Papers by Kerem Ali Vahap
Onculanalitikfelsefe.com, 2024
Dünyada halihazırda kaim olan anayasal rejimler aynı zamanda birer “hukuk devleti” olma iddiası t... more Dünyada halihazırda kaim olan anayasal rejimler aynı zamanda birer “hukuk devleti” olma iddiası taşımaktadırlar. Bu ülkelerin çoğunluğunun hukuk düzenlerinin temelinde Roma Hukukunun yer alması, entelektüel olma iddiası taşıyan her insanın da onu tanımasını gerektirmektedir. Onculanalitikfelsefe.com'da yayınlanması için kaleme alınan bu yazı ile Roma Hukukunun değişken ve karmaşık maddi içeriğinden ziyade özü itibarıyla tanınması, öneminin vurgulanması ve nasıl günümüze geldiğinin açıklanması amaçlanmıştır.
İstanbul Barosu Dergisi - 2023/5 - 100. Yıl Özel Sayı, 2023
Cumhuriyetin 100. yılı uğruna düzenlenen "Atatürk ve Laik Cumhuriyet Hukuku" etkinliği kapsamında... more Cumhuriyetin 100. yılı uğruna düzenlenen "Atatürk ve Laik Cumhuriyet Hukuku" etkinliği kapsamında Baro'da düzenlenen makale yarışması için yazılan makaledir. Makale, İstanbul Barosu Dergisi'nin 100. Yılı için özel olarak hazırlanan Eylül-Ekim dergisinde yayınlanmıştır.
Jüri üyeliği görevlerini; Av. Tamer ŞAHİN, Prof Dr. Rıdvan AKIN, Prof Dr. Sultan TAHMAZOĞLU ÜZELTÜRK, Prof Dr. Hüseyin Barış DOSTER ve Prof Dr. Emrehan İNAL'ın üstlendiği "Atatürk ve Laik Cumhuriyet Hukuku" konulu makale yarışmasında 2. olarak seçilmiştir.
Onculanalitikfelsefe.com, 2024
Bu yazıyı kamu hukuku yüksek lisans sürecimin ilk döneminde, “İfade Özgürlüğü İhlallerinin Hukuki... more Bu yazıyı kamu hukuku yüksek lisans sürecimin ilk döneminde, “İfade Özgürlüğü İhlallerinin Hukuki Kaynakları” isimli dersin dönem ödevi olarak kaleme almış ve sunmuştum.
Temel olarak ifade özgürlüğü bağlamında TCK m. 216/1'in uygulamasından ve uygulanamamasından kaynaklanan kronikleşmiş sorunları işlemeye çalıştım. Bunu yaparken AYM ile İHAM içtihatlarından da yararlandım. Esas sorunsalım, söz konusu suçun aykırı sesleri susturmak için kullanılması ve gerçek nefret-şiddet söylemlerine karşı etkisiz kalmasıydı. Son kısımda ise çözüm önerilerine değindim.
Yazının yayınlanmasını istediğim platform İstanbul Barosu'nun dergisiydi; ancak ilk kısımda detaylarına değindiğim üzere, yayın kurulu bu konudaki bir yazıyı yayınlama hususunda çekince gösterdi. Dahası, kurulun bazı üyeleri tarafından bu yazı kapsamında "dine hakaret etmekle" itham edildiğimi öğrendim. Bu tür bağnazca iddialar, Türkiye'deki düşünce suçu sorununun temelde bir mevzuat değil bir zihniyet sorunu olduğunu göstermektedir. Yazı, okunduğunda görüleceği üzere, herhangi bir değere hakaret içermeyen, hukuki bir metindir.
"İdare-i maslahatçılar esaslı inkılap yapamaz."
