Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2023, NATO YENİ STRATEJİK KONSEPTİ
…
14 pages
1 file
NATO’nun yeni Stratejik Konsepti, sürekli değişen ve giderek daha öngörülmez hale gelen uluslararası güvenlik ortamında, İttifakın kendisini nasıl adapte etmesi gerektiğini ortaya koyan uzun vadeli bir yol haritasıdır. NATO, müttefiklerinin özgürlük ve güvenliğini, her yönden gelecek bütün tehditlere karşı korumaya kararlı olduğu bir savunma ittifakıdır. NATO ittifakı, uzay ve siber yeteneklerle tamamlanan; nükleer, konvansiyonel ve füze savunma imkân ve kabiliyetlerinin uygun bir karışımına dayanan güvenilir bir caydırıcılık ve savunma tutumunu muhafaza ederek saldırganlığı caydırır. Müttefikler, 5. Madde’deki birbirlerini savunma taahhütlerinin omurgası olan İttifak’ın caydırıcılık ve savunmasını önemli ölçüde güçlendirmektedir.
International Security Congress, 2022
Bu bildirinin temel amacı, formel açıdan bölgesel askeri bir savunma örgütü olarak tanımlanan Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı’nın (NATO) küresel kamu düzeninden sorumlu bir yapıya dönüşümünün analiz edilmesidir. Küresel bir “polis fikri” etrafında şekillenen işlevi ile NATO, “küresel topluma” yönelmiş ve kuruluş metninden itibaren tanımlanmış pratikleri ile liberal savaş aygıtı rolünü de üstlenmiştir. Sözü edilen amaç doğrultusunda NATO’nun kuruluş felsefesini ve hukuki perspektifini doğrudan ve dolaylı olarak şekillendirmiş kurucu metinler analiz edilmiştir. Buna ilave olarak NATO’nun küresel “kamu” düzeninde ulus devlet pratiklerini uygulama potansiyeli kavramsal düzeyde ele alınmıştır. NATO, “sadece saldırıyı önlemeyi veya saldırı olursa onu püskürtmeyi amaç edinen askeri bir ittifak değil, aynı zamanda siyasi, iktisadi ve sosyal alanlarda ortak ve devamlı eylemi de öngören bir İttifak” olarak tanımlanabilir (NATO Enformasyon Servisi, Tarihsiz). Kuruluş Antlaşması’nın atıf yaptığı 1945 tarihli Birleşmiş Milletler Yasası (BMY) 51. Maddesi, üye devletlerden birisinin silahlı saldırıya uğraması halinde BM Güvenlik Konseyi’nin uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli tedbirleri alıncaya kadar doğal olan bireysel ya da ortak meşru müdafaa hakkına kısıt getirilemeyeceğini hükme bağlar. Aynı şekilde Kuzey Atlantik Antlaşması’nda, daha sonra Batı Avrupa Birliği’nin (BAB) kuruluş belgesine dönüşmüş olan 1948 tarihli Brüksel Antlaşması’na gönderme yapılır. Bu belgede ise taraf devletlerin, “Almanya’nın yeniden saldırı siyasetine başvurması halinde gerekli … barış ve güvenliği sağlamak ve her türlü saldırı siyasetini önlemek amacıyla … karşılıklı tedbirleri almak” üzere “iktisadi, sosyal ve kültürel işbirlikleri ile meşru ortak savunma haklarını düzenleyecek bir andlaşma yapmaya” karar verildiği belirtilir. Bu iki atıf antlaşmasına ek olarak 1948 tarihli Amerikan Birleşik Devletleri (ABD) 80. Kongresi 2. Oturumunda 239 sayılı Senato Kararı ile “barış, adalet, insan hak ve temel hürriyetlerin, Birleşmiş Milletler çerçevesi içinde gerçekleştirilmesi mümkün olan sıkı bir milletlerarası işbirliğini gerektirmesi dolayısıyla” Birleşik Devletler Başkanı’nın Senato nezdinde görev ve sorumlulukları düzenlenmiştir. 