Kitaplar (Books) by Ilke Gocmen
Avrupa Birliği (AB) ayrımcılıkla mücadele hukuku, 21. yüzyılda giderek önem kazanmıştır. 1999 yıl... more Avrupa Birliği (AB) ayrımcılıkla mücadele hukuku, 21. yüzyılda giderek önem kazanmıştır. 1999 yılında AB belirli temellerde ayrımcılıkla mücadele için yetkilendirilmiştir. Bu bağlamda AB, kadın-erkek eşitliği alanındaki tasarruflarını 2006/54 sayılı Kadın Erkek Eşitliği İstihdam Direktifi ile derlemiş ve 2000/43 sayılı Irk ve Etnik Köken Direktifi ile 2000/78 sayılı Çerçeve İstihdam Direktifi gibi önemli tasarrufları kabul etmiştir. 2009 yılından itibaren “eşitlik” AB’nin değerleri arasına girmiş ve “ayrımcılık yasağı” AB Temel Haklar Şartı’nda bir temel hak olarak yer almıştır. Aynı yıl, AB’ye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) katılma yetkisi verilmiş olup, bu katılım gerçekleşmese de AİHS AB hukukunda dolaylı etkiler yaratmaktadır.
Kitap; AB’nin anayasal düzeyinde, AİHS özelinde ve AB tasarruflarında ayrımcılıkla mücadeleyi Avrupa Birliği Adalet Divanı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ışığında incelemektedir. Bu yönden, kitap Türkiye açısından da rehber niteliği taşımaktadır, çünkü Türkiye hem AİHS’ye taraftır hem de AB’ye üyelik müzakereleri yürütmekte olup, AB ayrımcılıkla mücadele hukukuna uyum amacıyla 6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu’nu (2016) kabul etmiştir. Bu arka planda kitap; lisans ve lisansüstü dersler ile avukatlar, bürokratlar ve sivil toplum örgütleri çalışanları gibi konuyla ilgilenenler için kaynak oluşturmak üzere tasarlanmıştır.
Avrupa Birliği: Tarihçe, Teoriler, Kurumlar ve Politikalar (4. Baskı)
Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi Araştırma Dizisi, 2022
Avrupa Birliği Ansiklopedisi, Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merke... more Avrupa Birliği Ansiklopedisi, Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi (ATAUM) ve İktisadi Kalkınma Vakfı’nın (İKV) ortak çalışması olarak ortaya çıkmıştır.
Avrupa Birliği Ansiklopedisi ile Avrupa Birliği ile ilgili konularda Türkçe dilinde kolay erişilebilir bir ilk başvuru kaynağı oluşturabilmek hedeflenmiştir. Anlatım ve terminoloji kullanımı açısından, hem akademik dünyaya hem de aynı zamanda meraklı okuyuculara yönelik olarak hazırlanmış olan bu çalışmanın, belirlenen başlıklar üzerinden, bilgilendirici ve aydınlatıcı olması amaçlanmıştır.
Avrupa’nın II. Dünya Savaşı sonrasındaki siyasi tarihin en önemli kazanımlarından birisi olan Avrupa Birliği’nin siyasi, hukuki ve ekonomik bakımdan gelişimine, tarihsel bir perspektif üzerinden ışık tutulmaya çalışılmıştır. Avrupa Birliği’nin kapsamı ve derinliği
dikkate alındığında, Avrupa Birliği konusunun bu çalışmada ele alınan başlıklarla sınırlı olmadığı söylenebilir. Bu ansiklopedi çalışmasında, kapsam ve zaman kısıtları nedeniyle siyasi, hukuki ve ekonomik açıdan önemli görülen başlıklar seçilmeye çalışılmıştır.
Bu hedefe erişebilmek için ana hatlarıyla ve mümkün olduğunca (i) madde başlıkları belirli bir kelime bandı içinde tutulmuştur, (ii) madde başlığı metinlerinin içeriğinde sade, net ve anlaşılır bir anlatım kullanılmıştır, (iii) madde başlığı metinlerinde referanstan kaçınılmıştır, ancak bu metinler birincil kaynaklardan yararlanılarak temel noktaları kapsar şekilde kaleme alınmıştır, (iv) terminoloji açısından, kural olarak, Dışişleri Bakanlığı AB
Başkanlığı’nın çalışmaları (Avrupa Birliği Terimleri Sözlüğü (İngilizce-Türkçe) ve Avrupa Birliği Antlaşması ve Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma) esas alınmıştır, (v) üye ülkeler ve portreler açısından AB resmi web sitesinde yer alan bilgi ve belgeler (AB’nin Öncüleri başlığı altındaki portreler ve AB üye ülkelerine ilişkin diğer bilgi ve 2021 yılı Eurostat verileri) esas alınmıştır, (vi) bir madde başlığı içinde bir diğer madde başlığı geçtiği yerde kalın yazı tipine dönüştürülerek metin içinde vurgulanmıştır, (vii) madde başlıklarının sonuna konuyla ilgili daha fazla okuma yapmak isteyenler için kural olarak üç adete kadar kaynaklar belirtilmiştir.
Avrupa Birliği Ansiklopedisi bugünkü haline gelene kadar pek çok aşamadan geçmiştir. İlk olarak, çalışmalar, yaklaşık olarak bundan iki yıl önce (Şubat 2019) alan (Hukuk, Uluslararası İlişkiler & Siyaset Bilimi ve Ekonomi) editörleri ve bütünlük editörü belirlenerek başlatılmıştır. Bunu takiben her bir alt alan için iki deneyimli akademisyenin yer aldığı bir Danışma Kurulu oluşturulmuştur ve Danışma Kurulu madde başlıkları listelerinin belirlenmesi sürecinde görev almıştır. İkinci olarak, belirlenen madde başlıkları alan editörleri arasında bölüşülmüştür. Akabinde her bir madde başlığı tek bir alan editörü kanalıyla yazarlara iletilmiş ve yazarı tarafından kaleme alınmıştır. Tüm madde başlıkları tamamlandığında toplanan metin bütünlük editörü tarafından gözden geçirilmiştir. Çalışmalar, ana hatlarıyla, yaklaşık 900 madde başlığı ve kırk sekiz yazar ile Haziran 2021 tarihinde tamamlanmıştır.
Avrupa Birliği Ansiklopedisi çalışmasının ilgilileri açısından faydalı olmasını temenni eder ve başta yazarlar ve Danışma Kurulu üyeleri olmak üzere, bu çalışmada emeği geçen herkese teşekkürlerimizi sunarız.
Avrupa Birliği Ansiklopedisi Editörleri
Haziran 2021
“Avrupa Birliği Hukukunun Temelleri” adını taşıyan bu kitap, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ... more “Avrupa Birliği Hukukunun Temelleri” adını taşıyan bu kitap, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi bünyesindeki Avrupa Birliği (AB) Hukuku Ana-bilim Dalının AB hukuku alanındaki ders kitabı niteliği taşıyan üçüncü eseri olma özelliğini göstermektedir. Bu yönden, bu kitap, bir yandan 2016 Ka-sım’ında yine Seçkin Yayıncılık’tan çıkan “Avrupa Birliği Kurumsal Hukuku” kitabının ve ilk baskısı 2017 Eylül’ünde ve ikinci baskısı 2021 Eylül’ünde yine Seçkin Yayıncılık’tan çıkan “Avrupa Birliği Maddi Hukuku: İç Pazar” kitapla-rının bir devamı olarak görülebilir. Diğer yönden ise, bu kitap, hem lisans hem lisansüstü öğrenciler için bir ders kitabı olarak hazırlanan “Avrupa Birliği Ku-rumsal Hukuku” kitabı ile içerdiği konular itibariyle ana hatlarıyla örtüşmekte olsa da, esasen lisans öğrencileri için hazırlandığı ve AB hukukunun temelleri odaklı olduğu için derinlik seviyesi / hacim itibariyle ilgili kitaptan ayrılmakta-dır.
“Avrupa Birliği Hukukunun Temelleri” kitabının ana amacı, bir yandan li-sans öğrencileri için bir ders kitabı ortaya koymak, diğer yandan AB hukuku alanıyla ilgilenen diğer kişiler için bir başlangıç noktası oluşturmak olmuştur. Bu nedenle, kitap, mümkün olduğunca öz bilgileri, çoğu kez tarihsel gelişim sürecinin detaylarını bir kenara bırakarak ve AB hukukunun bugün ulaştığı seviyeyi esas alarak, sistematik bir biçimde ve kolay anlaşılabilir bir dille ak-tarmaya çaba göstermektedir. Kitapta, ayrıca, “kutular” kullanılarak kitap için-de geçmekte olan konulardan bazılarıyla ilgili bilgi derinleştirilmiş, “şekiller” ve “tablolar” kullanılarak bazı anlatımlar görsel biçimde de aktarılmaya çalı-şılmış, “örnek metinler” ve “örnek olaylar” kullanılarak işlenen konulardan bazıları uygulamadan (örneğin mevzuattan veya mahkeme kararlarından) ör-neklerle detaylandırılmış, “QR Kodu” kullanılarak işlenen konularla ilgili öne çıkan websitelerine göndermeler yapılmıştır. Bundan başka, kitap, 6 Ekim 2021 tarihinde yürürlükte olan mevzuat ve mevcut kaynaklar (özellikle Avrupa Birliği Adalet Divanı kararları) çerçevesinde hazırlanmıştır.
"Avrupa Birliği Maddi Hukuku: İç Pazar" kitabı, hem lisans hem de lisansüstü öğrencilere yönelik ... more "Avrupa Birliği Maddi Hukuku: İç Pazar" kitabı, hem lisans hem de lisansüstü öğrencilere yönelik bir ders kitabı olarak hazırlanmıştır.
İç pazar, içinde malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımının sağlandığı, iç sınırların olmadığı bir alanı ifade eder. İç pazar kurmak, Avrupa bütünleşmesinin başlangıcından bu yana Avrupa Birliği'nin hedefleri arasında yer alır. Bu bakımdan iç pazar hukuku; Antlaşmalar, Avrupa Birliği tasarrufları ve özellikle de Avrupa Birliği Adalet Divanı kararları aracılığıyla, 1950'li yılların sonundan bu yana, dolayısıyla yaklaşık 60 yıldır şekillenmektedir.
İşte bu kitap, Avrupa Birliği'nin belki de en önemli maddi hukuk alanı olarak gösterilebilecek olan iç pazar ile ilgili sistematik, öz ve güncel bilgiyi yalın bir dille okura aktarma çabasının sonucudur. Bu amaçla kitapta; iç pazarın temellerinden temel serbestî hükümlerinin, yani malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımı hükümlerinin uygulanmasına ilişkin ortak çerçeveye ve iç pazara ilişkin Avrupa Birliği tasarruflarından (pozitif bütünleşmeden), temel serbestî hükümlerinin öngördüğü haklı gösterilemeyen tahdit yasağına (negatif bütünleşmeye) bir dizi konu ele alınmıştır. İşlenen konuyu daha anlaşılabilir kılmak adına "şekiller" ve "tablolar" gibi görsel anlatımlar, örnek oluşturucu ve detay verici bilgiler içeren "kutular", anlatımı özetleyen "önemli noktalar" ve bilgisini derinleştirmek isteyenler için "okuma listesi" metne eklenmiştir.
İkinci baskıda, özellikle Avrupa Birliği Adalet Divanı içtihat hukukundaki ve doktrindeki gelişmeler işlenerek kitap gözden geçirilmiş ve güncellenmiştir.
