Books by Esra Arsan
Medya ve İktidar , Apr 5, 2014
1. İçindekiler
2. Giriş
3. Önsöz- Evrim Alataş
4. Savaş Çoban - İktidarın Medyası
5. Esra Er... more 1. İçindekiler
2. Giriş
3. Önsöz- Evrim Alataş
4. Savaş Çoban - İktidarın Medyası
5. Esra Ercan Bilgiç - 1919’dan 1950’ye Kemalist İktidar ve Basın
6. Ceren Sözeri - Dönüşen Medya Degişmeyen Sorunlar
7. Mustafa Sönmez - Dünden Bugüne Türkiye’de Medyanın Ekonomi Politiği
8. Semra Somersan – “İktidara” Çelme Takanlar: Devlet İçin Suçlu, Kamu İçin Haber Kaynağı
9. Ertuğrul Mavioğlu - Monarşiden Bugüne Türkiye Medyasında Baskı ve Sansür: AKP İktidarı ve Yeni Medya Karteli
10. Hüseyin Aykol - Nereye Medya Nereye
11. Bedri Adanır - Türkiye'de Kürt Medyası
12. Ragıp Duran - İktidara Karşı Bir Muhalefet Medyası Olarak Özgür Gündem’e Eleştirel Bakış
13. Barış İnce - Bir Alternatif Medya Öyküsü: BirGün
14. İsmail Saymaz - Yenişafak’ın Gezi Parkı karnesi Entelektüel Gazeteden Parti Broşürüne
15. Savaş Çoban - Gezi Direnişi ve Penguen Medyası
16. Fatih Polat - Hegemonya Mücadelesinde Feda Edilen Gazetecilik ve Taraf Örneği
17. Esra Arsan - 28 Şubat’ı Birikim ve Aksiyon Dergilerinde Okumak: Siyasi Bilim Kurgudan Medya Kurgusuna
İnternet ya da gazete arşivlerinde kaybolup gideceği yerde, derli toplu bir kitap olarak ve her h... more İnternet ya da gazete arşivlerinde kaybolup gideceği yerde, derli toplu bir kitap olarak ve her halükarda fikir ve yaklaşım birliği oluşturan bu makaleler, Türk egemen medyasının perişan halini somut olarak gözler önüne seriyor. Ele aldığı konuların çeşitliliği bir yana, hangi konuyu işlerse onu mutlaka hem genel gazetecilik pratiği ve teorisi çerçevesinde konumlandırması hem de dünya gazeteciliği perspektifiyle de irdelemesi açısında da Arsan?ın makaleleri bilgi vermenin yanı sıra ufuk açıyor.
Ragıp Duran
Bu kitabın konusu, AB olaylarının Avrupa halklarına aktarılmasında ve Avrupa kamusal alanının inş... more Bu kitabın konusu, AB olaylarının Avrupa halklarına aktarılmasında ve Avrupa kamusal alanının inşâsı sürecinde AB muhabirlerinin rolünü incelemektir. Araştırma bulguları, kendine özgü bir siyasal iletişim alanı olarak AB gazeteciliğinin Avrupa’nın demokratik açığının kapatılmasında ve Avrupa kamusal alanının inşâsında etkin rol oynayamadığını ortaya koymaktadır. Bir başka deyişle, AB’ye tam üye ülkelerin vatandaşlarının ortak ve demokratik katılımı ile şekillenen bir “Avrupalı” siyasal iletişim alanının kurulmasında ve Avrupa’nın demokratik açığının kapanmasında gazetecilik pratiği yetersiz kalmaktadır. Avrupa kamusal alanının inşâsı sürecinde gazetecilerin oynadığı rolü anlayabilmek için, özellikle Brüksel’de görev yapan AB muhabirlerinin iş rutinleri incelenmiş ve AB siyasal iletişim alanının etkin aktörleri olan bu gazetecilerin ulusal/ulusötesi meslek algıları sorgulanmıştır.
Buradan hareketle, alan çalışmasının odak noktası olarak birisi orta dönemde (Yunanistan, 1981) diğeri ise yakın dönemde (Macaristan, 2004) AB’ye tam üye olan iki Avrupa ülkesinin gazetecileri seçilmiştir. Brüksel’de görev yapan Yunan ve Macar gazeteciler ile yapılan derinlemesine söyleşi ve anket çalışmalarında AB gazetecilik pratiğinde bir üst kimlik olarak Avrupalılığın izleri aranmıştır.
Book chapters by Esra Arsan
Medya ve Muhalefet (Ed). Savaş Çoban, BGST Yayınları, İstanbul, 2020
Bu araştırmada Gezi Parkı Protestoları esnasında ve sonrasında (son bir yıl içerisinde) sosyal me... more Bu araştırmada Gezi Parkı Protestoları esnasında ve sonrasında (son bir yıl içerisinde) sosyal medya kullanıcıların üretmeye devam ettiği ve/veya şekil değiştirdiği söylemleri üzerinden Gezi Hareketi’nin çevrimiçi platformda bir bölünme yaşayıp yaşamadığına cevap aranmaktadır. Çevrimiçi olarak 15 Nisan-10 Mayıs 2014 arasında katılıma açık olan ve 185 kişinin katılımıyla gerçekleşen 22 soruluk anket, Türkiye’de kendini Gezi Hareketi mensubu olarak tanımlayan Twitter kullanıcı kitlesini çözümleme ve gözlemlenen kutuplaşmanın hangi gerekçelerle yaşandığını anlamak için uygulanmış- tır. Ek olarak, bağımsız medya alanında hizmet veren yayın organlarında çalışan 2 kişi ve Gezi eylemleri sırasında aktif Twitter kullanan 5 kişiyle derinlemesine mülakatlar yapılmıştır Metodlar-arasılık ve metod triangülasyonu araştırmanın sonucunda orta- ya çıkan bulguların güvenilirliğini arttırmıştır.