4 Nisan 1949 tarihli Kuzey Atlantik Andlaşması, Antlaşma’nın 10. Madde’sinde ruhunu bulan taraf olmanın “katılım belgesini Amerika Birleşik Devletleri hükümetine” verme koşuluna uygun olarak bu ülke başkenti Washington’da imzalanmıştır. Kuruluş Antlaşması 14 maddeden oluşur. II. Dünya Savaşı sonrasında, savaşın coğrafi olarak erişmediği ABD topraklarında imzalanan Andlaşma, savaş sözcüğüne yer vermezken, “savunma, korunma, uluslararası anlaşmazlık, uluslararası barış ve güvenlik ve adaleti tehlikeye sokma, uluslararası ilişkilerinde BM'in amaçlarına aykırı olacak şekilde güç kullanımı ya da tehdidinden sakınma, silahlı bir saldırı, toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlığı ya da güvenliğinin tehdit, öz savunma hakkı, silahlı kuvvet kullanımı da dahil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan taraf ya da taraflara yardımcı olma” kavramları ile şekillendirdiği meşru savunma hakkını, “Kuzey Atlantik bölgesi” ifadeleri ile sınırladığı coğrafi bir alan içinde düzenler. Buna karşın, coğrafi alan, Madde 10’da tüm “Kuzey Atlantik Bölgesinin güvenliğine katkı yapacak durumda olan herhangi bir Avrupa devletini” üyeliğe açarak, bütün olarak kıtayı kapsayacak büyüklüğe eriştirilir.
Stratejik Konseptler Bağlamında NATO’nun Stratejik Kültür Dönüşümü, 2021
Stratejik kültür kavramı güvenlik çalışmaları içerisinde gittikçe önem kazanmaktadır. Güvenliğin en önemli aktörlerinde birisi olan NATO’nun stratejik kültürü, kuruluşundan itibaren yazılmaya başlanan gizli ve kamuoyuna açık stratejik konseptlerinde belirgin bir şekilde ortaya konulmuştur. Bu çalışmada NATO’nun stratejik kültüründeki değişimler, mevcut stratejik konseptler ve güncellenmesi planlanan stratejik konsept çerçevesinde incelenmiştir.
NATO’nun Güvenlik Anlayışı ve Stratejik Konseptleri, 2019
Uluslararası sistemde güvenlik ortamının değişmesi aktörlerin güvenlik ihtiyaçlarını da değiştirir. İttifaklar da diğer uluslararası aktörler gibi güvenlik ortamının ortaya çıkardığı ihtiyaçları karşılayabilmek için güvenlik anlayışlarını güncellemek ve uygun stratejiler geliştirmek zorundadır. NATO da farklı dönemlerde ortaya çıkan farklı güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak üzere stratejilerini değiştirmiş ve geliştirmiştir. Bu kapsamda NATO için Soğuk Savaş dönemi, Soğuk Savaş sonrası dönem, 11 Eylül sonrası dönem olmak üzere üç ana dönüşüm dönemi söz konusudur. Soğuk Savaş döneminin nükleer silahlarla caydırıcılığa dayanan stratejilerinden, Soğuk Savaş sonrasının uluslararası terörizm odaklı stratejilerine ve oradan da siber dünyada savaş tartışmalarına uzanan bu dönüşümler hem İttifakın yetmiş yıllık tarihini hem de yeni güvenlik koşul ve ihtiyaçlarına göre kendini yenileyebilme esneklik ve başarısını ortaya koymaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) 21. yüzyıla uluslararası güç dengesi piramidinin en üstünde, tek süper güç ve küresel hegemonyanın lideri olarak girmektedir. ABD"nin önderliği, küresel gücün siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri olmak üzere dört alanında en üstün durumda olmasından kaynaklanmaktadır. ABD"nin askeri gücünün temel çerçevesini Soğuk Savaş döneminde kurulan siyasi ve askeri bölgesel ittifaklar ile resmi güç projeksiyonu oluşturmaktadır. Amerika; askeri güç açısından, hem nükleer silahlara hem de dünyanın her yerine ulaşabilen konvansiyonel kuvvetlere sahip dünyanın tek ülkesidir. Bir yanda Atlantik-Batı Avrupa-Türkiye arasında kalan bölgede; NATO, diğer tarafta Güney ve Doğu Asya başta olmak üzere çeşitli ikili ve çoklu anlaşmalara dayanan savunma ittifakları (Japonya, Filipinler vb.) ABD askeri gücünün denizaşırı varlığına meşruiyet sağlamaktadır. Bugünün jeopolitiğinin ana gerçeği, Amerikan askeri gücüdür. ABD, dünyanın askeri gücünün % 38"ine ve askeri kapasitesinin büyük bölümüne sahiptir 1 . Dünyada henüz Amerika"ya savaş açıp kazanabilecek bir konvansiyonel güç bulunmamaktadır.