Onculanalitikfelsefe.com, 2024
"Hukuk nedir?" sorusunu işittiğimizde, şayet hukuk ile haşır neşir değilsek, önce bir duraksarız;... more "Hukuk nedir?" sorusunu işittiğimizde, şayet hukuk ile haşır neşir değilsek, önce bir duraksarız; hemen ardından, aklımıza başka bir kavram gelir: Adalet. Zira hukuk, zihinlerde, nispeten "algısal" olan adalet kavramının, olgusal düzlemde tezahür bulma vasıtası olarak çağrışım bulabilmektedir. Biraz daha ileri gidersek; idealist bir tanımlama yaparak hukuku "adalet sağlayıcısı olan kurallar" olarak yorumlayabiliriz. O halde, adalet biriciktir; hukukun (olanın) amacı ve işlevi ise adalete (olması gerekene) uygun bir düzen meydana getirmektir.
Kimimizin aklına gelecek ilk şey ise devlettir. Hukuk, kamu otoritesinin, egemenin öngördüğü ve cebren uymamızı sağladığı kurallar bütünü ve düzen olarak da çağrışım bulabilmektedir. Devletten ayrı olarak düşünülemez ve devletin normatif faaliyetinin bir ürünüdür.
Dürüst olmak gerekirse, bu çoğu kimsenin aklına gelmez ancak; hukuk, bir tür sosyal düzen kuralı türü; kültür dediğimiz komplike olguya içkin bir toplumsal gerçeklik olarak da algılanabilmektedir. Bu algıya göre de, toplumun, sosyal ilişkilerin dinamizmi hukuku var etmekte ve şekillendirmektedir.
Aklımıza gelen, ilişkilendirdiğimiz sözcüklerin ve biçtiğimiz işlevlerin hemen hepsi, bundan yüzlerce, hatta binlerce yıl öncesine kadar kökleri uzanan ekollerin ortaya attığı fikirlerle bazı noktalarda örtüştüğü gibi, bunların günümüze kadar uzanan hukuk uygulamalarını etkilemiş olmaları elbette kaçınılmazdır. Ben de, "hukuk nedir, işlevi nedir" sorularına yanıt arayan, hukuka ilişkin teorileri genel hatlarıyla; tartışmalardan, düşünürlerin şahsından ve teorilerdeki içsel ayrımlardan olabildiğince uzak durmaya çalışarak sunmaya ve mevcut hukuk düzeni ve hukuk kuralları üzerindeki etkilerini izah etmeye çalışacağım.
kozmosungenetigi.org, 2023
6 Şubat 2023'te vuku bulan ve on binlerce insanın ölümüyle sonuçlanıp 10 ilde yaşayan milyonlarca... more 6 Şubat 2023'te vuku bulan ve on binlerce insanın ölümüyle sonuçlanıp 10 ilde yaşayan milyonlarcasını doğrudan etkileyen deprem felaketi sonrasında; yıkılan binalar için binaların yapımında sorumlu olan kişilere (müteahhitlere, sair yapı sorumlularına) ve projelere onay verip denetlemekle görevli idari görevlilere karşı TBB tarafından suç duyurusunda bulunulmuştur.
Akademik nitelikte olmayan, ancak bilimsel bir perspektifle kaleme alınan bu çalışmada, meseleye ceza hukuku yönünden yaklaşılarak sorumluların hangi suçlardan sorumlu tutulabileceği ve meseleye dair daha da önemli olduğunu düşündüğüm, "şimdi"ye dair sorunsallara değinilmektedir.
Turkinkilabi.com, 2022
Ulus-devlet fikri/olgusu ile azınlık olgusu, doğaları gereği birbiriyle örtüşmemektedir. Klasik u... more Ulus-devlet fikri/olgusu ile azınlık olgusu, doğaları gereği birbiriyle örtüşmemektedir. Klasik ulus-devlet anlayışı, kuramsal olarak azınlıkları dışlamayı yahut yok sayıp asimile etmeyi öngörmekte iken; iki ihtimalin gerçekleşmesi halinde de azınlıkların varlığından söz edilemeyecektir.
Ancak modern yaşamın gerçeklikleri, bu olguların bir arada var olmasını gerektirmektedir. Bu oydaşmayı ve dengeyi sağlayacak olan değer ise demokrasiden başkası değildir. Nitekim iki kavramın da demokrasi ile yakın temasları bulunmaktadır. Ulus-devletin kuramsal olarak demokrasiden beslendiği malumdur; azınlık hakları ise, çoğulcu demokrasi anlayışının en önemli tezahürüdür.
