Editör’den…
İnan Özdemir Taştan
Kültür ve İletişim’in 45. sayısıyla sizlerleyiz. Böylelikle dergimiz 23. yaşına başlıyor!
Geçen her yılla birlikte Türkiye akademi tarihinde azimle yol almayı sürdüren ki’nin bir
parçası olmaktan daha çok gururlanıyoruz… Bu sayıyla birlikte yapmaktan büyük bir
mutluluk ve gurur duyduğum, akademik olarak çok şey öğrendiğim editörlük görevim
de sona ermiş oluyor. Bu vesileyle birkaç teşekkür etmek isterim. 45. sayımız hayatın
hem durduğu hem devam ettiği, dünya genelinde milyonlarca insanın hayatı evine
sığdırma mücadelesi verdiği, küresel kapitalizmin büyük bir hızla dönüşmeye başladığı
pandemi günlerinde yayıma hazırlandı. Böylesine zorlu bir dönemde derginin her
zamanki gibi özenli ve nitelikli çıkması için emek veren tüm kör hakemlere ve
dergimizin zorlu yayım kriterleri nedeniyle kimi durumlarda metinlerini defalarca revize
etmeleri gereken yazarlara verdikleri emek ve katkı için çok teşekkür ederim. Editör
yardımcıları Sinem Akyön Çelik, Sıla Levent ve Vahdet Mesut Ayan her zaman olduğu
gibi yürüttükleri bu işi büyük bir özen ve titizlikle yerine getirmekle kalmayıp, bu zorlu
akademik faaliyeti keyifli bir dayanışmaya çevirdiler. En içten teşekkürlerimi onlara
iletmek isterim. Son olarak farklı şehirlerde yaşasalar da ki için bir araya gelen, derginin
köklü geçmişini kurmakla kalmayıp, geleceğe de emin adımlarla ilerlemesine her tür
katkıyı sunan yayın kurulunun sevgili üyelerine, hocalarımıza teşekkür ederim.
Bu sayıyı sevgili dostum ve meslektaşım Tuğba Taş ile birlikte çıkardık. Tuğba
sayının “Görsel Kültür” temalı dosyasını hazırlardı ve dosyada yer alan yazıların
editöryal süreçlerini takip etti. Kendisine hem bu harika dosya için hem de birlikte
çalışmanın keyfini paylaştığı için çok teşekkür ederim. Sayının dosya konusu
kapsamındaki yazılarını sizlere dosya editörü olarak Tuğba takdim edecek.
45. sayımızda yine dolu dolu bir içerikle sizlerleyiz. Bu sayıda kör hakemlik
sürecini tamamlayan 11 bilimsel araştırma makalesinin yanı sıra bir kitap eleştirisi ve
bir de değini yer alıyor. Bu yazıların altısı dosya konusu dışındaki yazılardan oluşuyor.
Bunlardan ilki Nihan Bozok’un “Hastalığını Anlatmak, Dünyaya Doğru Açılmak,
Dayanışmak ve Güçlenmek Üzerine: Kadınların Sözlerine Uğrayan Sağaltıcı
Diyaloglar” başlıklı makalesi. Bozok, makalesinde modern tıp geleneğinin hasta
5
anlatıları yerine görüntüleme ve test etme tekniklerine yönelmesinin iyileşme
süreçlerine olan olumsuz etkilerini, bu durumun doktor ile hasta arasındaki iletişimi
nasıl ketlediğini tartışıyor ve kadınların bunu aşmak üzere başvurdukları anlatıların
kıymetini vurguluyor. Dünyanın Covid-19 virüsü nedeniyle sarsıldığı, hastalığın birinci
gündem haline geldiği bu pandemi günlerinde hepimiz evlerimize kapanmışken veya
kapanmaya çalışıyorken, insanların mesafelenmesi isteniyor ve gerekiyorken,
yaşadıklarımıza ilişkin anlatımız sadece kendi beden ve ruh sağlığımız için değil, diğer
insanlar için de çok önemli bir hale geliyor. İnsanlar yeni tanışılan bu virüsün bedenler
üzerindeki etkisini ve hastalık sürecinin nasıl atlatıldığını bu deneyimi yaşayanların
ağzından duymaya daha fazla ihtiyaç duyuyor. Sanırım hastalık anlatıları modern
dönemde hiç bu kadar ilgi görmemişti!
