Academia.eduAcademia.edu

İklim Değişikliği ve Yoksulluk

2022, Ekin Yayınevi

İKLİM KRİZİ VE SOSYAL POLİTİKA Editör Dr. Abdulhalim ÇELİK 2022 © 2022 Ekin Yayınevi Tüm hakları mahfuzdur. Bu kitabın tamamı ya da bir kısmı 5846 Sayılı Yasa’nın hükümlerine göre, kitabı yayınlayan yayınevinin izni olmaksızın elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemi ile çoğaltılamaz, özetlenemez, yayınlanamaz, depolanamaz. Sertifika No: 48743 e_ISBN: 978-625-8117-86-8 Eylül 2022 Sayfa Düzeni: Aslı AYRANCI EKİN Basım Yayın Dağıtım Şehreküstü Mah. Cumhuriyet Cad. Durak Sk. No: 2 Osmangazi / BURSA Tel .: (0.224) 220 16 72 - 223 04 37 Fax.: (0.224) 223 41 12 e-mail: [email protected] www.ekinkitap.com İÇİNDEKİLER GİRİŞ .....................................................................................................................................1 KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN DÖNÜŞTÜRDÜĞÜ SOSYAL POLİTİKA VE TÜRKİYE İÇİN ÖNERİLER..................................................................................................5 Mehmet Merve ÖZAYDIN Fatma KARAKUŞ KAÇMAZ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ KAYNAKLI SOSYAL EŞİTSİZLİK VE SOSYAL POLİTİKA........19 Kübra YAVUZ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE SOSYAL KORUMA: SOSYAL KORUMADA YENİ ARAYIŞLAR .......................................................................................................................35 Abdulkadir ŞENKAL KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN İŞGÜCÜ PİYASALARINA ETKİSİ: YEŞİL İSTİHDAM ...........................................................................................................................55 Gökçe CEREV Emine Elif AYHAN İKLİM DEĞİŞİMİNİN İSTİHDAM VE SOSYAL ADALET ÜZERİNE YANSIMALARI....73 Doğa Başar SARIİPEK YEŞİL İŞ, YEŞİL MESLEKLER VE YEŞİL İKY UYGULAMALARI................................87 Doç. Dr. Meryem AYBAS İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, GÖÇ VE SOSYAL POLİTİKA .....................................................103 Dr. Ezgi Yaman KENNEDY İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN GÖÇ ÜZERİNE ETKİLERİ .....................................................125 Mehmet ERÇORUMLU Muharrem ES İKLİM KRİZİ BAĞLAMINDA GÖÇE MECBUR KALANLAR: İKLİM MÜLTECİLERİ .139 Çiğdem ULUDAĞ GÜLER İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE YOKSULLUK...........................................................................157 Ayşe Şeyma TURGUT İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN YAŞLI NÜFUS ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ ..............................173 Abdulhalim ÇELİK Muhammet Enes KAYAGİL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE YOKSULLUK Ayşe Şeyma TURGUT1 1. GİRİŞ Yoksulluk olgusu yalnızca az gelişmiş ülkeleri değil, farklı kalkınmışlık düzeyindeki birçok ülkeyi benzer şekilde etkileyen, az gelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerin ortak sorunudur. Yoksulluk farklı türleri ve tanımlarıyla hemen hemen her ülkede ve toplumda varlık gösteren sosyolojik, ekonomik ve politik bir gerçek olmakla birlikte dünyanın geleceğini tehdit eden sorunların başında gelmektedir. 2018 yılı dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 10’u kişi başı günlük 1.90 doların altında yaşam sürmeye çalışan aşırı yoksul kesimi oluşturmaktadır. Aşırı yoksulların yarısından fazlası Sahra Altı Afrika ve Güney Asya’da yer alan beş ülkede yaşamaktadır. Yaklaşık 1 milyar insan kişi başı günlük 2-3 dolar gelir ile yaşamaktadır. 4 milyar insan ise sosyal korumanın herhangi bir biçiminden yoksun olarak, ekonomik ve çevresel krizlerin, iklim değişikliğinin, silahlı çatışmaların ve kendilerini aşırı yoksulluğa sürükleyen diğer olayların yaşandığı bir ortamda hayat sürmektedir. Kırılgan bir ekonomiye sahip ülkelerdeki aşırı yoksulların oranının 2030’a kadar yüzde 85’e çıkması ve aşırı yoksulluğun 342 milyon insanı etkilemesi beklenmektedir (The World Bank, 2011). Bu öngörü, gelecekte devletleri yoksullara yönelik pek çok ekonomik ve sosyal politika geliştirmeye itecektir. Yoksulluk; neoliberal politikalar, teknolojik gelişmelerin insana duyulan ihtiyacı azaltması, hızlı nüfus artışı, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve gelir eşitsizliği, savaş ve doğal afetler, ekonomik kriz, bölge kaynaklarının (su, maden vb.) elverişsiz olması, yüksek işsizlik oranı, fiziksel ve/veya psikolojik sağlık sorunları, kalabalık aileler, mesleki beceri eksikliği, düşük eğitim seviyesi gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. Son yıllarda iklim değişikliği de yoksulluğa yol açabilen bir olgu ve acil çözümlenmesi ve önlem alınması gereken bir kriz olarak kendisini göstermiştir. 