3-Öğretmenlere öğrencilerle iletişim konusunda hizmet içi eğitim verilebilir. 4-Ders çalışmak ist... more 3-Öğretmenlere öğrencilerle iletişim konusunda hizmet içi eğitim verilebilir. 4-Ders çalışmak isteyen öğrenciler için kütüphane oluşturulabilir. 5-Ailelere öğrencilerin öğrenim hayatını devam ettirmelerinin önemi hakkında bilinçlenmeleri için seminerler düzenlenebilir.
Bu çalışmanın konusunu ilk yazılı eserlerimizin verilmeye başlandığı Göktürkçe Döneminden başlayı... more Bu çalışmanın konusunu ilk yazılı eserlerimizin verilmeye başlandığı Göktürkçe Döneminden başlayıp Eski Uygur, Karahanlı, Harezm, Kıpçak, Çağatay, Eski Anadolu ve Osmanlı Türkçeleri ile Çağdaş Türk lehçelerinde adlandırılan Türkçe gök cisim adları oluşturmaktadır. Çalışmanın amacı Türkçe gök cisim adlarının tarihî ve çağdaş lehçelerdeki varlığını karşılaştırmaktır. Tarihi lehçelere ait yazılı eserlerde yer alan gök cisim adlarını çağdaş lehçelerde varlıklarını sürdürmüş mü, sürdürmüş ise ne tür değişikliklere uğramıştır soruların cevaplarını bulmaktır. Bu sorulara cevap bulabilmek için tarihi lehçe sözlükleri, dönemi yansıtan yazılı eserler üzerinde yapılmış çalışmalar taranmıştır. Çağdaş lehçeler üzerinde karşılaştırma yapmak için çağdaş lehçe sözlükleri taranmış ve kelimeler şekil ve anlam açısından değerlendirilmiştir. Gök cisimleri dünyaya, bilime, yaradılışa vb. bakış açımızı ortaya koymaktadır. Kelimelerin zeginliği kavram dünyamızı kavram dünyamız da kelime dünyamızı zenginleştirir. Bu anlamda Eski Türkçe adların günümüzde varlığını koruması mühimdir. Türkçenin konuşulduğu coğrafya dünya üzerinde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Sadece Türkiye Türkçesi değil pek çok Türk lehçesi kendi siyasi bölgesinde gelişim göstermektedir. Bilim dili ve edebi dil olarak gün geçtikçe gelişmektedir. Bu lehçeler arasında ortak kelimelerin olması üstelik bir de bu ortak kelimelerin ortak tarihimizden kopup gelmesi Türk dilinin değerini gösterir. Bu çalışma bu değeri ortaya koymak ve Türkçe adlarımıza sahip çıkmak için yapılmıştır.
Türkçenin yazılı eserlerinin ortaya konulduğu ilk dönem Eski Türkçe Dönemi olarak adlandırılmakta... more Türkçenin yazılı eserlerinin ortaya konulduğu ilk dönem Eski Türkçe Dönemi olarak adlandırılmaktadır.Bu dönemde siyasi olarak keskin bir ayrım olmamıştır. Dolayısıyla var olan dilin ses ve şekil özelliğinde ve söz varlığında da keskin bir ayrım yoktur. Ancak Türklerin Orta Asya dışına göçleri ve göç ettikleri coğrafyalarda kurdukları siyasi yapılarla birlikte bu ayrım gittikçe keskinleşir.Eski Türkçe Dönemi'nde varlığını sürdüren ve kitabelerde de adı geçen Oğuzlar kimi zaman Eski Türkçeden etkilenmiş kimi zaman da Eski Türkçeyi etkilemişlerdir.Zaman ve mekan mesafesi bakımından Orta Asya'ya uzak da olsa Anadolu'da yani Oğuzların arasında Eski Türkçenin izleri özellikle söz varlığı günümüze kadar yaşatılmıştır. Anadolu'da gerek yazı dilinde gerek ağızlarda bu Eski Türkçe kelimelere rastlanmaktadır. Hüseyin Nihal Atsız gibi Türkçü yazarlar Orta Asya'nın özlemiyle daha doğrusu Orta Asya tarihine ve tarihi şahıslarına olan özlemle eserlerinde bu Eski Türkçe kelimeleri kullanmaya gayret etmişlerdir. Buradaki amaç elbette ki ortak dil,ortak tarih ve ortak kültürün zamanla unutulmaması ve bağların her zaman güçlü kılınmasıdır. Bu makalede de Atsız'ın Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor romanlarında kullanmış olduğu Eski Türkçe kelimelerin varlığı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bunu yaparken de Eski Türkçe Dönemi'ne ait yazılı eserler ve Eski Türkçenin etimolojik sözlükleri tanık gösterilmiştir.