Türkiye"de iç siyasi gündem çok süratle değişiyor ve iktidar partisi ile cemaat arasında devam eden mücadelede hemen her gün yeni bir viraj dönülüyor. Bütün bu gelişmeleri izlerken Atatürkçü kesimin beklentisi, hükümetin içinde bulunduğu ve artık iyice gün yüzüne çıkmış olan yolsuzluk batağının sonucunun alınması, artık bu iktidardan kurtulmak şeklinde tezahür ediyor. Devleti soyan hükümet, istifa etmek ya da hesap vermek yerine suçu cemaatin üstüne atarak kamuoyu algısını değiştirmeye çalıştı ve şu ana kadar başarılı da oldu. Nitekim seçimlerle ile ilgili yapılan anketler AKP oylarında büyük bir düşüş olmadığını gösterdi. Can Ataklı, 12 Şubat 2014 akşamı Ulusal Kanal"daki Günün Yorumu programında şu soruyu gündeme getirdi: AKP oyları nasıl düşürülür? Daha sonra Doğu Perinçek, Aydınlık"taki "Rota" başlıklı yazısında; "Mesele budur. AKP iktidarını devirebilmek için, AKP oylarını aşağı çekmek gerekiyor" dedi ve ekledi; "AKP, Türkiye'yi böldüğü için devrilecektir. Milletin birliğini, vatanın bütünlüğünü, Kemalist Devrimi savunursak, AKP oylarını düşürürüz. AKP'nin zayıf karnı, ABD Projesine bağlanarak PKK ile işbirliği yapması ve Türkiye'yi bölmesidir. Bölünme, ancak kanlı çatışmalar ve hatta savaşlarla olabilir. BDP'nin "Güneydoğu'da fiilen özerklik uygulayacağız" ilanı, savaş niyetinin açıklanmasıdır. Müttefikleri AKP iktidarıdır. Halkın bugün en duyarlı olduğu konu, Türkiye'nin bütünlüğüdür. O nedenle AKP, Türkiye'yi böldüğü için, bu gerçek seçmen tarafından görüldüğü ölçüde oy kaybedecektir." Doğu Perinçek"in yürüttüğü mantık doğru olmakla birlikte hemen sonuç verecek bir senaryo değil çünkü dayandığı varsayım Erdoğan"ın ABD ve Kürtlere verdiği sözün arkasında duracağına yani Türkiye"yi göz göre göre böleceğine dayanıyor. Hâlbuki geniş bir menfaat ortaklığı ağı üzerine kurulmuş bir partinin, kendi sonunu hazırlayacak böyle bir senaryoda ülkeyi ayağa kaldıracak, ani bir karar alacağını beklemek doğru olmaz. AKP"nin geleceğini ve Türkiye"yi nelerin beklediğini kestirebilmek için öncelikle iç ve dış dinamikleri iyi okumak, bunlar üzerinden bir strateji üretmek zorundayız.
