Academia.eduAcademia.edu

Roma Hukukunun Önemi ve Evrenselliği Üzerine

2024, Onculanalitikfelsefe.com

Dünyada halihazırda kaim olan anayasal rejimler aynı zamanda birer “hukuk devleti” olma iddiası taşımaktadırlar. Bu ülkelerin çoğunluğunun hukuk düzenlerinin temelinde Roma Hukukunun yer alması, entelektüel olma iddiası taşıyan her insanın da onu tanımasını gerektirmektedir. Onculanalitikfelsefe.com'da yayınlanması için kaleme alınan bu yazı ile Roma Hukukunun değişken ve karmaşık maddi içeriğinden ziyade özü itibarıyla tanınması, öneminin vurgulanması ve nasıl günümüze geldiğinin açıklanması amaçlanmıştır.

ROMA HUKUKUNUN ÖNEMİ VE EVRENSELLİĞİ ÜZERİNE 1 Kerem Ali Vahap Tarihin değer yargılarından mücerret bir sosyal bilim olduğu; haklı-haksız, değerlideğersiz, iyi-kötü gibi nitel değerlendirmelere başvurmanın bilimsel perspektife aykırı olduğu tarihçiler tarafından hep belirtilmektedir. Tarih biliminde bu tür değerlendirmelere değil, sebepsonuç bağlantılarına başvurulmakta ve tarihsel olaylar ile olgular üzerine objektif değerlendirmeler yapılmaktadır. Ancak tarihe sosyal, siyasal veya hangi boyutundan yaklaşırsak yaklaşalım; bazı medeniyetlerin tarihte diğerlerine nazaran çok köklü etkiler bıraktığı ve oluşturmuş oldukları müktesebatın hala etkisini sürdürdüğü gerçeği, tarih biliminin yukarıda belirtilen kabulleri bakımından bazı soru işaretleri bırakmaktadır. Antik Roma Medeniyeti de kuşkusuz bu sözü edilen “bazı medeniyetler”den biridir. Antik Roma Devleti, yüzölçümü açısından en büyük coğrafyalardan birine ev sahipliği yapmış olmasının haricinde, akla gelebilecek hemen hemen her alanda dünya üzerinde kalıcı izler bırakmıştır. Bu alanlardan biri ve belki de günümüz için en önemlisi, Roma’nın tüm dünyaya yeri doldurulamayacak bir miras olarak bıraktığı hukuk sistemidir. Öyle ki, dünyanın çoğunluğunda, 150’den fazla ülkede geçerli olan Civil Law’ın (Kara Avrupası Hukuk Sistemi’nin) tözleri bizatihi Roma Hukukuna dayanmaktadır.2 Bu itibarla bu sistemin literatürde “Roma Hukuk Sistemi” olarak anıldığı da görülmektedir.3 Hukuk sistemlerinin dünyadaki güncel dağılımı4 1 https://onculanalitikfelsefe.com/roma-hukukunun-onemi-ve-evrenselligi-uzerine-kerem-ali-vahap/ The Common Law and Civil Law Traditions, Robbins Collection Research Center, Berkeley Law, s. 2. https://www.law.berkeley.edu/research/the-robbins-collection/exhibitions/common-law-civil-law-traditions/ 3 Şeref Gözübüyük, Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, Ankara: Turhan Kitabevi, 2003, s. 13; Abdullah Dinçkol, Hukuka Giriş, İstanbul: Der Yayınları, 2017, s. 38. Roma-Germen Hukuk Sistemi olarak ananlar da bulunmaktadır. 4 University of Ottawa’dan aktaran https://internationalbusinesslaw.ch/02-world-legal-system/ 2 Bu bağlamda Roma Hukukunun önemini idrak edebilmek için öncelikle hukukun ne olduğunu bilmek; bir kavram, kural ve düzen olarak hukukun ne sebeple sosyal ve siyasal anlamda insanlık tarihinde ve günümüzün toplum düzeninde doldurulamaz bir yere sahip olduğuna değinmek gerekecektir. 