Fine Arts
ISSN: 1308-7290 (NWSAFA)
ID: 2019.14.3.D0237
Status : Research Article
Received: 13.04.2019
Accepted: 10.07.2019
Burçin Ünal
Ankara Hacı Bayram Veli University,
[email protected],
Ankara-Turkey
DOI
http://dx.doi.org/10.12739/NWSA.2019.14.3.D0237
ORCID ID
0000-0002-2773-8115
CORRESPONDING AUTHOR Burçin Ünal
ANTROPOSEN VE YENİ DÜNYA TASARILARI
ÖZ
Antroposen (İnsan Çağı), küresel anlamda etkileşimli kültür
yapısına kısa süre önce girmiş ancak, kökleri uzun tarihsel süreçlerle
bağlantılı olan, yaşamsal verilerin yeniden düzenlenme gerekliliğine
dikkat çeken çağcıl bir kavramdır. Yeni dünya tasarılarının merkeze
aldığı Antroposen kavramı; bazen teknolojinin yıkıcı etkisi karşısında
doğa tahribatına, çevre sorunlarına dikkat çekmek, tarihi doğa/doğal
yaşam kalıntılarını korumak bazen de doğa ile bütünleşmek, doğanın bir
uzantısı olan insanoğluna geçiciliğin (fanilik) -var olan her şey
için- kaçınılmaz nihai sonu hatırlatarak, yeni bir yaşam/düşünüş
şeklinin
gerekliliği
üzerine
yoğunlaşır.
Makalede
yeni
dünya
tasarılarının oluşumuna zemin hazırlayan oluşumlar, süreçler, sorunlar
ele alınarak, irdelenmekte, sorunlara çözüm arayışları hem kuramsal
veriler hem de bu bağlamda çalışmalar, projeler üreten sanatçı ve
sanatçıların geniş ölçekli geçici formları, uygulamaları, performatif
etkinlikleri dahilinde ele alınarak, değerlendirilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Antroposen, Çevresel Sanat, Doğa, Ekoloji,
Ekolojik Sanat
ANTHROPOCENE AND NEW WORLD DESIGNS
ABSTRACT
Anthropocene is a contemporary concept that has short been
involved in the global cultural structure, but related to long
historical processes related to its vital predefined necessity.
Anthropocene concept, centered on new world designs and they focus on
the necessity of the new way of life/thought by the way of taking
attention to destruction of nature and environmental problems as
negative effects of technology, to the necessity of preserving
historical/natural living environment, to unify with nature. Moreover,
these approaches recall us that mankind as an extension of nature are
temporary like everything that exists. Formations, processes and
problems that are the ground for the formation of new world designs
are discussed and examined in the article by considering both the
theoretical statements and the works in this context and the largescale temporary forms, applications and performative activities of the
artists and artists who produce the projects.
Keywords: Anthropocene, Environmental Art, Nature, Ecology,
Ecological Art
How to Cite:
Ünal, B., (2019). Antroposen Ve Yeni Dünya Tasarıları, Fine Arts (NWSAFA), 14(3):186199, DOI: 10.12739/NWSA.2019.14.3.D0237.
Ünal, B.,
Fine Arts (NWSAFA), D0237, 2019; 14(3):186-199.
1. GİRİŞ (INTRODUCTION)
Antroposen
(İnsan
Çağı),
insan
eliyle
doğa
üzerindeki
tahribatın, yeryüzü üzerinde geri dönüşü olmayan derin izler bıraktığı
ve bilim insanları tarafından da bir jeolojik çağdan diğerine
geçildiğini vurgulayan yeni bir kavramdır. “‘Antroposen’ terimi,
atmosferik kimyacı Paul Crutzen ve biyolog Eugene Stoermer tarafından
2000 yılında, son 11.700 yıldır var olan Holosen'i devralmış olan
dönemi tanımlamak için kullanıldı” (Demos, 2017:8). Mevcut dönem,
Holosen, tüm insan uygarlığının geliştiği son buzul çağından bu yana
süregelen yaklaşık 12.000 yıllık istikrarlı iklimdir. Bilim insanları,
20. yüzyılın ortalarından bu yana karbondioksit emisyonlarının ve
deniz seviyesinin yükselmesi ile hız kazanan çarpıcı ivmenin yanı
sıra, türlerin 6. kitlesel yok oluşu ve yeryüzünün ormansızlaşması ile
başlayan dönüşümün, bu jeolojik zaman diliminin de sonuna işaret
ettiğine vurgu yaparlar. Yerküre üzerindeki koşul ve sürecin insan
etkisi ile derinden değiştirildiği mevcut jeolojik zaman aralığını
belirtmek
için
kullanılan
Antroposen,“
"insan"
anlamına
gelen
"anthropo" kökünü, jeolojik zamanda "dönem" için standart son ek
olarak kullanılan "-cene" kökü ile birleştirir”1 ve bu terim Antik
Yunan’da da ‘İnsan Çağı’ anlamına gelir. “Jeolog ve Antroposen Çalışma
Grubu’nun (AWG) Başkanı Prof Jan Zalasiewicz, Antroposenin öneminden;
bir parçası olduğumuz dünya sistemi için de farklı bir yörünge
oluşturacağını
belirterek,
bu
terimin
resmi
olarak
hayata
geçirilmesini önerir”2 ve AWG’ nin uzun süreli çalışmaları neticesinde
haklı gerekçelerle sunulan öneri, “ 2016'da,
IGC (Uluslararası
Jeoloji Kongresi) Cape Town toplantısında yapılan oylama sonucu
Antroposen’in jeolojik bir çağ olarak kabul edilmesini sağlar”3.
Antroposen’ in, resmi bir jeolojik zaman terimi olarak kabul
edilmesinde;
Yer katmanlarında üretilen ‘jeolojik sinyal’in önemli ölçüde
büyük, açık ve ayırt edici özelliklere sahip olması için yeterli
bilimsel veriye sahip olması
Bilimsel alana resmi bir terim olarak kazandırılmasının sadece
geçmiş değil, gelecekteki verilerin de ayırt edilir özellikleri
ile sınıflandırılması adına yararlı olacağının düşünülmesi
Gayri resmi bir terim olduğu zamanlarda dahi küresel değişim ve
Dünya Sistemi Bilim Araştırma toplulukları tarafından kullanım
alanına çoktan girmiş olması
Bilim insanları, farklı alanlardaki uzmanlar, bilimle ilişkili
toplum/topluluklar
ve
medya
tarafından
insanların
dünya
sisteminin durumu, dinamikleri ve geleceği üzerinde belirleyici
bir etkiye sahip olduğu ile ilgili bildirimlerde tanımlı bir
alan yaratması vb. alanlarda da faydalı olacağı düşüncesi etkili
olur.
