Academia.eduAcademia.edu

KENT KULTURU, KIMLIK SORUNSALI: ANKARA

Kent ve Kentli Kültürü, Kimlik Sorunsalı, Yaşanılası Kentsel Mekan ve Ankara üzerine. 1 S. Güven BİLSEL 2 Prolog. Ankara’da ‘Yukarı Bahçelievler’deki son ‘yorgancı’ dükkanı da geçtiğimiz günlerde sessiz sedasız kapandı. Sahipleri çalışkan Karadeniz’li vatandaşların diğer geleneksel uğraş alanlarından birine, ya fırıncılığa ya da inşaatçılığa geçiş yapacakları düşünülebilir. Burada, kentsel kültür değerlerinin zamanla birer, ikişer yok oluşu anlamına gelen bu olgunun nedenlerini, günümüzde kentli insanın, daha çağdaş ve yeni olan moda alışkanlıklara yönelmesinde aramak olası; ....Yönelim daha yapay ve sağlıksız olana doğru olsa da ne gam! Yorgancılık uğraşı kökenini, sırtına özel aletini vurmuş, kent sokaklarını ‘hallaççı’ yaveleriyle (seslenmeleri ile) gezip dolaşan ve çağırıldığı evin geniş terasında faaliyete geçen seyyar hallaçlık geleneğinden almışdır; insan sağlığı ve mutluluğu açısından önemli ve geleneksel kent kültür yaşamının vazgeçilmezlerinden olan diğer gezgin esnaf: yoğurtçu, bozacı, leblebici, hurdacı, eskici, .... ya da odun-kömür kırıcılarda olduğu gibi. “Bir zamanlar kentli insanın yaşamını kolaylaştırdığı düşünülen geleneksel uğraşlara, değişen koşullarda çağdaş kent yaşamında artık yer yoktur” savı doğal karşılanmalıdır; bir tek koşulla: günümüzün kenti, ustüne oturarak ya da kenarlaşarak büyüdüğü eski kentin geleneksel değerlerini sürdürecek; mekana ilişkin görsel, işitsel, kokusal, tatsal ve dokunsal algılara hitab eden özellikler ve anılar saklı kalacaktır. Bu demektir ki, Kentin özgün görünümü kale silueti yüksek yapılarla kapatılarak bozulmayacak; kuruluş döneminin özelliklerini yansıtan mekansal değerler ve önemli akslar, anıtlar ve mimarlık örnekleri özenle korunacak; kentin yolları delik deşik edilip, alışılagelmiş yaya kullanımları zedelenmeyecek; mekanın özgünlüğünü ve dinginliğini korumada yayalara değil araçlara kısıtlama getirilecek; ne zorluklarla uretilen ağaç ve bitki varlığı saklı tutulacak, sık sık odun sağlamak için budanan, gerçekte budanmaması gereken doğa anıtları ulu 1 BILSEL, S.G., (2002) “Kent Kulturu-Kulturel Sureklilik-Kimlik Sorunsali ve Yasanilasi Kentsel Mekan Kavrami Uzerine” ‘Kentlesme ve Yerel Yonetimler Sempozyumu’ Cukurova Univ.-Adana Kent Konseyi-Yerel Gundem 21. Yayinlari No. 5., Adana. (ss. 107-114) ‘yazısından alinti yapilarak gelistirilmistir. Ankara, Kasim 2008 2 Prof. Dr. Y.Müh.Mimar / Kent ve Bölge Plancısı 1 ağaçlara dokunulmayacak; Kimselere danışmadan ikide bir cadde ve sokak isimleri değiştirilerek kentin ve kentlilerin mekansal hafızaları silinmeyecektir. Bilime, bilgiye ve uzmanlığa saygı uygulamalarda rehber olacak; kentsel yapıda yapılacak her değişiklik, önerilen her eklenti ya da simgesel anlam taşıyan her değişim-dönüşümden önce her katmandan kentli kullanıcıların geniş katılımının sağlandığı bir ortamda, aklın ışığında bir düşünce birliğine varılması amaçlanacaktır. Kent ve Kentli Kültürü – Toplumsal ve Mekansal Kimlik. Kültür, “insanın geçmiş ve geleceğini tanımlayan bir birikim” ya da “insanın doğaya kattığı her şey” 3 olarak anlaşıldığında, doğal ve kültürel çevrenin ayrılmaz bir parçası olan insan, içinde yaşadığı çevre ile sürekli etkileşim içinde olarak, yaşam biçimini, yaşadığı mekanı ve onun kalitesini kendi belirleyecektir. Toplumun kültürü ile kent mekanının oluşumu arasında tanımlanabilir bir ilişkinin varlığından söz edilebilir. KUBAN ve İNCEDAYI, “Toplum kenti nasil yaratiyorsa, kent de kentliyi yaratir. Bu ikisinin birlikte oluştuğunu söylemek, kentin gelişmesini ve doğasini açıklamada gerçekçi bir tutum olmaktadir ” değerlendirmesini yapıyorlar 4 Günümüz kentlerinde bile tanımlı bir “meydan” ya da “bir sokak boyunca düzenli bir yapı dizisi” bulunmakta zorluk çekilmesi gerçekte, “kentlileşememiş kültürün bir göstergesi”dir. ‘Kent kuramı’na gore, toplumdaki yapısal değişimleri ve kentsel mekanın (yeniden) biçimlenmesindeki çoğulculuğu açıklamada önemli bir araç olarak tanımlanan ‘kültürel analiz’ ‘Kültür’ kavramını, “yalnız olagelen değişimleri açıklama aracı değil, bir o kadar da değişimlerin yaratıcısı”olarak anlatmaktadır. NYLUND, (2001). Burada kültür, “kültür ve mekan”, “kültür ve özgün yer”, “kültür ve kentsel politika” bağlamında ele alınmakta; bu kapsamda ‘kültür ve özgün yer analizleri’, yapısal değişimlerin yapılı çevreyi ve kentin sosyal ve kültürel yaşamını etkileme biçimini açıklamaktadır. 5 …. Kültürel yaşamın algılanabilir biçimi olarak tanımlayabileceğimiz ‘Kimlik’ kavramına gelince, önce, dışa vuran baskın özellikleriyle ‘toplumsal kimlik’ tanımını yapalım. GÜVENÇ bu konuda, “Toplumsal kişilik yapısı, nesnel, gözlemlenebilir bir gerçeklik alanı olarak algılanırsa; kimlik bu gerçekliğin dışa vurması, toplum imajı (imgesi) ise bu gerçekliğin dışardan, yabancılarca algılanmasıdır” demektedir. 6 Burada, “kimlik ve imajın özdeş kavramlar olmadıkları” anlatılmaktadır. Başka deyişle “aynı toplumsal-kültürel varlığın iki yüzü gibi olan ve karşılıklı olarak Melih Cevdet ANDAY, “Kültür Üstüne” Cumhuriyet 26 Mart 2006 Doğan KUBAN & Deniz İNCEDAYI, Cumhuriyet BT. 13 Ekim 2006 5 NYLUND, K., (2001) “Cultural Analysis in Urban Theory of the 1990’s “Acta Sociologica, Vol. 44. Nr.3. 