15 Ağustos 2023 Salı

Akşamüstlerine dair...

Aklımda bir dize dönüyor. Gün batımından beri. Bir mantra gibi yineledikçe yineliyorum. Tesbih çekiyorum sanki. Büyülüyor beni:

"İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur." *

İnsan yoruluyor bazen. Uzun bir merdiven çıkıyorsun, evvelden ikişer üçer çıkarken basamakları bir yer geliyor tıkanıyorsun, nefesin ciğerine tıkanıyor, bir adım atmadan evvel soluklanıyorsun.. "Yaşamın neresindeyim ki?" diyorsun, "Acaba şair akşam üstü derken ömrünün akşam üzerini mi kastetti acaba?"

Oysa en sevdiğim vakitlerdir akşam üstleri. Hatta başka bir şair de demiş ya;

"Ben ölürsem akşamüstü ölürüm." ** diye. Hatta ve hatta Edip Akbayram da ne güzel söylemiş;



Günün bütün telaşı bitmiştir. Yorgun, argın son saatleri de uyumadan evvel hayattan biraz çalabilmek için güzel geçirmeye çalışırsın. Hele yaz akşamüstleri bir başkadır, en sevdiğimdir, artık bahçelerin duvarlarına sardırılmayan hanımeli kokularıdır. Çatal kaşık sesleridir.

Yaz gelip geçerken bir seda bırakayım ben de burada. Daha çok yazmalıyım belki ama bu aralar daha çok kendi içimde, okuma ve manuel yazı hallerindeyim. Dur bakalım belki bu da bir tür maya'dır değerli okur... Güz vakti koşturmacası beni bekliyor, enerji depolamam gerek. Zira gerçekten istediğim bir alanda yüksek lisansa kabul edildim, dersiydi teziydi bir sürü koşturmaca olacak. Ama bu başka bir müjde, bunu bir ara detaylı yazarım inşallah. :)


* Attila İlhan

** Ataol Behramoğlu

27 Haziran 2023 Salı

Arefeden Bildiriyorum

Değerli okur, bugün yazayım yarın yazayım derken arefeye gelmişiz bile. İşin aslı çok acayip bir zaman diliminden geçiyorum bence, hani çevreyolunda kesintisiz akan bir trafiğin içindeyim sanki; araçlar vızır vızır sağımdan solumdan geçiyorlar, ben sakin sakin etrafa bakıyorum. 

En son anımsıyorsan Çağan’ın alerjisinden bahsetmiştim, biraz da onun telaşındaydık. Geçen haftasonundan sonra Çağan’ın döküntüleri daha da çoğaldı vs derken baya bi acile gittik geldik. Tetkikler yapıldı falan filan neyse ki sonuç sadece alerjiye bağlandı. Alerji polikliniğinden randevumuzu aldık bakalım sonrasında Çağan’ı ne tetikledi öğreneceğiz. 
Alıntıdır.


Tabii hastaneydi, yoğunluktu derken arada ben bir güzel de “reading slump” benzeri bir duruma girdim. Gündökümü 2’yi okuduğumu söylemiştim. Tomris’ciğim günlüğünü de derinlikli yazdığı için her satırına dikkat kesilerek okuyorum fakat benim dikkat Çağan’ın kızaran kulağını görünce birden dağılıyor mesela. Hakkını veremiyorum diyerek kitap bir yanda ben bir yanda. Baktım olmuyor, kitaplıktan elime geçen ilk kitabı aldım, okumaya başladım. Umarım durgunluğuma iyi gelir.

Farkındaysan yazıdan bahsetmiyorum bile. Yazılar şu an istirahatte. Uykuda mayalanıyorlar. Biraz da yeni yeni gelen yazın rehaveti belki. Ama bol bol örgü var şu sıralar. Geçen gün kardeşimle bir mağazada gördüğüm alelade bir kağıt ip çantanın fiyatını görünce; “hadi bi tak şunu, resmini çekeyim” dedim, çantanın kopyasını çektim. Geçen gittik kağıt ipi de aldık, şu an motifin denemelerindeyim ama başarılı olacak gibi görünüyor. Örgü örerken kulak da boş değil ama hani; Nilay Örnek’in konuğu Filiz Ali’yi dinliyorum ki nasıl muazzam bir sohbet anlatamam ♥️