Kuşkusuz, tüm yeryüzü sistemini ve bilimsel verilerin yeniden
düzenlenmesini sağlayacak yeni bir alanı tanımlamak için, küresel
olarak gerçekleşen ve gelecekteki jeolojik kayıtlardaki birikintilere
dahil edilecek bir sinyal bulunmalıdır ki; Antroposen ile bağlantılı
değişkenler, bu sinyallerin tespiti için yeterli veri içermektedir.
Bunlar arasında başta kentleşme ve yanlış tarımla ilgili erozyonlarda
artış, yerkabuğunda tortu birikimi; karbon, azot, nitrojen, fosfor
döngüsündeki ani değişimlerle etkileşimde olan çeşitli metaller ve
kimyasal bileşiklerin oluşması ve gözle görülür düzeyde de eko sistemi
Bkz. http://www.anthropocene.info
Bkz. Damian Carrington, “The Anthropocene Epoch: Scientists Declare Dawn of HumanInfluenced Age,” https://www.theguardian.com/environment/2016/aug/29/declareanthropocene-epoch-experts-urge-geological-congress-human-impact-earth
3 Bkz. http://quaternary.stratigraphy.org/working-groups/anthropocene/
1
2
187
Ünal, B.,
Fine Arts (NWSAFA), D0237, 2019; 14(3):186-199.
etkileyen çevresel faktörler gelir. Geçmiş birkaç on sene göz önünde
bulundurulduğunda beton, uçucu kül ve plastikler de dahil olmak üzere
birçok yeni ‘mineral’ ve ‘kayaların’ çoğalması, küresel dağılımda bu
ve
benzeri
malzemelerden
üretilen
sayısız
‘technofossils
(teknofosiller)’ yığınlarının artması da fiziki-coğrafi ve jeolojik
açıdan biyosfer, okyanus ve topraklardaki hızlı değişikliklere kanıt
niteliğindedir. Zincirleme reaksiyonu başlatan tüm bu etkenler
birbiriyle de etkileşimli olarak ilerler ve küresel ısınma, deniz
seviyesinin yükselmesi, okyanus asitlenmesi, okyanus ölü bölgelerinin
genişlemesi, habitat kaybı, türlerin predasyon (beslenme) dengesindeki
bozulmaların
ekolojik
nişi
de
etkilemesi,
evcil
hayvan
popülasyonlarının/ tür istilalarının patlaması hatta türlerin neslinin
tükenmeye başlaması gibi birçok tahrip edici ekolojik dönüşümü
tetikler. Bu değişikliklerin çoğu bin yıl veya daha uzun süre devam
edecek, gezegen üzerinde kalıcı etkiler bırakarak sistemde ayırt edici
özellikleri biriktiren jeolojik tabakalara işlenmekte ve aynı zamanda
uzak geleceğe kalacak verilerin kaydını oluşturmaktadır.
Antroposen’in başlangıç tarihiyle ilgili çeşitli savlar olmasına
rağmen bunlar arasında öne çıkan 18. yüzyıl sonrası Sanayi Devrimi,
buharlı makinelerin icadıyla başladığı ve gezegen için en fazla
olumsuz
etkinin;
birbiriyle
etkileşimli
olarak
dönüşüme
giren
endüstriyel
bileşenlerin
yarattığı
büyük
reaksiyonla
başladığı
yönündedir. Bir diğeri ise kökleri çok daha eskiye uzanan, yaklaşık 12
bin yıl öncesine tarihlenen tarım ile başladığı savıdır ki, buna göre
insanların tarım yapmak için ormanlık ve geniş yeşil alanları yok
etmeye başlayarak yerküredeki yaşamsal verileri değiştirmede önemli
rol oynamasıdır. Fosil kayıtlarında değişken küresel kaymalar arayan
bazı uzmanlar ise, yeni çağın yaklaşık 1950'de başlaması gerektiğini
ve bunun da muhtemelen nükleer bomba testleriyle gezegende dağılmış
radyoaktif elementler tarafından tanımlanabileceğini öne sürerken4, bir
diğer savı ortaya atan bazı teorisyenler ise “1492'de Amerika'da,
Avrupalıların gelişi ile yeryüzünde yaşamın yeniden düzenlenmesini
başlattığını iddia ediyor. Bu son senaryoya göre, iki yarım kürenin
bağlantısı, emperyalist fetih, kölelik, çok daha fazla acı çeken ve
ölüm üzerine kurulu modern kapitalist dünya sistemini de başlattı”
(Demos, 2017:6).
Antroposen kavramı, birçok farklı alandan teorisyen ve bilim
insanını bir araya getirirken yeni bir çağ olarak değerlendirilen
zaman dilimine eşlik edecek daha uygun kavramlar olabileceği konusunda
eleştiri ve öneriler sunulur. Öyle ki zamane popüler kavramı olarak
sanat, beşeri bilimler ve sosyal bilimler gibi birçok farklı alanda
kendine yer edinerek kavram ile ilgili ön plana çıkan Bruno Latour,
McKenzie Wark, Eduardo Viveiros de Castro, Donna Haraway, Isabella
Stengers, Anna Tsing, Jussi Parikka gibi teorisyenler tarafından da
tartışılan ve zamanla genişleyen bir söylemin parçası haline gelir.
Donna
Haraway
radikal
tutumu
ve
konu
ile
ilgili
sıkı
eleştirileriyle Antroposen kavramını “üst tabakaya mensup entelektüel
bilim insanları için anlamlı ama yerel halklar için bir karşılığı
olmayan içi boş bir ifade olarak eleştirir. Antroposen yerine
Chthulucene kavramını önerir” (Şener ve Erel, 2017:12). Haraway,
Anthropocene, Capitalocene, Plantationocene, Chthulucene: Making Kin
isimli makalesinde geçmiş, şimdi ve gelecek arasında bir köprü yaratan
Chthulucene' de fani varlıklar olarak iyi yaşamak ve ölmenin bir yolu
olarak sığınakları yeniden yapılandırmaktan bahseder. Bunu yaparken de
geri döndürülemez kayıplar için yas içeren kısmi ve sağlam biyolojikBkz. Damian Carrington, “The Anthropocene Epoch: Scientists Declare Dawn of HumanInfluenced Age,” https://www.theguardian.com/environment/2016/aug/29/declareanthropocene-epoch-experts-urge-geological-congress-human-impact-earth
4
188
Ünal, B.,
Fine Arts (NWSAFA), D0237, 2019; 14(3):186-199.
kültürel-politik-teknolojik iyileşmeyi mümkün kılmak için güçleri
birleştirmek gerektiğini vurgular (Haraway, 2015:160). Diğer bir
alternatif ise ‘Capitalocene’ şeklindedir ki “… özel ve tarihsel
şiddet biçimlerinin etimolojik bir şekilde yayılmasından dolayı
Antroposen teriminden memnuniyetsizlik, çağımız için en yaygın olan
alternatif atama olan "Capitalocene" ile alternatif terimlerin
çoğalmasına
yol
açmıştır”
(Davis
ve
Turpin,
2015:7).
