Paper by Hüseyin Cevizoglu
HÖYÜK, 2023
Eski Smyrna, Tunç Çağı’nın sonunda Kıta Yunanistan’dan Batı Anadolu’ya ulaşan topluluklarla hızlı... more Eski Smyrna, Tunç Çağı’nın sonunda Kıta Yunanistan’dan Batı Anadolu’ya ulaşan topluluklarla hızlı bir değişim sürecine girmiştir. Kentte MÖ 11. yüzyılda başlayan bu değişim kendisini MÖ 10. yüzyılın içlerinde kuvvetli bir şekilde hissettirmeye başlar. Kazı çalışmalarında ele geçen ithal seramiklerle Eski Smyrna’nın MÖ 9. yüzyılda limanını etkin bir biçimde kullanmaya başladığı anlaşılmaktadır. Bu tarihten itibaren, doğusunda verimli Hermos Vadisi, batısında ise Ege Havzası’na açılan bir limana sahip olan yerleşim hiç şüphesiz çevresindeki rakiplerinin de ilgisini çekmeye başlamış olmalıdır. Eski Smyrna’yı rakiplerine karşı güçlü kılacak olan ilk hamle ise yaklaşık MÖ 850 tarihinde, kenti çevreleyen kerpiç savunma duvarının inşasının başlaması olmuştur. Hellen savunma yapılarının en erken örneklerinden biri olan kentin bu ilk suru Klasik Dönem’in sonunda, kentte yerleşimin sona erdiği tarihe kadar dört ana evreyle gelişimini sürdürmüştür.
Eski Smyrna’da 1948-51 yıllarında başlayan sistemli arkeolojik araştırmalarla kentin savunma duvarları kapsamlı bir çalışmaya konu edilmiş ancak araştırma sonuçları, geride cevaplanması gereken yeni sorular bırakmıştır. 2016 yılında kentin savunma sistemlerinin yeniden araştırılmasına başlanmış, özellikle savunma duvarlarında yürütülen eski araştırmalardaki tarihleyici veri eksikliğinin giderilmesi ve mevcut verilerin stratigrafiyle birlikte yenilenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışma, Eski Smyrna savunma yapıları hakkında yürütülen araştırmaların sonuçlarını yorumlamayı ve savunma duvarları hakkındaki verileri güncellemeyi amaçlamaktadır.
HÖYÜK_Türk Tarih Kurumu, 2023
Eski Smyrna, Tunç Çağı'nın sonunda Kıta Yunanistan'dan Batı Anadolu'ya ulaşan topluluklarla hızlı... more Eski Smyrna, Tunç Çağı'nın sonunda Kıta Yunanistan'dan Batı Anadolu'ya ulaşan topluluklarla hızlı bir değişim sürecine girmiştir. Kentte MÖ 11. yüzyılda başlayan bu değişim kendisini MÖ 10. yüzyılın içlerinde kuvvetli bir şekilde hissettirmeye başlar. Kazı çalışmalarında ele geçen ithal seramiklerle Eski Smyrna'nın MÖ 9. yüzyılda limanını etkin bir biçimde kullanmaya başladığı anlaşılmaktadır. Bu tarihten itibaren, doğusunda verimli Hermos Vadisi, batısında ise Ege Havzası'na açılan bir limana sahip olan yerleşim hiç şüphesiz çevresindeki rakiplerinin de ilgisini çekmeye başlamış olmalıdır. Eski Smyrna'yı rakiplerine karşı güçlü kılacak olan ilk hamle ise yaklaşık MÖ 850 tarihinde, kenti çevreleyen kerpiç savunma duvarının inşasının başlaması olmuştur. Hellen savunma yapılarının en erken örneklerinden biri olan kentin bu ilk sur yapısı kentte yerleşimin sona erdiği Klasik Dönem'in sonuna kadar dört ana evreyle gelişimini sürdürmüştür. Eski Smyrna'da 1948-51 yıllarında başlayan sistemli arkeolojik araştırmalarla kentin savunma duvarları kapsamlı bir çalışmaya konu edilmiş ancak araştırma sonuçları, geride cevaplanması gereken yeni sorular bırakmıştır. 2016 yılında kentin savunma sistemlerinin yeniden araştırılmasına başlanmış, özellikle savunma duvarlarında yürütülen eski araştırmalardaki tarihleme ile alakalı veri eksikliğinin giderilmesi ve mevcut verilerin stratigrafiyle birlikte yenilenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışma, Eski Smyrna savunma yapıları hakkında yürütülen araştırmaların sonuçlarını yorumlamayı ve savunma duvarları hakkındaki verileri güncellemeyi amaçlamaktadır. // Old Smyrna entered the process of a period of rapid change with the communities which reached from the Greek Mainland to West Anatolia at the end of the Bronze Age. This change, which began in the city in the 11th century BC, begin to make itself strongly in the 10th century BC. It is understood from imported ceramics which are found during the excavations that Old Smyrna harbor started to use actively in the 9th century BC. Undoubtedly as of this date, the settlement where surrounded by fertile Hermos Valley from the east, and a harbor that opened to the Aegean basin in the West started to be attractive to rivals. The first move that would make the Old Smyrna strong against its rivals was the commencement of the construction of the mud brick defence wall surrounding the city in the mid-eighth century BC approximately. This first city wall, which is one of the earliest examples of Hellenic defence structures, continued its development in four main phases to the end of the Classical Period, until the end of the settlement in the city. The city's fortification walls were subjected to a comprehensive study with systematic archaeological research that started in 1948-51 in Old Smyrna, but the results left new questions to answer. In 2016, a re-investigation of the city's defence systems began, and it aimed to eliminate the lack of historical data in the old research conducted especially on the defencive walls, and renew the existing data together with stratigraphy. This study aims to interpret the research results conducted on the Ancient Smyrna defensive structures and update the data on the defensive walls.
e-Forschungsberichte, iDAI.publications. Elektronische Publikationen des Deutschen Archäologischen Instituts (2019) (https://publications.dainst.org/journals/efb/2200/6613, urn:nbn:de:0048-journals.efb-2019-0-p224-228-v6613.0), 2019
The explorations of the sacred way between the city of Miletos and its extraurban oracle sanctuar... more The explorations of the sacred way between the city of Miletos and its extraurban oracle sanctuary of Didyma have long played a central role in many research projects on the Milesian Peninsula. The interest in the Sacred Way goes back to the discovery made by William Gell in 1812 and it is still being researched at intervals. Although the route of the Sacred Way has also been explored by many systematic contemporary researches, thanks to surveys and excavations, some parts are still not reconstructed. The investigation of the uncertain section of the Sacred Way between the end of the Trajanic paved street and the area north of the Temple of Apollo at Didyma is the main subject of a new academic research Project conducted since 2013. Systematic excavations were carried out on the modern street in 2010 and between 2013 and 2015. In conjunction with the results of the current excavations around the temple we will thus be able to clarify the validity of conventional hypothesis about the existence of a way in the temple area.
Jahreshefte des Österreichischen archäologischen institutes in Wien (ÖJh), Band 81, 2012
In the course of the work on the basins and high stands in the Archaeological Museum of Izmir, a ... more In the course of the work on the basins and high stands in the Archaeological Museum of Izmir, a group
of stands both in clay and stone has been investigated, which are subject of this paper. New evidence
associated with this group has appeared since the new archaeological explorations have been carried out
in the recent years on the western coast of Anatolia; because of this reason it seems important to present
the whole group systematically. Dated to the Late Classical, Hellenistic and Roman periods, they represent
a very common type of their own class and have not yet been treated comprehensively. The aim of this
paper is to evaluate the examples of the louteria in the Archaeological Museum of Izmir by referring to
comparable finds from other centres in Ionia, as well as from sites in mainland Greece.
Metallurgica Anatolica, Festschrift für Ünsal Yalçın anlässlich seines 65. Geburtstags / Ünsal Yalçın 65. Yaşgünü Armağan Kitabı, 2020
I dedicate this paper to my mentor and friend, Ünsal
Yalçın, who permitted to present and publish... more I dedicate this paper to my mentor and friend, Ünsal
Yalçın, who permitted to present and publish this joint
study for the 20th European Association of Archaeologists
(EAA) 2014 Istanbul Meeting held between 10
– 14 September 2014. It is a revised version
of this study is currently being prepared for publication.
This paper aims to analyse
the role and development of iron metallurgy in Ionia
in relation to new published archaeometallurgical
evidence, and to add a new interpretation to the already
well-investigated subject area in question.