Sayımızdaki ikinci makale yine hastalık ve sağlık konusunu bu sefer sağlık
sistemindeki neoliberal dönüşümle ilişkilendirerek ve dönüşüme direniş stratejilerini
Mamak-Tuzluçayır’daki örnekler üzerinden tartışarak ele alıyor. Ceylan Nur Akgün
“Sağlıkta Dönüşüm ve Direnme Pratikleri: Tuzluçayır Halk Sağlığı Günleri” başlıklı
makalesinde günümüzün sağlıklı olma sorumluluğunu tamamen bireye yükleyen neoliberal sağlık sisteminde, sağlık hakkı için direnme ve dayanışmanın güçlendirici
yanlarını vurguluyor.
Üçüncü makale, görünen o ki, yakın geleceğin diğer insanlarla daha az,
kendimizle daha çok iletişim kurmamızı gerektirecek evlere kapanan dünyasında daha
da popülerleşen bir alanı “kendine yardım ürünleri” sektörünü irdeliyor. Özge Uğurlu
Akbaş ve Gül Esra Atalay, “Geleneksel Kadınlık Rollerinin Sosyal Medyada Yeniden
Üretimi: Kendine Yardım Temalı YouTube Kanallarına Yönelik Çok Modlu Eleştirel
Söylem Analizi” başlıklı makalelerinde farklı kendine yardım perspektiflerini feminist
kuram aracılığıyla ele aldıktan sonra, kadınlara yönelik iki kendine yardım YouTube
kanalını inceliyorlar. Her ne kadar kadın mücadelesi tarihi farklı dayanışma ve
güçlendirme pratikleri barındırsa da ve sosyal medya bu konuda önemli bir potansiyel
sunsa da, ana akım kendine yardım kanallarının ne yazık ki toplumda kadını
dezavantajlı kılan geleneksel kadınlık rollerini yeniden ürettiklerini ortaya koyuyorlar.
Çağıl Öngen-Köse, Burcu Hatiboğlu-Kısat ve Özge Sanem Özateş-Gelmez ise
hem bireysel hem de toplumsal sağalma ve destek için en temel kurumsal alanlardan
biri olan sosyal hizmetler alanını öne çıkararak, bu alanın eşitlikçi ve hak temelli
6
olmasının önemini vurguluyorlar. Yazarlar “Sosyal Hizmet Uzmanlarının Mesleki
İletişimlerinde İnsan Hakları Dilinin İnşası: Bir Metafor Araştırması” başlıklı
çalışmalarında sosyal hizmetler alanındaki lisans öğrencilerinin insan haklarına ilişkin
algısını metafor analizi yoluyla ortaya koymaya çalışıyor ve öğrencilerin mesleki
iletişimlerinin daha demokratik, kapsayıcı ve insancıl olabilmesi için, insan haklarını
önceleyen hak temelli bir perspektifin önemini tartışıyorlar.