Fakat
Antroposen’e alternatif olarak önerilen Capitalocene kavramı da yine
Haraway tarafından sert bir şekilde eleştirilir. “Haraway, kapitalist
sistemin ve hızlı teknolojik gelişmelerin etkisiyle iklim değişimi,
tarım ve tohum sorununu açıklamak için kullanılan bu kavramı zayıf
bulur” (Şener ve Erel, 2017:12).
Heather Davis ve Etienne Turpin de,
Art in the Anthropocene
isimli kitapta yer alan ve ağırlıklı olarak; gezegenin içinde
bulunduğu tüm çevresel değişim ve sorunlar için salt insan kaynaklı
göstergelere yoğunlaşılması ardındaki paradoksa değinen teorisyenlere
referansla, reel bileşenlere de şu şekilde dikkat çeker; “Antroposen'
i karakterize eden yıkım sadece Homo sapiens türünün üstlendiği
faaliyetlerin
sonucu
değildir;
bunun
yerine,
bu
etkiler
petrokapitalizmin çağdaş gerçekliğinde ortaya çıkan belirli bir
epistemik, teknolojik, sosyal, politik ve ekonomik birleşme bağından
kaynaklanmaktadır” (Davis ve Turpin, 2015:7).
Endüstriyel gelişmeler
ile teknoloji bağlantılı ergonomik yaşam şekilleri kapital sermayeyi
daha da genişleten sistematiğin de etik çerçevede tartışılır hale
gelmesi ile sosyo-ekonomik, siyasi tabanlı düzlemde de daha çağdaş
çözümlemelere gereksinim duyulan büyük sorunsalı görünür kılar.
Çağdaş Antroposen'deki en büyük organik sorun, aynı anda bir
soruyu ortaya çıkaran ve bu soruyu kapatan olma durumunda
radikal
olumsuzluklarla
karşı
karşıya
kaldığımız
ve
her
birimizin
sorumluluğunu
ilgilendirdiği
ölçüde
korunmadır.
Sorgulanma zorluğuna cevap verme kabiliyetimiz, veri ekonomisi,
onları
uzaktan
kumandayla
yönlendirecek
endüstriyel
veya
otomatikleştirilmiş bir koruma üretimini veya bir başka deyişle,
bunların yok edilmesini sağlar (Stiegler, 2018:36-37).
İnsan
eliyle
doğa
tahribatının
ve
çevresel
sorunların
analizlerle mümkün olduğu bu yeni çağda daha yeşil bir çevre, doğal
kaynaklara saygı, gezegeni kurtarma çaba ve yaklaşımları ağırlık
kazanır. Kentte betonlaşma ya da cam kafesten gökdelenlerin yerini
teknolojinin ve üstün yaratıcı mimarinin örnekleri olarak lanse edilen
yeşil binaların alması, kentten kırsala göçün doğal yaşam tarzı
öykünmeleri, alışveriş merkezlerinin etrafına dolgu maddesi gibi
eklemlenen yeşillikler, yapay bahçeler özellikle son otuz yıldır ön
plana çıkan çevre duyarlılığı politikalarının bir sonucudur. Tuhaftır
ki Antroposen çağında çevreci anlayışın ve iyimser eko sisteme katkı
düzenlemelerinin erdemli birer insan olarak ‘gezegenin geleceğine
nasıl hizmet ederiz?’ sorusuna aradığı yanıt aynı zamanda çağın
olumsuzluklarına gösterilecek birer savunma olarak ortaya çıkar.
Bu savunma, kapitalizm tarafından sömürülmesinin problemin bir
parçası olduğunu kabul etmekle birlikte; söz konusu problemi,
bizzat ekolojik ve sosyal sorumluluğumuzu bir kâr üretme şekline
dönüştürmek suretiyle çözmeyi öneriyor- bu, “Doğal Kapitalizm”
yaklaşımıdır,
postmodern
etik
kapitalizm
diye
adlandırabileceğimiz nesnenin son versiyonlarından biri (Žižek,
2012:40-41).
Breakthrough
Institute
(TBI)
kurucuları,
2004
yılında
yayınladıkları
Çevreciliğin
Ölümü
isimli
makale
ile
çevre
provokatörleri
olarak
tepki
alarak,
teknoloji
konusundaki
iyimserlikleri ve teknolojinin (özellikle nükleer) bizi parlak, sıcak,
yeşil ve refah dolu bir geleceğe götüreceğine dair inançları ile kısa
189
Ünal, B.,
Fine Arts (NWSAFA), D0237, 2019; 14(3):186-199.
süre
önce
Antroposen’den
övgüyle
bahseden
Ekomodernist
Bir
Manifesto’yu yayınlarlar5. Olumsuzluklarıyla ön plana çıkan bir aralık
yaratan Antroposen’ in üzerine inşa edilecek tüm iyi niyet ve
neredeyse ütopik yaklaşımların mevcut çağda ortaya attığı “mükemmel
antroposen” fikri mutlaktır ki başta çevreciler olmak üzere birçok
teorisyen tarafından da uzun yıllar boyunca tartışmaya açık kalacak
muğlaklığı
barındırır.
Kısacası;
günümüzde
Antroposen,
içinde
bulunduğumuz çağı sadece jeolojik, fiziki/coğrafi bir sınıflandırma
şeklinde tanımlanmasının ya da bir zaman dilimini temsil etmenin
ötesinde tüm eko sistemdeki değişkenleri yaşamsal alanlara taşıyan
küresel bir kavram haline gelir. Son dönem bilimsel toplantılardan,
gündem konusu olarak tv tartışma programlarına, toplumsal eylemlerden
bilimsel, sosyal, siyasi ve hatta sanat alanlarındaki yazın türleri,
araştırma, makale ve sergilere kadar geniş bir yelpazede kendine yer
edinir.
