Papers by AHMET NİZAMOĞLU
Avrasya Uluslararası Araştırma Dergisi, 2024
Öz
İnsanlık tarihi boyunca madenler hem ekonomik açıdan hem de kullanım alanlarının çeşitliliği s... more Öz
İnsanlık tarihi boyunca madenler hem ekonomik açıdan hem de kullanım alanlarının çeşitliliği sebebiyle büyük bir öneme sahip olmuştur. Osmanlı Devleti klasik dönemde mali ve askerî açından madenleri belirli bir düzen içerisinde işletmeye özen göstermiştir. Bu doğrultuda Tanzimat’a kadar olan süreçte madenler genellikle devlet eliyle işletilmiştir. Zengin maden yataklarına sahip olan Anadolu’da birçok maden işletmesi bulunmaktaydı. Keskin kazasında yer alan Gümüşkan Maden-i Hümayunu’nunda 1820’lerden itibaren kurşun, gümüş ve simli kurşun üretilmeye başlanmıştır. 1860 yılına kadar maden bölgeye gönderilen emin veya müdürler vasıtasıyla işletilmiştir. Bu tarihten itibaren madende yaşanan cevher sıkıntısı teknolojik yetersizlik vb. sebeplerden dolayı üretim durdurulmuştur. Tanzimat’ın ilanının ardından her alanda olduğu gibi Osmanlı madenciliğinde de değişim ve dönüşümler yaşanmaya başlanmıştır. Bu doğrultuda madenlere yönelik idari teşkilatlanmalar kurulmuş ve birçok yabancı uzman da istihdam edilerek reorganizasyon süreci yaşanmıştır. Kırım Savaşı sonrasında Avrupalıların Osmanlı madenlerine olan ilgisinin artması madenlere yönelik hukuki düzenlemeleri de beraberinde getirmiştir. 1861’de ilk Maden Nizamnamesi’nin kabul edilmesinden sonra tecrübe ve deneyimler neticesinde 1869, 1887 ve 1906 tarihlerinde bir öncekini ilga eden yeni maden nizamnameleri yürürlüğe girmiştir. XIX. yüzyılın sonlarına doğru maden arama ve ihalelerinde büyük bir artış yaşanmıştır. Bu doğrultuda uzun yıllardır madencilik açısından âtıl durumda bulunan Keskin’de Denek Madeni olarak nitelendirilen bölgede ihaleler gerçekleşerek üretim tekrar başlamıştır. XX. yüzyılın hemen başında maden işletmeciliğini ele alan Fransızlar, önemli miktarda simli kurşun üreterek iç piyasadan ziyade Fransa ve Yunanistan’a da ihracat gerçekleştirmişlerdir. 1906-1911 yılları arasında Osmanlı’daki simli kurşun üretiminin %66’sı Denek Madeni’nden sağlanmıştır. Keskin’e bağlı köylerde ve Denek Madeni civarında 1914’e kadar olan süreçte birçok maden arama ruhsatı verilerek bazı ihaleler gerçekleşmişse de I. Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından faaliyetlerin tamamı durdurulmuştur. Böylelikle Keskin’de bundan sonraki süreçte madencilik âtıl bir vaziyette kalmıştır.
Abstract
Throughout human history, mines have been of great importance both economically and due to the diversity of their uses. In the classical period, the Ottoman Empire took care to operate mines in a certain order for financial and military reasons. Accordingly, mines were generally operated by the state until the Tanzimat period. There were many mining operations in Anatolia, which had rich mineral deposits. Gümüşkan Imperial Mine, located in the Keskin district, started to produce large amounts of lead, silver and silvery lead in 1820. The mine was operated until 1860, with the help of the warden or managers sent to the region. After this date, production has been suspended due to ore scarcity, technological inadequacy, etc. Following the proclamation of Tanzimat, changes and transformations began to take place in Ottoman mining as in every field. Accordingly, administrative organizations were established for the mines and many foreign experts were employed in the reorganization process. The increased interest of Europeans in Ottoman mines after the Crimean War brought about legal regulations in mining law. After the adoption of the first Mining Regulations in 1861, new mining regulations were enacted in 1869, in 1887 and in 1906. Towards the end of the nineteenth century, there was a great increase in mineral exploration and tenders. As a result, tenders were realized in the area known as Denek Mine in Keskin, which had been idle in terms of mining for many years, and production resumed. At the very beginning of the twentieth century, the French took over the mining business and produced a significant amount of silver lead, which was exported to France and Greece in addition to the domestic market. Between 1906 and 1911, 40% of the silver lead production in the Ottoman Empire was supplied from the Denek Mine. Although many mining exploration licenses were granted and some tenders were held in the villages of Keskin and around the Denek Mine until 1914, all activities were halted after the outbreak of World War I. Thus, mining in Keskin remained idle in the following period.
Osmanlı Bilimi Araştırmaları, 2024
ÖZ
Osmanlı Devleti’nde ormancılığın bilimsel ve teknik yöntemlerle idare edilmesi amacıyla Frans... more ÖZ
Osmanlı Devleti’nde ormancılığın bilimsel ve teknik yöntemlerle idare edilmesi amacıyla Fransız uzmanların öncülüğünde 1858’de Orman Mektebi kurulmuştur. Mektep 1880 yılında müstakil yapısını kaybederek Orman ve Ma’âdin Mektebi olarak yapılandırılmıştır. 1893 yılına gelindiğinde ise bu mektep kapatılarak ormancılık eğitimi Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi’nin içerisinde birkaç ders ile geçiştirilmiştir. II. Meşrutiyet ile ormancılık eğitimi Ali Rıza Efendi öncülüğünde yeniden yapılandırılarak 1909’da Orman Mekteb-i Âlisi kurulmuştur. I. Dünya Savaşı’nın ağır şartlarına rağmen mektepte reformlar yapılması için Bauer istihdam edilmiştir. Mütareke Dönemi’nde mektep zor günler yaşamasına rağmen mezun vermeye devam etmiştir. Cumhuriyet’in ilanının ardından mektebin eğitim-öğretim ve fiziki şartlarının düzeltilmesi için yoğun çaba harcanmıştır. Özellikle Saby ve Bernhard’ın raporları yeniliklerin öncüsü olmuştur. Bu çalışmada orman fen memuru (orman mühendisi) yetiştirmek amacıyla kurulan Orman Mekteb-i Âlisi’nin 1934’te Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü’ne bağlı bir fakülteye dönüştürülmesine kadar olan süreç incelenmiştir. Çalışmada Osmanlı ve Cumhuriyet arşiv belgeleri, düstur, zabıt cerideleri, süreli yayınlar ve telif-tetkik eserlerden yararlanılmıştır.
ABSTRACT
The Forestry School was established in 1858 under the leadership of French experts in order to administer forestry with scientific and technical methods in the Ottoman Empire. The school, losing its independent structure in 1880, was restructured as the Forest and Mining School. In 1893, following the closure of the school, forestry education was integrated into the Halkalı Agricultural and Veterinary School with a few courses. With the advent of the Second Constitutional Era, forestry education was restructured under the leadership of Ali Rıza Efendi, leading to the establishment of the Forestry Academy in 1909. Despite the harsh conditions of World War I, reforms were implemented in the school, with Bauer being employed for this purpose.During the Armistice Period, the school faced challenging times but continued to graduate students. Following the declaration of the Republic, significant efforts were made to improve the educational, operational, and physical conditions of the school. Reports from Saby and Bernhard played a pioneering role in introducing innovations. This study examines the period from the establishment of the Forestry Academy, which was founded with the aim of training forest science officers (forest engineers), to its transformation into a faculty affiliated with the Ankara Higher Agricultural Institute in 1934. Ottoman and Republican archival documents, regulations, minutes, periodicals, copyrighted and research works were utilized in this study.
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi , 2024
Öz
Bu araştırmanın amacı II. Meşrutiyet yıllarının değişen, farklılaşan koşulları ekseninde döne... more Öz
Bu araştırmanın amacı II. Meşrutiyet yıllarının değişen, farklılaşan koşulları ekseninde dönem aydınlarının ağaç ile orman hakkındaki fikri birikimlerini açığa çıkartabilmektir. Modernleşme süreciyle birlikte Son Dönem Osmanlı Tarihinde yaşanan dönüşümler devleti kurtarabilmek kaygısına odaklanarak modernitenin gelişim seyrine uygun yeni uygulamaları gündeme taşımıştır. Klasik Osmanlı Devlet sisteminin antroposentrik yani insan merkezli bakış açısı orman ve ormancılık konusunda kısmen de olsa biosentrik yani canlı merkezli bir bakış açısına yönelmiştir. Kuşkusuz ki II. Meşrutiyet yılları zihniyetinde de antroposentirk bakış açısı merkezi bir konumdadır. Ancak modernleşmenin dinamikleri bağlamında ormanı ve ağacı koruma, geliştirme dürtülerinin belirginleşmeye başlaması biosentrik sürece gidişin ilk adımlarını içinde barındırmıştır. 1908-1918 yılları arasında yayımlanan dergi ve gazetelerdeki orman ve ağaç temalarına odaklanan bu araştırmada Ahmet Hamdi, Yunus Nadi, Yusuf Behçet, Nazaret Dağavaryan, Ahmet Nazmi gibi düşünür ve uzmanların orman, ormancılık ve ağaç hususlarında ne tür fikirler belirginleştirdikleri somutlaştırılmaktadır. Bir nitel araştırma olan söz konusu makalede tarama modeli ile doküman analizi kullanılmıştır. Osmanlıca süreli yayınlarda ilgili makaleler tespit edildikten sonra transkribe edilerek kategorilere ayrılmıştır. Bulguların değerlendirilmesi sonrası elde edilen analizler modernleşme süreciyle farklılaşan orman algılamasının II. Meşrutiyet yıllarının özgünlüğünde daha da derinleştiğini göstermektedir. II. Meşrutiyet yıllarında basın dünyasında yaşanan nitel ve nicel yoğunlaşmada orman ve ormancılık tartışmalarının edindiği yer Cumhuriyet’e miras kalan birikimi de somutlaştırmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Orman, Ormancılık, II. Meşrutiyet, Dergiler, Ağaç Bayramı.
Abstract
This research aims to reveal the intellectual accumulation of the intellectuals of the period about trees and forests in the axis of the changing and diversifying conditions of the Second Constitutional Monarchy years. Along with the modernization process, the transformations in Late Ottoman History focused on saving the state and brought new practices convenient for the development course of modernity to the agenda. The anthropocentric, human-centered perspective of the classical Ottoman State system was partially oriented towards a biocentric, i.e., life-centered perspective on forest and forestry. Undoubtedly, in the mentality of the Second Constitutional Years, the anthropocentric point of view is central. However, in the context of the dynamics of modernization, the emergence of the impulses to protect the forest and the trees and to develop has included the first steps of the transition to the biocentric process. This study explores the themes of forests and trees in magazines and newspapers published between 1908 and 1918. By analyzing the articles written by thinkers and experts such as Ahmet Hamdi, Yunus Nadi, Yusuf Behçet, Nazaret Dağavaryan, and Ahmet Nazmi, this research aims to provide a clearer understanding of their ideas about forests, forestry, and trees. In this article, which is qualitative research, the survey model and document analysis were used. First, relevant articles were identified in Ottoman periodicals. Then, these articles were transcribed and organized into categories. The study obtained from the findings reveals that the perception of forests, which was different during the renovation process, was further deepened during the Second Constitutional Years. The concentration of qualitative and quantitative debates in the press world during the Second Constitutional Monarchy also embodies the accumulation inherited by the Republic.
Keywords: Forest, Forestry, Second Constitutional Era, Magazines, Tree Festival.
Turkish Studies, 2024
Doç. Dr. Deniz AKPINAR, Dr. Ahmet NİZAMOĞLU
Öz: Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda Almanya ... more Doç. Dr. Deniz AKPINAR, Dr. Ahmet NİZAMOĞLU
Öz: Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda Almanya ve Avusturya-Macaristan ile müttefik olması iki ülkeyle olan bağları güçlendirmiştir. Savaş devam ederken Enver Paşa’nın girişimleriyle bu iki ülkeye hem işçi hem çırak gönderilirken, Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın Osmanlı’yı sınai işçisi tedarikinde önemli bir kaynak olarak görmesi işçi gönderim sürecini kolaylaştırmıştır. Bunun yanı sıra Enver Paşa’nın asıl projesi genç Türklerin, Almanya ve Avusturya-Macaristan’da zanaat, maden ve ziraat alanında çırak olarak eğitim görmelerine yönelik olmuştur. Osmanlı’nın müttefiklerinin bu projeye sıcak yaklaşarak sınırlı bir çerçevede test etme arzusu doğrultusunda yüzlerce genç çırak olarak gönderilmiştir. Çırakların çoğu Darüleytamlarda kalan öksüz çocuklar olup bunlara yeni bir hayat sunulmaya çalışılmıştır. Alman yetkililer Türk çırakların eğitimiyle Türkiye’de kültürel nüfuzunu arttırmayı hedeflerken Türk tarafı ise çırak olarak gidip kalfa ve daha sonrasında usta olacak olan yeni kalifiye kadrolarla ülkedeki kadrolaşmayı arttırmak istemiştir. Bu doğrultuda harp ortamının getirdiği olumsuzlukların çıraklar üzerinde yarattığı etkiyi kontrol altına alabilmek amacıyla hem Türk tarafı hem de Alman tarafı yoğun çaba harcamıştır. Savaşın gidişatı ve genç çırakların beklentileri nedeniyle istenilen başarı tam anlamıyla sağlanamamışsa da Cumhuriyet’e giden süreçte kalifiye eleman noktasında bu proje önemli bir girişim olarak değerlendirilebilir. Tarama modeli ile doküman analizi kullanılarak kaleme alınan bu makalede Alman ve Osmanlı arşivlerindeki belgeler, süreli yayınlar ve telif-tetkik eserlerden yararlanılmıştır. Anahtar Kelimeler: Tarih, I. Dünya Savaşı, Almanya, Avusturya-Macaristan, Çıraklar, İşçiler.