Bu sayımızda yer alan beşince makale pandemi nedeniyle okulların kapandığı,
çocukların da bizlerle birlikte evde kaldığı bir dönemde bir kere daha tartışılması
gerekecek başka bir konuyu, ev içi emeği ve çocuk bakımını irdeliyor. Esra Gedik,
Yozgat’ta akademisyen kadınlarla gerçekleştirdiği derinlemesine görüşmelere
dayanan “The Relationship Between Father and Child in Daily Life Narratives of
Female Academicians with Children in Pre-School Period” başlıklı makalesinde
kadınların ne kadar eğitimli ve yüksek gelirli olurlarsa olsunlar, gündelik yaşamlarında
çocuk bakımından birincil derecede sorumlu tutulmaya devam ettiklerini, her ne kadar
modern toplumla birlikte babalık konusundaki roller dönüşse de, annenin hala temel
bakım ve ev sorumluluğunun merkezinde sayıldığını gösteriyor. Hayatın “eve”
sığdırılmaya çalışıldığı bir dönemde babalara ve erkeklere eşitlikçi bir dünya için daha
çok rol ve sorumluluk düşüyor. Bu durum şüphesiz ki kadın hakları mücadelesi için
eski bir hattı çok daha güçlü bir şekilde yeniden kurmak gereğini de karşımıza
çıkarıyor.
45. sayımızın dosya konusu dışında yer alan son makalesi “Entelektüel Elden
Bağımlı Ele: Deneyimin Müsaderesi” başlığını taşıyor. O. Özgür Güven bu makalede,
insanın elini kullanma ve “el”iyle yapabileceklerine ilişkin kapasitesinin basılı kitap
teknolojisiyle birlikte uğradığı radikal dönüşümün izini, günümüzün akıllı mobil telefon
kullanan “el”in ulaştığı kapasiteyle karşılaştırarak ve bu dönüşümünün işaret ettiği
toplumsallığı “kullanıcı emeği” üzerine yürütülen tartışmalar aracılığıyla sorgulayarak
irdeliyor. Güven’in makalesi neredeyse her yetişkin insana bir akıllı telefonun düştüğü
dijitalleşme çağında, bizi telefonlarımızla aramızdaki ilişkiyi sorgulamamız üzere çok
sayıda soruyla baş başa bırakıyor.
Keyifli okumalar diliyor ve sözü dosya editörümüz Tuğba Taş’a bırakıyorum.
24 Mart 2020, Ankara
7
Dosya Editöründen…
Tuğba Taş
Kültür ve İletişim’in 45. sayısının dosya konusu “Görsel Kültür”. Dosya konusuna,
görselliğe ilişkin eleştirel okumaların toplumdaki iktidar ilişkilerini açığa çıkarmaya ve
imgelere
yönelik
eleştirel
bir
farkındalığı
olanaklı
kılmaya
katkı
sunduğu
düşüncesinden hareketle karar vermiştik. Bu dosyada, görsel kültürün çeşitli yönlerine
odaklanan beş makale, bir kitap eleştirisi ve bir değiniye yer veriyoruz.
Dosyamızı Funda Kaya’nın kaleme aldığı “Bir Felaketin Görsel Ekonomisine Dair:
Van Depremi’ne Ait Bir Fotoğrafın İzinde” başlıklı makaleyle açıyoruz. Kaya, bu
makalesinde 2011 Van depreminin simgesi haline gelen bir fotoğrafın üretim sürecine
odaklanarak felaket ve savaş fotoğrafçılığının görsel geleneklerini sorguluyor. Kaya,
13 yaşındaki depremzede Yunus Geray’ın fotoğrafını çeken Ümit Bektaş ile yaptığı
yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşmeden hareketle fotoğraf üretim sürecinin
daima bir seçim ve çerçeveleme işi olduğunu gözler önüne seriyor.
N. Gamze Toksoy, Deniz Zeybek ve Berna Akdoğan, “‘Çerçeve’nin Ötesi:
Mültecinin Görsel İmgesinde Kaybın Yokluğu” başlıklı yazılarında, mültecilerin hakim
görsel kültür içinde kurban ya da tehdit olarak temsil edilmesine ilişkin literatürün
değerlendirmesini yaptıktan sonra bu temsil biçimine ilişkin bir alternatif önerisi
sunuyorlar. Yazarlar Şili’de diktatörlük rejimi döneminde, kayıp yakını kadınların
üretmiş
oldukları
Arpilleralar’dan
hareketle,
mültecilerin
kendi
deneyimlerini
kendilerinin temsil edebileceği yeni yöntemler üzerine düşünmenin yollarını arıyorlar.
