Academia.eduAcademia.edu

2015 seçimi bağlamında: seçimin Kürtleri

7 haziran 2015 seçimi, HDP, AKP,

1 2015 Seçimleri Bağlamında: Seçimin Kürtleri, Kürtlerin seçimi Fuat Dündar* R *TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü, Yrd. Doç. Dr. 12 ize'nin Pazar ilçesi Belediye Başkanlığı için bağımsız aday olan birinin, mitingine beklediği ilgiyi göremeyince "Mikrofonu halka verelim dedik ama, nerede bu millet?" dediği aktarılır. Bu, yöre insanlarını aşağılayıcı bir Laz/Karadeniz fıkrası değil, bir Türkiye fıkrası. Her seçim sonrası, seçmenleri suçlayan başarısız siyasetçilerimizin olduğu bir "siyasi geleneğe" sahibiz. Üstelik bunu seçim öncesi seçmene yaklaşımla karşılaştırdığımızda, daha bir trajikomik hale geliyor. Seçim kampanyaları sırasında seçmeni vaatlere boğan, öven, el üstünde tutan ve hatta putlaştıran ama seçilemeyince, seçimden beklediği sonucu alamayınca seçmeni aşağılayan, küçük gören bir uca savrulan politikacılara ve bu reaksiyonu bize kanıksatan bir politik bir kültüre sahibiz. lemiştir. AKP 2014 Yerel Seçimlerine göre oy oranını; Karadeniz, İç Anadolu ve Akdeniz'de az da olsa arttırmış. Ege ve Marmara'da ise sınırlı düzeyde azaltmıştır. AKP asıl oy kaybını Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'da yaşamıştır. Eğer bu düşüş olmasaydı, AKP’nin oyu yüzde 41 değil, yüzde 45.2 oluyordu, yani 2014 yerel seçimlerindeki orana oldukça yakın bir oran ortaya çıkıyordu. Böyle olsaydı AKP yine tek başına iktidar oluyordu. Aslında AKP camiasını sarsan bu sonucun belirleyicisi, ilkler oldu: AKP teşkilatı, ilk defa Erdoğan'sız seçime girerken, HDP de parti olarak ilk defa seçime giriyordu. Bu sonucun ortaya çıkışında 13 yıllık iktidarın yarattığı yıpranmaya ek olarak bazı kesimlerdeki derin Erdoğan karşıtlığının yanı sıra, AKP de tabanının dâhi alışkın olmadığı yanlışları yapması vardı. Son birkaç seçimdir, AKP'nin kazanmasına tepki duyan başta CHP olmak üzere diğer partilerin AKP'ye oy verenleri küçük düşürücü beyanatlarına sıklıkla tanık olageldik. Bu seçimde ise, benzeri bir reaksiyonu AKP'lilerden görüyoruz. Vahim olan yan, tepkinin etnik olması… Bir partinin seçmenleri değil, Kürt seçmenler suçlu gösterildi ve bu nedenle Kürt seçmenleri küçük gören tavırlar içine girildi. Bu kısa makalenin derdi, bu noktaya, daha açık ifadeyle HDP oylarının özellikle AKP ve genelde muhafazakâr İslami camiada karşılanma biçimine bakmaktır. Her ne kadar, seçim sonuçları olgunlukla karşılanmış ve seçmenlerin iradesine saygı duyulmuş olsa da, bazı AKP yetkilileri ama daha çok AKP geniş kitlesi, sorumlu olarak Kürtleri, Kürt seçmenleri görmüştür. Örneğin; Hakan Fidan’ın adaylıktan çektirilmesi, Abdullah Gül'ün durumunun uzun süre belirsiz bırakılması ve belki de en önemlisi Bülent Arınç'ın Melih Gökçek'i rüşvet ve yolsuzlukla suçlaması. Partinin üçüncü yetkili ağzının, partili bir belediye başkanına yönelik bu sözleri insanları yolsuzluk konusunda 17-25 Aralık operasyonlarından daha fazla kuşkuya düşürdü. Seçim Değerlendirmesi Seçimler büyük sürprize sahne olmuş, birçoğumuzun barajı geçemeyeceğini düşündüğü HDP %13 oy almış ve AKP ise %41 oy oranıyla tek başına hükümet olamayacak bir noktaya geri- Ayrıca MİT tırları ile ilgili kasetlerin yayınlanmasına cevap olarak IŞİD yerine Türkmenlerin silahlandırıldığının ikna edici olmayan bir şekilde itiraf edilmesi, Suriyeli Mültecilerin yarattığı toplumsal, ekonomik gerilimler gibi Kürt meselesi dışındaki birçok mesele de seçim "başarısızlığı" nedenlerine eklenmelidir. Günün sonunda, devlet, olanaklarını çift koldan (Davutoğlu ve Erdoğan) seferber etmesine rağmen AKP istediği meclis çoğunluğunu sağlayamadı. Diğer yandan HDP, Çözüm Sürecinin avantajıyla barış dilini rahatça hayata geçirerek, Türkiyelileşme stratejisini Demirtaş'ın karizması ile birleştirerek başarılı seçim çalışması yapmış ve bunun sonucunda, istisnasız