Abstract
The Ottoman Empire's alliance with Germany and Austria-Hungary in World War I strengthened its ties with both countries. While both workers and apprentices were sent to these two countries with the initiatives of Enver Pasha during the war, the fact that Germany and Austria-Hungary saw the Ottoman Empire as an important source of industrial workers facilitated the process of sending workers. In addition, Enver Pasha's main project was to train young Turks as apprentices in crafts, mining and agriculture in Germany and Austria-Hungary. Hundreds of young people were sent as apprentices in line with the Ottoman allies' willingness to test this project in a limited framework. Most of the apprentices were orphaned children from the Darüleytams and an attempt was made to offer them a new life. While the German authorities aimed to increase their cultural influence in Turkey through the training of Turkish apprentices, the Turkish side wanted to increase the staffing in the country with new qualified cadres who would go as apprentices and become journeymen and then masters. Accordingly, both the Turkish side and the German side made intense efforts to control the negative effects of the war environment on apprentices. Although the desired success could not be fully achieved due to the course of the war and the expectations of young apprentices, this project can be considered as an important initiative in terms of qualified personnel in the process leading to the Republic. In this article, which was written using a survey model and document analysis, documents in German and Ottoman archives, periodicals and copyrighted works were utilized.
Keywords: History, World War I, Germany, Austria-Hungary, Apprentices, Workers
CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES (CAHIJ), 2024
Öz
Beyrutlu bir Maruni Arap olan Selim Melhame (1849-1937), genç yaşta İstanbul’a gelmiş ve memu... more Öz
Beyrutlu bir Maruni Arap olan Selim Melhame (1849-1937), genç yaşta İstanbul’a gelmiş ve memur olarak çalışmaya başlamıştır. Melhame, Suphi Paşa ve Safvet Paşa gibi önemli bürokratların desteğini alarak ve güvenlerini kazanarak birçok önemli görevde bulunmuştur.1881’de Fransa’nın İstanbul konsolosu ve önemli bir tüccar olan Alexandre Crespin’nin kızı Aimée Crespin ile evlenmiştir. Bu evlilik Melhame’nin hayatında önemli bir dönüm noktası olmuştur. Ayrıca Selim Melhame’nin Türkçe, Arapça, Fransızca ve İtalyanca bilmesi hızlı bir kariyer yapmasının önemli sebeplerindendir. Selim Melhame hızlı bir yükselişle kısa süre içerisinde Duyun-u Umumiye İdaresi’nde çalışmaya başlamış olup daha sonrasında Duyun-u Umumiye Müdürü olarak (1886- 1892) görev yapmıştır. Bu idarede çalıştığı süre boyunca hafiye teşkilatında yer alarak jurnalcilik faaliyetleri ile II. Abdülhamid’in güvenini kazanmıştır. Bu güveni arkasına alarak Cebel-i Lübnan mutasarrıfı olmak için yoğun bir çaba harcamışsa da bu girişim başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 1893’te Osmanlı’nın orman, maden ve ziraat gibi üç önemli gelir kalemini barından Orman ve Ma’âdin ve Zirâat Nezâreti’nin kurulmasıyla nazır olarak bu kuruma atanmıştır. Orman ve Ma’âdin ve Zirâat Nazırı olmasının ardından özellikle II. Abdülhamid’in yakın ilgi duyduğu birçok konuyla ilgili çalışma yürütmüştür. Bu çalışmaları sayesinde sarayın gözdesi olan Melhame, kısa süre içerisinde hem nezaretteki konumunu güçlendirmiş hem de çeşitli iç ve dış siyasi çevrelerdeki aktif rolüyle II. Abdülhamid’e daha da yakın olmuştur. Özellikle yabancı ülke yönetici ve diplomatlarıyla birçok defa görüşmeler gerçekleştirerek dış ülkelerle “Yıldız” arasında bir köprü vazifesi görmüştür. Melhame yürüttüğü iç ve dış politikadaki ikili ilişkiler sayesinde birçok nişan ve madalya ile taltif edilmiştir. Selim Melhame’nin kardeşleri onun gücünden yararlanarak önemli mevkilere getirilmiştir. Ayrıca bürokratik ve siyasi ilişkiler ağını daha da güçlendirebilmek için kızlarını istikbali parlak önemli kişilerle evlendirmiştir. II. Meşrutiyet’in ilanının ardından Selim Melhame Paşa’nın da isminin yer aldığı yüksek rütbeli saray görevlilerinin azli için yapılan gösterilerin ardından İtalya’ya firar etmiştir. Firarın ardından orman, maden ve ziraat işleri başta olmak üzere hakkında birçok konuda yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle soruşturmalar başlatılmıştır. Bu ve benzeri nedenlerle hayatını İtalya’da sürdürmek zorunda kalmış olan Selim Melhame Paşa, 1937 yılında bu ülkede ölmüştür.
Abstract
Selim Melhame (1849-1937), a Maronite Arab from Beirut, came to Istanbul at a young age and started working as a civil servant. In 1881, he married Aimée Crespin, the daughter of Alexandre Crespin, the French consul in Istanbul and an important merchant. This marriage was an important turning point in Melhame's life. Selim Melhame's fluency in Turkish, Arabic, French and Italian was one of the important reasons for his rapid career. Selim Melhame started to work at the Duyun-u Umumiye Administration and rose rapidly in a short period of time, serving as the Director of Duyunu Umumiye (1886-1892). During this duty, he gained Abdülhamid's trust through his jurnal activities and by taking part in the secret service. With this trust behind him, he made an intense effort to become the governor of Jebel-i Lebanon, but this attempt ended in failure. In 1893, with the establishment of the Ministry of Forestry, Mining and Agriculture, which included three important income items of the Ottoman Empire such as forestry, mining and agriculture, he was appointed as a minister to this institution. After becoming the Minister of Forestry, Mining and Agriculture, he worked on many subjects that Abdülhamid II was particularly interested in. Melhame, who became a favourite of the palace thanks to these works, both strengthened his position in the ministry and became closer to Abdulhamid with the active role he took in various domestic and foreign political circles. In particular, he had many meetings with foreign administrators and diplomats and acted as a bridge between foreign countries and "Yıldız". Melhame was honoured with many orders and medals thanks to his bilateral relations in domestic and foreign politics. Selim Melhame's brothers were appointed to important positions by utilising his power. In addition, in order to further strengthen his network of bureaucratic and political relations, he married his daughters to promising individuals. After the declaration of the Constitutional Monarchy, Selim Melhame Pasha fled to Italy following the demonstrations for the dismissal of high-level palace officials, including Selim Melhame Pasha. After his escape, investigations were initiated against him on the grounds of corruption in many areas, especially in forestry, mining and agriculture. Selim Melhame Pasha, who had to continue his life in Italy for these and similar reasons, died in this country in 1937.
Atatürk Yolu Dergisi, 2021
Bu araştırmanın amacı, Osmanlı Devleti’nde ormancılık eğitiminin değişen boyutlarını “Orman Ameli... more Bu araştırmanın amacı, Osmanlı Devleti’nde ormancılık eğitiminin değişen boyutlarını “Orman Ameliyat Mekteplerinin” gelişim seyrinden hareketle açığa çıkartabilmektir. Modernleşme sürecinde eğitim-öğretim faaliyetlerinin her alanında yaşanan dönüşüm mesleki ve teknik eğitim politikalarına da yansımıştır. Ziraat başta olmak üzere üretim kapasitesini arttırmaya yönelik atılan adımların yarattığı yetişmiş insan potansiyeli eksikliği orman politikaları için de geçerli olmuştur. 1858 tarihli Arazi Kanunnamesinin ormanlar konusundaki yetersizliği 1870’te yürürlüğe giren Orman Nizamnamesi’ne kapı aralamıştır. Orman ve ormancılığa yaklaşımın değişen boyutları doğal olarak ormancılık eğitimini de gündeme taşımıştır. Louis Tassy, Alexandre Stheme, Charles Simon, Hermann Veith, Hoca Ali Rıza Efendi, Dr. Bauer gibi isimlerin çabaları, 1857-1920 yılları arasında ormancılık eğitimine yön vermiştir. II. Meşrutiyet yıllarına yansıyan uygulamalı eğitim tartışmaları ormancılık eğitimini de kapsamıştır. Bu çerçevede 1915-1920 yılları arasında Hendek, Islahiye, Adapazarı ve Beykoz’da “Orman Ameliyat Mektepleri” açılmıştır. Tarama modeli ile doküman analizi kullanılarak gerçekleştirilen bu makalede arşiv belgelerinden, süreli yayınlardan, zabıt ceridelerden ve literatür taraması gerçekleştirildikten sonra tespit edilen eserlerden yararlanılmıştır.
Anahtar Kelimeler: II. Meşrutiyet, Çevre, Orman, Osmanlı Devleti, Uygulamalı Eğitim.
ABSTRACT
The aim of this research is to reveal the changing dimensions of forestry education in the Ottoman Empire based on the course of "Forest Surgery Schools.” The transformation in all areas of educational activities during the modernization process has also been reflected in the policies of vocational and technical education. The lack of skilled labor potential created by the steps taken to increase production capacity, especially in agriculture, has also manifested itself in forest policies. The inadequacy of the Land Law of 1858 on forests opened the path to the Forest Regulation, which came into force in 1870. The changing dimensions of the perception towards forests and forestry have naturally brought forestry education to the agenda. Efforts of names such as Louis Tassy, Alexandre Stheme, Charles Simon, Hermann Veith, Hoca Ali Rıza Efendi, Dr Bauer, have led the forestry education between 1857-1920. Applied education discussions reflected in the Second Constitutional Era also included forestry education as well. In this context, "Forest Surgery Schools" were opened in Hendek, Islahiye, Adapazarı and Beykoz between 1915-1920. Archival documents, periodicals, parliamentary minutes and works determined in literature review were used In this article. Which was conducted using scanning model and document analysis.
Key Words: Second Constitutional Era, Environment, Forest, Ottoman Empire, Applied Education.
Ümüt AKAGÜNDÜZ-Ahmet NİZAMOĞLU / Atatürk Yolu Dergisi, 2021
ÖZ
Bu araştırmanın amacı, Osmanlı Devleti’nde ormancılık eğitiminin
değişen boyutlarını “Orman Am... more ÖZ
Bu araştırmanın amacı, Osmanlı Devleti’nde ormancılık eğitiminin
değişen boyutlarını “Orman Ameliyat Mektepleri”nin gelişim
seyrinden hareketle açığa çıkartabilmektir. Modernleşme
sürecinde eğitim-öğretim faaliyetlerinin her alanında yaşanan
dönüşüm mesleki ve teknik eğitim politikalarına da yansımıştır.
Ziraat başta olmak üzere üretim kapasitesini arttırmaya yönelik
atılan adımların yarattığı yetişmiş insan potansiyeli eksikliği
orman politikaları için de geçerli olmuştur. 1858 tarihli Arazi
Kanunnamesinin ormanlar konusundaki yetersizliği 1870’te
yürürlüğe giren Orman Nizamnamesi’ne kapı aralamıştır. Orman
ve ormancılığa yaklaşımın değişen boyutları doğal olarak
ormancılık eğitimini de gündeme taşımıştır. Louis Tassy,
Alexandre Stheme, Charles Simon, Hermann Veith, Hoca Ali Rıza
Efendi, Dr. Bauer gibi isimlerin çabaları, 1857-1920 yılları
arasında ormancılık eğitimine yön vermiştir. II. Meşrutiyet
yıllarına yansıyan uygulamalı eğitim tartışmaları ormancılık
eğitimini de kapsamıştır. Bu çerçevede 1915-1920 yılları arasında
Hendek, Islahiye, Adapazarı ve Beykoz’da “Orman Ameliyat
Mektepleri” açılmıştır. Tarama modeli ile doküman analizi
kullanılarak gerçekleştirilen bu makalede arşiv belgelerinden,
süreli yayınlardan, zabıt ceridelerden ve literatür taraması
gerçekleştirildikten sonra tespit edilen eserlerden
yararlanılmıştır.
ABSTRACT
The aim of this research is to reveal the changing dimensions of
forestry education in the Ottoman Empire based on the course of
"Forest Surgery Schools.” The transformation in all areas of
educational activities during the modernization process has also
been reflected in the policies of vocational and technical
education. The lack of skilled labor potential created by the steps
taken to increase production capacity, especially in agriculture,
has also manifested itself in forest policies. The inadequacy of the
Land Law of 1858 on forests opened the path to the Forest
Regulation, which came into force in 1870. The changing
dimensions of the perception towards forests and forestry have
naturally brought forestry education to the agenda. Efforts of
names such as Louis Tassy, Alexandre Stheme, Charles Simon,
Hermann Veith, Hoca Ali Rıza Efendi, Dr Bauer, paved the way
for forestry education between 1857-1920. Discussions on
applied education reflected in the Second Constitutional Era also
covered forestry education as well. In this context, "Forest
Surgery Schools" were opened in Hendek, Islahiye, Adapazarı
and Beykoz between 1915-1920. Archival documents,
periodicals, parliamentary minutes and works determined in
literature review were used in this article which was conducted
by using scanning model and document analysis.
Bengül BOLAT-Ahmet NİZAMOĞLU, 2019
Bengül Bolat, Ahmet Nizamoğlu, “Kemalettin Sami Paşa ve Berlin Büyükelçilğindeki Faaliyetleri (19... more Bengül Bolat, Ahmet Nizamoğlu, “Kemalettin Sami Paşa ve Berlin Büyükelçilğindeki Faaliyetleri (1924-1934)”, Avrasya İncelemeleri Dergisi, C.8, S:2, ss.117-151, 2019.
