Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2024, Rumeysa Hazel Pekacar
…
3 pages
1 file
2012
1 Ozet: Bu calisma post modern tartismalarin ana konularindan olan hakikat nosyonunu ele almaktadir. Bu makalede hakikat nosyonunun Aydinlanmayla sinirlanan tanimi di- sinda yeni bir yaklasim one surulmektedir. Aydinlanma dusuncesi hakikat ve gerceklik kavramlarini ayni baglamda kullanmaktadir. Bu baglam felsefenin realist tarzina aittir. Buna gore, dilin dunyayla sinirlanan cercevesi modern ve postmodern dusuncede hakikat ve gerceklik kavramlarinin delaletini belirlemektedir. Modern dusunce, hakikat kavrami- ni nesne baglaminda dil ile sinirlar, bilgi mutlaktir ve akil tek otoritedir. Buna karsin, postmodernizm, hakikat tartismasinda aklin otoritesine karsi cikarken baska bir yanlisa duser. Bu sapmanin temel nedeni, dili kendi basina mesruiyet araci olarak gormesi ve onu varlik baglamindan koparmasidir. Hakikatin hakikatsizligi, dili kendi basina otorite tayin etmekten kaynaklanmaktadir. Post modern felsefenin cikmazi da buradan beslenmekte ve yanilgi surup gitmektedir. Dil- varlik...
ULUSLARARASI ÇOCUK VE MAHRUMİYETLER SEMPOZYUMU, 2013
Çocukta varlık gelişimi bir başka tabirle benliğin gelişimi, çocuğun kendisi ile başkaları arasındaki farkı anladığı zaman başlar. Benlik oluşumu, çocuğun yaşantısı sonucu başından geçen olaylar ve çevresindeki kişilerin etkisiyle meydana gelir. Çocukta üç yaşından itibaren ben duygusu ve sahiplik kavramları gelişir. Bu dönem çok önemlidir. Sosyal çevre bu dönemde olumsuzluk gösterirse “bencillik” söz konusu olur ve bu kişilik yapısına dönüşebilir. Çocukta üç-altı yaş merak ve girişim dönemidir. Çocuk atak ve girişkendir. Girişim duygusu benliğin olumlu yönde gelişmesinde önemli rol oynar. Bu dönemde sık sık korkutulan, ceza verilen çocuk, kendini ve yaptığı işleri değersiz görmeye, güvensiz bir benlik yapısı geliştirmeye başlar. Benlik saygısı yüksek olan kişilerin, kendilerine olan güven duyguları, başarma istekleri daha fazladır, zorluklardan kaçınmazlar ve daha iyimserdirler. Ayrıca bu kişilerin kendilerini, saygı duyulan ve kabul edilmeye değer, önemli kişiler olarak algılama eğiliminde oldukları da elde edilen sonuçlar arasındadır.
Kutadgubilig: Felsefe-Bilim Araştırmaları, 2016
In this text, it has been tried to show the difference between Heidegger’s first and second era understanding of language. In his first era, to manifest Heidegger’s understanding of language, outlines of Being and Time have been discussed and relevant chapter is read carefully. To manifest his understanding of language in second era, the work of On the Way to the Language has been taken as a base. With this comparative study, it has been tried to shown the change that “language” has undergone in Heidegger philosophy.
Varlık olarak dünyanın neliği, dünya ile ilgili açıklamamız bu açıklamayı mantıksal yapan normlarla ilgili bilgimizi de içeriyorsa, ister istemez dünyanın ne olduğuna dair açıklamamızla örtüşecektir. Dilin varlıkla ilgili böylesine yakın bir bağa sahip olması, bize varlık kiplerinin ne olduğu ve dildeki belli kullanımlarına bakarak var olmanın ne demek olduğunu, inceleme imkânı vermektedir. Varlığın Hind-Avrupa dillerinde ortaya çıkan temel kullanımlardan birisi de onun, "A, B"dir örüntüsünde ortaya çıkan yüklemsel/bağlaçsal bir yapı içerisindeki kullanımıdır. Hiç şüphesiz varlığın başka kullanımlarında ortaya çıkan başka anlamları da vardır.
