Books by Alaeddin Yalçınkaya
100. YILINDA TÜRKİYE - RUSYA İLİŞKİLERİ : Çok Taraflı Gelişmeler, Karşılıklı Etkileşimler, 2021
ÖNSÖZ
Çok sayıda bilim insanının Türkiye - Rusya ilişkilerini siyasi, ekonomik, stratejik ve ç... more ÖNSÖZ
Çok sayıda bilim insanının Türkiye - Rusya ilişkilerini siyasi, ekonomik, stratejik ve çevresel boyutlarıyla değerlendiren makalelerini Doç. Dr. Elif Hatun Kılıçbeyli’ nin çabalarıyla bir araya getiren 100. yılında Türkiye - Rusya İlişkileri: Çok Taraflı Gelişmeler, Karşılıklı Etkileşimler başlıklı kitap önemli bir boşluğu dolduracak değerli bir eser olmuştur.
Avrupa, Asya ve Ortadoğu’nun en önemli ülkelerinden olan Türkiye ve Rusya tarih boyunca bu bölgedeki gelişmeler üzerinde önemli rol oynamışlardır. Dünyadaki gelişmelerin de etkisiyle inişli çıkışlı bir seyir gösteren bu ilişkilerin dönüm noktası 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması olmuştur. Kitabın bu antlaşmanın 100. yıldönümünde yayınlanması özel bir önem taşımaktadır.
Dünyada ve bölgede yaşanan ve milyonlarca insanın hayatına mal olan savaşlara, iki ülkenin uzun süre farklı kamplarda yer almalarına rağmen Moskova Antlaşmasından bu yana yaşanan yüz yıl içinde Türkiye’yle Rusya arasında barışın sürdürülebilmesi, üzerinde önemle durulması gereken bir noktadır. Zira ondan önceki iki yüzyılı aşkın zamanda iki ülke arasında, kısa süreli yakınlaşma dönemleri dışında, çoğunlukla savaş, gerginlik ve güvensizlik havası egemen olmuştu.
Gerçekten, Osmanlı İmparatorluğu ile Çarlık Rusya’sının farklı stratejik çıkarları, siyasi beklentileri, Avrupa’nın diğer büyük devletlerinin kendi menfaatleri doğrultusunda izledikleri politikalar bölgede uzun barış, güvenlik ve istikrar dönemlerinin yaşanmasına olanak vermemişti.
Birinci Dünya Savaşı’na iki düşman ülke olarak giren Türkiye ile Rusya’nın savaş yıllarında yaşadıkları tecrübelerden sonra, ortak çıkarlarının önemini daha iyi kavrayarak, Atatürk ve Lenin’in önderliğinde başlattıkları dostluk ve işbirliği dönemi kalıcı izler bırakmıştır.
Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’na Rusya’nın verdiği destek ve Atatürk’ün ‘Yurtta Sulh ve Cihanda Sulh’ sözleriyle simgeleşen Türkiye’nin barışçı politikası farklı ideolojileri benimsemelerine rağmen Türkiye’yi ve Rusya’yı birbirine yakınlaştırmıştır.
Savaştan sonra imzalanan Lozan Antlaşması ve Montreux Sözleşmesi Türkiye ile Rusya’nın güvenliğine ve Karadeniz’in bir barış denizi olmasına katkı sağlamıştır.
Soğuk Savaş yıllarının güçlüklerine ve zaman zaman yaşanan arzu edilmeyen söylemlere ve gelişmelere rağmen sonunda o dönemde bile iki ülke ortak ekonomik çıkarlarını değerlendirerek önemli projeleri gerçekleştirmişlerdir.
Türkiye ve Rusya, ekonomi, ticaret, sanayi, enerji ve turizm gibi alanlarda önemli başarılara imza atmışlardır. Bugün iki ülke, başta Suriye olmak üzere, bölgesel sorunların barışçı çözümlere kavuşturulması için aralarındaki diyalogu sürdürmekte, işbirliği yapma yollarını araştırmaktadırlar. BM yasasının özünü teşkil eden devletlerin egemenliği, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü ilkelerine saygı gösterilerek bütün bu sorunların çözüme kavuşturulması Türkiye’nin ve Rusya’nın ortak hedefi olmalıdır.
Bu kitap işte bütün bu konularda siyasetçilere, bilim insanlarına, gazetecilere ve aydınlara ufuk açıcı bir kaynak olacaktır. Kitaba katkıda bulunan değerli yazarları içtenlikle kutluyorum.
Onur Öymen Emekli Büyükelçi
Bu kitabın basım, yayın, satış hakları © Nika Yayınevi Basım Yayın Matbaacılık Dağıtım Reklam Eğitim Danışmanlık Tic. Ltd. Şti.'ye aittir. Anılan kuruluşun izni alınmadan kitabın tümü ya da bölümleri, mekanik, elektronik, manyetik ya da başka yöntemlerle çoğaltılamaz, basılamaz.
Strategic Public Management Journal Volume 7, Issue 14, pp. 01-12, 2021
Abstract
Sanctions are one of the foreign policy instrument of states taking its roots from the d... more Abstract
Sanctions are one of the foreign policy instrument of states taking its roots from the depth of the history. This
instrument restricts activities utilized by one or more international actors, upon any other international actor
-like certain institutions, individuals or private companies of a certain country- in order to achieve foreign
policy goals or for making that actor change its behaviour. These restrictive activites may be in the form of
political, economic, financial restrictions or some of them together.
Financial sanctions are relatively younger tools than the other kinds and they are used as suplementary to
economic sanctions to increase their forcefulness. But, as well as conventional methods to evade financial
sanctions, there is also a transformation process about the existing global financial mechanism. In this article,
effeciency of the financial sanctions will be analysed by the Iran sanctions case during the 2010’s, taking into
consideration newly developed evasion methods and the changing global financial environment.
Key Words: Iran Sanctions, Financial Sanctions, Sanctions Efficiency, Sanction Evasion, SWIFT Alternatives.