Ve bugün arefe, yarın bayram.. Şimdiden bayramın mübarek olsun değerli okur.. Sağlıkla, sevdiklerinizle nice bayramlar diliyorum 💐

19 Haziran 2023 Pazartesi

Durum Bildirir

Zaman bir hayli hızlı geçiyor değerli okur. Neredeyse bir hafta olmuş bloga yazı girmeyeli. Şehir dışından misafirlerimiz vardı, yengem ve kuzenim geldiler. Ben de izin aldım, hem Çağan'la ilgilendim hem onlarla birlikte oldum. İzin güzeldi güzel olmasına da son gün Çağan gene bombayı patlattı, geçen haftalarda göz kızarıklığı ile kendini gösteren ve yeni yeni türeyen alerjik reaksiyonu dün vücutta kaşıntılı büyüklü küçüklü kızarıklıklarla yeniden "Buradayım!" dedi ve soluğu acilde aldık. Neyse ki bir iğne ve ağızdan alınan bir ilaç ile biraz rahatladı. Selçuk'a da korkulu bir babalar günü hediyesi vermiş oldu böylece. 

Alıntıdır.

Bir cevvallik yapıp iki kalın kitabı aynı anda okumaya niyet ettim ama resmiyette Goodreads'e yalnızca birini ekleme cesaretini gösterebildim; Tomris Uyar'ın Gündökümü-II'sini. "Ya bırakırsam?" endişesiyle "Üç İstanbul"u eklemedim. Onu akşamları evde okuyacağım. Olmadı beceremezsem Gündökümü'nün ardına ekleyeceğim. Bu arada Storytel'den de Esir Şehrin İnsanları'nı dinliyorum. Ne fena bir kitap oburuyum ben. Ve aynı iştahı keşke şu sıralar yazı için de gösterebilsem. -Ve ev işleri için de!- Üç yıldır bir küsüp bir barıştığım ama aklımdan bir türlü çıkmayan romanıma geri dönmeyi çok istiyorum. O karakterler orada öylece terk edilmişler gibi hissettiriyor bana. Gülme değerli okur, onlar zihnimde bir yerlerde canlı kanlı varlıklar aslında. Hiç unutturmuyorlar kendilerini. Ortaya çıkmaya hakları var aslında ama. İşte. Kendime ket vurmalarım...

Tahmin edebileceğiniz gibi hala yağmur yağıyor bu arada. Bugün haziranın ondokuzu.

13 Haziran 2023 Salı

Mayıs 2023 Okumaları

Değerli okur, öyle çok yağmur var ki artık yazın gelmeyeceğini kabullendim sanırım. Kocaman bir yağışın içerisinde yaşıyoruz. Sabah biraz güneş açıyor o da göstermelik, "Biraz avunsunlar bari" diyor olmalı bulutlar, öğleye doğru hava bir kapanıyor, sonrası malum.. Su baskınları, seller artık Ankara'da günlük hayatın sıradan bir parçası oldu maalesef. Hal böyleyken her gün başka bir kaotik manzara doğruyor. Bu kaostan ben de nasibimi alıyorum, gene zaman algım kayboldu. Bu aralar biraz koşturmaca da var. Sarı deftere -ya bir karakter var ortaya çıkamadı bir türlü, ama var olmak için nasıl çabalıyor-, telefona notlar alınıyor; çok şükür o kısım bereketli ama kalem ucundan dökülmelerine zaman yok, eh onu da bulurum bir ara inşallah :)


Geri Döndüğüm Yerler'e Bilecik Bursa seyahatimde yoldayken başlamıştım. Sosyal medyada methini çok duymuştum, keza Banu Hanımı da sosyal medya üzerinden takip ettiğim için kitabı inanılmaz merak ediyordum. Bilirsiniz bir kitabı evdeki korkunç okunmayı bekleyenler yığınından çıkarmak çok zordur :) Neyse, sonuç olarak elime aldım ve hemen de okuyup bitirdim. Deneme okumayı severim, Banu Hanım ise denemeleri kendi kişisel tarihi ile harmanlayınca daha bir güzel olmuş. Okuduğu kitaplar ile anılarını harmanlamış ve ortaya güzel bir sonuç çıkmış.