Görsel Kültür dosyasının bir sonraki yazısı da hakim görsel kültüre karşı muhalif
bir alternatife odaklanıyor. Didem Narmanlı ve Seyhan Aksoy’a ait “Bir Muhalefet Alanı
Olarak Toplumsal Cinsiyet Parodisi: Celeste Barber Taktikleri” başlıklı yazı,
Instagram’da
ünlülere
ait
fotoğrafların
parodisini
üreten
Celeste
Barber’ın
paylaşımlarına gelen takipçi yorumlarını analiz ediyor. Judith Butler’ın tanımladığı
haliyle performans ve parodi kavramlarını merkeze alan yazarlar, Butler’ın parodiye
atfettiği yıkıcılık niteliğinin takipçi yorumlarında nasıl su yüzüne çıktığını ortaya
koyuyorlar.
8
Güven Özdoyran “Medya Çalışmalarında Geriye Dönük Yeniden Okumalar:
(Deleuze Sonrası) Kant ve Film” başlığını taşıyan yazısında film ve film izleme
deneyimini Immanuel Kant’ın estetik kuramından hareketle sorguluyor. Özdoyran,
sinemayı Kant’ın estetik kuramına içkin olan zaman kavrayışıyla birlikte düşünmenin,
filmi bir sinematik aygıta, izleyicinin hazzını ise görmeseverliğe indirgemeden ele
almanın yolunu açabileceğini savunuyor.
“Worldbuilding Components and Transmedial Extensions of Computer RolePlaying Games” başlığını taşıyan yazılarında Barbaros Bostan, Başak Tinli ve Güven
Çatak, en başarılı 10 bilgisayar rol yapma oyununu inceleyerek bu oyunlarda kurgusal
dünya yaratmak için hangi bileşenlerin kullanıldığını sorguluyorlar. Bu oyunların
içeriğini mekan, tür ve kültür başlıkları altında inceleyen yazarlar, oyunlarda kullanılan
mekanlar, kültür öğeleri, canlı türlerini ayrıştırarak kurgusal dünya yaratmak için tüm
oyunlarda belirli kalıpların tekrarlandığını ortaya koyuyorlar.
Bu dosyamızda bir de kitap eleştirisi yer alıyor. Mine Gencel Bek, David Morley’in
Communications and Mobility: The Migrant, the Mobile Phone, and the Container Box
başlıklı kitabını ele alıyor. Gencel Bek, iletişim ve hareketliliğin fiziksel biçimleri ve
iletişim teknolojilerinin olanaklı kıldığı biçimleri konusunda eleştirel bir yaklaşım sunan
çalışma hakkında ayrıntılı bir değerlendirme yapıyor.
Görsel Kültür dosyasında yer alan son yazı bir değini. Derya Özkan “Dişil Ütopya,
Eril Distopya: Anna Biller’in The Love Witch (2016) Filmi” başlıklı yazısında Biller’in
filmini feminist bir perspektifle ele alıyor ve yönetmenin Elaine karakteriyle kadınlara
atfedilen rolleri bir yandan benimseyip diğer yandan tersine çevirerek kurduğu dişil
ütopyayı analiz ediyor.
Bu dosyayı hazırlarken sevgili dostum ve meslektaşım İnan Özdemir Taştan’ın
çok büyük katkısı oldu. Bu süreçte bilgi ve deneyimlerini cömertçe paylaşan İnan’a ve
sevgili editör yardımcıları Sinem Akyön Çelik, Sıla Levent ve Vahdet Mesut Ayan’a;
hakemlik yapmayı kabul eden değerli hocalarımıza ve elbette yazılarıyla dosyamıza
katkıda bulunan kıymetli hocalarımıza teşekkür ederim. İyi okumalar dilerim.
24 Mart 2020, Ankara
9