Bu çalışmada, azınlık ve ulus-devlet kavramlarının kuramsal temellerinden bahsedilip Türkiye'deki ulus-devletleşme süreci paralelinde azınlıkların durumları tahlil edilecek, bu konuyla ilgili yazın muhakeme edilecek; ayrıca başta belirtmiş olduğum sorunsal üzerine değerlendirmeler yapılacaktır.
Bir nebze ufuk açıcı olması dileğiyle.
Onculanalitikfelsefe.com, 2024
"Power tends to corrupt, and absolute power corrupts absolutely".
(İktidar yozlaşma eğilimindedi... more "Power tends to corrupt, and absolute power corrupts absolutely".
(İktidar yozlaşma eğilimindedir; ve mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır). John Dalberg-Acton, 05.04.1887
Yukarıda yer alan alıntıdaki ifade, tarihsel bağlamı itibarıyla "bir çığır açmış" nitelikte değildir esasında; düşün tarihinde malumun tekerrüründen ibarettir. Zira dile getirildiği zaman diliminde, batıda erkler; kuramsal ve kurumsal olarak zaten ayrılmış vaziyetteydi. Ancak yine de bu söz, çalışmanın üzerinde duracağı konuyu çarpıcı bir vecize şeklinde ortaya koyuyor olmasıyla hayli değerlidir.
Turkinkilabi.com, 2020
Türk İnkılabı (Turkinkilabi.com) platformunda ilk ortak yazımızı paylaşmış olmaktan mutluluk duyu... more Türk İnkılabı (Turkinkilabi.com) platformunda ilk ortak yazımızı paylaşmış olmaktan mutluluk duyuyoruz. Ele aldığımız konu, fakültede bize ödev olarak verilmişti. Konunun önemine de dikkat çekmek adına, kısa ancak konuya giriş mahiyetinde, kritik noktalara ve tartışmalara temas eden tek bir metin oluşturmak istedik. Bizler için farklı ve eşsiz bir deneyim oldu. Okuyucu için anlaşılır, aydınlatıcı ve ufuk açıcı olmasını dileriz.
- Doğukan Temizel & Kerem Ali Vahap
Turkinkilabi.com, 2018
Amatör ama araştırmacı bir ruhla yazılmış, en çok emek verdiğim yazımdır. Yola çıktığı sorunsalla... more Amatör ama araştırmacı bir ruhla yazılmış, en çok emek verdiğim yazımdır. Yola çıktığı sorunsallar; Erken Cumhuriyet Türkiyesi'nin rejiminin niteliği, Atatürk'ün diktatör olup olmadığı hususlarıdır. Ayrıca bu doğrultuda diktatörlük söylemine ve demokrasi kavramına, ayrıca erken cumhuriyet tarihi anlatısına büyük ölçüde yer verilmektedir.
Her ne kadar birçok açıdan akademik esaslara, atıf usullerine uymasa ve kip-imla-biçim hatalarıyla dolu olsa da halen içerik zenginliği ve argümantasyon bakımından gayet başarılı bulduğum bir çalışmadır.
Bir gün düzenleyip tekrar okuyucunun karşısına koymak dileğiyle...
Books by Kerem Ali Vahap
On İki Levha Yayınları, 2024
Türk Devrimi, çağdaşı olduğu devrimlere nazaran haiz olduğu müstesna nitelikleri sebebiyle siyasa... more Türk Devrimi, çağdaşı olduğu devrimlere nazaran haiz olduğu müstesna nitelikleri sebebiyle siyasal, sosyolojik ve özellikle de hukuksal olarak derinlemesine incelenmeye layık bir tarihsel olgudur. Nitekim Türk Devrimi’nin ya hamasetle yoğrularak, basitleştirilerek övüldüğü ya da günümüzde yaşandığı düşünülen en temel sorunların dahi müsebbibi görüldüğü, neredeyse ifrat ve tefritle bezenmiş metinlerin haricinde, meselenin daha ihtiyatlı ve daha bilimsel biçimde ele alındığı çalışmalar da pek tabii mevcuttur.