2. ÇALIŞMANIN ÖNEMİ (RESEARCH SIGNIFICANCE)
Son dönemlerde çevresel sorunlara çözüm arama yollarının yine
siyasetten ve ekonomiden bağımsız bir şekilde ele alınamayacağını fark
eden
bu
sanatçılar,
Antroposen’de
küresel
kapitalizmin,
jeopolitikanın ve statükocu anlayışın birbirleriyle olan ilişkilerini
projelerinde irdeleyerek, bu ilişkilerdeki sömürgeci, hiyerarşik
yapılanmayı görünür kılmaya çalışırlar. Bu tür yapılanmaları radikal
bir tutumla eleştirirken kuşkusuz kendi yaklaşım ve söylemlerini
yayma, detaylandırma, gezegen koşullarını iyileştirme ve geliştirme
adına ekolojik sanat onlar için yeni ve ayrı bir alan oluşturur.
Sanatçılar, yerel ve küresel ekosisteme dair radikal tutumlarını
yarınlara kalacak şekilde hayata geçirdikleri eko aktivist bir
eylemsellikte küresel ve güncel sorunlara ilişkin tüm çabalarının
genel paydada küçük, mütevazi eylemler olduğunu bilseler de yine de
gelecek için olumlayıcı, iyileştirici ve umut verici rol modelleri
olurlar. Bu da gelecek için ‘ben’ demek yerine ‘biz’ demek adına yeni
bir aralık daha yaratır.
3. YENİ DÜNYA TASARILARI: EKOLOJİK SANAT
(NEW WORLD DESIGNS: ECOLOGICAL ART)
1950’lerden sonra modernitenin tüm olumsuz getirileri doğal
çevre habitatlarında meydana gelen yapısal farklılıklara sebebiyet
vermiş ve ekolojinin bir bilim dalı olarak gelişmesine yol açmıştır
(Erzen, 2015:83).
Ekoloji alan içeriği bakımından postmodernitenin
tüm melez kodlamalarını içerisinde barındıran bir yapı olmasının
yanında yeni bir doğa simgesi olarak da görülmeye başlanır. Yeni
dönemde betimlenen ekoloji ifadesi doğa üzerinde yaşanan sanayisel ve
teknolojik gelişmelerin olumsuz etkilerinin görülmeye başlandığı
çevresel uzamda meydana gelen değişkenlerin sosyo - ekonomik boyutlu
yapısallığına sahiptir. Bu dönemde doğayla ilgili eski değerler
sınanırken, doğal çevre ekolojisinde yeni metaforlar ortaya çıkmaya
başlamış olup bu metaforlar aracılığıyla modern dünyanın proleter
tabanı üzerindeki tahakkümü üst bir kimlik betimlemesine dönüşür.
“Ekoloji, modernitenin sonunu -modern güvenin nihai çöküşünü,
sömürülen doğa ile onu sömüren toplum arasındaki hesaplaşmanın
tamamlanışını- haber verdiği, yaygın bir kanıdır. Ekoloji, modernin
aşırılıkları ve sınırlılıklarıyla meydana gelen felaketleri ortaya
döker” (Myerson, 2004:1). Ekoloji neoliberal çevre politikalarının
ortaya çıkardığı bir ürün olmasının yanı sıra ütopik olarak
Bkz. https://gaiadergi.com/ekomodernist-bir-manifesto-mukemmel-antroposen-olusturmakmumkun-mudur/. MNN internet sitesindeki “The Ecomodernist Manifesto: How to have a great
Anthropocene” başlıklı yazıyı Esin Bolut, Gaia Dergi için çevirmiştir.
5
190
Ünal, B.,
Fine Arts (NWSAFA), D0237, 2019; 14(3):186-199.
moderniteden sonraki süreçte temel yaşayış düzeninin başat bir
karakteri olarak pastoral bir içeriğe sahip olması ve demografik
açıdan giderek artan tüketim kültü üzerinde oluşmaya başlayan etik
değerlere başkaldırı niteliğinde eylemleri de beraberinde getirir.
Küresel politikaların değişen iklimi içerisinde gelişim göstermesinin
yanı sıra
-hâlihazırda- varlık gösteren siyasal düzene karşı da
eleştirel bir bakış açısına sahip olan ekoloji, kapitalist düzende
karar verici unsurların ahlaki normların dışında yaptıkları ihlallere
karşı dirençsel bir özelliğe de sahiptir. Bir anlamda süregelen
değişiklikler içinde zorunlu bir “doğa imi” olarak varlık gösteren bu
kavram, insan etkili unsurların eko -topografik bir ölçüt şeklinde
belirlenmesini de sağlar. Ekoloji’nin dirençsel bakımdan kapitalist
burjuvazinin dayattığı yaşam kültü üzerine eko -eleştirel bir bakış
açısına sahip olmasında onun sosyal bir hareket olarak görülmesinin
etkisi büyüktür. Bu sosyallik insanların temel yaşam içtihatlarındaki
bozulma sebebiyle post –feodaliteye6 karşı eleştirel bir tavır
takınmalarına neden olur. Bunlar dışında ekolojik hareket dönemin
nükleer faaliyetleriyle başlayarak farklı alanlardaki olumsuz durumlar
için sonradan yaratılan belleksel izlere karşı da genel bir bakış
açısı yaratır. Siyasal açıdan baktığımızda yaratılan kapitalist düzene
eleştirel bir direnç noktasında bulunan bu kavram zamanla bağımsız bir
karşı siyaset biçiminde de örgütlendiği görülür.7
Eylemsel olarak statükoya eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşan
ekoloji, böylelikle içinde bulunulan döneme daha radikal bir tavırla
yaklaşan sanat alanının da bu yapılanma ile ön plana çıkar. Aynı
zamanda
“çevre
sorunlarına
yeni
tasarım
ve
peyzaj
çözümleri
bulunmasında etkili olan ekolojik sanat ve ekolojik estetik, toplumda
çevre
anlayışı
ve
duyarlılığı
yaratmakta,
giderek
daha
çok
önemsenmektedir. Problem çözücü ve pratik yaklaşımlara kıyasla estetik
yaklaşımın açıklığı ve çok boyutluluğu, belleği ve doğa/kültür
ilişkilerini de gündeme getirerek yaklaşımlara zamansal bir boyut
kazandırmaktadır” (Erzen, 2015:86). Tarih öncesi çağlardan itibaren
insanın doğayı keşfetme ve doğada kendini konumlandırma çabasıyla
yaptığı her şey zamanla doğal dengenin bozulmasına ve doğada yapısal
anlamda geleceğe taşınacak olan tahribatlara yol açar. Bu tahribatlar
sonuç olarak, ormanların yok edilmesi, iklim değişikliği, imar
faaliyetleri, yeterli beslenememe, sera etkisi, ozon tabakasının
delinmesi,
nükleer
atıkların
yarattığı
radyasyonlar,
genetik
kodlamalar 8 şeklinde olumsuz etkiler barındırır (Şekil 1).