1 Arş. Gör., Kocaeli Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sosyal Hizmet Bölümü, ORCID: 000-00018140-141X, [email protected] İklim Krizi ve Sosyal Politika 158 İklim değişikliği; beşerî faaliyetler, kentleşme, küreselleşme, sanayi faaliyetleri, hızlı ve kontrolsüz nüfus artışı gibi olayların sonucunda sera gazının atmosfere yoğun oranda salınmasıyla iklim döngüsünün ve şiddetinin değişmesidir. İklim değişikliği olgusunun sonucunda; buzullar erimekte, deniz seviyesi yükselmekte, sel, fırtına, kasırga gibi doğal afetlerin görülme sıklığı ve şiddeti artmakta, çölleşme ve kıtlık artmaktadır (Topgül ve Beytaş, 2022). Dünyada meydana gelen tüm bu değişiklikler halihazırda var olan yoksulluğu daha da derinleştirmekte, yeni yoksullar üretmekte ve devletleri iklim değişikliği ile mücadele etmeye zorlamaktadır. Bu çalışmada ilk olarak yoksulluk, kavram olarak tanımlanacak ve yoksulluk türleri açıklanacak ardından iklim değişikliği olgusu, doğurduğu temel sorunlar ele alınarak açıklanacak ve iklim değişikliğinin yoksulluk üzerindeki etkisi ele alınacaktır. 2. YOKSULLUK KAVRAMI VE YOKSULLUK TÜRLERİ Yoksulluk en temel anlamı ile bireyin yaşamını idame ettirebileceği ve biyolojik varlığını sürdürebileceği temel imkanlardan yoksun olma durumudur. Bir diğer tanıma göre yoksulluk, hayatı idame ettirmek için gerekli olan imkanlara sahip olmama durumudur (Benli ve Yenihan, 2018). Bu tanımlardan genellikle yoksulluğun yalnızca gelir ile para cinsi üzerinden ölçülebilen bir olgu olduğu anlaşılsa da yoksulluk aslında çok boyutludur. Zira Şenkal (2021) yoksulluğun; “maddi, sosyal ve kültürel imkanlardan yoksun olmayı ifade etmekle birlikte sağlık, yaşam beklentisi, sosyal olanaklara erişim, öğrenme ve saygınlık” gibi unsurları olduğunu ifade etmiştir. Yoksulluk olgusu ekonomi, sosyal politika, sosyal hizmet, siyaset bilimi gibi pek çok disiplinin ortak konusu olduğu için yoksulluğa yönelik standart bir tanım geliştirilememiştir. Bu nedenle yoksullukla ilgili literatürde birçok tanım bulunmaktadır. Tanımların bir kısmı yoksulluğu salt ekonomik parametrelerle ölçülebilen bir olgu olarak ele almışken, bazı tanımlar yoksulluğun psiko-sosyal boyutuna odaklanmaktadır. Yoksulluğu standart bir tanımla açıklamak çok mümkün olmasa da yoksulluk türlerine değinmek yoksulluğun anlaşılmasını kolaylaştıracaktır. Mutlak ve Göreli Yoksulluk Mutlak yoksulluk temel gıdaların, temel giyim eşyalarının ve konut ihtiyacının karşılanamaması durumudur ve mutlak yoksulluk bu ihtiyaçları karşılamak için gerekli olan para miktarına göre yoksulluğu ölçmektedir (Şenkal, 2021). Mutlak yoksulluğu, bireylerin biyolojik varlıklarını devam ettirebilmek için gerekli olan asgari gelir düzeyi olarak tanımlamak da mümkündür (Şenses, İklim Değişikliği ve Yoksulluk 159 2001). Mutlak yoksulluk tanımı yalnızca bireylerin beslenme, giyinme gibi maliyetlerine odaklanmakta, sosyal ve kültürel ihtiyaçları yoksulluğun hesaplanmasında dikkate almamaktadır. 2015 yılı Dünya Bankası verilerine göre kişi başı günlük 1,90 doların altında yaşayan kişiler mutlak yoksul kabul edilmektedir. 2020 yılına kadar mutlak yoksulluğun pençesindeki insanların sayısı dünya çapında azalma gösterse de COVID-19 pandemisinin ve iklim değişikliğinin de etkisiyle yeniden artmaya başlamıştır. 2022 yılına gelindiğinde, pandemi, azalan gelirler, gıda enflasyonu, işsizlik ve işlerin durması 75 milyon ila 95 milyon yeni mutlak yoksul ortaya çıkarmıştır (The World Bank, 2022). Göreli yoksulluk ise yoksulluğun sosyal boyutunu ele alması hasebiyle mutlak yoksulluktan farklılaşmaktadır. Göreli yoksulluk, bireylerin yaşadıkları ülkedeki belli bir asgari yaşam standardının altına düşmesi durumunda ortaya çıkmaktadır (Şenkal, 2021). Göreli yoksulluk, birey ya da hanenin yoksulluk derecesinin ve satın alma gücünün hesaplanmasının, toplumdaki diğer birey ve hane halklarıyla kıyaslanarak yapılmasıdır. Mutlak yoksullukta hesaplamalar kişi başına düşen harcama düzeyi temelinde yapılırken; göreli yoksullukta diğer sosyal gruplarla kıyaslanarak yapılmaktadır. Dolayısıyla göreli yoksulluğun bireyin biyolojik varlığını tehlikeye atmadığını fakat bireyi, sosyal dışlanma ve sosyal izolasyon tehlikesi ile karşı karşıya getirdiğini söylemek mümkündür. İnsani Yoksulluk İnsani yoksulluk kavramı Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından ortaya konulmuştur. Bu kavram; insanın sağlık hizmetlerine, temiz su kaynaklarına, eğitim hizmetlerine ulaşabilirliği, uzun bir yaşam sürme hakkı ve sürdürülebilirlik kriterlerine dayalı olarak yeni fırsat ve seçenekleri kullanabilmek için gerekli altyapının varlığını ya da yokluğunu ifade etmektedir (Demirtürk vd., 2011). Yapabilirlikten Yoksunluk Yapabilirlik kavramı ilk kez 1980’lerde ekonomist Amartya Sen tarafından iyilik halini tanımlamanın bir yolu olarak kullanılmıştır. Kavram yıllar içinde değiştirilerek yapabilirlikten yoksunluk yaklaşımı ismini almıştır (Slabbert, 2018). Amartya Sen yoksulluğu, insanların yapmaya veya olmaya önem verdiği ama gerçekleştiremediği şeylere sahip olma durumu olarak kavramsallaştırmıştır (Onwuegbuchulam, 2018). Dolayısıyla yoksulluk yalnızca belli bir miktar gelirden yoksun olmak değil, aynı zamanda bireyin değerli ve önemli gördüğü herhangi bir şeyi gerçekleştirme özgürlüğünden de mahrum olması anlamına gelmektedir (Turgut, 2020). Kapasite yoksulluğu, insana yakışır bir İklim Krizi ve Sosyal Politika 160 yaşam sürmenin gerekliliklerinden olan temel bazı kapasitelerden yoksun olma halidir. Bu kavram yoksulluğa yeni bir tanım getirmiş ve yoksulluğu geleneksel gelir ölçümlerinin dışına çıkartıp bireylerin yapabildiklerine ve yapamadıklarına odaklanmıştır (Yuncu, 2005). Nöbetleşe Yoksulluk Nöbetleşe yoksulluk kavramı ilk kez Işık ve Pınarcıoğlu’nun (2015) ilk baskısını 2001 yılında yapan Nöbetleşe Yoksulluk