Seçkin Yayıncılık, 2021
Avrupa Birliği (AB), hem ulusal hem de uluslararası hukuktan ayrı, özerk ve ulusüstü bir hukuk dü... more Avrupa Birliği (AB), hem ulusal hem de uluslararası hukuktan ayrı, özerk ve ulusüstü bir hukuk düzenidir. Bu, diğerlerinin yanında, üye devletlerden AB'ye belli konularda yetki devri olduğu ve bu yetkinin AB tarafından kullanılacağı veya kullanılabileceği anlamına gelir. AB, ilk kurulduğu 1950'li yıllardan bugüne her kurucu antlaşma değişikliği ile artarak, bir yandan örneğin ortak ticaret politikası gibi tamamen dış yönlü politika alanlarında, diğer yandan örneğin taşımacılık politikası gibi iç yönünün yanı sıra dış yönü de olabilen politika alanlarında yetkilendirilmiştir. Dolayısıyla AB, daha en baştan dış ilişkilerde de etkin olmak üzere tasarlanmıştır. Bununla birlikte, AB en baştan bir gümrük birliği ve ortak pazar kurmaya yöneldiği için ticari boyut dış ilişkilerde öne çıkmıştır ve hala da baskın bir konum tutmaktadır.
AB'nin dış ilişkileri, hukuki açıdan, pek çok anayasal meseleyi de beraberinde getirmektedir. Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) vaka bazlı kararları aracılığıyla bu alanı her seferinde –yeniden– şekillendirmektedir: AB, dış ilişkilerinde hangi alanda, hangi içerikle, ne ölçüde yetkilidir? AB, özellikle bir uluslararası anlaşmayı tek başına veya üye devletler ile birlikte nasıl akdedebilir? Özellikle uluslararası anlaşmalar AB hukuku aracılığıyla hangi hukuki çareler çerçevesinde, hangi koşullar altında, hangi etkileri meydana getirir? İşte bu çalışma, özellikle, AB hukukunun nihai yorum mercii olan ABAD'ın kararlarını sistematikleştirmek aracılığıyla bu sorulara yanıt vermeyi amaçlamaktadır.
Avrupa Birliği konusunda ders verilen pek çok üniversite de ders kitabı olarak kullanılmakta olan... more Avrupa Birliği konusunda ders verilen pek çok üniversite de ders kitabı olarak kullanılmakta olan kitabın ilk iki baskısının kısa sürede tükenmesi üzerine, kitabın güncellenmiş üçüncü baskısı yapılmıştır.
Altı üyeli olarak kurulan Avrupa Birliği (AB), zaman içinde bir yandan üye sayısını artırmış, diğer yandan ekonomik entegrasyonun daha ileri aşamalarına geçmiştir. Bu gelişmelere paralel olarak, hem AB müktesebatı genişlemiş hem de AB kurumlarının yetkisi artmıştır ve sonuçta AB alanı giderek daha da karmaşıklaşmıştır.
Bu durum, AB'nin yapısını ve işleyişini kapsamlı şekilde sunan bir ders kitabının hazırlanmasını oldukça zorlaştırmıştır. Bu kitap ile Türkçe literatürdeki bu eksiğin tamamlanmasına katkıda bulunulması amaçlanarak, AB'nin karmaşık yapısını, hem kolay anlaşılabilir bir dille hem de kapsamlı şekilde açıklayan bir ders kitabı hazırlanmıştır. Bu kitap, sadece lisans ve lisansüstü öğrencilerine değil, kamu ve özel sektör kurumlarında ve sivil toplum kuruluşlarında bu alanda çalışanların yanında AB konusunda bilgisini artırmak isteyenlere de hitap etmektedir.
Kitabı, benzerlerinden ayıran üç önemli özelliği bulunmaktadır;
Birinci özelliği, AB'nin temel konularının tarihçeden bütünleşme teorilerine, kurumsal yapıdan politikalara uzanan geniş bir yelpazede incelenmesidir. Bu nedenle bu kitap, ele alınan konuların çeşitliliği yönüyle, Türkçe literatürdeki bugüne kadar AB konusunda hazırlanmış en kapsamlı çalışma olmuştur.
İkinci özelliği, kendi konusunun uzmanı akademisyenlerce kaleme alınmış olan kitabın her bir bölümünün tamamlayıcı bilgilerle zenginleştirilmiş olmasıdır.
Kitabın üçüncü önemli özelliği ise, AB alanında ders verirken etkinliği artırmak amacıyla powerpoint programı kullanılarak bölüm yazarları tarafından kitabın her başlığı için hazırlanmış sunumların verilecek olmasıdır.
Makaleler (Articles) by Ilke Gocmen
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Jun 2024
Ulusal insan hakları kurumları, bir yandan git gide daha yaygın biçimde görülmeye, diğer yandan u... more Ulusal insan hakları kurumları, bir yandan git gide daha yaygın biçimde görülmeye, diğer yandan uluslararası ve ulusüstü hukuk tarafından git gide daha çok düzenlenmeye başlamıştır. Bu çalışma, ulusal insan hakları kurumlarının tarihsel gelişimini uluslararası ve ulusüstü hukuktaki düzenlemeler bağlamında, 2000’ler öncesi ve sonrası dönem olarak konuyu ikiye ayırarak, incelemektedir. Bu yönden, uluslararası hukuk açısından (küresel çapta) Birleşmiş Milletler ve (bölgesel çapta) Avrupa Konseyi ve ulusüstü hukuk açısından (bölgesel çapta) Avrupa Birliği temel alınmıştır. Sonuç olarak, uluslararası ve ulusüstü hukukun, ulusal insan hakları kurumlarının tarihsel gelişiminde git gide artan bir rol üstlenmekte olduğu görülmektedir. Daha spesifik olarak ise üç eğilim gözlenmektedir: (i) Ulusal insan hakları kurumları, uluslararası veya ulusüstü hukuki belgelere bazı yönlerden etki vermek üzere zorunlu olarak kurdurulabilmektedir, (ii) ulusal insan hakları kurumlarının asgari standartları, temel olarak Birleşmiş Milletler tarafından belirlense de Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği tarafından ileri taşınmaya çalışılmaktadır, (iii) bu asgari standartları belirleyen belgeler, esnek hukuktan bağlayıcı hukuka, dolayısıyla da yeknesaklaşmaya doğru gitmektedir.
---
National human rights institutions have become increasingly widespread and regulated by international and supranational law. This article examines the historical development of national human rights institutions in the context of rules in international and supranational law, dividing the subject into two periods: before and after the 2000s. In this respect, the United Nations (on a global scale) and the Council of Europe (on a regional scale) are taken as basis in terms of international law, and the European Union (on a regional scale) is taken as basis in terms of supranational law. As a result, it appears that international and supranational law is assuming an increasing role in the historical development of national human rights institutions. More specifically, three trends are observed: (i) National human rights institutions may be compulsorily established in order to give effect to some aspects of international or supranational legal instruments, (ii) although the minimum standards of national human rights institutions are mainly determined by the United Nations, efforts are being made to move them forward by the Council of Europe and the European Union, (iii) the documents that determine these minimum standards are moving from soft law to hard law and therefore towards uniformity.
Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, 2021
Öz
Avrupa Birliği’nden (AB) çekilme, Birleşik Krallık’ın AB’den çekilmek için Lizbon Antlaşması (... more Öz
Avrupa Birliği’nden (AB) çekilme, Birleşik Krallık’ın AB’den çekilmek için Lizbon Antlaşması (2009) ile getirilen AB Antlaşması’nın (ABA) 50. maddesini işletmesiyle birlikte hukuki ve fiili bir gerçeklik halini almıştır. Bu çalışma, belirli bir olgunluk seviyesine ulaştığının kabulüyle, ABA’nın 50. maddesini hem hukuki hem de uygulamadaki boyutuyla incelemek, böylece AB’den çekilmeye ilişkin ABA’nın 50. maddesi ile çizilen hukuki çerçeveyi Brexit sürecindeki uygulama ile birleştirerek çözümlemeyi amaçlamaktadır. Sonuç olarak, geldiğimiz aşamada, ABA’nın 50. maddesi temelinde ilerleyen AB’den çekilme süreci ile birlikte, 50. maddenin kimi yönlerinin Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) kararları veya uygulama sayesinde netlik kazandığı, kimi yönlerinin ise bugün için ABAD önüne taşınmadığı veya uygulamada tartışma konusu olmadığı, ancak ileride netlik kazanabileceği görülecektir.
Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliği, Birleşik Krallık, Çekilme, Avrupa Birliği Antlaşması’nın 50. Maddesi, Brexit
Abstract
Withdrawal from the European Union (EU) has become a legal and factual reality with the triggering of Article 50 of the Treaty on EU (TEU), which was introduced by Treaty of Lisbon (2009), by United Kingdom to withdraw from the EU. Acknowledging that it has been reached to a certain degree of maturity, this paper aims to examine both the legal and practical dimension of the Article 50 TEU, thus, to resolve the legal framework drawn by Article 50 TEU on withdrawal from the EU by combining it with the practice under Brexit process. Consequently, for now, it would be presented that, with the ongoing process of withdrawal from the EU under Article 50 TEU, some parts of the Article 50 have been clarified due to judgments of the Court of Justice of the European Union (CJEU) or practice, and some parts of the Article 50 have not been yet brought before CJEU or debated in practice, however, they might be clarified in the future.
Keywords: European Union, United Kingdom, Withdrawal, Article 50 of the Treaty on European Union, Brexit
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2020
Avrupa Birliği (AB) iç pazarı, "… içinde malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest d... more Avrupa Birliği (AB) iç pazarı, "… içinde malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımının sağlandığı, iç sınırların olmadığı bir alan"dır. İç pazara erişmek için serbest dolaşımına yönelik engelleri ortadan kaldırmak gerekir. Bunun için iki tenik mevcuttur: AB yetkilendirildiği ölçüde tüm üye devletlerde geçerli ortak kurallar getirebilir (pozitif bütünleşme) ve/veya üye devletler, AB çapında ortak kuralların yokluğunda, kendi kuralları ile hareket edebilir, ancak serbest dolaşıma yönelik haklı gösterilemeyen engel oluşturmamalıdır (negatif bütünleşme). Öte taraftan çevre ile ilgili endişeler günümüzde giderek artmakta olup "dünyadaki en büyük ekonomi" olarak tarif edilen AB'nin iç pazarı ile çevrenin korunması arasındaki ilişki önem taşımaktadır. Bu çalışma, bu arka planda, pozitif bütünleşme ve negatif bütünleşme çerçevesinde AB iç pazarında çevrenin korunmasını incelemeyi, böylelikle AB iç pazarı ile çevrenin korunması arasındaki ilişkiyi hukuki açıdan bütünlüklü bir biçimde ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Abstract
European Union (EU) Internal Market is an “area without internal
frontiers in which the free movement of goods, persons, services and capital is ensured”. In order to attain the internal market, the obstacles to the free movement should be removed. There are two techniques for this: EU can bring common rules valid in all of the Member States as far as it has competence to do so (negative integration) and/or in the absence of common rules throughout the EU, Member States can act with their own rules, however, they cannot constitute unjustified obstacles to the free movement (negative integration).
On the other hand, nowadays, considerations related to environment have been rising gradually and the relationship between the EU’s internal market, which is defined as “the worlds biggest economy”, and protection of the environment gains importance. Against this background, this paper aims to scrutinise the protection of the environment within the EU internal market, in the framework of positive and negative integration, thus present the relationship between the EU internal market and protection of the environment comprehensively from a legal perspective.