Buradaki post - feodalite kavramı ortaçağda yerleşik düzendeki yönetim sisteminin
soğuk savaş dönemi ile sömürüye dayalı yeni dünya düzeni içindeki emperyalist ve küresel
adıdır.
7 Karşı siyaset biçimiyle kastedilen Yeşiller Partisinin Avrupa’da (Almanya, İngiltere Galler, İsviçre, Fransa gibi…) ekolojik bir bilinç yaratma amacıyla kurulan örgütsel
harekettir. Bu hareket özellikle çevreye karşı bilinçli bireyler yetiştirmeyi,
kapitalist dünya düzeninde siyasal erklerin etik dengeyi koruyabilmelerinin yanı sıra
sürdürülebilir bir doğal yaşam geleneğinin devletin tüm kademelerinde yaşatılması
gerektiğini amaçlar. Bu siyasi hareket aynı zamanda ekoloji bilincinin toplumun tüm
kesimlerinde bir denge mekanizması olarak belirleyici ölçüt olması gerektiğini temel
prensip olarak görür.
Yeşiller hareketi ayrıca yerel yönetimlerin gerçek anlamda
toplumcu/katılımcı demokratik yaşam temelinde devlet işleyişini ekolojik bilinç
noktasında daha yeşil, daha barışçıl ve adil bir dünya düzenine hizmet etmeyi amaçlar.
8 Bu sorunlar kronolojik olarak geçmişten günümüze şeklinde derlenmiştir.
6
191
Ünal, B.,
Fine Arts (NWSAFA), D0237, 2019; 14(3):186-199.
Şekil 1. Dünyadaki aktiviteler ve kirlenme tipleri (Nebel ve
Wright’dan akt. Kocataş, 2014:446) (URL 1)
(Figure 1. Activities in the world and types of pollution)
Bilimsel alana ilişkin bu veriler sanat alanında da çevresel
sanat çalışmalarını bir adım ileri taşıyacak küresel ölçekte daha
ideolojik ve iyileştirici bir yaklaşımı savunan ekolojik sanatın
ortaya çıkmasında etkili olur. Bu oluşum ayrıca; hayatta kalabilme,
insan ömrünü uzatma projeleri, tarımın sanayileşmesi, dev seralar,
Afrika’da yaşanan açlıklar, tarım alanlarının sanayi tesislerine
açılması gibi doğal çevre dokusunun bozulması vb. konularda da
izleyicinin düşünsel bir arayışa girmesi için çok farklı anlatım
biçemlerini de içinde barındırır.
1960’ların sonu ve 1970’lerdeki erken dönem ekolojik eserler bu
baş döndürücü sanatsal ve teorik karışımdan doğdu ve giderek
güçlenen bir çevreci hareketin endişeleri ile birleşti. Daha
genç sanatçılar, radikal sanatın çevreye olan ilgisini yeni
keşfetmişler ve bu ilgiyi, ekolojik ve sosyal sorunlarla daha
derin bir ilişkiye için malzeme ve zemin olarak kullanıp
genişletmişlerdi (Brown, 2014:12).
Ekolojik sanat hareketinin diğer eylemler içinde ayırt edici bir
yanı da mevcuttur. Bu oluşum, gerek bireysel gerekse kolektif olarak
sivil toplum kuruluşlarıyla ortak hareket ederek, ağırlıklı olarak
doğa üzerinde iyileştirici bir etki üzerine yoğunlaşır. Sanatsal
olarak
bu
ifade
şekli
etik
değerleri
yüceltici
eylemselliği,
1960’ların sonlarından başlayarak etkisi hızla artan bir ivme içinde
gelişme gösterdiği, özne konumunda olan doğanın yapıbozumu üzerine
çağdaş dünyada yeni eleştirel söylemlere de kapı aralar. Eko - bilinç
olarak da tarif edilebilen bu ifade şekli pastoral doğa ekolojisini ve
doğayla barışık bir yaşam şeklini betimleyen söylemler geliştirmeye
çalışır. 1960’lı yılların sonlarında Arazi sanatının oluşumunda etkili
olan çevreci hareketin naif şekilde çevresel farkındalık üzerine
temellenen yaklaşımı zamanla yerini, çevresel sanat kategorisinde –
özelde- daha tanımlı bir aralık yaratan Ekolojik Sanat adı altında
güncel sanat platformlarında yer alan ve rağbet gören bir sanat
hareketine
bırakır.
Ekoloji
kavramını
çalışmalarının
merkezine
yerleştiren bir grup sanatçı, çevre sorunlarını ele alan ve bunlara
çözüm yolları ararken alternatifleri görünür kılmaya çalışan bir dizi
çevresel proje geliştirir. Projelerde ‘yer’, projenin konumlanacağı
alanı temsil etmenin ötesinde küresel bağlamda sosyal, politik veya
192
Ünal, B.,
Fine Arts (NWSAFA), D0237, 2019; 14(3):186-199.
kültürel sorunlara yönelik bir yapılanmaya işaret eden spesifik bir
alan üzerinden ele alınırken, kavram/ içerik ekolojik ve çevresel
sorunlar üzerine yoğunlaşır. Farklı alanlardan farklı sanatçıların bir
araya geldiği bireysel ya da kolektif projelerde belgeleme, araştırma,
değişim realitesi, analitik ifadeler, haritasal sınırlar, doğayı
tahlil gibi yeni medya öğelerine ait pek çok ifade biçiminin yanı sıra
doğa ile olan etkileşimini zihinsel anlamda bir diyalog üzerinden
geliştiren sanatçı çalışmaları da mevcuttur.
“Çalışmalarını ekolojik estetik alanlarında yürüten sanatçıların
işleri statik olmayan ve katı biçimlere dönüşmeyen nitelikler
içerirler. Bu çalışmalarda estetik nitelikler zaman içinde yaşanarak
anlaşılır; duyum, düş gücü, sezgi ve belleğin etkin bir katılım ve
iletişim
içinde
biraradalığı,
üretilen
sanatın
anlamını
ve
niteliklerini oluşturur” (Erzen, 2006, 95). Hans Haacke, Olafur
Eliason, Alex Hay, Les Levine, David Perason, Robert Zatkin, Alan
Sonfist, Richard Long, Mona Hatoum, Carl Andre, Eva Hesse, Gran Fury
ve Gerilla Kızlar, David Buckland, Nicole Dextras, Mary Ellen Carroll,
Tea Makipaa, Katie Peterson, Amy Balkın, Tim Knowles, Herman Prigann,
Laurent Berkowitz, Agnes Denes… vb çalışmalarında ekolojik alanı temel
ölçüt alan sanatçılar doğanın yaşayan organik yapısını sentezleyerek
metaforik ve simgesel imgelere dönüştürürler.