Uluslararası Beşeri Bilimler ve Eğitim Dergisi, 2022
Bu makalede Japonca, Korece, Tunguzca, Moğolca ve Türkçe gibi Transavrasya dillerini konuşanların... more Bu makalede Japonca, Korece, Tunguzca, Moğolca ve Türkçe gibi Transavrasya dillerini konuşanların kökeni ve ilk yayılma alanları konularına yönelik sorular genetik, arkeolojik ve dil bilimi çerçevesinde birleşik bir perspektifte ‘üçgenleştirerek’ ele alınmaktadır. Transavrasya dillerinin ortak soylarının Neolitik Çağ’ın başından itibaren Kuzeydoğu Asya’da hareket eden ilk çiftçilere kadar izlenebileceğini ve bu dilleri konuşanların erken yayılmasının tarım tarafından yönlendirildiğini görüyoruz. Bu dillerin yayılması, tarımın ve genlerin dağılmasını yansıtan iki ana aşamayı içeriyordu. İlk aşama, Amur ile ilişkili genlerle darı çiftçilerinin Batı Liao Nehri’nden çevre bölgelere yayıldığı Erken-Orta Neolitik’e kadar uzandığı aşamadır. İkini aşama, önemli Amur atalara sahip darı çiftçilerinin Sarı Nehir, Batı Avrasya ve Jomon nüfuslarıyla yavaş yavaş karıştığı ve pirincin de Batı Avrasya bitkileri ve hayvancılık dahil tarımsal paketi genişlettiği Geç Neolitik, Tunç ve Demir Çağlarından kalma olduğu aşamadır. Bu araştırma, antik DNA’dan yeni kanıtlar geliştirerek, Japon ve Kore nüfuslarının Batı Liao Nehri atalarına sahip olduğuna dair son bulguları doğrularken, Transavrasya dil ailesinin genetik bir karşılığı olmadığına dair önceki iddialarla çelişiyor. Daha önce yapılan bazı araştırmaların Transavrasya bölgesini tarım bölgesinin dışında görmesine rağmen, bulgularımız çitçilik/dil dağılımı hipotezinin Avrasya nüfus dağılımlarını anlamak için hala geçerli bir model olduğunu göstermektedir. Dilbilimi, arkeoloji ve genetik üçgenlemesi, pastoralist ve tarımsal hipotezleri pastoralist ve tarımsal hipotezler arasındaki rekabeti çözüyor ve Transavrasya dillerini konuşanların erken yayılmasının tarım tarafından yönlendirildiği sonucuna varıyor.
Kıbrıs'ın tarihi ve arkeolojisi ile ilgili olarak son dönem araştırmaları göstermektedir ki Ada'n... more Kıbrıs'ın tarihi ve arkeolojisi ile ilgili olarak son dönem araştırmaları göstermektedir ki Ada'nın uygarlık tarihi bir hayli geriye gitmektedir. Ada, Ön Asya'ya, Afrika'ya, Avrupa'ya olan yakınlığı ve bağlantıları, yer üstü ve yer altı kaynakları, güvenilir bir bölge olması sebebiyle insanlar tarafından cazip görülen bir kara parçası olmuştur. Dolayısıyla sürekli olarak göç almıştır. Atlı göçebe kültüre sahip Türklerin Dünyanın farklı bölgelerine yayıldıkları artık kesinleşmiş bilgiler arasındadır. Bu bilgiyi hem arkeolojiantropoloji bilimleri hem dilbilim hem de gen bilimi desteklemektedir. Özellikle İskitler olarak bilinen Türk izlerini Asya dışında Avrupa ve Afrika kıtasında sürebilmekteyiz. Bu izler içerisinde İskitlerin arkalarında bıraktıkları anıt mezarlar, bu mezarlardan çıkarılan eserler ve ölü gömme adetleri mevcuttur. Bilindiği gibi