ZWISCHEN BRUCH UND KONTINUITÄT. Architektur in Kleinasien am Übergang vom Hellenismus zur römischen Kaiserzeit / CONTINUITY AND CHANGE. Architecture in Asia Minor during the transitional period from Hellenism to the Roman Empire, BYZAS 25, 2020
Zusammenfassung:
Die zwischen Milet und Didyma gelegene Prozessionsstraße, die bereits aus der
a... more Zusammenfassung:
Die zwischen Milet und Didyma gelegene Prozessionsstraße, die bereits aus der
archaischen Zeit bekannt ist, wurde in römischer Zeit von Kaiser Trajan erneuert.
Dies ist durch die Pflasterung mit Kalksteinblöcken innerhalb des Heiligtums
in Didyma nachzuweisen. Obwohl der letzte Abschnitt des Verlaufs der Heiligen
Straße mit der römischen Randbebauung bis zum Bereich des sakralen Raumes
größtenteils rekonstruiert werden kann, lässt sich ihre Fortsetzung zum Tempel
und somit ihr Ende nicht lokalisieren. Im Rahmen der aktuellen Sondagen wird
die Verbindung der Heiligen Straße mit dem Tempelareal untersucht und neu
bewertet. Die hier vorgelegte Arbeit stellt die neuesten Ergebnisse zur baulichen
Entwicklung der Heiligen Straße in der Übergangsperiode vom späten Hellenismus
zur frühen Kaiserzeit dar.
Özet:
Arkaik dönemden itibaren güzergâhı bilinen Miletos ile Didyma arasında uzanan
Kutsal Yol, Roma döneminde İmparator Traianus tarafından yenilenmiştir. Bu durum
Kutsal Yol’un Didyma Kutsal Alanı içindeki bölümünün kireçtaşı bloklarla kaplanmış
olmasıyla belgelenir. Kutsal Yol’un kutsal alan içinde tapınak alanına kadarki
bölümü caddenin her iki tarafında yer alan Roma dönemine ait yapılarla birlikte
büyük ölçüde ayağa kaldırılabilse de tapınağa doğru devam eden merkez kısımda,
yani tapınak alanı içinde nasıl son bulduğu saptanamamıştır. Son dönem güncel
sondaj kazıları kapsamında Kutsal Yol’un tapınak alanı içindeki uzantısı araştırılmakta
ve yeniden değerlendirilmektedir. Buradaki çalışma ile Geç Hellenistik dönemden
Erken İmparatorluk dönemine geçiş evresinde Kutsal Yol’un yapısal gelişimi
üzerine yeni sonuçlar ortaya konmaktadır.
Umgebaut. Umbau-, Umnutzungs- und Umwertungsprozesse in der antiken Architektur, 2020
The archaeological excavations at Klazomenai, which have been conducted for more than 35 years no... more The archaeological excavations at Klazomenai, which have been conducted for more than 35 years now,
have uncovered new evidence for a continuous settlement from the Bronze Age until the Iron Age.
Between 2005 and 2011, the architectural remains of defensive walls were uncovered during excavations
carried out at the area located to the southwest of Liman Tepe, a mound that was settled during the Prehistoric
and the Iron Ages. The well-preserved part of the defensive walls can be traced in an excavation
sector, named Hamdi Balaban Tarlası (HBT). The most striking feature of these defensive walls, extending
in a north-south direction, are the remains of the foundations of a gate complex, which was composed
of a long, slightly ramped entrance flanked by a glacis on both sides and a following narrow passage.
The defensive wall and the gate turned out to be a complex structure with several constructional phases
dating back to a time span between the Early Bronze Age and Late Archaic period. The gate dating to
the Archaic period was built on top of the Early Bronze Age remains of a defensive wall reinforced by
horseshoe formed bastions, and this indicates the continuity of earlier Western Anatolian architectural
traditions and fortification systems. This paper aims to analyze the reuse of the prehistoric defensive
wall and its structural transformation in the Early Iron Age, as well as to discuss the development and the
stages of rebuilding of the Archaic defensive system with a monumental gate.
Smyrna/İzmir. Kazı ve Araştırmaları III, Smyrna/Izmir Excavation and Research III, 2019
This article provides a survey of the Iron Age defensive walls of Old Smyrna, including an evalua... more This article provides a survey of the Iron Age defensive walls of Old Smyrna, including an evaluation of the results by referring to hitherto published data from the previous excavations in the settlement. Old Smyrna as a walled settlement from the ninth century BC onwards is a good example in terms of its gut preserved defensive walls among the Early Iron Age towns in the wider area of the Greek world. The characteristics of the fortification system distinguished into four main construction phases with striking dimensions, technical details of the methods and materials charm the explorers and researchers since 19th century onwards. From the early explorations and works of excavations undertaken by John Manuel Cook, Richard Vaughan Nicholls and Ekrem Akurgal between 1948 and 1951, after this period further intensive investigations carried out by Meral Akurgal can an unbroken development with intervals be discerned. A new research project related to the Iron Age defensive architecture conducted since 2016 in Old Smyrna aims to answer some basic questions relating to chronological, functional and constructional problems, which have not been clarified or answered fully.
A Painted Stand from Clazomenae:
General Characteristics and Individual Details in Relief Ware
A... more A Painted Stand from Clazomenae:
General Characteristics and Individual Details in Relief Ware
Abstract:
In the middle of the Archaic Period, a new distinctive ceramic tradition seems to become common among the local groups of the North Ionian ceramics. This remarkable type is the relief ware characterized by variety of shapes that include decorated vessels, sarcophagi and architectural terracottas. The extensive study carried out on relief ware in recent years, indicates that the most important workshop in the North Ionia was that of Klazomenai both from the point of innovation and also technical competence. The numerous examples of this type discovered at Klazomenai show that craftsmen were masters in the art of modelling wares in relief. The painted stand, which was found in the year 2011 during the excavations of a granary located in the Hamdi Balaban Field (HBT) in Clazomenae, illustrates the individual details of this type. The stand presented here is a medium of identifying morphological peculiarities of the relief ware known from Klazomenai in terms of decorative effect, iconographic repertoire, and even technical skills. This paper aims to offer a new approach to understanding the experience and interpretation of the Clazomenian craftsmen and their collaboration in ceramic workshops.
Aphrodisias’ta Bulunmuş Clipeatae Imagines (Kalkan Portreleri), 1995
Hüseyin Cevizoğlu, Aphrodisias’ta Bulunmuş Clipeatae Imagines (Kalkan Portreleri), Yüksek Lisans ... more Hüseyin Cevizoğlu, Aphrodisias’ta Bulunmuş Clipeatae Imagines (Kalkan Portreleri), Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi – İstanbul, 1995
ÖZET
Tez çalışmasının konusunu Aphrodisias heykeltraşlık okulunun müstesna sanat ürünleri arasında yer alan clipeatae imagines grubuna ait örnekler oluşturur. Eldeki çalışma Aphrodisias’da Bulunmuş Kalkan Portreleri ışığı altında, clipeatae imagines hakkında Türkçe yapılmamış bir çalışmanın eksiğini kapatmayı da hedeflemektedir.
Kalkan portrelerine ait örnekler, İç Karia Bölgesi’nde yer alan Aphrodisias’ta Sebasteion isimli yapıda yürütülen bilimsel kazı çalışmaları sırasında 1981 yılında bulunmuştur. Gruba ait örnekler bir seri ungentarium ile birlikte Apsisli Yapı’nın arka duvarı ile Sebasteion’un kuzey portikosunun arka duvarı arasındaki dar geçitte ele geçmiştir. Bütün örneklerin başları boyun bölgesinden kasıtlı olarak kırılmıştır. Büstlere ait başlardan birinin Apsisli Yapı’nın içinde, diğerinin ise apsisin arkasındaki koridorda ele geçmesi kalkan portrelerinin Apsisli Yapı’ya ait olabileceğini düşündürmektedir.
Konuyla ilgili yayınlarda clipeatae imagines olarak tanınan bu gruba ait örneklerin ortak özelliği kenarı bazen kabartma şeklinde bir bezeme ile sınırlandırılmış, konveks formlu kalkan şeklindeki çerçevenin ortasında bulunan portre büstlerdir. Latince’de clipeus kalkan, imago ise atalar kültü ile ilişkili olarak portre anlamına gelmektedir.