Özet
Kemalettin Sami Paşa, (1884-1934) Balkan Savaşları, I. Dünya
Savaşı ve Milli Mücadele’de en ön saflarda savaşmış Türk ordusunda
generalliğe kadar yükselmiş bir askerdir. Aynı zamanda bu savaşlarda
defalarca yaralanmış ve uzun tedavi süreçlerinden geçmiştir. Milli
Mücadele’den itibaren Mustafa Kemal Paşa’nın yakın arkadaşlarından biri
olan Kemalettin Sami Paşa, Ağustos 1923’de Sinop Milletvekili olarak
TBMM’ye girmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla beraber Paşa, 1924 yılında
Berlin Büyükelçisi unvanıyla Almanya’da göreve başlamıştır. Paşa,
Türk-Alman diplomatik, siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerinde önemli bir
görev üstlenmiştir. Kemalettin Sami Paşa, Berlin Büyükelçiliği görevi
boyunca Almanya’da birçok gazeteci, iş adamı, büyükelçi, milletvekili,
bakan, başbakan ve ayrıca Alman Şansölyesi Hitler, Alman
Cumhurbaşkanı Hindenburg ve Albert Einstein gibi birçok önemli isimle
görüşmeler yapmıştır. Paşa’nın, Berlin Büyükelçiliği sırasında yürüttüğü
faaliyetleri ve gözlemlere dayalı raporları oldukça önemlidir. Alman
sosyetesi tarafından sayılan ve sevilen bir kişi olarak büyük değer
görmüştür. Paşa’nın faaliyetleri Türk basınında geniş yer bulmuştur.
1930-1933 yılları arasında Türkiye Milli Olimpiyat Başkanlığı görevini de
yürütmüştür. 1924-1934 yılları arasında başarıyla yürütmüş olduğu Berlin
Büyükelçiliği, 1934 yılında vefatıyla son bulmuştur. Kemalettin Sami
Paşa’nın ailesine vefatından sonra Gökçen soyadı verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kemalettin Sami Paşa, Berlin Büyükelçiliği,
Türkiye-Almanya.
Abstract
Kemalettin Sami Pasha And Berlın Embassy Actıvıtıes (1924-1934)
Kemalettin Sami Pasha (1884-1934) is a soldier who fought at
the forefronts of the Balkan Wars, World War I and National Struggle and
got promoted to generalship in the Turkish army. He also got wounded
many times during these wars and went through long treatment processes.
Kemalettin Sami Pasha who had been one of the close friends of Mustafa
Kemal Pasa since the National Struggle entered into the Turkish Grand
National Assembly as the Sinop Representative in August, 1923.
Together with the foundation of the Turkish Republic, the Pasha began
his duty in Germany as the Berlin Ambassador in 1924. He assumed an
important task in the Turkish-German diplomatic, political, economic and
cultural relationships. Throughout his duty as the Berlin Ambassador;
Kemalettin Sami Pasha met with many journalists, businessmen,
ambassadors, parliamentarians, ministers, prime ministers, as well as
many significant personalities such as the German Chancellor Hitler,
German President Hindenburg and Albert Einstein in Germany. The
activities carried out by the Pasha during his duty as the Berlin
Ambassador and his observations-based reports are of prime importance.
He was appreciated and liked greatly by the German high society. His
activities had an extensive coverage in the Turkish press. He also carried
out a task as the Turkish National Olympiad President between 1930-
1933. His duty as the Berlin Ambassador which he carried out
successfully between 1924-1934, came to an end with his passing in 1934.
Kemalettin Sami Pasha’s family was given the surname Gokcen after his
passing.
Keywords: Kemalettin Sami Pasha, Berlin Embassy, Turkey-Germany.
Deniz AKPINAR-Ahmet NİZAMOĞLU, 2019
ÖZ
Devletler için ham madde ve ham maddeden elde edilen ürünler her zaman önemli olmuştur. Bu çal... more ÖZ
Devletler için ham madde ve ham maddeden elde edilen ürünler her zaman önemli olmuştur. Bu çalışmada kenevir bitkisinin menşei, Osmanlı’da kenevir üretimi ve tüketimi, Cumhuriyet döneminde kenevir ile ilgili yapılan çalışmalar ele alınmıştır. Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet döneminde kenevirden üretilen çeşitli ürünlere ve üretimlerine değinilmiştir. Kenevir üretiminin hangi bölgelerde yoğunlaştığı ifade edilmiştir. Ayrıca kenevir üretimi dolayısıyla hem Osmanlı Devleti’nde hem de Cumhuriyet’in ilk yıllarında üretimi arttırmak amacıyla fabrika açma girişimlerine ve bunların sonuçlarına değinilmiştir. Dünya’da hangi ülkelerin ne kadar kenevir üretimi yaptığı ve bu duruma kıyasla Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin durumu ortaya konulmuştur. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kenevir arazilerinin üretim yapılan bölgelere göre dağılımı ve bu dağılıma paralel olarak elde edilen sonuçlara değinilmiştir. Çalışmamızda Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren devletin kenevir üretimindeki aksaklıkların tespiti noktasında ve ayrıca daha kaliteli kenevir üretmek amacıyla çeşitli uzmanlar aracılığıyla araştırmalarına ve bu minvalde elde ettiği sonuçlara yer verilmiştir. Genel olarak bu çalışmada kenevir üretiminin devletler için sağladığı birçok faydaya odaklanılmıştır. Ayrıca kenevir üretiminin yıllara göre dağılımı ve ihracatı ile ilgili tablolara yer verilerek kronolojik süreç takip edilmiştir. Bu çalışmamızda Osmanlı Arşivi ve Cumhuriyet Arşivi belgeleri başta olmak üzere, Kastamonu Vilayet Salnamesi, Cumhuriyet, Hâkimiyeti Milliye, Ulus, Vakit, Akşam gazetelerine ve döneme ait araştırma eserlere yer verilerek Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kenevir üretimi ve gelişimine değinilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kenevir, Osmanlı Kenevir, Türkiye Kenevir. Kastamonu.
ABSTRACT
For States, raw materials and products derived from raw materials have always been important. In this study, the origin of the cannabis plant, the production and consumption of cannabis in the Ottoman Empire and the studies on cannabis in the Republican period were discussed. Various products produced from cannabis and their productions are mentioned in the Ottoman and Republican periods. It is stated in which regions cannabis production is concentrated In addition, the attempts to open a factory in order to increase production both in the Ottoman Empire and in the early years of the Republic and their results were mentioned. Which countries in the World produced how much cannabis has been demonstrated and in this case compared to the Ottoman Empire and the Republic of Turkey. Distribution of cannabis lands from Ottoman to Republic according to production regions and the results obtained in parallel with this distribution are mentioned In the present study, the results of the government in the determination of the problems in the production of cannabis since the first years of the Republic and also by means of various experts in order to produce better quality cannabis were given. In general, this study focuses on the many benefits of cannabis production for governments. Moreover, the chronological process was followed by including tables on the distribution and export of cannabis production by years. In this study, especially the Ottoman Archives and Republican Archives documents, Kastamonu Province Yearbook, Hakimiyeti Milliye, Ulus, Vakit, Aksam newspapers and periodical research works were mentioned and the production and development of cannabis from the Ottoman Empire to the Republic were mentioned.
Deniz AKPINAR-Ahmet NİZAMOĞLU
Şehir tarihi araştırmalarında, bölgenin araştırılan dönem içerisindeki idari taksimatı ve iktisad... more Şehir tarihi araştırmalarında, bölgenin araştırılan dönem içerisindeki idari taksimatı ve iktisadi yapısı oldukça önemlidir. Bu çalışmamızda Kırşehir’in XIX. Yüzyılın ikinci yarısından XX. Yüzyılın başlarına kadar olan süreç içerisinde ki idari taksimatı ve iktisadi yapısı incelenmiştir. İdari taksimat kısımda Kırşehir Sancağı’na bağlı kazalar, nahiyeler ve köyler hakkında kronolojik süreç takip edilerek önemli bilgiler verilmiştir. Ayrıca Kırşehir Sancağı’na yerleşmiş olan aşiretler ve iskân edilmiş olan muhacirlerin durumları ile ilgili bilgiler derlenmiştir. Çalışmamıza söz konusu olan Kırşehir Sancağı’nın iktisadi yapısında ise tarım, hayvancılık, dokumacılık, madencilik ayrı başlıklar altında incelenerek değerlendirme yapılmıştır. Özellikle dokumacılıkta Kırşehir için oldukça önemli bir değer olan halıcılık üzerinde durulmuştur. Kırşehir Sancağı’nda gerçekleşen kuraklığa da değinilmiş ve kuraklığın Kırşehir’in ekonomisini nasıl etkilediği değerlendirilmiştir. Çalışmamızda Osmanlı ve Cumhuriyet Arşivi belgeleri, Ankara Vilayet Salnameleri, Salnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye temel alınarak Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Kırşehir’in idari taksimatı ve iktisadi yapısı hakkında geniş bilgi verilmiştir.
Books by AHMET NİZAMOĞLU
Akademisyen Kitabevi, 2024
Osmanlı Devleti’nde Tanzimat ile yeni bir dönem başlayarak önemli bürokratik ve zihniyet değişikl... more Osmanlı Devleti’nde Tanzimat ile yeni bir dönem başlayarak önemli bürokratik ve zihniyet değişikleri yaşanmaya başlamıştır. Klasik döneminin kendine özgü şartlar içerisinde idare edilen ormanlar, Tanzimat ile devletin yöneldiği önemli alanlardan birisi olmuştur. 1840’ta bir layiha yayınlanarak ormanlar üzerinde merkeziyetçi bir yapı kurulabilmesi için idare, koruma, işletme ve vergi konularında bazı düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Ormanlarda kontrolü sağlamak amacıyla Orman Müdürlüğü oluşturularak taşraya memurlar atanmıştır. Ardından Tassy öncülüğündeki Fransız uzmanlar Osmanlı ormancılığına idare, hukuk ve eğitim başta olmak üzere birçok alanda önemli katkılar sağlamışlardır. Sonraki süreçte orman, maden ve ziraat işlerindeki aksaklıklara çözüm olmak üzere 1893’te Orman ve Ma’âdin ve Zirâat Nezâreti kurulmuştur. II. Meşrutiyet’in ilanın ardından Orman ve Ma’âdin ve Zirâat Nezâreti reformize edilmiştir. Ali Rıza Efendi 1908-1913 arasında Orman İdaresi’nde tam anlamıyla başat rol oynayarak ormanlara yönelik eğitim, teşkilat, ekonomi başta olmak üzere neredeyse her alanda başarılı çalışmalar gerçekleştirmiştir. I. Dünya Savaşı’na giden süreçte ve savaş boyunca ise Almanya ve Avusturya’dan getirilen uzmanlar, Veith’in öncülüğünde ormancılığın ıslah edilmesi için yoğun çaba harcamıştır. 1840-1918 yılları arasındaki orman idaresi ve ormancılık politikaları başarı ve başarısızlıklarıyla Türkiye Cumhuriyeti’ne önemli bir orman mirası bırakmıştır.
Erhan KILIÇ-Ahmet NİZAMOĞLU
Mondros Mütarekesi sonrasında İstanbul 5 yıl boyunca işgal altında k... more Erhan KILIÇ-Ahmet NİZAMOĞLU
Mondros Mütarekesi sonrasında İstanbul 5 yıl boyunca işgal altında kalmıştır. İşgal sırasında Belgrad Ormanı İtilaf Devletleri ve yerli işbirlikçileri tarafından yağmalanmıştır. Bu süreçte İstanbul’a su sağlayan Belgrad Ormanı’nın vasfı bozulmuş ve servet kaybı yaşanmıştır. Osmanlı makamları kıt imkanlara rağmen talan ve tahribata karşı canla başla mücadele etmiştir. Ormandan kesim yapılmaması için üç dilde (Türkçe, Fransızca ve Rumca kararname yayınlanmıştır. Aynı şekilde Ankara’daki TBMM Hükümeti de konunun takipçisi olmuştur. Buna sebep olan kişi ve kuruluşlardan tazminat talep edilmiştir. Ancak buna yanaşmayan İngilizler konuyu Lozan Görüşmelerine taşımıştır. Bu eser işgalin görünmeyen yüzünü yani işgal ordularının sebep olduğu çevre ve orman tahribatına odaklanmıştır.
Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla devlet ve halk büyük buhran geçirmiş ve bunun sonucunda yok olma... more Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla devlet ve halk büyük buhran geçirmiş ve bunun sonucunda yok olmaktansa yeni bir devlet kurma arayışı içerisine girmişti. Önderliğini Mustafa Kemal ATATÜRK’ün yaptığı Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında kurulmuş olsa da bu devletin şemasını oluşturmak hiçte kolay olmamıştır. Devlet yönetimi: kamuoyu, siyasi ilişkiler, askeri kaygılar, diğer ülkelerle iş birliği ve barışın korunması gibi ana hatlarla belirlenmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin dış devletlerle olan ilişkiler Mustafa Kemal’in çizmiş olduğu hem muasır hem de geleceğe yönelik olan isabetli politikalarla belirlenmiştir.
“Atatürk Dönemi Türkiye Cumhuriyeti Devletinin İmzalamış Olduğu İkili ve Çok Taraflı Antlaşmalar” adlı tezimizde antlaşmaları öncelikli olarak Resmi Gazete’leri incelerek kronolojik olarak derledik. Resmi Gazete’lerin tasnifini bitirdikten sonra ise devletlerarası ilişkilerin nasıl geliştiğini, antlaşmaya varan sürecin hangi aşamalardan geçtiğini her antlaşma için ayrı ayrı ele aldık. Bu anlamda her antlaşma ile alakalı pek çok Araştırma Eser, Makale, Yüksek Lisans ve Doktora Tezlerinden faydalandık.
Üç Bölümden meydana gelen tezimizin birinci bölümünde; “Atatürk Dönemi Türk Dış Politikasının İlkeleri” konu başlığı altında dört konuyu ele aldık bunlar; “Milli Egemenlik”, “Tam Bağımsızlık”, “Çağdaşlaşma” “Halkın Huzur, Güven ve Refahı” konularıdır. İkinci Bölümde; “Türkiye Cumhuriyeti’nin Taraf Olduğu İkili ve Çok Taraflı Siyasal Antlaşmalar (1923-1938)”, konu başlığı altında 33 Antlaşmayı inceledik. Üçüncü bölümde ise “Türkiye Cumhuriyeti’nin Taraf Olduğu İkili ve Çok Taraflı Ekonomik, Ticari, Mali Antlaşmalar (1923-1938)” konu başlığı altında 17 Antlaşmaya yer verilmiştir.
