Bakanlığı standında etkileşimli tahta ve tabletlerle
fuar boyunca örnek ders anlatımı yapma fırsatı yakaladı. Bilişim Teknolojileri
rehber öğretmenleri ve Fatih Projesi
eğitmenleri, Fatih Projesi ve EBA ITEC,
eTwinning ve SCIENTIX projeleri hakkında öğrenci, öğretmen ve velilere bilgi verdi. Standa kurulan Eğitimde Fatih
Projesi Uygulama Sınıfı fuara katılan
ziyaretçilerin oldukça ilgisini çekti.
Standa gelen öğretmen ve öğrenciler,
etkileşimli tahta ve tablet konusunda
görüş ve dileklerini yazılı olarak sunma
fırsatı buldu. Ayrıca Eğitimde Fatih Projesi Uygulama Sınıfı’nda derse katılan
öğretmen ve öğrencilere katılım belgesi verildi.
CNR Kitap Fuarı
CNR Kitap Fuarı, İstanbul- Yeşilköy´de
27 Şubat-8 Mart 2015 tarihlerinde gerçekleştirildi. Fuara Bakanlığımızı temsilen
Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü katıldı. Genel Müdürlüğümüzün
standında Eğitimde Fatih Projesi ve Eğitim Bilişim Ağı’nın (EBA) tanıtımları yapıldı. Eğitimde Fatih Projesi Sınıfı ile okullarımızda gerçekleştirilen proje uygulamaları
tanıtıldı. Etkileşimli tahta ve tabletlerin sınıf
içerisinde nasıl kullanıldığı öğrencilerin
de katılımıyla anlatıldı. Katılımcılara sertifika ve çeşitli hediyeler verildi. İstanbullu
okurlar, öğrenciler, öğretmenler, akademisyenler ve vatandaşların özellikle
stant içine kurulan Eğitimde Fatih Projesi
Sınıfı’na ilgisi yoğundu. Fuarda ayrıca panel, söyleşi ve çocuklar için birçok eğitici
ve eğlendirici etkinlik düzenlendi.
Standımızı İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü
Dr. Muammer Yıldız, Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Rektör
Yardımcısı Prof. Dr. Sevil Atasoy ve aralarında Vehbi Vakkasoğlu, Ahmet Anapalı,
Mustafa Karataş gibi birçok yazar da ziyaret etti.
Bursa 13. Kitap Fuarı
Bursa 13. Kitap Fuarı, 14-22 Mart 2015
tarihleri arasında TÜYAP Bursa Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde
yapıldı. Başbakan Yardımcısı ve Hükümet sözcüsü Bülent Arınç tarafından
açılışı yapılan fuar, 300 yayınevi ve sivil
toplum kuruluşunun katılımıyla gerçekleşti.
Açılışta konuşan Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç, “Okuyan insan eğitimli,
ahlaklı ve inançlı olur. Ben okuma serüvenime hikâye okuyarak başladım.
Neyi seviyorsanız ondan okumaya
başlayın.” diyerek kitap hediyesini yeniden başlatmanın önemine değindi.
Fuarda; söyleşi, panel, şiir dinletisi ve
çocuk etkinlikleriyle birlikte 80 kültür
etkinliği düzenlendi. MEB adına Genel Müdürlüğümüzün katıldığı fuarda
standımızı anasınıfından liseye kadar
birçok öğrenci grubu ziyaret etti. Anasınıfı öğrencileri etkileşimli tahtada
kurumumuzca hazırlanan “Kıpırdak ile
Şıpırdak” adlı çizgi filmi izleyerek neşeli dakikalar geçirdi. Lise öğrencileri
görevli branş öğretmenleriyle birlikte
etkileşimli tahtada örnek ders uygulamaları yaptı. Nilüfer Anadolu İHL öğrencileriyse Matematik dersinden kendi hazırladıkları “Kümeler” sunumunu
etkileşimli tahtada arkadaşlarına anlattı. Ulubatlı Hasan Anadolu Lisesi
11 ve 12. Sınıftan iki öğrenci, kendi
geliştirdikleri ReBook adlı programı
tanıttı. EBA’da yer alan “Bunları Biliyor musunuz?”, “Kelime Türetmece”,
“Topla gel” oyunlarıyla öğretmenlerin
hazırladığı ders videolarıyla “Çanakkale Geçilmez” videoları dikkat çekti.
