Bu makalede, Gezi Parkı olayları sırasında ve sonrasında Türkiye’deki performatif protesto eylemleri ve bu bağlamda performans sanatçılarının rolü üzerinde duracağım. Butler’ın “performativite” anlayışı aracılığıyla, Gezi’nin...
moreBu makalede, Gezi Parkı olayları sırasında ve sonrasında Türkiye’deki performatif protesto eylemleri ve bu bağlamda performans sanatçılarının rolü üzerinde duracağım. Butler’ın “performativite” anlayışı aracılığıyla, Gezi’nin “performatif” protesto eylemlerinden bazılarının, yeni tiyatro oyunlarında da devamını gördüğümüz daha geniş çaplı bir kültürel dönüşüme nasıl tanıklık ettiğini açıklayacağım. Performans sanatçılarının bir dizi performatif eylem yoluyla Gezi’nin “taktiksel repertuarları”nın yanı sıra (Tilly, 1978), bir “duygu yapısı” (Williams, 1977) olarak Türkiye’deki protesto kültürünün ayrılmaz parçası haline gelmiş olan ‘yeni’ bir performativite anlayışı aracılığıyla da Gezi’nin simgesel siyasetine (Sears, 1993) katkılarının yadsınamaz olduğu kanısındayım. Özellikle önemli bir performatif taktiği Peggy Phelan’ın “etkin gözden kayboluş” kavramına başvurarak açıklayacağım. Duran Adama tekrar dönerek ve bu eylemi Judith Butler’ın (2011) yorumladığı biçimiyle Hannah Arendt’in “görünüş alanı” kavramına bağlayarak da, fark edilmemiş kalmak ile tanınmamış kimliklere alan açma talep etmek arasında, şimdiye kadar dile getirilmemiş ancak önemli bir ilişkiyi çözümlemeyi amaçlıyorum. Bunu yaparak, performatif protesto hareketlerini Türkiye'deki maddi muhalif kültürün ayrılmaz bir parçası olarak ele almanın yanı sıra, performatif protesto eylemlerini simgesel olarak okurken bunların kendine has toplumsal ve siyasi yönlerini göz ardı eden son dönem Tiyatro ve Performans Çalışmalarının da bir eleştirisini yapmayı amaçlıyorum.