KIRŞEHİR BELEDİYESİ TARİHİ (1870 -1945), 2020
Osmanlı Devleti’nde belediyecilik kurumunun kökenleri oldukça eskiye uzanmakta olup klasik dönemd... more Osmanlı Devleti’nde belediyecilik kurumunun kökenleri oldukça eskiye uzanmakta olup klasik dönemde bu görev kadılar aracılığıyla sağlanmıştır. Tanzimat Dönemi ile birlikte her alana yayılmış olan modernleşme faaliyetleri 1855 yılında İstanbul’da modern belediyecilik anlayışının ortaya çıkmasını sağlamıştır. İstanbul’da belediye örgütünün kurulmasından sonra çıkarılan 1864, 1868, 1871 ve 1877 belediye kanunları ile belediye faaliyetlerinin kurumsallaştırılması sağlanmış olup bu dönemde birçok şehirde belediye teşkilatı oluşturulmuştur. Kırşehir Belediyesi de bu kanunların yürürlüğe girmesine müteakip 1870 yılında kurulmuş olan köklü bir belediyedir.
Kırşehir Belediyesi’nin kuruluşundan itibaren kısıtlı bütçelerle de olsa yapmış olduğu çalışmalar I. Dünya Savaşı ve Millî Mücâdele’de birçok fayda sağlamıştır. Millî Mücâdele’nin başarıyla sonuçlanmasının ardından Cumhuriyetin ilanı ile birlikte Ankara ve çevre iller başta olmak üzere imar faaliyetlerine girişilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında imar faaliyetlerinin yürütülmesinde belediyelere önceki yıllara nazaran daha büyük sorumluluklar düşmüştür. Ancak bu dönemdeki belediye bütçelerinin kısıtlı olması ve hala Osmanlı Devleti’nden kalan belediye kanunlarının yürürlükte olması bu durumu kısıtlamıştır. 1930 yılında yürürlüğe girmiş olan 1580 sayılı belediye kanunu ile Türk belediyeciliğinde yeni bir dönem açılmıştır. Kırşehir Belediyesi de 1930 yılından itibaren daha aktif olarak faaliyetlerini yürütmüştür.
Uploads
Papers by AHMET NİZAMOĞLU
İnsanlık tarihi boyunca madenler hem ekonomik açıdan hem de kullanım alanlarının çeşitliliği sebebiyle büyük bir öneme sahip olmuştur. Osmanlı Devleti klasik dönemde mali ve askerî açından madenleri belirli bir düzen içerisinde işletmeye özen göstermiştir. Bu doğrultuda Tanzimat’a kadar olan süreçte madenler genellikle devlet eliyle işletilmiştir. Zengin maden yataklarına sahip olan Anadolu’da birçok maden işletmesi bulunmaktaydı. Keskin kazasında yer alan Gümüşkan Maden-i Hümayunu’nunda 1820’lerden itibaren kurşun, gümüş ve simli kurşun üretilmeye başlanmıştır. 1860 yılına kadar maden bölgeye gönderilen emin veya müdürler vasıtasıyla işletilmiştir. Bu tarihten itibaren madende yaşanan cevher sıkıntısı teknolojik yetersizlik vb. sebeplerden dolayı üretim durdurulmuştur. Tanzimat’ın ilanının ardından her alanda olduğu gibi Osmanlı madenciliğinde de değişim ve dönüşümler yaşanmaya başlanmıştır. Bu doğrultuda madenlere yönelik idari teşkilatlanmalar kurulmuş ve birçok yabancı uzman da istihdam edilerek reorganizasyon süreci yaşanmıştır. Kırım Savaşı sonrasında Avrupalıların Osmanlı madenlerine olan ilgisinin artması madenlere yönelik hukuki düzenlemeleri de beraberinde getirmiştir. 1861’de ilk Maden Nizamnamesi’nin kabul edilmesinden sonra tecrübe ve deneyimler neticesinde 1869, 1887 ve 1906 tarihlerinde bir öncekini ilga eden yeni maden nizamnameleri yürürlüğe girmiştir. XIX. yüzyılın sonlarına doğru maden arama ve ihalelerinde büyük bir artış yaşanmıştır. Bu doğrultuda uzun yıllardır madencilik açısından âtıl durumda bulunan Keskin’de Denek Madeni olarak nitelendirilen bölgede ihaleler gerçekleşerek üretim tekrar başlamıştır. XX. yüzyılın hemen başında maden işletmeciliğini ele alan Fransızlar, önemli miktarda simli kurşun üreterek iç piyasadan ziyade Fransa ve Yunanistan’a da ihracat gerçekleştirmişlerdir. 1906-1911 yılları arasında Osmanlı’daki simli kurşun üretiminin %66’sı Denek Madeni’nden sağlanmıştır. Keskin’e bağlı köylerde ve Denek Madeni civarında 1914’e kadar olan süreçte birçok maden arama ruhsatı verilerek bazı ihaleler gerçekleşmişse de I. Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından faaliyetlerin tamamı durdurulmuştur. Böylelikle Keskin’de bundan sonraki süreçte madencilik âtıl bir vaziyette kalmıştır.
Abstract
Throughout human history, mines have been of great importance both economically and due to the diversity of their uses. In the classical period, the Ottoman Empire took care to operate mines in a certain order for financial and military reasons. Accordingly, mines were generally operated by the state until the Tanzimat period. There were many mining operations in Anatolia, which had rich mineral deposits. Gümüşkan Imperial Mine, located in the Keskin district, started to produce large amounts of lead, silver and silvery lead in 1820. The mine was operated until 1860, with the help of the warden or managers sent to the region. After this date, production has been suspended due to ore scarcity, technological inadequacy, etc. Following the proclamation of Tanzimat, changes and transformations began to take place in Ottoman mining as in every field. Accordingly, administrative organizations were established for the mines and many foreign experts were employed in the reorganization process. The increased interest of Europeans in Ottoman mines after the Crimean War brought about legal regulations in mining law. After the adoption of the first Mining Regulations in 1861, new mining regulations were enacted in 1869, in 1887 and in 1906. Towards the end of the nineteenth century, there was a great increase in mineral exploration and tenders. As a result, tenders were realized in the area known as Denek Mine in Keskin, which had been idle in terms of mining for many years, and production resumed. At the very beginning of the twentieth century, the French took over the mining business and produced a significant amount of silver lead, which was exported to France and Greece in addition to the domestic market. Between 1906 and 1911, 40% of the silver lead production in the Ottoman Empire was supplied from the Denek Mine. Although many mining exploration licenses were granted and some tenders were held in the villages of Keskin and around the Denek Mine until 1914, all activities were halted after the outbreak of World War I. Thus, mining in Keskin remained idle in the following period.
Osmanlı Devleti’nde ormancılığın bilimsel ve teknik yöntemlerle idare edilmesi amacıyla Fransız uzmanların öncülüğünde 1858’de Orman Mektebi kurulmuştur. Mektep 1880 yılında müstakil yapısını kaybederek Orman ve Ma’âdin Mektebi olarak yapılandırılmıştır. 1893 yılına gelindiğinde ise bu mektep kapatılarak ormancılık eğitimi Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi’nin içerisinde birkaç ders ile geçiştirilmiştir. II. Meşrutiyet ile ormancılık eğitimi Ali Rıza Efendi öncülüğünde yeniden yapılandırılarak 1909’da Orman Mekteb-i Âlisi kurulmuştur. I. Dünya Savaşı’nın ağır şartlarına rağmen mektepte reformlar yapılması için Bauer istihdam edilmiştir. Mütareke Dönemi’nde mektep zor günler yaşamasına rağmen mezun vermeye devam etmiştir. Cumhuriyet’in ilanının ardından mektebin eğitim-öğretim ve fiziki şartlarının düzeltilmesi için yoğun çaba harcanmıştır. Özellikle Saby ve Bernhard’ın raporları yeniliklerin öncüsü olmuştur. Bu çalışmada orman fen memuru (orman mühendisi) yetiştirmek amacıyla kurulan Orman Mekteb-i Âlisi’nin 1934’te Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü’ne bağlı bir fakülteye dönüştürülmesine kadar olan süreç incelenmiştir. Çalışmada Osmanlı ve Cumhuriyet arşiv belgeleri, düstur, zabıt cerideleri, süreli yayınlar ve telif-tetkik eserlerden yararlanılmıştır.
ABSTRACT
The Forestry School was established in 1858 under the leadership of French experts in order to administer forestry with scientific and technical methods in the Ottoman Empire. The school, losing its independent structure in 1880, was restructured as the Forest and Mining School. In 1893, following the closure of the school, forestry education was integrated into the Halkalı Agricultural and Veterinary School with a few courses. With the advent of the Second Constitutional Era, forestry education was restructured under the leadership of Ali Rıza Efendi, leading to the establishment of the Forestry Academy in 1909. Despite the harsh conditions of World War I, reforms were implemented in the school, with Bauer being employed for this purpose.During the Armistice Period, the school faced challenging times but continued to graduate students. Following the declaration of the Republic, significant efforts were made to improve the educational, operational, and physical conditions of the school. Reports from Saby and Bernhard played a pioneering role in introducing innovations. This study examines the period from the establishment of the Forestry Academy, which was founded with the aim of training forest science officers (forest engineers), to its transformation into a faculty affiliated with the Ankara Higher Agricultural Institute in 1934. Ottoman and Republican archival documents, regulations, minutes, periodicals, copyrighted and research works were utilized in this study.
Bu araştırmanın amacı II. Meşrutiyet yıllarının değişen, farklılaşan koşulları ekseninde dönem aydınlarının ağaç ile orman hakkındaki fikri birikimlerini açığa çıkartabilmektir. Modernleşme süreciyle birlikte Son Dönem Osmanlı Tarihinde yaşanan dönüşümler devleti kurtarabilmek kaygısına odaklanarak modernitenin gelişim seyrine uygun yeni uygulamaları gündeme taşımıştır. Klasik Osmanlı Devlet sisteminin antroposentrik yani insan merkezli bakış açısı orman ve ormancılık konusunda kısmen de olsa biosentrik yani canlı merkezli bir bakış açısına yönelmiştir. Kuşkusuz ki II. Meşrutiyet yılları zihniyetinde de antroposentirk bakış açısı merkezi bir konumdadır. Ancak modernleşmenin dinamikleri bağlamında ormanı ve ağacı koruma, geliştirme dürtülerinin belirginleşmeye başlaması biosentrik sürece gidişin ilk adımlarını içinde barındırmıştır. 1908-1918 yılları arasında yayımlanan dergi ve gazetelerdeki orman ve ağaç temalarına odaklanan bu araştırmada Ahmet Hamdi, Yunus Nadi, Yusuf Behçet, Nazaret Dağavaryan, Ahmet Nazmi gibi düşünür ve uzmanların orman, ormancılık ve ağaç hususlarında ne tür fikirler belirginleştirdikleri somutlaştırılmaktadır. Bir nitel araştırma olan söz konusu makalede tarama modeli ile doküman analizi kullanılmıştır. Osmanlıca süreli yayınlarda ilgili makaleler tespit edildikten sonra transkribe edilerek kategorilere ayrılmıştır. Bulguların değerlendirilmesi sonrası elde edilen analizler modernleşme süreciyle farklılaşan orman algılamasının II. Meşrutiyet yıllarının özgünlüğünde daha da derinleştiğini göstermektedir. II. Meşrutiyet yıllarında basın dünyasında yaşanan nitel ve nicel yoğunlaşmada orman ve ormancılık tartışmalarının edindiği yer Cumhuriyet’e miras kalan birikimi de somutlaştırmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Orman, Ormancılık, II. Meşrutiyet, Dergiler, Ağaç Bayramı.
Abstract
This research aims to reveal the intellectual accumulation of the intellectuals of the period about trees and forests in the axis of the changing and diversifying conditions of the Second Constitutional Monarchy years. Along with the modernization process, the transformations in Late Ottoman History focused on saving the state and brought new practices convenient for the development course of modernity to the agenda. The anthropocentric, human-centered perspective of the classical Ottoman State system was partially oriented towards a biocentric, i.e., life-centered perspective on forest and forestry. Undoubtedly, in the mentality of the Second Constitutional Years, the anthropocentric point of view is central. However, in the context of the dynamics of modernization, the emergence of the impulses to protect the forest and the trees and to develop has included the first steps of the transition to the biocentric process. This study explores the themes of forests and trees in magazines and newspapers published between 1908 and 1918. By analyzing the articles written by thinkers and experts such as Ahmet Hamdi, Yunus Nadi, Yusuf Behçet, Nazaret Dağavaryan, and Ahmet Nazmi, this research aims to provide a clearer understanding of their ideas about forests, forestry, and trees. In this article, which is qualitative research, the survey model and document analysis were used. First, relevant articles were identified in Ottoman periodicals. Then, these articles were transcribed and organized into categories. The study obtained from the findings reveals that the perception of forests, which was different during the renovation process, was further deepened during the Second Constitutional Years. The concentration of qualitative and quantitative debates in the press world during the Second Constitutional Monarchy also embodies the accumulation inherited by the Republic.
Keywords: Forest, Forestry, Second Constitutional Era, Magazines, Tree Festival.
Öz: Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda Almanya ve Avusturya-Macaristan ile müttefik olması iki ülkeyle olan bağları güçlendirmiştir. Savaş devam ederken Enver Paşa’nın girişimleriyle bu iki ülkeye hem işçi hem çırak gönderilirken, Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın Osmanlı’yı sınai işçisi tedarikinde önemli bir kaynak olarak görmesi işçi gönderim sürecini kolaylaştırmıştır. Bunun yanı sıra Enver Paşa’nın asıl projesi genç Türklerin, Almanya ve Avusturya-Macaristan’da zanaat, maden ve ziraat alanında çırak olarak eğitim görmelerine yönelik olmuştur. Osmanlı’nın müttefiklerinin bu projeye sıcak yaklaşarak sınırlı bir çerçevede test etme arzusu doğrultusunda yüzlerce genç çırak olarak gönderilmiştir. Çırakların çoğu Darüleytamlarda kalan öksüz çocuklar olup bunlara yeni bir hayat sunulmaya çalışılmıştır. Alman yetkililer Türk çırakların eğitimiyle Türkiye’de kültürel nüfuzunu arttırmayı hedeflerken Türk tarafı ise çırak olarak gidip kalfa ve daha sonrasında usta olacak olan yeni kalifiye kadrolarla ülkedeki kadrolaşmayı arttırmak istemiştir. Bu doğrultuda harp ortamının getirdiği olumsuzlukların çıraklar üzerinde yarattığı etkiyi kontrol altına alabilmek amacıyla hem Türk tarafı hem de Alman tarafı yoğun çaba harcamıştır. Savaşın gidişatı ve genç çırakların beklentileri nedeniyle istenilen başarı tam anlamıyla sağlanamamışsa da Cumhuriyet’e giden süreçte kalifiye eleman noktasında bu proje önemli bir girişim olarak değerlendirilebilir. Tarama modeli ile doküman analizi kullanılarak kaleme alınan bu makalede Alman ve Osmanlı arşivlerindeki belgeler, süreli yayınlar ve telif-tetkik eserlerden yararlanılmıştır. Anahtar Kelimeler: Tarih, I. Dünya Savaşı, Almanya, Avusturya-Macaristan, Çıraklar, İşçiler.