Eğitimde Fatih Projesi Sınıfında Bilişim
Teknolojileri öğretmenleri ve branş öğretmenleriyle ders işleyen öğrencilerin
standımıza ilgisi yoğundu.
Standımızı Bursa İl Milli Eğitim Şube
Müdürleri Cevat Öz ve Seyfettin Mayuk
ziyaret ederek örnek sınıfta ders işlenişine katılan öğrencilere katılım sertifikası verdi. Araştırmacı-yazar Mustafa
Armağan standımıza gelerek görevli
öğretmenlerle sohbet etti. Bursa Kitap
Fuarı’nda, Çanakkale zaferinin 100.
Yılı da çeşitli etkinliklerle kutlandı.
Batı Koleji öğrencilerinden
YEĞİTEK’e ziyaret
Ankara Batı Kolejinden bir grup öğrenci, 3 Mart 2015 günü Genel Müdürlüğümüzü ziyaret etti.
Ziyarete gelen üçüncü sınıf öğrencileri, öğretmenleri eşliğinde önce
TV Stüdyolarını gezerek buradaki
araçların nasıl çalıştığı hakkında bilgi aldılar. Daha sonra Yeğitek İletişim
Müzesini gezen öğrencilere, geçmişten günümüze iletişimin tarihini anlatan fotoğraflar ve eskiden kullanılan
kamera ve kayıt cihazları gösterildi.
Öğrenciler müzenin ardından Radyo
Stüdyosuna geçti. Burada öğrencilere radyodan, bilgi yarışmalarının,
çocuk tiyatrolarının çekimlerinin nasıl
yapıldığı ile ilgili bilgi verildi. Ziyaretin
son durağı ise FATİH Projesi’nin tanıtıldığı Fatih İzleme Salonu oldu. Burada dev ekranlardan projenin eğitim
ayağında nasıl kullanılacağı hakkında bilgiler verildi. Öğrenciler çizgi
film izledikten sonra kurumumuzdan
mutlu bir şekilde ayrıldı.
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 69
YEĞİTEK Haber
Hırvatistan Bilim, Eğitim ve Spor Bakanı
Vedran Mornar’dan, Genel Müdürlüğümüze
ziyaret
Hırvatistan Bilim, Eğitim ve Spor Bakanı Vedran Mornar
ve beraberindeki heyet, Eğitimde Fatih Projesi’ni incelemek üzere 10 Mart 2015 tarihinde Genel Müdürlüğümüzü
ziyaret etti.
Heyete yapılan sunumda Eğitimde Fatih Projesi’nin amacı, gerekçesi, beş önemli bileşeni ve gelinen son durum
hakkında bilgi aktarıldı. Ardından Eğitim Bilişim Ağı’nın
(EBA) genel tanıtımı yapıldı. Bu kapsamda EBA' nın ana
modülleri olan Haber, e-İçerik, e-Dergi, e-Kitap, Video,
Ses, Görsel ve Tartışalım modülleri tanıtıldı. Bunun yanı
sıra EBA çatısı altında kullanıcılara sağlanan; "EBA Kaynak, EBA Dosya, EBA UZEM, EBA Ders" portalleri ile ilgili
bilgiler verildi.
Heyet, toplantıdan sonra Eğitimde Fatih Projesi’nin izleme
merkezini gezdi. Burada heyete Fatih Projesi Mobil Cihaz
Yönetim Sistemi ve Coğrafi Bilgi Sistemleri uygulamaları
tanıtıldı. Heyet, son olarak patenti ülkemize ait olan etkileşimli tahtanın genel yapısı ve okullarda nasıl kullanıldığı
konusunda örnek bir ders sunumunu izledi. Konuk Bakan Mornar ve beraberindeki heyet, ziyaretten duydukları
memnuniyeti dile getirerek kurumumuzdan ayrıldı
70 » YEĞİTEK » Nisan 2015
YEĞİTEK Haber
YEĞİTEK’te 8
Mart Dünya Kadınlar Günü kutlandı
Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünde 8 Mart
Dünya Kadınlar Günü kutlandı.