Uploads
Kitaplar (Books) by Ilke Gocmen
Kitap; AB’nin anayasal düzeyinde, AİHS özelinde ve AB tasarruflarında ayrımcılıkla mücadeleyi Avrupa Birliği Adalet Divanı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ışığında incelemektedir. Bu yönden, kitap Türkiye açısından da rehber niteliği taşımaktadır, çünkü Türkiye hem AİHS’ye taraftır hem de AB’ye üyelik müzakereleri yürütmekte olup, AB ayrımcılıkla mücadele hukukuna uyum amacıyla 6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu’nu (2016) kabul etmiştir. Bu arka planda kitap; lisans ve lisansüstü dersler ile avukatlar, bürokratlar ve sivil toplum örgütleri çalışanları gibi konuyla ilgilenenler için kaynak oluşturmak üzere tasarlanmıştır.
Avrupa Birliği Ansiklopedisi ile Avrupa Birliği ile ilgili konularda Türkçe dilinde kolay erişilebilir bir ilk başvuru kaynağı oluşturabilmek hedeflenmiştir. Anlatım ve terminoloji kullanımı açısından, hem akademik dünyaya hem de aynı zamanda meraklı okuyuculara yönelik olarak hazırlanmış olan bu çalışmanın, belirlenen başlıklar üzerinden, bilgilendirici ve aydınlatıcı olması amaçlanmıştır.
Avrupa’nın II. Dünya Savaşı sonrasındaki siyasi tarihin en önemli kazanımlarından birisi olan Avrupa Birliği’nin siyasi, hukuki ve ekonomik bakımdan gelişimine, tarihsel bir perspektif üzerinden ışık tutulmaya çalışılmıştır. Avrupa Birliği’nin kapsamı ve derinliği
dikkate alındığında, Avrupa Birliği konusunun bu çalışmada ele alınan başlıklarla sınırlı olmadığı söylenebilir. Bu ansiklopedi çalışmasında, kapsam ve zaman kısıtları nedeniyle siyasi, hukuki ve ekonomik açıdan önemli görülen başlıklar seçilmeye çalışılmıştır.
Bu hedefe erişebilmek için ana hatlarıyla ve mümkün olduğunca (i) madde başlıkları belirli bir kelime bandı içinde tutulmuştur, (ii) madde başlığı metinlerinin içeriğinde sade, net ve anlaşılır bir anlatım kullanılmıştır, (iii) madde başlığı metinlerinde referanstan kaçınılmıştır, ancak bu metinler birincil kaynaklardan yararlanılarak temel noktaları kapsar şekilde kaleme alınmıştır, (iv) terminoloji açısından, kural olarak, Dışişleri Bakanlığı AB
Başkanlığı’nın çalışmaları (Avrupa Birliği Terimleri Sözlüğü (İngilizce-Türkçe) ve Avrupa Birliği Antlaşması ve Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma) esas alınmıştır, (v) üye ülkeler ve portreler açısından AB resmi web sitesinde yer alan bilgi ve belgeler (AB’nin Öncüleri başlığı altındaki portreler ve AB üye ülkelerine ilişkin diğer bilgi ve 2021 yılı Eurostat verileri) esas alınmıştır, (vi) bir madde başlığı içinde bir diğer madde başlığı geçtiği yerde kalın yazı tipine dönüştürülerek metin içinde vurgulanmıştır, (vii) madde başlıklarının sonuna konuyla ilgili daha fazla okuma yapmak isteyenler için kural olarak üç adete kadar kaynaklar belirtilmiştir.
Avrupa Birliği Ansiklopedisi bugünkü haline gelene kadar pek çok aşamadan geçmiştir. İlk olarak, çalışmalar, yaklaşık olarak bundan iki yıl önce (Şubat 2019) alan (Hukuk, Uluslararası İlişkiler & Siyaset Bilimi ve Ekonomi) editörleri ve bütünlük editörü belirlenerek başlatılmıştır. Bunu takiben her bir alt alan için iki deneyimli akademisyenin yer aldığı bir Danışma Kurulu oluşturulmuştur ve Danışma Kurulu madde başlıkları listelerinin belirlenmesi sürecinde görev almıştır. İkinci olarak, belirlenen madde başlıkları alan editörleri arasında bölüşülmüştür. Akabinde her bir madde başlığı tek bir alan editörü kanalıyla yazarlara iletilmiş ve yazarı tarafından kaleme alınmıştır. Tüm madde başlıkları tamamlandığında toplanan metin bütünlük editörü tarafından gözden geçirilmiştir. Çalışmalar, ana hatlarıyla, yaklaşık 900 madde başlığı ve kırk sekiz yazar ile Haziran 2021 tarihinde tamamlanmıştır.
Avrupa Birliği Ansiklopedisi çalışmasının ilgilileri açısından faydalı olmasını temenni eder ve başta yazarlar ve Danışma Kurulu üyeleri olmak üzere, bu çalışmada emeği geçen herkese teşekkürlerimizi sunarız.
Avrupa Birliği Ansiklopedisi Editörleri
Haziran 2021
“Avrupa Birliği Hukukunun Temelleri” kitabının ana amacı, bir yandan li-sans öğrencileri için bir ders kitabı ortaya koymak, diğer yandan AB hukuku alanıyla ilgilenen diğer kişiler için bir başlangıç noktası oluşturmak olmuştur. Bu nedenle, kitap, mümkün olduğunca öz bilgileri, çoğu kez tarihsel gelişim sürecinin detaylarını bir kenara bırakarak ve AB hukukunun bugün ulaştığı seviyeyi esas alarak, sistematik bir biçimde ve kolay anlaşılabilir bir dille ak-tarmaya çaba göstermektedir. Kitapta, ayrıca, “kutular” kullanılarak kitap için-de geçmekte olan konulardan bazılarıyla ilgili bilgi derinleştirilmiş, “şekiller” ve “tablolar” kullanılarak bazı anlatımlar görsel biçimde de aktarılmaya çalı-şılmış, “örnek metinler” ve “örnek olaylar” kullanılarak işlenen konulardan bazıları uygulamadan (örneğin mevzuattan veya mahkeme kararlarından) ör-neklerle detaylandırılmış, “QR Kodu” kullanılarak işlenen konularla ilgili öne çıkan websitelerine göndermeler yapılmıştır. Bundan başka, kitap, 6 Ekim 2021 tarihinde yürürlükte olan mevzuat ve mevcut kaynaklar (özellikle Avrupa Birliği Adalet Divanı kararları) çerçevesinde hazırlanmıştır.
İç pazar, içinde malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımının sağlandığı, iç sınırların olmadığı bir alanı ifade eder. İç pazar kurmak, Avrupa bütünleşmesinin başlangıcından bu yana Avrupa Birliği'nin hedefleri arasında yer alır. Bu bakımdan iç pazar hukuku; Antlaşmalar, Avrupa Birliği tasarrufları ve özellikle de Avrupa Birliği Adalet Divanı kararları aracılığıyla, 1950'li yılların sonundan bu yana, dolayısıyla yaklaşık 60 yıldır şekillenmektedir.
İşte bu kitap, Avrupa Birliği'nin belki de en önemli maddi hukuk alanı olarak gösterilebilecek olan iç pazar ile ilgili sistematik, öz ve güncel bilgiyi yalın bir dille okura aktarma çabasının sonucudur. Bu amaçla kitapta; iç pazarın temellerinden temel serbestî hükümlerinin, yani malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımı hükümlerinin uygulanmasına ilişkin ortak çerçeveye ve iç pazara ilişkin Avrupa Birliği tasarruflarından (pozitif bütünleşmeden), temel serbestî hükümlerinin öngördüğü haklı gösterilemeyen tahdit yasağına (negatif bütünleşmeye) bir dizi konu ele alınmıştır. İşlenen konuyu daha anlaşılabilir kılmak adına "şekiller" ve "tablolar" gibi görsel anlatımlar, örnek oluşturucu ve detay verici bilgiler içeren "kutular", anlatımı özetleyen "önemli noktalar" ve bilgisini derinleştirmek isteyenler için "okuma listesi" metne eklenmiştir.
İkinci baskıda, özellikle Avrupa Birliği Adalet Divanı içtihat hukukundaki ve doktrindeki gelişmeler işlenerek kitap gözden geçirilmiş ve güncellenmiştir.
AB'nin dış ilişkileri, hukuki açıdan, pek çok anayasal meseleyi de beraberinde getirmektedir. Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) vaka bazlı kararları aracılığıyla bu alanı her seferinde –yeniden– şekillendirmektedir: AB, dış ilişkilerinde hangi alanda, hangi içerikle, ne ölçüde yetkilidir? AB, özellikle bir uluslararası anlaşmayı tek başına veya üye devletler ile birlikte nasıl akdedebilir? Özellikle uluslararası anlaşmalar AB hukuku aracılığıyla hangi hukuki çareler çerçevesinde, hangi koşullar altında, hangi etkileri meydana getirir? İşte bu çalışma, özellikle, AB hukukunun nihai yorum mercii olan ABAD'ın kararlarını sistematikleştirmek aracılığıyla bu sorulara yanıt vermeyi amaçlamaktadır.
Altı üyeli olarak kurulan Avrupa Birliği (AB), zaman içinde bir yandan üye sayısını artırmış, diğer yandan ekonomik entegrasyonun daha ileri aşamalarına geçmiştir. Bu gelişmelere paralel olarak, hem AB müktesebatı genişlemiş hem de AB kurumlarının yetkisi artmıştır ve sonuçta AB alanı giderek daha da karmaşıklaşmıştır.
Bu durum, AB'nin yapısını ve işleyişini kapsamlı şekilde sunan bir ders kitabının hazırlanmasını oldukça zorlaştırmıştır. Bu kitap ile Türkçe literatürdeki bu eksiğin tamamlanmasına katkıda bulunulması amaçlanarak, AB'nin karmaşık yapısını, hem kolay anlaşılabilir bir dille hem de kapsamlı şekilde açıklayan bir ders kitabı hazırlanmıştır. Bu kitap, sadece lisans ve lisansüstü öğrencilerine değil, kamu ve özel sektör kurumlarında ve sivil toplum kuruluşlarında bu alanda çalışanların yanında AB konusunda bilgisini artırmak isteyenlere de hitap etmektedir.
Kitabı, benzerlerinden ayıran üç önemli özelliği bulunmaktadır;
Birinci özelliği, AB'nin temel konularının tarihçeden bütünleşme teorilerine, kurumsal yapıdan politikalara uzanan geniş bir yelpazede incelenmesidir. Bu nedenle bu kitap, ele alınan konuların çeşitliliği yönüyle, Türkçe literatürdeki bugüne kadar AB konusunda hazırlanmış en kapsamlı çalışma olmuştur.
İkinci özelliği, kendi konusunun uzmanı akademisyenlerce kaleme alınmış olan kitabın her bir bölümünün tamamlayıcı bilgilerle zenginleştirilmiş olmasıdır.
Kitabın üçüncü önemli özelliği ise, AB alanında ders verirken etkinliği artırmak amacıyla powerpoint programı kullanılarak bölüm yazarları tarafından kitabın her başlığı için hazırlanmış sunumların verilecek olmasıdır.