Aphrodisias kalkan portreleri Roma portre sanatının bir devamıdır. Bununla birlikte biçim olarak farklılık gösterirler: Büst, kalkan ve en altta dörtgen levha gibi üç ana bölümden oluşur. Dörtgen levha Aphrodisias örneklerini istisna yapan bir özelliktir. Aphrodisias kalkan portreleri M.S. 4. ve 5. yüzyıllar arasında yapıda kullanılmak üzere üretilmiş olmalıdır. Portreler yapıyı ama aynı zamanda burada öğrenim görenleri onurlandırmak amacıyla Apsisli Yapı’da uzun bir süre kullanıldıktan sonra, kentte Hiristiyanlık’ın yayılmasıyla yerlerinden sökülerek ana apsisin arkasına bırakılmışlardır.
Kalkan portrelerinde gözlenen benzer üslup özellikleri bunların aynı sanatçı ya da atölyenin ürünleri olabileceğini düşündürmektedir. Uslüptaki benzerlikler göz, burun, ağız, saç ve sakal kıvrımları gibi yüzdeki detaylarda daha iyi gözlenebilmektedir. Detaylar Geç Antik Çağ üslup özelliklerinin yanı sıra Hellenistik Dönem’in barok etkilerini taşımaktadır. Yapım aşamasında farklı teknikler kullanılmıştır: Örneğin, Sokrates büstü gibi yarı işlenmiş ve tamamlanmamış bir portrenin yanı sıra perdahlanıp üretim süreci sonlanan İskender büstü gibi örneklere de rastlanır.
Apsisli Yapı’nın kazısı sırasında apsisin arkasındaki dar geçitte bulunan portreler buluntu yerinden hareketle apsisin iç yüzünde yer alan nişlerin içine asılarak kullanılmış olmalıdır. Bununla birlikte portrelerin mekân içindeki düzeni açık değildir. Tasvir programı merkezdeki nişten yan nişlere doğru açılıyor olmalıdır. Merkezde yer alan nişte olasılıkla şehir tanrıçası Tykhe büstü yer almakta ve her iki yana doğru kronolojik olarak en yaşlı filozoftan en genç filozofa doğru açılarak sıralanıyor olmalıdır. Portrelerin ithaf edildiği kişiler arasında öğretmen – öğrenci uyumunun bulunması dikkat çekicidir. Bu durumda, her bir niş içinde biri üstte diğeri altta olmak üzere iki adet portrenin asılarak yerleştirildiği bir düzenleme apsisin rekonstrüksiyonu için önerilebilir.
Die Ergebnisse der jüngst in verschiedenen Abschnitten von Klazomenai durchgeführten Grabungen ge... more Die Ergebnisse der jüngst in verschiedenen Abschnitten von Klazomenai durchgeführten Grabungen gewähren Einblick in die Architektur der eisenzeitlichen Siedlung und ihre strukturelle Entwicklung. Daraus ergibt sich auch die Chance, neue wissenschaftliche Fragen zu erörtern, wie es in dem vorliegenden Aufsatz versucht wird. Was können die in Klazomenai gewonnenen Erkenntnisse dazu beitragen, anhand von Architekturbefunden eine Einschätzung der wirtschaftlichen Entwicklung in der östlichen Ägäis und insbesondere in Klazomenai vorzunehmen? Um diese Frage beantworten zu können, werden im Rahmen dieses Aufsatzes in der Siedlung zutage gekommene, auf rege wirtschaftliche Aktivität hinweisende architektonische Überreste von handwerklichen Betrieben wie Töpferöfen, Schmiedewerkstätten und Ölpressen aus dem 7. und 6. Jh. v. Chr. sowie weitere, gewerbliche Betätigungen betreffende Befunde ausgewertet.
Abstrakt
Die Figur eines in Bauchlage ausgestreckt liegenden nackten Mädchens, die bei Grabungen ... more Abstrakt
Die Figur eines in Bauchlage ausgestreckt liegenden nackten Mädchens, die bei Grabungen an den spätgeometrischen Stadtmauern in Klazomenai zutage gekommen ist, hat ihre Geschichte lange Zeit für sich behalten. Erst nachdem die Bruchstücke zusammengefügt werden konnten, wurde klar, dass dieser Fund den in Kontexten aus dem Vorderen Orient der spätbronzezeit häufiger vorkommenden Kosmetiklöffeln in Form von schwimmenden Mädchen zuzuordnen ist. Die Schicht, in der der Löffelgriff geborgen wurde, wirft eine Reihe von neuen Fragen auf. Aufgrund der Fundumstände und des Fundkontextes ist anzunehmen, dass der Löffel eine Grabbeigabe aus einem der zerstörten Gräber in unmittelbarer Nähe des Fundortes sein könnte.
SanatW .H,räfrrmala Tarihi -OO t Dergisr ARKEoLo Ji -nÖt-BvB : Rqpr.o-Rj!:I^9N Bpic^nLri-ANTRoP o... more SanatW .H,räfrrmala Tarihi -OO t Dergisr ARKEoLo Ji -nÖt-BvB : Rqpr.o-Rj!:I^9N Bpic^nLri-ANTRoP ol,ori'uÜzir-riva'rno ruololi'FoLKLoR Enis KARAKAYA Tolunay filtUqiX Yavuz tinY.lfr Sebnem AKALIN itrln.t Vefa QoBANoGt-u s"ia" ir"rr^zade) ERTUÖnul
Abstract
The recent excavations in different areas at Klazomenai that served as burial grounds e... more Abstract
The recent excavations in different areas at Klazomenai that served as burial grounds exposed the common burial practices, such as cremation or inhumation in sarcophagi, in large vessels like amphorae or pithoi as well as inhumation in bathtubs. The unusual presence of the bathtubs in burial contexts indicates another use of this bathing vessel.
Because of their good state of preservation, the group of Klazomenian bathtubs shows detailed features and dimensions of this particular shape. The terracotta bathtubs may be divided into several types and present a very modest form without any decoration. If one takes into consideration the shape of the bathtub and profiles of the rim, wall and bottom, it is clearly seen that the Klazomenian bathtubs are similar to the Klazomenian sarcophagi. However, they can be distinguished from the Klazomenian Sarcophagi by their shallow circular foot-basins.
They date to the Archaic period and convey a good idea of the contemporary use of this type of household utensil in burial practices. This paper aims to introduce the different types of the Klazomenian bathtubs and to evaluate them by referring to comparable finds from sites in Ionia and the mainland Greece.
Özet
Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı’nın kültür politikaları bazı durumlarda arkeoloji bilim... more Özet
Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı’nın kültür politikaları bazı durumlarda arkeoloji bilimine ait ilke ve yaklaşımlarla ters düşebilmektedir. Arkeoloji gibi maddi getirisi beklenenin gerisinde kalan, bilimsel sonuçları daha çok belli bir sosyal çevre tarafından ilgi gören, kendine özgü ilke ve anlayışa sahip sosyal bilimler için devletin kültür politikaları bazen zorlayıcı olabilmektedir. Zira yeni devlet politikalarının arkeolojik kazılar ile Kültür Bakanlığı’nı karşı karşıya getirdiği özel durumlar son yıllarda sıkça yaşanmaktadır. İşte bu yeni süreçte, 100 yılı aşkın bir süredir DAI-İstanbul şubesi tarafından bilimsel araştırmaların yürütüldüğü Didyma Apollon Tapınağı ve Ören Yeri Kazıları değişen kültür politikalarından etkilenen merkezler arasında yer almıştır. Süregelen diğer bir sorun ise yerel yönetimlerin Didyma ören yerindeki sorunları çözmede yeterince istekli davranmamasıdır. Yaşanan gelişmeler sonrasında Didyma ören yerinde yürütülen araştırmalar bu yeni şartlara uyum sağlamaya çalışmaktadır.
Uploads
Paper by Hüseyin Cevizoglu
Eski Smyrna’da 1948-51 yıllarında başlayan sistemli arkeolojik araştırmalarla kentin savunma duvarları kapsamlı bir çalışmaya konu edilmiş ancak araştırma sonuçları, geride cevaplanması gereken yeni sorular bırakmıştır. 2016 yılında kentin savunma sistemlerinin yeniden araştırılmasına başlanmış, özellikle savunma duvarlarında yürütülen eski araştırmalardaki tarihleyici veri eksikliğinin giderilmesi ve mevcut verilerin stratigrafiyle birlikte yenilenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışma, Eski Smyrna savunma yapıları hakkında yürütülen araştırmaların sonuçlarını yorumlamayı ve savunma duvarları hakkındaki verileri güncellemeyi amaçlamaktadır.
of stands both in clay and stone has been investigated, which are subject of this paper. New evidence
associated with this group has appeared since the new archaeological explorations have been carried out
in the recent years on the western coast of Anatolia; because of this reason it seems important to present
the whole group systematically. Dated to the Late Classical, Hellenistic and Roman periods, they represent
a very common type of their own class and have not yet been treated comprehensively. The aim of this
paper is to evaluate the examples of the louteria in the Archaeological Museum of Izmir by referring to
comparable finds from other centres in Ionia, as well as from sites in mainland Greece.