Şiddetin her biçimi ve haliyle kaçınılmaz olduğu ancak buna rağmen açık ve kesin olarak anlaşılması ve betimlenmesinde hala ciddi bir belirsizliğin hüküm sürdüğü bir dünyada var olmaktayız. Bu ifadeyi biraz daha açarsak şiddetin kendisinin ne olduğunu hala ve yeterince anlayabilmiş değiliz. Elimizde olan yalnızca şiddet kavramı ya da olgusuna dair gündelik edimler ve alışkanlıklarımızdaki kalıplaşmış anlamlardan ve de onun geçmişten miras alınan öykülerinden oluşmakta. Eğer durum buysa şiddetin kökenini sorgulamak çağdaş felsefe için hem kaçınılmaz hem de çarpıcı bir role sahip demektir. Bu bağlamda, bildiri Heidegger'in teknolojik açığa çıkmanın şiddeti ve şiddetin varlığın güzelliğine ait olan asli anlamına ilişkin yorumunu açımlamaktadır. Heidegger günümüz modern teknoloji dünyasında şiddetin doğrudan görüntüsünün şeylerin metafizik resmi olduğu kanısındadır. Burada o, şiddet sözcüğünü bir şeyi bir başka şeyin karşısına koyarak onun doğasında ciddi bir hasara neden olmak gibi yaygın, gündelik kullanımlarının ötesinde en kökensel anlamında kullanır. Modern dünyada bu varlık ve teknoloji ilişkisinin yeniden yorumlanmasını gerektirmektedir. Böylece, teknolojinin şiddeti ontolojik temellerinde yorumlanacak ve bu temeller bizi iki sonuca ulaştıracaktır: Varlığın güzelliği ve makineleşmede doruğuna ulaşan nesnelerin metafiziği.
Sadruşşerîa'da Varlık ve Ulûhiyyet, 2022
This study, which examines the ontology of Sadr al-Shariah, reveals which phase of the Mâturîdî tradition Sadr al-Shariah represents in terms of kalam-philosophy and Maturidite-Ash'ari relationship. The conceptual development of the post-Razi kalam and the adaptation of the Hanafi-Mâturîdî tradition to the expansion of the issue are shown through Sadr al-Shariah. It is claimed that Sadr al-Shariah’s attempt at ta'dil should be considered and understood in terms of kalam-philosophy in general, and Maturidite-Ash'arism in particular. This assertion was reserved only for his attempt at the science of kalam; his attempts in the fields of Islamic legal theory, logic, rhetoric and astronomy have been left out of the focus of the study. The determinations about the later period of Maturidism are based on the historical background, the addressee and language change, the plan and content of his work. The chapters are designed as justification for the claim in question. While his encounter with the tradition through Avicenna, Razi, Tusi and Samarkandi shows a change in terms of his addressees, his handling of the topics discussed in the later period shows the expansion of the issue, and his dominance of the later period language shows his adaptation to the method. In the second part, the concept of being and Sadr al-Shariah’s approach in the discussions surrounding being were analyzed in order to determine his understanding of being. For this, the understanding of being and its consistency within the system have been revealed with the determination of the relationship between existence and essence, mental existence and state issues. In the third chapter, the effect of this understanding on the concepts of eternal-created and neccessity-contingency is discussed, where the understanding presented in the second chapter takes himself is chosen as the problem. In the fourth chapter, the proofs of necessary being that were first put forward by him were pointed out and his criticisms of the previous evidences were presented. In the last section, his approach to the divine attributes was examined and compared with the approach of sects such as Ash'arism, Mu'tazila, and peripateticism, which he criticized. Sadruşşerîa’nın varlık felsefesinin incelendiği bu çalışma, kelâm-felsefe ve Mâtürîdîlik-Eş‘arîlik ilişkisi açısından Sadruşşerîa’nın Mâtürîdî geleneğin hangi evresini temsil ettiğini ortaya koymaktadır. Hanefî-Mâtürîdî geleneğin Râzî sonrası kelâmın kavramsal gelişimi ve mesele genişlemesine adaptasyonu, Sadruşşerîa üzerinden gösterilmektedir. Sadruşşerîa’nın ta‘dîl teşebbüsünün genelde kelâm-felsefe, özelde ise Mâtürîdîlik-Eş‘arîlik ilişkisi açısından ele alınması ve anlaşılması gerektiği iddia edilmektedir. Bu hüküm yalnızca kelâm ilmine yönelik teşebbüsüne hasredilmiş; usûl, mantık, beleğat ve astronomi alanlarındaki teşebbüslerinin ne olduğu çalışmanın odağının dışında bırakılmıştır. Mâtürîdîliğin müteahhir dönemine dair tespitler daha genel perspektiften tarihsel arka plan, muhatap ve dil değişimi, eserinin planı ve içeriği ile temellendirilmektedir. Tezin diğer bölümleri söz konusu iddianın gerekçelendirilmesi olarak kurgulanmıştır. İbn Sînâ, Râzî, Tûsî ve Semerkandî üzerinden kendisinden önceki birikimle karşılaşması muhatapları açısından değişimi göstermekle birlikte müteahhir dönemde tartışılan başlıkları ele alması mesele genişlemesine, müteahhir dönem diline hâkimiyeti de yönteme adaptasyonunu göstermektedir. İkinci bölümde varlık anlayışının tespit edilmesi amacıyla varlık kavramı ve etrafında dönen tartışmalardaki yaklaşımı analiz edilmektedir. Bundan dolayı varlık-mâhiyet ilişkisi, varlığın zaitliği, zihnî varlık ve hal meselelerindeki tavrının tespiti ile varlık anlayışı ve sistem içi tutarlılığı ortaya konmaktadır. Bu anlayışın kıdem-hudûs ve vücûp-imkân kavramlarına dair yaklaşımına etkisinin ele alındığı üçüncü bölümde, ikinci bölümde sunulan anlayışın kendisini nereye götürdüğü ele alınmaktadır. Dördüncü bölümde ilk defa kendisi tarafından ortaya atılan isbât-ı Vâcib delillerine işaret edilip bu deliller formüle edilmiş ve önceki delillere yönelik eleştirileri sunulmuştur. Son bölümde Allah’ın sıfatları konusundaki yaklaşımı incelenip eleştirilerini yönelttiği Eş‘arîlik, Mu‘tezile, Meşşâîlik gibi fırkaların yaklaşımı ile karşılaştırılmaktadır.