Makaleler (Articles) by Ilke Gocmen
---
National human rights institutions have become increasingly widespread and regulated by international and supranational law. This article examines the historical development of national human rights institutions in the context of rules in international and supranational law, dividing the subject into two periods: before and after the 2000s. In this respect, the United Nations (on a global scale) and the Council of Europe (on a regional scale) are taken as basis in terms of international law, and the European Union (on a regional scale) is taken as basis in terms of supranational law. As a result, it appears that international and supranational law is assuming an increasing role in the historical development of national human rights institutions. More specifically, three trends are observed: (i) National human rights institutions may be compulsorily established in order to give effect to some aspects of international or supranational legal instruments, (ii) although the minimum standards of national human rights institutions are mainly determined by the United Nations, efforts are being made to move them forward by the Council of Europe and the European Union, (iii) the documents that determine these minimum standards are moving from soft law to hard law and therefore towards uniformity.
Avrupa Birliği’nden (AB) çekilme, Birleşik Krallık’ın AB’den çekilmek için Lizbon Antlaşması (2009) ile getirilen AB Antlaşması’nın (ABA) 50. maddesini işletmesiyle birlikte hukuki ve fiili bir gerçeklik halini almıştır. Bu çalışma, belirli bir olgunluk seviyesine ulaştığının kabulüyle, ABA’nın 50. maddesini hem hukuki hem de uygulamadaki boyutuyla incelemek, böylece AB’den çekilmeye ilişkin ABA’nın 50. maddesi ile çizilen hukuki çerçeveyi Brexit sürecindeki uygulama ile birleştirerek çözümlemeyi amaçlamaktadır. Sonuç olarak, geldiğimiz aşamada, ABA’nın 50. maddesi temelinde ilerleyen AB’den çekilme süreci ile birlikte, 50. maddenin kimi yönlerinin Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) kararları veya uygulama sayesinde netlik kazandığı, kimi yönlerinin ise bugün için ABAD önüne taşınmadığı veya uygulamada tartışma konusu olmadığı, ancak ileride netlik kazanabileceği görülecektir.
Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliği, Birleşik Krallık, Çekilme, Avrupa Birliği Antlaşması’nın 50. Maddesi, Brexit
Abstract
Withdrawal from the European Union (EU) has become a legal and factual reality with the triggering of Article 50 of the Treaty on EU (TEU), which was introduced by Treaty of Lisbon (2009), by United Kingdom to withdraw from the EU. Acknowledging that it has been reached to a certain degree of maturity, this paper aims to examine both the legal and practical dimension of the Article 50 TEU, thus, to resolve the legal framework drawn by Article 50 TEU on withdrawal from the EU by combining it with the practice under Brexit process. Consequently, for now, it would be presented that, with the ongoing process of withdrawal from the EU under Article 50 TEU, some parts of the Article 50 have been clarified due to judgments of the Court of Justice of the European Union (CJEU) or practice, and some parts of the Article 50 have not been yet brought before CJEU or debated in practice, however, they might be clarified in the future.
Keywords: European Union, United Kingdom, Withdrawal, Article 50 of the Treaty on European Union, Brexit
Abstract
European Union (EU) Internal Market is an “area without internal
frontiers in which the free movement of goods, persons, services and capital is ensured”. In order to attain the internal market, the obstacles to the free movement should be removed. There are two techniques for this: EU can bring common rules valid in all of the Member States as far as it has competence to do so (negative integration) and/or in the absence of common rules throughout the EU, Member States can act with their own rules, however, they cannot constitute unjustified obstacles to the free movement (negative integration).
On the other hand, nowadays, considerations related to environment have been rising gradually and the relationship between the EU’s internal market, which is defined as “the worlds biggest economy”, and protection of the environment gains importance. Against this background, this paper aims to scrutinise the protection of the environment within the EU internal market, in the framework of positive and negative integration, thus present the relationship between the EU internal market and protection of the environment comprehensively from a legal perspective.
Kitap; AB’nin anayasal düzeyinde, AİHS özelinde ve AB tasarruflarında ayrımcılıkla mücadeleyi Avrupa Birliği Adalet Divanı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ışığında incelemektedir. Bu yönden, kitap Türkiye açısından da rehber niteliği taşımaktadır, çünkü Türkiye hem AİHS’ye taraftır hem de AB’ye üyelik müzakereleri yürütmekte olup, AB ayrımcılıkla mücadele hukukuna uyum amacıyla 6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu’nu (2016) kabul etmiştir. Bu arka planda kitap; lisans ve lisansüstü dersler ile avukatlar, bürokratlar ve sivil toplum örgütleri çalışanları gibi konuyla ilgilenenler için kaynak oluşturmak üzere tasarlanmıştır.
Avrupa Birliği Ansiklopedisi ile Avrupa Birliği ile ilgili konularda Türkçe dilinde kolay erişilebilir bir ilk başvuru kaynağı oluşturabilmek hedeflenmiştir. Anlatım ve terminoloji kullanımı açısından, hem akademik dünyaya hem de aynı zamanda meraklı okuyuculara yönelik olarak hazırlanmış olan bu çalışmanın, belirlenen başlıklar üzerinden, bilgilendirici ve aydınlatıcı olması amaçlanmıştır.
Avrupa’nın II. Dünya Savaşı sonrasındaki siyasi tarihin en önemli kazanımlarından birisi olan Avrupa Birliği’nin siyasi, hukuki ve ekonomik bakımdan gelişimine, tarihsel bir perspektif üzerinden ışık tutulmaya çalışılmıştır. Avrupa Birliği’nin kapsamı ve derinliği
dikkate alındığında, Avrupa Birliği konusunun bu çalışmada ele alınan başlıklarla sınırlı olmadığı söylenebilir. Bu ansiklopedi çalışmasında, kapsam ve zaman kısıtları nedeniyle siyasi, hukuki ve ekonomik açıdan önemli görülen başlıklar seçilmeye çalışılmıştır.
Bu hedefe erişebilmek için ana hatlarıyla ve mümkün olduğunca (i) madde başlıkları belirli bir kelime bandı içinde tutulmuştur, (ii) madde başlığı metinlerinin içeriğinde sade, net ve anlaşılır bir anlatım kullanılmıştır, (iii) madde başlığı metinlerinde referanstan kaçınılmıştır, ancak bu metinler birincil kaynaklardan yararlanılarak temel noktaları kapsar şekilde kaleme alınmıştır, (iv) terminoloji açısından, kural olarak, Dışişleri Bakanlığı AB
Başkanlığı’nın çalışmaları (Avrupa Birliği Terimleri Sözlüğü (İngilizce-Türkçe) ve Avrupa Birliği Antlaşması ve Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma) esas alınmıştır, (v) üye ülkeler ve portreler açısından AB resmi web sitesinde yer alan bilgi ve belgeler (AB’nin Öncüleri başlığı altındaki portreler ve AB üye ülkelerine ilişkin diğer bilgi ve 2021 yılı Eurostat verileri) esas alınmıştır, (vi) bir madde başlığı içinde bir diğer madde başlığı geçtiği yerde kalın yazı tipine dönüştürülerek metin içinde vurgulanmıştır, (vii) madde başlıklarının sonuna konuyla ilgili daha fazla okuma yapmak isteyenler için kural olarak üç adete kadar kaynaklar belirtilmiştir.
Avrupa Birliği Ansiklopedisi bugünkü haline gelene kadar pek çok aşamadan geçmiştir. İlk olarak, çalışmalar, yaklaşık olarak bundan iki yıl önce (Şubat 2019) alan (Hukuk, Uluslararası İlişkiler & Siyaset Bilimi ve Ekonomi) editörleri ve bütünlük editörü belirlenerek başlatılmıştır. Bunu takiben her bir alt alan için iki deneyimli akademisyenin yer aldığı bir Danışma Kurulu oluşturulmuştur ve Danışma Kurulu madde başlıkları listelerinin belirlenmesi sürecinde görev almıştır. İkinci olarak, belirlenen madde başlıkları alan editörleri arasında bölüşülmüştür. Akabinde her bir madde başlığı tek bir alan editörü kanalıyla yazarlara iletilmiş ve yazarı tarafından kaleme alınmıştır. Tüm madde başlıkları tamamlandığında toplanan metin bütünlük editörü tarafından gözden geçirilmiştir. Çalışmalar, ana hatlarıyla, yaklaşık 900 madde başlığı ve kırk sekiz yazar ile Haziran 2021 tarihinde tamamlanmıştır.
Avrupa Birliği Ansiklopedisi çalışmasının ilgilileri açısından faydalı olmasını temenni eder ve başta yazarlar ve Danışma Kurulu üyeleri olmak üzere, bu çalışmada emeği geçen herkese teşekkürlerimizi sunarız.
Avrupa Birliği Ansiklopedisi Editörleri
Haziran 2021
“Avrupa Birliği Hukukunun Temelleri” kitabının ana amacı, bir yandan li-sans öğrencileri için bir ders kitabı ortaya koymak, diğer yandan AB hukuku alanıyla ilgilenen diğer kişiler için bir başlangıç noktası oluşturmak olmuştur. Bu nedenle, kitap, mümkün olduğunca öz bilgileri, çoğu kez tarihsel gelişim sürecinin detaylarını bir kenara bırakarak ve AB hukukunun bugün ulaştığı seviyeyi esas alarak, sistematik bir biçimde ve kolay anlaşılabilir bir dille ak-tarmaya çaba göstermektedir. Kitapta, ayrıca, “kutular” kullanılarak kitap için-de geçmekte olan konulardan bazılarıyla ilgili bilgi derinleştirilmiş, “şekiller” ve “tablolar” kullanılarak bazı anlatımlar görsel biçimde de aktarılmaya çalı-şılmış, “örnek metinler” ve “örnek olaylar” kullanılarak işlenen konulardan bazıları uygulamadan (örneğin mevzuattan veya mahkeme kararlarından) ör-neklerle detaylandırılmış, “QR Kodu” kullanılarak işlenen konularla ilgili öne çıkan websitelerine göndermeler yapılmıştır. Bundan başka, kitap, 6 Ekim 2021 tarihinde yürürlükte olan mevzuat ve mevcut kaynaklar (özellikle Avrupa Birliği Adalet Divanı kararları) çerçevesinde hazırlanmıştır.
İç pazar, içinde malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımının sağlandığı, iç sınırların olmadığı bir alanı ifade eder. İç pazar kurmak, Avrupa bütünleşmesinin başlangıcından bu yana Avrupa Birliği'nin hedefleri arasında yer alır. Bu bakımdan iç pazar hukuku; Antlaşmalar, Avrupa Birliği tasarrufları ve özellikle de Avrupa Birliği Adalet Divanı kararları aracılığıyla, 1950'li yılların sonundan bu yana, dolayısıyla yaklaşık 60 yıldır şekillenmektedir.
İşte bu kitap, Avrupa Birliği'nin belki de en önemli maddi hukuk alanı olarak gösterilebilecek olan iç pazar ile ilgili sistematik, öz ve güncel bilgiyi yalın bir dille okura aktarma çabasının sonucudur. Bu amaçla kitapta; iç pazarın temellerinden temel serbestî hükümlerinin, yani malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımı hükümlerinin uygulanmasına ilişkin ortak çerçeveye ve iç pazara ilişkin Avrupa Birliği tasarruflarından (pozitif bütünleşmeden), temel serbestî hükümlerinin öngördüğü haklı gösterilemeyen tahdit yasağına (negatif bütünleşmeye) bir dizi konu ele alınmıştır. İşlenen konuyu daha anlaşılabilir kılmak adına "şekiller" ve "tablolar" gibi görsel anlatımlar, örnek oluşturucu ve detay verici bilgiler içeren "kutular", anlatımı özetleyen "önemli noktalar" ve bilgisini derinleştirmek isteyenler için "okuma listesi" metne eklenmiştir.