Yalçın, who permitted to present and publish this joint
study for the 20th European Association of Archaeologists
(EAA) 2014 Istanbul Meeting held between 10
– 14 September 2014. It is a revised version
of this study is currently being prepared for publication.
This paper aims to analyse
the role and development of iron metallurgy in Ionia
in relation to new published archaeometallurgical
evidence, and to add a new interpretation to the already
well-investigated subject area in question.
Die zwischen Milet und Didyma gelegene Prozessionsstraße, die bereits aus der
archaischen Zeit bekannt ist, wurde in römischer Zeit von Kaiser Trajan erneuert.
Dies ist durch die Pflasterung mit Kalksteinblöcken innerhalb des Heiligtums
in Didyma nachzuweisen. Obwohl der letzte Abschnitt des Verlaufs der Heiligen
Straße mit der römischen Randbebauung bis zum Bereich des sakralen Raumes
größtenteils rekonstruiert werden kann, lässt sich ihre Fortsetzung zum Tempel
und somit ihr Ende nicht lokalisieren. Im Rahmen der aktuellen Sondagen wird
die Verbindung der Heiligen Straße mit dem Tempelareal untersucht und neu
bewertet. Die hier vorgelegte Arbeit stellt die neuesten Ergebnisse zur baulichen
Entwicklung der Heiligen Straße in der Übergangsperiode vom späten Hellenismus
zur frühen Kaiserzeit dar.
Özet:
Arkaik dönemden itibaren güzergâhı bilinen Miletos ile Didyma arasında uzanan
Kutsal Yol, Roma döneminde İmparator Traianus tarafından yenilenmiştir. Bu durum
Kutsal Yol’un Didyma Kutsal Alanı içindeki bölümünün kireçtaşı bloklarla kaplanmış
olmasıyla belgelenir. Kutsal Yol’un kutsal alan içinde tapınak alanına kadarki
bölümü caddenin her iki tarafında yer alan Roma dönemine ait yapılarla birlikte
büyük ölçüde ayağa kaldırılabilse de tapınağa doğru devam eden merkez kısımda,
yani tapınak alanı içinde nasıl son bulduğu saptanamamıştır. Son dönem güncel
sondaj kazıları kapsamında Kutsal Yol’un tapınak alanı içindeki uzantısı araştırılmakta
ve yeniden değerlendirilmektedir. Buradaki çalışma ile Geç Hellenistik dönemden
Erken İmparatorluk dönemine geçiş evresinde Kutsal Yol’un yapısal gelişimi
üzerine yeni sonuçlar ortaya konmaktadır.
have uncovered new evidence for a continuous settlement from the Bronze Age until the Iron Age.
Between 2005 and 2011, the architectural remains of defensive walls were uncovered during excavations
carried out at the area located to the southwest of Liman Tepe, a mound that was settled during the Prehistoric
and the Iron Ages. The well-preserved part of the defensive walls can be traced in an excavation
sector, named Hamdi Balaban Tarlası (HBT). The most striking feature of these defensive walls, extending
in a north-south direction, are the remains of the foundations of a gate complex, which was composed
of a long, slightly ramped entrance flanked by a glacis on both sides and a following narrow passage.
The defensive wall and the gate turned out to be a complex structure with several constructional phases
dating back to a time span between the Early Bronze Age and Late Archaic period. The gate dating to
the Archaic period was built on top of the Early Bronze Age remains of a defensive wall reinforced by
horseshoe formed bastions, and this indicates the continuity of earlier Western Anatolian architectural
traditions and fortification systems. This paper aims to analyze the reuse of the prehistoric defensive
wall and its structural transformation in the Early Iron Age, as well as to discuss the development and the
stages of rebuilding of the Archaic defensive system with a monumental gate.
General Characteristics and Individual Details in Relief Ware
Abstract:
In the middle of the Archaic Period, a new distinctive ceramic tradition seems to become common among the local groups of the North Ionian ceramics. This remarkable type is the relief ware characterized by variety of shapes that include decorated vessels, sarcophagi and architectural terracottas. The extensive study carried out on relief ware in recent years, indicates that the most important workshop in the North Ionia was that of Klazomenai both from the point of innovation and also technical competence. The numerous examples of this type discovered at Klazomenai show that craftsmen were masters in the art of modelling wares in relief. The painted stand, which was found in the year 2011 during the excavations of a granary located in the Hamdi Balaban Field (HBT) in Clazomenae, illustrates the individual details of this type. The stand presented here is a medium of identifying morphological peculiarities of the relief ware known from Klazomenai in terms of decorative effect, iconographic repertoire, and even technical skills. This paper aims to offer a new approach to understanding the experience and interpretation of the Clazomenian craftsmen and their collaboration in ceramic workshops.
ÖZET
Tez çalışmasının konusunu Aphrodisias heykeltraşlık okulunun müstesna sanat ürünleri arasında yer alan clipeatae imagines grubuna ait örnekler oluşturur. Eldeki çalışma Aphrodisias’da Bulunmuş Kalkan Portreleri ışığı altında, clipeatae imagines hakkında Türkçe yapılmamış bir çalışmanın eksiğini kapatmayı da hedeflemektedir.
Kalkan portrelerine ait örnekler, İç Karia Bölgesi’nde yer alan Aphrodisias’ta Sebasteion isimli yapıda yürütülen bilimsel kazı çalışmaları sırasında 1981 yılında bulunmuştur. Gruba ait örnekler bir seri ungentarium ile birlikte Apsisli Yapı’nın arka duvarı ile Sebasteion’un kuzey portikosunun arka duvarı arasındaki dar geçitte ele geçmiştir. Bütün örneklerin başları boyun bölgesinden kasıtlı olarak kırılmıştır. Büstlere ait başlardan birinin Apsisli Yapı’nın içinde, diğerinin ise apsisin arkasındaki koridorda ele geçmesi kalkan portrelerinin Apsisli Yapı’ya ait olabileceğini düşündürmektedir.
Konuyla ilgili yayınlarda clipeatae imagines olarak tanınan bu gruba ait örneklerin ortak özelliği kenarı bazen kabartma şeklinde bir bezeme ile sınırlandırılmış, konveks formlu kalkan şeklindeki çerçevenin ortasında bulunan portre büstlerdir. Latince’de clipeus kalkan, imago ise atalar kültü ile ilişkili olarak portre anlamına gelmektedir.
Aphrodisias kalkan portreleri Roma portre sanatının bir devamıdır. Bununla birlikte biçim olarak farklılık gösterirler: Büst, kalkan ve en altta dörtgen levha gibi üç ana bölümden oluşur. Dörtgen levha Aphrodisias örneklerini istisna yapan bir özelliktir. Aphrodisias kalkan portreleri M.S. 4. ve 5. yüzyıllar arasında yapıda kullanılmak üzere üretilmiş olmalıdır. Portreler yapıyı ama aynı zamanda burada öğrenim görenleri onurlandırmak amacıyla Apsisli Yapı’da uzun bir süre kullanıldıktan sonra, kentte Hiristiyanlık’ın yayılmasıyla yerlerinden sökülerek ana apsisin arkasına bırakılmışlardır.
Kalkan portrelerinde gözlenen benzer üslup özellikleri bunların aynı sanatçı ya da atölyenin ürünleri olabileceğini düşündürmektedir. Uslüptaki benzerlikler göz, burun, ağız, saç ve sakal kıvrımları gibi yüzdeki detaylarda daha iyi gözlenebilmektedir. Detaylar Geç Antik Çağ üslup özelliklerinin yanı sıra Hellenistik Dönem’in barok etkilerini taşımaktadır. Yapım aşamasında farklı teknikler kullanılmıştır: Örneğin, Sokrates büstü gibi yarı işlenmiş ve tamamlanmamış bir portrenin yanı sıra perdahlanıp üretim süreci sonlanan İskender büstü gibi örneklere de rastlanır.