Öz
Yaptırımlar, devletlerin dış politikalarında kullandığı, köklerini tarihin derinliklerinden alan araçlardan biridir. Bu araç, bir devletin kendi dış politika hedeflerine ulaşmak veya bir aktörün davranışını kendi istediği yönde değişmesini sağlamak için bir veya daha fazla uluslararası aktör tarafından, belirli bir ülkenin kurumları, bireyleri veya özel şirketleri ve diğer uluslararası aktörlerinin faaliyetlerini kısıtlamak üzere kullanılır. Bu uygulama aracı, politik, ekonomik, mali kısıtlamalar veya bunların bir kısmının birlikte uygulanması şeklinde olabilir. Mali yaptırımlar, diğer türlere göre nispeten daha yeni araçlar olup hedefe ulaşmak için diğer ekonomik yaptırımlara ek olarak kullanılırlar. Bununla beraber mali yaptırımlardan etkilenmemek için geleneksel yöntemlerin yanı sıra mevcut küresel finansal mekanizma kapsamında dönüşüm süreci kullanılabilmektedir. Bu makalede, mali yaptırımların etkinliği, yeni geliştirilen kaçınma yöntemleri ve değişen küresel mali ortam göz önünde bulundurularak 2010'lu yıllardan itibaren İran yaptırımları örneğinde ele alınmaktadır.
Avrasya Stratejileri, 2019
Avrasyacılık, Rusya’nın jeopolitik üstünlüğünü koruma stratejisi olduğu halde günümüz şartlarında... more Avrasyacılık, Rusya’nın jeopolitik üstünlüğünü koruma stratejisi olduğu halde günümüz şartlarında yeni anlamlar kazanmıştır. Soğuk savaş sonrası sistemin, ABD önderliğinde "tek dünyacılığa” evrilmesi, 1990lar boyunca Rusya Federasyonu’nun dahi parçalanma sinyallerini vermesine yol açmıştır. Yeni Rusya’nın süper güç olmasının tehlikeli bir hayalcilikten ibaret olduğunu savunup tek çarenin ABD önderliğinde batının talimatlarını uygulamak olduğunu savunan liberaller yanında eski toprakları geri almak için daha fazla güç ve şiddet kullanmanın gerekliliğini söyleyen Rus milliyetçileri veya komünistleri de bulunmaktaydı. Avrasyacılar ise çözüm yolu olarak eski topraklarda egemenlik kurmadan, Çarlık ve Sovyet rejimlerindeki baskıcı hataya düşmeden, Avrasya’daki devletleri ekonomik sistem, siyasal rejim, din, dil ve kültürel alanlarda olabildiğince özgür olmalarını kabul etmeyi; ancak genel stratejik konularda ABD’nin güdümüne girmeyi engellemeyi, Rusya’nın çıkarlarına halel getirmemeyi, kısaca NATO ve AB’nin genişlemesini önlemeyi önermektedirler. Bu bağlamda başta Çin olmak üzere diğer bölge ülkeleriyle işbirliği zeminini güçlendirmek, uluslararası örgütler üzerinden etkinlik alanını genişletmek, Rusya açısından enerji arz imkânını olabildiğince kullanmak da Avrasyacı stratejiler olarak kitapta incelenmektedir.
ULUSLARARASI AFRO-AVRASYA ARAŞTIRMALARI DERGİSİ INTERNATIONAL JOURNAL OF AFRO-EURASIAN RESEARCH (IJAR), 2020
ABSTRACT The disintegration of the Soviet Union followed by the demise of the bi-polar
world syst... more ABSTRACT The disintegration of the Soviet Union followed by the demise of the bi-polar
world system appeared to revive the Great Game in ex-Soviet space including Central Asia. This new
Great Game has taken a very recognizable feature but now it seems that it is being played out with
the expanded set of actors. Starting from the 1990s, we have been witnessing game within games
taking place in the region. The first game is played between the USA, Russia and China while the
the other one is played among the regional countries. The players try to maximize their power and
influence and they do everything possible to prevent other players to become more influential. Each
player has its own strengths/weaknesses and each one uses various tools in both furthering the
cooperation or provoking competition with other actors according to the merits of the issue
concerned. This article focuses on the relations between Russia and China and will discuss their
objectives and maneuvering in Central Asia. In the first part, the policies whereby Russia and China
seek to strengthen their positions in the regional competition will be analyzed, then the motivations
that bring Russia and China together in their relations and led them to cooperate will be explained.
Finally, the sustainability of cooperation between Russia and China will be explored. Here, the
historical and geopolitical infrastructure of this competition and cooperation policies are discussed.
