Argos's Reviews > Flaubert'in Papağanı
Flaubert'in Papağanı
by
by
Fransız sanat ve kültürüne aşık olan İngiliz Julian Barnes, kapsamlı bir araştırmaya dayanan denemelerini roman tarzında ve mükemmel bir estetik kurguyla yazmış. Araştırma konusu ise sıradışı kişiliği ile dikkat çeken bir Fransız yazar; Gustave Flaubert. Kitabın konusu arka kapak tanıtım yazısında çok iyi özetlenmiş, bu nedenle hiç değinmeyeceğim.
İki öykünün parelel seyrettiği bu deneme-romanının kurgusu ilginç, Barnes’in imzası niteliğinde olan ironi faktörü çok net, ayrıca dedikodu, abartılı yorumlar ve kronolojik hatırlatmalar metni akıcı ve heyecan verici hale getiriyor. Anlatıcı, romanın kahramanı Flaubert takıntılı bir doktor, ancak Barnes kendisi de kitapta huysuz bir eleştirmen olarak anlatıcı rolü üstlenmiş.
Modern romanın hatta gerçekçiliğin öncüsü sayılan G. Flaubert hakkında A. Gide’den J. P Sartre’a kadar çok sayıda yazın ve düşün insanı kitaplar yazmış, görüşlerini belitmişler, sanırım en yetkin olanı Barnes’in bu deneme romanı. Her ne kadar objektifliği bir kenara bırakmış hatta Flaubert’in avukatlığına soyunacak bir taraflılıkla yazmış olsa da insanların bugün yazar hakkında ne düşünecekleri veya onu nasıl biri olarak hayal etmeleri gerektiğini dikte ettiriyor adeta.
Bu kitabı okuyanların Flaubert’i resimlerdeki sarkık bıyıklı, şişmanca, kel bir adam olarak düşünmeyecekleri açık bence. Hatta “Madam Bovary”i yazan bu insanı daha da merak edecekleri kesin.
Kitapta iki bölüm çok etkiledi beni, ilki uzatmalı sevgilisinin kurgusal mektubunu içeren “Louise Collet’in Yorumu” başlıklı 11. bölüm, ikincisi ise anlatıcının (Dr Braithwaite'in) eşini Madam Bovary, kendisini ise G. Flaubert olarak özdeşleştiren “Saf Öykü” başlıklı 13. bölüm. Zaten bu bölümden sonra ben de Flaubert ‘i, "Madam Bovary, c'est moi,"' diyen adam olarak kabul ettim.
Julian Barnes okumak isteyenler “Flaubert’in Papağanı” ile başlayabilirler, bu yıl okuduğum “en iyiler”den biri.
İki öykünün parelel seyrettiği bu deneme-romanının kurgusu ilginç, Barnes’in imzası niteliğinde olan ironi faktörü çok net, ayrıca dedikodu, abartılı yorumlar ve kronolojik hatırlatmalar metni akıcı ve heyecan verici hale getiriyor. Anlatıcı, romanın kahramanı Flaubert takıntılı bir doktor, ancak Barnes kendisi de kitapta huysuz bir eleştirmen olarak anlatıcı rolü üstlenmiş.
Modern romanın hatta gerçekçiliğin öncüsü sayılan G. Flaubert hakkında A. Gide’den J. P Sartre’a kadar çok sayıda yazın ve düşün insanı kitaplar yazmış, görüşlerini belitmişler, sanırım en yetkin olanı Barnes’in bu deneme romanı. Her ne kadar objektifliği bir kenara bırakmış hatta Flaubert’in avukatlığına soyunacak bir taraflılıkla yazmış olsa da insanların bugün yazar hakkında ne düşünecekleri veya onu nasıl biri olarak hayal etmeleri gerektiğini dikte ettiriyor adeta.
Bu kitabı okuyanların Flaubert’i resimlerdeki sarkık bıyıklı, şişmanca, kel bir adam olarak düşünmeyecekleri açık bence. Hatta “Madam Bovary”i yazan bu insanı daha da merak edecekleri kesin.
Kitapta iki bölüm çok etkiledi beni, ilki uzatmalı sevgilisinin kurgusal mektubunu içeren “Louise Collet’in Yorumu” başlıklı 11. bölüm, ikincisi ise anlatıcının (Dr Braithwaite'in) eşini Madam Bovary, kendisini ise G. Flaubert olarak özdeşleştiren “Saf Öykü” başlıklı 13. bölüm. Zaten bu bölümden sonra ben de Flaubert ‘i, "Madam Bovary, c'est moi,"' diyen adam olarak kabul ettim.
Julian Barnes okumak isteyenler “Flaubert’in Papağanı” ile başlayabilirler, bu yıl okuduğum “en iyiler”den biri.
Sign into Goodreads to see if any of your friends have read
Flaubert'in Papağanı.
Sign In »
Reading Progress
December 12, 2020
–
Started Reading
December 12, 2020
– Shelved
December 15, 2020
–
Finished Reading