Kutlamaya Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı
Muhterem Kurt, Genel Müdürümüz Dinçer Ateş, MEB
Danışmanı Ahmet Onur Ak, İletişim Daire Başkanı Muhammed Sadık Arslan, İdari ve Mali İşler Daire Başkanı R.
Zafer Tekin, Eğitim Teknolojileri ve Teknik Destek Hizmetleri Daire Başkanı Adem Eylence ile Eğitim Teknolojileri
Geliştirme ve Projeler Daire Başkanı M. Hakan Bücük ve
kurum personeli katıldı.
Muhterem Kurt konuşmasında, “İnsanların birbirine üstün
olduğu farklı özellikleri vardır. Asıl olan hukuk önünde kadın ve erkeğin birbirine denk olmasıdır. Devletimiz bunu
sağlamak için gerekli kanunları çıkarmıştır. Ancak uygulamalarda birtakım sıkıntılar olabilir. Bunlar da zaman içinde
düzelecektir. Hepinizin kadınlar gününü kutluyorum.” diye
konuştu.
Genel Müdürümüz Dinçer Ateş, kurumdaki bayan personele hitaben, ”Sizlerle çalışmaktan son derece mutluyum.
Hepinizin 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutluyorum.”
dedi.
Engelliler İçin Dijital Eğitim İmkânları
Çalıştayı Ankara’da yapıldı
Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü tarafından Ankara’da düzenlenen “Engelliler İçin Dijital Eğitim
İmkânları Çalıştayı" 17 Şubat 2015 tarihinde yapıldı.
Çalıştaya Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin, Müsteşar Yardımcısı Muhterem Kurt, Genel Müdürümüz Dinçer Ateş, Daire Başkanları, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve
diğer ilgili alan uzmanları katıldı.
FATİH Projesi Engelsiz Eğitim Bilişim Ağı (EBA) kapsamında düzenlenen Engelliler İçin Dijital Eğitim İmkânları
Çalıştayı, özel eğitime ihtiyaç duyan bireylerin eğitiminde
fırsat eşitliğinin sağlanması ve teknolojinin kullanılması
konusundaki çalışmaları amaçlıyor. Bu kapsamda Eğitim
Bilişim Ağı (EBA) platformu içerisinde yer alan içeriklerin
engelli bireylere yönelik iyileştirilmesi planlanıyor.
“EBA platformundaki içeriklerin engelliler için iyileştirilmesini planlıyoruz"
Bakan Avcı, çalıştayın açılışında yaptığı konuşmada,
Türkiye´de engellilerin eğitiminde fırsat eşitliğinin sağlanması ve hayat standartlarının iyileştirilmesi konusunda
yürütülen çalışmalara ilişkin bilgiler verdi.
MEB´in dijital bilişim ağı EBA platformunda yer alan içeriklerin engelliler için iyileştirilmesini planladıklarını bildiren
Avcı, "FATİH Projesi kapsamında engellilerin eğitim içeriği
ihtiyacının karşılanabilmesi için çalışıyoruz. MEB´in dijital
bilişim ağı EBA platformu içerisinde yer alan içeriklerin engelliler için iyileştirilmesini planlıyoruz" diye konuştu.
“MEB engelli eğitiminde yol haritasını çiziyor”
Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürü Dinçer Ateş
de FATİH projesinin en önemli bileşenlerinden biri olan
Eğitim Bilişim Ağını (EBA) engelsiz hale getirmek üzere
çalışma başlattıklarını ve bu çalışmalara bir yol haritası
çizmek ve akademik bir zemin sağl amak üzere çalıştay
düzenlediklerini söyledi.