1. Hukukun Ne Olduğunu Anlamak (Kural ve Düzen) “İnsan, doğası gereği politik/siyasal bir hayvandır.” demektedir filozof Aristoteles.5 Bunu söylerken, insanın toplumsal bir hayvan olduğu önermesini de elbette evleviyetle kabul etmiştir. Gerçekten de, insanoğlunun bilinen tarihinin her aşamasında; insanların -basit veya karmaşık- stratejik bütünlükler kurduğunu ve bir toplum düzeni inşa ettiğini görürüz. Ancak zaman geçtikçe ve insanların bilişsel becerileri gelişip kurduğu toplum biçimleri karmaşık hale geldikçe insanlar, inşa ettikleri toplumu dirlik içinde, iç çatışma olmaksızın ayakta tutabilmek için de sosyal düzen kurallarını oluşturmuşlardır.6 Sözü edilen sosyal düzen kurallarından (görgü, ahlak, örf ve adet, din vb…) biri de hukuktur. Ancak insanın siyasal bir hayvan olması, tarihin ilerleyişi ile korelatif olarak insan ilişkilerini karmaşık hale getirmiştir. Böylece tarihsel şemada ilerledikçe, hukuk bir alternatif olmaktan çıkmış; varılan toplumsal ve siyasal düzen için mutlak ve vazgeçilemez bir unsur haline gelmiştir.7 Her sosyal düzen kuralının dayandığı güçlü birer fenomen veya faraziye (örneğin dini inançlar, gelenekler, batıl inançlar, ahlaki kabuller) bulunsa da, gelinen noktada bir sosyal düzen kuralı olarak hukukun yeri diğerlerine nazaran çok baskın ve münhasırdır. Hukukun bu özelliği, onun normatif niteliğinden, başka bir deyişle hukukun bizatihi özelliğinin (asıl vasfının) kural tanılamak, olumlu-olumsuz bir davranışı emretmek ve insanları bu kurala uymaya yönlendirmek, uymaması halinde yaptırım öngörmek olmasından kaynaklanmaktadır.8 Hukuk kuralı, uygulanılırlık yönünden kapsayıcı (soyut) ve nettir;9 ayrıca yaptırıma dayalı olması, bir mantık örüntüsüne dayanıyor olması bakımından adeta matematik gibidir. Elbette bu tür konular hukuk felsefesinde hayli ihtilaflı olmakla birlikte,10 hukukun devletle birlikte var olduğunun, hatta devlete içkin olduğu şeklindeki yaygın kabul de hukuku dünyanın siyasal tarihinde farklı bir noktaya ve devlet dediğimiz olgunun da zorunlu unsuru olmaya taşımıştır. Dolayısıyla hukuk, sadece kuralın adı olmakla kalmamakta; aynı zamanda kuralın toplum üzerinde hakim ve diğer sosyal davranış kurallarından ise üstün olduğu düzeni “hukuk düzeni” kılmakta, yani düzene de ismini vermektedir. Haliyle hukuk düzeni, geleneksel toplumdan modern topluma geçiş ile birlikte iyiden iyiye kalabalıklaşan ve karmaşık ilişkiler Aristoteles, Politika, Çev. Mete Tunçay, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1975, s. 9. Aslan Delice, Antropoloji Penceresinden Hukuk: Basit Toplumlarda Akrabalık İktidar ve Çıkar İlişkileri, İstanbul: On İki Levha Yayınları, 2013, s. 117. 7 Ondandır ki Roma hukukçuları, “Ubi societas, ibi jus” (Toplumun olduğu yerde hukuk vardır) demektedirler. 8 Simon Roberts, Düzen ve Kargaşa: Hukuk Antropolojisine Giriş, Çev. Ahmet Erkan Koca, Ankara: Birleşik Yayınevi, s. 19. 9 Gözübüyük, s. 7-8. 10 Hukuk kavramına dair farklı teoriler için bkz:. https://onculanalitikfelsefe.com/hukuk-kavrami-ve-baslicahukuk-teorileri-kerem-ali-vahap/ 5 6 kurmaya, “siyasi hayvan olma” yönünü iyiden iyiye ortaya çıkarmaya başlayan insanoğlunun ihtiyaçlarına cevap verebilecek tek düzen olarak kabul görmüştür.11 2. Roma Hukukunun Temelleri ve İçeriği Bugünkü İtalya’nın başkenti ile aynı ismi taşıyan Roma, M.