İkinci baskıda, özellikle Avrupa Birliği Adalet Divanı içtihat hukukundaki ve doktrindeki gelişmeler işlenerek kitap gözden geçirilmiş ve güncellenmiştir.
AB'nin dış ilişkileri, hukuki açıdan, pek çok anayasal meseleyi de beraberinde getirmektedir. Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) vaka bazlı kararları aracılığıyla bu alanı her seferinde –yeniden– şekillendirmektedir: AB, dış ilişkilerinde hangi alanda, hangi içerikle, ne ölçüde yetkilidir? AB, özellikle bir uluslararası anlaşmayı tek başına veya üye devletler ile birlikte nasıl akdedebilir? Özellikle uluslararası anlaşmalar AB hukuku aracılığıyla hangi hukuki çareler çerçevesinde, hangi koşullar altında, hangi etkileri meydana getirir? İşte bu çalışma, özellikle, AB hukukunun nihai yorum mercii olan ABAD'ın kararlarını sistematikleştirmek aracılığıyla bu sorulara yanıt vermeyi amaçlamaktadır.
Altı üyeli olarak kurulan Avrupa Birliği (AB), zaman içinde bir yandan üye sayısını artırmış, diğer yandan ekonomik entegrasyonun daha ileri aşamalarına geçmiştir. Bu gelişmelere paralel olarak, hem AB müktesebatı genişlemiş hem de AB kurumlarının yetkisi artmıştır ve sonuçta AB alanı giderek daha da karmaşıklaşmıştır.
Bu durum, AB'nin yapısını ve işleyişini kapsamlı şekilde sunan bir ders kitabının hazırlanmasını oldukça zorlaştırmıştır. Bu kitap ile Türkçe literatürdeki bu eksiğin tamamlanmasına katkıda bulunulması amaçlanarak, AB'nin karmaşık yapısını, hem kolay anlaşılabilir bir dille hem de kapsamlı şekilde açıklayan bir ders kitabı hazırlanmıştır. Bu kitap, sadece lisans ve lisansüstü öğrencilerine değil, kamu ve özel sektör kurumlarında ve sivil toplum kuruluşlarında bu alanda çalışanların yanında AB konusunda bilgisini artırmak isteyenlere de hitap etmektedir.
Kitabı, benzerlerinden ayıran üç önemli özelliği bulunmaktadır;
Birinci özelliği, AB'nin temel konularının tarihçeden bütünleşme teorilerine, kurumsal yapıdan politikalara uzanan geniş bir yelpazede incelenmesidir. Bu nedenle bu kitap, ele alınan konuların çeşitliliği yönüyle, Türkçe literatürdeki bugüne kadar AB konusunda hazırlanmış en kapsamlı çalışma olmuştur.
İkinci özelliği, kendi konusunun uzmanı akademisyenlerce kaleme alınmış olan kitabın her bir bölümünün tamamlayıcı bilgilerle zenginleştirilmiş olmasıdır.
Kitabın üçüncü önemli özelliği ise, AB alanında ders verirken etkinliği artırmak amacıyla powerpoint programı kullanılarak bölüm yazarları tarafından kitabın her başlığı için hazırlanmış sunumların verilecek olmasıdır.
---
National human rights institutions have become increasingly widespread and regulated by international and supranational law. This article examines the historical development of national human rights institutions in the context of rules in international and supranational law, dividing the subject into two periods: before and after the 2000s. In this respect, the United Nations (on a global scale) and the Council of Europe (on a regional scale) are taken as basis in terms of international law, and the European Union (on a regional scale) is taken as basis in terms of supranational law. As a result, it appears that international and supranational law is assuming an increasing role in the historical development of national human rights institutions. More specifically, three trends are observed: (i) National human rights institutions may be compulsorily established in order to give effect to some aspects of international or supranational legal instruments, (ii) although the minimum standards of national human rights institutions are mainly determined by the United Nations, efforts are being made to move them forward by the Council of Europe and the European Union, (iii) the documents that determine these minimum standards are moving from soft law to hard law and therefore towards uniformity.
Avrupa Birliği’nden (AB) çekilme, Birleşik Krallık’ın AB’den çekilmek için Lizbon Antlaşması (2009) ile getirilen AB Antlaşması’nın (ABA) 50. maddesini işletmesiyle birlikte hukuki ve fiili bir gerçeklik halini almıştır. Bu çalışma, belirli bir olgunluk seviyesine ulaştığının kabulüyle, ABA’nın 50. maddesini hem hukuki hem de uygulamadaki boyutuyla incelemek, böylece AB’den çekilmeye ilişkin ABA’nın 50. maddesi ile çizilen hukuki çerçeveyi Brexit sürecindeki uygulama ile birleştirerek çözümlemeyi amaçlamaktadır. Sonuç olarak, geldiğimiz aşamada, ABA’nın 50. maddesi temelinde ilerleyen AB’den çekilme süreci ile birlikte, 50. maddenin kimi yönlerinin Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) kararları veya uygulama sayesinde netlik kazandığı, kimi yönlerinin ise bugün için ABAD önüne taşınmadığı veya uygulamada tartışma konusu olmadığı, ancak ileride netlik kazanabileceği görülecektir.
Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliği, Birleşik Krallık, Çekilme, Avrupa Birliği Antlaşması’nın 50. Maddesi, Brexit
Abstract
Withdrawal from the European Union (EU) has become a legal and factual reality with the triggering of Article 50 of the Treaty on EU (TEU), which was introduced by Treaty of Lisbon (2009), by United Kingdom to withdraw from the EU. Acknowledging that it has been reached to a certain degree of maturity, this paper aims to examine both the legal and practical dimension of the Article 50 TEU, thus, to resolve the legal framework drawn by Article 50 TEU on withdrawal from the EU by combining it with the practice under Brexit process. Consequently, for now, it would be presented that, with the ongoing process of withdrawal from the EU under Article 50 TEU, some parts of the Article 50 have been clarified due to judgments of the Court of Justice of the European Union (CJEU) or practice, and some parts of the Article 50 have not been yet brought before CJEU or debated in practice, however, they might be clarified in the future.
Keywords: European Union, United Kingdom, Withdrawal, Article 50 of the Treaty on European Union, Brexit
Abstract
European Union (EU) Internal Market is an “area without internal
frontiers in which the free movement of goods, persons, services and capital is ensured”. In order to attain the internal market, the obstacles to the free movement should be removed. There are two techniques for this: EU can bring common rules valid in all of the Member States as far as it has competence to do so (negative integration) and/or in the absence of common rules throughout the EU, Member States can act with their own rules, however, they cannot constitute unjustified obstacles to the free movement (negative integration).
On the other hand, nowadays, considerations related to environment have been rising gradually and the relationship between the EU’s internal market, which is defined as “the worlds biggest economy”, and protection of the environment gains importance. Against this background, this paper aims to scrutinise the protection of the environment within the EU internal market, in the framework of positive and negative integration, thus present the relationship between the EU internal market and protection of the environment comprehensively from a legal perspective.
aralarında bir gümrük birliği kurma aracılığıyla malların serbest dolaşımı
hedefini ve hizmetlerin serbest dolaşımına erişme ihtimalini içeren bir ortaklık kurmuştur. Bu ortaklık temelinde Türkiye ile AB arasındaki gümrük birliği tamamlanınca Türkiye’den AB’ye karayolu taşımacılığı, gün be gün, mal ticaretindeki önemini arttırmaya, uygulamada da bu konuyla ilgili sorunlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Başlıca sorunlar; karayolu taşımacılığı yapan sürücüler ile ilgili çalışma izinleri ve vizeler ile karayolu taşımacılığında kullanılan araçlar ile ilgili geçiş belgeleri ve taşımacılık kotaları olarak gösterilebilir. Peki, ortaklık hukuku, bu tür sorunlar ile ilgili olarak ne ölçüde çözüm oluşturabilir?
Bu makalede, Avrupa Birliği Adalet Divanının (ABAD) özellikle çalışma
izinleri ile ilgili Abatay and Sahin kararı (C-317/01 and C-369/01), vizeler ile ilgili Sosyal and Savatli kararı (C-228/06), geçiş belgeleri ile ilgili İstanbul Lojistik kararı (C-65/16) ve taşımacılık kotaları ile ilgili CX kararı (C‑629/16) incelenmektedir. Görüleceği üzere, uyuşmazlık konusu –geçiş belgelerindeki gibi– mallar olduğunda özellikle gümrük vergisi ve eş etkili vergi yasağı (1/95 Ortaklık Konseyi Kararı md. 4) veya miktar kısıtlaması ve eş etkili tedbir yasağı (1/95 Ortaklık Konseyi Kararı md. 5-7), –çalışma izinleri, vizeler ve taşımacılık kotalarındaki gibi– hizmetler olduğunda özellikle yeni kısıtlama getirme yasağı (Katma Protokol md. 41(1)) gündeme gelmektedir. Bunlar da, karayolu taşımacılığının başlıca sorunlarına yönelik, kısmen de olsa, bir çözüm oluşturmaktadır. Kapsamlı bir çözümse,–örneğin gümrük birliğinin güncellenmesi sürecinin bir parçası olarak– tarafların aralarında anlaşmasıyla
mümkün gözükmektedir.
---
In the beginning of 1960s, Turkey and the European Union (EU) established an association which entails the objective of free movement of goods via a Customs Union and the possibility of attaining free movement of services between each other. When the Customs Union between Turkey and the EU had been achieved on the basis of this association, road transport from Turkey to the EU has raised its importance in trade in goods day by day and problems
related to this matter has started to rise in practice. Main problems can be pointed as work permits and entry visas in relation to the drivers who make road transport and transit permits and transport quotas in relation to vehicles used in road transport. Hence, to what extent can association law offer solution regarding these kinds of problems?
This article examines the rulings of the Court of Justice of the European
Union (CJEU), especially Abatay and Sahin judgement (C-317/01 and C369/01) related to work permits, Sosyal and Savatli judgement (C-228/06) related to visas, İstanbul Lojistik judgement (C-65/16) related to transit permits and CX judgement (C‑629/16) related to transport quotas. The article shows that when the disputed matter relates to goods –as in transit permits–, especially the prohibition on customs duty and charges having equivalent effect (Article 4 of 1/95 Association Council Decision) or prohibition on quantitative restrictions and measures having equivalent effect (Article 5-7 of 1/95 Association Council Decision) become relevant, and, that when the disputed
matter relates to services –as in work permits, visas or transport quotas–, especially the prohibition on introducing new restrictions (Article 41(1) of Additional Protocol) becomes relevant. These offer solutions, albeit to some extent, to the main problems of road transport. Nonetheless, a comprehensive solution seems only possible via a deal –for instance as a part of upgrading of Customs Union process– between the parties.
Abstract: Turkey and European Union (EU) established an association between themselves. As regards institutional dimension, this association is based on Ankara Agreement and deepened via international agreements or Association Council Decisions (ACD). As regards substantive dimension, this association essentially consists of establishment of a Customs Union, hence free movement of goods, between the parties. ACD No 1/95, which is the most actual and detailed document as regards the free movement of goods, drew
up three sub elements of this free movement, namely prohibition on customs duties and charges having equivalent effect, prohibition on discriminatory or protective internal taxation and prohibition on quantitative restrictions and measures having equivalent effect in parallel to the provisions in the EU Founding Treaties and regulated that these sub elements will be interpreted like the EU internal market law. On the other hand, while the effects of ACD’s in the EU legal order are clear, the effects of ACD’s in the Turkish legal order are unclear. This paper tries to evaluate the effects of association law in Turkish law, as to the three sub elements of free movement of goods in ACD No 1/95.