Eğitimde dijital içeriklerin kullanılmaya başlamasının yeni
olduğuna işaret eden Ateş, bütün dünyanın e-içerik konusunda arayış içinde olduğunu kaydetti.
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 71
YEĞİTEK Haber
YEĞİTEK Haber
EBA e-içerik Geliştirme Çalıştayı yapıldı
YEĞİTEK Eğitim Yayınları ve İçerik Yönetimi Daire Başkanlığı tarafından düzenlenen EBA e-içerik Geliştirme Çalıştayı, 16 Şubat’ta Başkent Öğretmenevinde
yapıldı. Eğitimde Fatih Projesi kapsamında öğretmen ve öğrencilerimize en kaliteli içerikleri sunmak için yapılan Çalıştay, 27 Şubat tarihine kadar devam etti.
Bu kapsamda Çalıştayda lise seviyesindeki 14 derse ait 2000 adet e-içerik,
2000 adet video ve 400 adet simülasyon üretimi hedeflendi. 70 öğretmenin ve
EBA uzmanlarının katılımıyla gerçekleştirilen Çalıştayda hangi kazanımlar için
hangi tip içerik geliştirileceği, bu içerikte hangi teknik ve pedagojik özelliklerin
bulunacağı gibi hususlar netleştirilerek her bir içerik için senaryo tasarımı yapıldı.
"EBA e-içerik İngilizce Tercüme Çalıştayı” yapıldı
1. Eba Çizgi Karikatür
Yarışmasının ödülleri verildi
Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü tarafından
düzenlenen “Eğitim” konulu 1. Eba Çizgi Karikatür Yarışması sonuçlandı. Yarışmanın ödül töreni ve sergi açılışı Milli
Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın katılımıyla 17 Şubat 2015 tarihinde MEB Şûra Salonunda yapıldı.
Eğitimde Fatih Projesi kapsamında projeye içerik sağlanması, öğrencilerin görsel sanatlara duyarlılığının geliştirilmesi amacıyla düzenlenen ödül törenine Eba tanıtım sunusu izlenerek başlandı. Genel Müdürümüz Dinçer Ateş’in
yaptığı açılış konuşmasında Fatih Projesinin sadece donanım projesinden ibaret olmadığının altını çizdi. Ateş,
daha önce birincisi gerçekleştirilen Eba Kadraj Fotoğraf
Yarışması ve duyurusu yapılan Eba Film Yarışmasından da
bahsederek bu ve buna benzer pek çok çalışmanın var olduğunu, bilimle sanatla kurulacak bağın ne kadar önemli
olduğunu ifade etti.
Cevat Ülger Özel Ödülü
Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı, törende yaptığı konuşmada
yarışmanın öğretmen ve öğrenci olmak üzere iki kategoride
düzenlendiğini hatırlattı. Bakan Avcı, “Yarışmada birincilik,
ikincilik ve üçüncülük ödüllerinin yanı sıra sanatçı hoca kimliğiyle tanınan, muallimliği ve sanatsal çalışmalarıyla unutulmaz izler bırakan merhum hocamız Cevat Ülger adına
da, ‘Cevat Ülger Özel Ödülü’ nün ihdas edildiğini belirterek
şöyle dedi: “Cevat hoca rahmetli muhtemelen ‘Cevat Ülger
Özel Ödülü’ sözünü de ‘Cevat Ülger Hususi Mükâfatı’ diye
söylememizi tercih ederdi. Bunun için burada ‘Öğretmen’
diye yazıyor ama onun o sevdiği sıfatı bir kere daha kullanmak istedim”
72 » YEĞİTEK » Nisan 2015
"EBA e-içerik İngilizce Tercüme Çalıştayı", 23 Mart - 03 Nisan 2015 tarihleri
arasında Başkent Öğretmenevinde yapıldı.
YEĞİTEK Eğitim Yayınları ve İçerik Yönetimi Daire Başkanlığı tarafından daha
önce 16 - 27 Şubat tarihleri arasında “EBA e-içerik Geliştirme Çalıştayı” yapılmıştı. Bu çalıştayda 14 branşta yaklaşık 2.600 adet e-içerik senaryosu yazıldı.