Fournier, kalbim Fournier.. Sen nasıl bir yazarsın.. Külliyatın bitmesin diye gıdım gıdım okuyorum.. Okumayanınız varsa, lütfen okuyun diyorum. Ama zamanınız olursa Nereye Gidiyoruz Baba?yı okurken daha çok empati yapın...


Hikmet Hükümenoğlu uzun bir zamandır Körburun ile kitaplığımda misafir fakat ben hale Körburun'u okumadım, esefle itiraf edeyim.. Harika Bir Hayat çıkınca da hemen ona tebelleş oldum. Ne yapayım.. Geç de kaldım ama gelir gelmez okudum, vallahi.. Güzeldi ama, gerçekten beğendim. Tavsiyemdir.



Ah benim İrlanda edebiyatı ve Claire Keegan sevdam.. Böyle Küçük Şeyler, yazarın okumadığım tek kitabıydı. Onu da okudum ve külliyatı tamamladım. Diyecek bir şey yok, enfesti! Hala Keegan ile tanışmayanınız varsa net söyleyebilirim ki çok şey kaybediyorsunuz!


Mektupları ve mektup yazmayı çok sevdiğimi bilmeyeniniz kalmamıştır. Hatta yazdıklarımdan bir kitap olur mu diye düşünüyordum son zamanlarda ki sonrasında Mektupların Romanı ile böyle bir eserin zaten var olduğunu gördüm. Üstüne de bayılarak okudum tabii :) -Bu arada aklıma gelmişken, bellek anımsattı, Nermin Yıldırım'ın Saklı Bahçeler Haritası da mektuplardan oluşuyordu, çok ama çok güzeldi. Onu da oku bence değerli okur, pişman olmazsın. Mimoza garantisi :)














7 Haziran 2023 Çarşamba

Entari



Oturduğum yerde canım sıkıldı. Ne yapsam diye aranıyordum. Ben öyle boş boş oturamam ay oğlum, ille de ellerim iş tutacak. Geçende Aysel oğlunun düğününü okurken çok güzel bir kumaş getirdiydi hediyesine. Böyle kahverengi üstüne mini mini desenleri var. Hele elime alayım bir bakayım, dedim, bundan etek mi gömlek mi çıkar? Bir aldım elime, bizim Aysel elini pek cömert tutmuş. Hem etek çıkar, hem gömlek. Eh, dedim, ben madem bir entari biçeyim kendime, hem Ayselgilin düğünde de giyerim. Yaydım geniş örtüyü sofanın ortasına ay oğlum, dikiş yapacaksan öyle gelişigüzel dökülüp saçılamazsın. İğne neyim düşer yere, sonra uğraş dur. Hadi battığı neyse de, dikiş iğnesi vücutta yürürmüş. Kalbine bile batarmış insanın. Neme lazım. Benim ihtiyar bir bassa vallahi dilinden kurtulamam. Kendi öldüğü yetmezmiş gibi dil yarasından da beni öldürür. Tamam tamam, kısadan gideceğim. Aldım elime makası. Kumaşı bir güzel yere yaydım, gözlerimle ölçüyorum.. Camın önünden birden bir karaltı geçti. Hızlı da olunca bir şüphelendim ben ama üstünde de durmadım. Kuştur neyim, dedim. Yakasıydı, eteğiydi bir yandan da kafamda hesap ediyorum. Benim terziliğim meşhurdur ay oğlum, göz kararı biçerim ama diktiğim esvap kalıp gibi rıp diye oturur üzerine. Çok biçtim, çok diktim zamanında konuya komşuya ama sırtım cevaz vermiyor artık. Sade kendime. Tamam, peki, sen de bir konuşturmuyon ay oğlum, tıktın bütün lafı ağzıma. Elimde makas, öyle mi olsun böyle mi olsun derken sahanlığın camı hepten kararmasın mı? Tülün arkasından heyula gibi bir şey içeriyi gözetliyor gibi geldi, bizim herif de yok idi evde, korkumdan can havliyle elimdeki terzi makasını cama fırlatmamla dışarda feryadın kopması bir oldu. Ben ne bileyim pencereden içeriyi hırsızlar gibi gözetleyenin Feride olduğunu? Söyleyin ona ay oğlum, asıl ben şikayetçiyim.