isimli kitabında ortaya atılmıştır. Nöbetleşe yoksulluk kavramı İstanbul’un 1980’li yıllarda Türkiye’nin çeşitli yerlerindeki köylerden aldığı göçlerle ortaya çıkan bir durumu anlatmaktadır. Göçün ilk zamanlarında, şehre ilk göç edenler (enformel yapı) gecekondular yapmışlardır. İlk göç eden bu insanların ardından tanıdıkları ve akrabaları da İstanbul’a göç etmeye başlamış ve yeni göç edenler ile eskiden göç edenler arasında şehre uyumu kolaylaştıran bir dayanışma ağı ortaya çıkmıştır. Fakat zamanla göçlerin artması ve enformel yapının zayıflaması ile eskiden göç edenler yeni göç edenlere gecekondularını kiralamaya ve satmaya başlayarak onlar üzerinden yoksulluklarından kurtulmuş ve sınıf atlamışlardır. Bu durum nöbetleşe yoksulluk olarak adlandırılmaktadır. Yeni Yoksulluk Yeni yoksulluk kavramı; toplumsal dışlanma riski taşıyan, kenarda kalan, ekonomik ilişkiler açısından sistemle bütünleşmesi giderek zor bir hal alan tabakayı ifade etmektedir. Yeni yoksulları diğer yoksullardan ayıran en önemli özellikleri, yeterli gelire sahip olmamaktan dolayı yeterince tüketememek ve sosyal dışlanma duygusudur. Sosyal dışlanma yoksulların ele alınmasında anahtar kavram olarak batı toplumlarında kullanılmaktadır (Yücel-Batmaz, 2016). Yeni yoksulluk, tüketim toplumunun sonuçlarından olmakla birlikte toplumun üyeleri arasında umutsuzluğa neden olmakta ve yeni yoksulluk, kent yoksulluğunun ve toplumsal tabakalaşmanın önemli bir göstergesi olarak görülmektedir (Karakaş, 2010). Yoksulluk Kültürü Yoksulluk kültürü kavramı Amerikalı bir antropolog olan Oscar Lewis’in Porto Rikolu ve Meksikalılar üzerine yapmış olduğu alan çalışmalarına dayanmaktadır. Lewis bu kavramdan ilk olarak 1961 yılında yayınlanan Sanchez’in Çocukları [The Children of Sanchez] isimli kitabında söz etmiştir. Lewis Porto Rikolu ve Meksikalı aileleri 45 yıl ara ile izlemiş ve yoksul ailede yetişen çocukların da yetişkinliklerinde benzer durumda olduklarını gözlemlemiştir (Gorski, İklim Değişikliği ve Yoksulluk 161 2008). Bunun sonucunda Lewis, yoksulluğu bir kültür daha doğrusu bir alt kültür olarak ailede kuşaktan kuşağa geçen bir yaşam şekli olarak nitelemiştir (Özdoğan ve Çoşkun, 2009). Bu yoksulluk türü az gelişmiş ülkelerde yaygın olarak görülmektedir (Şenkal, 2021). Kırsal-Kentsel Yoksulluk Kırsal yoksulluğun çoğunlukla toprak sahibi olmayan veya toprakları az olan köylüler ile tarım işçileri arasında yaygın olduğu görülmektedir. Kırsal yoksulluk kavramının ayırt edici özelliği olan yeterli maddi ve sosyal imkanların yanında, yeterli sağlık imkânlarının, eğitim olanaklarının, teknolojinin, çoğu kamu hizmetinin ve kültürel faaliyet imkânlarının eksikliği de kendini göstermektedir. Kırsal yoksulluğun aksine kentsel yoksulluk kavramı daha çok, yaşamı idame ettirmek için gerekli gelir miktarının yetersizliği ve tüketim düzeyinin düşüklüğü gibi yoksulluğun nicel boyutunu ele almaktadır. Kırsal yoksulluk ve kentsel yoksulluk karşılaştırmasında kentsel yoksulların kırsal yoksulların aksine daha çok, gelir düzeyindeki yetersizlikleri, tüketim yetersizliklerini ve sosyal aktivitelere yeterli düzeyde katılamamayı önemsedikleri, buna karşılık kırsal yoksulların ise öncelikle bağımsızlık, güvenlik, sosyal ilişkilerde samimiyet, kimlik, hukuksal haklar gibi unsurları dikkate aldığı görülmektedir (Cerev ve Yenihan, 2018). 3. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE YOKSULLUK Yeşil Büyüme ve Yeşil Yoksulluğun Azaltılması Yeşil yoksulluğun tanımlanmasında daha önce de bahsetmiş olduğumuz Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının [UNDP] insani yoksulluk kavramından yola çıkmak anlamlı olacaktır. İnsani yoksulluk kavramı yalnızca sayısal parametrelerle yapılan yoksulluk tanımlarının aksine, yoksulluğu daha geniş bir açıdan ele almakta ve yoksulluk ölçümüne yaşam süresi, eğitim ve sosyoekonomik imkanları da dahil etmektedir. Şekil 1’de Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının gelişmekte olan ve sanayileşmiş ülkelerdeki insani yoksulluk sınıflandırması gösterilmektedir. İklim Krizi ve Sosyal Politika 162 Şekil 1. İnsani Yoksulluk Ölçüm Kriterleri Gelişmekte Olan Ülkeler İçin Sanayileşmiş Ülkeler İçin  40 yaşına kadar hayatta kalması beklenmeyen insanların yüzdesi,  Okuma yazma bilmeyen insanların yüzdesi,  Su ve sağlık hizmetlerine erişimi olmayan kişilerin yüzdesi. Beş yaş altı düşük kilolu çocukların yüzdesi,  Temiz içme suyu ve temel sağlık imkanlarından mahrum insanların yüzdesi.  60 yaşına kadar hayatta kalması beklenmeyen insanların yüzdesi,  İşlevsel okuma yazma bilmeyen insanların yüzdesi,  Gelir yoksulluk sınırının altında yaşayan insanların yüzdesi,  Uzun dönemli işsizlik (12 ay +) oranı. Kaynak: Castles, 1998. Temiz su kaynaklarından, yeşil alanlardan yoksun olma durumunu yeşil yoksulluk olarak kavramsallaştırmak mümkündür. Şekilde de görüldüğü üzere UNDP temiz içme suyu kaynaklarından mahrum olmayı gelişmekte olan ülkelerin insani yoksulluk ölçümünde bir kriter olarak kabul etmiştir. Bir bakıma yoksulluk; yeşil alan ve tabii ortamların korunması, endüstriyel atıkların doğaya salınımının engellenmesi ve temiz su kaynaklarının korunması ile yakından ilişkilidir (Güzel ve Buz, 2019). Yeşil yoksulluğun azaltılması, yoksul hane halklarının doğal ekolojik çevrelerinde