Academia.eduAcademia.edu

Kitap Tahlili - İran: Tehdit mi Fırsat mı?

İran: Tehdit mi, Fırsat mı? Bülent Keneş, Timaş Yayınları, İstanbul, 2012, ISBN: 978-605-08-0166-8, 394 Sayfa. Yrd. Doç. Dr. Erkan ERTOSUN* Türkiye ve İran, tarih boyunca Orta Doğu’daki gelişmeleri belirleyen iki önemli aktördür. Bölgedeki gelişmelerin doğru yorumlanması için Ankara ve Tahran’ın dış politikalarının ve iki ülke arasındaki ilişkilerin sağlıklı bir incelemesinin yapılması gerekir. 1979 İran Devrimi’nden sonra genelde gergin bir seyir izleyen ikili ilişkilerin, Türkiye’de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelmesinden sonraki dönemde şaşırtıcı bir biçimde iyileşmesi, küresel ve bölgesel güçlerin de dikkatlerini çekmiştir. Son bir yıl içinde ise önce Türkiye’nin doğusuna yerleştirilen NATO füze savunma sistemi, sonra Suriye’de yaşanan gelişmelere karşı iki tarafın birbiriyle çatışan yaklaşımlar sergilemesi ilişkileri yeniden gerilimli bir zemine kaydırmaktadır. Sözü edilen yeni durum Türkiyeİran ilişkilerini daha da ilgi çekici kılmaktadır. Bu doğrultuda, Bülent Keneş’in Nisan 2012’de yayımlanan İran: Tehdit mi, Fırsat mı? adlı kitabı, hem İran dış politikasını hem de Ankara-Tahran ilişkilerini tarihsel süreç içinde anlamlandırarak konuya doğru bir zamanlamayla önemli bir katkı sağlamaktadır. Yazarın “İran Dış Politikası’nda Süreklilik ve Değişim (1979-2009)” başlıklı doktora tezine dayanan kitap, sekiz bölümden oluşmaktadır. Kitabın ilk bölümünde İran’ın jeopolitik konumunun ve demografik yapısının dış politikaya etkisi incelenmektedir. Coğrafyanın dış politikayı belirleyen temel etken olduğu varsayımından hareket eden yazar, İran özelinde başlıca iki noktaya dikkat çekmektedir. Birincisi, Pers/Fars olmayan devletler tarafından çevrelenmiş bir Pers/Fars devlet olarak İran, bölgesinde stratejik bir yalnızlık içindedir. * Turgut Özal Üniversitesi. 160 Book Reviews / E. Ertosun İkincisi, dünya enerji kaynaklarının büyük bölümünün yer aldığı bölgelerin kesişim noktasında bulunması, İran’ı, -özellikle bölgedeki petrol ve doğalgaz rezervlerinin keşfedilmesinden sonraki süreçte- dünya politikasında dikkate alınması gereken bir aktör haline getirmiştir. Öte yandan farklı din, dil ve etnik unsurları barındıran ülkenin karmaşık demografisi karşısında, İran yönetimi, toplumu Fars kültürü ve Şii inancı çerçevesinde şekillenen İranlılık üst kimliği etrafında birleştirmeye yönelmiştir. Bu toplumsal kimliğin oluşturulması ve korunması İran politikasının öncelikli hedeflerinden biri olagelmiştir. İkinci bölümde, Şii inancının İran dış politikasına etkisi üzerinde durulmaktadır. Yazar, İran devriminin gerçekleşmesinde sosyo-ekonomik unsurların tesirini kabul etse de, devrimin büyük oranda Şiiliğe dayanan bir hareket olduğunu vurgulamaktadır. Bu bağlamda, Şiilikle ilgili hayati kavramlardan “kitman” (gizlenme, gizleme) ve “takiye”nin (varlığın sürdürülmesi amacıyla inancın gizlenmesi) İran diplomasi kültürünün önemli bir parçası olduğu iddia edilmektedir: “İran tarihine bakıldığında, diğer devletlerin ve güçlerin diplomaside mahirleştiği oranda İran’ın kitman, aldatmaca ve takiyede mahirleştiği görülmektedir.” (s. 60) Kitabın bundan sonraki dört bölümünde İran cumhurbaşkanlarının görev dönemleri esas alınarak 1979’dan günümüze değin Türkiye-İran ilişkilerine odaklanılmaktadır. Keneş, coğrafi faktörlerin tarih boyunca iki ülke arasında rekabet, çekişme ve gerilime neden olduğu kadar işbirliğini de mümkün kıldığını belirtmektedir. Yazar, İran devrimi sonrasında iki ülke arasındaki ilişkilerin olumlu geliştiğini ve ortak ekonomik çıkarların ideolojik ayrılıkların önüne geçtiğini ifade etmektedir. Ancak, İran-Irak Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte ideolojik konular ön plana çıkmaya başlamış, bir yandan Türkiye’deki Kemalist/laik bazı uygulamalara karşı Tahran’ın tepkisi, diğer yandan da İran’ın rejim ihracı politikalarının