IPA projesi kapsamında üretilen e-içeriklerin senaryolarının İngilizce'ye çevrilmesi amacıyla düzenlenen "EBA e-içerik İngilizce Tercüme Çalıştayı" na ise 20
İngilizce öğretmeni, 15 branş öğretmeni ve Yeğitek uzmanları katıldı. Çalıştay
sonucunda 2.600 senaryonun İngilizce'ye tercümesi tamamlandı.
3543 karikatür yarıştı
Bakan Avcı, yarışmada her kategoriden 60 karikatürün sergilenmeye değer bulunduğunu belirterek yarışmaya katılan
349 öğretmen ile 3 bin 205 öğrenciye ve titizlikle seçim
yaptıkları için seçici kurul üyeleri Aşkın Ayrancıoğlu, Eray
Özbek, Sadık Pala, İsmail Sert ve Emre Yılmaz'a, ödül törenine katıldıkları için merhum Cevat Ülger'in oğlu Mehmet ve
kızı Fatma Ülger'e ve torunlarına teşekkür etti.
Öğretmen Gözüyle Eğitim
Bakan Avcı, konuşmasının ardından merhum Cevat
Ülger’in oğlu Mehmet Ülger ve kızı Fatma Ülger’le birlikte “Cevat Ülger Özel Ödülü”nü kazanan İstanbul Taşoluk
Anadolu Lisesi Öğretmeni Hakan Sümer ile yarışmada öğretmen kategorisinde birincilik ödülünü alan Balıkesir Kadriye Kemal Gürel Güzel Sanatlar Lisesi Öğretmeni Mehmet
Zeber’e ödüllerini verdi. İkincilik ödülünü alan Gülcan Çilingiroğlu Aksakal’a ödülünü Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin ve üçüncülük ödülünü alan Musa Gümüş’e
ödülünü Müsteşar Yardımcısı Ömer Açıkgöz verdi.
“EBA Film- 1. Kısa Film Yarışması” büyük ilgi gördü
Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü, fotoğraf, sinema ve grafik gibi özellikle gençler tarafından çok ilgi gören sanat
dallarını kullanarak eğitim kavramının görsel boyutunun ortaya çıkarıldığı “EBA Film- 1. Kısa Film Yarışması” nı düzenledi.
Öğretmen ve öğrenci olmak üzere iki kategoride yapılan yarışmaya resmi okullarda görev yapan tüm öğretmenlerle ortaokul
ve lise öğrencileri katıldı. Konusu “eğitim” olan “EBA 1. Kısa Film Yarışması” na katılan filmler, 2014 - 2015 yılları içinde üretildi
ve süreleri jenerik dahil 10 dakikayı aşmadı. EBA Film- 1. Kısa Film Yarışması’na katılan kısa filmler, EBA içeriğinde paylaşıma
sunulacak.
Yarışmanın jüri üyeleri; Anadolu Üniversitesinden Prof. Dr. Nezih Orhon, yönetmen Derviş Zaim, yapımcı-yönetmen Semih
Kaplanoğlu, yazar ve yapımcı Sadık Yalsızuçanlar ile Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığından Cem Gençoğlu’ndan oluştu.
Yarışmanın birincilik ödülü 5.000 TL, ikincilik 3.000 TL ve üçüncülük ödülü ise 1.500 TL.
Aynı zamanda “www.eba.gov.tr“ İnternet adresi üzerinden oylama yaparak öğretmen ve öğrenciler de kendi birincilerine
“Ben Seçtim” ödülünü verebilecek.
http://www.eba.gov.tr/kisafilm
Öğrenci Gözüyle Eğitim
Birincilik ödülünü Kuzey Dönmez’e Müsteşar Yardımcısı
Muhterem Kurt, ikincilik ödülünü Yeliz Kargıer’e Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü Celil Güngör ve
üçüncülük ödülünü Doğukan Yıldız’a Genel Müdürümüz
Dinçer Ateş verdi.