6 Bozkurt GÜVENÇ, (2003) “Türk Kimliği” (Giriş: ‘Kimlik Kavramı’) (ss.7-8) 3 4 2 birbirini etkilen iki kavramdan biri olan ‘kimlik’, toplumun kendi kendini tanımlaması iken, ‘imaj’, toplumun dışardan algılanmasıdır.” GÜVENÇ, (2003). Toplumsal kimlik gibi, ‘Kent Kimliği’ de, kentin mekana yansıyan özgün kişilik özelliklerini dışa vurması olarak açıklanabilir. Giderek “Kentsel Kimlik”, bir biçimde kendini anlatması, tanımlamasıdır. Benzer biçimde “Kent İmgesi”, gözlemci niteliği ile kentli kullanıcının kenti duyu organları aracılığıyla algılamasıdır. Böyle yaklaşıldığında “Kent İmgesi”, görsel olarak algılanabilen doğal ve yapılı çevrenin genel bir izlenimi olabildiği gibi, kenti örten bir duman, sis perdesi ya da salt bir portakal çiçeği kokusu bile olabilir. 7 Kentin Kimliği. Toplumsal ve mekansal bir olgu olan ‘Kentin Kimliği’ne yaklaşımda bu konuda düşünenlerin geliştirdiği bir dizi tanımdan daha söz edilebilir: “Bir kentin kimliği, onun var oluşunun ve işleyişinin önemli bir parçasıdır.” diyen Christian NORBERG SCHULZ, “Kentsel çevrenin kişiliğini oluşturan öncelikle onun fiziksel özellikleridir. Bunlar, madde, biçim, renk ve doku olarak algılanırlar. …” açıklamasını yapıyor. NORBERG SCHULZ, (1984).8 Başka bir deyişle, bir kentsel mekanın kimliğini belirleyen karakteri, o mekanın biçimsel ve özdeksel (maddesel) nitelikleriyle tanım ve anlam kazanmaktadır. Burada ‘kimlik’ ve ‘anlam’ birbirleriyle yakın ilişkili kavramlar olup, bir kentsel mekan için sıkça kullanılan ‘tanımsızlık’ ya da ‘anlamsızlık’ betimlemeleri ‘kimliksizlik’, kimlikten yoksunluk ile eş anlamlıdır. “Bir ‘yer’in özgün bir kimlik sunması ancak, bir izleyici-yorumcu aracılığı ile olabilir. Bu da kuşkusuz ‘algılama’ ile gerçekleşir.” “Algı, kişinin çevreye ilşkin ya da çevreden bilgilenme sürecidir” LANG, (1987) 9 ROWE ile KOETTER’e göre, algılama yolu ile kentsel mekanın tanımlanarak kalitelerinin belirlenmesinde, zamana, mekana ve kişiye bağlı bir dizi görelilikten söz edilebilir. Gerçekte kişinin, dış uyarıcılar yanı sıra önceki birikimleri, değer yargıları ve beklentileri ile güdülenmesi (algı dayanağı) kaçınılmaz olup; ‘Kent Kimliği’ ve ‘Kent İmgesi’ kavramlarını daha geniş bir kapsamda tanımlayan KELEŞ, ‘Kent Kimliği’ ni, “Bir kentin özgün tarihsel ve kültürel birikimi; ….toplumsal, ekonomik ve kültürel işlevleri ile bunların mekansal örgütlenmeye yansımasından kaynaklanan ayırd edici özellik” ve ‘Kent İmgesi’ ni de, “Tasarımı, düzenlenişi, görünümü ve yapılarının mimarlık özellikleriyle bir kentin insanda bıraktığı (genel) izlenim” olarak tanımlamaktadır. KELEŞ,Ruşen, (1998) “Kentbilim Terimleri Sözliği”. 8 NORBERG SCHULZ, Christian, (1984) “Genius Loci-Paessagio, Ambiente, Architettura” 9 LANG, J., (1987) “Creating Architectural Theory: The Role of Behavioural Sciences in Environmental Design” 7 3 değerlendirme böylesi bir karşılaştırma sonucunda ortaya çıkacaktır. ROWE, KOETTER, (1978) 10 Burada, “gözlemcinin dış dünyaya ilişkin genel kavramsal bilgisi, algıladığı ve belleğinde depoladığı bilgi birikiminden oluşmaktadır.” Böylece, “yer’e ilişkin anılar”dan oluşan bir “kentsel deneyim” olgusundan söz edilebilir. Giderek denilebilir ki, “Farklı yerlere ilişkin belleğe yansıtılan algılar, kentsel deneyimi ve tümel kent imgesini oluşturur.” BERGSON (1907) ‘den BRIERLEY (2000).11 Kimlikli-Kişilikli Kentsel Mekan – ‘Özgün Yer’ Yapılabilecek bir değerlendirme de ‘Kentsel Mekan’ın, ‘Özgün Yer’e dönüşmesine ilişkindir. Burada, tanımlı, anlamlı, kimlik ve kişilik kazanmış ya da geleneksel özelliklerini ve kimliğini koruyabilmiş kentsel mekan özgün bir ‘yer’ olarak değerlendirilmektedir. MONTGOMERY’nin nitelemesiyle “Başarılı Kentsel Mekan” ile anlatılmak istenilen de budur. Burada söz konusu olan, kentsel mekan kalitesini belirleyen bir dizi ölçütle tanımlanan, “okunabilir”, “algılanabilir”, “anımsanabilir” ve tüm bu nitelikleriyle de “yaşanılabilir (bir) kentsel mekan”a erişmektir. MONTGOMERY, (1998) 12 Tanımı, anlamı, kendine has değerleri ve bir ismi olan, kimlik ve kişilik kazanmış özgün bir kentsel mekan olarak ‘yer’in anısının sürdürülebilmesi önemlidir. Bu da ancak, özgün mekana ilişkin deneyimlerin gereğinde aktarılabilmesi ile olanaklıdır. Burada, yer-anı-kimlik birlikteliği önemli görülmektedir. Bununla amaçladığımız, yaşanılagelen kentsel değişim ve dönüşüm süreçlerinde, yer’e özgü olan anılar ve birikimlerle yer’in özgün kimlik değerlerinin saklı tutulabilmesidir. Gerçekte canlı bir varlık olan ‘Kent’in fiziksel bellegi, kentin evrimi ve gelişmesi (değişim ve dönüşümü) ile oluşmaktadır. “Burada sürekli devinim içinde değişen ve farklılaşan kimlik değerleri ile buna bağlı olarak sürekli oluşturulagelen (dinamik) bir toplumsal (kollektif) belleğin varlığı”ndan söz edilebilir. Bu düşünceye göre böyle bir ortamda, “kent ve toplum sürekli bir dönüşüm içinde farklı zamanları birlikte yaşamakta olup, böylesi bir momentum içinde artık duragan kent imgesi oluşturan tek bir kimlikten ve buna ilişkin tek bir toplumsal bellekten söz açılamamaktadır.” BERGSON, (1907)’den BRIERLEY, (2000). Denilebilir ki, kentsel mekanın özgün nitelikleri ile değerlendirilmesi, mekanın tanım anlam ve özgün bir kültürel kimlik kazanması ancak, kentte yaşayanların (coğunluğunun) ‘kentli kültürü’nü yansıtacak bir entellektüel kapasiteye sahib olmaları, bir kentlilik (hemşehrilik) bilinci düzeyine erişmiş olmaları ile olanaklı görülmektedir. ROWE, C., KOETTER, F., (1978) “Collage City” BERGSON, H. (1907) “L’evolution Creatre” den yaptığı alıntı ile BRIERLEY, E.S., (2000) “Significance of the Memory of Urban Place” 12 MONTGOMERY, J., (1998) “Making a City, Urbanity, Vitality and Urban Design”. 