Keywords: Central Asia, Russia, China, Cooperation, Competition, Great Game
ÖZ Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra iki kutuplu sistemin de sona ermesi Orta Asya’nın
içinde olduğu Sovyet dönemindeki Büyük Oyunu yeniden gündeme getirdi. Bu Yeni Büyük Oyun,
uluslararası politikada oldukça sıradanlaştığı halde yeni aktörler de tarafları arasında yer almaya
başladı. Bu bölgede, 1990’lı yıllardan itibaren ABD, Rusya ve Çin ile zaman zaman devreye giren
diğer bir aktör ile bölge ülkeler arasında oyun sürmektedir. Söz konusu oyuncular, güçlerini ve
etkilerini olabildiğince en üst düzeye çıkarmaya çalışırlar ve diğer oyuncuların daha etkili olmalarını
engellemek için her şeyi yaparlar. Her oyuncunun kendisine göre avantajları/dezavantajları
bulunmakta olup iş birliğini ilerletmek veya şartlara göre diğer oyuncular arasındaki çatışmayı teşvik
etmek için çeşitli araçlar kullanırlar. Bu makale, Orta Asya’da Rusya ve Çin arasındaki ilişkilere
odaklanmakta ve bu konudaki manevralarını tartışmaktadır. İlk bölümde Rusya ve Çin’in bölgesel
rekabetteki konumlarını güçlendirmeye çalıştıkları politikalar tahlil edilmekte, daha sonra iki ülkeyi
bir araya getirerek iş birliğine yönlendiren motivasyonlar ele alınmaktadır. Son olarak Rusya ile Çin
için söz konusu iş birliğinin sürdürülebilir olup olmadığı analiz edilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Orta Asya, Rusya, Çin, Rekabet, İş birliği, Büyük Oyun
Akademik Bakış 357 Kitap Değerlendirme Cilt 13 Sayı 26 Yaz 2020, 2020
İslam Mezhepleri Tarihi (Hasan Gümüşoğlu) Tanıtım Kitabı
ISBN-10: 6055010294
Avrasya Stratejileri, Abstracts fifle
ISBN-10: 6055010294
Özetler Dosyası
4. ULUSLARARASI MAVİ KARADENİZ KONGRESİ SİYASET, EKONOMİ VE TOPLUM: Çatışma Çözümü, İşbirliği ve Demokratikleşme İçin Yerel ve Uluslararası Perspektifler
Alaeddin Yalçınkaya " Böl-Yönet " , klasik sömürgeciliğin esas larından olup bu ilke günümüzde d... more Alaeddin Yalçınkaya " Böl-Yönet " , klasik sömürgeciliğin esas larından olup bu ilke günümüzde de yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Bu ilke uygulanırken et nik farklılıklar, din, mezhep, dil gibi unsurlar em peryalist stratejiler açısından her devirde ustalıkla kullanılmaya çalışılmıştır. Öte yandan bir din veya inanç sistemi içinde farklı mezheplerin orta ya çıkması, insan doğasının bir sonucudur Aynı ideali, akımı, düşünceyi paylaşan insanların, sayı sı arttıkça farklı alt bölümlere, gruplara ayrılması kaçınılmaz olduğu gibi semavi dinlerde de geniş leme, yayılma, mensuplarının çoğalması ile oran tılı olarak zamanla farklı dallar ortaya çıkmıştır. Ortaçağ Avrupa Hıristiyan toplumlarında mezhep farklılıkları büyük katliamlara yol açmış olup bu acı tecrübeden dolayı batı toplumu kiliselere belirli özerklik vermis ve devlet yönetimi ile bağ lantıyı asgariye indirmiş, sekülerleşme dönemine geçilmiştir. Günümüzde bu alanda çatışmaya yol açacak girişimlerden kaçınılmakta, bu yöndeki kıvılcımların söndürülmesi için akl-ı selim (rasyo-nal yaklaşım) devereye girmektedir. Buna karşın dünyanın enerji kaynakları ve jeopolitik özellik leri bakımından en önemli coğrafyasında bulunan Müslüman toplumlar arasında tarihte görülmeyen iç savaşlar yaşanmakta, aynı zamanda mezhep çatışmasının alt yapısı oluşturulmaktadır. Her fırsatta yeni cepheler açılmak istenen " Şii-Sünni çatışması"nın bir bakıma uzantısı olarak Haziran 2017 itibariyle Katar Krizi zikredilebilir. İslâm coğrafyasında gittikçe yoğunlaşan şekilde " böl-yö-net" ilkesini uygulamak üzere stratejiler, politika lar oluşturulmakta, bu yönde birçok simulasyon-lar kurulmaktadır. Buna karşın başta bazı ilahiyat kökenli araştırmacılar olmak üzere bir kısım din adamlarının sorunun islâm tarihinden kaynak-lındığı yönündeki görüşleriyle bu çatışmayı haklı kılacak iddialarla " böl-yönet " stratejisine farkında olmayarak destek verdikleri görülmektedir. Bu çalışmada, aslında fıkıh-kelâm gibi islâmi bilim lerin konusu olduğu halde, siyaset, hukuk ve tarihi gerçekler ışığında İslâm'da mezhepler ve tarikatlar konusu ele alınarak, bu tür farklılıkların çatışma nedeni olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Özet
Türkiye’nin AİHM kararlarında en fazla sözleşmeyi ihlal eden ülke olması,
insan hakları alan... more Özet
Türkiye’nin AİHM kararlarında en fazla sözleşmeyi ihlal eden ülke olması,
insan hakları alanında yeni düzenlemeleri zorunlu kılmaktadır. Başta mevcut
yasaların anayasa ve ilgili milletlerarası sözleşmelere uygunluğunu sağlamak
olmak üzere, yargının zamanında karar vermesi de adaletin tecellisi için zorunludur.
Her ne kadar nüfusa oranla mahkumiyet sayısı dikkate alındığında
Türkiye’nin sicili en kötülerden değilse de ülkemizde hukuk devletinin en
geniş anlamıyla kurumlaşması için her çareye başvurmak gerekmektedir. Bu
bağlamda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı önemli bir aşamadır.
AİHM önünde mahkumiyet kararlarını azaltmak yanında iç yargı kurumları
önündeki yığılmanın da önüne geçilmesi için Anayasaya aykırı yasaların
iptali yolunda Anayasa Mahkemesine verilen yetkiler arttırılmalı, mevcut düzenlemeler
insan hakları lehinde daha geniş yorumuyla dikkate alınmalı ve
yargıcın kişisel sorumluluğu uygulaması getirilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Türkiye-AİHM İlişkileri, Anayasa Mahkemesi, Anayasallık
Denetimi, Bireysel Başvuru.
"Sömürgecilik-Panislamizm Tartışmaları Işığında Türkistan konulu doktora tezimi hazırlarken, Orta... more "Sömürgecilik-Panislamizm Tartışmaları Işığında Türkistan konulu doktora tezimi hazırlarken, Orta Asya ve Kafkasya politikaları arasındaki bağlantıları dikkate alarak, en kısa zamanda bu bölge ile ilgili bağımsız bir çalışma yapmayı planladım. Kafkasya, gerek Rusya'nın gerekse İran ve Türkiye gibi bölge ülkelerinin doğrudan veya Orta Asya politikaları ile önemli bağlantıları yanında, ABD, AB ve Çin gibi bölge dışı ülkelerin de çeşitli nedenlerle ilgi alanına girmektedir. Böylece Kafkasya, bölgesel ve küresel güçlerin çatışma alanı haline gelmiş bulunmaktadır.