Karşılıklı güven ilkesi; özgürlük, güvenlik ve adalet alanının köşe taşı olarak kabul edilmekte olan karşılıklı tanıma ilkesine temel oluşturur. Karşılıklı güven ilkesi, esasen, Avrupa Birliği (AB) üyesi devletlerin, diğer üye devletlerin özellikle AB hukukunun tanıdığı temel haklara uyduğunu addetmelerini gerektirir. O halde, karşılıklı güven ilkesi aslında bir karinedir. Peki, bu ilke mutlak bir karine midir (i), yoksa çürütülebilir bir karine midir (ii)? Avrupa Birliği Adalet Divanı içtihat hukuku, tarihsel gelişim sürecine bakıldığında birinci durumdan ikinci duruma doğru evirilmiş gözükmektedir. Bu çalışmanın amacı, karşılıklı tanıma ve dolayısıyla güven ilkesinin ilk kullanımı olan Avrupa Tutuklama Müzekkeresi örneği üzerinden, karşılıklı güven ilkesi ile ilgili bu dönüşümü, nedenleri ve sonuçları ile birlikte ortaya koymak, böylece bu dönüşümün tamamlanıp tamamlanmadığı başta olmak üzere, geleceğe dair de bazı çıkarımlar yapmaktır.
Abstract
Principle of mutual trust forms the basis of principle of mutual recognition which has been recognised as the cornerstone of the area of freedom, security and justice. Essentially, the principle of mutual trust requires that any European Union (EU) Member State should assume that other Member States observe especially the fundamental rights recognized by EU law. Hence, the principle of mutual trust is indeed a presumption. Then, does this principle establish an absolute presumption (i), or a rebuttable presumption (ii)? Considering the historical development process, the case-law of the Court of Justice of the European Union seem to have evolved from the first condition to the second condition. Via the example of European Arrest Warrant which is the first use of principle of mutual recognition and hence mutual trust, this Article aims to present this evolution regarding the principle of mutual trust in conjunction with its reasons and consequences, and to draw some conclusions regarding the future, particularly about whether this evolution has been over or not.
The customs union between Turkey and the European Union (" EU ") is in need of modernisation for various reasons and therefore it is on the way to be subject of formal negotiations. This article seeks to examine the " method " and " procedure " dependent on this method for the modernisation of the customs union, especially from the aspect of EU and through sample areas of " agriculture " , " services " and " public procurement ". This article presents that, as long as possible both legally and politically, the method of Association Council Decision and thereby ensuring that regarding EU just the Council takes a decision with qualified majority, will be
Bu çalışma, özellikle Türkçe dilinde 2000/31 sayılı Direktif’i temel alan herhangi bir çalışmanın yokluğunda, bu düzenlemeyi tüm yönleriyle aktarmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla, ilk olarak, 2000/31 sayılı Direktif’in AB iç pazar hukuku açısından nereye konumlandığını gösterebilmek için iç pazar hukukunun genel çerçevesi çizilecektir. İkinci olarak, bu Direktif, genel çerçevesiyle ortaya konacak, bu yönden nasıl bir kabul edilme sürecinden geçtiği, neyi hedeflediği ve uygulama alanının / kapsamının ne olduğu yönleriyle ele alınacaktır. Üçüncü olarak, bu Direktif, uygulama alanı / kapsamı içinde kalan alanlar bakımından getirdiği kurallar (sırasıyla iç pazar klozu / köken devlet kuralı, iş kurma (izin) ve bilgi gereklilikleri, ticari iletiler, elektronik araçlarla akdedilen sözleşmeler, aracı hizmet sunucuların sorumluluğu ve uygulama) yönüyle incelenecektir. Çalışmada, ana hatlarıyla, önce 2000/31 sayılı Direktif ile getirilen düzenlemelere, sonra da o düzenlemeler ile bağlantılı olarak ön karar prosedürü aracılığıyla Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) önündeki –örneğin Google, Facebook, YouTube, eBay, Airbnb, Uber ve benzerlerinin taraf olduğu– uyuşmazlıklara değinilecektir. Böylelikle, bu Direktif ile ilgili olarak hem kural hem de uygulanışı mümkün olduğu ölçüde aktarılmaya çalışılacaktır.
“Birlik; insan onuruna saygı, özgürlük, demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü ve azınlıklara mensup kişilerin hakları da dahil olmak üzere insan haklarına saygı değerleri üzerine kuruludur. Bu değerler; çoğulculuk, ayrımcılık yapmama, hoşgörü, adalet, dayanışma ve kadın-erkek eşitliğinin hakim olduğu bir toplumda üye devletler için ortaktır.”
Dahası, AB’nin değerleri, dolayısıyla demokrasi, AB’nin özellikle de hukuku ve işleyişi açısından hayati bir önem taşımaktadır. AB’nin hukuku açısından, ABAD’ın belirttiği üzere, AB’nin değerleri “ortak bir hukuk düzeni olarak [AB’nin] kimliğinin özünü tanımlamaktadır”. Bu yönden, AB Antlaşması md. 49 gereği bu değerlere saygı göstermek AB’ye katılımın ön koşulu olarak belirlenmiştir. Bir aday devlet, AB’ye üye olmakla “… her bir üye devletin diğer tüm üye devletlerle ortak değerleri paylaştığı […] temel öncülü üstüne kurulu bir hukuki yapıya katılır”, ki bu öncül “… üye devletler arasında karşılıklı güvenin varlığını ima eder ve haklı gösterir”. AB’nin işleyişi açısından, üye devlet mahkemeleri ve idari otoriteleri, yani ulusal mahkemeler ve otoriteler, “Avrupa” mahkemesi ve otoritesi olarak AB’nin yargısı ve yürütmesi ile işbirliği halinde, onları bütünleyerek işlemektedir. O halde, AB’nin değerlerine riayet etmek, AB’nin hem hukuku hem işleyişi açısından elzem gözükmektedir.
İşte bu çalışma, bu arka planda, AB’nin değerlerinden bir tanesi olarak “demokrasi”yi hukuki bakış açısıyla ve genel olarak ele alacaktır. Bu amaçla ilk olarak, “demokrasi” hakkında birtakım genel bilgiler verilecektir. İkinci olarak, derinleşme ve genişleme ekseninde, “demokrasi”nin Avrupa bütünleşmesindeki tarihsel gelişim süreci üstünde durulacaktır. Üçüncü olarak, AB ve “demokrasi” ile ilgili siyasi veya yargısal mekanizmalar; AB, aday devletler ve üye devletler açısından incelenecektir.
Bu çalışma, esasen, “Türkiye – Avrupa Birliği (AB) Ortaklık Hukukunun Genel Çerçevesi” başlığı altında sunulan bir tebliğin yazılı halini oluşturmaktadır. Bu tebliğ, Avrupa ve Uluslararası Göç Hukuku Jean Monnet Modülü / Avrupa Entegrasyonu ve Göç Konferansı çerçevesinde 9 Kasım 2021 ve 16 Kasım 2021 tarihlerinde sunulmuştur. Bu tebliğ ve dolayısıyla bu tebliği esas alan işbu çalışma ile Türkiye – AB ortaklık ilişkisinin tarihsel arka planı hakkında kısaca bilgi vermek (1) ve daha sonra da ana hatlarıyla ve örneklendirerek Türkiye – AB ortaklık hukukunun genel çerçevesi üstünde durmak (2) amaçlanmıştır. Türkiye – AB ortaklık hukukunun genel çerçevesi, kendi içinde, kurumsal boyut (2.1.) ve maddi boyut (2.2.) şeklinde ikiye ayrılmıştır.
Üye devletler, şüphesiz, Covid-19 salgını ile mücadele etmek için çok sayıda, farklı tedbir almıştır ve bu tedbirleri AB hukukunun farklı alanları ışığında gözden geçirmek gerekebilir. Örneğin, pek çok üye devlet, vatandaşları veya şirketleri için destek önlemleri açıklamıştır ve bunları “devlet yardımı” kuralları çerçevesinde değerlendirmek gerekmektedir . Yine, örneğin, pek çok üye devlet, kişilerin serbest dolaşımı ile ilgili olarak iç sınır kontrolleri ve dış sınır kontrolleri ile ilgili, örneğin seyahat kısıtlamaları gibi, önlemler almıştır ve bunlar, bu kitap içerisinde bir başka yazar tarafından yapıldığı üzere, “Schengen sistemi” ışığında irdelenmelidir . Örnekler çoğaltılabilir olmakla birlikte tek tek tüketilebilir değildir .
Bu çalışma, bu arka planda, üye devletlerin salgın ile mücadele etmek adına aldıkları birtakım önlemler ile AB iç pazar hukuku arasındaki ilişkiyi incelemektedir. İç pazar, malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbestçe dolaştığı, iç sınırları olmayan bir alan anlamına gelir . Üye devletler, Covid-19 salgını ile mücadele etmek için örneğin koruyucu gözlükler, yüz maskeleri, eldivenler, cerrahi önlükler ve ilaçlar gibi kişisel koruyucu ekipmanın ihracat yasağına varan veya bir ülkede yaşayıp bir başka ülkede çalışan sınır işçilerinin sınır geçişini durdurmaya varan düzenlemeler yapabilmiştir . Peki ama, üye devletlerin bu tür önlemleri AB iç pazar hukuku ile (ne ölçüde) uyum göstermektedir?
İşte bu çalışma bu soruya yanıt verebilmek adına iki bölüme ayrılmıştır. Burada, öncelikle AB iç pazar hukukunun genel çerçevesi çizilecek, daha sonra üye devlet önlemlerinin AB iç pazar hukuku ile uyumluluğu ele alınacaktır. Not düşmek gerekir ki bu çalışma, hareket halindeki hedef olarak nitelenebilecek böyle bir konu bakımından, 1 Ekim 2020 itibariyle var olan hukuku / durumu ele alabilmiştir.
Bu çalışma, ortaklık hukukundaki serbest dolaşım ile ilgili düzenlemelerin AB hukuk düzenindeki etkilerine odaklanarak bu düzenlemeleri kapsamları (uygulama alanları) ve etkileri yönleriyle, mümkün olduğunca öz olarak, ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bunun için öncelikle ortaklık hukuku kaynaklarının AB hukuk düzenindeki etkileri bir ön tespit olarak ele alınmaktadır. Daha sonra sırasıyla malların serbest dolaşımı, işçilerin serbest dolaşımı ve iş kurma hakkı ve hizmetlerin serbest dolaşımı ile ilgili mevcut durum incelenmektedir.
Avrupa bütünleşmesi, başlangıcından itibaren bir yandan pek çok gelişme ya da etken ile karşılaşmış, diğer yandan genişleme ve derinleşme temalı gelişmeler yaşamıştır. 1958 ile 1993 arası dönemde, özellikle AET, bir yandan Adalet Divanı’nın doğrudan etki ve öncelik ilkelerini ortaya koyarak Topluluk hukukunun uygulanabilirliğinin güçlendirilmesi gibi ulusüstü niteliği güçlendiren, diğer yandan Konsey’in karar alırken üye devletlerin fiili bir veto yetkisi elde ettiği Lüksemburg Uzlaşısı gibi ulusüstü niteliği zayıflatarak hükümetlerarası niteliği öne çıkaran gelişmeler yaşamıştır. Ayrıca, AET; Birleşik Krallık, İrlanda, Danimarka (1973), Yunanistan (1981), İspanya ve Portekiz (1986) üyesi olunca üye sayısını ikiye katlayarak altılardan on ikilere genişlemiştir. İlk ciddi derinleşme, yani özellikle ortak (iç) pazarı tesis edebilmek amaçlı Avrupa Tek Senedi (ATS) ise 1986-1987’de ortaya çıkmıştır. Maastricht Antlaşması da, ATS’nin ardından, özellikle Soğuk Savaşın sona ermesi ve iç pazara erişmenin ufukta görünmesi gibi gelişmeler ile birlikte, 1992-
1993’te vücut bulmuştur. Böylece Avrupa bütünleşmesi, salt ekonomik ve sosyal politikalar düzeyinde olana ek, siyasal entegrasyon boyutu ile tanışmış ve üç sütunlu bu yapıya Avrupa Birliği (AB) adı konmuştur.