Abstract
The Ottoman Empire's alliance with Germany and Austria-Hungary in World War I strengthened its ties with both countries. While both workers and apprentices were sent to these two countries with the initiatives of Enver Pasha during the war, the fact that Germany and Austria-Hungary saw the Ottoman Empire as an important source of industrial workers facilitated the process of sending workers. In addition, Enver Pasha's main project was to train young Turks as apprentices in crafts, mining and agriculture in Germany and Austria-Hungary. Hundreds of young people were sent as apprentices in line with the Ottoman allies' willingness to test this project in a limited framework. Most of the apprentices were orphaned children from the Darüleytams and an attempt was made to offer them a new life. While the German authorities aimed to increase their cultural influence in Turkey through the training of Turkish apprentices, the Turkish side wanted to increase the staffing in the country with new qualified cadres who would go as apprentices and become journeymen and then masters. Accordingly, both the Turkish side and the German side made intense efforts to control the negative effects of the war environment on apprentices. Although the desired success could not be fully achieved due to the course of the war and the expectations of young apprentices, this project can be considered as an important initiative in terms of qualified personnel in the process leading to the Republic. In this article, which was written using a survey model and document analysis, documents in German and Ottoman archives, periodicals and copyrighted works were utilized.
Keywords: History, World War I, Germany, Austria-Hungary, Apprentices, Workers
Beyrutlu bir Maruni Arap olan Selim Melhame (1849-1937), genç yaşta İstanbul’a gelmiş ve memur olarak çalışmaya başlamıştır. Melhame, Suphi Paşa ve Safvet Paşa gibi önemli bürokratların desteğini alarak ve güvenlerini kazanarak birçok önemli görevde bulunmuştur.1881’de Fransa’nın İstanbul konsolosu ve önemli bir tüccar olan Alexandre Crespin’nin kızı Aimée Crespin ile evlenmiştir. Bu evlilik Melhame’nin hayatında önemli bir dönüm noktası olmuştur. Ayrıca Selim Melhame’nin Türkçe, Arapça, Fransızca ve İtalyanca bilmesi hızlı bir kariyer yapmasının önemli sebeplerindendir. Selim Melhame hızlı bir yükselişle kısa süre içerisinde Duyun-u Umumiye İdaresi’nde çalışmaya başlamış olup daha sonrasında Duyun-u Umumiye Müdürü olarak (1886- 1892) görev yapmıştır. Bu idarede çalıştığı süre boyunca hafiye teşkilatında yer alarak jurnalcilik faaliyetleri ile II. Abdülhamid’in güvenini kazanmıştır. Bu güveni arkasına alarak Cebel-i Lübnan mutasarrıfı olmak için yoğun bir çaba harcamışsa da bu girişim başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 1893’te Osmanlı’nın orman, maden ve ziraat gibi üç önemli gelir kalemini barından Orman ve Ma’âdin ve Zirâat Nezâreti’nin kurulmasıyla nazır olarak bu kuruma atanmıştır. Orman ve Ma’âdin ve Zirâat Nazırı olmasının ardından özellikle II. Abdülhamid’in yakın ilgi duyduğu birçok konuyla ilgili çalışma yürütmüştür. Bu çalışmaları sayesinde sarayın gözdesi olan Melhame, kısa süre içerisinde hem nezaretteki konumunu güçlendirmiş hem de çeşitli iç ve dış siyasi çevrelerdeki aktif rolüyle II. Abdülhamid’e daha da yakın olmuştur. Özellikle yabancı ülke yönetici ve diplomatlarıyla birçok defa görüşmeler gerçekleştirerek dış ülkelerle “Yıldız” arasında bir köprü vazifesi görmüştür. Melhame yürüttüğü iç ve dış politikadaki ikili ilişkiler sayesinde birçok nişan ve madalya ile taltif edilmiştir. Selim Melhame’nin kardeşleri onun gücünden yararlanarak önemli mevkilere getirilmiştir. Ayrıca bürokratik ve siyasi ilişkiler ağını daha da güçlendirebilmek için kızlarını istikbali parlak önemli kişilerle evlendirmiştir. II. Meşrutiyet’in ilanının ardından Selim Melhame Paşa’nın da isminin yer aldığı yüksek rütbeli saray görevlilerinin azli için yapılan gösterilerin ardından İtalya’ya firar etmiştir. Firarın ardından orman, maden ve ziraat işleri başta olmak üzere hakkında birçok konuda yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle soruşturmalar başlatılmıştır. Bu ve benzeri nedenlerle hayatını İtalya’da sürdürmek zorunda kalmış olan Selim Melhame Paşa, 1937 yılında bu ülkede ölmüştür.
Abstract
Selim Melhame (1849-1937), a Maronite Arab from Beirut, came to Istanbul at a young age and started working as a civil servant. In 1881, he married Aimée Crespin, the daughter of Alexandre Crespin, the French consul in Istanbul and an important merchant. This marriage was an important turning point in Melhame's life. Selim Melhame's fluency in Turkish, Arabic, French and Italian was one of the important reasons for his rapid career. Selim Melhame started to work at the Duyun-u Umumiye Administration and rose rapidly in a short period of time, serving as the Director of Duyunu Umumiye (1886-1892). During this duty, he gained Abdülhamid's trust through his jurnal activities and by taking part in the secret service. With this trust behind him, he made an intense effort to become the governor of Jebel-i Lebanon, but this attempt ended in failure. In 1893, with the establishment of the Ministry of Forestry, Mining and Agriculture, which included three important income items of the Ottoman Empire such as forestry, mining and agriculture, he was appointed as a minister to this institution. After becoming the Minister of Forestry, Mining and Agriculture, he worked on many subjects that Abdülhamid II was particularly interested in. Melhame, who became a favourite of the palace thanks to these works, both strengthened his position in the ministry and became closer to Abdulhamid with the active role he took in various domestic and foreign political circles. In particular, he had many meetings with foreign administrators and diplomats and acted as a bridge between foreign countries and "Yıldız". Melhame was honoured with many orders and medals thanks to his bilateral relations in domestic and foreign politics. Selim Melhame's brothers were appointed to important positions by utilising his power. In addition, in order to further strengthen his network of bureaucratic and political relations, he married his daughters to promising individuals. After the declaration of the Constitutional Monarchy, Selim Melhame Pasha fled to Italy following the demonstrations for the dismissal of high-level palace officials, including Selim Melhame Pasha. After his escape, investigations were initiated against him on the grounds of corruption in many areas, especially in forestry, mining and agriculture. Selim Melhame Pasha, who had to continue his life in Italy for these and similar reasons, died in this country in 1937.
Anahtar Kelimeler: II. Meşrutiyet, Çevre, Orman, Osmanlı Devleti, Uygulamalı Eğitim.
ABSTRACT
The aim of this research is to reveal the changing dimensions of forestry education in the Ottoman Empire based on the course of "Forest Surgery Schools.” The transformation in all areas of educational activities during the modernization process has also been reflected in the policies of vocational and technical education. The lack of skilled labor potential created by the steps taken to increase production capacity, especially in agriculture, has also manifested itself in forest policies. The inadequacy of the Land Law of 1858 on forests opened the path to the Forest Regulation, which came into force in 1870. The changing dimensions of the perception towards forests and forestry have naturally brought forestry education to the agenda. Efforts of names such as Louis Tassy, Alexandre Stheme, Charles Simon, Hermann Veith, Hoca Ali Rıza Efendi, Dr Bauer, have led the forestry education between 1857-1920. Applied education discussions reflected in the Second Constitutional Era also included forestry education as well. In this context, "Forest Surgery Schools" were opened in Hendek, Islahiye, Adapazarı and Beykoz between 1915-1920. Archival documents, periodicals, parliamentary minutes and works determined in literature review were used In this article. Which was conducted using scanning model and document analysis.
Key Words: Second Constitutional Era, Environment, Forest, Ottoman Empire, Applied Education.
Bu araştırmanın amacı, Osmanlı Devleti’nde ormancılık eğitiminin
değişen boyutlarını “Orman Ameliyat Mektepleri”nin gelişim
seyrinden hareketle açığa çıkartabilmektir. Modernleşme
sürecinde eğitim-öğretim faaliyetlerinin her alanında yaşanan
dönüşüm mesleki ve teknik eğitim politikalarına da yansımıştır.
Ziraat başta olmak üzere üretim kapasitesini arttırmaya yönelik
atılan adımların yarattığı yetişmiş insan potansiyeli eksikliği
orman politikaları için de geçerli olmuştur. 1858 tarihli Arazi
Kanunnamesinin ormanlar konusundaki yetersizliği 1870’te
yürürlüğe giren Orman Nizamnamesi’ne kapı aralamıştır. Orman
ve ormancılığa yaklaşımın değişen boyutları doğal olarak
ormancılık eğitimini de gündeme taşımıştır. Louis Tassy,
Alexandre Stheme, Charles Simon, Hermann Veith, Hoca Ali Rıza
Efendi, Dr. Bauer gibi isimlerin çabaları, 1857-1920 yılları
arasında ormancılık eğitimine yön vermiştir. II. Meşrutiyet
yıllarına yansıyan uygulamalı eğitim tartışmaları ormancılık
eğitimini de kapsamıştır. Bu çerçevede 1915-1920 yılları arasında
Hendek, Islahiye, Adapazarı ve Beykoz’da “Orman Ameliyat
Mektepleri” açılmıştır. Tarama modeli ile doküman analizi
kullanılarak gerçekleştirilen bu makalede arşiv belgelerinden,
süreli yayınlardan, zabıt ceridelerden ve literatür taraması
gerçekleştirildikten sonra tespit edilen eserlerden
yararlanılmıştır.
ABSTRACT
The aim of this research is to reveal the changing dimensions of
forestry education in the Ottoman Empire based on the course of
"Forest Surgery Schools.” The transformation in all areas of
educational activities during the modernization process has also
been reflected in the policies of vocational and technical
education. The lack of skilled labor potential created by the steps
taken to increase production capacity, especially in agriculture,
has also manifested itself in forest policies. The inadequacy of the
Land Law of 1858 on forests opened the path to the Forest
Regulation, which came into force in 1870. The changing
dimensions of the perception towards forests and forestry have
naturally brought forestry education to the agenda. Efforts of
names such as Louis Tassy, Alexandre Stheme, Charles Simon,
Hermann Veith, Hoca Ali Rıza Efendi, Dr Bauer, paved the way
for forestry education between 1857-1920. Discussions on
applied education reflected in the Second Constitutional Era also
covered forestry education as well. In this context, "Forest
Surgery Schools" were opened in Hendek, Islahiye, Adapazarı
and Beykoz between 1915-1920. Archival documents,
periodicals, parliamentary minutes and works determined in
literature review were used in this article which was conducted
by using scanning model and document analysis.
Özet
Kemalettin Sami Paşa, (1884-1934) Balkan Savaşları, I. Dünya
Savaşı ve Milli Mücadele’de en ön saflarda savaşmış Türk ordusunda
generalliğe kadar yükselmiş bir askerdir. Aynı zamanda bu savaşlarda
defalarca yaralanmış ve uzun tedavi süreçlerinden geçmiştir. Milli
Mücadele’den itibaren Mustafa Kemal Paşa’nın yakın arkadaşlarından biri
olan Kemalettin Sami Paşa, Ağustos 1923’de Sinop Milletvekili olarak
TBMM’ye girmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla beraber Paşa, 1924 yılında
Berlin Büyükelçisi unvanıyla Almanya’da göreve başlamıştır. Paşa,
Türk-Alman diplomatik, siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerinde önemli bir
görev üstlenmiştir. Kemalettin Sami Paşa, Berlin Büyükelçiliği görevi
boyunca Almanya’da birçok gazeteci, iş adamı, büyükelçi, milletvekili,
bakan, başbakan ve ayrıca Alman Şansölyesi Hitler, Alman
Cumhurbaşkanı Hindenburg ve Albert Einstein gibi birçok önemli isimle
görüşmeler yapmıştır. Paşa’nın, Berlin Büyükelçiliği sırasında yürüttüğü
faaliyetleri ve gözlemlere dayalı raporları oldukça önemlidir. Alman
sosyetesi tarafından sayılan ve sevilen bir kişi olarak büyük değer
görmüştür. Paşa’nın faaliyetleri Türk basınında geniş yer bulmuştur.
1930-1933 yılları arasında Türkiye Milli Olimpiyat Başkanlığı görevini de
yürütmüştür. 1924-1934 yılları arasında başarıyla yürütmüş olduğu Berlin
Büyükelçiliği, 1934 yılında vefatıyla son bulmuştur. Kemalettin Sami
Paşa’nın ailesine vefatından sonra Gökçen soyadı verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kemalettin Sami Paşa, Berlin Büyükelçiliği,
Türkiye-Almanya.
Abstract
Kemalettin Sami Pasha And Berlın Embassy Actıvıtıes (1924-1934)
Kemalettin Sami Pasha (1884-1934) is a soldier who fought at
the forefronts of the Balkan Wars, World War I and National Struggle and
got promoted to generalship in the Turkish army. He also got wounded
many times during these wars and went through long treatment processes.
Kemalettin Sami Pasha who had been one of the close friends of Mustafa
Kemal Pasa since the National Struggle entered into the Turkish Grand
National Assembly as the Sinop Representative in August, 1923.