ÖZET Rusya'nın Ukrayna krizindeki rolü ve Kırım'ı ilhakı NATO'nun as-keri sistemde yapısal ve işlevsel değişim öngören etkili tedbirler almasına yol açmıştır. Hazırlık Eylem Planı olarak adlandırılan bu tedbirler Soğuk Savaş dönemini hatırlatan bazı uygulamalarla so-nuçlanmıştır. Bu çalışma ittifakın herhangi bir Rus konvansiyonel veya karma savaş tehdidi ile mücadelesine yönelik yeteneklerini artıran Hazırlık Eylem Planı kapsamında şekillenen Yeni NATO'yu ele almaktadır. Çalışma mevcut güvenlik ortamında herhangi bir üye devlete yönelik Rus karma savaş tehdidi karşısında NATO'nun askeri açıdan hazır olduğunu ancak bu tehdit karşısında başarının esas olarak ittifakın dayanışma ve işbirliği konusundaki karar verme sürecine bağlı olduğunu iddia etmektedir. ABSTRACT Russia's involvement in the Ukrainian crisis and its annexation of Crimea prompted NATO to implement effective measures that required structural and functional changes in the alliance military system. These measures, called " Readiness Action Plan, " yielded various implementations reminiscent of Cold War military policies. This study analyses the "New NATO" as shaped by the Readiness Action Plan that enhances alliance capabilities against both a Russian conventional confrontation as well as hybrid warfare. It argues that in the present security environment, NATO is militarily ready against a Russian hybrid warfare threat in a member country, but success against that threat depends mainly on the consensus for solidarity and cooperation of the Alliance.
TÜRKİYE'NİN STRATEJİK ÖNEMİ, 2013
Avrupa ve Asya arasında köprü durumunda bulunan Türkiye, sayıları 200'e yaklaşan bağımsız devletler arasında, yüzölçümü bakımından 31'inci; nüfus bakımından 17'nci, varlık bakımından 28'nci; ve silahlı kuvvetlerin sayıca büyüklüğü bakımından da 8'inci ülke durumundadır. Görülüyor ki Türkiye, Dünya devletleri içinde yaklaşık ilk 20'lere girebilen, büyük devlet olmaya aday bir Bölgesel Güç (Regional Power)'tür ve çok yakında Süper Güç (Super Power) olmaya adaydır. Avrupa ve Asya'nın birleşme noktasındaki stratejik konumu sayesinde Türkiye, soğuk savaş sonrası devletler sisteminde eskiden çok daha önemli bir rol oynamakta, bu iki kıt'ada yaşanmakta olan ve yaşanabilecek birçok çatışmanın tam merkezinde yer almaktadır. Türkiye jeopolitik konumuyla, sorunlu ülkelerin kesişme noktasında yer almakta ve bu nedenle, bölgenin sorunlarıyla istese de istemese de ilgilenmek zorunda kalmaktadır. Bunun yanısıra, bölgedeki sorunların etkisi Türkiye'ye de yansımaktadır. Bunlara ek olarak bu bölgedeki devletlerin birbirleriyle olan sorunları, şu veya bu şekilde dünyaya da yansımakta ve dünya politikasını önemli ölçüde etkilemektedir. Böylece Türkiye mevcut güç merkezlerinin dolaylı veya direkt etkisi altında bulunmakta ve bu etkiler Türkiye'ye belirli politikaları uygulamayı dikte ettirmekte hatta mecbur bırakmaktadır. Meydana gelen değişimler sonucu soğuk savaş döneminde Batı'nın kalesi ve NATO'nun en güçlü üyelerinden biri olan Türkiye önem ve stratejik kartının