Apsisli Yapı’nın kazısı sırasında apsisin arkasındaki dar geçitte bulunan portreler buluntu yerinden hareketle apsisin iç yüzünde yer alan nişlerin içine asılarak kullanılmış olmalıdır. Bununla birlikte portrelerin mekân içindeki düzeni açık değildir. Tasvir programı merkezdeki nişten yan nişlere doğru açılıyor olmalıdır. Merkezde yer alan nişte olasılıkla şehir tanrıçası Tykhe büstü yer almakta ve her iki yana doğru kronolojik olarak en yaşlı filozoftan en genç filozofa doğru açılarak sıralanıyor olmalıdır. Portrelerin ithaf edildiği kişiler arasında öğretmen – öğrenci uyumunun bulunması dikkat çekicidir. Bu durumda, her bir niş içinde biri üstte diğeri altta olmak üzere iki adet portrenin asılarak yerleştirildiği bir düzenleme apsisin rekonstrüksiyonu için önerilebilir.
Die Figur eines in Bauchlage ausgestreckt liegenden nackten Mädchens, die bei Grabungen an den spätgeometrischen Stadtmauern in Klazomenai zutage gekommen ist, hat ihre Geschichte lange Zeit für sich behalten. Erst nachdem die Bruchstücke zusammengefügt werden konnten, wurde klar, dass dieser Fund den in Kontexten aus dem Vorderen Orient der spätbronzezeit häufiger vorkommenden Kosmetiklöffeln in Form von schwimmenden Mädchen zuzuordnen ist. Die Schicht, in der der Löffelgriff geborgen wurde, wirft eine Reihe von neuen Fragen auf. Aufgrund der Fundumstände und des Fundkontextes ist anzunehmen, dass der Löffel eine Grabbeigabe aus einem der zerstörten Gräber in unmittelbarer Nähe des Fundortes sein könnte.
The recent excavations in different areas at Klazomenai that served as burial grounds exposed the common burial practices, such as cremation or inhumation in sarcophagi, in large vessels like amphorae or pithoi as well as inhumation in bathtubs. The unusual presence of the bathtubs in burial contexts indicates another use of this bathing vessel.
Because of their good state of preservation, the group of Klazomenian bathtubs shows detailed features and dimensions of this particular shape. The terracotta bathtubs may be divided into several types and present a very modest form without any decoration. If one takes into consideration the shape of the bathtub and profiles of the rim, wall and bottom, it is clearly seen that the Klazomenian bathtubs are similar to the Klazomenian sarcophagi. However, they can be distinguished from the Klazomenian Sarcophagi by their shallow circular foot-basins.
They date to the Archaic period and convey a good idea of the contemporary use of this type of household utensil in burial practices. This paper aims to introduce the different types of the Klazomenian bathtubs and to evaluate them by referring to comparable finds from sites in Ionia and the mainland Greece.
Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı’nın kültür politikaları bazı durumlarda arkeoloji bilimine ait ilke ve yaklaşımlarla ters düşebilmektedir. Arkeoloji gibi maddi getirisi beklenenin gerisinde kalan, bilimsel sonuçları daha çok belli bir sosyal çevre tarafından ilgi gören, kendine özgü ilke ve anlayışa sahip sosyal bilimler için devletin kültür politikaları bazen zorlayıcı olabilmektedir. Zira yeni devlet politikalarının arkeolojik kazılar ile Kültür Bakanlığı’nı karşı karşıya getirdiği özel durumlar son yıllarda sıkça yaşanmaktadır. İşte bu yeni süreçte, 100 yılı aşkın bir süredir DAI-İstanbul şubesi tarafından bilimsel araştırmaların yürütüldüğü Didyma Apollon Tapınağı ve Ören Yeri Kazıları değişen kültür politikalarından etkilenen merkezler arasında yer almıştır. Süregelen diğer bir sorun ise yerel yönetimlerin Didyma ören yerindeki sorunları çözmede yeterince istekli davranmamasıdır. Yaşanan gelişmeler sonrasında Didyma ören yerinde yürütülen araştırmalar bu yeni şartlara uyum sağlamaya çalışmaktadır.
Eski Smyrna’da 1948-51 yıllarında başlayan sistemli arkeolojik araştırmalarla kentin savunma duvarları kapsamlı bir çalışmaya konu edilmiş ancak araştırma sonuçları, geride cevaplanması gereken yeni sorular bırakmıştır. 2016 yılında kentin savunma sistemlerinin yeniden araştırılmasına başlanmış, özellikle savunma duvarlarında yürütülen eski araştırmalardaki tarihleyici veri eksikliğinin giderilmesi ve mevcut verilerin stratigrafiyle birlikte yenilenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışma, Eski Smyrna savunma yapıları hakkında yürütülen araştırmaların sonuçlarını yorumlamayı ve savunma duvarları hakkındaki verileri güncellemeyi amaçlamaktadır.
of stands both in clay and stone has been investigated, which are subject of this paper. New evidence
associated with this group has appeared since the new archaeological explorations have been carried out
in the recent years on the western coast of Anatolia; because of this reason it seems important to present
the whole group systematically. Dated to the Late Classical, Hellenistic and Roman periods, they represent
a very common type of their own class and have not yet been treated comprehensively. The aim of this
paper is to evaluate the examples of the louteria in the Archaeological Museum of Izmir by referring to
comparable finds from other centres in Ionia, as well as from sites in mainland Greece.
Yalçın, who permitted to present and publish this joint
study for the 20th European Association of Archaeologists
(EAA) 2014 Istanbul Meeting held between 10
– 14 September 2014. It is a revised version
of this study is currently being prepared for publication.
This paper aims to analyse
the role and development of iron metallurgy in Ionia
in relation to new published archaeometallurgical
evidence, and to add a new interpretation to the already
well-investigated subject area in question.
Die zwischen Milet und Didyma gelegene Prozessionsstraße, die bereits aus der
archaischen Zeit bekannt ist, wurde in römischer Zeit von Kaiser Trajan erneuert.
Dies ist durch die Pflasterung mit Kalksteinblöcken innerhalb des Heiligtums
in Didyma nachzuweisen. Obwohl der letzte Abschnitt des Verlaufs der Heiligen
Straße mit der römischen Randbebauung bis zum Bereich des sakralen Raumes
größtenteils rekonstruiert werden kann, lässt sich ihre Fortsetzung zum Tempel
und somit ihr Ende nicht lokalisieren. Im Rahmen der aktuellen Sondagen wird
die Verbindung der Heiligen Straße mit dem Tempelareal untersucht und neu
bewertet. Die hier vorgelegte Arbeit stellt die neuesten Ergebnisse zur baulichen
Entwicklung der Heiligen Straße in der Übergangsperiode vom späten Hellenismus
zur frühen Kaiserzeit dar.
Özet:
Arkaik dönemden itibaren güzergâhı bilinen Miletos ile Didyma arasında uzanan
Kutsal Yol, Roma döneminde İmparator Traianus tarafından yenilenmiştir. Bu durum
Kutsal Yol’un Didyma Kutsal Alanı içindeki bölümünün kireçtaşı bloklarla kaplanmış
olmasıyla belgelenir. Kutsal Yol’un kutsal alan içinde tapınak alanına kadarki
bölümü caddenin her iki tarafında yer alan Roma dönemine ait yapılarla birlikte
büyük ölçüde ayağa kaldırılabilse de tapınağa doğru devam eden merkez kısımda,
yani tapınak alanı içinde nasıl son bulduğu saptanamamıştır. Son dönem güncel
sondaj kazıları kapsamında Kutsal Yol’un tapınak alanı içindeki uzantısı araştırılmakta
ve yeniden değerlendirilmektedir. Buradaki çalışma ile Geç Hellenistik dönemden
Erken İmparatorluk dönemine geçiş evresinde Kutsal Yol’un yapısal gelişimi
üzerine yeni sonuçlar ortaya konmaktadır.
have uncovered new evidence for a continuous settlement from the Bronze Age until the Iron Age.
Between 2005 and 2011, the architectural remains of defensive walls were uncovered during excavations
carried out at the area located to the southwest of Liman Tepe, a mound that was settled during the Prehistoric
and the Iron Ages. The well-preserved part of the defensive walls can be traced in an excavation
sector, named Hamdi Balaban Tarlası (HBT). The most striking feature of these defensive walls, extending
in a north-south direction, are the remains of the foundations of a gate complex, which was composed
of a long, slightly ramped entrance flanked by a glacis on both sides and a following narrow passage.
The defensive wall and the gate turned out to be a complex structure with several constructional phases
dating back to a time span between the Early Bronze Age and Late Archaic period. The gate dating to
the Archaic period was built on top of the Early Bronze Age remains of a defensive wall reinforced by
horseshoe formed bastions, and this indicates the continuity of earlier Western Anatolian architectural
traditions and fortification systems. This paper aims to analyze the reuse of the prehistoric defensive
wall and its structural transformation in the Early Iron Age, as well as to discuss the development and the
stages of rebuilding of the Archaic defensive system with a monumental gate.