yaşadığı, kendisi ve sosyal çevresi etrafında inşa edilmiş üç boyutlu yoksullukla mücadele projesi olmakla birlikte (Wang, vd., 2021); yeşil yoksulluğun azaltılması, öncelikle yoksulluğun yoğun olduğu bölgelerdeki ekolojik çevrenin korunarak endüstrinin geliştirilmesini gerektirmektedir. Bunun yolları ise; yeşil endüstrinin, yeşil bilim ve teknolojinin geliştirilmesi, toplum katılımı, kırsal insan kaynaklarının geliştirilmesi ve eğitimdir. Yeşil yoksulluğun azaltılmasının yalnızca ekonomik düzeyde yoksulluğun azaltılmasını ifade etmemekte, aynı zamanda insan ve doğanın iş birliği içinde ve sürdürülebilir gelişimini de içermektedir. Buna "yoksul yanlısı yeşil büyüme" ismi verilmektedir (Zhou vd., 2021). Dolayısıyla yeşil büyümenin, ekonomik büyümenin ekolojik denge gözetilerek yeniden ele alınması ile ortaya çıktığını söylemek mümkündür. İklim Değişikliği ve Yoksulluk 163 Gıda Güvenliği Dünya nüfusunun hızla artması, iklim değişikliği, çevre kirliliği, yoksulluk ve eğitimsizlik gibi sebeplerle beslenme sorunları derinleşmekte ve gıda güvenliğinin sağlanması zorlaşmaktadır. Gıdalarla ilgili olarak insan sağlığını olumsuz etkileyici üç tehdit bulunmaktadır. Bunlar; fiziksel tehlikeler, biyolojik tehlikeler ve kimyasal tehlikelerdir. Gıdaların içinde veya yüzeyinde bulunan saç kılı, cam parçası gibi maddeler fiziksel tehlikeleri; gıda bileşiminde doğal olarak bulunan zehirli kimyasallar, mikroorganizmalar, virüsler, bakteriler ve GDO (genetiği değiştirilmiş organizma) biyolojik tehlikeleri; metaller, tarım ilaçları ve deterjanlar gibi maddeler de kimyasal tehlikeleri oluşturmaktadır (Erkmen, 2010). Bu tehlikeler yalnızca insanları değil, hayvanları ve doğayı da olumsuz etkilemekte, kalıcı hasarlara sebep olmaktadır. Küresel Beslenme Raporunun [Global Nutrition Report] 2021 verilerine göre; dünya genelindeki 5 yaş altı çocukların 149,2 milyonu normalden az gelişmiş, 45,4 milyonu hastalık veya açlıktan bitap düşmüş, 38,9 milyonu da obez durumdadır. Yetişkin kadın ve erkeklerin yüzde 40’ından fazlası ya fazla kilolu ya da obezdir. Covid-19 pandemisinin de etkisiyle, 155 milyon insanın aşırı yoksulluğa sürüklenmesi ile sağlıklı beslenme daha zor hale gelmiştir. Kötü beslenmenin bir sonucu olarak düşünülen ölümler, 2010 yılından bu yana yüzde 15 artmıştır. Sağlıksız beslenmenin küresel iklim üzerinde de olumsuz etkileri bulunmaktadır. Küresel gıda talebi tüm sera emisyonlarının yüzde 35’ini oluşturmakta ve önemli ve artan miktarlarda çevresel kaynak kullanmaktadır. Sera gazı emisyonlarının ve arazi kullanımının çoğundan hayvan kaynaklı gıdaların sorumlu olduğu iddia edilmektedir. Gıda güvenliği; her insanın her zaman aktif ve sağlıklı bir yaşam için gerekli olan günlük beslenme ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek yeterli, güvenli ve besleyici gıdaya fiziksel, sosyal ve ekonomik açıdan erişebilir olma durumudur (FAO, 2001). Gıdanın güvenilir olmamasının en önemli sonucu ise yetersiz beslenme ve kötü beslenmedir (Mbow vd., 2019). Yetersiz beslenme, bireyin aktif ve sağlıklı bir yaşam sürdürmek için gerekli olan kalori, vitamin ve mineral miktarını sağlamaya yeterli olmadığı durumlarda ortaya çıkmaktadır (FAO, 2008). Yetersiz beslenme aynı zamanda da yoksulluk göstergesidir. İsteği dışında, elinde olmayan nedenlerle yetersiz beslenmek zorunda kalan, günlük kalori ihtiyacını karşılayamayan bireylerin mutlak yoksulluk içinde olması muhtemeldir. Gıda sistemi; gıdanın üretimi, nakliyesi, perakende satışı, tüketimi ve israfındaki tüm faaliyetlerin ve aktörlerin insan sağlığı ve beslenmesindeki ve çevre üzerindeki etkilerini kapsamaktadır. Gıda sistemleri, önemli ölçüde sera gazı emisyonlarına ve dolayısıyla iklim değişikliğine önemli ölçüde yol açmak- İklim Krizi ve Sosyal Politika 164 tadır. Buna karşılık, iklim değişikliği gıda sistemlerini; gıda mevcudiyeti, gıdaya erişim, gıdanın kullanımı ve istikrarı konularında olumsuz etkilemekte ve gıda güvenliğini tehdit etmektedir (Mbow vd., 2019). İklim değişikliği; gıda güvenliğinin mevcudiyet, ulaşım, kullanım ve istikrar ayaklarını olumsuz etkilemektedir (FAO, 2008). Tablo 1’de gıda güvenliği, gıda sistemi ve iklim değişikliği ilişkisi gösterilmiştir. Tablo 1. Gıda Güvenliği, Gıda Sistemi ve İklim Değişikliği İlişkisi Gıda Güvenliği Ayakları Mevcudiyet Ulaşım Kullanım İstikrar Gözlemlenen ve Öngörülen İklim Değişikliği Etkilerine İlişkin Örnekler  Mahsul ve hayvancılık sistemlerinde düşük verim  Polen taşıyıcı eksikliğinden kaynaklanan verim azalması; zararlılar ve hastalıklar  Gıda kalitesinin azalması  İklim değişikliği kaynaklı gıda depolama ve taşıma ağlarında bozulmalar  Verim düşüşleri, çiftçilerin geçim kaynaklarındaki değişiklikler, gıda satın alma güçlerinin kısıtlı olması  Gıda satın almak için kaynak yetersizliği nedeniyle düşük gelirli tüketiciler üzerinde fiyat artışı ve ani etkiler  Tarımsal ticaretin ve ulaşım altyapısının bozulması  Mikroorganizma ve toksinlerin yaygınlaşması nedeniyle gıda güvenliği üzerindeki etkiler  Atmosferdeki artan karbondioksit nedeniyle beslenme kalitesinde düşüş  Artan sel riski nedeniyle ishal ve diğer bulaşıcı hastalıklara daha fazla maruz kalma  Aşırı olayların sıklığı ve ciddiyetinin artması nedeniyle arzda daha fazla istikrarsızlık; gıda fiyatlarının yükselmesi ve tarımsal