Medyada 10 Ekim Katliamı
Okuyacağınız araştırmanın konusu 10 Ekim 2016 tarihinde Ankara’da sivillere yönelik gerçekleştiri... more Okuyacağınız araştırmanın konusu 10 Ekim 2016 tarihinde Ankara’da sivillere yönelik gerçekleştirilen IŞİD katliamı sonrası Türkiye’de hem karasal, hem uydusal, hem de dijital ortamlarda izlenebilen yaygın CNNTürk kanalında yer alan haberlerin içerik analizidir. Haberler, titiz bir kodlama sonrasında çerçeve analizi yöntemiyle incelenirken, haber içeriklerinde kullanılan olgular, rakamlar, görüşlerine başvurulan kaynaklar, referans verilen kişiler, olay ve durumlar için getirilen tanımlamalar, haberde üretilen dil ve anlam biçimleri dikkate alınmıştır. Ekte bulacağınız kodlama formundan da anlaşılacağı gibi, Ankara Katliamına ilişkin haberlerin süresi, olayların tanımlanma biçimi, kullanılan kaynakların hangi siyasi görüşü ve ideolojik arka planı temsil ettikleri, haberlerde üretilen temel argümanlar çerçevesinde analiz edilmiştir.
Marka, Takva, Tuğra: AKP Döneminde Kültür ve Politika Eds: Kemal İnal, Nuray Sancar, Ulaş Başar Gezgin, Jun 12, 2015
Onlar AKP’nin havuz medyası… ATV, A Haber, Kanal 7, 360 TV, TRT 1, TRT Haber, TRT Türk, TRT Spor... more Onlar AKP’nin havuz medyası… ATV, A Haber, Kanal 7, 360 TV, TRT 1, TRT Haber, TRT Türk, TRT Spor, Ülke TV, TV Net, Kanal A ve Beyaz TV kanallarıyla, Sabah, Takvim, Habertürk, Akşam, Türkiye, Milliyet, Güneş, Vatan, Yeni Akit, Yeni Şafak ve Star gazetelerinden oluşan, tek parti hükümetinin kontrolünde, ona bağımlı, ondan beslenen, ona biat eden partizan bir medya ordusu. Tirajları ne kadar düşük olursa olsun, devlet kurumlarından en pahalı ilanları/reklamları onlar alıyor. Bu gazete ve televizyonlarda çalışan gazeteciler yüksek maaşlarla, havuzun değişik kurumlarında, farklı pozisyonlarda istihdam ediliyor. En çok izlenen tartışma programlarında hep onlar tartışmacı. Hep başbakanı ve AKP politikalarını övüyorlar. Kimin hangi kanalda çıkacağına, kimin hangi gazetede yazacağına Ankara karar veriyor. AKP havuzunda çalışan ve iktidara üstün hizmet veren gazetecilerin banka hesapları kabardıkça kabarıyor. 2002 öncesinde kooperatiften aldığı evinin borcunu ödemekte zorlanan bir yandaş gazetecinin 2014 yılındaki maaşının 100 milyon lira olduğu konuşuluyor. Medya Patronları maaşları ödemekte zorlanıyor. Dert değil, nasıl olsa devlet bankaları havuz medyası çalışanlarının maaşlarını ödemek için kullanılıyor. İşte böyle bir havuzdan bahsediyoruz.
Haber Okumaları
153
HABER METİNLERİNDE BİYOİKTİDARIN KURULUMU:
KADIN BEDENİ VE
KIZLI-ERKEKLİ ÖĞRENCİ EVİ TARTIŞMA... more 153
HABER METİNLERİNDE BİYOİKTİDARIN KURULUMU:
KADIN BEDENİ VE
KIZLI-ERKEKLİ ÖĞRENCİ EVİ TARTIŞMALARI
ESRA ARSAN - SÜHEYLA TOLUNAY İŞLEK
Bu çalışma, 2013 yılında AKP iktidarı tarafından gündeme getirilen,
basında hayli geniş yer tutan ve “kızlı-erkekli öğrenci
evleri” olarak tanımlanan üniversiteli öğrencilerin barınma
biçimi tartışmalarına eğilmektedir. Bunu yaparken, genelde
devletin kadın bedenine müdahalesi, özelde ise bireysel alana
ait olan bir olgunun basın tarafından kamusal alana taşınarak
beden, suç ve suçluluk ekseninde iktidar uygulamalarında
nasıl araçsallaştırıldığı incelenmektedir. Araştırma evreni yazılı
basındır ve araştırma sonuçları yazılı basında konu hakkında
yayımlanmış haber içeriklerinin sistematik analizine dayanmaktadır.
Bu sistematik çalışma, haber metinlerinde anlam inşası
için kullanılmış pekiştirici sözcüklerin sıklığı yanında, bu
sözcüklerin neden ve nasıl kullanıldığını vurgulayıcı bir söylem
analizine de olanak tanımaktadır. 4 Kasım 2013-22 Kasım
2013 arasında Hürriyet, Cumhuriyet ve Yeni Şafak gazetelerinde
yayımlanan ve mahrem alandaki hâkimiyet ilişkilerinin iktidar
ilişkilerine dönüşmesinin izlerini taşıyan haberlerin içerik
ve söylem analizi yapılmıştır.
4 Kasım 2013 günü Denizli Valisi Türkiye’de üniversite öğrencilerinin
kullandığı “kızlı-erkekli evler” hakkında bir tartışma
başlatmış ve dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan da bu ko154
nunun cezai olarak değerlendirilmesi gerektiği yolundaki açıklamalarda
bulunmuştur. “Kızlı-erkekli öğrenci evleri” tartışması,
gençlerimizin namusu ve yaşam tarzına müdahale gibi
karşıtlıklar ekseninde haberlere konu olmuştur. Bu haberlerin
sistematik incelenmesi, gençlerin nasıl yaşamaları gerektiği
ve devletin genç bedenlere (ama özellikle kadın bedenine)
müdahalesi kapsamında bir biyopolitika analizine olanak tanımaktadır.
Azınlıklar, Ötekiler ve Medya, Editörler: Yasemin İnceoğlu & Savaş Çoban, S: 144-166, Ayrınyı Yayınları, 2013, Jan 2014
"A very high percentage of journalists in Turkey accept that there is censorship and self-censors... more "A very high percentage of journalists in Turkey accept that there is censorship and self-censorship in Turkish media, a recent report prepared by Istanbul Bilgi University Professor Esra Arsan has revealed.
After surveying 67 journalists from various media outlets, such as Milliyet, Hürriyet, Zaman, Taraf, Sabah, Habertürk and Sözcü, 85.1 percent of the journalists surveyed said censorship and self-censorship are definitely common in the Turkish media while 14.9 percent said it was fairly common.
When it comes to the actors intervening in the news-making process, 95 percent of the journalists surveyed said the government intervenes and 89 percent said the media owners do. The report also highlighted the change in the shift of power actors that intervene in the news-making process. The report said in the past the military had a strong influence on controlling news stories; however, now the power seems to have shifted toward the police."