10 11 4 Burada ileri sürebileceğimiz bir sav, ”kentin toplumsal ve kültürel çevrimi ile yapılı çevresi arasında varlığı belirlenebilen karşılıklı ilişkilerin bir etkileşim süreci tanımladığı”, bu iki sistemin sürekli olarak birbirlerini etkileyip biçimlendireceği doğrultusundadır. BURGESS, (2000). 13 Giderek geliştirilebilecek temel varsayım, “karşılıklı etkileşim sürecinde sağlıklı kentsel çevreler oluşturma yolunun, bilinçli kentliler aracılığı ile kent kültürü oluşturmaktan geçtiği gibi; kentsel çevreyi iyileştirerek ve sürekli iyi düzeyde tutarak da, zamanla bilinçli kentliler ve bir kent kültürü oluşturulabileceğidir.” BİLSEL,BİLSEL,BİLSEL,BİLSEL, (1994). 14 Kültürel Karma ve Kentin ‘Baskın’ Kültürel Kimliği Gerçekte “....günümüzde kentlerde izlenen oluşum, farklı yaşam felsefelerinin mekana yansıma biçimlerindeki farklılıktır.” “Bunun anlaşılabilir nedeni, kent bütünü mekanını birlikte kullanan kentlilerin ‘kent kültürü’nü farklı anlam ve içerikte yorumlayagelmeleridir.” Kentlerin tarihsel gelişme sürecinde, farklı dönemlerin ideolojilerinin mekana yansımasında,tanımlanabilen farklı yerleşme –yapılanma biçimlerinin, birbiri üstüne katman-katman, ya da yanyana eklenmeleri bilinen bir oluşum biçimidir; ama günümüzde ilginç olan, yanyana oluşan bu kentsel biçimlenmelerin eş zamanlı oluşudur. “Bunlar gerçekte, aynı sosyo-ekonomik sistemin farklı biçimlerde izlenen dışavurmalarıdır” denilebilir. BİLSEL, BİLSEL, BİLSEL, BİLSEL, (1994) Mekansal bir karmaşıklık olgusu olan ‘Kent’in sunduğu ‘Kimlik’ özelliklerinin de, gerçekte mekanı paylaşan kültürel karmanın ortaklaşa aktarabildiklerinden oluştuğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Burada tartışma, ‘kentin özgün kültürel kimliği’nin gerçekte ne olduğu; kentsel mekanı farklı tanım ve anlamlarıyla kullanagelen, farklı kültürel özellikleriyle öne çıkan toplumsal gurupların aktarılabilir, baskın bir kimlik tanımlayabilmeleri; tüm buların da uzantısında kent yönetimlerince temsil edilip mekana yansıtılan kimliğin ne olması gerektiği konusunda yapılagelmektedir. ROWE, KOETTER, (1978). Gerçekten de, günümüzde özellikle büyük kentlerimizde yürütülen değişim, dönüşüm ve gelişim uygulamaları ile bunların sonucunda yaratılmak istenilen yeni kültürel ve mekansal kimliğin ne olmasının istendiği sorusu, sözünü ettiğimiz tartışmanın şimdi yapılması geregine daha bir haklılık kazandırmaktadır. 15 BURGESS, Patricia, (2000) “Discovery Hidden Histories – The Identity of Place and Time” 14 BİLSEL,A.Ayça, BİLSEL,S.Güven, BİLSEL,F.Cana, BİLSEL,S.M.Can, (1994) Kentlerimizde Kimlik Arayışları ve Kentsel Tasarım Olgusuna Kent Kültürü, Kentlilik Bilinci, Kent Görünümü Üçlemesiyle Yaklaşım” 15 Kentlerde yürütülen güncel değişim-dönüşüm uygulamalarının gerçek hedefleri ve uygulama sonucunda edinilen faydalanmanın yönelimi dikkate alındığında, bizdeki versiyonu ile bu uygulamaların, batı normlarına benzetilen yasal dayanağında açıklananlara karşın, gerçekte bir kentsel yenilenme ve yeniden yaratımı (urban 13 5 Özgün yer İsimleri, Yabancılaşma ve Kimliksizleşme Kentsel mekanda olagelen sürekli değişim olgusunun bir başka boyutu yabancılaşma ve ‘kimliksizleşme’dir. Bunun ilginç bir göstergesi eski kentin geçmişten günümüze taşıdığı özgün yer isimleridir. Tarihsel yerlesme alanlarinda, alışılagelmiş yer isimleri, değişmeden aynı kalmış olsalar bile, bu yerler, artık, toplumsal ve mekansal anlamda tümüyle değişime uğradıklari icin, toplumun belleğinde yer eden eski tanımlarını yitirerek anlamsızlaşmışlardır. 16 Oysa ki, “yerleşik kültür değerleri olan toplumlarda, kentler taşıdıkları mekansal nitelikleriyle varlıklarını yaşanılan zamanda temsil edecek bir kimliği sürdürürler.” Gerçekte bu olgu, “geçmişin anılarını geleceğe umut olarak taşıma”da tarihsel ve mekansal boyutları ile bir kültürel süreklilik, başka deyişle ‘bir kültür köprüsü oluşturma’ anlamını taşır. ‘Kentsellik’ ve ‘Yaşanabilirliğin’ olmazsa olmaz önemli bir boyutu da budur. HARVEY, (1997), BOYER, (1996).17 Kent Uygarlığı – Kimlik Bunalımı ‘Kent’i, “doğal ve ilkel yaşam mekanizmalarını aşan bir örgütlenmenin yerleşip, temsil edildiği yapay bir fiziksel ortam” olarak tanımlayan Doğan KUBAN, “Üygarlık tarihi, kent yaşamının tarihidir.” ve “Tarihe mal edilen bütün büyük ve bazen övünç verici olgular kentte tasarlanmıştır.” “Zaten kent yaratmamış bir büyük kültür de yoktur.” değerlendirmesini yapmaktadır. KUBAN, (1994). Hergün biraz daha kalabalıklaşan, aşırı büyüyen, yoğunlaşan, taşlaşan, giderek yetersizleşen günümüz kentlerinde, doğal-kültürel değerlerin –başka deyişle kentsel kalıtın- yitirilmesi bir yandan; bir yandan da, çevre, mekan ve yaşam regeneration) değil, verilen ismi ile daha çok bağdaşan ve biçimsel değişim yanı sıra önemli bir kimlik değişimini de içeren doğrudan bir tür ‘dönüşüm’ü (transformation & metamorphosis) hedeflediğini söylemek yanlış olmayacaktır. 