Bu
sanatçılardan
Agnes
Denes
çalışmalarında
doğal
çevre
topografyalarına olan özlemini kentleşme üzerinden belirlediği organik
alanlar ile tanımlar. Doğanın biyolojik ve tarımsal paradigmalarını
kutsayarak,
genellikle kent merkezlerinde oluşturduğu alanlarda
kurgusal
doğa
çeşitlemeleri
yaparak
bu
alanların
kentsel
metropolleşmeye kurban gitmesini eleştirir ve seçtiği bu alanları
yeniden
meşrulaştırmak
için
enstalatif
performanslar
üretir.
Sanatçının en önemli çalışmaları arasında gösterilen ve 1982 yılında
Amerika’da yaptığı,
11 Eylül 2001 tarihindeki terör saldırısından
sonra yıkılan Dünya Ticaret Merkezi’nin bulunduğu alanda bir uygulama
gerçekleştirir. Sanatçı seçtiği bu alana önce toprak yığınları
getirerek bölgeyi sabit yüzeysel bir alana kavuşturur. Daha sonra bu
alan buğday ekmek için uygun hale getirilip ekimi yapılır. Dört ay
sonra buğdaylar olgunlaştıktan sonra toplanarak 1000 kilogramdan fazla
buğday hasadı yapılır.
“Buğday tarlası bir semboldü, evrensel bir
kavramdı; gıda, enerji, ticaret, dünya ticareti ve ekonomiyi temsil
ediyordu. Sanatçı yanlış yönetim, atık, dünyadaki açlık ve ekolojik
endişelere atıfta bulundu. Yanlış kullandığımız önceliklerimize dikkat
çekti” http://www.agnesdenesstudio.com/works7.html, Erişim:03.06.2019
(Görsel 1).
Görsel 1. Agnes Denes, Wheatfield - A Confrontation: Battery Park
Landfill/ Wheatfield
(Visual 1. Agnes Denes, Wheatfield - A Confrontation: Battery Park
Landfill/ Wheatfield)
Bir Yüzleşme: Battery Park Deposu, Downtown Manhattan, 1982 Bahar ve
Güz (URL 2)
193
Ünal, B.,
Fine Arts (NWSAFA), D0237, 2019; 14(3):186-199.
Çalışmalarının büyük çoğunluğunu sürdürülebilir ekoloji üzerine
geliştiren Mel Chin ise sanatın farklı paradigmalarını kullanarak
multidisipliner çalışmalar üretmektedir. 21. yüzyıl sanatında öncü bir
konuma
sahip
olan
sanatçı
ekolojik
bozulma,
politik
ekoloji,
haritalama (sınırlar), sürreal olaylar ve bunlara bağlı olarak gelişen
ezoterik bileşenlerin yanı sıra araştırmalarını bilimsel verilerin
realist durumları üzerine iyileştirici, analitik ve lirik söylemler
geliştirmesiyle ünlüdür. Sanatçı 1990 yılında yaptığı ‘Revival
Field/Canlanma Alanı’ adlı enstalâsyonunda belirlediği ve çevrelediği
bir alanda “toksik madenlerin karıştığı toprağın, topraktaki madeni
emen ‘hiper-bitkiler’ ekerek temizlenebileceği fikrini geliştirmiştir.
Bu yöntem sayesinde toprağın temizlenmesinin yanı sıra, madenlerin
toplanıp yeniden dönüşüm yoluyla kullanıma sokulması ve restorasyon
maliyetlerinin
azaltılması
da
mümkün
olacaktır”
Chin’den
akt.
Heartney, 2008:176) (Görsel 2)
Görsel 2. Mel Chin, Revival Field7Canlanma alanı, 1990 (URL 3)
(Visual 2. Mel Chin, Revival Field7Canlanma area)
Çalışmalarını farklı enstelatif dinamikler üzerinde kurgulayan
Olafur Eliason çalışmalarında, doğa’nın algısal olarak büyüsel ve
mitsel bir auraya/alana sahip olduğunu ifade eder. Sanatçı gelişmekte
olan medeniyetin aynı oranda doğayı hapsettiği ve bu etkileşim sonunda
yapay
doğa
simgelerinin
gerçeğin
yerini
almaya
başladığını
betimlemekte ve belirlediği çok sayıda kamusal alanı sorgulayan
yaklaşımlarıyla eko-çevresel ve eko-siyasal çalışmalar üretir. “Olafur
Eliason’un çalışmaları açık biçimde tinsel olmamakla birlikte, bilince
karşı genelleşmiş bir ilginin yansımasıdır” (Heartney, 2008:287).
Sanatçının 1998 yılında İzlanda, İsveç, Almanya, Japonya, Norveç,
Amerika gibi ülkelerde yaptığı çoklu performans ve enstalâsyona dayalı
yaptığı “Gren River/Yeşil Nehir” isimli çalışmada kentlerin (ki
özellikle metropolleşmenin) yoğun olarak yaşandığı kent merkezlerinden
geçen
nehirler
üzerinde
gerçekleştirdiği
performanslarda
doğaya
zararsız olarak üretimi yapılan yeşil renk pigmentini nehrin yüzeyine
bıraktığı görülür (Görsel 3). Oluşan görüntüde kentlerin simgesinde
önemli bir detay olan ve oluşan metropol düzeni içinde ağır sanayi
atıkları ve aşırı kirlenme sonucunda amacını ve doğal rengini kaybeden
nehirlerin önemine dikkat çekmek isteyen sanatçı bu alanda farkındalık
yaratır.
194
Ünal, B.,
Fine Arts (NWSAFA), D0237, 2019; 14(3):186-199.
Görsel 3. Olafur Eliason, The Green River Series/ Yeşil Nehir
Serileri, 1998 (URL 4)
(Visual 3. Olafur Eliason, The Green River Series/ Yeşil Nehir
Serileri, 1998)
Mona Hatoum ise çalışmalarında dünyanın içinde bulunduğu
karmaşa ve düzensizliğe göndermeler yaparak paradoksal katmanları
ekolojinin
soyut
gerçeklik
algısı
ile
bütünleştirir.
Sınırlar
üzerindeki
tahakkümün
siyasal
erk
ile
bütünleştiği
ifadeleri
çalışmalarında konu edinen sanatçı Filistinli olması sebebiyle bağlı
bulunduğu coğrafyanın içinde bulunduğu sürekli savaş hali, sınırlar,
şiddet, açlık, ötekileştirme gibi sorunları eko - topografik bir biçim
olan haritalarla bütünleştirerek haritaların sınırları belirlemede
soyut bir gerçeklik barındırdığını ifade etmeye çalışır.
