29 Nisan 2014

Hayatımıza bir beyaz sayfa açabileceğimiz üç aylara giriyoruz!


 
Yarın başlayacak olan kutsal üç aylarımıza, Efendimiz’in (sas) okuduğu duasıyla başlayalım biz de:
-Allah’ım, mübarek kıl bize Receb ve Şaban’ı; affımıza vesile eyle ulaştıracağın Şehr-i Ramazan’ı!

-Neden Receb, Şaban ve Ramazan aylarına bu özel dua ile giriyoruz? Ne gibi eşsiz farklılıklar söz konusu bu aylarda?

Bu sorunun cevabını Bediüzzaman Hazretleri’nden dinleyelim isterseniz. Kısaca şöyle açıklıyor bu ayların kazandırdığı eşsiz ibadet sevaplarının farklarını ve sağladığı af ve mağfiretlerini:
-Her ibadet ve iyiliğin sevabı geçmiş aylarda on ise, Receb-i Şerif’te yüzü geçer, Şaban-ı Muazzama’da üç yüzü geçer ve Ramazan-ı Mübarek’te ise bine çıkar! Kadir Gecesi ise seksen sene nafile ibadet sevabını kazandıran bir eşsizliğe ulaşır!.

Demek ki üç ayların başından itibaren insanların heyecanlanarak yeni bir İslami dikkat ve hassasiyete girmeleri sebepsiz değildir.

İşte böyle özel farklılıklara sahip mübarek üç aylar bizlere bir daha kucağını açmış olacaktır yarından itibaren. Yeter ki bizler farkında ve şuurunda olalım böylesine özel ve güzel gün ve ayların.

Bu ayların inanmış insanlara sağladığı günahlarından arınma fırsatından dolayıdır ki, mahşerde günahkarların toplandığı yere doğru sürülen bazı insanları gören melekler soracaklar:
-Sizler üç aylara hiç erişmediniz mi, Ramazan’ı, Kadir Gecesi’ni hiç yaşamadınız mı ki günahlarınızdan arınamadınız da günahkarların bulunduğu yere sürülüyorsunuz?
Onlar diyecekler ki:
-Üç aylara da eriştik, Ramazan’a da ulaştık, Kadir Gecesi’yle de buluştuk. Ancak onların insanın sene boyunca maruz kaldığı günahlarını affettirecek değerde ve kutsiyette olduğuna ihtimal vermedik, özel bir ibadet ve itaat halinde istifadeye yönelmedik. Bu sebeple de günahlarımızla geldik buraya!..

Evet,  Receb ayı ile başlayıp Şaban ayı ile artarak devam eden af ve mağfiret coşması, Ramazan ayında en üst dereceye ulaşır, Kadir Gecesi’nde ise üç aylar boyunca kendini hazırlamış olan inanmış insan, İlahi affa tam nail olacak bir ruh yüceliğine kavuşur, seksen sene nafile ibadet etmiş kul sevabına yetişebilir. Bu sebeple de bayramda kendine tertemiz bir beyaz sayfa açarak yepyeni bir hayata devam etme bahtiyarlığına dahi kavuşması söz konusu olabilir.

Çünkü Rabb’imiz iman etmiş kulunun cehennemde azap görmesinden değil, cennette mükafata nail olmasından memnun oluyor. Bunun için de sebepler, vesileler hazırlıyor, bazı ayları günleri bazılarından üstün özelliğe sahip kılıyor ki, inanmış insanlar bu vesilelerle birazcık kendilerine çekidüzen versinler, yeni bir heyecan ve ümitle cennete layık bir hayata yönelsinler..