Ö. 754 ya da 753 yılında, İtalya yarımadasının ortasında ve yerleşik hayata geçen her toplum gibi su kaynaklarına yakın bir yerde; Tiber nehri civarında kurulan bir antik devlettir. Yıkıldığı tarih ise İstanbul’un fethedilip Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans Devleti’nin) yıkıldığı tarih olan 29 Mayıs 1453 olarak kabul edilmektedir. Roma’nın siyasal tarihi, krallık, cumhuriyet, ilk imparatorluk ve son imparatorluk devirleri olmak üzere dört ayrı dönemde incelenmektedir. Toplumsal değerler bir kenara; karma yönetim, iktidar-otorite ayrımı, doğrudan demokrasinin güçlü bir örneğini ve daha nice siyasal müktesebatı içinde barındıran Roma’nın tarihinde, modern devletin nasibini alacağı pek çok kurumun ve kuramın temeli yer almaktadır.12 İlginç olan şudur ki; aynı siyasal tarihi devirleri gibi, hukukun gelişimine ve beslendiği kaynaklara göre Roma Hukukunun devirleri de aynı Roma’nın siyasal tarihi devirleri gibi ayrı bir inceleme konusu olmuştur. Eski hukuk, klasik öncesi hukuk, klasik hukuk, klasik sonrası (postklasik hukuk) ve İmparator Justinianus devri olmak üzere beş (veya klasik öncesini ayrı bir devir saymayanlar için dört devir) şeklinde ele alınan Roma Hukukunun en çok geliştiği devir, hukukçulara en geniş hareket alanının tanındığı, cumhuriyet dönemi ile ilk imparatorluk döneminin bir kısmını kapsayan “klasik hukuk” devridir.13 Bu dönem, aynı zamanda devletin her açıdan en güçlü olduğu zamana denk gelmektedir. Roma Hukukunun tarihi devirleri14 Öyle ki, insanoğlunun geleneksel toplumdan modern topluma doğru ilerleyişi, istisnai tökezlemeler haricinde tek yönlü olup bunda hukukun kültürle yoğrulan canlı bir olgu olması ile normatif niteliği büyük rol oynamaktadır. Friedrich Carl von Savigny, Çağımızın Yasama ve Hukuk Bilimi Konusundaki Görevi Üzerine, Çev. Ali Acar, İstanbul: Pinhan Yayıncılık, 2018, s. 41. 12 Cumhuriyet belki de bunlardan en önemlisidir. (Robert Dahl, Demokrasi Üzerine, Çev: Betül Kadıoğlu, İstanbul: Phoenix Yayınları, 2017, s. 21.) 13 “Roma hukukunun olgunluk yönünden zirveye ulaşması, özellikle Ortaçağ’dan itibaren çeşitli ülkelerin hukuki ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte kuralların ortaya çıkması bu dönemde gerçekleşmiştir.” (Erdoğmuş & Tahiroğlu, s. 57.) 14 Ahmet Nadi Günal ile Alaz Tarhan, Roma Siyasal Tarihinin Ana Hatları, s. 17’den aynen alınmıştır. (https://ppt-online.org/992917) 11 İçerik olarak Roma Hukuku, günümüzün medeni hukukunun ve özellikle de onun bir uzantısı olarak kabul edilen borçlar hukukunun temellerini ihtiva etmektedir. Hatta kimi kural, kurum (hukuki müessese) ve prensiplerin hala olduğu gibi mevcudiyetini koruduğu ve uygulandığı dikkate alındığında, günümüzdeki sosyal ihtiyaçlara bile binlerce yıl önceden hitap edebilen bu sistem daha da hayret verici olmaktadır. Güncel kanunlarımız ve yargısal içtihatlarımız üzerinden, en temelden birtakım somut örnekler vermek ufuk açıcı olacaktır:  “De quibus causis scriptis legibus non utimur, id custodiri oportet.” (Yazılı kanunların yokluğunda örf ve adet kuralları uygulanır.)15  Türk Medeni Kanunu m. 1/2: “Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.“  “Scire leges non hoc est verba earum tenere, sed vim ac potestatem.” (Kanunları bilmek, onların sözlerine saplanıp kalmak değildir; amaç ve anlamlarını kavramaktır.)16  Türk Medeni Kanunu m. 1/1: “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.”  Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2004/13-664-E. 2004/719-K. Sayılı kararı: “TMK. ‘nun 1. maddesine göre Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunun yorumunda, kanun metninin anlam ve ruhu-özü önemlidir. Bu ruh, kanun kuralının izlediği gayeden çıkarılır. Buna gai (amaçsal) yorum ve kanun kuralının amacına göre yorum denir. Bir kanun hükmünün kanuna konuluş amacına aykırı bir sonuç doğuracak şekilde yorumlanması hukuk ilkelerine ve kanunun hem sözü ile hem de özü ile uygulanmasını öngören TMK.nun 1. maddesine uygun düşmez.”  “If a man transferred his property to another, on condition that it should be restored to him, this contract was called Fiducia, and the person to whom the property was so transferred was said fiduciam accipere”( Eğer bir kimse kendisine iade edilmek şartıyla bir mülkünü başkasına devretmişse bu sözleşmeye Fiduica, mülkün devredildiği kişiye ise fiduciam accipere denir.)  “A man might transfer his property to another for the sake of greater security in time of danger, or for other sufficient reason”17(Bir kimse, olağanüstü durumlarda güvenlik amacıyla veya başka uygun sebeplerden ötürü mülkünü bir başkasına devredebilir.) o Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2010/394-E. 2010/395-K. Sayılı kararı:“İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi Bülent Tahiroğlu ve Belgin Erdoğmuş, Roma Hukuku Dersleri, İstanbul: Der Yayınları, 2016, ithaf sayfasından alınmıştır. Justinianus’un Corpus Juris Civilis derlemesindeki Digesta’da yer alan ifadedir. Romalı hukukçu Salvius Julianus tarafından aktarılmıştır. 16 A.g.e. Romalı hukukçu Celsus tarafından aktarılmıştır. 17 İki örnek de Roma Hukuku’nun bazı temel kavramlarını ihtiva eden, sözlükbilimci William Smith’in “A Dictionary of Greek and Roman Antiquities” adlı eserden aktarılmıştır. İlk alıntı Cicero’ya, ikincisi Gaius’a aittir. Bkz.: https://penelope.uchicago.edu/Thayer/E/Roman/Texts/secondary/SMIGRA*/Fiducia.html 15 kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.  “(…)praecepit, ut si intolerabilis videatur dominorum saevitia, cogantur servos suos vendere. Et utrumque recte fit: Male enim nostro iure uti non debemus; qua ratione et prodigis interdicitur bonorum suorum administratio”18 (… [İmparator] efendilerin zulmü dayanılmaz boyuttaysa onlara kölelerini satmalarını emretti. Ve bu doğrudur, çünkü hakkımızı kötü kullanmamalıyız; her ne sebep ve mucize olursa olsun onun malını idare etmesi yasaktır.)  Türk Medeni Kanunu m. 406: “Savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı veya malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açan ve bu yüzden devamlı korunmaya ve bakıma muhtaç olan ya da başkalarının güvenliğini tehdit eden her ergin kısıtlanır.”  Türk Medeni Kanunu m. 2: “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” Anılan bazı kanun hükümlerinden ve yüksek mahkeme kararlarından görülebileceği üzere, olduğu gibi Roma’dan günümüze gelen birçok hukuki kurum ve prensip halen varlığını sürdürmektedir.19 Daha derin bir inceleme ile bu kolaylıkla tasdik edilebilecektir. Halen uygulanır olması Roma Hukukunun gelişmiş bir medeniyete hitap ettiğini ortaya koymaktadır; ancak işin bir de imkan boyutu vardır. Roma Hukuku binlerce yıl önceden günümüze nasıl intikal etmiştir? 3. Roma Hukukunun Gelişimi ve Yayılışı Roma Hukuku, dünyada en yaygın şekilde benimsenen hukuk sistemi olarak namını ve geçerliliğini halen korumaktadır. Bunun iki sebebi vardır.   