General Characteristics and Individual Details in Relief Ware
Abstract:
In the middle of the Archaic Period, a new distinctive ceramic tradition seems to become common among the local groups of the North Ionian ceramics. This remarkable type is the relief ware characterized by variety of shapes that include decorated vessels, sarcophagi and architectural terracottas. The extensive study carried out on relief ware in recent years, indicates that the most important workshop in the North Ionia was that of Klazomenai both from the point of innovation and also technical competence. The numerous examples of this type discovered at Klazomenai show that craftsmen were masters in the art of modelling wares in relief. The painted stand, which was found in the year 2011 during the excavations of a granary located in the Hamdi Balaban Field (HBT) in Clazomenae, illustrates the individual details of this type. The stand presented here is a medium of identifying morphological peculiarities of the relief ware known from Klazomenai in terms of decorative effect, iconographic repertoire, and even technical skills. This paper aims to offer a new approach to understanding the experience and interpretation of the Clazomenian craftsmen and their collaboration in ceramic workshops.
ÖZET
Tez çalışmasının konusunu Aphrodisias heykeltraşlık okulunun müstesna sanat ürünleri arasında yer alan clipeatae imagines grubuna ait örnekler oluşturur. Eldeki çalışma Aphrodisias’da Bulunmuş Kalkan Portreleri ışığı altında, clipeatae imagines hakkında Türkçe yapılmamış bir çalışmanın eksiğini kapatmayı da hedeflemektedir.
Kalkan portrelerine ait örnekler, İç Karia Bölgesi’nde yer alan Aphrodisias’ta Sebasteion isimli yapıda yürütülen bilimsel kazı çalışmaları sırasında 1981 yılında bulunmuştur. Gruba ait örnekler bir seri ungentarium ile birlikte Apsisli Yapı’nın arka duvarı ile Sebasteion’un kuzey portikosunun arka duvarı arasındaki dar geçitte ele geçmiştir. Bütün örneklerin başları boyun bölgesinden kasıtlı olarak kırılmıştır. Büstlere ait başlardan birinin Apsisli Yapı’nın içinde, diğerinin ise apsisin arkasındaki koridorda ele geçmesi kalkan portrelerinin Apsisli Yapı’ya ait olabileceğini düşündürmektedir.
Konuyla ilgili yayınlarda clipeatae imagines olarak tanınan bu gruba ait örneklerin ortak özelliği kenarı bazen kabartma şeklinde bir bezeme ile sınırlandırılmış, konveks formlu kalkan şeklindeki çerçevenin ortasında bulunan portre büstlerdir. Latince’de clipeus kalkan, imago ise atalar kültü ile ilişkili olarak portre anlamına gelmektedir.
Aphrodisias kalkan portreleri Roma portre sanatının bir devamıdır. Bununla birlikte biçim olarak farklılık gösterirler: Büst, kalkan ve en altta dörtgen levha gibi üç ana bölümden oluşur. Dörtgen levha Aphrodisias örneklerini istisna yapan bir özelliktir. Aphrodisias kalkan portreleri M.S. 4. ve 5. yüzyıllar arasında yapıda kullanılmak üzere üretilmiş olmalıdır. Portreler yapıyı ama aynı zamanda burada öğrenim görenleri onurlandırmak amacıyla Apsisli Yapı’da uzun bir süre kullanıldıktan sonra, kentte Hiristiyanlık’ın yayılmasıyla yerlerinden sökülerek ana apsisin arkasına bırakılmışlardır.
Kalkan portrelerinde gözlenen benzer üslup özellikleri bunların aynı sanatçı ya da atölyenin ürünleri olabileceğini düşündürmektedir. Uslüptaki benzerlikler göz, burun, ağız, saç ve sakal kıvrımları gibi yüzdeki detaylarda daha iyi gözlenebilmektedir. Detaylar Geç Antik Çağ üslup özelliklerinin yanı sıra Hellenistik Dönem’in barok etkilerini taşımaktadır. Yapım aşamasında farklı teknikler kullanılmıştır: Örneğin, Sokrates büstü gibi yarı işlenmiş ve tamamlanmamış bir portrenin yanı sıra perdahlanıp üretim süreci sonlanan İskender büstü gibi örneklere de rastlanır.
Apsisli Yapı’nın kazısı sırasında apsisin arkasındaki dar geçitte bulunan portreler buluntu yerinden hareketle apsisin iç yüzünde yer alan nişlerin içine asılarak kullanılmış olmalıdır. Bununla birlikte portrelerin mekân içindeki düzeni açık değildir. Tasvir programı merkezdeki nişten yan nişlere doğru açılıyor olmalıdır. Merkezde yer alan nişte olasılıkla şehir tanrıçası Tykhe büstü yer almakta ve her iki yana doğru kronolojik olarak en yaşlı filozoftan en genç filozofa doğru açılarak sıralanıyor olmalıdır. Portrelerin ithaf edildiği kişiler arasında öğretmen – öğrenci uyumunun bulunması dikkat çekicidir. Bu durumda, her bir niş içinde biri üstte diğeri altta olmak üzere iki adet portrenin asılarak yerleştirildiği bir düzenleme apsisin rekonstrüksiyonu için önerilebilir.
Die Figur eines in Bauchlage ausgestreckt liegenden nackten Mädchens, die bei Grabungen an den spätgeometrischen Stadtmauern in Klazomenai zutage gekommen ist, hat ihre Geschichte lange Zeit für sich behalten. Erst nachdem die Bruchstücke zusammengefügt werden konnten, wurde klar, dass dieser Fund den in Kontexten aus dem Vorderen Orient der spätbronzezeit häufiger vorkommenden Kosmetiklöffeln in Form von schwimmenden Mädchen zuzuordnen ist. Die Schicht, in der der Löffelgriff geborgen wurde, wirft eine Reihe von neuen Fragen auf. Aufgrund der Fundumstände und des Fundkontextes ist anzunehmen, dass der Löffel eine Grabbeigabe aus einem der zerstörten Gräber in unmittelbarer Nähe des Fundortes sein könnte.
The recent excavations in different areas at Klazomenai that served as burial grounds exposed the common burial practices, such as cremation or inhumation in sarcophagi, in large vessels like amphorae or pithoi as well as inhumation in bathtubs. The unusual presence of the bathtubs in burial contexts indicates another use of this bathing vessel.
Because of their good state of preservation, the group of Klazomenian bathtubs shows detailed features and dimensions of this particular shape. The terracotta bathtubs may be divided into several types and present a very modest form without any decoration. If one takes into consideration the shape of the bathtub and profiles of the rim, wall and bottom, it is clearly seen that the Klazomenian bathtubs are similar to the Klazomenian sarcophagi. However, they can be distinguished from the Klazomenian Sarcophagi by their shallow circular foot-basins.
They date to the Archaic period and convey a good idea of the contemporary use of this type of household utensil in burial practices. This paper aims to introduce the different types of the Klazomenian bathtubs and to evaluate them by referring to comparable finds from sites in Ionia and the mainland Greece.
Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı’nın kültür politikaları bazı durumlarda arkeoloji bilimine ait ilke ve yaklaşımlarla ters düşebilmektedir. Arkeoloji gibi maddi getirisi beklenenin gerisinde kalan, bilimsel sonuçları daha çok belli bir sosyal çevre tarafından ilgi gören, kendine özgü ilke ve anlayışa sahip sosyal bilimler için devletin kültür politikaları bazen zorlayıcı olabilmektedir. Zira yeni devlet politikalarının arkeolojik kazılar ile Kültür Bakanlığı’nı karşı karşıya getirdiği özel durumlar son yıllarda sıkça yaşanmaktadır. İşte bu yeni süreçte, 100 yılı aşkın bir süredir DAI-İstanbul şubesi tarafından bilimsel araştırmaların yürütüldüğü Didyma Apollon Tapınağı ve Ören Yeri Kazıları değişen kültür politikalarından etkilenen merkezler arasında yer almıştır. Süregelen diğer bir sorun ise yerel yönetimlerin Didyma ören yerindeki sorunları çözmede yeterince istekli davranmamasıdır. Yaşanan gelişmeler sonrasında Didyma ören yerinde yürütülen araştırmalar bu yeni şartlara uyum sağlamaya çalışmaktadır.
ÖZET
Tez çalışmasının konusunu Aphrodisias heykeltraşlık okulunun müstesna sanat ürünleri arasında yer alan clipeatae imagines grubuna ait örnekler oluşturur. Eldeki çalışma Aphrodisias’da Bulunmuş Kalkan Portreleri ışığı altında, clipeatae imagines hakkında Türkçe yapılmamış bir çalışmanın eksiğini kapatmayı da hedeflemektedir.