Bu bölüm, Avrupa bütünleşmesindeki 1958 ile 1993 arasındaki dönemi izah etmeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla, öncelikle AET Antlaşması ve AAET Antlaşması (1957-58), sonra ATS (1986-87) ve daha sonra da Maastricht Antlaşması (1992-93), kendilerinden önceki dönem ile birlikte, ortaya konmaktadır. Özlü bir anlatım yapabilmek adına, bir yandan önceki dönemler anlatılırken Avrupa bütünleşmesine damga vurmuş ana gelişmeler ya da etkenler öne çıkartılmış, diğer yandan Antlaşmalar anlatılırken ana unsurlarına odaklanmak tercih edilmiştir.
Avrupa bütünleşmesi, 1993 sonrası dönemde özellikle genişleme ve derinleşme temalı gelişmeler yaşamıştır. Genişleme açısından özellikle Orta ve Doğu Avrupa devletleri (on devlet) ile iki Akdeniz ada devleti, üyelik amacıyla AB’ye yönelmiş ve böylece AB açısından daha önce benzeri görülmemiş bir genişleme süreci ortaya çıkmıştır. 1993’e kadar altılardan on ikiye genişleyen A(E)T/AB, bu andan itibaren, önce on beş, sonra yirmi beş, yirmi yedi ve nihayet yirmi sekiz üye devletli bir yapı hâline gelmiştir. Derinleşme açısından AB, bir yandan ekonomik entegrasyon veçhesinin son aşamasına ulaşarak ekonomik ve parasal birlik ile hedef yükseltirken, diğer yandan hem bu hedef hem de siyasi birlik yönündeki adımları nedeniyle meşruiyet ve demokrasi sorgulamaları ile karşı karşıya kalmıştır. Tüm bunlar, özellikle 2000’li yılların AB’nin geleceği ile ilgili tartışmalarla geçmesine yol açmıştır.
Bu bölüm, Avrupa bütünleşmesindeki 1993 sonrasındaki dönemi izah etmeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla, öncelikle Amsterdam Antlaşması (1997-99), sonra Nice Antlaşması (2000-03) ve daha sonra da Lizbon Antlaşması (2007-09), kendilerinden önceki dönem ile birlikte, ortaya konmaktadır. Ayrıca Lizbon Antlaşması’ndan sonraki döneme de yer verilecektir. Özlü bir anlatım yapabilmek adına, bir yandan önceki dönemler ve sonraki dönem anlatılırken Avrupa bütünleşmesine damga vurmuş ana gelişmeler ya da etkenler öne çıkartılmış, diğer yandan antlaşmalar anlatılırken ana unsurlarına odaklanmak tercih edilmiştir.
Bu tebliğ, pozitif bütünleşmeyi bir kenara bırakarak, negatif bütünleşme çerçevesinde çevre ile ilgili endişelerin ne ölçüde güvenlik endişesi olarak korunduğu sorusunu ele alacaktır. Bu yönden, Avrupa Birliği Adalet Divanının yerleşik içtihat hukuku uyarınca bir ulusal önlem, vatandaşlık / köken temelinde doğrudan ayrımcılık yaparak ticarete engel oluşturuyorsa yalnızca kurucu antlaşmadaki meşru sebepler, örneğin “kamu güvenliği”, ile haklı gösterilebilir. Bir ulusal önlem, vatandaşlık / köken temelinde dolaylı ayrımcılık yaparak veya pazara erişimi güçleştirerek ticarete engel oluşturuyorsa diğer meşru sebeplerle de, örneğin “çevrenin korunması” ile de, haklı gösterilebilir. Çevre ile ilgili endişeler, esasen, diğer meşru sebepler arasındaki “çevrenin korunması” altında ele alınmaktadır. Peki, birincisi, vatandaşlık / köken temelinde doğrudan ayrımcılık oluşturan ulusal önlemler, çevre ile ilgili endişelerle haklı gösterilmek istenirse –“çevrenin korunması” kurucu antlaşmada yer alan bir meşru sebep olmadığına göre– bu, mümkün olabilir mi? Özellikle, çevre ile ilgili endişeler güvenlik endişesi olarak görülerek örneğin “kamu güvenliği” meşru sebebi altında ele alınabilir mi? İkincisi, vatandaşlık / köken temelinde (doğrudan veya) dolaylı ayrımcılık oluşturan veya pazara erişimi güçleştiren ulusal önlemler, çevre ile ilgili endişelerle haklı gösterilmek istenirse bu, “çevrenin korunması” meşru sebebi altında ne ölçüde mümkün olmaktadır? Özellikle, çevre ile ilgili endişeler güvenlik endişesi olarak görülerek orantılılık denetimi hafifletilmeli midir?
Şu an için, mevcut içtihat hukuku ışığında, çevre ile ilgili endişeler, başlı başına veya açıkça ya da doğrudan biçimde, güvenlik endişesi olarak ele alınmamaktadır. Bununla birlikte, gelecekte, çevre ile ilgili endişelerin, her yönüyle olmasa da kimi yönleriyle, güvenlik endişesi olarak da görülebileceği ileri sürülecektir. Dolayısıyla, birincisi, çevre ile ilgili endişeler, örneğin “kamu güvenliği” gibi kurucu antlaşmadaki meşru sebepler içinde ele alınabilecektir. İkincisi, bunlar, “çevrenin korunması” meşru sebebi altında kullanıldığında hafif bir orantılılık denetimine tabi tutulabilecektir.
---
Legitimate Reasons Against Removal of Trade Barriers in the European Union Internal Market: To What Extent Considerations related to the Environment Have Been Seen as Security Considerations?
---
European Union (EU) internal market is defined in Article 26 of Treaty on the Functioning of the EU as “an area without internal frontiers in which the free movement of goods, persons, services and capital is ensured”. Internal market requires the removal of barriers in relation to the free movement of goods, persons, services and capital. For this, there are two techniques, which complement each other. Under positive integration, EU can remove these barriers by forming a complete set of common rules which will be in force in all Member States, as long as it has given competence to do so. Under negative integration, in the absence of common rules throughout the EU, Member States may act in accordance with their own rules; however, they should not create unjustified barriers to trade. In other words, barriers to trade are in principle prohibited, nonetheless, they can be justified if they pursue a legitimate reason such as public security or protection of the environment and comply with the proportionality principle.
This paper, while setting aside the positive integration, will deal with the question of to what extent the considerations related to the environment are protected as considerations related to the security. In this regard, according to the well-established case-law of the Court of Justice of the European Union, if a national measure constitutes a barrier to trade by directly discriminating on the basis of nationality / origin, it can only be justified with the legitimate interests in the Founding Treaties, such as “public security”. If a national measure constitutes a barrier to trade by indirectly discriminating on the basis of nationality / origin or hindering access to the market, it can be justified also with other legitimate interests, such as “protection of the environment”. Indeed, considerations related to the environment have been taken into account under protection of the environment, which is a part of other legitimate interests. Hence, in the first place, if a national measure which constitutes direct discrimination on the basis of nationality / origin is wanted to be justified by considerations related to the environment, could this be possible, since “protection of the environment” is not one of the legitimate interests in the Founding Treaties? Particularly, can considerations related to the environment be taken into account for instance under “public security”, via being seen as considerations related to the security? In the second place, if a national measure which constitutes (direct or) indirect discrimination on the basis of nationality / origin or hinders access to the market is wanted to be justified by considerations related to the environment, to what extent will it be possible under the legitimate interest of “protection of the environment”? Particularly, should the proportionality control be lightened, via seeing considerations related to the environment as considerations related to the security.
For now, considerations related to the environment have not been dealt with as considerations related to the security, either on its own or in an open or direct way, under current case-law. However, it will be argued that, in the future, considerations related to the environment could be seen as considerations related to the security, though not in every aspect, but still in some respects. Thus, firstly, considerations related to the environment could be dealt with under legitimate interests in the Founding Treaties, such as “public security”. Secondly, when they are invoked under legitimate interest of “protection of the environment” they could be subject to a lightened proportionality control.
Bu tebliğ ile amaçlanan, OTP’yi tarihsel gelişim süreci içerisinde ele almaktır, zira OTP, bir yandan Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) içtihat hukuku, diğer yandan kurucu antlaşma değişiklikleri ile zaman içinde oldukça yenilenmiştir. Bu tebliğ ile OTP’nin ilkeleri ve hedefleri, OTP’ye ilişkin yetkinin varlığı, niteliği ve içeriği ve OTP’ye ilişkin kurumsal işleyiş konuları önce Lizbon Antlaşması’na kadarki dönem boyunca (1958-2009), daha sonra Lizbon Antlaşması dönemi (2009- ) yönüyle ve hukuki bakış açısıyla birbirleri ile karşılaştırılarak ortaya konacaktır.
Sonuç olarak, ister ABAD kararlarıyla olsun ister üye devletler ve kurucu antlaşma değişikliği aracılığıyla olsun, OTP’nin gelişiminin bir yandan dış, diğer yandan iç gelişmeleri ana hatlarıyla takip etme gayreti içinde olduğu gösterilmeye çalışılacaktır. Dış gelişmeler bakımından özellikle küresel çaptaki ticaretteki gelişmeler, iç gelişmeler bakımından gümrük birliği ve ortak (iç) pazar temelindeki gelişmeler kadar AB’nin ekonomik bütünleşmenin ötesine geçen bir yapıya doğru evrimi, OTP üstünde etki sahibi olmuş gözükmektedir.
Kolin Inşaat Turizm Sanayi ve Ticaret ön karar prosedüründeki süreç kısaca şöyle ifade edilebilir. Hırvatistan ulusal mahkemesi; su, enerji, ulaştırma ve posta hizmetleri sektörlerindeki belirli bir eşik değeri aşan kamu alımlarıyla ilgili 2014/25 sayılı Direktif temelinde teknik bir konuya ilişkin bir soruyu, ön karar prosedürü çerçevesinde, ABAD’a yöneltmiştir. ABAD ise, ön karar prosedürünün kabul edilebilir olup olmadığını belirleyebilmek için, teknik konuya ilişkin soruyu yanıtlamadan evvel, üçüncü ülke ekonomik operatörlerinin Avrupa Birliği’ndeki (AB’deki) kamu alımlarına erişimine yönelik ilkesel bir konuya ilişkin sorunun yanıtlanması gerektiğine karar vermiştir.