ölü gömme adetleri sessiz ama çok sağlam bir iletişim aracıdır. Yazının olmadığı yerde ölü gömme gelenekleri ulusuna dair bize bir şeyler anlatmaya çalışır. Anıt mezarların karşılaştırılması ve mezarlardan çıkarılan eserler üzerindeki desen ve motiflerin de incelenmesi bir hayli mühimdir. İskitlere ait kurganlar ve eserler incelendiğinde Ön-Türklere ait pek çok somut bilgiye ulaşabilmekteyiz. Kıbrıs Gazi Mağusa (Enkomi) de bulunan ve Kral Mezarları olarak bilinen seksenden fazla Altay Türk-İskit kurganı tipinde mezar mevcuttur. Bu mezarlardan çıkarılan eserler incelendiğinde üzerindeki desen ve motiflerin İskit tarzını yansıttığını görüyoruz. Söz konusu motifler: turna kuşu, yıldız çarkı, hayat ağacı, kutsal kabul edilen geyik ve dağ keçisi, Hun gülü olarak da bilinen lotus çiçeği, kanatlı pars (don değiştirme geleneğine bağlı olarak) tır. Bu çalışmada özellikle turna kuşu motifi üzerinde durulacaktır sebebi ise şudur; kül kabı olarak kullanılan kapların turna kuşu formunda tasarlanması, yine kaplar üzerine turna kuşlarının çizilmesi, turna kuşunun olduğu kompozisyon içerisinde Tanrıya ulaşmayı sembolize eden ozlaşmak olarak da tabir edilen oz damgasının (yıldız çarkı) ve hayat ağacının olmasıdır. Bu kompozisyonun Altaylarda yaşamış ve yaşayan Türklerin eserlerinde, özellikle de İskitlere ait eserler üzerinde görebilmemiz oldukça kıymetlidir. Turna kuşunun Türk halk kültürü içerisindeki yeri tartışılmazdır. Türk mitolojisi ve destanlarında yerini alan turna kuşu işitsel ya da görsel kültür öğeleri ile günümüze kadar gelebilmiştir. Bütün Avrasya coğrafyasında ve kültüründe yerini aldığı gibi Kıbrıs'ta da almalıdır.
Türklere ait yazılı ve sözlü eserlerinden başlanıp günümüze kadar ortaya koydukları eserlerden ha... more Türklere ait yazılı ve sözlü eserlerinden başlanıp günümüze kadar ortaya koydukları eserlerden hareketle Ülker yıldızının kavram dünyasını tespit edebilmek mümkündür. Bu dönem metinlerinden hareketle Ülker yıldızının Türk düşünce sistemi ve mitolojisinde önemli bir yer tuttuğunu ve Türkler açısından bir kutsiyet taşıdığını söyleyebiliriz. İslamiyet öncesi ve İslamiyet etkisindeki birçok yazılı ve sözlü eserde 'Ülker' olarak geçen söz konusu yıldız Arapça ve Farsçanın etkisiyle Klasik Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı'nda 'Süreyya' ve 'Pervin' adlarıyla yer almaktadır. Ayrıca Ülker yıldızının ilk olarak tek bir yıldızın ismini karşılarken zamanla anlam değişim ve gelişimine uğrayarak özel bir yıldız kümesinin haline geldiğini görmekteyiz.Bu kanıya varmamızın sebebi ise DLT ve KB 'de ayrı bir yıldız olarak ele alınırken daha sonraki eserlerde ve sözlü kültürde takım yıldızı olarak yer almasındandır. Bu çalışmada da tarihi metinlerden hareketle Ülker yıldızının anlam dünyası tespit edilip, birtakım Türkçe sözcüklerin (yıldız,alaz,yalaz,yalım vb.) yapısından hareketle etimolojisi değerlendirilecektir.