Ancak, Türk Devrimi’ni çağının ötesine taşıyan benzersiz niteliklerinden biri olan legalizm, bilimsel metinlerde dahi çoğu zaman göz ardı edilmiş ve bu bağlamda Devrim’in demokrasiye yaklaşımının hukuksal yönlere yansıması üzerinden pek değerlendirme yapılmamıştır. Demokrasi hususunda yapılan değerlendirmelerin ise büyük kısmı dönemsel olmaktan, “vardır” veya “yoktur” demekten öteye gitmemektedir.
Bu kitapta, gerçekleştirildiği dönemden bugüne dek çokça bilimsel dezenformasyona ve algı yönetimlerine konu olan Türk Devrimi’ne; Kamu Hukuku açısından, hukuk biliminin perspektifiyle ve birçok önemli bilimsel kavramları ve terimleri tanıyarak yaklaşmak ve devrim ile varılması hedeflenen “demokrasi” açısından devrimin etkilerinin ve getirilerinin tespit edilmesi amaçlanmaktadır. Bu sayede bilinmesi gerekli olan kavramların ve kuramların ışığında, Müdafaa-i Hukuk hareketi ile başlayan ve "İnşa-i Hukuk" olarak nitelendirebileceğimiz bir süreçle tekemmül eden Türk Devrimi’ne objektif, eleştirel ve hukuksal bir mercek tutulmuş ve muhtelif kaynaklar ışığında bütünlüklü bir değerlendirme yapılmış olacaktır.
On İki Levha Yayınları / Hukuk ve Edebiyat Yazıları, 2021
Uploads
Papers by Kerem Ali Vahap
Jüri üyeliği görevlerini; Av. Tamer ŞAHİN, Prof Dr. Rıdvan AKIN, Prof Dr. Sultan TAHMAZOĞLU ÜZELTÜRK, Prof Dr. Hüseyin Barış DOSTER ve Prof Dr. Emrehan İNAL'ın üstlendiği "Atatürk ve Laik Cumhuriyet Hukuku" konulu makale yarışmasında 2. olarak seçilmiştir.
Temel olarak ifade özgürlüğü bağlamında TCK m. 216/1'in uygulamasından ve uygulanamamasından kaynaklanan kronikleşmiş sorunları işlemeye çalıştım. Bunu yaparken AYM ile İHAM içtihatlarından da yararlandım. Esas sorunsalım, söz konusu suçun aykırı sesleri susturmak için kullanılması ve gerçek nefret-şiddet söylemlerine karşı etkisiz kalmasıydı. Son kısımda ise çözüm önerilerine değindim.
Yazının yayınlanmasını istediğim platform İstanbul Barosu'nun dergisiydi; ancak ilk kısımda detaylarına değindiğim üzere, yayın kurulu bu konudaki bir yazıyı yayınlama hususunda çekince gösterdi. Dahası, kurulun bazı üyeleri tarafından bu yazı kapsamında "dine hakaret etmekle" itham edildiğimi öğrendim. Bu tür bağnazca iddialar, Türkiye'deki düşünce suçu sorununun temelde bir mevzuat değil bir zihniyet sorunu olduğunu göstermektedir. Yazı, okunduğunda görüleceği üzere, herhangi bir değere hakaret içermeyen, hukuki bir metindir.
"İdare-i maslahatçılar esaslı inkılap yapamaz."
Kimimizin aklına gelecek ilk şey ise devlettir. Hukuk, kamu otoritesinin, egemenin öngördüğü ve cebren uymamızı sağladığı kurallar bütünü ve düzen olarak da çağrışım bulabilmektedir. Devletten ayrı olarak düşünülemez ve devletin normatif faaliyetinin bir ürünüdür.
