HER VAZGEÇMEDİĞİM GÜN İÇİN , TEŞEKKÜR EDERİM ...
Geçmişten kalan bir koku doldu pencereyi açınca bahar kokusu yerine , kokular geçmişi hatırlatır çoğu kez ve çocuklukta hafızanıza kaydettiğiniz kokular , hep keskin başlangıçlar veya bitişleri yaşatır yeniden ve yeniden , büyüdüğünüzde ... Odaya dolan koku da bunu yaşattı geçmişe döndürdü beni , artık çok eskide kalan geçmişime ...
Çocukluğumdan kalan en keskin koku , sonbaharda yakılan kuru yaprak kokusudur ...Kendine has hüznü yetmezmiş gibi , bir de koku ile bunu taçlandırır Sonbahar ... Bu yüzden en travmatik mevsimdir mevsimlerin içinde ... Zaten yaz bitmiştir , yaz aşkları ayrılmıştır ilk rüzgarlı havada , esintiye karşı duramayarak , hava erken kararmaya başlar , bir de okullar açılır üstüne üstlük ...
"Sonbahar , kuru yaprak ve çok yorgun uzak bir sokak " doldu pencereden içeriye ... İkimizde küçüktük ama ben daha küçüktüm bu hikayede ... İstanbul'a yeni taşınmıştık , 11 yaşındaydım sen de 17 ... Ben ortaokula başlıyordum , sen Eskişehir' de Üniversiteye ... Babamız 2 yıl önce bir yeni yıl günü kalp krizi geçirmişti ... Ben dönecek diye bekliyordum ... Sen biliyordun dönmeyeceğini ... Okulların açıldığı ilk hafta servis ayarlayana kadar annem , sen beni alacaktın okuldan ... Sonraki hafta da senin okulun açılacağı için Eskişehir'e gidecektin ... Ayrılacaktık...
11 yaşın taşıması zor değişimleri vardı hayatımda babam eve gelmiyordu , annem yeni bir ev almış ve babamın kokusunu bildiğim geçmişteki tüm eşyaları da satarak veya etraftaki ihtiyaç sahiplerine dağıtarak , İstanbul'a , hem de Suadiye'ye taşınmıştık ... Yeni bir okula başlıyordum ve sen de yeni bir okula başlıyordun . Sen yeni bir okula başlamak için ayrılıyordum yanımızdan ... Korkuyordum tüm bu değişimlerden , hem de beni bırakıp gitmenden ...
Okulun üçüncü günüydü , Çarşamba günü , son ders zili çaldıktan sonra çıktım sınıftan , hava kararmaya yüz tutmuştu ... Merdivenlerden inerken başıma geleceklerden habersiz , okulu tanımaya çalışan gözlerle bakıyordum etrafa , sınıf kapılarına , çocukların çıkmasını bekleyen Hocalara ... Okulun bahçesine çıktığımda yol bitmek bilmedi bir türlü ... Hayatımda gördüğüm en büyük Okul bahçesiydi , kendimi daha da ufak hissettirdi bu büyüklük ...
Herşey ve herkes ürkütücü geliyordu , korkan ve sorgulayan halim ile süzüyordum kocaman demir kapının ardındakileri ... Çünkü , çok küçük bir çevreden İstanbul'un en zilli muhitlerinden birine gelmiştim ... Çekiniyordum ve ifade edemiyordum kendimi ... Kapının dışında gözlerim seni aradı . Kiminin annesi , kiminin babası bekliyordu çocuğunu . Kimi bıçkın , birine ihtiyaç duymadan , kendinden emin adımlarla yürümeye başlamıştı bile evine doğru ... Bense adresimizi bile bilmiyordum , 1975 yılının en teknolojik halinde bile telefon en iyi ihtimalle bir kaç yılda bağlanıyordu evlere , yani , aratabileceğim bir telefon da yoktu ... Ne yapacağımı bilmeden beklemeye başladım , hava gittide kararıyordu , önce yaşlar birikmeye başladı gözlerimde ...Gerçekten ne yapacağımı bilmiyordum , şaşkın ördek yavrularından bile daha beterdi durumum ... Artık yaşları biriktirmeye değil , harcamaya başladım hıçkıra hıçkıra ... Çok uzun bir zaman geçmişti benim için , yüzyıl kadar hem de ... O zamanlar daha duyarlıydı komşu teyzeler !
Sesime ses veren biri oldu ...
- Emel , bak bir arkadaş ağlıyor kızım , sen tanıyormusun diyerek , yanıma yaklaştılar , göz ucuyla izliyordum hareketlerini ...