değeri azalmayıp, bilakis artmaya devam eden ender ülkelerden biridir. Türkiye'nin dünyada mevcut 43 Müslüman ülke arasında demokrasi ile idare edilen tek laik ülke olması kendine birçok sahalarda önemli avantajlar sağlamaktadır. Batı Hristiyan dünyası ile diyalog kurabilen yegane müslüman ülkedir. Diğer bir deyişle Türkiye, Kuzey-Güney-Doğu-Batı, İslam-Hristiyan, Totaliter-Demokratik ve Köktendinci-Laik düşünceler arasında bir köprü görevi yaptığından bölge ve dünya barışına önemli katkılarda bulunmaktadır. Bağımsızlığına yeni kavuşan Orta Asya Cumhuriyetleri'nin, Batı modeline motive edilmesinde Türkiye'nin çok önemli bir yeri vardır. Bu cumhuriyetler gözlerini 75 yıl aradan sonra Türkiye'ye çevirmişlerdir. Batı değerlerini benimsemiş olan Türkiye, bunlar için yegane modeli teşkil eder. Gerek kaynak, gerekse deneyim açısından Türkiye'nin bu ülkelere verebileceği çok şey vardır. Türkiye, sadece Orta Doğu, Kafkasya ve Orta Asya cumhuriyetleri için değil, bağımsızlıklarına kavuşan D.Avrupa ülkeleri için de demokrasi ve serbest pazar uygulamaları açısından ideal bir model teşkil eder. Batı ülkelerinin artık Türkiye'nin bu yeni jeo-stratejik değerini kavramaları gerekir. Eğer Türkiye hala Batı ile işbirliği yapmakta zorlanır ve Batı kurum ve kuruluşlarına girmesinde güçlükler çıkarılırsa, bu durum Batı'nın stratejik menfaatlerine tamamen ters sonuçlar yaratabilir. Eğer Türkiye Doğu'da bazı cazibeler bulup, Batı ile ilişkilerini azaltırsa bu Batı'nın aleyhine olur; zira Türkiye seçenekleri çok fazla olan bir ülkedir. Sovyetler Birliği'nin dağılması bölgede jeo-politik bir boşluk oluşturmuştur. Şimdi birçok ülke bu boşluğu doldurmaya çalışmaktadır. Sovyetler Birliği'nin yıkılması üç çeşit parçalanmaya sebep olmuştur: aniden 15 bağımsız devlet dünya siyasi sahnesinde boy göstermiştir, Komünist Partisi, Silahlı Kuvvetler, KGB ve ekonomi bakanlıkları gibi Sovyetler Birliği'ni ayakta tutan teşkilatlar parçalanmıştır. Rusya ve diğer bağımsız devletlerde, muhtariyet, egemenlik ve hatta bağımsızlık talepleri güçlenmeye başlamıştır.SSCB'nin yıkılışı ve akabinde Kafkasya ve Orta Asya'daki beş Türk Cumhuriyeti'nin bağımsızlığı, Türkiye'nin bu bölgeyle olan ilişkilerin de önemli sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Nitekim Türkiye, bu cumhuriyetlerle olan ekonomik, kültürel ve askeri ilişkilerini geliştirmede büyük bir sorumluluk üstlenmiştir. 6 Milyon kilometrekarelik bir coğrafya ve 60 milyonluk nüfus, bu bölgeyi Türkiye'ye cazip kılmaktadır. Başka bir deyişle Orta Asya önemli madenleri, hammaddeleri, petrolü, doğalgazı, tarımı vb. bir çok yönüyle Türkiye açısından oldukça geniş ve cazip bir pazardır. Bilindiği üzere, önceden etnik olarak Türkiye geniş İslam dünyasında tek ve yalnız bir Türk devleti idi. Ama, Graham Fuller'in de deyişiyle, "Bugün artık Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'nin bağımsızlığıyla beraber Türkiye, dünya politikasında etkisi daha da artmış ve yine uluslarası vizyonda önemli bir yere sahip olmuş bir devlettir". Türkiye, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini tanımada hızlı davranmış ve hemen ardından bu tanımayı maddi yardımlarıyla desteklemiş,somutlaştırmıştır. Türkiye, ekonomik alt yapıda, ticarette, teknik, askeri, eğitim, iletişim alanlarında ve cumhuriyetlerin alfabelerini Türkiye alfabesi çizgisinde modernleştirmeleri mevzuunda büyük yardımlar önermiştir. Ekonomik büyüme, batı desteği ve modernleşme için bu ülkelerin tercihi daha ilk günlerden modern, laik bir İslam devleti olan Türkiye olmuştur. Nitekim, Türkiye de kendini bir model olarak görmüş ve Orta Asya'lı liderlerin çoğu tarafından da böyle algılanmıştır. Orta Asya'lı liderler, Türkiye'nin özellikle laik yönünü açıkça methetmekte ve kendilerine model olarak almakta, ayrıca Türkiye'yle olan kültürel ve ırki bağların öneminin altını çizerek, İslami fundementalizmi de reddettiklerini belirtmektedirler. Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov da ilk günlerde şöyle diyordu : "Bağımsızlığımız Özbek Türkleri, bütün Türk dünyası ve İslam dünyası için muhteşem birşeydir. İnşaallah, Türk milleti tekrar yakında birlik içinde yaşayacaktır. Türk dünyası içinde sınırlar ortadan kaldırılacaktır, yakında bunu yapmaya hazır olalım." Bilindiği üzere, Tacikistan haricinde, diğer Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'nin ve Azerbaycan'ın Türkiye'ye çok daha fazla kültürel ve dil yakınlıkları, bağlılıkları vardır. Avrupa ile bunlar arasında Türkiye'nin köprü rolü oynaması bu cumhuriyetler için oldukça önem arzetmektedir. Uluslarası güçler dengesi açısından Türkiye ve Türk cumhuriyetleri arasındaki olası bir entegrasyon için temel engeller nelerdir? İşte bu kitapta, bağımlı değişken olarak Türkiye ve Türk cumhuriyeteri arasındaki olası bir entegrasyon ile bağımsız değişkenler olan eski SSCB'nin milliyetçilik ve din gibi konulardaki pokitikaların etkileri, tarih, coğrafya, demografi, eğitim, politika, ekonomi ve din konularında her cumhuriyetin durumu, cumhuriyetlerarası ekonomik ve etnik ilişlileri, sınır vb problemleri, bölgedeki fundementalist ve şovenist eğilimler, bir model olarak Türkiye ve son olarak da bu bölgelerin stratejik önemi ve uluslararası güçler dengesi politikaları ve dış aktörler açısından yeri incelenmektedir. Orta Asya ülkeleri arasında daha yakın bir ilişki Türkiye tarafından da desteklenebilir. Her ne kadar Ankara, yakın gelecekte güçlü, milliyetçi, şövenist ya da "Pan-Türkist" politikalar benimseyecek kadar cesur değilse de, bu cumhuriyetler arasında adı konulamayan bir çeşit birliğin ortaya çıkmasını görmek Türkiye'deki herkesin arzusudur ve bu daha geniş uluslararası arenada Türk devletlerinin ağırlığını da arttırmaktadır. Türkiye'yi idare edenlerin maalesef günlük politikaların dışına çıkamaması ve uzak görüşlülükten yoksun olmaları bile tarihi süreci değiştiremeyecektir ve Türk cumhuriyetleri, kültür ve inanç birliği, ortak pazar, Türk Birliği aşamalarını takiben 21.yy'ın ilk çeyreğinde Türk Birleşik Devletlerini kuracaktır. Bu nedenle bu kitap 2035 yılındaki Türk Birleşik Devletleri başkanlına ithaf edilmiştir.