Bundan dolayıdır ki Efendimiz (sas) Hazretleri, üç ayların başlangıcı olan Receb ayında oruçlarını, namazlarını daha da çoğaltmış, Şaban ayında ise bu artışı bir kat daha ileriye götürmüş, böylece ümmetine Ramazan’daki umumi affa layık hale gelme örneği vermiştir.
  Bu sebeplerle bu aylar içinde samimi tövbe, istiğfarlar yapılarak daha şevkli bir ibadet hayatına başlanır. Tutulacak oruçlarla kılınacak fazla namazlarla, yapılacak hayır hasenatlarla sevabı daha çoğaltıp günahı daha da azaltma azmine girilir.
 Hatta kaza namazları, oruçları, kul hakları gibi sorumlulukları tümüyle ödeyip bitirme niyeti bile söz konusu olabilir. Ta ki Ramazan’daki umumi affa girmeye tam layık hale gelmiş olsun, bayramda da bir beyaz sayfa açarak başlasın yeni hayatına.

Ancak unutmamak gerek ki, bütün bu eşsiz fırsatlar, bu mübarek ayları ve günleri şuurluca değerlendirme iradesi gösterenler için söz konusu oluyor..

İşte bu duygu ve niyet ve içinde, Efendimiz’in (sas) tekrarladığı duasıyla giriyoruz üç aylarımıza biz de:

- Allah’ım mübarek kıl bize Receb ve Şaban’ı; affımıza vesile eyle ulaştıracağın Şehr-i Ramazan’ı!

AHMET ŞAHİN

Genel af, Üç aylar



Dünya’yı kendi ekseni etrafında döndürüp, geceyle gündüzü yaratan, Dünya’yı Güneş’in etrafında döndürüp mevsimleri yaratan Allah, her dakikayı her saati mukaddes kılmıştır.

Mazi geçip gitmiş, onunla uğraşma. İstikbal gelmemiş; onunla da meşgul olma. Bulunduğun ânı İslâm’a uydur. Mademki her an ölebiliriz, öyleyse her an helal dairede bulunmalıyız ki, helal daireden ahirete gidelim. Böylece günün saniyeleri bile mübarek olur.

Fakat her insan bu kadar şuurlu olamaz. Onun için cuma gününe, arife günlerine, bayramlara, üç aylara önem verilmiş. Gaflete dalan insanlar hiç değilse bu mübarek günlerde ibadetlerini artırsınlar. Aslında bu dönemler, “genel af”tır, tövbe edenler affa mazhar olur.

Zaman durmuyor, akıp gidiyor... Bu akışın nirengi noktaları, trafik işaretleri mübarek günlerdir. Bazı insanlar bu günlerle bütünleşerek, daha güzel bir yaşantıya kavuşurlar. Üç aylar, Müslümanların ibadette gayrete geliş anıdır. Bu aylarda Müslümanlar maddeten ve manen çok fedakârlıkta bulunurlar. Bu fedakârlık onları sıkı sıkıya İslâm’a bağlar.

Peygamber Efendimiz (sas); “Recep, Allah’ın(cc) ayı, Şaban benim ayım, Ramazan ümmetimin ayıdır.” buyurmuştur. Beş mübarek geceden dördü bu aylardadır. Regâib Kandili, namazın farz olduğu Miraç Kandili, aklanma, arınma, affedilme manasına gelen Berat Kandili, bin geceden hayırlı Kadir Gecesi bu aylardadır.

Üç aylar tövbe aylarıdır. Günahlar ruhun üzerine yapışan kirlerdir. Nasıl ki beyaz elbiseye nokta nokta kirler yapışır, elbisenin rengini değiştirirlerse ruha yapışan günahlar da ruhu zor duruma düşürür. Bu sebepten tövbelerle, günah kirlerini temizlemek lazım.