4 Haziran 2023 Pazar

Hasta Pazar

Uzayan yağmurlu havaların içimizi yeterince sıktığı yetmiyormuş gibi şu an ailece antibiyotik kullanıyoruz değerli okur. Evin her yerinden bir ilaç şeridi, bir magnezyum şişesi, olmadı ateşölçer filan çıkıyor. Değişken hava sıcaklıkları, sinüzit temeliyle birleşince fena salladı. Neyse tek derdimiz bu olsun, ne diyeyim.

Alıntıdır.


Hastalıktı yağmurdu derken olan benim ilham perilerine oldu, elime kalem alasım gelmiyor. Yazdıklarım da hep yağmura ilişkin oluyor. En son pazar arabasını peşinden sürükleyerek dik bir yokuşu tırmanırken yağmura yakalanan bir yaşlıya ilişkin bir şeyler karalıyordum ki cidden "Yeto!" dedim. Kışın bile böyle güneşsiz kalmamıştık yahu!

Ellerim oyalanmak istiyor diye bahsetmiştim bir ara sanıyorum; dayanamadım, elime tığı aldım yeniden. Bir bluza başladım. Eski dostum Storytel'deki aboneliğimi de aktive ettim, başladım hem örmeye hem de kitap dinlemeye. Kitap ne peki? Kemal Tahir, Esir Şehrin İnsanları. Çok önceden bir başlamıştım üniversite zamanında, ama nedense bırakmıştım. Şimdi iyi gidiyor. Kemal Tahir esasen benim için "Devlet Ana"dır, çok severek okumuştum. Neyse, ne yapalım, yazamazsak okuruz, yazı malzemesi mayalarız değil mi biz de?

Gİdeyim bir ballı sirkeli ılık su hazırlayayım, sonra da kanepede yeni çıkan ve hemen aldığım "Orhan Veli'nin Ankara'daki İzleri" kitabımı okumaya devam edeyim. Çünkü pazar, çünkü keyif.

1 Haziran 2023 Perşembe

Haziran

Yağmurlu bir haziranı karşılıyor olsak da, doğduğum ay haricinde bana belki de en iyi gelen aydır haziran. Yazın "antre"si gibidir. Hafiftir. Dilerim herkese hafiflikler getirir değerli okur.


Alıntıdır.


Düşündüm de, Haziran böyle bir tablo olmalı. Açık pencereler ve çocuk sesleri. Henüz alınmamış karneler. Bitirilen müfredat ve boş geçen dersler. Sınıfça gidilen piknikler. Kır çiçekleri. Hayvanat Bahçesi. Karne günü sonra. Bir yıl kadar uzun gelen yaz tatili. Okuduğun bir kitabı belki otuzuncu kez yeniden okuma. Aşağıda oynama. Çamurdan pasta. Dizlerdeki yara. Hiç geçmeyen. İki adımda bir düşmek. Arkabahçelerde gezinmek. Haziran demek ki biraz çocukluk değerli okur, haziran hepimizin karne vakti...






30 Mayıs 2023 Salı

Öylesine

Sabah keyifsiz uyandım. Bütün gece boğazım yandı, akşam kardeşimle yağmurda kalmayacaktık, söylendim kendime. Sabah Çağan'ı kreşe bıraktıktan sonra aile hekimine uğradım, kendi doktorum yoktu, diğer bir doktora yönlendirdi sistem. Sıra beklerken hal ve davranışlarından uyanık olduğu anlaşılan bir anne-kız öne geçmek için atılıp "Rapor alacağız da bi şeyetsek," dedi, ben de kendimden beklenmeyen bir şekilde "Ben de işe gideceğim," dedim. Kendime şaştım sonra. 

Alıntıdır.

Şu masada, şu sakinlikte bir öğle sonrası istiyorum. Arada camdan bakmalı, arada bir bardak çay içmeli, arada radyoyu açmalı -Spotify değil:)- ve arada okumalı. Zamanı unutmalı bir yandan da.