Ön-Türklerin tarih öncesi çağlardan itibaren Altaylardan kalkıp Kafkaslara, Anadolu'ya, Akdeniz k... more Ön-Türklerin tarih öncesi çağlardan itibaren Altaylardan kalkıp Kafkaslara, Anadolu'ya, Akdeniz kıyılarına kadar ulaştıklarını ve gittikleri yerlerde yazılı-sözlü izler bıraktıklarını pek çok bilim insanı tahmin etmektedir. Bu tahminler elbette ki somut delillerle kanıtlanmaya çalışılmaktadır. Kurganlar, kurganlardan çıkarılan birtakım eşyalar, bu eşyaların üzerindeki semboller ve yazılar, ölü gömme adetleri vb. bazı işaretler bu somut delillerin içerisindedir. Bu çalışmada da Ön-Türklerin Kıbrıs'taki izleri yukarıda sıralanan somut veriler ışığında sürülecektir. Böyle bir hipotezin ortaya atılmasında özellikle Kıbrıs Hece Yazısı olarak adlandırılan Demir Çağına ait bir yazının ortaya çıkması önemli rol oynar. Kıbrıs Hece Yazısı'nın Göktürk alfabesi ile okunabilmesi ve anlamlandırılabilmesi de bu hipotezimizin doğruluk oranını artırır. Kıbrıs'ta yapılan kazı çalışmalarında çıkarılan atlı araba (cenaze arabası), üzerine turna kuşu motifi işlenmiş, yakılan ölülerin küllerinin konulduğu kaplar, ölüleri gömme adetleri, semboller gibi başlıklar altında Altay bölgesi ile Kıbrıs kurganları karşılaştırılmış olup büyük ölçüde benzerlikler keşfedilmiştir. Bu karşılaştırmayı yaparken Altaylardaki tarih öncesi kültür çevreleri ve kurganları hakkında yapılan çalışmalar ile Kıbrıs tarih öncesi kültür çevresi ve kurganları hakkında yapılan çalışmalar dikkate alınmıştır. Bu aşamada başyapıt niteliğindeki eser "İslamiyet'ten Önceki Türk Kültür Tarihi", son dönemde Altaylardaki arkeolojik çalışmaları kapsayan "Türk-Altay Kuramı" adlı eser, Türklere ait bütün kurganları içine alan ait "Türk Kurganları" adlı eser, yine bu konu ile ilgili son dönem yapılan doktora tezleri yol gösterici olmuştur. Kurganlardan çıkarılan somut verilerin görsellerinden yararlanılmıştır. Ele alınan konu disiplinler arası bir yaklaşımla Tarih, Türkoloji ve Arkeoloji gibi bilim dallarının sarmalında değerlendirilmiştir.
3-Öğretmenlere öğrencilerle iletişim konusunda hizmet içi eğitim verilebilir. 4-Ders çalışmak ist... more 3-Öğretmenlere öğrencilerle iletişim konusunda hizmet içi eğitim verilebilir. 4-Ders çalışmak isteyen öğrenciler için kütüphane oluşturulabilir. 5-Ailelere öğrencilerin öğrenim hayatını devam ettirmelerinin önemi hakkında bilinçlenmeleri için seminerler düzenlenebilir.
Bu çalışmanın konusunu ilk yazılı eserlerimizin verilmeye başlandığı Göktürkçe Döneminden başlayı... more Bu çalışmanın konusunu ilk yazılı eserlerimizin verilmeye başlandığı Göktürkçe Döneminden başlayıp Eski Uygur, Karahanlı, Harezm, Kıpçak, Çağatay, Eski Anadolu ve Osmanlı Türkçeleri ile Çağdaş Türk lehçelerinde adlandırılan Türkçe gök cisim adları oluşturmaktadır. Çalışmanın amacı Türkçe gök cisim adlarının tarihî ve çağdaş lehçelerdeki varlığını karşılaştırmaktır. Tarihi lehçelere ait yazılı eserlerde yer alan gök cisim adlarını çağdaş lehçelerde varlıklarını sürdürmüş mü, sürdürmüş ise ne tür değişikliklere uğramıştır soruların cevaplarını bulmaktır. Bu sorulara cevap bulabilmek için tarihi lehçe sözlükleri, dönemi yansıtan yazılı eserler üzerinde yapılmış çalışmalar taranmıştır. Çağdaş lehçeler üzerinde karşılaştırma yapmak için çağdaş lehçe sözlükleri taranmış ve kelimeler şekil ve anlam açısından değerlendirilmiştir. Gök cisimleri dünyaya, bilime, yaradılışa vb. bakış açımızı ortaya koymaktadır. Kelimelerin zeginliği kavram dünyamızı kavram dünyamız da kelime dünyamızı zenginleştirir. Bu anlamda Eski Türkçe adların günümüzde varlığını koruması mühimdir. Türkçenin konuşulduğu coğrafya dünya üzerinde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Sadece Türkiye Türkçesi değil pek çok Türk lehçesi kendi siyasi bölgesinde gelişim göstermektedir. Bilim dili ve edebi dil olarak gün geçtikçe gelişmektedir. Bu lehçeler arasında ortak kelimelerin olması üstelik bir de bu ortak kelimelerin ortak tarihimizden kopup gelmesi Türk dilinin değerini gösterir. Bu çalışma bu değeri ortaya koymak ve Türkçe adlarımıza sahip çıkmak için yapılmıştır.