Drafts by Alaeddin Yalçınkaya
Papers by Alaeddin Yalçınkaya
Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Hindistan-Bangladeş sınırı, dünyanın en savunmasız ve en sorunlu sınırlarından biridir. Hindistan... more Hindistan-Bangladeş sınırı, dünyanın en savunmasız ve en sorunlu sınırlarından biridir. Hindistan Sınır Güvenlik Gücü (BSF) her fırsatta sınırdaki Bangladeş vatandaşı sivillere işkence yapmakta, kaçırmakta veya ateş açarak öldürmektedirler. BSF görevlileri, zaman zaman yasadışı bir şekilde Bangladeş topraklarına geçerek sınır bölgesindeki köylerde evlere girip saldırılar düzenlemektedirler. Bu sorunlar, Bangladeş’in sınır güvenliği ve sınır bölgesi sakinleri için büyük bir tehdit olarak görülmektedir. Hemen her sınırdaş komşu ülkelerde yasal veya yasa dışı geçiş konusunda sorunlar yaşanmasına karşın katliam derecesine varan uygulamalar pek bilinmemektedir. Hindistan resmi görevlilerinin programlı ve kararlı olan bu eylemleri, diğer ulusal ve uluslararası düzenlemeler yanında BM 1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine göre de insanlık dışı muamele olarak kabul edilmektir. Bu çalışmada, Bangladeş ve Hindistan sınırında insan hakları açısından ciddi ihlal oluşturan güvenlik sorunları...
Uluslararası İlişkiler
Bu makalenin tüm hakları Uluslararası İlişkiler Konseyi Derneği'ne aittir. Önceden yazılı izin al... more Bu makalenin tüm hakları Uluslararası İlişkiler Konseyi Derneği'ne aittir. Önceden yazılı izin alınmadan hiç bir iletişim, kopyalama ya da yayın sistemi kullanılarak yeniden yayımlanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, satılamaz veya herhangi bir şekilde kamunun ücretli/ücretsiz kullanımına sunulamaz. Akademik ve haber amaçlı kısa alıntılar bu kuralın dışındadır. Aksi belirtilmediği sürece Uluslararası İlişkiler'de yayınlanan yazılarda belirtilen fikirler yalnızca yazarına/yazarlarına aittir. UİK Derneğini, editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.
DergiPark (Istanbul University), Dec 1, 2015
Perinçek-İsviçre davası, her ne kadar İsviçre'nin AİHS'ni ihlali iddiasıyla açılmış ise de bunun ... more Perinçek-İsviçre davası, her ne kadar İsviçre'nin AİHS'ni ihlali iddiasıyla açılmış ise de bunun temelinde Ermeni soykırım iddiaları bulunmaktadır. AİHM'nin ilk dairesinin İsviçre'nin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine dair kararını büyük daire de onaylamıştır. Karar metninde açıkça belirtildiği üzere Ermeni soykırım iddialarının Holokost gibi kesinliği olmadığı tespit edilmiştir. Tehcirin 100. Yıldönümüne tesadüf eden nihai karar, soykırımı savunan Ermeni çevreleri ve Ermenistan'da bundan sonraki iddiaları sürdürebilme amacıyla başarı olarak nitelenmiştir. Bununla beraber bu kararla birlikte soykırım iddialarını sürdürmenin imkânsız olduğu da seslendirilmektedir. Gerek AİHM kararları gerekse bugüne kadar konuyla ilgili diğer ulusal ve uluslararası yargı kararları, soykırım iddiaları çerçevesindeki faaliyetleri engellemeyecektir. Ancak son kararla birlikte hukuk, siyaset ve bilimsel zeminlerdeki etkileşimi sonucu Türkiye açısından konuyla ilgili gerçeklerin savunulması daha kolay ve etkili olacaktır. Mahkemelerin kararlarının bağlayıcılığı, siyasetin bir dereceye kadar kurallarla sınırlı olması ve bilimsel faaliyetlerin gözlem, belge, sonuç ilişkilerini göz önüne alma zorunluluğu dikkate alındığında mesnetsiz iddiaların etki alanı daralacaktır.
FSM ilmî araştırmalar insan ve toplum bilimleri dergisi, Jun 27, 2022
Ortadoğu'nun en eski toplumlarından biri olan Süryanilerin önemli bir kısmı başka ülkelere göç et... more Ortadoğu'nun en eski toplumlarından biri olan Süryanilerin önemli bir kısmı başka ülkelere göç etmiş, bölgedeki nüfusunun büyük kısmını muhtelif nedenlerle kaybetmişlerdir. Anavatanları Kuzey Irak, Güneydoğu Türkiye ve Kuzeydoğu Suriye olmasına rağmen, göçler dolayısıyla başta Avrupa olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde Süryani diasporaları oluşmuştur. Lozan Antlaşması'ndaki "gayrimüslim azınlıklar" olarak sadece Ermeni, Rum ve Yahudi toplumlar sayılmış olup bunun dışındakiler uzun süre azınlık kapsamındaki haklardan yararlanamamışlardır. Bu anlamda Türkiye'de yaşayan diğer gayrimüslim veya gayr-i Türklerin azınlık vasfı kabul edilmemiştir. Bu makalede Süryani toplumunun ortaya çıkışı, yaşadığı bölünmeler, bugünkü özellikleri ile Türkiye›deki Süryanilerin durumu özetlenmektedir. Uluslararası hukukta azınlık statüsü ışığında Türk Süryani cemaatinin bu kapsamdaki statüsü tahlil edilmektedir.
Uploads
Books by Alaeddin Yalçınkaya
Çok sayıda bilim insanının Türkiye - Rusya ilişkilerini siyasi, ekonomik, stratejik ve çevresel boyutlarıyla değerlendiren makalelerini Doç. Dr. Elif Hatun Kılıçbeyli’ nin çabalarıyla bir araya getiren 100. yılında Türkiye - Rusya İlişkileri: Çok Taraflı Gelişmeler, Karşılıklı Etkileşimler başlıklı kitap önemli bir boşluğu dolduracak değerli bir eser olmuştur.
Avrupa, Asya ve Ortadoğu’nun en önemli ülkelerinden olan Türkiye ve Rusya tarih boyunca bu bölgedeki gelişmeler üzerinde önemli rol oynamışlardır. Dünyadaki gelişmelerin de etkisiyle inişli çıkışlı bir seyir gösteren bu ilişkilerin dönüm noktası 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması olmuştur. Kitabın bu antlaşmanın 100. yıldönümünde yayınlanması özel bir önem taşımaktadır.