Fethullah Gülen Hocaefendi şöyle diyor: “Üç ayların kendilerine mahsus bir tadı, bir şivesi vardır ki, onları yılın diğer aylarından ayırır... Her ayın güzellik ve nefâsetinin zâhirî duygularımızla hissedilip yaşanmasına mukâbil, bu müstesna zaman dilimi kalple ve bâtınî duygularla yaşanır. Bu aylarda gönül dünyalarına yönelen insanlar, iman ve iz’anlarından fışkıran ışıklarla eşyanın perde arkasını süze süze, duygularıyla, içinde ebedî bir ömür sürecekleri firdevslere uyanmış ve ulaşmış gibi olurlar. Onlar için bu aylardaki günler, geceler, hatta saatler ve dakikalar adeta bir başka büyüyle gelir, geçer, gelip geçerken de derecelerine göre herkese mutlaka bir şeyler fısıldar.”

Aylar mübarektir. Önemli olan insanın mübarek olmasıdır. İnsanın mübarekliği de haramlardan arınmak, helal dairede yaşamaktır. “Allah’ım, Recep ve Şaban ayını hakkımızda hayırlı kıl, bizi Ramazan ayına kavuştur.”

Hekimoglu İsmail

17 Nisan 2014



Bizi sabaha uyandıran, yüreğimize dermanını da verir.

Tarık Tufan

10 Nisan 2014

Namazı aceleyle kılanlara gönül koyuyorum..



Bir kutlu ziyarette muhtelif sohbetlerde tutulan notlardan namaza dair olanlarını sizle paylaşmak istiyorum:  “Allah, senin secdede nasıl kıvrım kıvrım kıvrandığını biliyor” ayeti, bize Efendimiz’in ibadetini tasvir etmenin dışında, nasıl ibadet etmemiz gerektiğini de anlatıyor.

Mademki, -hadisin ifadesiyle- o nasıl namaz kılıyorsa öyle namaz kılmakla mükellefiz. O halde bu mükellefkat’iyen doğru değildir. Namazdaki ruh ve ma’nâyı kavrama ve o konsantrasyon içinde Allah’a kulluğumuzu arz etme hep bu çerçeve içinde mütalâa edilmelidir.

Elbette ki bir Nebî’nin kıldığı namazı şekil ve ma’nâ itibarıyla yakalamamız, O’nun duyduklarını duymamız mümkün değildir. Fakat bu, o yolda olmaya da mani değildir.

Bana en zor gelen şey kulluktur. İnanın, Allah’a kulluğunun yanında, motor yapmak, bilgisayar icad etmek, hattâ gökyüzüne uydu göndermek çok daha basit kalıyor. Bu tespit size tuhaf gelebilir. Ama vicdanî tecrübelerime dayanarak kat’i olarak ifade ediyorum ki, kulluk çok ama çok zor. Kalbinizi tamamıyla Allah’a verdiğiniz anda bile, bir sürü zikzak ve bir o kadar bulanık düşüncenin içinizi kemirdiğini görürsünüz.

Cimriler vardır, sabah-akşam keselerini çıkarır ve paralarını sayarlar. Bir tek kuruşun hesabını yaparlar. Tıpkı bu cimriler gibi, her bir mü’min, amel kesesinde neleri varsa onları, her gün gözden geçirmeli, kendini hesaba çekmeli ve tam bir cimri gibi davranmalıdır; davranmalıdır ki hesabını sağlam tutmuş olabilsin.

Namazları acele ile kılanlara gönül koyuyorum. Cenab-ı Hak onlara: “Benim size her şeyi karşılıksız vermeme mukabil, siz bana böyle mi teşekkür ediyorsunuz? Bu şekilde mi namaz kılıyorsunuz?” der mi diye de endişe ediyorum. Eğer derse, o zaman işimiz çok zor demektir.

Namazı dert edinmek lâzımdır

Evrad u ezkâr, duâ, nafile namaz gibi ibadetler, sürekli olarak ve ısrarla yerine getirilmeli ki, bunlar, zamanla bizde ikinci bir fıtrat hasıl etsin. Meselâ, her gün dört rekat nafile namazı hayatınızın ayrılmaz bir parçası haline getirin, göreceksiniz, bırakmaya kalksanız, “Eyvah, bugün de falso yaptık” dersiniz.