Together with the foundation of the Turkish Republic, the Pasha began
his duty in Germany as the Berlin Ambassador in 1924. He assumed an
important task in the Turkish-German diplomatic, political, economic and
cultural relationships. Throughout his duty as the Berlin Ambassador;
Kemalettin Sami Pasha met with many journalists, businessmen,
ambassadors, parliamentarians, ministers, prime ministers, as well as
many significant personalities such as the German Chancellor Hitler,
German President Hindenburg and Albert Einstein in Germany. The
activities carried out by the Pasha during his duty as the Berlin
Ambassador and his observations-based reports are of prime importance.
He was appreciated and liked greatly by the German high society. His
activities had an extensive coverage in the Turkish press. He also carried
out a task as the Turkish National Olympiad President between 1930-
1933. His duty as the Berlin Ambassador which he carried out
successfully between 1924-1934, came to an end with his passing in 1934.
Kemalettin Sami Pasha’s family was given the surname Gokcen after his
passing.
Keywords: Kemalettin Sami Pasha, Berlin Embassy, Turkey-Germany.
Devletler için ham madde ve ham maddeden elde edilen ürünler her zaman önemli olmuştur. Bu çalışmada kenevir bitkisinin menşei, Osmanlı’da kenevir üretimi ve tüketimi, Cumhuriyet döneminde kenevir ile ilgili yapılan çalışmalar ele alınmıştır. Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet döneminde kenevirden üretilen çeşitli ürünlere ve üretimlerine değinilmiştir. Kenevir üretiminin hangi bölgelerde yoğunlaştığı ifade edilmiştir. Ayrıca kenevir üretimi dolayısıyla hem Osmanlı Devleti’nde hem de Cumhuriyet’in ilk yıllarında üretimi arttırmak amacıyla fabrika açma girişimlerine ve bunların sonuçlarına değinilmiştir. Dünya’da hangi ülkelerin ne kadar kenevir üretimi yaptığı ve bu duruma kıyasla Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin durumu ortaya konulmuştur. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kenevir arazilerinin üretim yapılan bölgelere göre dağılımı ve bu dağılıma paralel olarak elde edilen sonuçlara değinilmiştir. Çalışmamızda Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren devletin kenevir üretimindeki aksaklıkların tespiti noktasında ve ayrıca daha kaliteli kenevir üretmek amacıyla çeşitli uzmanlar aracılığıyla araştırmalarına ve bu minvalde elde ettiği sonuçlara yer verilmiştir. Genel olarak bu çalışmada kenevir üretiminin devletler için sağladığı birçok faydaya odaklanılmıştır. Ayrıca kenevir üretiminin yıllara göre dağılımı ve ihracatı ile ilgili tablolara yer verilerek kronolojik süreç takip edilmiştir. Bu çalışmamızda Osmanlı Arşivi ve Cumhuriyet Arşivi belgeleri başta olmak üzere, Kastamonu Vilayet Salnamesi, Cumhuriyet, Hâkimiyeti Milliye, Ulus, Vakit, Akşam gazetelerine ve döneme ait araştırma eserlere yer verilerek Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kenevir üretimi ve gelişimine değinilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kenevir, Osmanlı Kenevir, Türkiye Kenevir. Kastamonu.
ABSTRACT
For States, raw materials and products derived from raw materials have always been important. In this study, the origin of the cannabis plant, the production and consumption of cannabis in the Ottoman Empire and the studies on cannabis in the Republican period were discussed. Various products produced from cannabis and their productions are mentioned in the Ottoman and Republican periods. It is stated in which regions cannabis production is concentrated In addition, the attempts to open a factory in order to increase production both in the Ottoman Empire and in the early years of the Republic and their results were mentioned. Which countries in the World produced how much cannabis has been demonstrated and in this case compared to the Ottoman Empire and the Republic of Turkey. Distribution of cannabis lands from Ottoman to Republic according to production regions and the results obtained in parallel with this distribution are mentioned In the present study, the results of the government in the determination of the problems in the production of cannabis since the first years of the Republic and also by means of various experts in order to produce better quality cannabis were given. In general, this study focuses on the many benefits of cannabis production for governments. Moreover, the chronological process was followed by including tables on the distribution and export of cannabis production by years. In this study, especially the Ottoman Archives and Republican Archives documents, Kastamonu Province Yearbook, Hakimiyeti Milliye, Ulus, Vakit, Aksam newspapers and periodical research works were mentioned and the production and development of cannabis from the Ottoman Empire to the Republic were mentioned.
Books by AHMET NİZAMOĞLU
Mondros Mütarekesi sonrasında İstanbul 5 yıl boyunca işgal altında kalmıştır. İşgal sırasında Belgrad Ormanı İtilaf Devletleri ve yerli işbirlikçileri tarafından yağmalanmıştır. Bu süreçte İstanbul’a su sağlayan Belgrad Ormanı’nın vasfı bozulmuş ve servet kaybı yaşanmıştır. Osmanlı makamları kıt imkanlara rağmen talan ve tahribata karşı canla başla mücadele etmiştir. Ormandan kesim yapılmaması için üç dilde (Türkçe, Fransızca ve Rumca kararname yayınlanmıştır. Aynı şekilde Ankara’daki TBMM Hükümeti de konunun takipçisi olmuştur. Buna sebep olan kişi ve kuruluşlardan tazminat talep edilmiştir. Ancak buna yanaşmayan İngilizler konuyu Lozan Görüşmelerine taşımıştır. Bu eser işgalin görünmeyen yüzünü yani işgal ordularının sebep olduğu çevre ve orman tahribatına odaklanmıştır.
“Atatürk Dönemi Türkiye Cumhuriyeti Devletinin İmzalamış Olduğu İkili ve Çok Taraflı Antlaşmalar” adlı tezimizde antlaşmaları öncelikli olarak Resmi Gazete’leri incelerek kronolojik olarak derledik. Resmi Gazete’lerin tasnifini bitirdikten sonra ise devletlerarası ilişkilerin nasıl geliştiğini, antlaşmaya varan sürecin hangi aşamalardan geçtiğini her antlaşma için ayrı ayrı ele aldık. Bu anlamda her antlaşma ile alakalı pek çok Araştırma Eser, Makale, Yüksek Lisans ve Doktora Tezlerinden faydalandık.
Üç Bölümden meydana gelen tezimizin birinci bölümünde; “Atatürk Dönemi Türk Dış Politikasının İlkeleri” konu başlığı altında dört konuyu ele aldık bunlar; “Milli Egemenlik”, “Tam Bağımsızlık”, “Çağdaşlaşma” “Halkın Huzur, Güven ve Refahı” konularıdır. İkinci Bölümde; “Türkiye Cumhuriyeti’nin Taraf Olduğu İkili ve Çok Taraflı Siyasal Antlaşmalar (1923-1938)”, konu başlığı altında 33 Antlaşmayı inceledik. Üçüncü bölümde ise “Türkiye Cumhuriyeti’nin Taraf Olduğu İkili ve Çok Taraflı Ekonomik, Ticari, Mali Antlaşmalar (1923-1938)” konu başlığı altında 17 Antlaşmaya yer verilmiştir.
Kırşehir Belediyesi’nin kuruluşundan itibaren kısıtlı bütçelerle de olsa yapmış olduğu çalışmalar I. Dünya Savaşı ve Millî Mücâdele’de birçok fayda sağlamıştır. Millî Mücâdele’nin başarıyla sonuçlanmasının ardından Cumhuriyetin ilanı ile birlikte Ankara ve çevre iller başta olmak üzere imar faaliyetlerine girişilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında imar faaliyetlerinin yürütülmesinde belediyelere önceki yıllara nazaran daha büyük sorumluluklar düşmüştür. Ancak bu dönemdeki belediye bütçelerinin kısıtlı olması ve hala Osmanlı Devleti’nden kalan belediye kanunlarının yürürlükte olması bu durumu kısıtlamıştır. 1930 yılında yürürlüğe girmiş olan 1580 sayılı belediye kanunu ile Türk belediyeciliğinde yeni bir dönem açılmıştır. Kırşehir Belediyesi de 1930 yılından itibaren daha aktif olarak faaliyetlerini yürütmüştür.
İnsanlık tarihi boyunca madenler hem ekonomik açıdan hem de kullanım alanlarının çeşitliliği sebebiyle büyük bir öneme sahip olmuştur. Osmanlı Devleti klasik dönemde mali ve askerî açından madenleri belirli bir düzen içerisinde işletmeye özen göstermiştir. Bu doğrultuda Tanzimat’a kadar olan süreçte madenler genellikle devlet eliyle işletilmiştir. Zengin maden yataklarına sahip olan Anadolu’da birçok maden işletmesi bulunmaktaydı. Keskin kazasında yer alan Gümüşkan Maden-i Hümayunu’nunda 1820’lerden itibaren kurşun, gümüş ve simli kurşun üretilmeye başlanmıştır. 1860 yılına kadar maden bölgeye gönderilen emin veya müdürler vasıtasıyla işletilmiştir. Bu tarihten itibaren madende yaşanan cevher sıkıntısı teknolojik yetersizlik vb. sebeplerden dolayı üretim durdurulmuştur. Tanzimat’ın ilanının ardından her alanda olduğu gibi Osmanlı madenciliğinde de değişim ve dönüşümler yaşanmaya başlanmıştır. Bu doğrultuda madenlere yönelik idari teşkilatlanmalar kurulmuş ve birçok yabancı uzman da istihdam edilerek reorganizasyon süreci yaşanmıştır. Kırım Savaşı sonrasında Avrupalıların Osmanlı madenlerine olan ilgisinin artması madenlere yönelik hukuki düzenlemeleri de beraberinde getirmiştir. 1861’de ilk Maden Nizamnamesi’nin kabul edilmesinden sonra tecrübe ve deneyimler neticesinde 1869, 1887 ve 1906 tarihlerinde bir öncekini ilga eden yeni maden nizamnameleri yürürlüğe girmiştir. XIX. yüzyılın sonlarına doğru maden arama ve ihalelerinde büyük bir artış yaşanmıştır. Bu doğrultuda uzun yıllardır madencilik açısından âtıl durumda bulunan Keskin’de Denek Madeni olarak nitelendirilen bölgede ihaleler gerçekleşerek üretim tekrar başlamıştır. XX. yüzyılın hemen başında maden işletmeciliğini ele alan Fransızlar, önemli miktarda simli kurşun üreterek iç piyasadan ziyade Fransa ve Yunanistan’a da ihracat gerçekleştirmişlerdir. 1906-1911 yılları arasında Osmanlı’daki simli kurşun üretiminin %66’sı Denek Madeni’nden sağlanmıştır. Keskin’e bağlı köylerde ve Denek Madeni civarında 1914’e kadar olan süreçte birçok maden arama ruhsatı verilerek bazı ihaleler gerçekleşmişse de I. Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından faaliyetlerin tamamı durdurulmuştur. Böylelikle Keskin’de bundan sonraki süreçte madencilik âtıl bir vaziyette kalmıştır.
Abstract
Throughout human history, mines have been of great importance both economically and due to the diversity of their uses. In the classical period, the Ottoman Empire took care to operate mines in a certain order for financial and military reasons. Accordingly, mines were generally operated by the state until the Tanzimat period. There were many mining operations in Anatolia, which had rich mineral deposits. Gümüşkan Imperial Mine, located in the Keskin district, started to produce large amounts of lead, silver and silvery lead in 1820. The mine was operated until 1860, with the help of the warden or managers sent to the region. After this date, production has been suspended due to ore scarcity, technological inadequacy, etc. Following the proclamation of Tanzimat, changes and transformations began to take place in Ottoman mining as in every field. Accordingly, administrative organizations were established for the mines and many foreign experts were employed in the reorganization process. The increased interest of Europeans in Ottoman mines after the Crimean War brought about legal regulations in mining law. After the adoption of the first Mining Regulations in 1861, new mining regulations were enacted in 1869, in 1887 and in 1906. Towards the end of the nineteenth century, there was a great increase in mineral exploration and tenders. As a result, tenders were realized in the area known as Denek Mine in Keskin, which had been idle in terms of mining for many years, and production resumed. At the very beginning of the twentieth century, the French took over the mining business and produced a significant amount of silver lead, which was exported to France and Greece in addition to the domestic market. Between 1906 and 1911, 40% of the silver lead production in the Ottoman Empire was supplied from the Denek Mine. Although many mining exploration licenses were granted and some tenders were held in the villages of Keskin and around the Denek Mine until 1914, all activities were halted after the outbreak of World War I. Thus, mining in Keskin remained idle in the following period.
Osmanlı Devleti’nde ormancılığın bilimsel ve teknik yöntemlerle idare edilmesi amacıyla Fransız uzmanların öncülüğünde 1858’de Orman Mektebi kurulmuştur. Mektep 1880 yılında müstakil yapısını kaybederek Orman ve Ma’âdin Mektebi olarak yapılandırılmıştır. 1893 yılına gelindiğinde ise bu mektep kapatılarak ormancılık eğitimi Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi’nin içerisinde birkaç ders ile geçiştirilmiştir. II. Meşrutiyet ile ormancılık eğitimi Ali Rıza Efendi öncülüğünde yeniden yapılandırılarak 1909’da Orman Mekteb-i Âlisi kurulmuştur. I. Dünya Savaşı’nın ağır şartlarına rağmen mektepte reformlar yapılması için Bauer istihdam edilmiştir. Mütareke Dönemi’nde mektep zor günler yaşamasına rağmen mezun vermeye devam etmiştir. Cumhuriyet’in ilanının ardından mektebin eğitim-öğretim ve fiziki şartlarının düzeltilmesi için yoğun çaba harcanmıştır. Özellikle Saby ve Bernhard’ın raporları yeniliklerin öncüsü olmuştur. Bu çalışmada orman fen memuru (orman mühendisi) yetiştirmek amacıyla kurulan Orman Mekteb-i Âlisi’nin 1934’te Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü’ne bağlı bir fakülteye dönüştürülmesine kadar olan süreç incelenmiştir. Çalışmada Osmanlı ve Cumhuriyet arşiv belgeleri, düstur, zabıt cerideleri, süreli yayınlar ve telif-tetkik eserlerden yararlanılmıştır.