Dünyada ve bölgede yaşanan ve milyonlarca insanın hayatına mal olan savaşlara, iki ülkenin uzun süre farklı kamplarda yer almalarına rağmen Moskova Antlaşmasından bu yana yaşanan yüz yıl içinde Türkiye’yle Rusya arasında barışın sürdürülebilmesi, üzerinde önemle durulması gereken bir noktadır. Zira ondan önceki iki yüzyılı aşkın zamanda iki ülke arasında, kısa süreli yakınlaşma dönemleri dışında, çoğunlukla savaş, gerginlik ve güvensizlik havası egemen olmuştu.
Gerçekten, Osmanlı İmparatorluğu ile Çarlık Rusya’sının farklı stratejik çıkarları, siyasi beklentileri, Avrupa’nın diğer büyük devletlerinin kendi menfaatleri doğrultusunda izledikleri politikalar bölgede uzun barış, güvenlik ve istikrar dönemlerinin yaşanmasına olanak vermemişti.
Birinci Dünya Savaşı’na iki düşman ülke olarak giren Türkiye ile Rusya’nın savaş yıllarında yaşadıkları tecrübelerden sonra, ortak çıkarlarının önemini daha iyi kavrayarak, Atatürk ve Lenin’in önderliğinde başlattıkları dostluk ve işbirliği dönemi kalıcı izler bırakmıştır.
Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’na Rusya’nın verdiği destek ve Atatürk’ün ‘Yurtta Sulh ve Cihanda Sulh’ sözleriyle simgeleşen Türkiye’nin barışçı politikası farklı ideolojileri benimsemelerine rağmen Türkiye’yi ve Rusya’yı birbirine yakınlaştırmıştır.
Savaştan sonra imzalanan Lozan Antlaşması ve Montreux Sözleşmesi Türkiye ile Rusya’nın güvenliğine ve Karadeniz’in bir barış denizi olmasına katkı sağlamıştır.
Soğuk Savaş yıllarının güçlüklerine ve zaman zaman yaşanan arzu edilmeyen söylemlere ve gelişmelere rağmen sonunda o dönemde bile iki ülke ortak ekonomik çıkarlarını değerlendirerek önemli projeleri gerçekleştirmişlerdir.
Türkiye ve Rusya, ekonomi, ticaret, sanayi, enerji ve turizm gibi alanlarda önemli başarılara imza atmışlardır. Bugün iki ülke, başta Suriye olmak üzere, bölgesel sorunların barışçı çözümlere kavuşturulması için aralarındaki diyalogu sürdürmekte, işbirliği yapma yollarını araştırmaktadırlar. BM yasasının özünü teşkil eden devletlerin egemenliği, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü ilkelerine saygı gösterilerek bütün bu sorunların çözüme kavuşturulması Türkiye’nin ve Rusya’nın ortak hedefi olmalıdır.
Bu kitap işte bütün bu konularda siyasetçilere, bilim insanlarına, gazetecilere ve aydınlara ufuk açıcı bir kaynak olacaktır. Kitaba katkıda bulunan değerli yazarları içtenlikle kutluyorum.
Onur Öymen Emekli Büyükelçi
Bu kitabın basım, yayın, satış hakları © Nika Yayınevi Basım Yayın Matbaacılık Dağıtım Reklam Eğitim Danışmanlık Tic. Ltd. Şti.'ye aittir. Anılan kuruluşun izni alınmadan kitabın tümü ya da bölümleri, mekanik, elektronik, manyetik ya da başka yöntemlerle çoğaltılamaz, basılamaz.
Sanctions are one of the foreign policy instrument of states taking its roots from the depth of the history. This
instrument restricts activities utilized by one or more international actors, upon any other international actor
-like certain institutions, individuals or private companies of a certain country- in order to achieve foreign
policy goals or for making that actor change its behaviour. These restrictive activites may be in the form of
political, economic, financial restrictions or some of them together.
Financial sanctions are relatively younger tools than the other kinds and they are used as suplementary to
economic sanctions to increase their forcefulness. But, as well as conventional methods to evade financial
sanctions, there is also a transformation process about the existing global financial mechanism. In this article,
effeciency of the financial sanctions will be analysed by the Iran sanctions case during the 2010’s, taking into
consideration newly developed evasion methods and the changing global financial environment.
Key Words: Iran Sanctions, Financial Sanctions, Sanctions Efficiency, Sanction Evasion, SWIFT Alternatives.
Öz
Yaptırımlar, devletlerin dış politikalarında kullandığı, köklerini tarihin derinliklerinden alan araçlardan biridir. Bu araç, bir devletin kendi dış politika hedeflerine ulaşmak veya bir aktörün davranışını kendi istediği yönde değişmesini sağlamak için bir veya daha fazla uluslararası aktör tarafından, belirli bir ülkenin kurumları, bireyleri veya özel şirketleri ve diğer uluslararası aktörlerinin faaliyetlerini kısıtlamak üzere kullanılır. Bu uygulama aracı, politik, ekonomik, mali kısıtlamalar veya bunların bir kısmının birlikte uygulanması şeklinde olabilir. Mali yaptırımlar, diğer türlere göre nispeten daha yeni araçlar olup hedefe ulaşmak için diğer ekonomik yaptırımlara ek olarak kullanılırlar. Bununla beraber mali yaptırımlardan etkilenmemek için geleneksel yöntemlerin yanı sıra mevcut küresel finansal mekanizma kapsamında dönüşüm süreci kullanılabilmektedir. Bu makalede, mali yaptırımların etkinliği, yeni geliştirilen kaçınma yöntemleri ve değişen küresel mali ortam göz önünde bulundurularak 2010'lu yıllardan itibaren İran yaptırımları örneğinde ele alınmaktadır.
world system appeared to revive the Great Game in ex-Soviet space including Central Asia. This new
Great Game has taken a very recognizable feature but now it seems that it is being played out with
the expanded set of actors. Starting from the 1990s, we have been witnessing game within games
taking place in the region. The first game is played between the USA, Russia and China while the
the other one is played among the regional countries. The players try to maximize their power and
influence and they do everything possible to prevent other players to become more influential. Each
player has its own strengths/weaknesses and each one uses various tools in both furthering the
cooperation or provoking competition with other actors according to the merits of the issue
concerned. This article focuses on the relations between Russia and China and will discuss their
objectives and maneuvering in Central Asia. In the first part, the policies whereby Russia and China
seek to strengthen their positions in the regional competition will be analyzed, then the motivations
that bring Russia and China together in their relations and led them to cooperate will be explained.