16 Halkın belleğinde yer etmiş eski mahal isimlerinin bir çok yerde, o yer’e ilişkin güncel gerçeklerle uzaktan,yakından bir ilgisi kalmamıştır denilebilir. Bunun günümüz Ankara’sında ilginç örnekleri vardır. Örneğin ‘Kavaklıdere’ de artık dere yoktur, eski dere boyundaki kavak sıralarından ancak birkaç tane kalmıştır. Sıra kavakların bezediği bu güzel vadiden geriye kalan son yeşil varlığı “Kuğulupark”ın başına neler geldiğini günümüzün Ankara’lıları iyi bilirler. Herman Jansen’in özene bezen tasarladığı ‘Bahçelievler’in özgün iki katlı bahçeli evlerinin yerinde bu gün yüksek apartmanlar vardır. Bir zamanların ‘mebus evleri’ nde artık mebuslar oturmamaktadır. Eskiden yalnız beş tane evin bulunduğu ‘beşevler’ değişmiş ‘çokevler’ olmuştur. Bir zamanların Ankara’sında Çankaya’nın ardındaki güzelim bir vadiye bakan kırk kadar büyük bağ evinin olduğu ‘Kırk Konaklar’ yöresi ise önce gecekondu istilasına uğramış, günümüzde ise ‘kentsel dönüşüm’ kapsamına alınarak topografyasının tanımladığı olanaklara karşın tüm yeşil varlığını yitirdiği gibi eğimli alanda çirkin apartmanların birbiri üstüne yığildığı yeni sağlıksız bir kentsel kimliğe bürünmüştür; adı hala ‘Kırkkonaklar’ olsa da, …. 17 HARVEY, D., (1997) “Justice, Nature and Geography of Difference” BOYER, Christine (1996) “The City of Collective Memory – Its Historical, Imagery and Architectural Entertainment” 6 kalitesinin giderek bozulması, yok olması olgusunu “ani çöküş kuramı” ile açıklayan KUBAN’a göre, “Kentin yaşanabilir bir ortam olarak büyümesi, orada yaşayan toplum kültürünün rasyonel bileşeninin bir fonksiyonudur.” “Uygarlık üreten ya da uygarca yaşanan bir yer olmadıkça, kentin varlığı –artık sadecesoyut bir belirleme, söylemsel bir alışkanlıktır.” KUBAN, (1994) 18. Bu yaklaşıma göre, “Kentsel sayrılıkların gerisinde, kent uygarlığının (Civitas) yok oluşu ve kentsel toplumların kültürle olan giderek daha zayıflayan ilişkileri bulunmaktadır.” Eski dünyanın tarihsel kentleri, bilim, hümanizma, din gibi alanlarla politik gücü bütünleştirmeyi başarmış ve bunları kültürel ideallerle ilişkilendirebilmiş topluluklardır; buna karşılık günümüzde, bir uygarlık ürünü olarak kabul gören metropolleşme olgusu, salt işlevsellik ve toplumsal rasyonellik temeli üzerinde durmaktadır denilebilir. Günümüzün “çağdaş metropoller” inin ,” pazar mekanizması, finans gücün üstünlüğü ve ( toplum refahı yönünde tüm etik değerleri göz ardı eden) tüketici-yok edici güçler yanında başka bir hiyerarşik dizge tanımadığı” söylenebilir. Bu konuda Berlin’de Kevin LYNCH’i anma konferansında Stefan SCHROTH, “Post-modern kent, değişik biçimsel farklılaşmalara yönelerek kitlesel üretimin tek düzeliğinden kaçma çabası içinde olsa bile, kültür kentleri ile bunu dışlayan metropoller arasında zıtlaşan değerler hep var olacaktır. Üstelik günümüzün kentleri bunu pek algılamış da görünmezler.” değerlendirmesini yapmaktadır. (SCHROTH, 2000) 19 ‘Kültürel kimlik’ sorununun, toplumların ya da kentlerin kimlikleri tehlikeye girdiğinde daha çok dile getirildiği ve tartışma konusu yapıldığı bilinmektedir. Bu kapsamda özellikle yerleşik kentsel doku üzerindeki değişim yönünde yapılan baskıların varlığı gündeme gelmektedir. Zamanla talepteki farklılaşmaya dayalı işlevsel değişimlerin de görüldüğü bu alanlarda, yaşlanma ve eskime nedeniyle değer kaybı, köhneme, giderek boşalma ve terkedilme süreçleri izlenmekte; bu oluşum değişim yönündeki baskıların artmasına neden olmaktadır. Gerçekte kentin yerleşik alanları ve bunlar içinde yer alan tarihsel dokular, iyi korunarak yaşarlılıkları sağlandığı ve kent bütünü mekanında gelişme alanları ile uyumlu bir bütünleşmeyi sürdürebildikleri ölçüde, kentsel çevrenin kalitesine önemli katkıları olan özel alanlardır. Böylece kentler, mekansal anlamda süreklilik yanı sıra, geçmişten geleceğe uzanan tarihsel bir sürekliliği de sağlayarak kültürel kalıtlarını ve kimliklerini koruyabilirler BİLSEL, YAŞLICA, BÜYÜKMIHÇI, ERKMAN, HİSARLIGİL, (2000) 20 KUBAN, Doğan, (1994) “İstanbul Ani Çöküşü Yaşayan Bir Kent Oldu” Cumhuriyet Bilim ve Teknik 10.Eylül 1994. 19 SCHROTH, Stefan, (2000) “Images of The City and Ideas of The Society” UGD. Kevin LYNCH Memorial Lecture, Berlin on 12 July 2000. 