Namazı dert edinmek lâzımdır. Kıyam, kıraat, rükû, sücûd vs. namazın şekillerinden ibarettir. Oysa asıl olan, muhteva ve ruhtur. Nasıl ki yeme-içme cismaniyetimiz için bir ihtiyaçtır, namaz da manevî hayatımız ve ruhumuz için bir gıdadır.

Namaz, fıtratımızın bir gereği haline getirilmelidir. Ruh, gıdasını ancak, bu şekilde kılınan bir namazdan alabilir. Namazlar asla bir angarya gibi görülmemeli, aradan çıkarma düşüncesiyle çabuk çabuk eda edilmemelidir.

Namazda dikkat edilecek bir diğer husus da, nasıl vücud geliştirme çalışmalarında kalbi yormamak için fikir dünyasından uzaklaşmak gereklidir, öyle de, ruhu geliştirmek için dünyevî düşünceleri devreden çıkarmak, bütünüyle kalp ve ruh insanı haline gelmek şarttır. Tabii, namazın dış şekillerini, erkânını özenle yerine getirmek ile bu muhteva arasında sıkı bir münasebet olduğunu da unutmamak gerek.

Bir diğer husus da, namaz kılarken şartları hesaba katmamalıyız. Aslında şartların insanın namazına tesir edeceği muhakkaktır. Fakat bunu bile bile irademizle bu şartları aşmalı ve kalbi kemal noktasına yönlendirmeliyiz. Feyze, berekete en açık olduğumuz zamanlarda bile sadece O’nu mülâhaza etmeliyiz. Meselâ, Allah’la aranıza girecek bir cezbe, sizi o anda arş-ı Rahman’a ulaştıracak bile olsa hemen “Hayır Rabb’im ben bunu istemem, şu namaz kılanlardan birisi gibi olayım, yeter” diyebilmelisiniz.

Herkesin namazı, içinde bulunduğu mertebe ve dereceye göre farklılık arz eder. Siz kılmış olduğunuz namazı, İmam-ı Rabbani’ye anlatsanız, belki size güler. Veya İmam-ı Rabbani, sizin namazınızı İbn-i Arabi’ye anlatsa, o da güler. Zira buudlar farklıdır. Burada önemli olan nokta bizim gibi avam-ı nâsa, hakîkî namazı düşünme yolunu açmaktır. Bir zerre iken, kendini deryaya salıverme ve damla iken derya olma... Bunun ötesinde de, Rabb’im lûtfederse, şu anda mahiyetini, keyfiyetini dahi bilmediğimiz o mertebelere ulaştırılabileceğimizi yine O’nun rahmetinden bekleyebiliriz.

İlk sigaya çekilecek şey namaz

Müslümanlar namaza çok dikkat etmelidir. Zira kulun ilk defa sigaya çekileceği şey namazdır. Zina değil, içki değil, başka bir şey de değil namaz! Bundan diğer hususların önemsiz şeyler olduğu anlaşılmamalı; aksine namazın ehemmiyeti anlaşılmalı. Çünkü hakiki namaz zaten insanı fuhşiyattan men eder.

Bir insan namaz kılmıyorsa bence, hayatının en büyük kayıp kuşağında yaşıyor demektir. Oruç, namaz kılmaktan daha kolay bir ibadettir. Hac da öyle. Hac ruha ibadet neşvesi aşılarken, nefse de seyahat hazzını tattırır.

Bir ferdin şuurunun derinliğine göre günde beş defa Allah’a arz-ı ubudiyeti onu çok yüceltir. Evet namaz deyip geçmemeli; namazdan geçen, korkarım bir gün dinden de geçer... Namazda miraç vardır. Ama, herkes bunu namazda kendine göre hisseder ve kabiliyeti nisbetinde yükseldiğini duyar. Herkesin hissettiği kendi miracıdır.. ve bu mirac bazılarının ayağından geçer, bazılarının da başından. En mükemmel mirac Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in miracıdır.”

Süleyman Sargın