Sınava çalışmaktan içim dışım ecnebi lisanı doldu değerli okur, bir yandan da mutad okumalarımı yapıyorum ama ne yalan söyleyeyim yazmaya eriniyorum. Telefonumun Notlar uygulaması bir dünya başlangıçla dopdolu; trafikte, markette, yürürken ya da uykudan önce acayip cümleler gelip buluyor beni. Hemen not alıyorum ama gerisi gelmiyor. "Bir ara yazarım" denen fena dürtü elimi kolumu bağlıyor. Neyse, en azından bir gün yazmak istersem bir sürü çıkış noktam olacak diye avutuyorum kendimi.

Ama dil çalışmak da ne yalan söyleyim mutlu ediyor beni. Bir şey yaptığım da yok aslında sadece pasajlar okuyup sorulara bakıyorum. Sanırım yine bir şeyler "okuyor olmak" mutlu ediyor. Eh ben de böyle bir insan evladıyım, mutluluğum harflerden ve seslerden geliyor. Ne basit ve ne karmaşık.


24 Mayıs 2023 Çarşamba

Yağmur

Alıntıdır.

Mayıs yağmurları. Islak kaldırımlar. Tenha sokaklar. Loş ev içleri. Sessizlik, sessizlik ve sessizlik. Yastık altlarındaki serinlik, kitap sayfaları, kurutulmuş bir leylaktan olma ayraç. Balkonlar, ığrık kapılar, sardunya saksıları. Ocakta tıkırdayan yemek, taşmış kahve telvesi, üç vakte kapatılmış bir fal açılmadan öylece bırakılmış. Bilinmemek istemiş. Yorulmamak. Duvar saati, buçuklarda bir kere vuran. Kimbilir hangisinin buçuğundadır; bir mi, iki mi? İyice karardı, asfalttan ufak bir sel akıyor. Akasyaların çiçekleri asfaltta akıyor. Kağıttan bir gemi peşisıra kapılmış akıntıya. Bir şeytan uçurtması sallanıyor balkon demirlerinden birinde. Kuyruğu düştü düşecek. Islak o da ve hüzünlü çokça, bir yolcunun uğurlaması kadar hüzünlü. Asfaltta kayan gemiye özeniyor. İpinden kopmak istiyor. Hemen yanda, balkona bakan pencerede bir çocuk. Dirseklerini dayamış pervaza. Onun da canı sıkılıyor belli. Bütün çocukların canı yağmur yağarken sıkılır. Akılları sokakta kalır. Evsiz kedilerde. Saçak altlarında. Serçelerde bir de. Gemi rögardan içeri kaydı. Uçurtma sevindi. "İyi ki uçmamışım" diye geçirdi içinden. Asfaltta sular aktı. Yağmur yağmaya devam etti. Tencerenin altını kapattı bir beyaz el yavaşça. Fincana elini sürmedi gene. Bilinmez, bilinmez olarak kalmaya devam etsindi. 

22 Mayıs 2023 Pazartesi

Koridor

Ne yazayım değerli okur? Hadi bana biraz ipucu ver. Buraya yazmıyorum ama sarı deftere bir şeyler yazıyorum sürekli, şu sıralar yine çocukluğumu irdeliyorum. Okuduğum, izlediğim bir şeyler çocukluğuma kapı açıyor sürekli ve ben uzun, loş bir koridordan yürümeye başlıyorum oraya doğru. Mesela bir tanesi beni babamın kışlık bir ceketine çıkardı, o ceketteki kış ve sigara kokusuna, ceketin giyildiği zamanlara. Dördüncü sınıfıma, öğlenciliğe, akşam herkesin işten gelişine, babaannemlerin salonundaki o her yeri keskin bir beyaza bürüyen uzun fluoresan lambaya. Sonra odada kızlarla konuşurken, yine not aldığım o cümleyi söyledim; "Çocukluk dağınık bir çekmece gibi, karıştırdıkça bulup çıkarıyorsun bazı anları." An-ı-lar öyle kolay çıkmıyor oldukları yerden, biraz kurcalamak gerekiyor çünkü. "Aaa, şu da olmuştu hatırlıyor musun?" diyorsun sonra. Evdekiler de o zamana/olaya dair anımsadıklarını ekliyorlar sonra. Oldu mu sana bir hikaye? :)