Bu makalede incelenecek olan konu, modern demokrasilerin vazgeçilmezi olan seçim süreçlerinde par... more Bu makalede incelenecek olan konu, modern demokrasilerin vazgeçilmezi olan seçim süreçlerinde partilerin, seçmen kitlenin oyunu kazanabilmek için kullandığı politik kampanya stratejileri ve tekniklerinde gözlediğimiz yenilik ve değişimlerdir. Bu doğrultuda, öncelikle günümüz siyasal iletişim araştırmalarında seçim kampanyalarının rolüne teorik bir çerçeve çizilmeye çalışıldıktan sonra, 2007 genel seçimlerinde AKP’nin kullandığı seçim kampanyası stratejilerine ilişkin çalışmamızın sonuçlarına yer verilecektir.
Bir demokrasinin kalitesi, kuşkusuz o siyasal sistem içinde yer alan tüm aktörlerin aktif olarak katıldığı seçim kampanyaları süreçlerinde ortaya çıkar (Buchanan, 2001: 362). Bu temel demokratik siyasal sürecin dinamiklerini daha iyi anlayabilmek için, tüm aktörlerin yani adaylar, oy verenler, çıkar grupları ve medya arasındaki iletişimin bir örnek modelini çıkartmak gerekir.
Bu çalışmanın yoğunlaştığı nokta, sistematik olarak haber metinleri üzerinden giden bir “eleştire... more Bu çalışmanın yoğunlaştığı nokta, sistematik olarak haber metinleri üzerinden giden bir “eleştirel söylem analizi” yerine, haberlerde üretilen anlam ve sosyal data üzerinden bir içerik analizi yapmaktır. Araştırma kapsamında, Merve Kavakçı’nın milletvekili seçildiği ve yemin töreninin gerçekleştiği 2 Mayıs 1999 ile vatandaşlıktan çıkarıldığı 20 Mayıs 1999 tarihleri arasındaki Hürriyet ve Yeni Şafak Gazeteleri incelenmiştir. Bu 18 günlük süreçte, söz konusu gazetelerde yer alan haber metinlerine bakılmış, yorumlar ve köşe yazıları dikkate alınmamıştır. Haber metinlerinin incelenmesi sırasında, her iki gazetenin de devam etmekte olan bir olayı tanımlamak için seçtikleri sözcüklere, haberi güvenilir kılmak için kullandıkları argümanlara, kullandıkları haber kaynaklarının niteliğine (resmi, gayrı resmi), kullanılan doğrudan alıntıların sürmekte olan tartışmada egemen ideolojinin argümanlarını mı, yoksa bastırılmış ideolojinin argümanlarını mı yansıttığına, haber dilinin nötr veya taraflı oluşuna ve haber içeriğinde yer alan önyargılı, aşağılayıcı ve/veya övücü söyleme bakılmıştır.
Amaç, Türkiye toplumunda baskın Kemalist ideolojiyi temsil eden “laik(çi)” Hürriyet gazetesi ile, bastırılmış ideolojiyi temsil eden “İslamcı” Yeni Şafak Gazetesi’nin aynı gerçekliği (Merve Kavakçı) nasıl farklı yöntemlerle inşa ettiklerini göstermek ve bu mücadelenin sonucuna bakıldığında, toplum içindeki daha güçlü grupların, nasıl olup da kamusal söylemi kontrol edebildiklerini ve nasıl olup da bu kontrol mekanizmasının daha az güçlü grupları yönlendirmek hatta sırasında cezalandırmak amacıyla kullanılabildiğini ortaya koymaktır.
Medya ve Güvenlik Sektörü Gözetimi: Sınırlar İmkanlar (Eda), Ayşe Çavdar, Volkan Aytar, TESEV, Istanbul, 2009
Güç, aksiyon ve iletişim aracılığıyla bir kaç şekilde gösterilebilir. Hukuk devletinde hükümetler... more Güç, aksiyon ve iletişim aracılığıyla bir kaç şekilde gösterilebilir. Hukuk devletinde hükümetler, ordu ve polis teşkilatı her gün enformasyon akışı ve enformasyon yönetimiyle kendilerini ve eylemlerini meşrulaştırır. Sivil toplum örgütleri ve terörist gruplar ise farklı aksiyon yöntemleri kullanırlar (sokak gösterileri ve diğer eylemler gibi). Bu grupların meşruluğu, kamusal alanda nasıl sunulduklarıyla çok alakalıdır. Nitekim, garip gelebilir ama, kimilerine göre, OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü), dünya petrol rezervlerini domine etmekte olan ekonomik terörist bir gruptur. Oysa, yaygın medyada OPEC’in sunumu, küresel ekonomin vazgeçilmez aktörü, saygın bir örgüt olduğu şeklindedir (Lilleker, 2006: 102). Egemen medya, OPEC’i terörist bir grup olarak gören “kimilerinin” görüşlerine kapalıdır. Başka bir deyişle, alternatif bakış açılarının egemen medyaya girişi engellenmiştir.
Eğer medyadaki temsil süreçleri güç ve hegemonyanın meşrulaştırılmasına olanak tanıyorsa, toplumdaki güçlü gruplar neden medyanın bu zaafından yararlanmasın? 1980’lerden beri süregelen siyasal iletişimde Amerikanlaşma ve profesyonelleşme tartışmaları bağlamında, orduların, politikacıların ve küresel sermayenin siyasal mesajların kurgulanması ve kamuya sunumuna giderek artan bir özen/önem/emek verdikleri vurgulanmaktadır. Kimi akademisyenler ve gazeteciler, ABD’de Bill Clinton ve İngiltere’de Tony Blair gibi liderlerin seçim kazanmalarında ambalajlanmış haberlerle yaratılan medya kontrolünün rolüne dikkat çekmektedirler (Lilleker, 2006: 140). Ambalajlanmış haberlerle medyanın kontrolü, sadece politikacılara özgü bir pratik değildir elbette. Savunma ve güvenlik sözkonusu olduğunda, günümüzde ordu ve polis teşkilatlarının da siyasal iletişim ve enformasyon kontrolü konularına giderek artan ölçüde önem verdikleri ve bu alanda profesyonelleşmeye gittikleri söylenebilir.