Komşu teyze :
- Kızım , neden ağlıyorsun , ağlama bakayım ... dedi
- Hıçkırıklarla ağlamaya devam ettim , omuzlarımı silkerek ... Annemin anlattığı bazı masallarda kötü cadılar çocukları kandırmak için kıpkırmızı elmalar veriyorlardı , ya da çukulata ve şekerden yapılmış evlerine götürüyorlardı ... Annem , Suadiye'ye taşınırken sıkı sıkı tembih vermişti bana ... Asla tanımadığın kişilerle konuşma ve verdikleri hiçbirşeyi alma ... Yine de başımı kaldırdım , ağlama diyen Cadıyı görmek istedim ... Birden içim rahatladı , yanındaki küçük Kızı bugün okulda görmüştüm ... Bu iyi birşeydi , bu şehirde tanıdığım biri vardı işte ...
- Ağlama güzel kızım , ne oldu , bir şey mi kaybettin ? diye sordu komşu teyze yine büyük bir sevecenlikle ...
Bir kez daha omuzlarımı silktim , cevap vermek yerine - aslında için için anlatmak istiyordum derdimi derman olur diye ...
- Her Anne gibi o da sabırla sormaya devam etti Allahtan ... Biri mi üzdü seni ?
Hayır dedim ... Ablam beni almaya gelmedi ...
- Anladım dedi , biz bırakırız seni evine hem Annenle de tanışırız dedi ...
- Buraya yeni taşındığımızı söyledim ve evi bulamayacağımı ekledim utana sıkıla , ablam gelene kadar beklerim dedim bitirme cümlesi olarak ...
Komşu Teyzenin yanındaki Kız , kısacık sapsarı saçları ve kocaman erik gibi ama , masmavi gözleri ile bana bakarak :
- Ben Emel dedi , senin adın ne ? Adımı söyledim ...
Kaçıncı sınıftasın diye sordu , kendisi Orta 2'deymiş ... Ben bu yıl başladım dedim ...
Artık Hava tamamen kararmıştı ve akşam esintisi çıkmıştı , insanın içini ürperten ...
Ağlamayı kesmiştim , Emel'le Annesi de benimle birlikte beklemeye başladılar , Seni ...
Emel'in annesine , evin , tren yolunun diğer tarafında olduğunu söyleyebiliyordum ancak ... Bağdat Caddesine yakın oturduğumuzu ve Bağdat Caddesinden sokağımıza girerken , sokağımızın başında eski ve çalışmayan bir Çeşme olduğunu tarifleyebildim ...
Yürüyelim mi tren yolundan aşağıya diye sordu Emel'in Annesi ...
Yine çekindim ve korktum ... Hayır , ben burada beklemek istiyorum ... Seni çok bekledim o gün ...
Onlar da bekledi ...
Etrafta artık tek tük insanlar görülüyordu onlar da hızlıca evlerine doğru gidiyorlardı ...
Ben yine ağlamaya başlamıştım ki ...
Emel'in Annesi , uzaktan birileri var gelen koştura koştura , Onlar olmasın kızım bak dedi ...
Gözlerimi sildim ellerimle , tanımaya çalıştım uzaktan gelenleri ...
Evet sen geliyordun , yanında Nükhet ... Başınızda kavak yelleri ile birlikte ...
Aslında dargındım sana , beni unuttuğun için , ama , seni gördüğüm an , hayata alıştım tekrardan ... Her zorluğun üstesinden gelebilirdim artık ... Hayatta en güvendiğim 2. kişiye kavuşmuştum nede olsa ... Bu Dünya yine de güvenilebilir bir yerdi ...
Nefes nefeseydin ... Sen de ağlıyordun ... Sen de korkmuştun ... Çünkü , sana emanet edilen birini unutmuştun , arkadaşlarına dalıp ...
Emel'in annesini görünce daha da mahçup bir şekilde , geç kaldık diye gevelemeye başladın ...
Emel'in annesi deneyimli bir İstanbul'lu olarak , Kızım , adresi öğretin ilkönce dedi ... Çok korktu çocukcağız diye devam etti , Allahtan Emel tanıdık geldi , bize anlattı derdini ...
Sen , çok teşekkür ettin , Nükhet'le elimden tuttunuz , yürümeye başladık eve doğru ... Gittiğimiz yolu ezberlemeye çalıştım , bir daha bu durumda kalmak istemediğim için ... Bir yandan sana beni neden unuttun diye soruyordum avaz avaza ... Seni anneme şikayet edeceğim diyerek bir yandan da hıncımı almaya çalışıyordum ...