Türkçenin yazılı eserlerinin ortaya konulduğu ilk dönem Eski Türkçe Dönemi olarak adlandırılmakta... more Türkçenin yazılı eserlerinin ortaya konulduğu ilk dönem Eski Türkçe Dönemi olarak adlandırılmaktadır.Bu dönemde siyasi olarak keskin bir ayrım olmamıştır. Dolayısıyla var olan dilin ses ve şekil özelliğinde ve söz varlığında da keskin bir ayrım yoktur. Ancak Türklerin Orta Asya dışına göçleri ve göç ettikleri coğrafyalarda kurdukları siyasi yapılarla birlikte bu ayrım gittikçe keskinleşir.Eski Türkçe Dönemi'nde varlığını sürdüren ve kitabelerde de adı geçen Oğuzlar kimi zaman Eski Türkçeden etkilenmiş kimi zaman da Eski Türkçeyi etkilemişlerdir.Zaman ve mekan mesafesi bakımından Orta Asya'ya uzak da olsa Anadolu'da yani Oğuzların arasında Eski Türkçenin izleri özellikle söz varlığı günümüze kadar yaşatılmıştır. Anadolu'da gerek yazı dilinde gerek ağızlarda bu Eski Türkçe kelimelere rastlanmaktadır. Hüseyin Nihal Atsız gibi Türkçü yazarlar Orta Asya'nın özlemiyle daha doğrusu Orta Asya tarihine ve tarihi şahıslarına olan özlemle eserlerinde bu Eski Türkçe kelimeleri kullanmaya gayret etmişlerdir. Buradaki amaç elbette ki ortak dil,ortak tarih ve ortak kültürün zamanla unutulmaması ve bağların her zaman güçlü kılınmasıdır. Bu makalede de Atsız'ın Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor romanlarında kullanmış olduğu Eski Türkçe kelimelerin varlığı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bunu yaparken de Eski Türkçe Dönemi'ne ait yazılı eserler ve Eski Türkçenin etimolojik sözlükleri tanık gösterilmiştir.
Uluslararası Beşeri Bilimler ve Eğitim Dergisi, 2022
Bu makalede Japonca, Korece, Tunguzca, Moğolca ve Türkçe gibi Transavrasya dillerini konuşanların... more Bu makalede Japonca, Korece, Tunguzca, Moğolca ve Türkçe gibi Transavrasya dillerini konuşanların kökeni ve ilk yayılma alanları konularına yönelik sorular genetik, arkeolojik ve dil bilimi çerçevesinde birleşik bir perspektifte ‘üçgenleştirerek’ ele alınmaktadır. Transavrasya dillerinin ortak soylarının Neolitik Çağ’ın başından itibaren Kuzeydoğu Asya’da hareket eden ilk çiftçilere kadar izlenebileceğini ve bu dilleri konuşanların erken yayılmasının tarım tarafından yönlendirildiğini görüyoruz. Bu dillerin yayılması, tarımın ve genlerin dağılmasını yansıtan iki ana aşamayı içeriyordu. İlk aşama, Amur ile ilişkili genlerle darı çiftçilerinin Batı Liao Nehri’nden çevre bölgelere yayıldığı Erken-Orta Neolitik’e kadar uzandığı aşamadır. İkini aşama, önemli Amur atalara sahip darı çiftçilerinin Sarı Nehir, Batı Avrasya ve Jomon nüfuslarıyla yavaş yavaş karıştığı ve pirincin de Batı Avrasya bitkileri ve hayvancılık dahil tarımsal paketi genişlettiği Geç Neolitik, Tunç ve Demir Çağlarından kalma olduğu aşamadır. Bu araştırma, antik DNA’dan yeni kanıtlar geliştirerek, Japon ve Kore nüfuslarının Batı Liao Nehri atalarına sahip olduğuna dair son bulguları doğrularken, Transavrasya dil ailesinin genetik bir karşılığı olmadığına dair önceki iddialarla çelişiyor. Daha önce yapılan bazı araştırmaların Transavrasya bölgesini tarım bölgesinin dışında görmesine rağmen, bulgularımız çitçilik/dil dağılımı hipotezinin Avrasya nüfus dağılımlarını anlamak için hala geçerli bir model olduğunu göstermektedir. Dilbilimi, arkeoloji ve genetik üçgenlemesi, pastoralist ve tarımsal hipotezleri pastoralist ve tarımsal hipotezler arasındaki rekabeti çözüyor ve Transavrasya dillerini konuşanların erken yayılmasının tarım tarafından yönlendirildiği sonucuna varıyor.
