Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
11 pages
1 file
AHMET CEVDET'İN LOZAN MAKALELERİ, 2023
Birinci ve İkinci Lozan Konferanslarını başından sonuna kadar yakından takip etmiş olan Ahmet Cevdet, Lozan’dan İkdam gazetesine gönderdiği baş makalelerle müzakerelerin seyrine dair gözlem ve düşüncelerini peyderpey Türk kamuoyuyla paylaşmıştır. Herhangi bir meselede kavga etmek yahut polemiğe girmekten daima uzak duran, şahsiyet itibariyle de mutedil ve sakin bir karaktere sahip olan Ahmet Cevdet, elinizdeki kitapta kronolojik olarak bir araya getirilmiş olan bu makalelerinde, Türk delegasyonu ve Türk Matbuat Heyetinin Lozan Konferansında karşılaştıkları zorluklara ve özellikle de Türk delegasyonunun bazı diplomatik kusurlarına dair son derece dikkate değer hususî bilgiler vermektedir.
Öz Eski bir Osmanlı taşrası olan Yunanistan, 1821 Mora İsyanı ve 1881 Teselya'nın alınmasına kadar, Hıristiyan nüfusa oranla daha az Müslüman nüfusun olduğu heterojen bir Balkan coğrafyasıydı. Fakat her iki dönemden sonra bu coğrafyada Müslüman nüfus ya öldürüldüklerinden ya da tehcire zorlandıklarından neredeyse yok oldu. Balkan Savaşları'ndan sonra topraklarını genişleten Yunanistan, özellikle kendi sınırları içine dâhil ettiği ve üçte biri Müslümanlardan oluşan Makedonya toprakları ile yeniden etnik ve dini mozaiği farklı bir kimliğe büründü. Ancak XIX. yüzyıl başlarında Balkanlarda ortaya çıkan etnik kimlik uyanışları ve milliyetçi ideoloji bölge azınlıkları için çalkantılı bir dönemi de beraberinde getirdi. Osmanlı'da dinsel ayrıma göre belirlenen Millet Sistemi yerini ulus-devlet modelinde şekillenen ve etnik kimlik ayrımına dayalı yeni bir siyasi anlayışa bırakmıştı. Etnik fanatizm ile hareket eden Yunanlar, bölge Müslümanlarına sadece sosyal baskı kurmuyor aynı zamanda onları göçe zorlayarak mal varlıklarına da el koyuyordu. Balkan Savaşları'ndan sonra Osmanlı ile imzalanan ve Yunanistan'da yaşayan Müslüman nüfusun mülkiyet, dinî mabetler, dil ve eğitim sorunlarına düzenleme getiren Atina Anlaşması bile bölgedeki etnik çatışmaları engelleyemedi. Milliyetçi ideolojinin etkisiyle Yunanistan topraklarında yaşayan Müslüman nüfusu milli bütünün dışında yabancı bir organ gibi algılayan Yunanlar, özellikle I. Dünya Savaşı süresince demokratik bir ülke imajıyla Müslüman azınlığı büyük güçlere karşı birer propaganda aracı olarak kullandı. Bu siyasi hedefin amacı Venizelos'un Megali İdea ile yola çıktığı Anadolu toprakları için tasarlanmış bir ön yatırımdı. 1912-1920 yılları arasında Yunan topraklarında yaşayan Müslüman nüfus, Bu makale 2-4 Aralık 2015 tarihleri arasında I. Dünya Savaşının 100. Yılında Balkanlar ve Göç başlıklı uluslararası kongrede sunulmuş bildirimin kapsamı genişletilmiş halidir. Dr. Öğr. Üyesi, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü.
Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, 2024
Bu çalışma, Karl Radek tarafından farklı tarihlerde Lozan Konferansı hakkında kaleme alınan iki makalesinin çevirisidir. Müttefiklerin Sovyet Rusya'ya yaklaşımı ve Lozan Konferansına dair gelişen durum, metindeki ana konuları oluşturmaktadır. Başlangıçta Sovyet Rusya'yı göz ardı eden Müttefikler, daha sonra onu Yakın Doğu Konferansına dahil etmişler, davetin belirsizliği konferansın Yakın Doğu meselelerini müzakere mi ettiği yoksa karar alma amacı mı güttüğü konusunda tartışmalara yol açmıştır. Türkiye'ye yönelik İngiliz ve Fransız politikaları farklılık göstermekte olup, İngiltere bölünmeyi savunurken Fransa Türkiye'yi askeri olarak güçlendirmeye çalışmaktadır. Osmanlı Sultanının İngiliz destroyeriyle Malta'ya gitmesi, İngiltere'nin onu meşru bir halife olarak tanıtmaya ve Kemal Paşa'nın imajını zayıflatmaya çalıştığını göstermektedir. Türkiye'deki komünistlere yapılan zulüm zorluklar doğururken, Sovyet Rusya Türkiye'yi Doğunun devrimini ve dünya proletaryasını güçlendirmek için desteklemektedir. Sonuç olarak Karl Radek tarafından kaleme alınan bu makaleler, Müttefiklerin değişen dinamiklerini, Lozan Konferansının karmaşıklıklarını ve İngiltere ile Fransa'nın Türkiye'ye karşı olan farklı politika yaklaşımlarını vurgularken, Sovyet Rusya'nın bu jeopolitik gelişmelerdeki rolünün önemini özetlemektedir.
Tarihi Süreçte Musul ve Musul Sorunu, 2019
Musul, sahip olduğu jeopolitik avantajları nedeniyle Asya, Afrika ve Avrupa arasında bir kavşak noktasını teşkil etmektedir. Bereketli toprakların ve yeraltı zenginliklerinin yanı sıra jeopolitik ve stratejik konumu yüzyıllar boyunca Osmanlı Devleti tarafından özenle muhafaza edilse de 1. Dünya Savaşı ve sonrasında Skyes-Picot Anlaşması ile izlenen politikalar Musul’u adeta Ortadoğu’nun kanayan yarası haline getirmiştir. Elinizdeki eser Musul’un dünya haritasında yüzyıllardır taşıdığı önemi ön plana çıkarmayı amaçlamıştır. Ortaçağ döneminden itibaren başlayarak bölgedeki Osmanlı idaresi ve akabinde Musul’un elden çıkmasıyla sonuçlanan olaylar silsilesi, Musul sorunu özelinde görece zengin olan bu eserde detaylı bir biçimde ele alınmıştır. Musul’daki toplumsal hayatı, gerek eğitim gerek ise Musullu kadınların nasıl bir yaşam sürdüğüne dair başlıklarını da dahil ederek aktaran bu eserin Musul tarihi açısından eksiklikler bulunan literatüre bir katkı yapacağı umulmaktadır.
Özet 1971 yılına kadar Birleşmiş Milletlerde Çin'i temsil eden Tayvan, uluslararası arenada güçlü bir aktördü. Tayvan'ın etkinliği Çin Halk Cumhuriyeti'nin bölgede kendi gücünü devam ettirmek istemesi ile zayıflamıştır. Çin ve Tayvan arasında başlayan gerilim bölgeye ABD'nin dahil olması ile sıcak çatışmaya dönüşebilecek bir tehdit unsuru olmuştur. Bölgede ABD'nin varlığı ve Tayvan'a olan özellikle askeri yardımı, Çin'in 'Tek Çin Politikasını' uygulamasını zorlaştırmıştır. ABD, bölgesel çıkarlarını gözeterek Çin'in Tayvan'a egemen olmasını istememektedir. Tayvan sorunu, Çin ile Tayvan arasında gibi görünse de ABD bu sorunda üçüncü aktördür.
İstanbul Üniversitesi Tarih Dergisi, 2016
The Alexander Sarcophagus is remarkable with the descriptions on it and its historical narrative. Along with this, its story of arrival to the Imperial Museum and the value that it adds to the museum is also catchy and important. The most eyeful sarcophagus of the sarcophaguses that Osman Hamdi Bey found in the excavations in Sayda is the Alexander Sarcophagus. Thus, Osman Hamdi Bey has entered the world archeology literature as a successful archaeologist. In addition, it helped Imperial Museum to have a rich sarcophagus collection and to gain fame. Thanks to him, the understanding of museum and museology has made a big breakthrough and has developed towards the European style dimension. The sarcophagus has an important place in the history of Turkish museology. Today, it is exhibited in Istanbul Archaeological Museums as one of the most rare items.