Journal Articles by Esra Arsan
Osteuropa, Oct 12, 2018
Nach dem Putschversuch vom Juli 2016 verhängte die türkische Regierung
den Ausnahmezustand. Sie n... more Nach dem Putschversuch vom Juli 2016 verhängte die türkische Regierung
den Ausnahmezustand. Sie nutzte ihn zu einer breiten „Säuberung“
der Hochschulen. Universitätsleitungen wurden ausgetauscht, nicht
AKP-treue Rektoren abgesetzt. Tausende Professoren, Dozenten und
Wissenschaftler wurden entlassen, mit Berufsverbot belegt, angeklagt,
inhaftiert oder ins Exil getrieben. An den türkischen Universitäten dominieren
nun Anpassung, Angst und Selbstzensur. Solidarität mit den Entlassenen
regt sich kaum. Von „Freiheit von Wissenschaft und Forschung“ kann keine Rede mehr sein.
Catalan Journal of Communication & Cultural Studies Volume 10 Number 1, 2018
This article provides useful insights on the perception of TRT 6 (TRT Kurdî) by Turkey's Kurdish ... more This article provides useful insights on the perception of TRT 6 (TRT Kurdî) by Turkey's Kurdish community regarding TV broadcast in mother tongue. The research environment of the study is Kurdish citizens who live in both southeast and west regions of Turkey. TRT 6 is a sub-channel of state TV (Turkish Radio and Television Corporation) and mainly broadcasts in the Kurmanci dialect of the Kurdish language. The results of the study show the fact that those who define themselves primarily as Kurdish-as opposed to Muslim-reject TRT 6 (and especially criticize its news coverage), and Kurds who see themselves primarily as Sunni Muslims watch it with pleasure, implying that the channel serves as a tool in 'Turkifying' the Kurds of Turkey through a common religious identity.
Journal of Applied Journalism and Media Studies, Vol. 3, No. 3, 2014, pp. 315-334 DOI: 10.1386/ajms.3.3.315_1
Starting from the 2000s, when the neo-liberal conservative AKP (Justice and Development Party) ca... more Starting from the 2000s, when the neo-liberal conservative AKP (Justice and Development Party) came to power in Turkey, the neo-Ottomanist idea and identity became more visible as a political discourse in the public sphere. Increased use of neo-Ottomanist references, especially within the past ten years, has also appeared through popular cultural products such as books, feature films, TV commercials and TV series. Redefining the concept of Turkish nationalism and Turkish–Islamic synthesis within the neo-Ottomanist context, these products
transferred these Ottomanist references into the popular arena. These attempts are not always welcomed by the AKP due to disagreements about the definition of Turkish conservatism and have sparked criticism. In this study, press coverage of Prime Minister Recep Tayyip Erdoğan’s neo-Ottomanist reaction and criticism towards the very content
of a TV series, titled Muhteşem Yüzyıl/The Magnificent Century (Tims Productions, Star TV, 2011–14), has been analysed. The research sample consisted of three national dailies, Cumhuriyet, Radikal and Yeni Şafak, and the newspapers were examined using the method of content analysis. As a result, it can be argued that the sample newspapers have supported different ideological backgrounds around the discussions and speculations regarding the The Magnificent Century.
FOLIA OECONOMICA, University of Lodz Publication, ISSN 0208-6018, 2014
This research is designed to explore the news coverage of the European uprising in Turkish press ... more This research is designed to explore the news coverage of the European uprising in Turkish press in terms of frequency. Content analysis has been taken as the appropriate analysis methodology for the research. The coverage of related subjects in 12 mainstream Turkish newspapers between the dates of 1-30 July 2011 has been coded and analysed. The content analysis supported by statistical tests and the results were evaluated in relation to the question of whether these events have had coverage, and how they were represented/framed by these newspapers.
Turkish Studies, 2013 http://dx.doi.org/10.1080/14683849.2013.833017
Turkey is a country where democratization process has been repeatedly interrupted
by military in... more Turkey is a country where democratization process has been repeatedly interrupted
by military interventions in the past 50 years. Censorship and self-censorship have
become ordinary practices in the media, mainly due to weak parliamentary representations
followed by oppressive coup periods. Yet even though a democratically elected government
is currently in charge of the country, censorship of the press remains to be a common and systematic
to silence alternative views. It is also claimed that self-censorship is widespread within
the press. A report published by Freedom House in 2010 argues that while Turkish officials continue
to enforce strict laws, journalists are frequently jailed for discussing issues such as the
Kurdish problem, the military or political Islam. The government that is led by the Justice
and Development Party (Adalet ve Kalkınma Partisi) is continuing to crack down on unfavorable
press coverage. This article presents the findings of a survey titled “Censorship and Self-
Censorship in Turkey, 2011.” The participants of the study were Turkish journalists and the
questions revolved around their personal experiences with regards to censorship and selfcensorship.
Their answers reveal why Turkish media seldom makes news for public interest.
Cogito, Sep 2009
Bu makalenin iddiası, “dert köşesi” olarak adlandırılan gazete yazarlığı pratiğinde, geleneksel c... more Bu makalenin iddiası, “dert köşesi” olarak adlandırılan gazete yazarlığı pratiğinde, geleneksel cins kimliklerinin yeniden üretildiğidir. Türkiye’de bu alanda en tanınmış ve bir gazete yazın türü olarak ismiyle literatüre geçmiş olan “Güzin Abla” köşesi ise, makalenin odak noktasıdır.
Muhtemelen 2054’ten bile daha önce göreceğimiz bu hızla değişen medya ortamının en çok kağıda bas... more Muhtemelen 2054’ten bile daha önce göreceğimiz bu hızla değişen medya ortamının en çok kağıda basılı içerik üreten gazetecileri endişelendirmesi boşuna değil. Konvansiyonel gazeteciliğin geleceği, sadece dijital teknolojideki yeniliklere değil, ama aynı zamanda gazetecilik yapma biçimlerinde yaşanan değişikliklere ve gazete okuma biçimimizde ortaya çıkan değişikliklere de bağlı. Anaakım medyadaki sadece kâr odaklı ticarileşme ve kartelleşme eğilimleri, okur kitlede gazetecilere karşı güven kaybına yol açıyor. Geleneksel gazete okuru, enformasyon almak için başvurduğu gazetelerin ekonomik ve siyasal güç odaklarıyla kurduğu yakın ilişkiler nedeniyle geleneksel medyaya şüpheyle bakıyor. Tüm dünyada anaakım medyaya karşı büyük bir güven kaybı yaşanıyor. Buna paralel bir gelişme olarak elbette gazete tirajları düşüyor, giderek daha fazla sayıda gazeteci işini kaybediyor, kağıda basılı gazeteler ekonomik olarak küçülüyor. Karşılığında, haber okuruna çok daha hızlı, her konuda enformasyonu çeşitli haber kaynaklarından toplayıp tematik olarak ulaştıran “aggregators/toplayıcılar” çıkıyor. Google news, Feedreader, Newswire gibi haber toplayıcı ve dağıtıcılar, anaakım ve alternatif enformasyon kaynaklarından topladıkları verileri online ortamda abonelerine hızla ulaştırıyorlar.