ABSTRACT
The Forestry School was established in 1858 under the leadership of French experts in order to administer forestry with scientific and technical methods in the Ottoman Empire. The school, losing its independent structure in 1880, was restructured as the Forest and Mining School. In 1893, following the closure of the school, forestry education was integrated into the Halkalı Agricultural and Veterinary School with a few courses. With the advent of the Second Constitutional Era, forestry education was restructured under the leadership of Ali Rıza Efendi, leading to the establishment of the Forestry Academy in 1909. Despite the harsh conditions of World War I, reforms were implemented in the school, with Bauer being employed for this purpose.During the Armistice Period, the school faced challenging times but continued to graduate students. Following the declaration of the Republic, significant efforts were made to improve the educational, operational, and physical conditions of the school. Reports from Saby and Bernhard played a pioneering role in introducing innovations. This study examines the period from the establishment of the Forestry Academy, which was founded with the aim of training forest science officers (forest engineers), to its transformation into a faculty affiliated with the Ankara Higher Agricultural Institute in 1934. Ottoman and Republican archival documents, regulations, minutes, periodicals, copyrighted and research works were utilized in this study.
Bu araştırmanın amacı II. Meşrutiyet yıllarının değişen, farklılaşan koşulları ekseninde dönem aydınlarının ağaç ile orman hakkındaki fikri birikimlerini açığa çıkartabilmektir. Modernleşme süreciyle birlikte Son Dönem Osmanlı Tarihinde yaşanan dönüşümler devleti kurtarabilmek kaygısına odaklanarak modernitenin gelişim seyrine uygun yeni uygulamaları gündeme taşımıştır. Klasik Osmanlı Devlet sisteminin antroposentrik yani insan merkezli bakış açısı orman ve ormancılık konusunda kısmen de olsa biosentrik yani canlı merkezli bir bakış açısına yönelmiştir. Kuşkusuz ki II. Meşrutiyet yılları zihniyetinde de antroposentirk bakış açısı merkezi bir konumdadır. Ancak modernleşmenin dinamikleri bağlamında ormanı ve ağacı koruma, geliştirme dürtülerinin belirginleşmeye başlaması biosentrik sürece gidişin ilk adımlarını içinde barındırmıştır. 1908-1918 yılları arasında yayımlanan dergi ve gazetelerdeki orman ve ağaç temalarına odaklanan bu araştırmada Ahmet Hamdi, Yunus Nadi, Yusuf Behçet, Nazaret Dağavaryan, Ahmet Nazmi gibi düşünür ve uzmanların orman, ormancılık ve ağaç hususlarında ne tür fikirler belirginleştirdikleri somutlaştırılmaktadır. Bir nitel araştırma olan söz konusu makalede tarama modeli ile doküman analizi kullanılmıştır. Osmanlıca süreli yayınlarda ilgili makaleler tespit edildikten sonra transkribe edilerek kategorilere ayrılmıştır. Bulguların değerlendirilmesi sonrası elde edilen analizler modernleşme süreciyle farklılaşan orman algılamasının II. Meşrutiyet yıllarının özgünlüğünde daha da derinleştiğini göstermektedir. II. Meşrutiyet yıllarında basın dünyasında yaşanan nitel ve nicel yoğunlaşmada orman ve ormancılık tartışmalarının edindiği yer Cumhuriyet’e miras kalan birikimi de somutlaştırmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Orman, Ormancılık, II. Meşrutiyet, Dergiler, Ağaç Bayramı.
Abstract
This research aims to reveal the intellectual accumulation of the intellectuals of the period about trees and forests in the axis of the changing and diversifying conditions of the Second Constitutional Monarchy years. Along with the modernization process, the transformations in Late Ottoman History focused on saving the state and brought new practices convenient for the development course of modernity to the agenda. The anthropocentric, human-centered perspective of the classical Ottoman State system was partially oriented towards a biocentric, i.e., life-centered perspective on forest and forestry. Undoubtedly, in the mentality of the Second Constitutional Years, the anthropocentric point of view is central. However, in the context of the dynamics of modernization, the emergence of the impulses to protect the forest and the trees and to develop has included the first steps of the transition to the biocentric process. This study explores the themes of forests and trees in magazines and newspapers published between 1908 and 1918. By analyzing the articles written by thinkers and experts such as Ahmet Hamdi, Yunus Nadi, Yusuf Behçet, Nazaret Dağavaryan, and Ahmet Nazmi, this research aims to provide a clearer understanding of their ideas about forests, forestry, and trees. In this article, which is qualitative research, the survey model and document analysis were used. First, relevant articles were identified in Ottoman periodicals. Then, these articles were transcribed and organized into categories. The study obtained from the findings reveals that the perception of forests, which was different during the renovation process, was further deepened during the Second Constitutional Years. The concentration of qualitative and quantitative debates in the press world during the Second Constitutional Monarchy also embodies the accumulation inherited by the Republic.
Keywords: Forest, Forestry, Second Constitutional Era, Magazines, Tree Festival.
Öz: Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda Almanya ve Avusturya-Macaristan ile müttefik olması iki ülkeyle olan bağları güçlendirmiştir. Savaş devam ederken Enver Paşa’nın girişimleriyle bu iki ülkeye hem işçi hem çırak gönderilirken, Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın Osmanlı’yı sınai işçisi tedarikinde önemli bir kaynak olarak görmesi işçi gönderim sürecini kolaylaştırmıştır. Bunun yanı sıra Enver Paşa’nın asıl projesi genç Türklerin, Almanya ve Avusturya-Macaristan’da zanaat, maden ve ziraat alanında çırak olarak eğitim görmelerine yönelik olmuştur. Osmanlı’nın müttefiklerinin bu projeye sıcak yaklaşarak sınırlı bir çerçevede test etme arzusu doğrultusunda yüzlerce genç çırak olarak gönderilmiştir. Çırakların çoğu Darüleytamlarda kalan öksüz çocuklar olup bunlara yeni bir hayat sunulmaya çalışılmıştır. Alman yetkililer Türk çırakların eğitimiyle Türkiye’de kültürel nüfuzunu arttırmayı hedeflerken Türk tarafı ise çırak olarak gidip kalfa ve daha sonrasında usta olacak olan yeni kalifiye kadrolarla ülkedeki kadrolaşmayı arttırmak istemiştir. Bu doğrultuda harp ortamının getirdiği olumsuzlukların çıraklar üzerinde yarattığı etkiyi kontrol altına alabilmek amacıyla hem Türk tarafı hem de Alman tarafı yoğun çaba harcamıştır. Savaşın gidişatı ve genç çırakların beklentileri nedeniyle istenilen başarı tam anlamıyla sağlanamamışsa da Cumhuriyet’e giden süreçte kalifiye eleman noktasında bu proje önemli bir girişim olarak değerlendirilebilir. Tarama modeli ile doküman analizi kullanılarak kaleme alınan bu makalede Alman ve Osmanlı arşivlerindeki belgeler, süreli yayınlar ve telif-tetkik eserlerden yararlanılmıştır. Anahtar Kelimeler: Tarih, I. Dünya Savaşı, Almanya, Avusturya-Macaristan, Çıraklar, İşçiler.
Abstract
The Ottoman Empire's alliance with Germany and Austria-Hungary in World War I strengthened its ties with both countries. While both workers and apprentices were sent to these two countries with the initiatives of Enver Pasha during the war, the fact that Germany and Austria-Hungary saw the Ottoman Empire as an important source of industrial workers facilitated the process of sending workers. In addition, Enver Pasha's main project was to train young Turks as apprentices in crafts, mining and agriculture in Germany and Austria-Hungary. Hundreds of young people were sent as apprentices in line with the Ottoman allies' willingness to test this project in a limited framework. Most of the apprentices were orphaned children from the Darüleytams and an attempt was made to offer them a new life. While the German authorities aimed to increase their cultural influence in Turkey through the training of Turkish apprentices, the Turkish side wanted to increase the staffing in the country with new qualified cadres who would go as apprentices and become journeymen and then masters. Accordingly, both the Turkish side and the German side made intense efforts to control the negative effects of the war environment on apprentices. Although the desired success could not be fully achieved due to the course of the war and the expectations of young apprentices, this project can be considered as an important initiative in terms of qualified personnel in the process leading to the Republic. In this article, which was written using a survey model and document analysis, documents in German and Ottoman archives, periodicals and copyrighted works were utilized.
Keywords: History, World War I, Germany, Austria-Hungary, Apprentices, Workers
Beyrutlu bir Maruni Arap olan Selim Melhame (1849-1937), genç yaşta İstanbul’a gelmiş ve memur olarak çalışmaya başlamıştır. Melhame, Suphi Paşa ve Safvet Paşa gibi önemli bürokratların desteğini alarak ve güvenlerini kazanarak birçok önemli görevde bulunmuştur.1881’de Fransa’nın İstanbul konsolosu ve önemli bir tüccar olan Alexandre Crespin’nin kızı Aimée Crespin ile evlenmiştir. Bu evlilik Melhame’nin hayatında önemli bir dönüm noktası olmuştur. Ayrıca Selim Melhame’nin Türkçe, Arapça, Fransızca ve İtalyanca bilmesi hızlı bir kariyer yapmasının önemli sebeplerindendir. Selim Melhame hızlı bir yükselişle kısa süre içerisinde Duyun-u Umumiye İdaresi’nde çalışmaya başlamış olup daha sonrasında Duyun-u Umumiye Müdürü olarak (1886- 1892) görev yapmıştır. Bu idarede çalıştığı süre boyunca hafiye teşkilatında yer alarak jurnalcilik faaliyetleri ile II. Abdülhamid’in güvenini kazanmıştır. Bu güveni arkasına alarak Cebel-i Lübnan mutasarrıfı olmak için yoğun bir çaba harcamışsa da bu girişim başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 1893’te Osmanlı’nın orman, maden ve ziraat gibi üç önemli gelir kalemini barından Orman ve Ma’âdin ve Zirâat Nezâreti’nin kurulmasıyla nazır olarak bu kuruma atanmıştır. Orman ve Ma’âdin ve Zirâat Nazırı olmasının ardından özellikle II. Abdülhamid’in yakın ilgi duyduğu birçok konuyla ilgili çalışma yürütmüştür. Bu çalışmaları sayesinde sarayın gözdesi olan Melhame, kısa süre içerisinde hem nezaretteki konumunu güçlendirmiş hem de çeşitli iç ve dış siyasi çevrelerdeki aktif rolüyle II. Abdülhamid’e daha da yakın olmuştur. Özellikle yabancı ülke yönetici ve diplomatlarıyla birçok defa görüşmeler gerçekleştirerek dış ülkelerle “Yıldız” arasında bir köprü vazifesi görmüştür. Melhame yürüttüğü iç ve dış politikadaki ikili ilişkiler sayesinde birçok nişan ve madalya ile taltif edilmiştir. Selim Melhame’nin kardeşleri onun gücünden yararlanarak önemli mevkilere getirilmiştir. Ayrıca bürokratik ve siyasi ilişkiler ağını daha da güçlendirebilmek için kızlarını istikbali parlak önemli kişilerle evlendirmiştir. II. Meşrutiyet’in ilanının ardından Selim Melhame Paşa’nın da isminin yer aldığı yüksek rütbeli saray görevlilerinin azli için yapılan gösterilerin ardından İtalya’ya firar etmiştir. Firarın ardından orman, maden ve ziraat işleri başta olmak üzere hakkında birçok konuda yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle soruşturmalar başlatılmıştır. Bu ve benzeri nedenlerle hayatını İtalya’da sürdürmek zorunda kalmış olan Selim Melhame Paşa, 1937 yılında bu ülkede ölmüştür.
Abstract
Selim Melhame (1849-1937), a Maronite Arab from Beirut, came to Istanbul at a young age and started working as a civil servant. In 1881, he married Aimée Crespin, the daughter of Alexandre Crespin, the French consul in Istanbul and an important merchant. This marriage was an important turning point in Melhame's life. Selim Melhame's fluency in Turkish, Arabic, French and Italian was one of the important reasons for his rapid career. Selim Melhame started to work at the Duyun-u Umumiye Administration and rose rapidly in a short period of time, serving as the Director of Duyunu Umumiye (1886-1892). During this duty, he gained Abdülhamid's trust through his jurnal activities and by taking part in the secret service. With this trust behind him, he made an intense effort to become the governor of Jebel-i Lebanon, but this attempt ended in failure. In 1893, with the establishment of the Ministry of Forestry, Mining and Agriculture, which included three important income items of the Ottoman Empire such as forestry, mining and agriculture, he was appointed as a minister to this institution. After becoming the Minister of Forestry, Mining and Agriculture, he worked on many subjects that Abdülhamid II was particularly interested in. Melhame, who became a favourite of the palace thanks to these works, both strengthened his position in the ministry and became closer to Abdulhamid with the active role he took in various domestic and foreign political circles. In particular, he had many meetings with foreign administrators and diplomats and acted as a bridge between foreign countries and "Yıldız". Melhame was honoured with many orders and medals thanks to his bilateral relations in domestic and foreign politics. Selim Melhame's brothers were appointed to important positions by utilising his power. In addition, in order to further strengthen his network of bureaucratic and political relations, he married his daughters to promising individuals. After the declaration of the Constitutional Monarchy, Selim Melhame Pasha fled to Italy following the demonstrations for the dismissal of high-level palace officials, including Selim Melhame Pasha. After his escape, investigations were initiated against him on the grounds of corruption in many areas, especially in forestry, mining and agriculture. Selim Melhame Pasha, who had to continue his life in Italy for these and similar reasons, died in this country in 1937.
Anahtar Kelimeler: II. Meşrutiyet, Çevre, Orman, Osmanlı Devleti, Uygulamalı Eğitim.