Ankara’da uyandırdığı endişeler ilişkileri gergin bir ortama sokmuştur. Humeyni’nin ölümünden sonra cumhurbaşkanlığına seçilen Rafsancani’nin görevde bulunduğu 1989-1997 döneminin ele alındığı dördüncü bölümde, bu zaman diliminde İran dış politikasında hakim olan pragmatizm düşüncesinin bir neticesi olarak, İran’ın Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmeye çalıştığından bahsedilmekte, buna rağmen Ankara-Tahran arasında rekabet, çekişme ve gerilim havasının yaşandığı vurgulanmaktadır. Yazar, İran’ın Türkiye’deki radikal İslami örgütlere ve PKK’ya desteğini Ankara’nın Tahran’a karşı sertleşmesine yol açan konular olarak zikrederken, Tahran’ın Ankara’dan duyduğu kaygılar arasında, Türkiye’nin İran Azerileri ve Kuzey Irak’taki Türkmenler üzerinde 161 Book Reviews / E. Ertosun pan-Türkist politikalar izlediği düşüncesini ve 1990’larda gelişen Ankara-Tel Aviv işbirliğini öne çıkarmaktadır. Yazar, ayrıca, bu dönemde Türkiye’de iktidara gelen Erbakan hükümetinin İran’la ilişkileri geliştirme konusunda istekli davrandığını, fakat bu yönde atılan adımların hem Türkiye’deki Kemalist çevreleri hem de Batı dünyasını endişeye sevk ettiğini belirtmektedir. Beşinci bölümde ise, Hatemi’nin reformcu kimliğiyle birlikte İran’ın uluslararası normlarla çatışmadan, daha fazla ülke ve uluslararası kurumla ilişkilerini geliştirmeyi hedefleyen yeni dış politikasına dikkat çekilmektedir. Buna rağmen, İran’ın sınırları içindeki PKK faaliyetlerine göz yummasının ve Türkiye ile İsrail arasındaki yakınlaşmanın askeri alandaki anlaşmalarla ileri bir boyuta taşınmasının iki ülke arasındaki ilişkileri iyice gerginleştirdiği ifade edilmektedir. 2003’te ABD’nin Irak’a müdahalesi ile gelişen süreçte ise iki ülke, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması konusunda birbirlerini destekleyen bir yaklaşım sergilemişlerdir. Ahmedinecad’ın göreve geldiği 2005 yılından günümüze kadarki dönemi ele alan altıncı bölümde, Türkiye-İran ilişkilerinde yaşanan hızlı gelişmeye işaret edilmektedir. Keneş’e göre, Ahmedinecad’ın İran dış politikasında daha radikal çizgiyi temsil etmesine rağmen, Ankara ve Tahran ideolojik farklılıkları bir kenara bırakıp ortak çıkar paydasında buluşmayı tercih etmişlerdir. Bu bağlamda, iki ülke arasındaki ticari ilişkilerde hızlı bir büyüme yaşanırken, önceki dönemlerin en önemli ayrışma hususlarından olan sınır güvenliği ve teröre karşı ortak hareket konularında ilerlemeler sağlanmıştır. “İran ve Kürt Sorunu” başlıklı yedinci bölümde, Tahran’ın İran, Irak ve Türkiye’de bulunan Kürt nüfusla ilgili olarak izlediği politikanın tarihçesi verildikten sonra, 1979 sonrası dönem ayrıntılı olarak incelenmektedir. Yazar, İran’ın değişen ulusal çıkar tanımına bağlı olarak esnek bir biçimde Kürtlerin yanında ya da karşısında yer alabildiğini iddia ederken, Kürt sorunu etrafındaki gelişmelerin –istisnai dönemler hariç- Türkiye ve İran arasında bir çatışma alanı olduğunu ortaya koymaktadır. Kitabın son bölümü, “İran’ın Nükleer Güç Olma Macerası ve Türkiye” başlığını taşımaktadır. Bu bölümde, Tahran’ın nükleer çalışmalarının ABD başta olmak üzere uluslararası aktörlerle ilişkilerini iyice kötüleştirmesinin ve İran’a olası bir müdahalenin bölgede ciddi bir istikrarsızlık doğuracağı endişesinin Türkiye’yi sorunun çözümü için sürece müdahil olmaya sevk ettiği belirtilmektedir. Bu çerçevede, ABD’nin İran’a karşı “sadece niyet okuyarak” ve “çifte standard”la yaklaşmasına Türkiye’nin karşı olduğu vurgulanmaktadır. Ayrıca, Türkiye’nin sorunun çözümü için Brezilya’yla birlikte başlattığı ortak girişim 162 Book Reviews / E. Ertosun ve bunun neticesinde imzalanan Uranyum Takası Anlaşması detaylı olarak ele alınmaktadır. Keneş, bir yandan Türkiye’nin girişiminin ve BM’de takındığı tutumun ABD ile ilişkilerinin gerilmesine neden olduğuna dikkat çekerken, diğer taraftan Batı dünyasının haricinde de bir inisiyatifin ortaya çıkabileceğini