Evert Thielen

Yaa işte öyle değerli okur. Mutad pazar yazılarım bir müddettir yalan oldu. Pazar yazısına girişmeyi düşünürken Üstad Buraneros'un blogunda bahsettiği bir filmin -Tunus'ta Bir Divan- peşine takıldım, çünkü Çağan uyumuştu ve neden olmasındı, zaten yazacak pek fazla bir şey de yoktu pazara dair. İyi ki de takılmışım, gerçekten güzel bir filmdi. Çok uzun zamandır bir filmi başından sonuna kesintisiz izlememiştim. İyi geldi gerçekten. "Daha sık yapmalıyım," dedim kendime.

Kaç gündür mutad olan tek şey ise yağmur... Her gün yağmur var Ankara'da. Mevsimler kayıyor. Geçen yine aşırı bir yağmur yağarken bzim bahçe yolu gene akıntıda yitmiş. Şimdi yazarken gene yağıyor... 

Bak, sana "Ne yazayım?" diye sorarken iki küsur paragraf yazmışım bile, Allah bereket versin. :) Sızlanmayacağım "Yazamıyorum" diye, unutturma bana, olur mu?

19 Mayıs 2023 Cuma

Mektup | 5

Bersch Fritz


(…)

Ben bir yaralı kuştum, sen tutup boynumu kırdın. Belki yaşardım ben. Belki sadece bir "Nasılsın?"a ihtiyacım vardı. Belki bir top bulut olmuştum, usulca yağıp geçecektim bir ikindi üzeri. Şimdi kapkara bir bulut kesildim. Oysa bilirdin, ben yük olmazdım. Ben kimseye yük olmam ki, kimde bir yük varsa ben alırım. Yaradılışım bu benim. Neyse işte, bu da benim sana sitemim olsun. İçten içe çok kavga ettimse de yine de küsemedim sana. Ama derinlerde bir yerlerde kırgınım. Heyhat, gönül de dostuna kırılırmış..

Tamam tamam, daha fazla uzatmayacağım. Bak ne diyorum, Nursel teyzemi anneme gönder önümüzdeki ay; ben de üç beş gün izin alıp yanına geleyim. İznik'in kıyısındaki küçük evlere gidelim yine. Deniz istemiyor içim, uzun uzun yürüyelim, sakin suları izleyelim. Senin şu derme çatma oltalarını da götürürüz yanımızda. Gerçi şimdi eminim yüzünü buruşturuyorsun; "Ne anlıyor bilmem ki şu İznik'te?" diyorsun, "Herkesler Bodrum'a inerken..." Ama ben de böyle bir antikayım işte. Hem sen Şebnemlerle bir fasıl gidip gelmişsin, aldım haberlerini. Hatta yeni bir kasaba keşfetmişsiniz oralarda. -Kaşla göz arasında bana da yazardın eskiden, hiç değilse bir kart atardın sadece imzanla; bak siteme başlayacağım gene. Neyse.

Geçen gün elektrikler bir gidip geldi, sigortalar attı. Çok uğraştım telleri sarıp tamir edebilmek için. Ama hallettim. Sonra radyonun başına geçtim bir heves, ama sanırım voltaj yüzünden kısa devre yapmış. -Aynı ben!- Bir süre pilli radyoya kaldım iyi mi? Sesi de fazla çıkmıyor garibin. Televizyon kenarda bekliyor ama bir radyo tadı vermiyor bana, ben izleyici değil dinleyiciyim, bir kez daha kani oldum.

Cevabını çok bekletmezsin umarım, çünkü sigortalarım bu sinirle daha fazla dayanamaz, atarsa da kötü olur bilirsin!

Hiddetle.

(Buna ben de güldüm şimdi bak. Hah ha! Olsa olsa sitemle, eh az buçuk da sevgiyle...)


Akşamüstlerine dair...

Aklımda bir dize dönüyor. Gün batımından beri. Bir mantra gibi yineledikçe yineliyorum. Tesbih çekiyorum sanki. Büyülüyor beni: "İnsan ...