Uploads
Books by Esra Arsan
2. Giriş
3. Önsöz- Evrim Alataş
4. Savaş Çoban - İktidarın Medyası
5. Esra Ercan Bilgiç - 1919’dan 1950’ye Kemalist İktidar ve Basın
6. Ceren Sözeri - Dönüşen Medya Degişmeyen Sorunlar
7. Mustafa Sönmez - Dünden Bugüne Türkiye’de Medyanın Ekonomi Politiği
8. Semra Somersan – “İktidara” Çelme Takanlar: Devlet İçin Suçlu, Kamu İçin Haber Kaynağı
9. Ertuğrul Mavioğlu - Monarşiden Bugüne Türkiye Medyasında Baskı ve Sansür: AKP İktidarı ve Yeni Medya Karteli
10. Hüseyin Aykol - Nereye Medya Nereye
11. Bedri Adanır - Türkiye'de Kürt Medyası
12. Ragıp Duran - İktidara Karşı Bir Muhalefet Medyası Olarak Özgür Gündem’e Eleştirel Bakış
13. Barış İnce - Bir Alternatif Medya Öyküsü: BirGün
14. İsmail Saymaz - Yenişafak’ın Gezi Parkı karnesi Entelektüel Gazeteden Parti Broşürüne
15. Savaş Çoban - Gezi Direnişi ve Penguen Medyası
16. Fatih Polat - Hegemonya Mücadelesinde Feda Edilen Gazetecilik ve Taraf Örneği
17. Esra Arsan - 28 Şubat’ı Birikim ve Aksiyon Dergilerinde Okumak: Siyasi Bilim Kurgudan Medya Kurgusuna
Ragıp Duran
Buradan hareketle, alan çalışmasının odak noktası olarak birisi orta dönemde (Yunanistan, 1981) diğeri ise yakın dönemde (Macaristan, 2004) AB’ye tam üye olan iki Avrupa ülkesinin gazetecileri seçilmiştir. Brüksel’de görev yapan Yunan ve Macar gazeteciler ile yapılan derinlemesine söyleşi ve anket çalışmalarında AB gazetecilik pratiğinde bir üst kimlik olarak Avrupalılığın izleri aranmıştır.
Book chapters by Esra Arsan
HABER METİNLERİNDE BİYOİKTİDARIN KURULUMU:
KADIN BEDENİ VE
KIZLI-ERKEKLİ ÖĞRENCİ EVİ TARTIŞMALARI
ESRA ARSAN - SÜHEYLA TOLUNAY İŞLEK
Bu çalışma, 2013 yılında AKP iktidarı tarafından gündeme getirilen,
basında hayli geniş yer tutan ve “kızlı-erkekli öğrenci
evleri” olarak tanımlanan üniversiteli öğrencilerin barınma
biçimi tartışmalarına eğilmektedir. Bunu yaparken, genelde
devletin kadın bedenine müdahalesi, özelde ise bireysel alana
ait olan bir olgunun basın tarafından kamusal alana taşınarak
beden, suç ve suçluluk ekseninde iktidar uygulamalarında
nasıl araçsallaştırıldığı incelenmektedir. Araştırma evreni yazılı
basındır ve araştırma sonuçları yazılı basında konu hakkında
yayımlanmış haber içeriklerinin sistematik analizine dayanmaktadır.
Bu sistematik çalışma, haber metinlerinde anlam inşası
için kullanılmış pekiştirici sözcüklerin sıklığı yanında, bu
sözcüklerin neden ve nasıl kullanıldığını vurgulayıcı bir söylem
analizine de olanak tanımaktadır. 4 Kasım 2013-22 Kasım
2013 arasında Hürriyet, Cumhuriyet ve Yeni Şafak gazetelerinde
yayımlanan ve mahrem alandaki hâkimiyet ilişkilerinin iktidar
ilişkilerine dönüşmesinin izlerini taşıyan haberlerin içerik
ve söylem analizi yapılmıştır.
4 Kasım 2013 günü Denizli Valisi Türkiye’de üniversite öğrencilerinin
kullandığı “kızlı-erkekli evler” hakkında bir tartışma
başlatmış ve dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan da bu ko154
nunun cezai olarak değerlendirilmesi gerektiği yolundaki açıklamalarda
bulunmuştur. “Kızlı-erkekli öğrenci evleri” tartışması,
gençlerimizin namusu ve yaşam tarzına müdahale gibi
karşıtlıklar ekseninde haberlere konu olmuştur. Bu haberlerin
sistematik incelenmesi, gençlerin nasıl yaşamaları gerektiği
ve devletin genç bedenlere (ama özellikle kadın bedenine)
müdahalesi kapsamında bir biyopolitika analizine olanak tanımaktadır.
After surveying 67 journalists from various media outlets, such as Milliyet, Hürriyet, Zaman, Taraf, Sabah, Habertürk and Sözcü, 85.1 percent of the journalists surveyed said censorship and self-censorship are definitely common in the Turkish media while 14.9 percent said it was fairly common.
When it comes to the actors intervening in the news-making process, 95 percent of the journalists surveyed said the government intervenes and 89 percent said the media owners do. The report also highlighted the change in the shift of power actors that intervene in the news-making process. The report said in the past the military had a strong influence on controlling news stories; however, now the power seems to have shifted toward the police."
Bir demokrasinin kalitesi, kuşkusuz o siyasal sistem içinde yer alan tüm aktörlerin aktif olarak katıldığı seçim kampanyaları süreçlerinde ortaya çıkar (Buchanan, 2001: 362). Bu temel demokratik siyasal sürecin dinamiklerini daha iyi anlayabilmek için, tüm aktörlerin yani adaylar, oy verenler, çıkar grupları ve medya arasındaki iletişimin bir örnek modelini çıkartmak gerekir.