gelirlerin istikrarsızlığı  Mahsul yetmezliğinin göç ve çatışmaya yol açması Uyum ve Azaltma Örnekleri  Uyum uygulamalarının artırılması  Yeni teknolojilerin benimsenmesi  Bütünleşmiş uygulamalar ile dayanıklılığın artırılması, daha iyi gıda depolama  Atıkları azaltarak, diyetleri değiştirerek gıda talebinin azaltılması  Mahsul verimi ve hayvancılık verimlilik açıklarının kapatılması  Risk yönetimi  Dayanıklı geçim kaynakları oluşturmak için bütünleşmiş tarım uygulamaları  Tedarik zinciri verimliliğinin israfın önlenerek azaltılması  İklime daha dayanıklı gıda sistemleri, kısaltılmış tedarik zincirleri, diyet değişikliği, pazar değişikliği  Soğuk gıda zincirinin ve depolamanın geliştirilmesi  Uyarlanabilir mahsul ve hayvancılık çeşitleri, sağlıklı beslenme, daha iyi besin güvenliği  Entegre sistemler ve uygulamalar, çeşitlendirilmiş yerel tarım, altyapı yatırımları, gıda kaybını ve israfını azaltma yoluyla dayanıklılık  Aşırı olaylarla başa çıkmak için çiftçiler için ürün sigortası NOT: Bu tablo Mbow ve diğerlerinin (2019) Food Security isimli eserinden uyarlanmış ve Türkçe ’ye çevrilmiştir. İklim Değişikliği ve Yoksulluk 165 İklim Mültecileri Sel, kuraklık, aşırı sıcaklık, deprem gibi doğal afetler, doğal kaynakların tükenmesi ve iklim değişikliği gibi çevresel unsurlar nedeni ile göç etmek zorunda kalan insanlar için “iklim mültecileri”, “çevre mültecileri” ve “çevre göçmenleri” gibi kavramlar kullanılmaktadır (Asmita, 2009; Ekşi, 2016). Bir diğer tanıma göre iklim mültecileri; yaşadıkları çevrenin bozulması ve iklim değişikliği nedeni ile hayatta kalabilmek için zorunlu göç eden kişileri ifade etmektedir (Biermann ve Baas, 2010; Topgül ve Beytaş, 2022). ABD’li çevre uzmanı Lester Brown 1970’li yıllarda çevre mültecileri kavramını ortaya atmış ve kavram popüler bir hale gelmiştir (Berchin vd., 2017). El-Hinnawi (1985) çevre mültecileri kavramını; çevresel bozulma nedeniyle, biyolojik varlığı tehlike altında olan veya yaşam kalitesi ciddi şekilde olumsuz etkilenen ve bu sebeple geçici veya kalıcı olarak yaşam alanlarını terk etmek zorunda kalan insanlar olarak tanımlamıştır. Fakat hem çevre mültecileri hem de iklim mültecileri kavramlarının hukuki açıdan bir karşılığı bulunmamaktadır. 1951 yılında Cenevre’de imzalanan Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme maddelerine binaen mülteci şu şekilde tanımlanmıştır; “(…) ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen (…)” Bu tanım daha sonra ülkemizde 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda da aynen yer bulmuş fakat yalnızca Avrupa ülkelerinden gelenlere mülteci statüsü verilmeye başlanmış ve mülteci tanımına iklimsel ve çevresel değişiklikler sebebiyle göç edenler dahil edilmemiştir. Bir kimseye mülteci statüsü verilebilmesi için kişinin kendi ülkesi dışında bir ülkede yaşaması gerekmektedir. Oysa ki iklim mültecileri kendi ülkelerinde dahi iklim değişikliğine bağlı sorunlar nedeniyle şehir değiştirmek sureti ile göç edebilmektedir (Ekşi, 2016). Bahsi geçen kavramların hukuki bir tanımı ve geçerliliği olmadığı için Topgül ve Beytaş (2022) iklim ve çevre sebebiyle göç eden kişilere ‘çevresel nedenlerle yerinden edilmiş kişiler’ denilmesini önermektedir. Bu kavram Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği tarafından tanımlanmıştır. Tanıma göre çevresel nedenlerle yerinden edilmiş kişiler; çevresel ve iklime dayalı nedenlerle hayatları ve refahları ciddi risk altında olup göç ettirilen veya etmek zorunda kalan insanlardır (Gorlick, 2007; Besthorn ve Meyer, 2010). Fakat İklim Krizi ve Sosyal Politika 166 literatürde daha sık kullanılıyor olması nedeniyle bu çalışmada iklim mültecileri kavramı kullanılmıştır. İklim mülteciliği sorununu doğuran iklim değişikliği kaynaklı göçler; hızlı ve ani gelişen olgulara bağlı göçler ve yavaş ve aşamalı gelişen olgulara bağlı göçler olmak üzere iki grupta ele alınabilir (Ilık-Bilben, 2019). Bu gruplandırma Şekil 1’de detaylı olarak ele alınmıştır. Şekil 1. İklim Değişikliği Kaynaklı Göçlerin Gruplandırılması Hızlı ve Ani Gelişen Olgulara Bağlı Göçler Yavaş ve Aşamalı Gelişen Olgulara Bağlı Göçler  Seller [İklim değişikliği yoğun yağış vakalarını ve sıklığını artırmaktadır. Bu durum tarım ve hayvancılık faaliyetlerine zarar vermektedir. Sel sebebi ile kanalizasyonlar zarar görebilmekte ve salgın hastalıklar ortaya çıkabilmektedir.]  Fırtına ve Kasırga [Küresel ısınma fırtına ve kasırgayı tetiklemektedir.]  Deniz Seviyesinin Yükselmesi [Deniz seviyesinin yükselmesi sonucunda verimli tarım arazileri kaybolmakta, toprağın tuz seviyesi artmakta ve tarım faaliyetleri sekteye uğramaktadır.]  