Bu çalışmada duygusal emek davranışının tükenmişlik düzeyine etkisi incelenmektedir. Duygusal emek kavramı (emotional labor) bireyler arası karşılıklı ilişkide, çalışanın örgüt tarafından istenen duyguları sergilemesi olarak tanımlanmaktadır (Ünlü ve Yürür,2011). Maslach ve Jackson'ın (1981 çalışmalarına göre tükenmişlik; bireylerin işleri gereği karşılaştıkları insanlara karşı duyarsızlaşmaları, duygusal yönden kendilerini tükenmiş hissetmeleri ve kişisel başarı ve yeterlilik duygularının azalması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu alanda yapılan araştırmaların ortaya koyduğu üzere, sergilenen duygularla, gerçekte hissedilen duyguların birbirinden farklı olması -diğer bir ifade ile duygusal uyumsuzluk-çalışanların işlerinden sağladıkları doyum düzeylerinin düşmesine ve işe bağlı stres ve tükenme düzeylerinin artmasına neden olmaktadır (Dursun vd., 2011). Çalışmada işgörenlerin duygusal emek davranışları ile tükenmişlik düzeyleri arasındaki ilişki incelenmiş olup Aksaray'da özel ve kamu kurumlarında görev yapan hemşireler araştırma kapsamına alınmıştır. . According to the burnout behavior occurs as exhaustion of employees emotionally, reduced feelings of personal accomplishment and competence and insensitivity towards people. As indicated by the researches in this field, difference between exhibited feelings and emotions actually felt -that is emotionally dissonance which is a feeling of unease-makes employees decrease the level of work satisfaction. (Dursun, vd. 2011). In this study, nurses working in both public and private sector in
Zorunlu ve Mümkün Varlık Ayrımı Dahilinde Zorunlu Varlık Delili
1981
M.hm.t DEllcEoĞlu {.. } Ekonomi8ıl6r uzun zomondon b6ri onflosyonun ticori lşl9tme 6ohiploİinin ekonomik durumlort üzorindokl etk|lerlni tortlşmokto-dtlloİ, Bu lorİşmoloİln hemen hepsi ticorj işletmeleİin enfloŞyondon kozonçll oüktlklon Şonucuno vormlştr. Bu konudo '.M. Keynes ve l. Flsher torofındon ortoyo otlon blr yorumdo onflosyonun tlcoİl lş-l6tmolğr6 borclorlnl değerl ozolmlş poro llo ödeme imkönl Şoğlodlğl b6lirtllmektediİ. Bu durumdo borc verenlelin koybl bor9 olonlortn kozonclnl olu9turmoktodlr. Bu yorumun gocerliliği tkl voasoylmo doyonmoktod.r | (1) Ticori flrmoıor boro ollcıdır, {2) Fjyotlorın yükşeltmğk
Scientific Reports
Developmental Science, 2014
Center for Studies in Higher Education, 2020
Cell Death & Differentiation, 2008
The Korean Journal of Christian Social Ethics , 2024
Nordic Mythologies: Interpretations, Intersections, and Institutions, ed. T. Tangherlini, 2014
Revista Eletrônica de Estratégia & Negócios, 2018
ACS Applied Materials & Interfaces, 2019
Hong Kong Conference Proceedings HKICEPS&TISSS, 2014
Egyptian Journal of Health Care, 2023
International Journal of Radiation Oncology*Biology*Physics, 2020
TEION KOGAKU (Journal of Cryogenics and Superconductivity Society of Japan), 2002