Dürüst olmak gerekirse, bu çoğu kimsenin aklına gelmez ancak; hukuk, bir tür sosyal düzen kuralı türü; kültür dediğimiz komplike olguya içkin bir toplumsal gerçeklik olarak da algılanabilmektedir. Bu algıya göre de, toplumun, sosyal ilişkilerin dinamizmi hukuku var etmekte ve şekillendirmektedir.
Aklımıza gelen, ilişkilendirdiğimiz sözcüklerin ve biçtiğimiz işlevlerin hemen hepsi, bundan yüzlerce, hatta binlerce yıl öncesine kadar kökleri uzanan ekollerin ortaya attığı fikirlerle bazı noktalarda örtüştüğü gibi, bunların günümüze kadar uzanan hukuk uygulamalarını etkilemiş olmaları elbette kaçınılmazdır. Ben de, "hukuk nedir, işlevi nedir" sorularına yanıt arayan, hukuka ilişkin teorileri genel hatlarıyla; tartışmalardan, düşünürlerin şahsından ve teorilerdeki içsel ayrımlardan olabildiğince uzak durmaya çalışarak sunmaya ve mevcut hukuk düzeni ve hukuk kuralları üzerindeki etkilerini izah etmeye çalışacağım.
Akademik nitelikte olmayan, ancak bilimsel bir perspektifle kaleme alınan bu çalışmada, meseleye ceza hukuku yönünden yaklaşılarak sorumluların hangi suçlardan sorumlu tutulabileceği ve meseleye dair daha da önemli olduğunu düşündüğüm, "şimdi"ye dair sorunsallara değinilmektedir.
Ancak modern yaşamın gerçeklikleri, bu olguların bir arada var olmasını gerektirmektedir. Bu oydaşmayı ve dengeyi sağlayacak olan değer ise demokrasiden başkası değildir. Nitekim iki kavramın da demokrasi ile yakın temasları bulunmaktadır. Ulus-devletin kuramsal olarak demokrasiden beslendiği malumdur; azınlık hakları ise, çoğulcu demokrasi anlayışının en önemli tezahürüdür.
Bu çalışmada, azınlık ve ulus-devlet kavramlarının kuramsal temellerinden bahsedilip Türkiye'deki ulus-devletleşme süreci paralelinde azınlıkların durumları tahlil edilecek, bu konuyla ilgili yazın muhakeme edilecek; ayrıca başta belirtmiş olduğum sorunsal üzerine değerlendirmeler yapılacaktır.
Bir nebze ufuk açıcı olması dileğiyle.
(İktidar yozlaşma eğilimindedir; ve mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır). John Dalberg-Acton, 05.04.1887
Yukarıda yer alan alıntıdaki ifade, tarihsel bağlamı itibarıyla "bir çığır açmış" nitelikte değildir esasında; düşün tarihinde malumun tekerrüründen ibarettir. Zira dile getirildiği zaman diliminde, batıda erkler; kuramsal ve kurumsal olarak zaten ayrılmış vaziyetteydi. Ancak yine de bu söz, çalışmanın üzerinde duracağı konuyu çarpıcı bir vecize şeklinde ortaya koyuyor olmasıyla hayli değerlidir.
- Doğukan Temizel & Kerem Ali Vahap
Her ne kadar birçok açıdan akademik esaslara, atıf usullerine uymasa ve kip-imla-biçim hatalarıyla dolu olsa da halen içerik zenginliği ve argümantasyon bakımından gayet başarılı bulduğum bir çalışmadır.
Bir gün düzenleyip tekrar okuyucunun karşısına koymak dileğiyle...
Books by Kerem Ali Vahap
Ancak, Türk Devrimi’ni çağının ötesine taşıyan benzersiz niteliklerinden biri olan legalizm, bilimsel metinlerde dahi çoğu zaman göz ardı edilmiş ve bu bağlamda Devrim’in demokrasiye yaklaşımının hukuksal yönlere yansıması üzerinden pek değerlendirme yapılmamıştır. Demokrasi hususunda yapılan değerlendirmelerin ise büyük kısmı dönemsel olmaktan, “vardır” veya “yoktur” demekten öteye gitmemektedir.