Katılımın oldukça yüksek olduğu program Bakan Avcı’nın
yarışmada sergilenmeye hak kazanan 60 eserin yer aldığı
sergiyi açmasıyla devam etti.
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 73
YEĞİTEK Haber
Genel Müdürümüz Dinçer
Ateş, Paris’te Eğitimde
FATİH Projesini tanıttı
Genel Müdürümüz Dinçer Ateş, 28-29
Ocak 2015 tarihlerinde Paris UNESCO Genel Merkezi’nde katıldığı Paydaşlar Toplantısında Eğitimde FATİH
Projesi’nin tanıtımına ilişkin bir sunum
yaptı.
“Öğretmenlerin ICT Yeterliliklerinin Desteklenmesinde Açık Eğitim Kaynaklarının Geliştirilmesi Paydaşlar Toplantısı”,
28-29 Ocak 2015 tarihlerinde Paris
UNESCO Genel Merkezi’nde gerçekleştirildi. Toplantıya Millî Eğitim Bakanlığını temsilen Genel Müdürümüz Dinçer
Ateş ve Uzman Öğretmen Dr. Meral
Alkan katıldı.
Dinçer Ateş, toplantıda ICT becerilerine
ilişkin öğretmen eğitimlerinin gerçekleştirilmesinde en iyi uygulamalar kapsamında Eğitimde FATİH Projesini tanıttı.
Ateş, sunumunda Eğitimde FATİH Projesi ve proje bileşenlerine yer verirken
toplantının içeriğine uygun olarak öğretmenlere Proje kapsamında verilen
hizmet içi eğitimleri ve EBA’da yer alan
içerikleri anlattı. Özellikle öğretmen eğitimleri alanında ulaşılan öğretmen sayısını büyük başarı olarak nitelendirdi.
Ateş, toplantıda uzaktan eğitim uygulamaları ve altyapı çalışmalarını örnek
uygulama olarak gösterdi.
Toplantıda; Finlandiya, Norveç, Ruanda, İspanya, Togo ve Kenya’nın yanı
sıra Avrupa Okul Ağı ve Unesco Eğitimde Bilgi Teknolojileri Enstitüsü temsilcileri birer sunum yaptı.
74 » YEĞİTEK » Nisan 2015
YEĞİTEK Haber
Fatih Projesi’ne
İTÜ’den destek
Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel
Müdürlüğü ile İTÜ arasında 20 Şubat
Cuma günü “İleri Teknoloji ve Fatih Projesi İşbirliği Protokolü” imzalandı. Fatih
Projesi, protokolle beraber yoluna daha
güçlü bir şekilde devam edecek.
İTÜ Ayazağa Yerleşkesi Rektörlük Binasında gerçekleştirilen imza törenine,
Genel Müdürümüz Dinçer Ateş, Sistem
Yönetimi Daire Başkanımız Dr. Yakup
Yüksel, Eğitim Yayınları ve İçerik Yönetimi Daire Başkanımız Sedat Akçakoyunluoğlu, İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet
Karaca ve İTÜ Bilişim Enstitüsü Müdürü
Prof. Dr. Ertuğrul Karaçuha katıldı.
“İTÜ’den teknik destek almak ve
paydaş olmak Millî Eğitim Bakanlığı için çok önemli”
İmza töreninin ardından bilgi veren
Genel Müdürümüz Dinçer Ateş, Fatih
Projesinin 21. Yüzyıl becerilerini geliştirmeye yönelik ülkemizin en önemli
millî projesi olduğunu söyledi. Projenin
paydaşlarını çoğaltmaya ve ortak akıl
oluşturmaya çalıştıklarını belirten Ateş,
“242 yıllık geçmişi olan köklü bir üniversiteden teknik destek almak ve paydaş
olmak Millî Eğitim Bakanlığı için çok
önemli. Hem insan kaynakları ve birikimi hem de akademik bakış açısıyla bize
güç katıp paydaş olacak. Fatih Projesi
sadece donanımdan ibaret değil bir
tablet projesi değil bine yakın bileşeni
ve alt başlığı olan bir proje” diye konuştu.