Teknik ve ilkesel sorular şu şekildedir. Teknik yönden, 2014/25 sayılı Direktif, ilk ihale kararı iptal edildikten ve yeniden değerlendirme başladıktan sonra, orijinal teklifte belirtilmeyen bir işle ilgili yeni belge talebinin veya sunumunun önüne geçmekte midir? İlkesel yönden ise, bir ön tespit olarak, 2014/25 sayılı Direktif, üçüncü ülke ekonomik operatörleri açısından, Dünya Ticaret Örgütü Kamu Alımı Anlaşması ve AB’nin bağlı olduğu diğer uluslararası anlaşmaları temel alan bir düzenleme getirmektedir (madde 43). Peki, bu iki kategori anlaşmaya da girmeyen, dolayısıyla “kapsanmayan üçüncü ülke ekonomik operatörleri”nin hukuki rejimi nasıl olacaktır? Bu yönden iki soru birbirini takip etmektedir: (i) Kapsanmayan üçüncü ülke ekonomik operatörleri, 2014/25 sayılı Direktif’e dayanabilir mi? (ii) Eğer dayanamıyorsa üye devletler, 2014/25 sayılı Direktif’teki kuralları iç hukuka aktaran ulusal hükümleri kapsanmayan üçüncü ülke ekonomik operatörlerine de uygulanabilir kılmakta yetkili mi?
Kamu alımları ile ilgili teknik bir konuya ilişkin soru ile başlayan süreç ilkesel bir konuya evrilince önemini de katlamıştır. Birincisi, somut uyuşmazlıkta yer alan Kolin ve Strabag şirketleri ile Hırvat alım birimi ve Hırvat Kamu Alımı Prosedürlerinin Denetimi Devlet Komisyonunun yanı sıra Çekya, Estonya, Fransa, Hırvatistan, Polonya, Avusturya, Danimarka ve Avrupa Komisyonu ya yazılı görüş sunarak ya da duruşmaya katılarak ön karar prosedürünün bir parçası haline gelmiştir. İkincisi, Adalet Divanı, dava konusu olayın hiçbir yeni hukuksal sorun ortaya çıkarmadığı görüşündeyse davanın HS görüşü olmaksızın yürütülmesine karar verebilmektedir (ABAD Statüsü md. 20). Adalet Divanı, bu davada HS görüşü alındığına göre, dava konusu olayın yeni hukuksal sorun ortaya çıkardığı kanaatini taşımaktadır. Üçüncüsü, hem HS Collins’in 7 Mart 2024 tarihli görüşü hem de Adalet Divanının 22 Ekim 2024 tarihli kararı, “medya ilgisini çeken veya vatandaşların yaşamında etki doğuran konular hakkında” kamuoyunu bilgilendirmeyi amaçlayan basın açıklamaları arasında kendisine yer bulmuştur. Dördüncüsü, Adalet Divanı davayı Büyük Daire olarak görmüştür. Örneğin 2019-2023 yılları arasında Adalet Divanı, yaklaşık olarak her on davadan yalnızca birini Büyük Daire olarak görmektedir. Sonuncusu, Adalet Divanının kararı, Türkiye’de yerleşik ekonomik operatörlerden birisi ile ilgili olduğu için de Ülkemizi doğrudan ilgilendirmektedir.
Bu blog postta Kolin Inşaat Turizm Sanayi ve Ticaret ön karar prosedürü hakkında birtakım bilgiler verildikten sonra Adalet Divanının kararı aktarılacaktır.
Ön karar prosedürü ile ilgili olarak, Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma (ABİHA) md. 267 temelinde, özetle şu tespitler yapılabilir. Ulusal mahkemeler, ön karar prosedürü aracılığıyla AB hukukunun yorumu ile AB tasarruflarının hukuka uygunluk denetimi ile ilgili soruları ABAD önüne götürebilmekte veya götürmekle yükümlü kılınmaktadır. Ulusal mahkemeler, ana hatlarıyla, ABAD’ın AB hukukunun yorumu veya AB tasarrufunun geçerlilik denetimi çerçevesinde aldığı karar ile bağlı olarak önlerindeki uyuşmazlığı çözmektedir. Ayrıca, her bir üye devlet mahkemesi, ABAD daha sonraki bir kararı ile dönmediği müddetçe, ön karar prosedürü çerçevesindeki önceki kararlar ile bağlı sayılmaktadır. Bu arka planda, ön karar prosedürü; AB hukukunun yeknesak / birörnek uygulanması, AB hukukunun etkililiği veya etkili uygulanması, AB hukukunun gelişmesi gibi önemli işlevleri yerine getirmektedir.
Ön karar prosedürünün yukarıda işaret edilmeye çalışılan önemi karşısında, bu prosedür ile ilgili değişiklikler de önemli hale gelmektedir. İşbu blog yazısı ile konuyla bağlantısı nedeniyle ABAD’ın tarihsel gelişimiyle ilgili ön tespitleri takiben ön karar prosedürü ile ilgili değişiklikler ikiye ayrılarak incelenecektir. (Konuyla ilgili diğer çalışmalar için örneğin bkz. (1) ve (2).)
Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Gereği Direktifi’nin amacı ve önemi ise şöyle belirtilebilir. Bu Direktif’in amacı (Dibace 16, 19, 27 ve 28), AB iç pazarında etkin bir şirketin “sürdürülebilir kalkınmaya ve ekonomilerin ve toplumların sürdürülebilirlik dönüşümüne katkıda bulunmasını sağlamaktır”. Bu amaçla, işçi sayısı ölçütü ve/veya finansal ölçüt ile belirlenecek belirli büyüklükteki şirketler, ki bunlar AB üyesi devletlerden birisinin mevzuatına uygun olarak kurulan bir şirket (AB şirketi) veya üçüncü ülke mevzuatına uygun olarak kurulan bir şirket (üçüncü ülke şirketi) olabilir, sadece kendi faaliyetleri veya bağlı şirketlerinin faaliyetleri değil, aynı zamanda etkinlik zincirindeki iş ortaklarının faaliyetleri açısından da belirli yükümlülüklere tabi tutulmuştur. Ana hatlarıyla, Direktif’in amacına erişmek için ilgili şirketler, bu faaliyetlerdeki mevcut veya potansiyel olumsuz insan hakları ve çevresel etkileri belirleyecek ve gerektiğinde önceliklendirecek, potansiyel olanları önleyecek veya azaltacak, mevcut olanları sona erdirecek veya en aza indirecek ve bu etkiler karşısında çare sunacaktır. Bu yükümlülüklerin ihlalinden etkilenen kişiler de adalete ve hukuki çarelere erişim imkanına sahip kılınacaktır. Dolayısıyla, bu Direktif, belirli AB şirketleri ve Türkiye’de kurulanlar dahil üçüncü ülke şirketleri için “değer odaklı dönüşüm” getirmekte olup kayda değer önem taşımaktadır (Bkz. Dibace 4).
Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Gereği Direktifi; 99 Dibace paragrafı, 39 madde ve 1 Ek’ten oluşmakta olup Avrupa Birliği Resmi Gazetesi’nde 58 sayfa yer tutmaktadır. Dolayısıyla, bu Direktif’i bir blog yazısı ile tüketmek mümkün değildir (örneğin Verfassungsblog bu Direktif ile ilgili bir blog sempozyumu başlatmıştır). Bu nedenle, bu blog yazısı bu Direktif ile ilgili genel çerçeveyi aktarmaya çalışacaktır. Bu çerçevede, Direktif; tarihsel gelişimi, kapsamı, yükümlülükleri ile izleme ve uygulatma mekanizmaları yönlerinden kısaca açıklanacaktır.
Teknik ve ilkesel sorular şu şekildedir. Teknik yönden, 2014/25 sayılı Direktif, ilk ihale kararı iptal edildikten ve yeniden değerlendirme başladıktan sonra, orijinal teklifte belirtilmeyen bir işle ilgili yeni belge talebinin veya sunumunun önüne geçmekte midir? İlkesel yönden ise, bir ön tespit olarak, 2014/25 sayılı Direktif, üçüncü ülke ekonomik operatörleri açısından, Dünya Ticaret Örgütü Kamu Alımı Anlaşması ve AB’nin bağlı olduğu diğer uluslararası anlaşmaları temel alan bir düzenleme getirmektedir (madde 43). Peki, bu iki kategori anlaşmaya da girmeyen, dolayısıyla “kapsanmayan üçüncü ülke ekonomik operatörleri”nin hukuki rejimi nasıl olacaktır? Bu yönden iki soru birbirini takip etmektedir: (i) Kapsanmayan üçüncü ülke ekonomik operatörleri, 2014/25 sayılı Direktif’in kişi bakımından kapsamı içinde kalmakta mıdır, dolayısıyla bu direktifi ileri sürebilirler mi? (ii) Eğer kalmıyorsa üye devletler, kapsanmayan üçüncü ülke ekonomik operatörlerinin AB’deki kamu alım prosedürlerine katılımını düzenleme yetkisine sahip midir, yoksa bu yetki münhasıran AB’ye mi aittir?
Kamu alımları ile ilgili teknik bir konuya ilişkin soru ile başlayan süreç ilkesel bir konuya evrilince önemini de katlamıştır. Birincisi, somut uyuşmazlıkta yer alan Kolin ve Strabag şirketleri ile Hırvat alım birimi ve Hırvat Kamu Alımı Prosedürlerinin Denetimi Devlet Komisyonunun yanı sıra Çekya, Estonya, Fransa, Hırvatistan, Polonya, Avusturya, Danimarka ve Avrupa Komisyonu ya yazılı görüş sunarak ya da duruşmaya katılarak ön karar prosedürünün bir parçası haline gelmiştir. İkincisi, Adalet Divanı, dava konusu olayın hiçbir yeni hukuksal sorun ortaya çıkarmadığı görüşündeyse davanın HS görüşü olmaksızın yürütülmesine karar verebilmektedir (ABAD Statüsü md. 20). Adalet Divanı, bu davada HS görüşü alındığına göre, dava konusu olayın yeni hukuksal sorun ortaya çıkardığı kanaatini taşımaktadır. Üçüncüsü, HS Collins’in Görüşü, “medya ilgisini çeken veya vatandaşların yaşamında etki doğuran konular hakkında” kamuoyunu bilgilendirmeyi amaçlayan basın açıklamaları arasında kendisine yer bulmuştur. Dördüncüsü, Adalet Divanı davayı Büyük Daire olarak görmektedir (bkz). Örneğin 2018-2022 yılları arasında Adalet Divanı, yaklaşık olarak her on davadan yalnızca birini Büyük Daire olarak görmektedir. Sonuncusu, HS Collins’in Görüşü, Türkiye’de yerleşik ekonomik operatörlerden birisi ile ilgili olduğu için de Ülkemizi doğrudan ilgilendirmektedir.
Bu blog postta Kolin Inşaat Turizm Sanayi ve Ticaret ön karar prosedürü hakkında birtakım bilgiler verildikten sonra HS’nin görüşü aktarılacaktır.
Letonya, 2 Kasım 1995 tarihli Yüksek Öğretim Kurumları Kanunu’nu 21 Haziran 2018 tarihinde değiştirerek yüksek öğretim kurumlarında ilke olarak resmi dilde öğretim programı sunma yükümlülüğü getiriyor. Letonya Parlamentosu üyelerinden bir kısmı, bu değişiklikler ile ilgili Letonya Anayasa Mahkemesi önünde anayasallık denetimi başlatıyor.
Letonya Anayasa Mahkemesi, 14 Temmuz 2020 tarihinde AB hukukunun yorumu ile ilgili olarak Adalet Divanına bir ön karar başvurusu gerçekleştiriyor.
Acaba, Letonya’daki yüksek öğretim kurumlarında ilke olarak resmi dilde öğretim programı sunma yükümlülüğü genel olarak AB iç pazar hukukuyla, özel olarak iş kurma hakkı ile uyumlu mu?
Detaylar için blog posta bakabilirsiniz: https://lnkd.in/dWbut38Y