20 BİLSEL,S.G., YAŞLICA, E., BÜYÜKMIHÇI,G., ERKMAN,S., HİSARLIGİL,H., (2000) “Kültürel Süreklilik Sağlamada Yaratıcı Kentsel Tasarımın İşlevi” 18 7 Oysa ki, ülkemizde birçok yerleşme alanında görüldüğü gibi, boşluklu ve saglıksız biçimde büyüyerek yaygınlaşan, bunun yanısıra yerleşik alanlarında yıkılp yenilenmeler yoluyla yükselip yoğunlaşan kentler, yerleşik kültür değerlerini korumayı başaramamakta; özgün kimliklerini ve artık okunabilirliklerini yitirerek zamanla, nitelik, ölçü, ölçek ve anlamlarını değiştiren tanımsız mekanlar bütününe dönüşmektedirler . BİLSEL, YAŞLICA, BÜYÜKMIHÇI, ERKMAN, HİSARLIGİL, (2000). Tanımlı ve anlamlı özgün bir kentsel mekan olan “yer’i, ilişkileri, tarihçesi ve kimliği ile tanımlıyor isek, (karşıt biçimde) ilişkileri, tarihi ve özgün bir kimliği olmayan mekan ‘olmayan yer’ anlamında ‘hiç bir yer’ (non-place) olacaktır.” değerlendirmesi Marc AUGE ‘e ait; Ondan yaptığı alıntıyı geliştiren AREFİ, “Yer, çeşitlilik, çok anlamlılık, yaşamsallık ve kendiliğindenlik sunarken, yer olarak betimlenemeyen kentsel mekanlar, tek anlamlı, tek yönelimli mekanlardır.” değerlendirmesini yapıyor. Arefi’ye göre, ölçeği, ölçüsü, amacı ile ‘yer’in anlamını yitirmesi olgusu yanı sıra ‘yer’ler arasındaki ilişkilerin de yitirilmesi ile ortaya çıkan “başkalık” ya da “hiç bir yerlik” olguları doğrudan, “yer’e bağlı kimlik bunalımı”nı yaratmaktadır. AUGE, (1992); AREFİ, (1999).21 Kentsel Dokuda Eski-Yeni İkilemi, Eklemlenememe Sorunsalı Tarihsel kentlerin geleneksel yerleşik doku özelliklerinin henüz yitirilmediği durumlarda sorun bu kez, eski ve yeni kentsel dokulardan oluşan parçalı yapının sergilediği eklemlenememiş bir kent imgesi ile yine kolay okunabilir olmayan bir kent örüntüsünün varlığıdır. Bu oluşumun bir nedeni “geçtiğimiz yüzyılın modernist biçimlenmesinde planla gelişen yeni geometrik kentsel yapının, öncenin organik oluşmuş geleneksel kent dokusu ile kenarlaşıp bütünleşmemesi, bir tür uyumsuzluk, aykırılık, karşıtlık oluşturmasıdır.” BİLSEL, BİLSEL, (2001). Gerçekte, “....tarihsel Türk kentinin yerleşik geleneksel doku özelliklerine aykırı biçimde organik yerleşme örüntüsünün yanına, çok yerde de üzerine, oturtulan grid ya da radyal yeni yol düzenlemesi ile yeterli yol kapasitesi sağlama amacı olmaksızın açılan geniş bulvarlar ve bunlar üzerindeki yüksek yapılanmalar, çağdaş bir kent görünümü kazanmayı ve batılı bir kimlik edinmeyi amaçlayan modernist dönemin özellikleridir.” 22 Benzer oluşum, modernizmin ‘kartezyen’çerçevesini tasarım ilkesi olarak kullanan batı kentlerinin modernist biçimlenmelerinde de izlenir. “Çoğunlukla 20.Yüzyıl batı kentleri, kendinden önceki geleneksel-tarihsel çevrelerle birleşme ve kaynaşma sağlayan bir bütünleşme konusunda yetersizdirler.” Gerçekten de, “1940’lardan beri batıda plancıların, karmaşık AUGE, Marc, (1992) “Non-Lieux, Introduction d’un Antropologie de la Supermodernite” AREFİ, M., (1999) “Non-place and Placelessness, a Narrative of Loss Rethinking” 22 BİLSEL, S.Güven, BİLSEL, A.Ayça, (2001) “Kentsel Tasarımda Bir Kurama Doğru mu” 21 8 sistem kuramından türettikleri geometrik kenarlaşma-bütünleşme kurallarını izledikleri” söylenebilir. Konuya ilişkin Batı yazınında da açıklandığı gibi buradaki temel yanlış, “kentin geometrisinin işlevsel ayrımı yönlendireceği anlayışında” idi. Sözünü ettiğimiz bu oluşumun algılanabilir sonucu, “çağdaş kentin tarihsel olandan bilinçli olarak kopartılmış olması; kent bölgelerinin birbirlerinden ayrılarak soyutlanmış, aralarında ilişkilerin kurulmamış olmasıdır.” Böyle bakınca, yirminci yüzyılın planlaması bir anlamda ‘kentsel mekan erozyonu’ olarak değerlendirilmektedir. SALINGAROS, (2000), MILES, (2001) 23. Toplumsal Bellek, Kent İmgesi, Özgün Kimlik, Kültürel Süreklilik Kentin belleği ya da başka deyişle ‘toplumsal bellek’, “kentte toplumsal ve mekansal anlamda zaman içinde olagelen değişimlerin, yaşayanlar üzerinde bıraktığı toplu izlenimler” olarak değerlendirilebilir. Gerçekte ” bu izlenimler, bir tür belgesel kayıt niteliği ile kuşaktan kuşağa, görsel olmasa da, çoğunlukla sözel olarak aktarılan kentin önemli bir kalıtıdır da; ...” “Kentin belgesel anlağında (hafızasında) bir dizi mekansal ve biçimsel ögelerin, çevrelerinden farklılaşarak daha fazla görünür olmaları, o kentin ‘kültürel kimliğinin oluşumunda önemlidir.” Gerçekte, ayırd edilebilen tüm bu ögeler birlikte ‘kent imgesi’ni oluştururlar. BİLSEL, YAŞLICA, BÜYÜKMIHÇI, ERKMAN, HİSARLIGİL, (2000). LYNCH metodolojisine göre, kent imgesinin oluşumu ya da başka deyişle “algılanabilir, okunabilir bir kentsel yapılı çevrenin varlığı, başlıca, kimlik, strüktür (yapı) ve anlam olarak üç özelliğin bir arada bulunmasına bağlıdır.” “Bunlardan kimlik ve yapı, alışılagelmiş kentsel doku özellikleri ve mimari dilin varlığı ile açıklanabilirken, üçüncü özellik olan anlamlı kentsel mekan, içerden ve dışardan bakanlara göre farklı bir kapsam tanımlar.”24 FORD, (1999). SALINGAROS, Nikos, (2000) “Complexity and Urban Coherence” MILES, Malcolm, (2001) “Picking up Stones: Design Research and Urban Settlement” Çağcıl (modernist) kentlerde izlenen, Batılı kent kuramcılarının kendi gözlemlerinden yola çıkarak, sergiledikleri, ‘eski ve yeni kentsel doku uyuşmazlığı’ ve kolay eklemlenemeyen kent örüntüsü sorunsalı, ülkemizde 30’lu, 40’lı yıllar sonrasında elde edilen (yeni) kent planları aracılığı ile yaratılmış bir olgudur. Batı normlarından aktarılan ve kökeni özgün planlı antik kentlere dayandırılan ‘dama tahtası’ modeli grid kentsel doku, kenarlaşarak bütünleşemediği –biraz da kendiliğinden oluşmuş- geleneksel kent dokusundan tümüyle farklıdır. “Siedlungsplanung” geleneğinden gelen ve çağına gore öncü denilebilecek görüşleri olan Jansen’in ‘Eski Ankara’ geleneksel kent dokusuna yaklaşımında izlenen saygılı korumacı davranışı yanı sıra, Eski Ankara ve Yenişehir arasında yaratılan mekansal uzaklıklar, Başkent’in planlamasında, eski-yeni ikilemi ve kenarlaşamama sorununu, diğer kentlere gore daha az düzeyde tutmuştur. Söz yerinde ise Ankara’da yaratılan gerçek ’mekan erozyonu’, önce 1950’lerin kentsel yıkımları, daha sonra da 60’ların “Bölge Kat Nizamı” haritaları aracılığı ile yaşanmıştır denilebilir. Henuz kent mekanında yaratacağı çözümsüz sorunlar yeterince algılanamadığı için günümüzde yaşanılan ‘kentsel kimlik değiştirme’ operasyonları bu değerlendirmenin dışında bırakılmıştır. 