“İTÜ, eğitimde fırsat eşitliği için
elini taşın altına koyacak”
Ardından İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, eğitimde fırsat eşitliği için
İTÜ’nün elini taşın altına koyacağını söyledi. Karaca şunları ifade etti: “Bizim için
Fatih Projesi gibi önemli bir çalışmaya
destek vermek önemli. Projede siber
güvenlik ve bilgi güvenliği konularında
direkt olarak yer alacağız. Teknik desteğin sağlanması, teknik şartnameler,
teknik ara denetimler gibi desteklerimiz
olacak. Konu sadece tablet, bilgisayar
ve teknik enstrüman değil onun yazılımı
ve içeriği gibi konular da var. Ayrıca bilgi
güvenliği kapsamında personel eğitim,
yazılım geliştirme, insan kaynaklarının
eğitilmesinde aktif rol alacağız.”
"Teknik danışmanlık, eğitim ve arge faaliyetleri yürütülecek"
İşbirliğiyle, İTÜ Bilişim Enstitüsü, teknik
danışmanlık, eğitim ve ar-ge faaliyetlerini yürütecek. İTÜ, projenin şu aşamalarında destek sağlayacak:
- Yazılım faaliyetlerinin yürütülmesi, içeriklerin sunulduğu portalların kullanışlılık
testlerinin yapılması,
- Bilgi güvenliği kapsamında kurum
personeline sunulacak eğitimlerin hazırlanması ve personel eğitimlerinin verilmesi,
Yapılacak alımlara yönelik teknik şartnamelerin oluşturulması, ara denetimlerin
yapılması, uzman incelemesi, muayene
ve kabul işlemleri, etki analizleri, kalite
testlerinin yapılması ve bilimsel raporların hazırlanması.
MEB, TELPA ile 700 bin kalemli tablet
bilgisayar seti dağıtımı ihalesi için
sözleşme imzaladı
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ile TELPA şirketi temsilcileri, FATİH Projesi kapsamında, 700 bin Tablet Bilgisayar Seti Dağıtımı ihalesi sözleşmesini törenle imzaladı.
JW Marriott Otel’de gerçekleştirilen imza törenine Milli Eğitim
Bakanlığı(MEB) Müsteşar Yardımcısı Muhterem Kurt, Yenilik
ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürü Dinçer Ateş ve TELPA
Telekomünikasyon A.Ş yetkilileri katıldı.
Kalemli ve kameralı tabletler Mayıs ayından itibaren
dağıtılacak
Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Muhterem Kurt,
FATİH Projesi´nin teknolojinin eğitimde etkili şekilde yürütülmesi için geliştirilen en önemli projelerden olduğunu belirterek, sözleşmeyle Mayıs ayında dağıtılacak, 700 bin tablet
için önemli bir aşamanın geride bırakıldığını söyledi.
Tabletlerin teknik kapasite açısından bugüne kadar alınan en
iyi ve en uygun fiyatlı ürün olduğunu vurgulayan Kurt, bir tablete 550 lira ödeyeceklerini kaydetti. Kurt, "FATİH Projesi´ni
en etkin şekilde sürdürmeye devam ediyoruz. Bütün öğrenci
ve öğretmenlerimize, en kısa zamanda tablet bilgisayarları
ulaştıracağız" diye konuştu.
Altyapı çalışmalarının devam ettiğini ve 17 bin 30 okulun
çalışmalarının bitirildiğini bildiren Kurt, 10 bin okulun altyapı
ihalelerinin de başladığını anlattı. Böylece tabletlerin okullarda işlevsel hale geleceğini belirten Kurt, 437 bin etkileşimli
tahtanın 170 bininin dağıtıldığını, geri kalan kısmının ise yılsonuna kadar dağıtılacağını kaydetti.
Tabletlerin, 10,1 ekran boyutu, 8 çekirdekli işlemciye sahip
olduğunu, 2 megapiksel ön, 5 megapiksel arka kamerası
bulunduğunu anlatan Kurt, "Ayrıca, kalemin gücüne inanan
bir toplum olarak tablette de kalem olmazsa eksik olabileceğini düşündük. Onun aktif EMR kalem dediğimiz, öğrencilerimizin tablet üzerine yazı yazabileceği bir kalem koyduk.