Kalkan portrelerine ait örnekler, İç Karia Bölgesi’nde yer alan Aphrodisias’ta Sebasteion isimli yapıda yürütülen bilimsel kazı çalışmaları sırasında 1981 yılında bulunmuştur. Gruba ait örnekler bir seri ungentarium ile birlikte Apsisli Yapı’nın arka duvarı ile Sebasteion’un kuzey portikosunun arka duvarı arasındaki dar geçitte ele geçmiştir. Bütün örneklerin başları boyun bölgesinden kasıtlı olarak kırılmıştır. Büstlere ait başlardan birinin Apsisli Yapı’nın içinde, diğerinin ise apsisin arkasındaki koridorda ele geçmesi kalkan portrelerinin Apsisli Yapı’ya ait olabileceğini düşündürmektedir.
Konuyla ilgili yayınlarda clipeatae imagines olarak tanınan bu gruba ait örneklerin ortak özelliği kenarı bazen kabartma şeklinde bir bezeme ile sınırlandırılmış, konveks formlu kalkan şeklindeki çerçevenin ortasında bulunan portre büstlerdir. Latince’de clipeus kalkan, imago ise atalar kültü ile ilişkili olarak portre anlamına gelmektedir.
Aphrodisias kalkan portreleri Roma portre sanatının bir devamıdır. Bununla birlikte biçim olarak farklılık gösterirler: Büst, kalkan ve en altta dörtgen levha gibi üç ana bölümden oluşur. Dörtgen levha Aphrodisias örneklerini istisna yapan bir özelliktir. Aphrodisias kalkan portreleri M.S. 4. ve 5. yüzyıllar arasında yapıda kullanılmak üzere üretilmiş olmalıdır. Portreler yapıyı ama aynı zamanda burada öğrenim görenleri onurlandırmak amacıyla Apsisli Yapı’da uzun bir süre kullanıldıktan sonra, kentte Hiristiyanlık’ın yayılmasıyla yerlerinden sökülerek ana apsisin arkasına bırakılmışlardır.
Kalkan portrelerinde gözlenen benzer üslup özellikleri bunların aynı sanatçı ya da atölyenin ürünleri olabileceğini düşündürmektedir. Uslüptaki benzerlikler göz, burun, ağız, saç ve sakal kıvrımları gibi yüzdeki detaylarda daha iyi gözlenebilmektedir. Detaylar Geç Antik Çağ üslup özelliklerinin yanı sıra Hellenistik Dönem’in barok etkilerini taşımaktadır. Yapım aşamasında farklı teknikler kullanılmıştır: Örneğin, Sokrates büstü gibi yarı işlenmiş ve tamamlanmamış bir portrenin yanı sıra perdahlanarak üretim süreci sonlanan İskender büstü gibi örneklere de rastlanır.
Apsisli Yapı’nın kazısı sırasında apsisin arkasındaki dar geçitte bulunan portreler buluntu yerinden hareketle apsisin iç yüzünde yer alan nişlerin içine asılarak kullanılmış olmalıdır. Bununla birlikte portrelerin mekân içindeki düzeni açık değildir. Tasvir programı merkezdeki nişten yan nişlere doğru açılıyor olmalıdır. Merkezde yer alan nişte olasılıkla şehir tanrıçası Tykhe büstü yer almakta ve her iki yana doğru kronolojik olarak en eski filozoftan en yeni filozofa doğru açılarak sıralanıyor olmalıdır. Portrelerin ithaf edildiği kişiler arasında öğretmen – öğrenci uyumunun bulunması dikkat çekicidir. Bu durumda, her bir niş içinde biri üstte diğeri altta olmak üzere iki adet portrenin asılarak yerleştirildiği bir düzenleme apsisin rekonstrüksiyonu için önerilebilir.
Aydınlı olmam nedeniyle Ege bölgesi konut mimarisi daha fazla ilgi alanıma girdi. Bu ilgi başlarda küçük özel çalışmalarla devam etmekteydi. Fakat, Aydın Belediyesi'nin başlattığı Tralleis ve Kentsel Koruma Projesi'nde çalışmaya başladıktan sonra bu ilgi daha geniş ve bilimsel bir tabana yayıldı.
....
Colloquia Antiqua 19. Supplements to the Journal Ancient West & East. Peeters.
In Ionia, potters seem to have developed the tradition of relief ware in the first half of the sixth century BC, and examples have been recorded in an area including sites mainly in the north of the region. One of the production centres was Chios and the other Klazomenai. Other cities in which fragments of relief vases have been found are Phokaia, Old Smyrna, Erythrai and Teos.
The Ionian relief ware is characterized by different shapes that include decorated basins, stands, bathtubs, storage jar (pithoi), sarcophagi, architectural terracottas and deep bowls.
Our aim in this presentation is to offer material evidence related to the military campaigns of the Persians from Klazomenai in North Ionia. Many domestic complexes as well different installations, including the pottery kilns at the site, were abandoned in 550/40 BC and we assume that their termination was the result of the first military campaigns of the Persians against coastal cities in western Anatolia. During the last two decades of the sixth century, prior to the doomed uprising of the Ionians against the Persian dominion in 499/4 BC, urban and artistic life at Klazomenai appears to be at its peak level. This is attested in many areas at the site and we think that this was the result of the shifts in dynamics directly related to the reforms of Darius the Great, who came to the throne in 522 BC. We will also present the fresh evidence that provides certain revisions for the terminal dates of both the Late Wild Goat Style as well as the black-figured pottery of the second half of the sixth century, associated with Klazomenai or the North Ionian workshops.
Summary:
It should be noted that the distribution of the wares with mythological scenes and ornamental decorations in relief from the East Greek Region is a remarkable class among the local wares of the Ionian Archaic pottery. Up to now, many examples of this class have been found in Chios, Erythrai, Teos, Old-Smyrna, Phokaia and a significant number of the pieces were recorded especially from Klazomenai. These centres in North Ionia demonstrate how widespread this class was in the Archaic Period.
The production technique, the iconography of mythological scenes and typology of this class have been fully studied. Despite the lack of chemical analyses on the fabrics, the stylistic and technical features of the relief decorations strongly indicate local production centres in the North Ionia. In this period these centres exhibit a stylistic koine, which may be named as North Ionian. The discovery of numerous examples of this class in Klazomenai supports the fact that the city was one of the principal manufacturing centres in Ionia beside Chios. The Ionian relief ware is characterized by different shapes that include decorated basins, stands, bathtubs, storage jar (pithoi), sarcophagi, mortaria and deep bowls.
The aim of this paper is to develop a common understanding and definition for relief wares and ware families of potential workshops associated with Ionia from the end of the 7th century to the end of the 6th century BCE. Considering the many studies, which have been published until now, a few words should be said to gain consistency in definition of the class and clarification of its terminology. The terminology is an expression of certain conceptions, which is exemplified by the researchers depending on diversity of finds and different regions in a vast geography. This study concerns with the classification of many relief wares taking into consideration the existing ware families from the East Aegean Region.
Eski Smyrna Bayraklı Höyük’ün kurulduğu tepenin coğrafi özellikleri ve höyükte tespit edilen kültürel sürekliliğin karakteri Anadolu’dan Ege Adaları’na uzanan geniş coğrafyadaki Bronz Çağı yerleşmeleri ile benzerlik göstermektedir. Özellikle burada Troia’da iyi bir şekilde gözlenen yukarı kent ve aşağı kent birlikteliği ile kesintisiz devamlılık gösteren mimari evreleri Eski Smyrna için bir model oluşturmaktadır. Diğer bir ortak nokta bu yerleşimlerin güçlü savunma sistemleri ile korunuyor olmasıdır.
Erken Demir Çağı’na ait savunma duvarları birçok merkezde sadece temel seviyesinde tespit edilirken Eski Smyrna’nın savunma duvarları oldukça iyi durumda korunagelmiştir. Bu bakımdan Eski Smyrna savunma duvarları sadece İonia Erken Demir Çağı mimarisi içinde değil, aynı zamanda Yunan kültürünün gelişim alanı, yani Kıta Yunanistan ve Ege Adalarını içine alan coğrafya içinde de özeldir.