Türkiye'nin her yerinde oylarını arttırmıştı. %10 Barajını Aşması İçin Hdp’ye Oy Vermek Kürtlük mü Yoksa Demokrasi Meselesi mi? Yukarıda bir kısmını özetlediğim nedenler, AKP yetkilileri ve tabanında utangaç bir şekilde kabul edilmesine rağmen, Kürtler ve Kürt oyları daha çok tartışma konusu yapıldı ve hatta daha temel neden olarak görüldü denilebilir. AKP yanlısı basın HDP'nin oy artışı ile ilgili yaptığı haberlerde, sandık hilelerine, korku faktörüne ve AKP'nin bölgeye yaptığı ekonomik yatırım boyutuna dikkat çekiyordu. Doğuda bir kaç sandık tutanağı yayımlanarak, seçimlere hile karıştırıldığı öne sürülüyordu. Oysa bunlar istisnai vakalardı ve daha da önemlisi HDP aldığı 6 milyon civarındaki oyun yarıdan azını bölgeden almıştı. Kürtlerin yoğunluklu yaşadığı bölgelerde, 12 il ölçeğinde 2,4 milyon ve 16 il ölçeğinde ise 2,8 milyon oy almıştı. İkinci olarak, PKK'nin seçmenleri tehdit ettiği ve bu yüzden seçmenlerin korkularından (yani rasyonel karar verdikleri için değil) oy kullandıkları iddia ediliyordu. Mesela, Yasin Aktay, silahların gölgesinde, her türlü zor ve baskı altında Doğu'da seçimin gerçekleştiğini, "Kürt halkının iradesi bu seçimlerde ortaya çıkmadığını iddia ediyordu. Üçüncüsü, AKP tarafından yapılan yardımlara ve yatırımlara rağmen, Kürtlerin oy vermedikleri, dolayısıyla "vefasız" oldukları ima ediliyordu. Başbakanın özellikle Van ili sonuçlarına içerlediği, çünkü deprem sonrası yapılan yardım ve hizmetlere rağmen alınan kötü sonuca içerlediği haber oluyordu. Son bir neden de, Diyarbakır'daki patlamanın HDP'nin oylarının artışında etmen olduğuydu. Yıldıray Oğur "HDP'nin yüzde 13 oyunun 2 puanı seçime 3 gün kala Diyarbakır'da patlayan bombaya kadar AKP'nindi" iddiasında bulunuyordu. Sayılan bu faktörlerin kuşkusuz bir etkisi olmuştu ancak sorun, oy kayışını AKP dışı bir nedene bağlama arzusuyla bu faktörleri gerekenden fazla büyütmeleriydi. Üstelik seçim sonrası yaşanan koalisyon kaosunun ve ardından yaşanan çatışmalarla barış sürecinin sona ermesinin de faturası, %10 barajını aşan Kürtlere çıkarılmasıydı. Barış zamanı kaos yaratan Kürtler, seçimlerde verdikleri oylarla yine kaos yaratmışlardı! Bu yüzden, 2002 sonrası seçimlerde görülmeyen bir biçimde AKP kitlesi, "Doğu"yu korkunun hâkim olduğu bir coğrafya, "Doğulular"ı da üçkâğıtçı, vefasız ve sadece kan eksenli düşünen kişiler olarak tasvir etti. Batı demokrasi sınavından geçmiş, doğu ise, demokrasi dışı tasvirlerle betimleniyordu Edward Said'in betimlemesine taş çıkartırcasına... Ama bundan daha da ötesi oldu. AKP taraftarları arasında çok daha dışlayıcı ve öfke dolu bir dil hâkim oldu. Kürtler "aldatan" ve hatta "ihanet" eden, "ümmeti satan", ve "dinsizleşmiş” sıfatlarıyla tanımlandı. Sosyal medyada dolaşımda olan bu nefret söylemini Diriliş Postası Genel Yayın Yönetmeni Hakan Albayrak dâhi tehlikeli buluyordu. İslami çevreye kopuş dili neredeyse egemen oldu. Diyarbakır'dan 6. sırada aday gösterilen Abdurrahman Kurt %10 barajının haksızlık olduğunu, seçilirse başkasının oylarını gasp ederek seçileceğinden dolayı adaylıktan çekilir. Seçimin hemen sonrası verdiği röportajda ise seçim sonrası AKP çevresinin tepkisinin dışlayıcı olduğunu ve hatta 1993’te SHP’den Kürtlerin kopuşuna benzer bir gelişmenin yaşanabileceğini, dindar Kürtlerin AKP'den temelli bir kopuşa yönelebileceklerini belirterek, durumun vahametinin altını çiziyordu. Oysa AKP'nin hükümet kuramayacak duruma gelmesine ve HDP'nin %13'ü aşmasına yol açan Kürtçü oylar değil. Ayrıca, Kürt seçmenlerin oy tercihini belirleyen tek faktörün etnik kaygılar olduğunu ileri sürmek kendi içinde büyük sorun barındırıyor. Seçimde HDP'ye kayan yeni oyların, özellikle "Dindar Kürtlerin" oylarının, etnik değil iki farklı politik sebepten kaynaklandığını düşünüyorum. Bunlardan ilkinin, HDP'nin barajı aşması ve bu sayede Barış Sürecinin Meclis