İKV Dergisi No: 263 Nisan, 2021
4 Mart 2021 tarihinde, Belçika’nın Bruges şehrindeki Avrupa Koleji’nde konferans veren NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, NATO’nun Avrupa’nın savunulmasındaki rolü, AB’nin savunma alanındaki iş birliği girişimleri bağlamında öne çıkan “stratejik özerklik” kavramı ve tehditlerin dönüşen doğası konularında son derece önemli değerlendirmelerde bulundu.
Küresel Güvenliksizlik Hiperyayın: 291 Araştırma-İnceleme Editörler Levent Yiğittepe-Yiğit Anıl Güzelipek, 2018
Bu çalışmada küresel sistemde NATO’nun vizyonu ve misyonuna ilişkin tartışmalar ele alınacaktır. Soğuk Savaş’ın sona erdiği ve Doğu blokunun dağılmasından sonra kaderinin ne olacağı tartışma konusu olan NATO, askeri bir işbirliği olmanın ötesinde anlamlar yüklenerek Batı adına birleştirici bir ittifak sistemi olarak varlığını sürdürmüştür. Bugünün küresel gelişmeleri karşısında bu ittifakın misyonu ve vizyonuna yönelik tartışmalarsa ilk günkü tazeliğini sürdürerek devam etmektedir. Bunda küreselleşen dünyada devletlerin güvenlik algılarında yaşanan değişim büyük ölçüde etkilidir. Devletleri blok halinde karşıt bloka karşı birleştiren bir oluşum olarak NATO, Soğuk Savaş sonrasında önce neyin karşısında olacağı sorusuyla karşılaşmış, daha sonraki süreçte ise terör gibi bir kavram karşısında kendini konumlandıran bir oluşum haline gelmiştir. Ancak somut olmayan bu yeni düşmanın karşısında, eski düzenin devletler arası oluşumunun anlamlandırılması ayrı bir sorun olmuştur. Düşmanın tanımlanmasında ittifak üyesi devletlerin farklılaşmaları da, bugün uluslararası alanda yaşanan gelişmeler karşısında Soğuk Savaş şartlarındaki gibi devletlerin mutlak bir ittifak içinde olmadıklarını göstermektedir. Bu durum NATO’nun uluslararası alanda işlevsel bir örgüt olarak anlamlı kalmasını sağlayacak yapısal yenilikleri gerektirirken, vizyon ve misyonunun restorasyonunu ve günün şartlarına göre meşruiyetinin sağlanmasını da zorunlu kılmaktadır. Bu çalışmada NATO’nun kuruluşundan itibaren ona yüklenen anlam ve ittifaka üye olan ülkelerin sorumluluklarının bugüne kadarki evrimi tartışılacaktır. Soğuk Savaş sonrası uluslararası sistemin geçirdiği evrim ve kırılma noktalarında bu ittifakın nasıl bir pozisyona sahip olduğu, gelinen noktada böyle bir ittifakı gerekli kılan veyahut varlığını sorgulatan gelişmelerin ele alınacağı çalışmada, ayrıca Türkiye’nin NATO’daki rolü, bu ittifaka dâhil olma sürecindeki etkenler ve bugün NATO karşısındaki durumu da sorgulanacaktır.
Newsletter di L. Porpora, 2023
1998
People and Nature, 2019
Frontiers in climate, 2024
Trends in Neuroscience and Education, 2014
IOP Conference Series: Materials Science and Engineering, 2020
F. Cotticelli e R. Puggioni, Filologia, Teatro, Spettacolo, 2017
Studia ŹródŁoznawcze, 2009
Sport- und Präventivmedizin, 2009
Infotech, 2023
Library Hi Tech, 2003
Technology and Culture, 2019
Autonomous Agents and Multi-Agent Systems
Lecture Notes in Computer Science, 2014
Acta Universitatis Agriculturae et Silviculturae Mendelianae Brunensis, 2015
Journal of Economics and Business Research, 2015