Bu kitapta, gerçekleştirildiği dönemden bugüne dek çokça bilimsel dezenformasyona ve algı yönetimlerine konu olan Türk Devrimi’ne; Kamu Hukuku açısından, hukuk biliminin perspektifiyle ve birçok önemli bilimsel kavramları ve terimleri tanıyarak yaklaşmak ve devrim ile varılması hedeflenen “demokrasi” açısından devrimin etkilerinin ve getirilerinin tespit edilmesi amaçlanmaktadır. Bu sayede bilinmesi gerekli olan kavramların ve kuramların ışığında, Müdafaa-i Hukuk hareketi ile başlayan ve "İnşa-i Hukuk" olarak nitelendirebileceğimiz bir süreçle tekemmül eden Türk Devrimi’ne objektif, eleştirel ve hukuksal bir mercek tutulmuş ve muhtelif kaynaklar ışığında bütünlüklü bir değerlendirme yapılmış olacaktır.
Jüri üyeliği görevlerini; Av. Tamer ŞAHİN, Prof Dr. Rıdvan AKIN, Prof Dr. Sultan TAHMAZOĞLU ÜZELTÜRK, Prof Dr. Hüseyin Barış DOSTER ve Prof Dr. Emrehan İNAL'ın üstlendiği "Atatürk ve Laik Cumhuriyet Hukuku" konulu makale yarışmasında 2. olarak seçilmiştir.
Temel olarak ifade özgürlüğü bağlamında TCK m. 216/1'in uygulamasından ve uygulanamamasından kaynaklanan kronikleşmiş sorunları işlemeye çalıştım. Bunu yaparken AYM ile İHAM içtihatlarından da yararlandım. Esas sorunsalım, söz konusu suçun aykırı sesleri susturmak için kullanılması ve gerçek nefret-şiddet söylemlerine karşı etkisiz kalmasıydı. Son kısımda ise çözüm önerilerine değindim.
Yazının yayınlanmasını istediğim platform İstanbul Barosu'nun dergisiydi; ancak ilk kısımda detaylarına değindiğim üzere, yayın kurulu bu konudaki bir yazıyı yayınlama hususunda çekince gösterdi. Dahası, kurulun bazı üyeleri tarafından bu yazı kapsamında "dine hakaret etmekle" itham edildiğimi öğrendim. Bu tür bağnazca iddialar, Türkiye'deki düşünce suçu sorununun temelde bir mevzuat değil bir zihniyet sorunu olduğunu göstermektedir. Yazı, okunduğunda görüleceği üzere, herhangi bir değere hakaret içermeyen, hukuki bir metindir.
"İdare-i maslahatçılar esaslı inkılap yapamaz."
Kimimizin aklına gelecek ilk şey ise devlettir. Hukuk, kamu otoritesinin, egemenin öngördüğü ve cebren uymamızı sağladığı kurallar bütünü ve düzen olarak da çağrışım bulabilmektedir. Devletten ayrı olarak düşünülemez ve devletin normatif faaliyetinin bir ürünüdür.
Dürüst olmak gerekirse, bu çoğu kimsenin aklına gelmez ancak; hukuk, bir tür sosyal düzen kuralı türü; kültür dediğimiz komplike olguya içkin bir toplumsal gerçeklik olarak da algılanabilmektedir. Bu algıya göre de, toplumun, sosyal ilişkilerin dinamizmi hukuku var etmekte ve şekillendirmektedir.
Aklımıza gelen, ilişkilendirdiğimiz sözcüklerin ve biçtiğimiz işlevlerin hemen hepsi, bundan yüzlerce, hatta binlerce yıl öncesine kadar kökleri uzanan ekollerin ortaya attığı fikirlerle bazı noktalarda örtüştüğü gibi, bunların günümüze kadar uzanan hukuk uygulamalarını etkilemiş olmaları elbette kaçınılmazdır. Ben de, "hukuk nedir, işlevi nedir" sorularına yanıt arayan, hukuka ilişkin teorileri genel hatlarıyla; tartışmalardan, düşünürlerin şahsından ve teorilerdeki içsel ayrımlardan olabildiğince uzak durmaya çalışarak sunmaya ve mevcut hukuk düzeni ve hukuk kuralları üzerindeki etkilerini izah etmeye çalışacağım.