gibi en üst platformda ele alınması isteği olabilir. Bu isteğin seçmen davranışını belirleyen en baskın neden olduğu söylenebilir. Buna bağlı olan ve ikinci neden olarak sayılabilecek şey ise seçmenlerin verecekleri oylarla barajın aşılacağına, bunun mümkün olacağına dair inançlarıydı. AKP, birçok demokratik açılım yapmasına rağ- 13 men, %10 barajını düşürmemişti. Bu kuşkusuz, AKP ve yanlılarının işlerine gelen bir durumdu. Murat Somer, Milada Dönüş adlı yeni çalışmasında belirttiği gibi, %10 sorununa, laik ve milliyetçi gazetelerin aksine, İslami gazeteler neredeyse hiç yer vermemişti. Üstelik seçim sürecinde AKP çevresi çok açık biçimde HDP'nin barajı aşmasının Türkiye'ye kaos, demokrasiye de zarar getireceğini savunuyordu. Mesela Akit yazarı Serdar Arseven sürekli olarak "HDP'nin barajı aşamaması değil aşması büyük sıkıntılara yol açar, ülke kilitlenir, terör azar!" görüşünü dile getirdi. Bu yeni seçmenler tarafından şöyle okundu: AKP çatışmalara son vermek istiyor, ama barışçıl/demokratik yolları da açmıyor. Barış süreciyle PKK, %10 barajıyla da HDP tıkanmaya çalışılıyor. Bu noktada seçmenin, HDP’siz bir meclisin daha anti demokratik olduğunu ve mecliste bulunacak HDP'nin daha yararlı olacağını düşünerek oy 14 verdiğini düşünüyorum. Baraj aşılmamış olsaydı, AKP demokratik yollarla mutlak iktidar olsa bile bir bölge temsiliyetinden yoksun bir meclisle karşı karşıya kalacaktı. Mesela Diyarbakır da 2014'de %66 oy alan HDP (ki son seçimde %80), meclis dışı kalacaktı ve yüzbinlerce Diyarbakırlı seçmen temsil edilemeyecekti. Ayrıca seçmen, barış sürecinin en önemli muhatabı olan partiyi meclis dışına itmeye çalışan, küçük düşürücü bir üslup (bağımsız aday gösterip mecliste yeniden parti çatısı altında birleşme zorunluluğunu ve bunun bilincinde olan Erdoğan'ın erkekse parti olarak girsinler dediğini hatırlatırım) takınan, AKP'ye de bir mesaj veriyordu. Şu soruyu sormanın tam zamanı: HDP'ye, batı bölgelerinde, laik kesimlerden (beyaz Türk denilen!) %2 oy civarında "ödünç oy" da vardı. Kimse bunların politik kaygılarla kullanıldığından şüphe etmiyordu. O halde, bir Kürt, Kürt yanlısı partiye oy veriyorsa o seçmenin etnik kaygılarla yaklaştığı sonucuna varmak zorunda mıyız? Seçimin Kürtleri, Kürtlerin seçimi Son Söz Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle beraber, barajın aşılmasının mümkün olacağına dair seçmen nezdinde bir inanç ortaya çıktı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde alınan %9.8 oy oranı olmasaydı, genelde %6-7 bandında seyreden HDP'nin barajı aşmayacağına dair korkunun belirgin olacağı ve oyların boşa gitmemesi için başka partilere kayacağını düşünüyorum. Gerçekten de, tüm dünyada, seçime katılım ve oy verilecek partinin belirlenmesindeki en temel sebeplerden birinin verilen oyun etkileme katsayısı ile orantılı olduğudur. "Yes we can" sloganıyla daha bir çarpıcı hale getirilen seçmene verilen "yapma/değiştirme gücü" hissidir. Dünyanın neresinde olursa olsun her seçmen oyunun en etkili olabileceği şekilde davranır ve 2015 Haziran seçimleri de bundan müstesna tutulamaz. Galiba son olarak, AKP çevresinin anlaması gereken şeyi de hatırlatmalıyız: Demokrasi kimsenin malı değildir. Kuşkusuz 2002 sonrası demokratik gelişimlerde AKP'nin katkısı birincildi. Ancak, demokrasiyi kendinize verilen oylarla ölçmeye giriştiğinizde de tam tersi bir sonuca yol açar. Zira sahiplenen olursa ona demokrasi denmez. Notlar: 1)http://www.derginokta.com/akpli-yasin-aktayfaturayi-halka-kesip-tepki-gostermek-milli-iradeye-saygisizlik.html 2 ) h t t p : / / w w w. d o g r u h a b e r. c o m . t r / h a b e r / 174731-dindar-kurtler-neden-ak-partiye-oy-vermedi/ 3)http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/iktidarda-dilimiz-degismeliydi 4)http://m.yeniakit.com.tr/yazarlar/serdar-arseven/hdp-baraji-assin-mi-asmasin-mi-11518. html 15