Finally, the sustainability of cooperation between Russia and China will be explored. Here, the
historical and geopolitical infrastructure of this competition and cooperation policies are discussed.
Keywords: Central Asia, Russia, China, Cooperation, Competition, Great Game
ÖZ Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra iki kutuplu sistemin de sona ermesi Orta Asya’nın
içinde olduğu Sovyet dönemindeki Büyük Oyunu yeniden gündeme getirdi. Bu Yeni Büyük Oyun,
uluslararası politikada oldukça sıradanlaştığı halde yeni aktörler de tarafları arasında yer almaya
başladı. Bu bölgede, 1990’lı yıllardan itibaren ABD, Rusya ve Çin ile zaman zaman devreye giren
diğer bir aktör ile bölge ülkeler arasında oyun sürmektedir. Söz konusu oyuncular, güçlerini ve
etkilerini olabildiğince en üst düzeye çıkarmaya çalışırlar ve diğer oyuncuların daha etkili olmalarını
engellemek için her şeyi yaparlar. Her oyuncunun kendisine göre avantajları/dezavantajları
bulunmakta olup iş birliğini ilerletmek veya şartlara göre diğer oyuncular arasındaki çatışmayı teşvik
etmek için çeşitli araçlar kullanırlar. Bu makale, Orta Asya’da Rusya ve Çin arasındaki ilişkilere
odaklanmakta ve bu konudaki manevralarını tartışmaktadır. İlk bölümde Rusya ve Çin’in bölgesel
rekabetteki konumlarını güçlendirmeye çalıştıkları politikalar tahlil edilmekte, daha sonra iki ülkeyi
bir araya getirerek iş birliğine yönlendiren motivasyonlar ele alınmaktadır. Son olarak Rusya ile Çin
için söz konusu iş birliğinin sürdürülebilir olup olmadığı analiz edilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Orta Asya, Rusya, Çin, Rekabet, İş birliği, Büyük Oyun
Türkiye’nin AİHM kararlarında en fazla sözleşmeyi ihlal eden ülke olması,
insan hakları alanında yeni düzenlemeleri zorunlu kılmaktadır. Başta mevcut
yasaların anayasa ve ilgili milletlerarası sözleşmelere uygunluğunu sağlamak
olmak üzere, yargının zamanında karar vermesi de adaletin tecellisi için zorunludur.
Her ne kadar nüfusa oranla mahkumiyet sayısı dikkate alındığında
Türkiye’nin sicili en kötülerden değilse de ülkemizde hukuk devletinin en
geniş anlamıyla kurumlaşması için her çareye başvurmak gerekmektedir. Bu
bağlamda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı önemli bir aşamadır.
AİHM önünde mahkumiyet kararlarını azaltmak yanında iç yargı kurumları
önündeki yığılmanın da önüne geçilmesi için Anayasaya aykırı yasaların
iptali yolunda Anayasa Mahkemesine verilen yetkiler arttırılmalı, mevcut düzenlemeler
insan hakları lehinde daha geniş yorumuyla dikkate alınmalı ve
yargıcın kişisel sorumluluğu uygulaması getirilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Türkiye-AİHM İlişkileri, Anayasa Mahkemesi, Anayasallık
Denetimi, Bireysel Başvuru.
Drafts by Alaeddin Yalçınkaya
Papers by Alaeddin Yalçınkaya
Çok sayıda bilim insanının Türkiye - Rusya ilişkilerini siyasi, ekonomik, stratejik ve çevresel boyutlarıyla değerlendiren makalelerini Doç. Dr. Elif Hatun Kılıçbeyli’ nin çabalarıyla bir araya getiren 100. yılında Türkiye - Rusya İlişkileri: Çok Taraflı Gelişmeler, Karşılıklı Etkileşimler başlıklı kitap önemli bir boşluğu dolduracak değerli bir eser olmuştur.
Avrupa, Asya ve Ortadoğu’nun en önemli ülkelerinden olan Türkiye ve Rusya tarih boyunca bu bölgedeki gelişmeler üzerinde önemli rol oynamışlardır. Dünyadaki gelişmelerin de etkisiyle inişli çıkışlı bir seyir gösteren bu ilişkilerin dönüm noktası 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması olmuştur. Kitabın bu antlaşmanın 100. yıldönümünde yayınlanması özel bir önem taşımaktadır.
Dünyada ve bölgede yaşanan ve milyonlarca insanın hayatına mal olan savaşlara, iki ülkenin uzun süre farklı kamplarda yer almalarına rağmen Moskova Antlaşmasından bu yana yaşanan yüz yıl içinde Türkiye’yle Rusya arasında barışın sürdürülebilmesi, üzerinde önemle durulması gereken bir noktadır. Zira ondan önceki iki yüzyılı aşkın zamanda iki ülke arasında, kısa süreli yakınlaşma dönemleri dışında, çoğunlukla savaş, gerginlik ve güvensizlik havası egemen olmuştu.
Gerçekten, Osmanlı İmparatorluğu ile Çarlık Rusya’sının farklı stratejik çıkarları, siyasi beklentileri, Avrupa’nın diğer büyük devletlerinin kendi menfaatleri doğrultusunda izledikleri politikalar bölgede uzun barış, güvenlik ve istikrar dönemlerinin yaşanmasına olanak vermemişti.
Birinci Dünya Savaşı’na iki düşman ülke olarak giren Türkiye ile Rusya’nın savaş yıllarında yaşadıkları tecrübelerden sonra, ortak çıkarlarının önemini daha iyi kavrayarak, Atatürk ve Lenin’in önderliğinde başlattıkları dostluk ve işbirliği dönemi kalıcı izler bırakmıştır.
Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’na Rusya’nın verdiği destek ve Atatürk’ün ‘Yurtta Sulh ve Cihanda Sulh’ sözleriyle simgeleşen Türkiye’nin barışçı politikası farklı ideolojileri benimsemelerine rağmen Türkiye’yi ve Rusya’yı birbirine yakınlaştırmıştır.
Savaştan sonra imzalanan Lozan Antlaşması ve Montreux Sözleşmesi Türkiye ile Rusya’nın güvenliğine ve Karadeniz’in bir barış denizi olmasına katkı sağlamıştır.
Soğuk Savaş yıllarının güçlüklerine ve zaman zaman yaşanan arzu edilmeyen söylemlere ve gelişmelere rağmen sonunda o dönemde bile iki ülke ortak ekonomik çıkarlarını değerlendirerek önemli projeleri gerçekleştirmişlerdir.
Türkiye ve Rusya, ekonomi, ticaret, sanayi, enerji ve turizm gibi alanlarda önemli başarılara imza atmışlardır. Bugün iki ülke, başta Suriye olmak üzere, bölgesel sorunların barışçı çözümlere kavuşturulması için aralarındaki diyalogu sürdürmekte, işbirliği yapma yollarını araştırmaktadırlar. BM yasasının özünü teşkil eden devletlerin egemenliği, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü ilkelerine saygı gösterilerek bütün bu sorunların çözüme kavuşturulması Türkiye’nin ve Rusya’nın ortak hedefi olmalıdır.
Bu kitap işte bütün bu konularda siyasetçilere, bilim insanlarına, gazetecilere ve aydınlara ufuk açıcı bir kaynak olacaktır. Kitaba katkıda bulunan değerli yazarları içtenlikle kutluyorum.
Onur Öymen Emekli Büyükelçi
Bu kitabın basım, yayın, satış hakları © Nika Yayınevi Basım Yayın Matbaacılık Dağıtım Reklam Eğitim Danışmanlık Tic. Ltd. Şti.'ye aittir. Anılan kuruluşun izni alınmadan kitabın tümü ya da bölümleri, mekanik, elektronik, manyetik ya da başka yöntemlerle çoğaltılamaz, basılamaz.
Sanctions are one of the foreign policy instrument of states taking its roots from the depth of the history. This
instrument restricts activities utilized by one or more international actors, upon any other international actor
-like certain institutions, individuals or private companies of a certain country- in order to achieve foreign
policy goals or for making that actor change its behaviour. These restrictive activites may be in the form of
political, economic, financial restrictions or some of them together.
Financial sanctions are relatively younger tools than the other kinds and they are used as suplementary to
economic sanctions to increase their forcefulness. But, as well as conventional methods to evade financial
sanctions, there is also a transformation process about the existing global financial mechanism. In this article,
effeciency of the financial sanctions will be analysed by the Iran sanctions case during the 2010’s, taking into
consideration newly developed evasion methods and the changing global financial environment.
Key Words: Iran Sanctions, Financial Sanctions, Sanctions Efficiency, Sanction Evasion, SWIFT Alternatives.
Öz
Yaptırımlar, devletlerin dış politikalarında kullandığı, köklerini tarihin derinliklerinden alan araçlardan biridir. Bu araç, bir devletin kendi dış politika hedeflerine ulaşmak veya bir aktörün davranışını kendi istediği yönde değişmesini sağlamak için bir veya daha fazla uluslararası aktör tarafından, belirli bir ülkenin kurumları, bireyleri veya özel şirketleri ve diğer uluslararası aktörlerinin faaliyetlerini kısıtlamak üzere kullanılır. Bu uygulama aracı, politik, ekonomik, mali kısıtlamalar veya bunların bir kısmının birlikte uygulanması şeklinde olabilir. Mali yaptırımlar, diğer türlere göre nispeten daha yeni araçlar olup hedefe ulaşmak için diğer ekonomik yaptırımlara ek olarak kullanılırlar. Bununla beraber mali yaptırımlardan etkilenmemek için geleneksel yöntemlerin yanı sıra mevcut küresel finansal mekanizma kapsamında dönüşüm süreci kullanılabilmektedir. Bu makalede, mali yaptırımların etkinliği, yeni geliştirilen kaçınma yöntemleri ve değişen küresel mali ortam göz önünde bulundurularak 2010'lu yıllardan itibaren İran yaptırımları örneğinde ele alınmaktadır.
world system appeared to revive the Great Game in ex-Soviet space including Central Asia. This new
Great Game has taken a very recognizable feature but now it seems that it is being played out with
the expanded set of actors. Starting from the 1990s, we have been witnessing game within games
taking place in the region. The first game is played between the USA, Russia and China while the
the other one is played among the regional countries. The players try to maximize their power and
influence and they do everything possible to prevent other players to become more influential. Each
player has its own strengths/weaknesses and each one uses various tools in both furthering the
cooperation or provoking competition with other actors according to the merits of the issue
concerned. This article focuses on the relations between Russia and China and will discuss their
objectives and maneuvering in Central Asia. In the first part, the policies whereby Russia and China
seek to strengthen their positions in the regional competition will be analyzed, then the motivations
that bring Russia and China together in their relations and led them to cooperate will be explained.
Finally, the sustainability of cooperation between Russia and China will be explored. Here, the
historical and geopolitical infrastructure of this competition and cooperation policies are discussed.