Akademik nitelikte olmayan, ancak bilimsel bir perspektifle kaleme alınan bu çalışmada, meseleye ceza hukuku yönünden yaklaşılarak sorumluların hangi suçlardan sorumlu tutulabileceği ve meseleye dair daha da önemli olduğunu düşündüğüm, "şimdi"ye dair sorunsallara değinilmektedir.
Ancak modern yaşamın gerçeklikleri, bu olguların bir arada var olmasını gerektirmektedir. Bu oydaşmayı ve dengeyi sağlayacak olan değer ise demokrasiden başkası değildir. Nitekim iki kavramın da demokrasi ile yakın temasları bulunmaktadır. Ulus-devletin kuramsal olarak demokrasiden beslendiği malumdur; azınlık hakları ise, çoğulcu demokrasi anlayışının en önemli tezahürüdür.
Bu çalışmada, azınlık ve ulus-devlet kavramlarının kuramsal temellerinden bahsedilip Türkiye'deki ulus-devletleşme süreci paralelinde azınlıkların durumları tahlil edilecek, bu konuyla ilgili yazın muhakeme edilecek; ayrıca başta belirtmiş olduğum sorunsal üzerine değerlendirmeler yapılacaktır.
Bir nebze ufuk açıcı olması dileğiyle.
(İktidar yozlaşma eğilimindedir; ve mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır). John Dalberg-Acton, 05.04.1887
Yukarıda yer alan alıntıdaki ifade, tarihsel bağlamı itibarıyla "bir çığır açmış" nitelikte değildir esasında; düşün tarihinde malumun tekerrüründen ibarettir. Zira dile getirildiği zaman diliminde, batıda erkler; kuramsal ve kurumsal olarak zaten ayrılmış vaziyetteydi. Ancak yine de bu söz, çalışmanın üzerinde duracağı konuyu çarpıcı bir vecize şeklinde ortaya koyuyor olmasıyla hayli değerlidir.
- Doğukan Temizel & Kerem Ali Vahap
Her ne kadar birçok açıdan akademik esaslara, atıf usullerine uymasa ve kip-imla-biçim hatalarıyla dolu olsa da halen içerik zenginliği ve argümantasyon bakımından gayet başarılı bulduğum bir çalışmadır.
Bir gün düzenleyip tekrar okuyucunun karşısına koymak dileğiyle...
Ancak, Türk Devrimi’ni çağının ötesine taşıyan benzersiz niteliklerinden biri olan legalizm, bilimsel metinlerde dahi çoğu zaman göz ardı edilmiş ve bu bağlamda Devrim’in demokrasiye yaklaşımının hukuksal yönlere yansıması üzerinden pek değerlendirme yapılmamıştır. Demokrasi hususunda yapılan değerlendirmelerin ise büyük kısmı dönemsel olmaktan, “vardır” veya “yoktur” demekten öteye gitmemektedir.
Bu kitapta, gerçekleştirildiği dönemden bugüne dek çokça bilimsel dezenformasyona ve algı yönetimlerine konu olan Türk Devrimi’ne; Kamu Hukuku açısından, hukuk biliminin perspektifiyle ve birçok önemli bilimsel kavramları ve terimleri tanıyarak yaklaşmak ve devrim ile varılması hedeflenen “demokrasi” açısından devrimin etkilerinin ve getirilerinin tespit edilmesi amaçlanmaktadır. Bu sayede bilinmesi gerekli olan kavramların ve kuramların ışığında, Müdafaa-i Hukuk hareketi ile başlayan ve "İnşa-i Hukuk" olarak nitelendirebileceğimiz bir süreçle tekemmül eden Türk Devrimi’ne objektif, eleştirel ve hukuksal bir mercek tutulmuş ve muhtelif kaynaklar ışığında bütünlüklü bir değerlendirme yapılmış olacaktır.