Kıbrıs'ın tarihi ve arkeolojisi ile ilgili olarak son dönem araştırmaları göstermektedir ki Ada'n... more Kıbrıs'ın tarihi ve arkeolojisi ile ilgili olarak son dönem araştırmaları göstermektedir ki Ada'nın uygarlık tarihi bir hayli geriye gitmektedir. Ada, Ön Asya'ya, Afrika'ya, Avrupa'ya olan yakınlığı ve bağlantıları, yer üstü ve yer altı kaynakları, güvenilir bir bölge olması sebebiyle insanlar tarafından cazip görülen bir kara parçası olmuştur. Dolayısıyla sürekli olarak göç almıştır. Atlı göçebe kültüre sahip Türklerin Dünyanın farklı bölgelerine yayıldıkları artık kesinleşmiş bilgiler arasındadır. Bu bilgiyi hem arkeolojiantropoloji bilimleri hem dilbilim hem de gen bilimi desteklemektedir. Özellikle İskitler olarak bilinen Türk izlerini Asya dışında Avrupa ve Afrika kıtasında sürebilmekteyiz. Bu izler içerisinde İskitlerin arkalarında bıraktıkları anıt mezarlar, bu mezarlardan çıkarılan eserler ve ölü gömme adetleri mevcuttur. Bilindiği gibi ölü gömme adetleri sessiz ama çok sağlam bir iletişim aracıdır. Yazının olmadığı yerde ölü gömme gelenekleri ulusuna dair bize bir şeyler anlatmaya çalışır. Anıt mezarların karşılaştırılması ve mezarlardan çıkarılan eserler üzerindeki desen ve motiflerin de incelenmesi bir hayli mühimdir. İskitlere ait kurganlar ve eserler incelendiğinde Ön-Türklere ait pek çok somut bilgiye ulaşabilmekteyiz. Kıbrıs Gazi Mağusa (Enkomi) de bulunan ve Kral Mezarları olarak bilinen seksenden fazla Altay Türk-İskit kurganı tipinde mezar mevcuttur. Bu mezarlardan çıkarılan eserler incelendiğinde üzerindeki desen ve motiflerin İskit tarzını yansıttığını görüyoruz. Söz konusu motifler: turna kuşu, yıldız çarkı, hayat ağacı, kutsal kabul edilen geyik ve dağ keçisi, Hun gülü olarak da bilinen lotus çiçeği, kanatlı pars (don değiştirme geleneğine bağlı olarak) tır. Bu çalışmada özellikle turna kuşu motifi üzerinde durulacaktır sebebi ise şudur; kül kabı olarak kullanılan kapların turna kuşu formunda tasarlanması, yine kaplar üzerine turna kuşlarının çizilmesi, turna kuşunun olduğu kompozisyon içerisinde Tanrıya ulaşmayı sembolize eden ozlaşmak olarak da tabir edilen oz damgasının (yıldız çarkı) ve hayat ağacının olmasıdır. Bu kompozisyonun Altaylarda yaşamış ve yaşayan Türklerin eserlerinde, özellikle de İskitlere ait eserler üzerinde görebilmemiz oldukça kıymetlidir. Turna kuşunun Türk halk kültürü içerisindeki yeri tartışılmazdır. Türk mitolojisi ve destanlarında yerini alan turna kuşu işitsel ya da görsel kültür öğeleri ile günümüze kadar gelebilmiştir. Bütün Avrasya coğrafyasında ve kültüründe yerini aldığı gibi Kıbrıs'ta da almalıdır.