Birincisi, muhakkak hukuku güncel ihtiyaçlara göre tanzim eden Roma hukukçularının (ayrıca buna cevaz veren, hatta kimi zaman yasama faaliyetine dönüştüren yöneticilerin) ve Roma’da adli bir hafıza oluşturan yargısal kurumların (bilhassa praetorluğun) aktif olarak faaliyette bulunmaları ve hukuku dönemin ihtiyaçlarına cevap verebilecek surette dinamik kılmalarıdır. Bu vesileyle kendi kendini beslemiş olan Roma Hukuku geleneği, günümüz için bile işlevli bir miras olmuştur. İkincisi ise maddi bir sebeptir. Roma Hukukunun aynı isimle bugünlere ulaşabilmesinde ve şu an “Roma Hukuku” dediğimiz bu içeriği neredeyse bütün Erdoğmuş & Tahiroğlu, s. 192; Gaius'un Institutiones'inin 1. kitabının 53. kısmından alınmıştır. (Bkz.: https://www.thelatinlibrary.com/gaius1.html#53 19 Daha birçok örnek için Bülent Tahiroğlu’nun “Roma Borçlar Hukuku” adlı kitabının incelenmesi önerilir. Söz konusu kitapta, Roma’daki hukuki kurumlar anlatılırken sıkça Türk Borçlar Kanunu’na atıf yapıldığını görmek mümkündür. Gerçekten de Kara Avrupası Hukuk Sistemi’ni benimseyen Türk Hukuku özelinde, Roma Hukukunun özüne en sadık kalınan alan borçlar hukukudur. 18 detayları ve hukuki yorumları ile biliyor olmamızda; Roma hukukunun derlenmesi, kodifiye edilmesi, yorumlanması ve iktibası süreçleri hayati birer rol oynamaktadır. Roma’da hukuk, Eski Hukuk Dönemi olarak andığımız devirde, büyük ölçüde örf ve adetlere (teamüllere) dayalı bir yapıdayken, Klasik Hukuk Dönemine girildiğinde bilhassa hukukçularla dirsek temasında çalışan praetorların yargı alanındaki faaliyetleri ile birlikte “hukuk” sözcüğünün içini dolduracak surette kapsamlı bir külliyat hasıl olmuştur. Üstüne üstlük, ileride değinileceği üzere; bu külliyat dogmatik bir kodifikasyon (kanunlaştırma) süreci ile oluşmamıştır ve değişime açık tutulmuştur. Praetorluk (Praetor), M.Ö 367 yılında, Roma’nın Cumhuriyet Devri’nde ihdas edilen bir magistralıktır.20 Makamın tanımlanışı, yetki ile görevleri zaman içinde çeşitlenmiş ve değişmiştir. Bunu göz önünde bulundurarak genel bir niteliksel tanım yapılmak istenirse; Praetorluğun, Roma Hukuku’nda “adalet”in görünüm bulduğu, kendi ismini taşıyan bir hukuk katmanı oluşturarak (Ius Praetorium) hukuku canlı ve elastik kılan bir devlet makamı olduğu söylenebilecektir. Praetorlar, kimi zaman yüksek yetkili birer yargıç gibi faaliyetler yürütmüşler ve klasik Roma hukukunun açıklarını, hakkaniyetle bağdaşmayan kısımlarını tanzim ederek yeni hukuki imkanlar tanılamışlardır. Kimi zaman ise devrin ihtiyaçlarına, kendi görev müddetleri için bağlayıcı olacak beyannameler hazırlayarak yanıt vermişlerdir. Böylece Roma’da hukuk, gelişen siyasal ve toplumsal yapıya ayak uydurmuş; sözü edilen beyannameler ise Romalı hukukçuların deyimiyle, bir döneme kadar gerçekten de “hukukun canlı sesi (viva fox)” olmuşlardır.21 Praetor’un faaliyetleriyle oluşan katmanı, bir hukuk kaynağı haline getiren de bu beyannamelerdir. En önemlisi de, özellikle Roma’nın yabancılarla iyi ilişkiler kurduğu dönemlerde; praetor faaliyetlerinin “evrensel hukuk” olarak tercüme edebileceğimiz, sadece Romalılara değil, herkese uygulanan ius gentiumu oluşturmasıdır. Dolayısıyla Roma tarihinde praetorluk kurumunun, Roma hukuk sistemini elastik ve değişime-gelişime açık kılmak suretiyle Roma’daki hukukun bir “hukuk sistemi” olarak bugünlere gelmesinde aslan payı bulunmaktadır. Ayrıca Roma Hukukunun en çok geliştiği dönemin, hukuka bir ilim