24 LYNCH, K., (1960) “The Image of the City” 23 9 Tarihte iz bırakmış kişiler, olaylar ve görkemli anıtsal yapılar yanı sıra, kentin kendi doğal ve yapılı çevresini oluşturan morfolojik özelliklerinden ve bugün yaşayan kentlilerin sembolize ettikleri değerlerden oluşan ‘bir özgün kimliğin’; sözü edilen bu değerlerin toplumun belleğinde yer etmesi ile de giderek bir ‘kültürel sürekliliğin’ varlığından söz edilebilir. BİLSEL, YAŞLICA, BÜYÜKMIHÇI, ERKMAN, HİSARLIGİL, (2000). Geçenlerde dinlediğimiz konuşmasında Öcal OĞUZ, “Somut olmayan (intengible) kültürel miras” ın, mekana ve özgün yer’e ilişkin söylemler, deyişler, anılar, öykü ve menkibelerden hatta o yer’den esinlenen, o yer’I anlatan şarkı ve türkülerden oluştuğunu anlatmış; “insansız ve öyküsüz mekan yaratımı” nın anlamsızlığına değinerek, “bağlamından kopartılmış mekanlar” yüzünden sonuçta “her yer birbirine benzerse, bunları görmek için bir merak olmayacağı”nı söylemişti. 25 Bizim, “İnsansız, öyküsüz, başka deyişle tanımsız, anlamsız, giderek özgün değerlerinden soyutlanarak bağlamından kopartılmış mekanlar üretmekten kaçınabilmek için, “Mekanın gerisindeki öyküyü doğru okumak” deyimi ile anlatmak istediğimiz tasarım ilkesi de aslında budur. Değişim ve dönüşüm yönünde olası tüm baskılara karşın “kültürel kimliklerini koruma başarısı gösterebilen kentler” e ilişkin olarak MONTGOMERY özgün makalesinde, “.... geçmişten bu güne geleneksel özellik, nitelik ve ilişkilerini sürdürebilmeleri” yanı sıra,bu kentlerin “iyi okunabilen bir kent formu” ile bir çok etkinliğin içinde yer aldığı “karşılaşma ve değişim mekanları”ndan oluşmakta oldukları değerlendirmesini yapmaktadır. MONTGOMERY, (1998). Böyle yaklaşıldığında, ‘yaşanılası kentsel mekan’ oluşumunu sağlayan ve toplumsal yaşamın özgün mekanı olan ‘yer’ler, biçim ve anlam boyutları yanı sıra, bir dizi etkinliği de içermelidir ki, kentselliği bir yaşam biçimi (Modus vivendi) olarak barındıran, farklı toplumsal gurupların bir arada ve iletişim içinde yer aldığı mekanların yaratılabilmesinden söz edilebilsin. Günümüzde, “sisteme katılma savaşımı veren kentler arasında giderek gelişen bir yarışma ortamının varlığı” ile, “kentlerin toplumsal yapılarında ve mekanda bir dizi yeni değişim ve dönüşümün yaşanması olağan karşılanmakta, kaçınılmaz FORD, L.R., (1999) “New Urbanism and Theories of Good City Form” 25 OCAL, Oğuz, (2008), “Koruma, Turizm ve Somut Olmayan Miras: Bir Açmazın Öyküsü” ‘Yerin Korunması’ (Preserving Places) ( ODTU., 5-6 Aralık 2008 tarihli toplantıda yaptığı konuşmasından). Burada, Kurtuluş Savaşı başlangıcında Atatürk’ün Ankara’ya ilk gelişinde Ankara’lı seymenlerce karşılandığı Dikmen sırtlarındaki “Merhaba Efeler! … Buraya neden geldiniz ? …” konuşmalarının geçtiği ‘yer’ den ve bu yerin anılarının sürdürülmesinin, kentsel kültür mirasının ve giderek kent kimliğinin saklı tutulmasındaki önemine değinelim. Kanımızca, ne Genel Kurmay Başkanlığı girişi önünde yol ortasında, yerdeki koyu renkli anıt, ne de Seymenler Parkı’ndaki atlı seymen heykeli, sözünü ettiğimiz anlamlı günü simgelemede ve özgün mekansal bir tanımlamada yeterli değildir. 10 görülmekte” olduğu savından yola çıkan Christin BOYER’e göre, “Kentlerin sunmaktan öğünç duydukları olağanüstü bir tüketimin, mekanda temsil edilen görsel biçimi, alışılagelenden çok farklı yeni bir kent görünüm ve kent imgesi ortaya çıkarmaktadır.” BOYER, (1996). BOYER’in konuya bakışta geliştirdiği bu eleşrirel yaklaşımda, uluslararası boyutlara erişen güncel “mimarlık ve planlama uğraşlarıı, kenti gerçekte yüksek gelir gurupları için yeniden düzenleyip satmak, büyük kentsel alanların sosyal düzeyini yükselterek buraları lüks tüketim mekanları durmuna getirmek olarak tanımlanmaktadır. Ona göre, “Kente karşın dikilen rant-kuleleri, plazalar” bu bağlamda güncel tartışmalara konu edilmekte; değişen ‘yaşam biçimi’ ve kentlerin yaşanılasılık durumları yeniden gündeme getirilmektedir. Bu bağlamda günümüzde planlama ve kentsel tasarım yazınında, doğa’nın, doğal ve yapılı kentsel çevrenin ve genelde insanlığın ‘metalaştırma’ya karşı direnişinin irdelendiği; söz konusu oluşumlar sonunda çevrenin çöküntüye uğraması ve insanın zarar görmesi olasılıklarını gündeme getiren tartışmalar yapılmaktadır. STERNBERG, (2000). 