Artan Sıcaklık ve Çölleşme [Sıcakların artması da verimli toprakların kaybolmasına ve nemini kaybetmesine yol açmaktadır.] İklim değişikliği ile birlikte meydana gelip, göçlere yol açan bu sorunlarla gelişmiş olan ülkelerin mücadele etmesi, gelişmekte olan ve geri bırakılmış ülkelerin mücadelesinden daha kolaydır (Ilık-Bilben, 2019). Gelişmiş ülkelerin maddi kaynaklarının daha fazla olması, iklim değişikliği ile ilgili küresel zirvelerde daha fazla söz sahibi olmaları, refah ülkeleri olmaları sebebiyle gelişmiş ülke halklarının iklim değişikliği konusunda daha bilinçli ve eğitimli olması, gelişmiş ülkeleri iklim değişikliği ile mücadelede diğer ülkelere göre daha avantajlı kılmaktadır. Her sene ortalama 21,5 milyon insan iklim ile ilgili krizler nedeniyle göç etmek zorunda kalmaktadır (IDMC, 2016). İklim değişikliğine bağlı göçler anlamında Güney Pasifik ve Asya ülkeleri oldukça kırılgan ve riskli bir konumdadır. Özellikle bu ülkelerden yapılacak yoğun göçlerin, beraberinde salgın hastalıkları, açlığı ve yoksulluğu getirebileceği düşünülmektedir (Ilık-Bilben, 2019). Myers (1993) 2050 yılına kadar ormanların azalması, çölleşmenin artması, işsizlik, yoksulluk, küresel ısınma ve hızlı nüfus artışı gibi nedenlerle, 150 milyon iklim mültecisinin olacağını öngörmüştür. İlerleyen yıllarda coğrafi ko- İklim Değişikliği ve Yoksulluk 167 numu nedeniyle Türkiye’nin Orta Doğu’dan ve Orta Asya’dan gelecek olan iklim mültecileri için hem hedef hem de transit bir ülke olması beklenmektedir (Güngörmüş, 2021). Bu durumun ise hâlihazırda pek çok ülkeden yoğun ve düzensiz göç alan Türkiye’yi sosyo-ekonomik, siyasi ve kültürel yönlerden çıkmaza sokması muhtemeldir. İklim göçleri yoksul bir iklim mültecileri grubunu ortaya çıkaracak, nöbetleşe yoksulluğu, kentsel yoksulluğu ve dolayısıyla yeni yoksulluğu artıracaktır. İklim Değişikliği ve İnsan Hakları Söz konusu insan hakları olduğunda iklim adaleti kavramından bahsetmekte fayda vardır. Bu kavram, iklim değişikliğini etik bir mesele olarak ele almakla birlikte, iklim değişikliğine karşı en savunmasız kalan insanlar üzerindeki yüküne odaklanmaktadır (Huntjens ve Zhang, 2016; Ilık-Bilben, 2018). İklim adaletinin bakış açısı; çevreyi en az kirletenlerin ve iklim değişikliğine en az katkıda bulunan toplumların bunun olumsuz etkilerine en çok maruz kalanlar olduğu yönündedir (Ilık-Bilben, 2018). İklim değişikliğiyle tarım arazilerinin verimsizleşmesi gıda fiyatlarını artıracak, bu da yoksulları daha yoksul hale getirecektir. İklim değişikliğinden en çok zararı tarım dışı olan aileler (yani gıda ihtiyacını marketlerden karşılayanlar) görecektir. Konu ile ilgili yapılmış olan araştırmaların çoğu, yalnızca gelişmekte olan ülkelerde gıda güvensizliğinin yaşanabileceğini belirtmiş, sosyal güvenlik ağlarının gelişmiş olduğu ülkelerdeki gıda güvensizliği sorununa değinmemiştir. Çünkü iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin sosyal güvenlik ağları tarafından telafi edilmesi gelişmiş ülkelerde daha olasıdır. (Leichenko ve Silva, 2014) İklim değişikliğinin etkileri bireyler, aileler, toplumlar ve bölgeler açısından ele alındığında da eşit değildir. İklim değişikliğinin can ve mal kaybı, tarımsal verimliliğin ve üretimin azalması, su krizlerinin yaşanması, kutuplardaki donmuş kara parçalarının erimesi gibi olumsuz etkilerini herkes ve her bölge eşit şekilde hissetmemektedir (Adger, 2004). Bu durum iklim değişikliği mevzusunda, iklim değişikliğinin etkilerini ve bunlara uyumda eşitsizliği ortaya koymaktadır. Fakat bu eşitsizliğin bazılarına avantaj sağladığı düşünülmektedir. İklim değişikliğiyle kışın havaların daha ılık olmasından dolayı yakıt masraflarının düşmesi ve ısınan havalarla birlikte turizm faaliyetlerinin süresinin artması, tarımsal üretim sürecinin güneşli gün sayısının artmasına bağlı olarak uzaması; bazı insanlar, toplumlar ve ülkeler için iklim değişikliğinin olumlu etkilerinden olacaktır. Dolayısıyla iklim değişikliği olgusu hem kazanan hem de kaybeden sınıflar doğuracaktır (O’Brien ve Leichenko, 2003; O’Brien ve Leichenko, 2006). 168 İklim Krizi ve Sosyal Politika İklim değişikliği konusundaki eşitlik ihtiyacını iki başlık altında incelemek mümkündür. Bunlardan ilki iklim değişikliğini azaltmada eşitlik, diğeri iklim değişikliğinin etkileri ve etkilerine uyumda eşitliktir. İlk olarak iklim değişikliğini azaltmada eşitlik konusuna değinmekte fayda vardır. Sera gazı emisyonunun azaltılması iklim değişikliğini azaltmada ön şarttır. Brown’a göre (2003) tüm uluslar, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri konusunda kendilerine adil ve eşit davranıldığına inandığı takdirde çözüm için çaba sarf edeceklerdir. Ülkeler arasındaki eşitlik farkı, Kyoto Sözleşmesi’nde bile ortaya çıkmış; bazı ülkeler zirveye birçok avukat ve diplomat gönderebilirken bazı ülkeler yalnızca birkaç kişi görevlendirebilmiştir (Gupta, 2000). Bu durum, ülkelerin iklim değişikliği ile mücadeledeki potansiyel gücünü ve imkanlarını ortaya koymaktadır. İklim değişikliği konusundaki tartışmalar genellikle gelişmiş ülkeleri ifade eden “Kuzey” ve gelişmekte olan ülkeleri ifade eden “Güney” ülkelerini kıyaslamayı içermektedir. Kuzey ülkelerindeki iklim değişikliği sorunu, insan güvenliği sorunu olarak değil, mücadele edilebilir bir çevre sorunu olarak görülmektedir (Ikeme, 2003). İnsan güvenliği; temel haklara, ihtiyaçlara ve geçim kaynaklarına sahip olmayı ve bireyin kendisini geliştirip gerçekleştirmesi için fırsatlara sahip olmayı içermektedir (Khagram vd., 2003). İklim değişikliğinin etkileri ve etkilerine uyum konusuna gelince, gelişmiş ülkelerin sahip oldukları gayri safi yurt içi hasılanın yüksek olması, gelişmiş teknolojileri, eğitim sistemleri ve kurumları sebebiyle iklim değişikliğine daha kolay uyum sağlayabilecekleri ve iklim değişikliğinden daha az zarar görecekleri düşünülmekteyse de gelişmiş ülkelerde dahi iklim değişikliğinden zarar görecek bölgeler ve topluluklar mevcuttur (O’Brien vd., 2004). İklim değişikliği ve insan hakları konusunda endişe uyandıran ve adaletsizlikleri tetiklemesi muhtemel bir sorun da “çevresel çatışma”dır. Soğuk Savaşın sona ermesi ile birlikte çevre sorunlarına ve buna bağlı olarak çevresel güvenliğe duyarlılık artmıştır. Mineraller, balıklar, sular ya da belirli alanlar gibi tükenmekte olan kaynakların hakimiyeti için çatışma çıkartılması alışılagelmiş bir silahlı çatışmadır. Çevresel kaynakların tükenmeye başlamasıyla birlikte çatışmaların çıkacağı öngörülmekteyse de literatürde bu olguyu çevresel çatışma olarak ela alan çalışmalar açıklık, yöntem ve tartışma bakımından eksik kalmaktadır (Gleditsch, 1998). Çevresel kaynaklar için ülkeler veya topluluklar arasında meydana gelebilecek çatışmaların yaşanması insan hakları kazanımları açısından tehdit oluşturacaktır. İklim Değişikliği ve Yoksulluk 169 Sonuç İklim değişikliği sorunu insanın doğaya hükmetme ve doğayı dönüştürme hırsı sonucunda ortaya çıkmış olan bir olgu ve 21. yüzyılda insanlığın karşılaştığı en ciddi krizlerdendir (Ilık-Bilben, 2018). İklim değişikliği olgusu; gıda güvenliğini ve mevcudiyetini tehlikeye atmakta, kronik işsizliği ve kitlesel göçleri tetiklemekte, özellikle gelişmekte olan ülkelere maddi açıdan yıpratıcı sorumluluklar yüklemekte, yeni yoksullar meydana getirmekte ve var olan yoksulluğu derinleştirmektedir. İklim değişikliğinin tıpkı COVID-19 pandemisi gibi toplumsal bir kontrol aracı görevi görüp görmeyeceği, iklim değişikliği olgusunun küresel örgütlerce uluslararası sözleşmeler ve anlaşmalar yoluyla gelişmekte olan ülkelerin iç işlerine ve özerkliklerine bir müdahale aracı olup olmayacağı, temel insan haklarının iklim değişikliği ile mücadele sürecinde ne derece korunabileceği, iklim değişikliği ile mücadele hususunda gelişmiş ülkelerin sorumlulukları ile gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin sorumluluklarının eşit olup olmayacağı endişe konusudur. Başta yeşil yoksulluk olmak üzere, iklim değişikliğinin yol açabileceği tüm yoksulluk türlerinin önlenebilmesi adına gelişim ve refah düzeyi ne olursa olsun tüm ülkelerin iş birliği ve iklim adaleti çerçevesinde çalışması gerekmektedir. Bu doğrultuda yerel yönetimlere de sorumluluk düşmektedir. Çevre dostu kentlerin oluşturulması, enerji, su, yakıt gibi kaynakların kullanımında tasarruf sağlanması, yerel istihdamın artırılması ve ekonomik kalkınmanın desteklenmesi, kent içi trafiğin azaltılması gibi önlemler yerel yönetimler tarafından alınmalıdır (Uysal, 2022). Fakat tüm bu düzenlemeler yapılırken temel insan haklarının gözetilmesi gerekmektedir. İklim Krizi ve Sosyal Politika 170 KAYNAKÇA Adger, W.N. (2004). Commentary: The Right to Keep Cold. – Environment and Planning A 36: 1711-1715. Asmita, N. (2009). Migration and Natural Disasters, Environment and Climate Change: Assessing the Evidence, Edited by Frank Laczko/Christine Aghazarm. International Organization for Migration-IOM, Geneva. Benli, A. ve Yenihan, B. (2018). Yoksulluğun Kavramsal Çerçevesi. Yoksulluk Farklı Boyutlarıyla (1. Baskı) içinde (1-15). Bursa: Dora Basım Yayın. Berchin, I. I., Valduga, I. B., Garcia, J. ve de Andrade, J. B. S. O. (2017). Climate change and forced migrations: An effort towards recognizing climate refugees. Geoforum, 84, 147150. Besthorn, F. H. ve Meyer, E. E. (2010). Environmentally Displaced Persons: Broadening Social Work’s Helping Imperative. Critical Social Work Critical Social Work Critical Social Work. Biermann, F. ve Boas, I. (2010). Preparing for a Warmer World: Towards a Global Governance System to Protect Climate Refugees. Global Environmental Politics, 10(1), 60-88. Brown, D. A. (2003). The importance of expressly examining global warming policy issues through an ethical prism. Global Environmental Change, 13(4), 229-234. Castles, I. (1998). Human Development Report 1998. Population and Development Review, 24(4), 831-832. Cerev, G. ve Yenihan, B. (2018). Yoksulluk Farklı Boyutlarıyla. (1. Baskı). Eskişehir: Dora Yayıncılık. Demirtürk, R. B., Bozkuş, N., Cephe, A., Aktaş, B., Afşar, S. T. ve Çıngı, H. (2011). Yoksulluk Düzeyinin Modellenmesi Üzerine Bir Araştırma. Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, 14(1), 2967. Ekşi, N. (2016). İklim Mültecileri. Göç Araştırmaları Dergisi, (4), 10-58. El-Hinnawi, E. (1985). Environmental refugees United Nations Environment Programme. Nairobi, Kenya. Erkmen, O. (2010). Gıda kaynaklı tehlikeler ve güvenli gıda üretimi. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 53(3), 220-235. FAO (2001). Food Insecurity in the World 2001. Food and Agriculture Organization of the United Nations, Rome, Italy. FAO (2008) Food Security in Mountains – High Time for Action. Food and Agriculture Organization of the United Nations, Rome, Italy. Gleditsch, N. P. (1998). Armed conflict and the environment: A critique of the literature. Journal of Peace Research, 35(3), 381-400. Global Nutrition Report (2021). The state of global nutrition. 