ABSTRACT
The aim of this research is to reveal the changing dimensions of forestry education in the Ottoman Empire based on the course of "Forest Surgery Schools.” The transformation in all areas of educational activities during the modernization process has also been reflected in the policies of vocational and technical education. The lack of skilled labor potential created by the steps taken to increase production capacity, especially in agriculture, has also manifested itself in forest policies. The inadequacy of the Land Law of 1858 on forests opened the path to the Forest Regulation, which came into force in 1870. The changing dimensions of the perception towards forests and forestry have naturally brought forestry education to the agenda. Efforts of names such as Louis Tassy, Alexandre Stheme, Charles Simon, Hermann Veith, Hoca Ali Rıza Efendi, Dr Bauer, have led the forestry education between 1857-1920. Applied education discussions reflected in the Second Constitutional Era also included forestry education as well. In this context, "Forest Surgery Schools" were opened in Hendek, Islahiye, Adapazarı and Beykoz between 1915-1920. Archival documents, periodicals, parliamentary minutes and works determined in literature review were used In this article. Which was conducted using scanning model and document analysis.
Key Words: Second Constitutional Era, Environment, Forest, Ottoman Empire, Applied Education.
Bu araştırmanın amacı, Osmanlı Devleti’nde ormancılık eğitiminin
değişen boyutlarını “Orman Ameliyat Mektepleri”nin gelişim
seyrinden hareketle açığa çıkartabilmektir. Modernleşme
sürecinde eğitim-öğretim faaliyetlerinin her alanında yaşanan
dönüşüm mesleki ve teknik eğitim politikalarına da yansımıştır.
Ziraat başta olmak üzere üretim kapasitesini arttırmaya yönelik
atılan adımların yarattığı yetişmiş insan potansiyeli eksikliği
orman politikaları için de geçerli olmuştur. 1858 tarihli Arazi
Kanunnamesinin ormanlar konusundaki yetersizliği 1870’te
yürürlüğe giren Orman Nizamnamesi’ne kapı aralamıştır. Orman
ve ormancılığa yaklaşımın değişen boyutları doğal olarak
ormancılık eğitimini de gündeme taşımıştır. Louis Tassy,
Alexandre Stheme, Charles Simon, Hermann Veith, Hoca Ali Rıza
Efendi, Dr. Bauer gibi isimlerin çabaları, 1857-1920 yılları
arasında ormancılık eğitimine yön vermiştir. II. Meşrutiyet
yıllarına yansıyan uygulamalı eğitim tartışmaları ormancılık
eğitimini de kapsamıştır. Bu çerçevede 1915-1920 yılları arasında
Hendek, Islahiye, Adapazarı ve Beykoz’da “Orman Ameliyat
Mektepleri” açılmıştır. Tarama modeli ile doküman analizi
kullanılarak gerçekleştirilen bu makalede arşiv belgelerinden,
süreli yayınlardan, zabıt ceridelerden ve literatür taraması
gerçekleştirildikten sonra tespit edilen eserlerden
yararlanılmıştır.
ABSTRACT
The aim of this research is to reveal the changing dimensions of
forestry education in the Ottoman Empire based on the course of
"Forest Surgery Schools.” The transformation in all areas of
educational activities during the modernization process has also
been reflected in the policies of vocational and technical
education. The lack of skilled labor potential created by the steps
taken to increase production capacity, especially in agriculture,
has also manifested itself in forest policies. The inadequacy of the
Land Law of 1858 on forests opened the path to the Forest
Regulation, which came into force in 1870. The changing
dimensions of the perception towards forests and forestry have
naturally brought forestry education to the agenda. Efforts of
names such as Louis Tassy, Alexandre Stheme, Charles Simon,
Hermann Veith, Hoca Ali Rıza Efendi, Dr Bauer, paved the way
for forestry education between 1857-1920. Discussions on
applied education reflected in the Second Constitutional Era also
covered forestry education as well. In this context, "Forest
Surgery Schools" were opened in Hendek, Islahiye, Adapazarı
and Beykoz between 1915-1920. Archival documents,
periodicals, parliamentary minutes and works determined in
literature review were used in this article which was conducted
by using scanning model and document analysis.
Özet
Kemalettin Sami Paşa, (1884-1934) Balkan Savaşları, I. Dünya
Savaşı ve Milli Mücadele’de en ön saflarda savaşmış Türk ordusunda
generalliğe kadar yükselmiş bir askerdir. Aynı zamanda bu savaşlarda
defalarca yaralanmış ve uzun tedavi süreçlerinden geçmiştir. Milli
Mücadele’den itibaren Mustafa Kemal Paşa’nın yakın arkadaşlarından biri
olan Kemalettin Sami Paşa, Ağustos 1923’de Sinop Milletvekili olarak
TBMM’ye girmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla beraber Paşa, 1924 yılında
Berlin Büyükelçisi unvanıyla Almanya’da göreve başlamıştır. Paşa,
Türk-Alman diplomatik, siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerinde önemli bir
görev üstlenmiştir. Kemalettin Sami Paşa, Berlin Büyükelçiliği görevi
boyunca Almanya’da birçok gazeteci, iş adamı, büyükelçi, milletvekili,
bakan, başbakan ve ayrıca Alman Şansölyesi Hitler, Alman
Cumhurbaşkanı Hindenburg ve Albert Einstein gibi birçok önemli isimle
görüşmeler yapmıştır. Paşa’nın, Berlin Büyükelçiliği sırasında yürüttüğü
faaliyetleri ve gözlemlere dayalı raporları oldukça önemlidir. Alman
sosyetesi tarafından sayılan ve sevilen bir kişi olarak büyük değer
görmüştür. Paşa’nın faaliyetleri Türk basınında geniş yer bulmuştur.
1930-1933 yılları arasında Türkiye Milli Olimpiyat Başkanlığı görevini de
yürütmüştür. 1924-1934 yılları arasında başarıyla yürütmüş olduğu Berlin
Büyükelçiliği, 1934 yılında vefatıyla son bulmuştur. Kemalettin Sami
Paşa’nın ailesine vefatından sonra Gökçen soyadı verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kemalettin Sami Paşa, Berlin Büyükelçiliği,
Türkiye-Almanya.
Abstract
Kemalettin Sami Pasha And Berlın Embassy Actıvıtıes (1924-1934)
Kemalettin Sami Pasha (1884-1934) is a soldier who fought at
the forefronts of the Balkan Wars, World War I and National Struggle and
got promoted to generalship in the Turkish army. He also got wounded
many times during these wars and went through long treatment processes.
Kemalettin Sami Pasha who had been one of the close friends of Mustafa
Kemal Pasa since the National Struggle entered into the Turkish Grand
National Assembly as the Sinop Representative in August, 1923.
Together with the foundation of the Turkish Republic, the Pasha began
his duty in Germany as the Berlin Ambassador in 1924. He assumed an
important task in the Turkish-German diplomatic, political, economic and
cultural relationships. Throughout his duty as the Berlin Ambassador;
Kemalettin Sami Pasha met with many journalists, businessmen,
ambassadors, parliamentarians, ministers, prime ministers, as well as
many significant personalities such as the German Chancellor Hitler,
German President Hindenburg and Albert Einstein in Germany. The
activities carried out by the Pasha during his duty as the Berlin
Ambassador and his observations-based reports are of prime importance.
He was appreciated and liked greatly by the German high society. His
activities had an extensive coverage in the Turkish press. He also carried
out a task as the Turkish National Olympiad President between 1930-
1933. His duty as the Berlin Ambassador which he carried out
successfully between 1924-1934, came to an end with his passing in 1934.
Kemalettin Sami Pasha’s family was given the surname Gokcen after his
passing.
Keywords: Kemalettin Sami Pasha, Berlin Embassy, Turkey-Germany.
Devletler için ham madde ve ham maddeden elde edilen ürünler her zaman önemli olmuştur. Bu çalışmada kenevir bitkisinin menşei, Osmanlı’da kenevir üretimi ve tüketimi, Cumhuriyet döneminde kenevir ile ilgili yapılan çalışmalar ele alınmıştır. Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet döneminde kenevirden üretilen çeşitli ürünlere ve üretimlerine değinilmiştir. Kenevir üretiminin hangi bölgelerde yoğunlaştığı ifade edilmiştir. Ayrıca kenevir üretimi dolayısıyla hem Osmanlı Devleti’nde hem de Cumhuriyet’in ilk yıllarında üretimi arttırmak amacıyla fabrika açma girişimlerine ve bunların sonuçlarına değinilmiştir. Dünya’da hangi ülkelerin ne kadar kenevir üretimi yaptığı ve bu duruma kıyasla Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin durumu ortaya konulmuştur. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kenevir arazilerinin üretim yapılan bölgelere göre dağılımı ve bu dağılıma paralel olarak elde edilen sonuçlara değinilmiştir. Çalışmamızda Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren devletin kenevir üretimindeki aksaklıkların tespiti noktasında ve ayrıca daha kaliteli kenevir üretmek amacıyla çeşitli uzmanlar aracılığıyla araştırmalarına ve bu minvalde elde ettiği sonuçlara yer verilmiştir. Genel olarak bu çalışmada kenevir üretiminin devletler için sağladığı birçok faydaya odaklanılmıştır. Ayrıca kenevir üretiminin yıllara göre dağılımı ve ihracatı ile ilgili tablolara yer verilerek kronolojik süreç takip edilmiştir. Bu çalışmamızda Osmanlı Arşivi ve Cumhuriyet Arşivi belgeleri başta olmak üzere, Kastamonu Vilayet Salnamesi, Cumhuriyet, Hâkimiyeti Milliye, Ulus, Vakit, Akşam gazetelerine ve döneme ait araştırma eserlere yer verilerek Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kenevir üretimi ve gelişimine değinilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kenevir, Osmanlı Kenevir, Türkiye Kenevir. Kastamonu.
ABSTRACT
For States, raw materials and products derived from raw materials have always been important. In this study, the origin of the cannabis plant, the production and consumption of cannabis in the Ottoman Empire and the studies on cannabis in the Republican period were discussed. Various products produced from cannabis and their productions are mentioned in the Ottoman and Republican periods. It is stated in which regions cannabis production is concentrated In addition, the attempts to open a factory in order to increase production both in the Ottoman Empire and in the early years of the Republic and their results were mentioned. Which countries in the World produced how much cannabis has been demonstrated and in this case compared to the Ottoman Empire and the Republic of Turkey. Distribution of cannabis lands from Ottoman to Republic according to production regions and the results obtained in parallel with this distribution are mentioned In the present study, the results of the government in the determination of the problems in the production of cannabis since the first years of the Republic and also by means of various experts in order to produce better quality cannabis were given. In general, this study focuses on the many benefits of cannabis production for governments. Moreover, the chronological process was followed by including tables on the distribution and export of cannabis production by years. In this study, especially the Ottoman Archives and Republican Archives documents, Kastamonu Province Yearbook, Hakimiyeti Milliye, Ulus, Vakit, Aksam newspapers and periodical research works were mentioned and the production and development of cannabis from the Ottoman Empire to the Republic were mentioned.
Mondros Mütarekesi sonrasında İstanbul 5 yıl boyunca işgal altında kalmıştır. İşgal sırasında Belgrad Ormanı İtilaf Devletleri ve yerli işbirlikçileri tarafından yağmalanmıştır. Bu süreçte İstanbul’a su sağlayan Belgrad Ormanı’nın vasfı bozulmuş ve servet kaybı yaşanmıştır. Osmanlı makamları kıt imkanlara rağmen talan ve tahribata karşı canla başla mücadele etmiştir. Ormandan kesim yapılmaması için üç dilde (Türkçe, Fransızca ve Rumca kararname yayınlanmıştır. Aynı şekilde Ankara’daki TBMM Hükümeti de konunun takipçisi olmuştur. Buna sebep olan kişi ve kuruluşlardan tazminat talep edilmiştir. Ancak buna yanaşmayan İngilizler konuyu Lozan Görüşmelerine taşımıştır. Bu eser işgalin görünmeyen yüzünü yani işgal ordularının sebep olduğu çevre ve orman tahribatına odaklanmıştır.
“Atatürk Dönemi Türkiye Cumhuriyeti Devletinin İmzalamış Olduğu İkili ve Çok Taraflı Antlaşmalar” adlı tezimizde antlaşmaları öncelikli olarak Resmi Gazete’leri incelerek kronolojik olarak derledik. Resmi Gazete’lerin tasnifini bitirdikten sonra ise devletlerarası ilişkilerin nasıl geliştiğini, antlaşmaya varan sürecin hangi aşamalardan geçtiğini her antlaşma için ayrı ayrı ele aldık. Bu anlamda her antlaşma ile alakalı pek çok Araştırma Eser, Makale, Yüksek Lisans ve Doktora Tezlerinden faydalandık.
Üç Bölümden meydana gelen tezimizin birinci bölümünde; “Atatürk Dönemi Türk Dış Politikasının İlkeleri” konu başlığı altında dört konuyu ele aldık bunlar; “Milli Egemenlik”, “Tam Bağımsızlık”, “Çağdaşlaşma” “Halkın Huzur, Güven ve Refahı” konularıdır. İkinci Bölümde; “Türkiye Cumhuriyeti’nin Taraf Olduğu İkili ve Çok Taraflı Siyasal Antlaşmalar (1923-1938)”, konu başlığı altında 33 Antlaşmayı inceledik. Üçüncü bölümde ise “Türkiye Cumhuriyeti’nin Taraf Olduğu İkili ve Çok Taraflı Ekonomik, Ticari, Mali Antlaşmalar (1923-1938)” konu başlığı altında 17 Antlaşmaya yer verilmiştir.
Kırşehir Belediyesi’nin kuruluşundan itibaren kısıtlı bütçelerle de olsa yapmış olduğu çalışmalar I. Dünya Savaşı ve Millî Mücâdele’de birçok fayda sağlamıştır. Millî Mücâdele’nin başarıyla sonuçlanmasının ardından Cumhuriyetin ilanı ile birlikte Ankara ve çevre iller başta olmak üzere imar faaliyetlerine girişilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında imar faaliyetlerinin yürütülmesinde belediyelere önceki yıllara nazaran daha büyük sorumluluklar düşmüştür. Ancak bu dönemdeki belediye bütçelerinin kısıtlı olması ve hala Osmanlı Devleti’nden kalan belediye kanunlarının yürürlükte olması bu durumu kısıtlamıştır. 1930 yılında yürürlüğe girmiş olan 1580 sayılı belediye kanunu ile Türk belediyeciliğinde yeni bir dönem açılmıştır. Kırşehir Belediyesi de 1930 yılından itibaren daha aktif olarak faaliyetlerini yürütmüştür.