göstermesi yönüyle söz konusu diplomasi hamlesini takdir etmektedir. Kitabın sonuç bölümünde ise İran’ın iç ve dış kaynaklı tüm tehditlere rağmen devrimi koruma ve sürdürme başarısı gösterdiği vurgulanmaktadır. Yazarın ulaştığı sonuca göre, bu başarı, Tahran’ın devrimci ilkelere dogmatik bağlılığından ziyade milli çıkarlarını esas alan gerçekçi ve pragmatik politikalar izlemesinden kaynaklanmaktadır. Kitabın konuyla ilgili olarak literatürdeki kaynakların genişçe bir değerlendirmesini içermesi ve Türkiye ve İran’daki süreli yayınlardaki haber ve yorumlara yer vermesi çalışmayı kaynakça açısından zengin kılmaktadır. Ancak, kitabın birincil kaynaklar açısından zayıflığı da göze çarpmaktadır. Çalışmanın yakın dönemi (1979-2012) ele alması ve söz konusu zaman dilimine ilişkin olarak arşivlere ulaşmada yaşanan kısıtlama ve zorluklar bu durumun belli bir oranda anlayışla karşılanmasını sağlamaktadır. Bununla birlikte, incelenen dönemde görev yapmış Türkiyeli ve İranlı siyasetçi ve diplomatlarla röportajlar, varsa bu kişilerin hatırat kitapları ile Meclis tutanakları gibi bazı açık resmi kaynaklara yer verilmesi çalışmayı kaynakça açısından daha nitelikli kılabilirdi. Kitabın içeriğine ilişkin olarak ise şu iki husus eleştiriye açık gözükmektedir. Birinci olarak, ikinci bölümde açıklanan Şii inancının ve bu bağlamda “kitman” ve “takiye”nin İran politikasına etkisi önemli ve ilgi çekici bir husustur. Ancak, çalışmada, Şii inancı ile genel anlamda İran dış politikasındaki tutum ve davranışlar ve özelde Türkiye-İran ilişkilerindeki gelişmeler arasında bağ kurma ve örneklendirme zayıf kalmaktadır. İkinci bölümde verilen birkaç örnek (ss. 59-60) “konu başlığı” seviyesinde olup, detaylandırılarak incelenmemiştir. Kitabın sonraki bölümlerindeki rekabet/çekişme/gerilim veya işbirliği/ uzlaşma konuları Türkiye ve İran’ın ulusal çıkarlarının çatışması veya uyuşması bağlamında ele alınmakta, Şii inancının oluşturduğu iddia edilen komplocu/ aldatmacı diplomasi kültürünün (ss. 60-63) iki ülke ilişkilerine etkisi somutlaştırılmamaktadır. İkinci olarak, dördüncü bölümde SSCB’nin dağılmasından sonra Orta Asya ve Kafkasya’daki gelişmeleri yönlendirme konusunda “tam bir rekabet ortamı oluşmadığı” (s. 117) ve “Batılıların görmek istediği türden bir Türkiyeİran çekişmesinin yaşanmadığı” (s. 118) ifade edilmektedir. Yazara göre, iki 163 Book Reviews / E. Ertosun ülke, bölgeye ilişkin politikalarını realist bir temele oturtmuşlardır. Keneş, bu doğrultuda, iki ülkenin ticaret ve yatırım gibi alanlarda işbirliğine yöneldiğini vurgulamakta ve bunu Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’na (EİT) 1992’de Orta Asya ülkeleri ve Azerbaycan’ın da katılmasıyla örneklendirmektedir. Ancak, sonraki kısımlarda, “EİT mekanizmalarının Türk-İran ilişkilerindeki karşılıklı bağımlılığı ortak çıkar alanlarına dönüştüremediği”nden (s. 119) bahsedilmesi, Orta Asya ülkelerine liderlik/modellik ve bölgenin enerji kaynaklarının uluslararası piyasalara ulaşımı konularında ciddi bir rekabetin yaşandığı ve bu çerçevede İran’ın Rusya’yla, Türkiye’nin de ABD’yle birlikte hareket ettiğinin vurgulanması (ss. 152-153, ss. 155-156 ve ss. 188-194) önceki zikredilen hususlarla çelişen bir durum arz etmektedir. Sonuç olarak, yukarıda bahsettiğimiz bazı eleştirilerimize rağmen, Keneş’in eseri, İran dış politikasını ve Türkiye-İran ilişkilerini anlamak için önemli ve faydalı bir kaynak niteliğindedir. İran’ın dünya politikasındaki öneminin ve Tahran’ın uluslararası toplumla ilişkilerini normalleştirme doğrultusundaki gayretlerinin artmasına paralel olarak, Türkiye’deki siyaset yapıcıların ve akademisyenlerin İran siyasetine ilgisi de yükselmektedir. Bu çalışmanın konuya İran ağırlıklı bir inceleme ile yaklaşıyor olması, Türkiyeli okuyucular için kitabı daha da değerli kılmaktadır. Ayrıca, kitap, akıcı ve anlaşılır üslubu ile genel okuyucunun da ilgisini çekecektir. 164