26 XXI. Yüzyıl başlangıcında artık kentlerin giderek daha geniş, daha yaygın, işlevsel açıdan daha karmaşık, daha zor okunabilir ve daha zor tasarlanabilir olmaları kaçınılmaz görünmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin, henuz gelişme ve değişme süreci süregelen kentlerinde, mekansal büyüme ve yaygınlaşmanın nereye kadar devam edecegini kestirme olanağı bulunmamaktadır. Kaldı ki, hızlı gelişme ve değişme süreci yavaşlasa bile bu kentlerde bir doyma (saturasyon) düzeyinden söz etmek için henuz erkendir. Kentsel büyümede bir optimal düzeyin planla belirlenebilmesi, günümüz koşullarında gereksiz bir çaba olarak gözükmektedir. Kentlerin, rasyonel düşünce sistemi uyarınca geliştirilen modernist planlama yaklaşımlarının sonucu olarak ortaya çıkan bu günkü biçimleniş özelliklerine karşın, oluşturulan yeni düşünce yapısı ile öngörülen yeni planlama yaklaşımlarında artık, doğrudan “kentin okunamaz ve denetlenemez bir fenomen olduğu” gerçeğinden yola çıkılmaktadır. SCHWARZER, (2000) 27 Günümüzde artık, bir dizi aykırılık, belirsizlik ve sürekli karşıtlıklardan oluşan bir ‘farklılıklar kenti’nden söz edilmektedir. Böylesi bir ortamda,bölgesel ve kentsel işlevler arasında izlenen çeşitlenmiş etkileşimler yanı sıra asıl belirleyici olarak görülen, sınır tanımaz sermayenin hızlı hareketliliği ile giderek belirsizleşen fiziksel sınırlar ve uzlaştırılamaz gibi görünen mimari ve kentsel oluşumların birlikte yer almakta olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Günümüzde, geleneksel olanla çağdaş olanın uyumsuz bir kenarlaşma sergilediği, toplumsal, işlevsel ve mekansal anlamda ilginç bir karma oluşturan 26 27 STERNBERG, Ernest, (2000) “An Integrative Theory of Urban Design” SCHWARZER, Mitchell (2000) “The Contemporary City in four Movements” 11 ülkemiz kentlerinn, çağımızın çoğulculuk ve karşıtlık içeren tartışmalarına bir süre daha konu edilmesi gerektiği kanısındayız. İzlenen güncel değişim – dönüşüm politikaları ile plan bütünlüğünün korunması ilkesi ve toplumsal fayda hedefleri bir türlü bağdaştırılmayan bu kentlerde, kentin geleneksel kültür değerleri ile kültürel mirasın, bunu yanısıra özgün kentsel kimlik ve kent imgesinin, tüm uygar dünyada benimsenen koruma ve sakınma ilkelerinin varlığına karşın, sürekli olarak değiştirilip yok edilmesi uğraşlarının eleştirel bir bakış açısıyla tartışılmasının gündemde tutulması gerektiği özellikle söylenmelidir. Düşünenlerin Düşünceleri Kavramsal tanımlamalar ile kuramsal düzeyde bir dizi açıklama ile yetinen, Ankara’da izlenen güncel girişimlerle ortaya çıkan kentsel kimlik yitimi olgusuna ve bu olgunun tarihsel kökenlerine ancak satır aralarında ve dipnotlarında değinen bu yazımızı, farklı düşünürlerin güncel gazete sütunlarında sergiledikleri konuya ilişkin özgün görüş ve önerilerini sıralıyarak bitirmek istiyoruz. ‘KÜLTÜREL DEĞİŞİM VE BİZ’ Bizim gibi, Atatürk henuz sağ iken doğmuş ve genç cumhuriyetin ilk on-yirmi yılının heyecanlı havasını duyumsamış olan ‘Cumhuriyet Kuşakları’nın günümüzde olagelen ‘Kültürel değişimler’i yorumlamada ve kabullenmede zorlukla karşılaştıklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Bakın bu kuşağın yazarlarından olan Erdal ATABEK, “kültürel değişim” konusunda neler söylüyor: “Bizler, modern toplum kültürünün temel ögeleriyle yetişmiştik: Bu kültürün üç temel ögesi, bilimsel kültürdü, sanatsal kültürdü ve sosyal ahlak kültürüydü.” ....“Temelini tarihin aydınlanma felsefesinden ve Rönesans’tan alan bu kültürde, bilgili olmak, sanatla iç içe olmak ve toplumu kendimizin önüne koymak ana ilkelerdi.” .... “Yaşadığımız çağın postmodern kültüründe ise kültürün ana ilkeleri değişmişti: Alışveriş kültürü, yeme içme kültürü ve eğlence kültürü artık yaşamın temelleri olmuştu.”.... Erdal ATABEK, “Bursa’da Zaman” Cumhuriyet 10 Mart 2008. ‘KENTLİLEŞEMEME SORUNU’ Yazılarında ‘Kent ve Kentli Kültürü’ oluşumundaki olanaksızlığı ve ‘Kentsel Kimlik’ kaybının asıl nedenini, kentlerimizde izlenen hızlı kentleşme olguna karşın bir türlü ‘kentlileşememe’ sorununda gören Doğan KUBAN, “Kentlileşememe Sömürge Yolunun kapısıdır” başlıklı yazısında, “Kent nüfusunun çoğunluğunun köylü kökenlerini unutamayacak kadar yeni olduğunu ve kentlileşme sıkıntıları çektiğini” söyleyerek, günümüz kentlerinde “....kentli gibi davranmaya çalışan kırsal kültürlü kalmış nüfus, her alanda yaşama ve davranışlara damgasını vurmuştur.” Değerlendirmesini yapıyor. Bu yazının bize göre asıl etkin söylemi ise şöyle: 12 “Kırsaldan gelenler kentlerde uygarlık yaratamazlar. Sadece alıcıdırlar. Kentin ona uygarlık öğretecek gücü yoksa, örneğin kentin kendisi de sadece aracı ise, daha da vahimi, kırsal göçerlerin sayısal oranı, Türkiye’de olduğu gibi politik egemenliği ele geçirecek kadar yüksekse, uygar bir kent yaşamı yaratılmasını beklemek hayaldir. Ve böyle bir kent halkının bugünden yarına demokratik bir toplum yaratacağını savlamak ancak mizahi bir söylemdir.” Doğan KUBAN, “Kentlileşememe Sömürge Yolunun Kapısıdır” Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji, Yıl: 22. Sayı:1100. 18 Nisan 2008. KÜLTÜR – KİMLİK İLİŞKİLERİ VE KENT. Kültür-kimlik ilişkileri ve kent konusunda, M.