Sevgiyi içinde dev gibi büyütüp sığdıramadığı zamanlarda ufacık kalbine,
zannederdi ki;
eğer bir gün verebilirse bu kocaman sevgiyi başkasına tüm güçlükleri yenecek,
herşeyin üstesinden gelebilecek;
fakat yanıldı hüzün tutsağı kız;
daha da yaktı canını sevebilmek, daha da güçleşti gülümseyebilmek..
Bir günü daha bitiremedi hüzün tutsağı kız..
Tutunamadı yaşamaya,
öylece asılı kaldı neresinde olduğunu bilmediği zamanın ucunda.
Sevgiye tutunurum zannetti, yanıldı;
gerçek denen sert kayaya çarptı,
kırıldı kocaman sevgileri sığdırdığı ufacık kalbi,
darmadağın oldu hüzün tutsağı kız..
Bir günü daha bitiemedi hüzün tutsağı kız..
Sevmek denen şeyi bekledi uzun yalnızlıklar boyu,
kimi zaman buldum sandı, yanıldığını anlamasındandı çektiği acıların çoğu.
Umutsuzluklar doldu o minnacık ama kocaman kalbine, hüzünler boğdu..
Oturup kendi dünyasının penceresine gelecek olan baharı bekledi... bekledi...
Yeşile dönmedi dünya, çiçeğe durmadı sevgi..
Aslında hep bir sonbaharı seyretti...
Mahzunluğu bundandı...
( Nenem için)
Bir günü daha bitiremedi hüzün tutsağı kız..
Hayat madalyonun öteki yüzünü gösterdi,
ölümün acı tadına vardı hüzün tutsağı kız.
Sıcak bir gülümsemeye benzemiyordu ölüm..
Acısı gözlerinden aktı, yüreğine damladı..
Zaman bazı durumlarda affetmiyormuş pişmanlıkları,
keşke demeleri..
Sevgileri söylemeye daha vakit var derken uçup gidiyormuş zaman..
Aslında zaman hiç yokmuş;
sırasında yapmak gerekmiş her şeyi,
aslında zaman hiç yokmuş;
kendini avutmuş ihmalkarlıklarına bahane bulabilmek için,
kendini çocuk gibi kandırmak için..
Şimdi düşünüyor:
Hayat boş mu,
yoksa her anı yaşamaya değer mi diye..
Ama içinden yaşamak gelmiyor..
Zaman rüzgar gibiydi;
bazen meltem gibi okşar, bazen fırtınalar koparırdı;
yapraklar üşürdü, yapraklar düşerdi..
Bütün yapraklar düştü asırlık bir çınar devrildi içinde,
ölümü tanıdı hüzün tutsağı kız..