Amaç, Türkiye toplumunda baskın Kemalist ideolojiyi temsil eden “laik(çi)” Hürriyet gazetesi ile, bastırılmış ideolojiyi temsil eden “İslamcı” Yeni Şafak Gazetesi’nin aynı gerçekliği (Merve Kavakçı) nasıl farklı yöntemlerle inşa ettiklerini göstermek ve bu mücadelenin sonucuna bakıldığında, toplum içindeki daha güçlü grupların, nasıl olup da kamusal söylemi kontrol edebildiklerini ve nasıl olup da bu kontrol mekanizmasının daha az güçlü grupları yönlendirmek hatta sırasında cezalandırmak amacıyla kullanılabildiğini ortaya koymaktır.
Eğer medyadaki temsil süreçleri güç ve hegemonyanın meşrulaştırılmasına olanak tanıyorsa, toplumdaki güçlü gruplar neden medyanın bu zaafından yararlanmasın? 1980’lerden beri süregelen siyasal iletişimde Amerikanlaşma ve profesyonelleşme tartışmaları bağlamında, orduların, politikacıların ve küresel sermayenin siyasal mesajların kurgulanması ve kamuya sunumuna giderek artan bir özen/önem/emek verdikleri vurgulanmaktadır. Kimi akademisyenler ve gazeteciler, ABD’de Bill Clinton ve İngiltere’de Tony Blair gibi liderlerin seçim kazanmalarında ambalajlanmış haberlerle yaratılan medya kontrolünün rolüne dikkat çekmektedirler (Lilleker, 2006: 140). Ambalajlanmış haberlerle medyanın kontrolü, sadece politikacılara özgü bir pratik değildir elbette. Savunma ve güvenlik sözkonusu olduğunda, günümüzde ordu ve polis teşkilatlarının da siyasal iletişim ve enformasyon kontrolü konularına giderek artan ölçüde önem verdikleri ve bu alanda profesyonelleşmeye gittikleri söylenebilir.
Journal Articles by Esra Arsan
den Ausnahmezustand. Sie nutzte ihn zu einer breiten „Säuberung“
der Hochschulen. Universitätsleitungen wurden ausgetauscht, nicht
AKP-treue Rektoren abgesetzt. Tausende Professoren, Dozenten und
Wissenschaftler wurden entlassen, mit Berufsverbot belegt, angeklagt,
inhaftiert oder ins Exil getrieben. An den türkischen Universitäten dominieren
nun Anpassung, Angst und Selbstzensur. Solidarität mit den Entlassenen
regt sich kaum. Von „Freiheit von Wissenschaft und Forschung“ kann keine Rede mehr sein.
transferred these Ottomanist references into the popular arena. These attempts are not always welcomed by the AKP due to disagreements about the definition of Turkish conservatism and have sparked criticism. In this study, press coverage of Prime Minister Recep Tayyip Erdoğan’s neo-Ottomanist reaction and criticism towards the very content
of a TV series, titled Muhteşem Yüzyıl/The Magnificent Century (Tims Productions, Star TV, 2011–14), has been analysed. The research sample consisted of three national dailies, Cumhuriyet, Radikal and Yeni Şafak, and the newspapers were examined using the method of content analysis. As a result, it can be argued that the sample newspapers have supported different ideological backgrounds around the discussions and speculations regarding the The Magnificent Century.
by military interventions in the past 50 years. Censorship and self-censorship have
become ordinary practices in the media, mainly due to weak parliamentary representations
followed by oppressive coup periods. Yet even though a democratically elected government
is currently in charge of the country, censorship of the press remains to be a common and systematic
to silence alternative views. It is also claimed that self-censorship is widespread within
the press. A report published by Freedom House in 2010 argues that while Turkish officials continue
to enforce strict laws, journalists are frequently jailed for discussing issues such as the
Kurdish problem, the military or political Islam. The government that is led by the Justice
and Development Party (Adalet ve Kalkınma Partisi) is continuing to crack down on unfavorable
press coverage. This article presents the findings of a survey titled “Censorship and Self-
Censorship in Turkey, 2011.” The participants of the study were Turkish journalists and the
questions revolved around their personal experiences with regards to censorship and selfcensorship.
Their answers reveal why Turkish media seldom makes news for public interest.
2. Giriş
3. Önsöz- Evrim Alataş
4. Savaş Çoban - İktidarın Medyası
5. Esra Ercan Bilgiç - 1919’dan 1950’ye Kemalist İktidar ve Basın
6. Ceren Sözeri - Dönüşen Medya Degişmeyen Sorunlar
7. Mustafa Sönmez - Dünden Bugüne Türkiye’de Medyanın Ekonomi Politiği
8. Semra Somersan – “İktidara” Çelme Takanlar: Devlet İçin Suçlu, Kamu İçin Haber Kaynağı
9. Ertuğrul Mavioğlu - Monarşiden Bugüne Türkiye Medyasında Baskı ve Sansür: AKP İktidarı ve Yeni Medya Karteli
10. Hüseyin Aykol - Nereye Medya Nereye
11. Bedri Adanır - Türkiye'de Kürt Medyası
12. Ragıp Duran - İktidara Karşı Bir Muhalefet Medyası Olarak Özgür Gündem’e Eleştirel Bakış
13. Barış İnce - Bir Alternatif Medya Öyküsü: BirGün
14. İsmail Saymaz - Yenişafak’ın Gezi Parkı karnesi Entelektüel Gazeteden Parti Broşürüne
15. Savaş Çoban - Gezi Direnişi ve Penguen Medyası
16. Fatih Polat - Hegemonya Mücadelesinde Feda Edilen Gazetecilik ve Taraf Örneği
17. Esra Arsan - 28 Şubat’ı Birikim ve Aksiyon Dergilerinde Okumak: Siyasi Bilim Kurgudan Medya Kurgusuna
Ragıp Duran
Buradan hareketle, alan çalışmasının odak noktası olarak birisi orta dönemde (Yunanistan, 1981) diğeri ise yakın dönemde (Macaristan, 2004) AB’ye tam üye olan iki Avrupa ülkesinin gazetecileri seçilmiştir. Brüksel’de görev yapan Yunan ve Macar gazeteciler ile yapılan derinlemesine söyleşi ve anket çalışmalarında AB gazetecilik pratiğinde bir üst kimlik olarak Avrupalılığın izleri aranmıştır.