Theodor Wiegand ve Hubert Knackfuß yeni teknikler ve Prusya Krallığı’ndan aldıkları yüklü para desteği ile binlerce ton ağırlığındaki harabeyi 1906 ile 1913 yılları arasında kaldırarak Apollon Tapınağı’nı tekrar canlandırırlar. Kutsal alan ve tapınağın kalıntıları üzerine yayılan köy 1800 civarında adalardan gelen Rumlar tarafından kurulmuştur. Osmanlı döneminde Hieronda ya da Joranda olarak bilinir. Selanik göçmenleri ise bu köyü halen Yoran olarak adlandırır.
Bronz ve Demir Çağı yerleşimlerinin sınırlarının tespit edilmesinde önemli bir rol oynayan savunma duvarlarına birçok merkezde sadece temel seviyesinde rastlanırken Eski Smyrna’ya ait sur duvarları daha iyi durumda korunagelmiştir. Zira Eski Smyrna’nın savunma duvarları insanı hayrete düşürecek nitelikte boyutları ile Erken Demir Çağı yapı sanatı içinde özel bir yere sahiptir ve cezbedici bu niteliği ile araştırmacıları kendine çeker. Eski Smyrna’da savunma duvarları üzerine ön araştırma ve tespitler Franz ve Helena Miltner tarafından höyüğün kuzey yamaçlarında gerçekleştirilmiştir. Ama tabii ki savunma duvarlarına ait ilk tespitler daha öncesine, yani 19. yüzyıla aittir. F. ve H. Miltner sonrasında ilk arkeolojik çalışmalar John Manuel Cook ve Ekrem Akurgal tarafından yapılır. Savunma duvarlarının sistemli bir şekilde araştırıldığı ilk kazı çalışmaları 1948-1951 yılları arasında Richard Vaughan Nicholls, devamında Meral Akurgal tarafından gerçekleştirilmiştir. Uzun bir aradan sonra Eski Smyrna’nın savunma duvarlarının araştırılmasına dönük güncel kazı ve araştırmalar 2016 yılında yeniden başlar. Eski Smyrna sur duvarlarını Erken Demir Çağı yapı sanatı içinde Yunan dünyasına ait diğer örneklerden ayrı kılan özelliklerden biri savunma sistemine ait yapı evrelerinin inşa teknikleri, yapılan tadilatlar, tekrar kullanımlar, genişletme ve ek birimleri ile birlikte tespit edilebilmesidir. Taş temel üzerine kerpiç kullanılarak örülen duvar gövdesi kendi döneminin inşa tekniği özelliklerini en iyi şekilde temsil eder. Savunma sisteminin organize bir şekilde inşa edilmesi Eski Smyrna’nın MÖ 9. yüzyıldan itibaren bir kent devleti kimliği kazanma yolunda olduğuna işaret etmektedir. Eski Smyrna’nın savunma sistemini önemli kılan diğer bir unsur ise Herodotos, Pausanias, Strabon gibi antik yazarların dolaylı olarak kentin savunması ve Batı Anadolu’yu saran düşman tehditleri hakkında bilgi veriyor olmasıdır. Öyle ki, söz konusu tarihi metinler sayesinde savunma sistemine ait arkeolojik verileri tarihsel süreç içine yerleştirmede daha sağlam öngörülerde bulunabiliyoruz.
In dem hier vorgestellten Beitrag soll die bauliche Kontinuität der Befestigungsmauern und ihre umbaugeschichtliche Rekonstruktion dargestellt werden. Der Beitrag spürt natürlich im Hintergrund der Frage nach, gegen welche Feinde die Befestigungsanlagen von Alt-Smyrna errichtet wurden? Ich möchte hier versuchen, möglichen Antworten auf die Frage nach den gewonnenen Grabungsergebnissen zu geben.
während der Bronze- und Früheisenzeit in Klazomenai.
Die seit mehr als 35 Jahren andauernden systematischen Ausgrabungen in Klazomenai haben neue Erkenntnisse über die intensiven Besiedlungsspuren aus der Bronzezeit bis in die Eisenzeit hervorgebracht. In dem südwestlich der frühbronzezeitlichen Siedlung gelegenen Gebiet auf dem Limantepe-Hügel wurde dabei ein Teil der Befestigungsmauer durch intensive Ausgrabungen in den Jahren 2005-2011 freigelegt. Den am besten erhaltenen Abschnitt der Befestigungsmauer bildet der Sektor ‘Hamdi Balaban Tarlası’ (HBT). Die Befestigungsanlage im südlichen Bereich vom Sektor HBT besteht aus einer komplexen Struktur mit mehreren Bauphasen, die von der Frühbronzezeit bis zur archaischen Zeit reichen. Die auf den Trümmern der bronzezeitlichen Befestigungsanlage mit dem hufeisenförmigen Turm sich befindende früharchaische Toranlage mit den massiven Fundamenten beweist die Kontinuität der traditionellen Bautechnik und zeigt den baulichen Transformationsprozess eines Verteidigungssystem der Ansiedlung am Übergang von der Bronzezeit in die Eisenzeit auf. Dabei traten Fundamente einer Toranlage mit bedeutenden Baugliedern wie einem Tor und einem Eingang mit Vorplatz sowie Schrägmauern auf beiden Aussenseiten des Eingangs zutage, deren Mauern nordsüdlich orientiert sind.
Der Transformationsprozess vom bronzezeitlichen Verteidigungssystem zur früharchaischen Stadtmauer kann mit Hilfe der Umnutzung-, Umbau- und Umwertungsspuren durch bauforscherische Dokumentationsarbeiten am Fundament erfasst werden. Diese Spuren enthalten sich überlagernde Fundamente, die aus Lehmziegeln und verschiedenen lokalen Gesteinen bestehen.
Die Umnutzung des bronzezeitlichen Verteidigungssystems und der Umbauprozess des archaischen Stadttores zeigen uns, dass die bautechnische Entwicklung und der sukzessive bauliche Transformationsprozess nicht nur in den bekannten Ansiedlungen wie Troia oder Alt-Smyrna, sondern auch in dem an der ionischen Küste gelegenen Ort Klazomenai vollzogen wurden. Die gesamte Befestigungsanlage im Sektor HBT deutet auf einen kulturellen Bruch am Ende der Bronzezeit hin. Wie und wie stark haben die Neuankömmlige (Ionier) in der Früheisenzeit die natürlichen Ressourcen genutzt und die lokalen Bautraditionen zur eigenen Baukultur hinzu gefügt?
Als Fallstudie thematisiert der Vortrag die Kontinuität und bauliche Entwicklung der klazomenischen Befestigungsanlage zwischen den Bronze- und Eisenzeitlichen Bautraditionen und wie ihre umbaugeschichtliche Rekonstruktion dargestellt werden kann.
"Die urbanistische Entwicklung in Ionien in der frühen Eisenzeit"
Inhalt: Die Gründungsphase der ionischen Städte zu Beginn der Eisenzeit stellt für verschiedene Disziplinen gleichsam ein interessantes Thema dar. Dabei liefern die Ausgrabungen, die in den letzten Jahren im westlichen Kleinasien durchgeführt wurden, neue Hinweise im Hinblick auf die Entstehungszeit der ionischen Städte. Ziel des Seminars ist es, den Studierenden einerseits einen intensiven Überblick über die Urbanistik Ioniens und andererseits den Charakter der eisenzeitlichen Architektur im Hinblick auf Baumaterial sowie Bautechniken auf dem griechischen Festland, den ägäischen Inseln und in Kleinasien zu vermitteln.
"Die urbanistische Entwicklung in Ionien in der frühen Eisenzeit"
Lehrform: Seminar. Einführung in das Thema; Besprechung der durchzuführenden Forschungsarbeiten; beamergestützte Präsentationen der Studierenden mit interaktiven Diskussionen zu dem aktuellen Fragestellungen in (Block)veranstaltungen.
Voraussetzung nach Prüfungsordnung: BA-Studenten
Angestrebte Lehrergebnisse: Die Studierenden werden ihr Fachwissen zum Thema Urbanistik und Architektur Ioniens vertiefen sowie ihre Kenntnisse im Umgang mit wissenschaftlichen Methoden festigen.
Inhalt: Die Frage der Gründungsphase der ionischen Städte zu Beginn der Eisenzeit ist ein gemeinsames Thema für viele Wissenschaftler, die an dieser Zeit interessiert sind. Die Ausgrabungen, die in den letzten Jahren im westlichen Kleinasien durchgeführt wurden, liefern uns neue Beweise über die Entstehung der ionischen Städte. Ziel des Seminars ist es, den Studierenden einen intensiven Überblick über die Urbanistik in Ionien und den Charakter der eisenzeitlichen Architektur im Hinblick auf Baumaterial- und Bautechniken auf dem griechischen Festland, auf den ägäischen Inseln und in Kleinasien zu geben.