İleriye dönük alacağımız tabletlerde de bu kalem hassasiyetimizi sürdüreceğiz" ifadesini kullandı.
MEB ile NETAŞ arasında imzalar atıldı
FATİH Projesi kapsamında ihalesi tamamlanan, 9 bin 52
okulun geniş bant hızlı İnternet erişim alt yapısının kurulması için MEB ile NETAŞ arasında sözleşme imzalandı.
3 Mart Salı günü JW Marriott Hotel Ankara’da düzenlenen
imza törenine, Milli Eğitim Bakanlığı Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürü Dinçer Ateş ve Netaş Kamu ve
Savunma Sektörü İş Birimi Genel Müdürü Kamil Orman
katıldı. Projenin 11 ayda tamamlanarak 2016 başında teslim edilmesi öngörülüyor.
Konuyla ilgili açıklama yapan Orman, “FATİH Projesi’nin
altyapı çalışmaları kapsamında Milli Eğitim Bakanlığımızın
açtığı ihaleye, Netaş’ın bağlı ortaklıklarından Probil A.Ş.
kanalıyla 4 paket şeklinde, toplam 249.939.377 TL bedelle, en iyi teklifi sunduk. Bu doğrultuda Bakanlıkla birlikte
attığımız imza, hem okullardaki eğitimin dijitalleştirilmesi
hem de teknolojinin iyileştirilmesi açısından önemli bir
adımı oluşturuyor. FATİH Projesi kapsamında daha önce
de 110 adet hizmet içi uzaktan eğitim sınıfının entegrasyonunu sağlamıştık. Bu uzun soluklu ve dünyaya örnek
olan projenin ileriki aşamalarında da Netaş olarak üzerimize düşen görevleri yerine getirmekten mutluluk duyacağız.” dedi.
9 bin 52 okul daha geniş bant hızlı İnternete
kavuşacak
Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürü Dinçer Ateş,
konuşmasında, imzalanan sözleşmeyle FATİH projesinde
önemli bir adımın daha atıldığını ifade etti. 9 bin 52 okulu
kapsayan İnternet alt yapısı işi için 11 firmanın şartname
aldığını, 7 firmanın ihaleye katıldığını belirterek, "Açık ihale
usulüyle şeffaf ve rekabetçi bir ihale gerçekleştirildiğini ve
ortaya çıkan sonuçtan karşılıklı olarak memnun olduğumuzu belirtmek isterim." diye konuştu.
Ateş, 2013’de 3 bin 362 okulun İnternet alt yapısının tamamlandığını, 2014’de ihalesi yapılan 4 bin 462 okulun
İnternet kurulum sürecinin bu yılın sonunda tamamlanacağını bildirdi.
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 75
Basından Seçtiklerimiz
BASINDAN
SEÇTiKLERiMiZ
Derleyen: Ayten BAYTOK
76 » YEĞİTEK » Nisan 2015
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 77
Basından Seçtiklerimiz
78 » YEĞİTEK » Nisan 2015
Basından Seçtiklerimiz
Nisan 2015 « YEĞİTEK « 79
Üç Aylık Dergi
T. C . M İ L L Î E Ğ İ T İ M B A K A N L I Ğ I Y E N İ L İ K V E E Ğ İ T İ M T E K N O L O J İ L E R İ G E N E L M Ü D Ü R L Ü Ğ Ü D E R G İ S İ
13
Nisan 2015 & Sayı:
Üç Aylık Dergi
T. C . M İ L L Î E Ğ İ T İ M B A K A N L I Ğ I Y E N İ L İ K V E E Ğ İ T İ M T E K N O L O J İ L E R İ G E N E L M Ü D Ü R L Ü Ğ Ü D E R G İ S İ
13
Nisan 2015 & Sayı:
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI
Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü
06500 Teknikokullar - ANKARA
yegitek.meb.gov.tr
0 (312) 296 94 00