HABER METİNLERİNDE BİYOİKTİDARIN KURULUMU:
KADIN BEDENİ VE
KIZLI-ERKEKLİ ÖĞRENCİ EVİ TARTIŞMALARI
ESRA ARSAN - SÜHEYLA TOLUNAY İŞLEK
Bu çalışma, 2013 yılında AKP iktidarı tarafından gündeme getirilen,
basında hayli geniş yer tutan ve “kızlı-erkekli öğrenci
evleri” olarak tanımlanan üniversiteli öğrencilerin barınma
biçimi tartışmalarına eğilmektedir. Bunu yaparken, genelde
devletin kadın bedenine müdahalesi, özelde ise bireysel alana
ait olan bir olgunun basın tarafından kamusal alana taşınarak
beden, suç ve suçluluk ekseninde iktidar uygulamalarında
nasıl araçsallaştırıldığı incelenmektedir. Araştırma evreni yazılı
basındır ve araştırma sonuçları yazılı basında konu hakkında
yayımlanmış haber içeriklerinin sistematik analizine dayanmaktadır.
Bu sistematik çalışma, haber metinlerinde anlam inşası
için kullanılmış pekiştirici sözcüklerin sıklığı yanında, bu
sözcüklerin neden ve nasıl kullanıldığını vurgulayıcı bir söylem
analizine de olanak tanımaktadır. 4 Kasım 2013-22 Kasım
2013 arasında Hürriyet, Cumhuriyet ve Yeni Şafak gazetelerinde
yayımlanan ve mahrem alandaki hâkimiyet ilişkilerinin iktidar
ilişkilerine dönüşmesinin izlerini taşıyan haberlerin içerik
ve söylem analizi yapılmıştır.
4 Kasım 2013 günü Denizli Valisi Türkiye’de üniversite öğrencilerinin
kullandığı “kızlı-erkekli evler” hakkında bir tartışma
başlatmış ve dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan da bu ko154
nunun cezai olarak değerlendirilmesi gerektiği yolundaki açıklamalarda
bulunmuştur. “Kızlı-erkekli öğrenci evleri” tartışması,
gençlerimizin namusu ve yaşam tarzına müdahale gibi
karşıtlıklar ekseninde haberlere konu olmuştur. Bu haberlerin
sistematik incelenmesi, gençlerin nasıl yaşamaları gerektiği
ve devletin genç bedenlere (ama özellikle kadın bedenine)
müdahalesi kapsamında bir biyopolitika analizine olanak tanımaktadır.
After surveying 67 journalists from various media outlets, such as Milliyet, Hürriyet, Zaman, Taraf, Sabah, Habertürk and Sözcü, 85.1 percent of the journalists surveyed said censorship and self-censorship are definitely common in the Turkish media while 14.9 percent said it was fairly common.
When it comes to the actors intervening in the news-making process, 95 percent of the journalists surveyed said the government intervenes and 89 percent said the media owners do. The report also highlighted the change in the shift of power actors that intervene in the news-making process. The report said in the past the military had a strong influence on controlling news stories; however, now the power seems to have shifted toward the police."
Bir demokrasinin kalitesi, kuşkusuz o siyasal sistem içinde yer alan tüm aktörlerin aktif olarak katıldığı seçim kampanyaları süreçlerinde ortaya çıkar (Buchanan, 2001: 362). Bu temel demokratik siyasal sürecin dinamiklerini daha iyi anlayabilmek için, tüm aktörlerin yani adaylar, oy verenler, çıkar grupları ve medya arasındaki iletişimin bir örnek modelini çıkartmak gerekir.
Amaç, Türkiye toplumunda baskın Kemalist ideolojiyi temsil eden “laik(çi)” Hürriyet gazetesi ile, bastırılmış ideolojiyi temsil eden “İslamcı” Yeni Şafak Gazetesi’nin aynı gerçekliği (Merve Kavakçı) nasıl farklı yöntemlerle inşa ettiklerini göstermek ve bu mücadelenin sonucuna bakıldığında, toplum içindeki daha güçlü grupların, nasıl olup da kamusal söylemi kontrol edebildiklerini ve nasıl olup da bu kontrol mekanizmasının daha az güçlü grupları yönlendirmek hatta sırasında cezalandırmak amacıyla kullanılabildiğini ortaya koymaktır.
Eğer medyadaki temsil süreçleri güç ve hegemonyanın meşrulaştırılmasına olanak tanıyorsa, toplumdaki güçlü gruplar neden medyanın bu zaafından yararlanmasın? 1980’lerden beri süregelen siyasal iletişimde Amerikanlaşma ve profesyonelleşme tartışmaları bağlamında, orduların, politikacıların ve küresel sermayenin siyasal mesajların kurgulanması ve kamuya sunumuna giderek artan bir özen/önem/emek verdikleri vurgulanmaktadır. Kimi akademisyenler ve gazeteciler, ABD’de Bill Clinton ve İngiltere’de Tony Blair gibi liderlerin seçim kazanmalarında ambalajlanmış haberlerle yaratılan medya kontrolünün rolüne dikkat çekmektedirler (Lilleker, 2006: 140). Ambalajlanmış haberlerle medyanın kontrolü, sadece politikacılara özgü bir pratik değildir elbette. Savunma ve güvenlik sözkonusu olduğunda, günümüzde ordu ve polis teşkilatlarının da siyasal iletişim ve enformasyon kontrolü konularına giderek artan ölçüde önem verdikleri ve bu alanda profesyonelleşmeye gittikleri söylenebilir.
den Ausnahmezustand. Sie nutzte ihn zu einer breiten „Säuberung“
der Hochschulen. Universitätsleitungen wurden ausgetauscht, nicht
AKP-treue Rektoren abgesetzt. Tausende Professoren, Dozenten und
Wissenschaftler wurden entlassen, mit Berufsverbot belegt, angeklagt,
inhaftiert oder ins Exil getrieben. An den türkischen Universitäten dominieren
nun Anpassung, Angst und Selbstzensur. Solidarität mit den Entlassenen
regt sich kaum. Von „Freiheit von Wissenschaft und Forschung“ kann keine Rede mehr sein.
transferred these Ottomanist references into the popular arena. These attempts are not always welcomed by the AKP due to disagreements about the definition of Turkish conservatism and have sparked criticism. In this study, press coverage of Prime Minister Recep Tayyip Erdoğan’s neo-Ottomanist reaction and criticism towards the very content
of a TV series, titled Muhteşem Yüzyıl/The Magnificent Century (Tims Productions, Star TV, 2011–14), has been analysed. The research sample consisted of three national dailies, Cumhuriyet, Radikal and Yeni Şafak, and the newspapers were examined using the method of content analysis. As a result, it can be argued that the sample newspapers have supported different ideological backgrounds around the discussions and speculations regarding the The Magnificent Century.
by military interventions in the past 50 years. Censorship and self-censorship have
become ordinary practices in the media, mainly due to weak parliamentary representations
followed by oppressive coup periods. Yet even though a democratically elected government
is currently in charge of the country, censorship of the press remains to be a common and systematic
to silence alternative views. It is also claimed that self-censorship is widespread within
the press. A report published by Freedom House in 2010 argues that while Turkish officials continue
to enforce strict laws, journalists are frequently jailed for discussing issues such as the
Kurdish problem, the military or political Islam. The government that is led by the Justice
and Development Party (Adalet ve Kalkınma Partisi) is continuing to crack down on unfavorable
press coverage. This article presents the findings of a survey titled “Censorship and Self-
Censorship in Turkey, 2011.” The participants of the study were Turkish journalists and the
questions revolved around their personal experiences with regards to censorship and selfcensorship.