olarak yaklaşıldığı ve hukukçuların adeta baş üstünde tutulduğu, hatta onlara “imparator adına cevap verme” imtiyazının tanındığı dönem olması oldukça manidardır.22 Aynı zamanda, bu dönemde Roma’da hukuk mektepleri kurulmuş ve hukukçuların, kendilerine sorulan sorulara aleni olarak cevap vermesi şeklinde bir gelenek oturmuştur.23 Böyle bir devlette, iktidar ne kadar Magistra, Roma’da siyasal iktidarı bilfiil kullanan, otorite sahibi olan yöneticilerin makamını ifade etmek için kullanılan hukuki ve siyasal bir tabirdir. Esas itibarıyla Roma’nın ilk krallık döneminde kral da bir magistradır; cumhuriyet dönemindeki yöneticiler de birer magistradır; imparatorluk dönemlerinde imparator da bir mayistradır. 21 Erdoğmuş & Tahiroğlu, s. 61. 22 “Pomponius’un bir metni, dar anlamıyla ius civile’nin (vatandaşlar hukukunun) kanunlar ve usul hukukunun dava şekilleri, formula’ları ile değil, fakat hukukçuların eserleriyle oluştuğunu söylemektedir. Roma’nın orijinalliği, adalet organının hizmetinde bir hukukçu grubuna sahip olmasıydı (Yunan şehir devletlerinde olmayan buydu). Fikirlerinin otorite teşkil ettiği bu seçkin kişiler, daha sonra imparatorlar tarafından resmi auctoritas’la donatılmıştır.” (Michel Villey, Roma Hukuku – Güncelliği, Çev. Bülent Tahiroğlu, İstanbul: Der Yayınları, 2000, s. 49-50.) 23 A.g.e., s. 73. 20 otoriterleşirse otoriterleşsin, hukukun hem bir gelenek olarak hem de külliyat olarak muhafaza edilmiş olması kaçınılmazdır. Roma Hukukçusu Prof Dr. Bülent Tahiroğlu, Roma Hukukunun gelişime-değişime açık ve elastik yapısı sayesinde günümüze ve geleceğe intikal etme vasfını haiz olduğunu şu sözlerle vurgulamaktadır: “Roma Hukuku, ulusal sınırlarını aşarak, hukuk evrenini, hukuk bilimini, hümanist bir uygarlıkla birleştirmiş ve modern kanunlaştırmaların sadece bir kısmı olduğu, yüzyıllarca süren hukukun gelişmesinde de tarihi bir devamlılık sağlamıştır. Roma Hukuku, aklın, bilginin, hukuk mantığının ve hukuk kuramlarının gelişmesi ve gerektiğinde değiştirilmesi (mutatis mutandis) konusunda, uygarlığa tüketilemeyecek bir miras bırakmıştır. Zaten, değişme insanlığın kaderidir ve böyle olması da gerekir.” 24 Tarihsel şemanın ilerleyen kısımlarında otoriterliğin ve siyasal yozlaşmanın günden güne arttığı Roma’da, hukukun son sıçraması, onu aynı zamanda kalıcılaştırmıştır. Öyle ki, nispeten bireysel bir vizyonun ürünü olan bu sıçrama, Kara Avrupası’ndan başlamak üzere tüm dünyanın kaderini değiştirecektir: İmparator Justinianus, devleti ve medeniyeti kalkındırmanın yolunun hukuktan geçtiğini düşünerek; büyük çoğunluğu Klasik Hukuk Dönemine ait olan tüm hukuk kaynaklarının ürünlerini derleyerek/derleterek (tedvin ederek) büyük bir “medeni hukuk külliyatı” hazırlatmıştır. Bu külliyat modern medeni hukukumuzun kalbi olarak kabul edilen “Corpus Juris Civilis”25 adıyla anılmaktadır. M.S. 528-534 tarih aralığındaki altı yılda hazırlanan bu derleme, aynı zamanda imparatorun bazı emirnamelerini de ihtiva etmekle, sadece bilimsel bir külliyat değil; aynı zamanda uygulanması amaçlanan bir kanunname niteliğindedir.26 Corpus Juris Civilis’in Digesta bölümüne ait bazı parçaların İtalya’da bir kütüphanede bulunması ile başlayan ve “Roma Hukukunu anlama” üzerine yoğunlaşarak yüzyıllar boyunca süren bilimsel çalışmalar, en nihayetinde zaten çağa ayak uydurmaya kabil olan Roma Hukukunun