Korkarak çaldın evin kapısını , annem ağlamaklı suratla açtı kapıyı ve bağırmaya başladı nerde kaldınız diye , sorumsuzluğumuzdan girdi , başımıza buyruk olduğumuzdan , başımıza neler gelebileceğini sıralamaya başladı ardından , taa ki Nükhet'i görene kadar ... Nükhet'i görünce kızgınlığını yatıştırmaya çalışarak sordu tekrar neden geç kaldınız ?
- Coğrafya hocası defter istedi 5 ortalı ve çizgisiz ... Onu almak için Kırtasiye aradık dedim ... Seni kurtarmak için ... Arkadaşının yanında incinme diye ...
İnanmasa da inandı göründü annem ...
Nükhet , Hoşgeldin kızım dedi ...
Nükhet o gece bizde kaldı ... Beni almadınız yanınıza ... Gizli gizli konuştunuz , güldünüz , ben uyurken hala gülme sesiniz geliyordu yan odadan ...
O gün neden beni unuttunuz , hala bilmiyorum , neydi aklınızı başınızdan alan , küçük bir kızın hayatında büyük bir iz bırakacak kadar güzel bir gün yaşamışsınızdır umarım ...
Sonbaharda yakılan kuru yaprak kokusu o gün okul çıkışındaki korkuyu yaşatıyor bana , her Sonbahar'da , yeni baştan ... Ne tuhaf KOKU - KORKU nun R siz hali ...
Artık , ikimiz de büyüdük ... Sen benden daha büyük olabilirdin 6 yaş kadar ... Ama , ben senden yaklaşık 20 yaş daha büyüğüm bu yıl ...
20 yıldır bekliyorum seni , o akşamüstü Okulun kapısında beklediğim kadar büyük bir Yakarışla ...
Her sabah uyandığımda - önce seni düşünüyorum ... Seni düşünmekten vazgeçmediğim hergün için teşekkür ediyorum sana ve hayata ...
Not : Emel ve Annesi ile arkadaş oldum ... Babası Askerdi ... 2 Yıl sonra Amasya'ya tayini çıktı , gittiler ... Yıllarca sonra bir gün Kitapçıda gözlerinin mavisi çekti beni yine ... Emel dedim , çekine çekine ... Evet dedi , sarıldık , sımsıkı ... "Sen varsan kaybolmazdım ben "... Yanında , küçücük sapsarı bir kız , gözleri Emel'den ...
Lise sonu Erzurum'da okumuş , bitirince de evlenmiş , kızı 4 yaşında ... Babasını , kızı doğmadan hemen önce kaybetmiş ve geçen yıl Annesini ... Emel'in Annesi ... İstanbul'da hayatıma giren ilk Komşu Teyze ... Küçük bir kıza , bazı insanların iyi olabileceğini öğreten ilk Yabancı ... Çocuğu ile kıyaslamayan tanıdığım ilk Anne ...
Dalmışım , Emel'in sesi ile döndüm hayatın ortasına ... Seni soruyordu Emel , beklediği cevapları alacağını zannederek ... Kaybettim dedim , birgün yolumu bulmaya çalışırken onu kaybettim ... Şimdi , kızı var , hayatıma kendisinin yerine bıraktığı ...
Bir de " Sonbahar , kuru yaprak ve çok yorgun , uzak bir Sokak "
Emel'in gözleri doldu ... Ağlama dedim , tıpkı Emel'in annesinin bana dediği gibi , Ağlama ... Bir gün buluşacağız nasıl olsa , bu defa o beni bekliyor olacak , küçük bir çocuğun sabırsızlığıyla ...
Bu şiir bu duygular altında yazılmıştır ...
"BENİMLE KONUŞ DER
GECEYARISI UYANAN BİR HÜZÜN "
gece ve sürgün
eski bir özgeçmiş
yeni bir hüzün
meşhur yalnızlık
hatırlanan bir koku
sonbahar kuru yaprak
ve çok yorgun uzak bir sokak ...
nasıl unutulur gitsen de
bir geceden bir geceye
gitsen de
ve hatta kalsan da bir gecede
nasıl unutulur ...
aşk unutulur
en kara yazılan sevda
en masum temas
unutulur
kahkahalar kilitlenir albüme
sevinçler unutulur
zaman silinir hafızadan
aldatır tarih soyunu sopunu
herkes herşey heryer her mevsim
her gençlik ve her ölüm
unutulur
ama nasıl unutulur
bir geceden bir geceye
gitsen de
sonbahar kuru yaprak
Ve çok yorgun uzak bir sokak ...
nAifce