Keywords: Central Asia, Russia, China, Cooperation, Competition, Great Game
ÖZ Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra iki kutuplu sistemin de sona ermesi Orta Asya’nın
içinde olduğu Sovyet dönemindeki Büyük Oyunu yeniden gündeme getirdi. Bu Yeni Büyük Oyun,
uluslararası politikada oldukça sıradanlaştığı halde yeni aktörler de tarafları arasında yer almaya
başladı. Bu bölgede, 1990’lı yıllardan itibaren ABD, Rusya ve Çin ile zaman zaman devreye giren
diğer bir aktör ile bölge ülkeler arasında oyun sürmektedir. Söz konusu oyuncular, güçlerini ve
etkilerini olabildiğince en üst düzeye çıkarmaya çalışırlar ve diğer oyuncuların daha etkili olmalarını
engellemek için her şeyi yaparlar. Her oyuncunun kendisine göre avantajları/dezavantajları
bulunmakta olup iş birliğini ilerletmek veya şartlara göre diğer oyuncular arasındaki çatışmayı teşvik
etmek için çeşitli araçlar kullanırlar. Bu makale, Orta Asya’da Rusya ve Çin arasındaki ilişkilere
odaklanmakta ve bu konudaki manevralarını tartışmaktadır. İlk bölümde Rusya ve Çin’in bölgesel
rekabetteki konumlarını güçlendirmeye çalıştıkları politikalar tahlil edilmekte, daha sonra iki ülkeyi
bir araya getirerek iş birliğine yönlendiren motivasyonlar ele alınmaktadır. Son olarak Rusya ile Çin
için söz konusu iş birliğinin sürdürülebilir olup olmadığı analiz edilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Orta Asya, Rusya, Çin, Rekabet, İş birliği, Büyük Oyun
Türkiye’nin AİHM kararlarında en fazla sözleşmeyi ihlal eden ülke olması,
insan hakları alanında yeni düzenlemeleri zorunlu kılmaktadır. Başta mevcut
yasaların anayasa ve ilgili milletlerarası sözleşmelere uygunluğunu sağlamak
olmak üzere, yargının zamanında karar vermesi de adaletin tecellisi için zorunludur.
Her ne kadar nüfusa oranla mahkumiyet sayısı dikkate alındığında
Türkiye’nin sicili en kötülerden değilse de ülkemizde hukuk devletinin en
geniş anlamıyla kurumlaşması için her çareye başvurmak gerekmektedir. Bu
bağlamda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı önemli bir aşamadır.
AİHM önünde mahkumiyet kararlarını azaltmak yanında iç yargı kurumları
önündeki yığılmanın da önüne geçilmesi için Anayasaya aykırı yasaların
iptali yolunda Anayasa Mahkemesine verilen yetkiler arttırılmalı, mevcut düzenlemeler
insan hakları lehinde daha geniş yorumuyla dikkate alınmalı ve
yargıcın kişisel sorumluluğu uygulaması getirilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Türkiye-AİHM İlişkileri, Anayasa Mahkemesi, Anayasallık
Denetimi, Bireysel Başvuru.
olup bu ilke günümüzde de yaygın bir
şekilde kullanılmaktadır. Bu ilke uygulanırken etnik
farklılıklar, din, mezhep, dil gibi unsurlar emperyalist
stratejiler açısından her devirde ustalıkla
kullanılmaya çalışılmıştır. Öte yandan bir din
veya inanç sistemi içinde farklı mezheplerin ortaya
çıkması, insan doğasının bir sonucudur Aynı
ideali, akımı, düşünceyi paylaşan insanların, sayısı
arttıkça farklı alt bölümlere, gruplara ayrılması
kaçınılmaz olduğu gibi semavi dinlerde de genişleme,
yayılma, mensuplarının çoğalması ile orantılı
olarak zamanla farklı dallar ortaya çıkmıştır.
Ortaçağ Avrupa Hıristiyan toplumlarında mezhep
farklılıkları büyük katliamlara yol açmış olup
bu acı tecrübeden dolayı batı toplumu kiliselere
belirli özerklik vermis ve devlet yönetimi ile bağlantıyı
asgariye indirmiş, sekülerleşme dönemine
geçilmiştir. Günümüzde bu alanda çatışmaya yol
açacak girişimlerden kaçınılmakta, bu yöndeki
kıvılcımların söndürülmesi için akl-ı selim (rasyonal
yaklaşım) devereye girmektedir. Buna karşın
dünyanın enerji kaynakları ve jeopolitik özellikleri
bakımından en önemli coğrafyasında bulunan
Müslüman toplumlar arasında tarihte görülmeyen
iç savaşlar yaşanmakta, aynı zamanda mezhep
çatışmasının alt yapısı oluşturulmaktadır. Her
fırsatta yeni cepheler açılmak istenen “Şii-Sünni
çatışması"nın bir bakıma uzantısı olarak Haziran
2017 itibariyle Katar Krizi zikredilebilir. İslâm
coğrafyasında gittikçe yoğunlaşan şekilde “böl-yönet"
ilkesini uygulamak üzere stratejiler, politikalar
oluşturulmakta, bu yönde birçok simulasyonlar
kurulmaktadır. Buna karşın başta bazı ilahiyat
kökenli araştırmacılar olmak üzere bir kısım din
adamlarının sorunun islâm tarihinden kaynaklındığı
yönündeki görüşleriyle bu çatışmayı haklı
kılacak iddialarla “böl-yönet” stratejisine farkında
olmayarak destek verdikleri görülmektedir. Bu
çalışmada, aslında fıkıh-kelâm gibi islâmi bilimlerin
konusu olduğu halde, siyaset, hukuk ve tarihi
gerçekler ışığında İslâm’da mezhepler ve tarikatlar
konusu ele alınarak, bu tür farklılıkların çatışma
nedeni olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
(*) Prof.Dr., Marmara Üniversitesi Uluslararası ilişkiler Bölümü.
hayattayken, Müslümanlar meselelerini
kendisine arz edebildikleri için ihtilaf
söz konusu olmamıştır. Daha sonra
Müslümanların adedi artmış, İslâm
coğrafyası geniş iklimlere ve kıtalara
uzanmış, yeni sorunlara âyet-i kerîmeler ve
hadis-i şerifler ışığında çözüm aranmıştır.
Böylece farklı içtihadlar ortaya çıkmıştır.
Bütün bunların birikimiyle mezhepler
şekillenmiştir. Amelî meselelerde
kendi görüşüne uymayanın Müslüman
olmadığını, hiçbir hak mezhep imamının
veya müçtehidin söylemediğini tekraren
belirteyim. Bu çerçevede, “İslâm yolu” farklı
şeritler hâlinde aynı istikamete giden bir
cadde olarak görülmüştür.