Avrupa’da iktibas edilmesi ve dönem koşullarına uyarlanarak daha da gelişmesi ile nihayete ermiştir. Gelinen noktada, farklı ülkelerdeki birçok özgün kanunlaştırma hareketine rağmen, Avrupa’nın neredeyse hiçbir yerinde hukuk sistemi, “Roma Hukuku” olmanın, bu nitelemenin dışına çıkamamıştır. Sonuç “Bir ortamda en çok neyden bahsediliyorsa, orada o eksiktir.” Hukuktan bu kadar sıkça bahsedildiği ve hukukun bu denli araştırıldığı günümüz bağlamında; hukuk üzerine konuşulurken her nasılsa ağaca değil ormana bakılmaktan, bütünsel ve şematik bir inceleme yapılmaktan imtina edilmektedir. İnsanların hukuk üzerine uğraşları da onun ne olduğuna değil; pozitif düzlemde nasıl tezahür ettiğine yoğunlaşmaktadır. Halihazırda içinde yaşadığımız hukuk düzeninin, devlet organizması ile birlikte yapılanan hukuk sisteminin kuramsal ve tarihsel arka planını merak eden entelektüellerin sayısı her geçen gün oldukça azalmaktadır. Öyle ki, Roma Hukukunun hukuk fakültelerinde bir anabilimdalı olması ve Bülent Tahiroğlu, Roma Borçlar Hukuku, İstanbul: Der Yayınları, 2012, XIII (Önsözden). Doğrudan “medeni hukuk derlemesi” olarak çevrilebilir. 26 Corpus Juris Civilis sırasıyla dört bölümden oluşmaktadır: : 1- Institutiones = 4 kitap 2- Digesta (Pandecta) = 50 kitap 3-Codex = 16+13 Kitap 4) Novellae = 168 emirname. 24 25 bir ders olarak işlenmesi bile sorgulanır olmuştur. Dramatik olan, bu sorgulamayı hukukçuların dahi yapıyor olmasıdır. Halbuki halihazırda milyonlarca hukukçunun, fakültelerde her daim bahsi geçen ve edinmek için çabaladıkları “hukuk nosyonunun” oluşumunda bile Roma Hukuku geleneğinin büyük bir rolü bulunmaktadır. Günümüzde sadece Roma Hukukunun sistematiği ve bazı prensipleri değil, tamamen sıfırdan inşa ettiği ve tanıladığı hukuki kurumlar dahi uygulanagelmektedir.27 Ancak daha da önemlisi, hukukun Roma’daki deneyiminin hukuka çok sağlam bir bilimsel perspektif kazandırmış olduğu ve hukuk öğretiminin de Roma’daki hukuk mektepleri geleneğinden nasibini alarak bu perspektiften beslendiği gerçeğidir. Günümüzde hukuka bir sosyal bilim olarak yaklaşabilmemizde Roma’nın rolü yadsınamaz.28 Henüz 2017’de, hukuk fakültesinde birinci sınıfta iken “Roma Hukuku Nedir?” başlıklı bir yazı yazdığımda, o dönem henüz sözü edilen hukuk nosyonunu haiz olmadığımdan olsa gerek, kendim de üstüne yazı yazdığım olgunun öneminin farkında değildim. Ancak sonrasında hukuka dinamizmini katan en önemli unsur olan Pretorluk makamı üzerine çalışmaya ve yazmaya başladığımda bir nebze farkındalık kazanmıştım. Nitekim dünyada halihazırda kaim olan anayasal rejimler aynı zamanda birer “hukuk devleti” olma iddiası taşımaktadırlar. Bu ülkelerin çoğunluğunun hukuk düzenlerinin temelinde Roma Hukukunun yer alması, entelektüel olma iddiası taşıyan her insanın da onu tanımasını gerektirmektedir. Bu yazı ile Roma Hukukunun değişken ve karmaşık maddi içeriğinden ziyade özü itibarıyla tanınması, öneminin vurgulanması ve nasıl günümüze geldiğinin açıklanması amaçlanmıştır. Ayrıca bir hukukçu olarak tüm insanlık için büyük değere sahip olan bu değerli mirası oluşturan, aktaran ve yaşatan, Antik Roma’dan günümüze kadar yaşamış tüm Roma hukukçularına karşı bir vazife ifa edilmiştir. Bkz.: Michel Villey, Roma Hukuku – Güncelliği; İkinci Bölüm ‘Roma Hukukunun Yarattıklarından Birkaçı’, s. 69 vd. 28 A.g.e., s. 141. 27