“Hatoum’un
haritaları, coğrafi ve siyasi sınırları göstermekten ziyade, insanlığa
yuva olması beklenen yerküreye nüfuz etmiş tehlike, yersizlik ve
kaybolma hislerini çağrıştırır.” (Baykal, 2012:27) (Görsel 4)
Görsel 4. Mona Hatoum, “Map/Harita, 14 mm’lik bilyeler, 1999, Yeniden
iletim: 2007 (URL 5)
(Visual 4. Mona Hatoum, “Map/Harita, 14 mm’lik bilyeler, 1999, Retransmission:2007)
195
Ünal, B.,
Fine Arts (NWSAFA), D0237, 2019; 14(3):186-199.
Sanatçının diğer bir çalışması olan Hanging Garden (Asmabahçe)
da Hatoum, savaş süresince cephelerde ateş esnasında barikat ve
güvenlik unsuru olarak kullanılan materyaller ile yaptığı enstalâsyonu
“çatışmayla dolu topraklarda üst üste yığılı kum torbaları, sınırlar
ve kontrol noktalarından oluşan manzaranın bir parçasıdır…” Bu
çalışmayla “Kontrol noktalarıyla silahlı askerlerin artık görülmediği,
unutulmuş kum torbalarının adeta Smithsonvari entropik yıkıntılar
halini alabildiği, organik, yaşayan heykellere dönüştüğü bir yer savaşın açtığı çatlaklar arasından fışkıran otlarla serpilen bir
ekosistem” betimlenmeye çalışılmıştır” (Bell, 2012:97).
Görsel 5. Mona Hatoum, Hanging Garden/Asmabahçe, Çuvallar, toprak ve
çimen, 2008 (URL 6)
(Visual 5. Mona Hatoum, Hanging Garden, Sacks of soil and grass, 2008)
Çalışmalarının büyük çoğunluğunu ekolojik farkındalık projeleri
üzerinde yoğunlaştıran David Buckland, hızlı sanayileşmeye bağlı
olarak meydana gelen iklim değişiklikleri ve bu değişiklikler
sonucunda küresel ısınma ve mevsimsel bozulmaları çalışmalarında konu
edinir. Sanatçı üst bir yapı olarak ekolojinin doğrudan jeoloji ve
biyoloji ile bilimsel bir birlikteliğe girdiğini ve bu esnada sanat
ile yapılan eş zamanlı diyalogun toplumsal olarak farkındalık
yaratmada önemli bir işlevi olduğunu çalışmalarında betimlemeye
çalışır.
Sanatçının 2005-2009 yılları arasında pek çok farklı
buzullarda yaptığı “Ice Text/Buz metni” isimli çalışmada buzdağlarının
küresel ısınma sonucunda hızla eridiğini buzlar üzerine yansıttığı
statükoya ağır eleştirel mesajlar içeren yazılardan oluşan çalışmada
(Görsel 6 ve 7) Buckland bu durumu şu sözlerle açıklamaktadır;
Buzun, kelimeler kadar açık anlamlı kendine has bir dili var ve
bunu anlamlandırmak da şiir ve ham duygular ile uğraşmaya
benziyor… Bir buzdağının ölümünü filme çekmek hem heyecan verici
hem de üzücü. Onun yavaş yavaş batışını ve sonunda çöküşünü
izlerken, düşüncelerimiz buzun kaybının içinde saklı olan anlama
yöneliyor Buckland’den akt. Brown, 2014:76).
196
Ünal, B.,
Fine Arts (NWSAFA), D0237, 2019; 14(3):186-199.
Görsel 6. David Buckland, Ice Text/Buz Metni Serisi, 2005-2009 (URL 7)
(Visual 6. David Buckland, Ice Text Series, 2005-2009)
Görsel 7. David Buckland, Ice Text/Buz Metni Serisi, 2005-2009 (URL 8)
(Visual 7. David Buckland, Ice Text Series, 2005-2009)
Çalışmalarında
dünyanın
tahribatına
neden
olan
sanayisel
atıkların organik doğa üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin doğal
çevre habitatlarında meydana getirdiği kirliliğe dikkat çeken Lauren
Berkowitz ise zamanın akışkan döngüsünün mekânsal bazda girdiği
etkileşimi doğada yok olmayan endüstriyel atıklarla ifade etmektedir
(Görsel 8). Özellikle plastik hammadde ürünlerin doğaya zararları
üzerine eleştirel söylemler geliştiren sanatçı, “beşeri faaliyetler
sonucunda doğal çevrenin bozulmasına dikkat çekmek için aralarında
günlük kullanımın ardından ortaya çıkan ve atılan çok sayıda miktarda
plastik şişe, saksı ve ambalajın da olduğu bulunmuş ve geri
dönüştürülmüş nesnelerden de sıkça yararlanmaktadır. Ona göre, insan
eliyle ortaya çıkan bu aşırı miktardaki atık, bizi doğayla bağımızı
yitirme ve artık yiyeceklerimizin nerede ve nasıl üretildiği hakkında
hiçbir fikrimiz olmaması noktasına getiren sürecin bir parçasıdır”
(Brown, 2014:239).
Görsel 8. Laurent Berkowitz, Manna/Manna, 2009 (URL 9)
(Visual 8. Laurent Berkowitz, Manna/Manna, 2009)
197
Ünal, B.,
Fine Arts (NWSAFA), D0237, 2019; 14(3):186-199.
4. SONUÇLAR (CONCLUSION)
Sonuç olarak, ekolojik sanat projelerinde ortak paydada buluşan
farklı sanatçıların belirgin ortak yanı, özelde çevresel sorunları
genel anlamda ise eko sisteme dair geliştirilecek iyileştirici yeni
hamleleri çalışmalarının merkezine taşımalarıdır. Sanatçılar yapmış
oldukları projelerde hem doğa/çevre ile olan ilişkilerini etik
kriterler çerçevesinde yeniden gözden geçirme fırsatı bulurken aynı
zamanda da özel bireyler olarak öncelikle kendilerine yönelttikleri
‘gezegenin geleceği için neler yapılabilir?’ sorusu için bireysel
çözümlerini eyleme dökerler. Bu anlamda doğanın, yaşamın bize sunduğu
kültürel ve fiziki değerleri olan doğal kaynakları hayasızca kullanma,
tahrip etme güdüsünden ve aç gözlülükten arındırılmış -başta- bireysel
edinimler ile başlayan küçük farkındalığın sonrasında kolektif ve
hatta kitlesel boyuta taşınacağını umut ederler.