Their answers reveal why Turkish media seldom makes news for public interest.
The findings of this study demonstrate that the news media do not always objectively or neutrally report their facts or stories. Instead, media practitioners regularly reconstruct social reality based on the dominant ideology. That is why this paper contains a brief history of Turkey and Turkish “Otherness” in terms of the dominant ideology.
Two case studies from two national newspapers provide examples of the way in which racialized and stereotyped discourse is woven into the everyday practices of journalists and editors in the Turkish news media.
In the year of 2001, during the economic crisis in Turkey, almost 5000 media workers lost their jobs, and they were desperately trying to get a new job in the field. In this situation, online media environment was a good opportunity to express their anger and hate against traditional media barons, accordingly many of the jobless journalists created their own Internet portal and started to post their comments online. Because media ownership on the net is very cheap, it was quite easy to have a domain name and create their own media in a day. Because these newcomers of online journalism were originally from traditional press, they were not capable of basic principles of online publishing such as multimedia, interactivity, and hypertextuality. They were simply posting their comments and publishing them online without any editorial process and constraints. There were no reporting or news gathering efforts at all, but only commentaries were flourishing by the net. These sites were actually what we call today as blog. No one was paid for the content he/she created at the beginning, and no journalistic code or limitation was valid.
Sayfa Sayısı : 104, ISBN : 978-9944-313-41-4, Yayın Tarihi : Temmuz-2007 / 1. Basım, Boyutları : 16 x 24 cm, Kağıt Cinsi : 1. Hamur beyaz kağıt, Kapak Tipi : Bristol
Geçtiğimiz yıl Londra’da düzenlenen, gazeteciliğin geleceğine ilişkin bir konferansta dinlediğim oturumlarda, farklı ülkelerden akademisyenler tarafından geleceğin medyasına ilişkin ilginç sunumlar yapıldı. Konferansa katılan akademisyenlerin ortak görüşü, kağıda basılı gazetelerin yok olmayacağı yönündeydi. Nitekim, Hindistan günümüzde kağıda basılı gazetelerin hâlâ tiraj arttırdığı bir coğrafya ve dünyanın en çok satan gazetesi Hindistan’da yayımlanan Times of India. Konferans katılımcılarından Prof. Daya Thussu’ya göre , Hindistan açısından gazeteciliğin durum kötü değil. Hindistan’da gazetecilik güvenilir bir meslek olma özelliğini koruyor. Benzer bir şekilde, Prof. Kaori Hayashi de Japonya’da kağıda basılı gazete tirajlarının hâlâ yüksek olduğunu söylüyor. Hindistan’dakine benzer şekilde, Japonya’da da gazetecilik hâlâ en güvenilir kurum. Dijital medyanın güçlenmesine ve ürün çeşitlenmesine karşılık, Japon gazeteciler de yeni medya ortamına uygun yeni iş stratejileri geliştirmek için çalışıyorlar. Ancak, en geniş kitleye gazete ulaştırmak telaşı, Japonya’da kaliteli içerikten daha önemli hale gelmiş durumda. Kişiye özel abonelik koşulları oluşturma stratejileri, tiraj yükseltme çabalarına örnek olarak gösterilebilir. Japonya’da gazeteler yaşlılara ev işlerinde hizmet veren tüketici destek hatları kuruyor; “komşunuz sizi gözetliyor” veya “annenize babanıza bir şey olursa sizi bir ararız” gibi asistanlık mesaj servisleri oluşturuyorlar. Çin’e gelince, tüm otoriter devlet baskısı ve sansür önlemlerine karşın, Çin’de ticari gazetecilik alanı kurulmaya çalışılıyor. Thussu, yakından izlediği Çin medya endüstrinin deregülasyonu ve ticarileşme sürecinin tamamlanmış olduğuna dikkat çekiyor. Amerikan tarzı ticari gazetecilik Çin’de baskın. Çinli gazeteciler değişen küresel habercilik alanına uyum sağlamışlar ve piyasa merkezli bir gazetecilik kültürü oluşmuş. Medya sektörünün özelleştirmesi devam ederken, dijital teknolojinin meydan okuyuşu Çin’de de bir vak’a. Lâkin, basın özgürlüğüne ilişkin sorunlu durum, Çin gazeteciliğinin önünde en büyük engel. Mi Miao’nun anlattığı gibi , Çin’de iki tür medya var: Kendi hazırladığı orijinal içerikli haberleri yayımlama izni olan ve olmayan. Bunların nasıl ve kimleri çalıştıracağı, kaç muhabir barındırabileceği bile devletin iznine bağlı. Internet üzerinde devletin uyguladığı sansür ve yasaklar da henüz kalkmış değil.
We are looking forward very much to getting together with European Journalism educators on May 17 and 18 at Bilgi University Santral Campus in Istanbul. The conference will start at about 10 on Thursday 17, with briefings about
the media in Turkey. We will have our AGM that afternoon, with discussions about our various projects, including of course the World Journalism Education Congress in Brussels next year.
We hope also to have two best-practice workshops about aspects of teaching journalism. There will be a conference dinner that evening at Bilgi. On Friday we will have a conference on press freedom, and we have secured several
distinguished speakers including: Professor Haluk Sahin of Bilgi University, Journalist and Commentator, Prof. Aslı Tunç, Assoc. Prof. Esra Arsan, Asst. Prof. Itır Erhart, Russian media lawyer Galina Arapova, who heads the Mass Media Defence Centre in Voronezh, Dr Stephan Russ-Mohl, Director of the European Journalism Observatory, Filip Voets, Ombudsman for media and Secretary General of the Flemish Press Council of Belgium, Nadire Mater and Erol Önderoğlu, both members of Reporters without Borders. The conference will end around 4 pm on Friday May 18.
For more info: www.ejta.eu