16 Haziran 2022 tarihinde https://globalnutritionreport.org/reports/2021-global-nutrition-report/executive-summary/ adresinden alındı. Gorlick, B. (2007). Environmentally displaced persons: A UNHCR perspective. Environmental Refugees: the Forgotten Migrants”, Discussion Event, New York. Gorski, P. (2008). The Myth of the``Culture of Poverty''. Educational Leadership, 65(7), 32. İklim Değişikliği ve Yoksulluk 171 Gupta, J. (2000). On behalf of my delegation...: a survival guide for developing country climate negotiators. Centre for Sustainable Development for Americas, Washington, WA, US. Güngörmüş, Ö. (2021). Devletler görmese de ‘iklim mültecileri’ hızla göç ediyor. TRT Haber. 9 Haziran 2022 tarihinde https://www.trthaber.com/haber/cevre/devletler-gormese-de-iklimmultecileri-hizla-goc-ediyor-588513.html adresinden alındı. Güzel, B. ve Buz, S. (2019). “Yeşil” Yoksulluk, Çevresel Adalet ve Sosyal Hizmet. Toplum ve Sosyal Hizmet, 30 (3), 1052-1069. Huntjens, P. ve Zhang, T. (2016). Climate justice: Equitable and inclusive governance of climate action. The Hague Institute, Working Paper, 16. IDMC. (2016). Briefing Paper. Seizing the Momentum. Displacement on The Global Climate Change Agenda. Internal Displacement Monitoring Centre, Switzerland 2016. Ikeme, J. (2003). Equity, environmental justice and sustainability: incomplete approaches in climate change politics. Global Environmental Change, 13(3), 195-206. Ilık-Bilben, M. (2018). Yeni Bir Toplumsal Düzenin Doğum Sancısı: İklim Adalet(sizliğ)i ve Hak Temelli Yaklaşımın Önemi. Mediterranean Journal of Humanities, 8(1), 213-226. Ilık-Bilben, M. S. (2019). Dünyadan Örnekler Işığında İklim Değişikliği Kaynaklı Göçleri Anlamak. Mediterranean Journal of Humanities, 9(2), 335-355. Işık, O. ve Pınarcıoğlu, M.M. (2015). Nöbetleşe Yoksulluk: Sultanbeyli Örneği. (10. Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları. Karakaş, M. (2010). Küresel Yoksulluğun Öteki Yüzü: Yeni Yoksulluk ve Sosyal Dışlanma. Afyon Kocatepe University Journal of Social Sciences, 12(2). Khagram, S., Clark, W., ve Raad, D. F. (2003). From the environment and human security to sustainable security and development. Journal of Human Development, 4(2), 289-313. Leichenko, R. ve Silva, J. A. (2014). Climate change and poverty: vulnerability, impacts, and alleviation strategies. Wiley Interdisciplinary Reviews: Climate Change, 5(4), 539-556. Lewis, O. (1961). The Children of Sanchez. New York: Vintage Mbow C., Rosenzweig C., Barioni L.G., Benton T.G., Herrero M., et al. (2019). Food security. In Climate Change and Land: An IPCC Special Report on Climate Change, Desertification, Land Degradation, Sustainable Land Management, Food Security, and Greenhouse Gas Fluxes in Terrestrial Ecosystems, ed. PR Shukla, J Skea, E Calvo Buendia, V MassonDelmotte, H-O Pörtner, et al., s. 437–550. Geneva: Intergov. Panel Clim Change. Myers, N. (1993). Ultimate Security: The Environmental Basis of Political Stability. O’Brien, K. ve R. Leichenko 2003: Winners and Losers in the Context of Global Change. Annals of the Association of American Geographers 93 (1), 99-113. O'Brien, K. ve Leichenko, R. (2006). Climate change, equity and human security. Die Erde, 137(3), 165. O'Brien, K., Sygna, L., ve Haugen, J. E. (2004). Vulnerable or resilient? A multi-scale assessment of climate impacts and vulnerability in Norway. Climatic change, 64(1), 193225. Onwuegbuchulam, S. P. C. (2018). A Capability Approach assessment of poverty in the sociopolitical history of South Africa/KwaZulu-Natal. Journal of Poverty, 22(4), 287-309. Özdoğan, F. ve Coşkun, S. (2009). Yoksulluk kültürü yaklaşımına eleştirel bir bakış. Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü. 172 İklim Krizi ve Sosyal Politika Slabbert, I. (2018). Applying the capability approach in social work education. Social Work Education, 37(7), 867-881. Şenkal, A. (2021). Yoksulluğun Politik Ekonomisi. (1. Baskı). Ankara: Nobel Yayınları. Şenses, F. (2001). Küreselleşmenin Öteki Yüzü Yoksulluk. (2. Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları. The World Bank (2011). The Poverty Impacts of Climate Change: Poverty Reductıon And Economıc Management (Prem) Network. The World Bank (2022). Understanding Poverty. 30 Haziran 2022 tarihinde https://www.worldbank.org/en/topic/poverty/overview adresinden alındı. Topgül, S. ve Beytaş, O. (2022). İklim Mültecileri ve Sosyal Hizmet: Kriz mi Fırsat mı? Toplum ve Sosyal Hizmet, 33(2), 687-705. Turgut, A. Ş. (2020). Yapabilirlikten Yoksunluk Yaklaşımı Bağlamında Engelli Yoksulluğu. Current Debates on Social Sciences 5 (1. Baskı) içinde (501-513). Ankara: Bilgin Kültür Sanat Yayınları. Uysal, Y. (2022). İklim değişikliği ve küresel ısınma ile mücadelede yerel yönetimlerin rolü: Tespitler ve öneriler. Kesit Akademi Dergisi, 8 (30), 324-354. Wang, Y., Jiang, Y., Cai, J. ve Zhang, N. (2021). Value Orientation and Realization Path of Ecological Poverty Alleviation Based on Green Poverty Reduction Concept. Yuncu, D. (2005). İki yoksulluk yaklaşımı: A. Sen’in Yapabilirlikten Yoksunluk Teorisi ve Toplumsal Dışlanma çerçevesinin karşılaştırması, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu Araştırma Raporu, İstanbul. Yücel-Batmaz, N. (2016). Kentsel Yoksullukla Mücadelede Belediyelerin Rolü “Keçiören Belediyesi Örneği”. Aksaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. 8(1), 37-50. Zhou, D., Cai, K. ve Zhong, S. (2021). A Statistical Measurement of Poverty Reduction Effectiveness: Using China as an Example. Social Indicators Research, 153(1), 39-64.