Ş.ONARAN, “....Türklerin Anadolu coğrafyasını yurt edinmeleri bin yıllık bir geçmişe dayanır. Bir toprak parçasını yurt edinmek, yalnızca doğaya insan eli değmesi anlamına gelmez. Yollar, evler, bahçeler yapmak pek de önemli değildir. O topraklarda nice bin yıllar yaşamış uygarlıklarla barışmak, daha önemlisi tarihimizle ödeşerek kendimizi tanımak gerekecektir.” demektedir. Özer OZANKAYA’dan yaptığı bir alıntıda ise, “Özer Ozankaya, ümmetçi toplumdan ulus toplumuna geçilirken, insanın, kulluk anlayışından birey olma bilinci kazanmasını değerlendirir.” Burada tartışma konusu, “.....devrimlerle gelen toplumsal değişimin insanın (toplumun) kültürel kimliğini (ne denli) etkileyebilmiş olması” konusunda yoğunlaşmaktadır.” demekte ve “yüzyılların alışkanlığı (kolayca) yeni bir kimliğe dönüşebilir mi ” sorusunu sormaktadır. M.Şerif ONARAN, Cumhuriyet Kitap Sayı:880. 28.Aralık 2006. Bir başka yazısında ONARAN, kentin kimliğini oluşturan değerlerden söz ederken, “Kentin kişiliğini yapan öyle özellikler var ki, içinde yaşasanız bile onları göremezsiniz.” .... “bir kenti anlatmak, yeni açılan yollarla, alanlarla, nice yapıların yaşadığı değişimle, çarşıların cıvıltısıyla, unutulmuş bir bahçede sevdiğiniz insanın anılarıyla birlikte olmak anlamına gelebilir.” “Taşın, yaşama serüvenini bilmeden, nice görkemli yapıların,içinde yaşayanlarla anlam kazandığının bilincine varmadan bir kenti anlatabilir misiniz.” değerlendirmesini yapmaktadır. M.Şerif ONARAN, Cumhuriyet Kitap S.867. 28.Eylül 2006. BAŞKENTİN YILDIZI . “Başkentimizin yıldızı pek parlak değil. Doğa, tarımsal bereket vermemiş. Tanrı güzelliklerle bezememiş onu. İnsanları, sanayi de getirmiyor, turizm de.. Mimarların çoğu göz alıcı eserler yaratmıyor. Öyle yapay bir şehir ki, devlet bürokrasisine hizmet edenlerle ve onlara hizmette bulunanlarla ayakta duruyor.” Bu satırlar Talat HALMAN’ın ‘Başkentin Yıldız’ başlıklı yazısından. HALMAN şu değerlendirme ile bitiriyor yazısını: “Modern Ankara, yıldızı parlak bir başkent olacak sanmıştık. Bu kapasitesi vardı, 1920’li 1930’lu yıllarda vaadini gerçekleştirecek gibiydi. Ne var ki önce İkinci Dünya Savaşı’nın belimizi bükmesi, alabildiğine nüfus artışı, kırsal kesimden kente göç, plansızlık ve kötü yönetim yüzünden, on yıllar boyunca başkent çılgınca büyüdü. Yaratılan bir kent olacağına yıpratılan bir kent oldu. Yazıklar olsun.” Talat HALMAN, Cumhuriyet Ankara eki 7.Mart 2008. 13 BİR KENTİN DESTANI : ANKARA. Şimdi ele alacağımız iki yazı da Baba Ceyhun Atuf KANSU ile Oğul Işık KANSU’nun Ankara’sını anlatıyor. Bunlardan, M.S.ASLANKARA’nın yazısı Işık KANSU’nun “Akasyalı Sokaklar” kitabından “Bir Kenti Sevmenin Anlamı” başlıklı bölümden alıntılar içeriyor : “...bu kenti sevmek için, onun destanını kavrayabilmek, ....tanımak, öğrenmek gerekmez mi ilkin?” ....”Öyle ya nasıl kazanacaksınız kentin kültürünü, salt ona özgü olanı? Kentlilik, kenttaşlık bilincinin dışında bir olgu bu. O kente özgü, o kent ölçeğinde kentlilikten söz ediyorum burada” ... . “Caddeleri, caddelerinin adları cumhuriyetçileri çağrıştırır hep: Atatürk Bulvarı, Tunalı Hilmi Caddesi, Necatibey Caddesi, Mahmut esat Bozkurt Caddesi, İsmet Paşa Bulvarı...” Bir yanı bu elbette Ankara’nın, ama öte yanı,” bir kış günü Kurtuluş Parkı’nda soğuktan ve gariplikten donan şarap düşkünü Çinçin’li araba yıkayıcısı Arap’tan, Ankara Kalesi’nin dibinde radyodan yayılan ezgiler eşliğinde koyu kahve yudumlayacağınız Erzurum Kıraathanesi’ne ....” Işık KANSU, (2007) “Akasyalı Sokaklar” kitabından alıntılayan M.Sadık ASLANKARA Yine bu yazıda, yurtseverlik ya da kentseverlik bağlamında Ankara için şu satırlar var: “Ankara, tarihsel, toplumsal düzlemde direnişin, kentliliğin sonuçta uygarlığın göstergesi, .... yanı sıra, kentseverlik özelinde yurtseverliğin de somutlandığı ilk kenti ülkemizin.... Bu bağlamda Ankara’lı olmak yurtlu olmak, Ankara’yı sevmek ülkeyi sevmek anlamına geliyor Ulusal Kurtuluş savaşı’ndan bu yana ....” Yazı, yine “Akasyalı Sokaklar” dan bir aktarımla bitiyor. “Seni sevmeyen deve dikeni olsun be bozkır sarışını Ankara ....” M.Sadık ASLANKARA, Cumhuriyet Kitap, Sayı: 952. 15. Mayıs 2008. Ankara’ya KANSU’ların penceresinden bakan ikinci yazı “Bir Kenti yazmak” başlıklı ve M.Ş.ONARAN’ın imzasını taşıyor. Ona göre, “Işık KANSU’nun Ankara’ya bakışında, devrimci simgelerin giderek yozlaştırıldığı; ‘Milli Mücadele Ruhu’nun unutturulmaya çalışıldığı bir kent vardır.” Bu savını kanıtlamada şu aktarımı yapıyor: “Ankara, kimilerin son yıllarda küçümsemeye çabaladığı, pörsük, içine dönük, hep gıllıgışlı işlerin döndüğü bir kent değil, ‘bağımsızlığın’ simgesidir. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın en çetin kararlarının verildiği, küçücük balkonuyla Ulus Meydanı’na bir ‘Kuvvacı Kalpağı’ gibi selam veren ilk Meclis binası bu savımızın hem kanıtıdır, hem de kalıtı.” Işık KANSU, (2007) “Akasyalı Sokaklar” kitabından, M.Ş.ONARAN, Cumhuriyet Kitap. Sayı: 943. 13 Mart 2008. ATA’YA VEDA . Bitirirken, “Ata’ya veda, Ankara’ya ağit” mı demeliydik, ama yazı karamsarlık ölçüsünün dozunu kaçırmasın, tersine geleceğe yönelik umut ışıkları taşısın diye başlığın ikinci yarısından vaz geçtik; yazını sonunu bir de resimle getirerek. .... (Bakınız: Resim 1. “Günümüzde ‘Hakimiyet-i Milliye’ (Ulus) Meydanı ve Zafer Anıtı” ) 14 Resim 1. “Günümüzde ‘Hakimiyet-i Milliye’ (Ulus) Meydanı ve Zafer Anıtı” (Fotograf : S.Güven BİLSEL, 2008) Yağmurlu, ıslak ve çokca melankolik bir Ankara gününde, Ulusal Egemenlik Meydanı’nda (Ulus), atına binmiş sessizce sürüp giden Atatürk’e, ardından bakmak gibi. .... 15