Türklere ait yazılı ve sözlü eserlerinden başlanıp günümüze kadar ortaya koydukları eserlerden ha... more Türklere ait yazılı ve sözlü eserlerinden başlanıp günümüze kadar ortaya koydukları eserlerden hareketle Ülker yıldızının kavram dünyasını tespit edebilmek mümkündür. Bu dönem metinlerinden hareketle Ülker yıldızının Türk düşünce sistemi ve mitolojisinde önemli bir yer tuttuğunu ve Türkler açısından bir kutsiyet taşıdığını söyleyebiliriz. İslamiyet öncesi ve İslamiyet etkisindeki birçok yazılı ve sözlü eserde 'Ülker' olarak geçen söz konusu yıldız Arapça ve Farsçanın etkisiyle Klasik Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı'nda 'Süreyya' ve 'Pervin' adlarıyla yer almaktadır. Ayrıca Ülker yıldızının ilk olarak tek bir yıldızın ismini karşılarken zamanla anlam değişim ve gelişimine uğrayarak özel bir yıldız kümesinin haline geldiğini görmekteyiz.Bu kanıya varmamızın sebebi ise DLT ve KB 'de ayrı bir yıldız olarak ele alınırken daha sonraki eserlerde ve sözlü kültürde takım yıldızı olarak yer almasındandır. Bu çalışmada da tarihi metinlerden hareketle Ülker yıldızının anlam dünyası tespit edilip, birtakım Türkçe sözcüklerin (yıldız,alaz,yalaz,yalım vb.) yapısından hareketle etimolojisi değerlendirilecektir.
Ön-Türklerin tarih öncesi çağlardan itibaren Altaylardan kalkıp Kafkaslara, Anadolu'ya, Akdeniz k... more Ön-Türklerin tarih öncesi çağlardan itibaren Altaylardan kalkıp Kafkaslara, Anadolu'ya, Akdeniz kıyılarına kadar ulaştıklarını ve gittikleri yerlerde yazılı-sözlü izler bıraktıklarını pek çok bilim insanı tahmin etmektedir. Bu tahminler elbette ki somut delillerle kanıtlanmaya çalışılmaktadır. Kurganlar, kurganlardan çıkarılan birtakım eşyalar, bu eşyaların üzerindeki semboller ve yazılar, ölü gömme adetleri vb. bazı işaretler bu somut delillerin içerisindedir. Bu çalışmada da Ön-Türklerin Kıbrıs'taki izleri yukarıda sıralanan somut veriler ışığında sürülecektir. Böyle bir hipotezin ortaya atılmasında özellikle Kıbrıs Hece Yazısı olarak adlandırılan Demir Çağına ait bir yazının ortaya çıkması önemli rol oynar. Kıbrıs Hece Yazısı'nın Göktürk alfabesi ile okunabilmesi ve anlamlandırılabilmesi de bu hipotezimizin doğruluk oranını artırır. Kıbrıs'ta yapılan kazı çalışmalarında çıkarılan atlı araba (cenaze arabası), üzerine turna kuşu motifi işlenmiş, yakılan ölülerin küllerinin konulduğu kaplar, ölüleri gömme adetleri, semboller gibi başlıklar altında Altay bölgesi ile Kıbrıs kurganları karşılaştırılmış olup büyük ölçüde benzerlikler keşfedilmiştir. Bu karşılaştırmayı yaparken Altaylardaki tarih öncesi kültür çevreleri ve kurganları hakkında yapılan çalışmalar ile Kıbrıs tarih öncesi kültür çevresi ve kurganları hakkında yapılan çalışmalar dikkate alınmıştır. Bu aşamada başyapıt niteliğindeki eser "İslamiyet'ten Önceki Türk Kültür Tarihi", son dönemde Altaylardaki arkeolojik çalışmaları kapsayan "Türk-Altay Kuramı" adlı eser, Türklere ait bütün kurganları içine alan ait "Türk Kurganları" adlı eser, yine bu konu ile ilgili son dönem yapılan doktora tezleri yol gösterici olmuştur. Kurganlardan çıkarılan somut verilerin görsellerinden yararlanılmıştır. Ele alınan konu disiplinler arası bir yaklaşımla Tarih, Türkoloji ve Arkeoloji gibi bilim dallarının sarmalında değerlendirilmiştir.
Uploads
Papers by Fatma Dağ