Son dönemlerde çevresel sorunlara çözüm arama yollarının yine
siyasetten ve ekonomiden bağımsız bir şekilde ele alınamayacağını fark
eden
bu
sanatçılar,
Antroposen’de
küresel
kapitalizmin,
jeopolitikanın ve statükocu anlayışın birbirleriyle olan ilişkilerini
projelerinde irdeleyerek, bu ilişkilerdeki sömürgeci, hiyerarşik
yapılanmayı görünür kılmaya çalışırlar. Bu tür yapılanmaları radikal
bir tutumla eleştirirken kuşkusuz kendi yaklaşım ve söylemlerini
yayma, detaylandırma, gezegen koşullarını iyileştirme ve geliştirme
adına ekolojik sanat onlar için yeni ve ayrı bir alan oluşturur.
Sanatçılar, yerel ve küresel ekosisteme dair radikal tutumlarını
yarınlara kalacak şekilde hayata geçirdikleri eko aktivist bir
eylemsellikte küresel ve güncel sorunlara ilişkin tüm çabalarının
genel paydada küçük, mütevazi eylemler olduğunu bilseler de yine de
gelecek için olumlayıcı, iyileştirici ve umut verici rol modelleri
olurlar. Bu da gelecek için ‘ben’ demek yerine ‘biz’ demek adına yeni
bir aralık daha yaratır.
KAYNAKLAR (REFERENCES)
Baykal, E., (2012). Kendi Güvenliğiniz İçin Sorumluluk Sizin,
Mona Hatoum: Hala Buradasın, (Ed. İlkay Baliç), İstanbul: Arter
Yayıncılık.
Bell, K., (2012). Mona Hatoum İçin Bir Haritalama Denemesi, Mona
Hatoum: Hala Buradasın, (Ed. İlkay Baliç), İstanbul: Arter
Yayıncılık.
Brown, A., (2014). Güncel Sanat ve Ekoloji. (Çev. Emre Gözgü,
Yiğit Adam) İstanbul: Akbank Kültür ve Sanat Dizisi.
Demos, T.J., (2017). Aganist the Anthropocene: Visial Culture
and Environment Today. Berlin: Sternberg Press.
Erzen, J., (2006). Çevre Estetiği, Ankara: ODTÜ Yayıncılık.
Erzen, J., (2015). Üç Habitus: Yeryüzü, Kent, Yapı. İstanbul:
Yapı Kredi Yayınları.
Haraway, D., (2015). Anthropocene, Capitalocene,
Plantationocene, Chthulucene: Making Kin. USA: Duke University
Press. Environmental Humanities 6, ISSN: 2201-1919.
Heartney, E., (2008). Sanat ve Bugün. (Çev. Osman Akınhay),
Londra: Phaidon Yayıncılık.
Myerson, G., (2004). Ekoloji ve Postmodernliğin Sonu. (Çev. Ebru
Kılıç), İstanbul: Everest Yayınları.
Şener, S. ve Erel, T., (2017). Şimdi Buradasınız. 21 Şubat-25
Mart 2017 Tarihleri Arasında Ankara Arte Sanatta Yapılan Sergi
Katalog Yazısı.
Žižek, S., (2012). Antroposen’e Hoş geldiniz. (Çev: Mehmet
Budak-Encore), İstanbul: Encore Yayıncılık.
198
Ünal, B.,
Fine Arts (NWSAFA), D0237, 2019; 14(3):186-199.
WEB KAYNAKLAR (WEB REFERENCES)
Agnes Denes’in kişisel web sitesinde yer alan “Wheatfield - Bir
Yüzleşme: Battery Park Deposu” adlı çalışmasına ait açıklamadan
çevrilmiştir. http://www.agnesdenesstudio.com/works7.html,
(Erişim Tarihi:03.06.2019).
Esin Bolut, “Ekomodernist Bir Manifesto: Mükemmel Antroposen
Oluşturmak Münkün müdür?”. Gaia Dergi 13 Ağustos
2016. https://gaiadergi.com/ekomodernist-bir-manifesto-mukemmelantroposen-olusturmak-mumkun-mudur/. (Erişim Tarihi:15.05.2019)
Damian Carrington, “The Anthropocene Epoch: Scientists Declare
Dawn of Human-Influenced Age,”.
https://www.theguardian.com/environment/2016/aug/29/declareanthropocene-epoch-experts-urge-geological-congress-humanimpact-earth (Erişim Tarihi:25.05.2019).
Davis, H. and Turpin, E., (2015). Art in the Anthropocene.
London: Open Humanities Press
PDF-ISBN-978-1-78542-017-7. https://tuxdoc.com/download/davisturpin-2015-art-in-the-anthropocene_pdf (Erişim
Tarihi:24.05.2019).
Source: The Encyclopedia of Eath. “Welcome to the Anthropocene”
.http://www.anthropocene.info/. (Erişim Tarihi:25.05.2019)
Stiegler, B., (2018). The Neganthropocene (Ed. Ross, D.).
London: Open Humanities Press.
PDF ISBN 978-1-78542-049-8.
http://openhumanitiespress.org/books/download/Stiegler_2018_TheNeganthropocene.pdf (Erişim tarihi:27.05.2019).
Working Group on the ‘Anthropocene’/ Subcommission on Quaternary
Stratigraphy.
http://quaternary.stratigraphy.org/working-groups/anthropocene/
(Erişim tarihi:03.06.2019).
GÖRSEL KAYNAKLAR (VISUAL REFERENCES)
Şekil 1: Kocataş Ahmet. Ekoloji ve Çevre Biyolojisi. (Kullanılan
şekil: Nebel ve Wrigt’dan akt: Kocataş) Bursa: Dora Basım-Yayın
Dağıtım Ltd. Şti.
Görsel 1: http://www.agnesdenesstudio.com/works7_2_popup.html ve
http://www.agnesdenesstudio.com/works7_5_popup.html, Erişim
tarihi: 05.06.2019.
Görsel 2: https://walkerart.org/magazine/mel-chin-revival-fieldpeter-boswell-rufus-chaney-eco-art Erişim tarihi: 05.06.2019.
Görsel 3:
https://olafureliasson.net/archive/artwork/WEK101550/the-greenriver-series, Erişim tarihi: 06.06.2019.
Görsel 4: http://www.arterritory.com/en/texts/interviews/6124oh,_mona/,Erişim tarihi: 05.06.2019.
Görsel 5: https://www.designboom.com/art/hanging-garden-by-monahatoum/, Erişim tarihi: 06.06.2019.
Görsel 6: https://www.bucklandart.com/art/ice-texts/discountfuture/, Erişim tarihi: 06.06.2019.
Görsel 7: https://www.bucklandart.com/art/ice-texts/great-whitesale/, Erişim tarihi: 06.06.2019.
Görsel 8: http://www.laurenberkowitz.com.au/work_Mana.html,
Erişim tarihi: 06.06.2019.
199