Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi
Journal of Turkish Language and Literature
Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Cilt: 58, Sayı: 1, 2018, 99-110
DOI: 10.26650/TUDED425604
Araştırma Makalesi / Research Article
Savaş Edebiyatı
War Literature
Harun Duman1
ÖZET
Tarih denilince akla ilk gelen olaylardan biri savaşlardır. İnsanlığın tarihi bir noktada
savaşların tarihidir. Var olma mücadelesi veren toplumlar savaşmak zorunda kalırlar.
Bu açıdan savaşlar toplumların kaderini belirler. Tarihte yaşayan ve güçlü medeniyet
kuran uluslar, kaybettikleri savaşların sonunda yok olurlar. Bu nedenle insanoğlu var
olduğu sürece, savaşlar da var olacaktır. Savaşlar yalnızca meydanlarda, kalelerde,
cephelerde veya siperlerde yapılan askeri çatışmalar değildir. Cephe gerisi diye
adlandırılan yerler de savaşın bir parçası olur ve bu süreçten etkilenirler. Savaşan
insanların başarısı veya başarısızlıkları uluslarının kaderini belirler. Savaş edebiyatı;
savaş sırasında veya sonrasında, savaşı anlatacak şekilde yazılmış edebî eserlerin
tümünü kapsar. Savaşların tarihine ve edebiyatına ait ürünler bütün dünyada,
özellikle de Avrupa’da, kendine özgü müze ve kütüphane oluşturacak boyuttadır.
Tarih boyunca sayısız savaş yaşayan ve “ordu millet” olarak tanınan Türklerde savaş
edebiyatı oluşum destan devrinden başlayıp günümüze kadar sürer. Kazanılan
zaferlerin veya kaybedilen savaşların edebiyat ve sanata yansımasıyla, bir Türk
savaş edebiyatının oluşur. Bu makalede Türk savaş edebiyatın üzerine ileri sürülen
görüşler değerlendirilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Savaş, edebiyat, destanlar, kahramanlık, askerlik
Prof. Dr., Marmara Üniversitesi, Fen-Edebiyat
Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, İstanbul,
Türkiye
1
Sorumlu yazar/Corresponding author:
Harun Duman,
Marmara Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi,
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, İstanbul, Türkiye
E-mail:
[email protected]
Geliş tarihi / Date of receipt: 30.03.2018
Kabul tarihi/Date of acceptance: 07.05.2018
Atıf/Citation:
Duman, Harun. “Savaş Edebiyatı.” Türk Dili ve
Edebiyatı Dergisi, Cilt: 58, Sayı: 1, 2018, s. 99-110.
https://doi.org/10.26650/TUDED425604
ABSTRACT
Battles are some of the most important events in the history of humankind. To
some extent, human history is the history of wars. Communities have to fight
for survival. Therefore, wars determine their existence. Even the most powerful
civilizations disappeared after they lost battles. Wars will prevail as long as
human beings exist. Wars are not only military clashes fought at battlefields,
battlefronts, or fortresses. Places behind the front lines are also affected by wars.
The success or failure of warriors determines the destiny of nations at war. War
literature includes literary works that convey the story of battles, accounting
for events both before and after the war, as well as the actual process of it.
The history and literary works about wars are extensive all over the world
and especially in Europe, where there are museums and libraries dedicated to
this purpose. The production of war literature by Turks, who fought countless
battles and are known as an army nation, started with the age of epic stories
that continues to this age. Turkish war literature has emerged with reflections of
the victories and losses in wars in arts and literature. In this paper, ideas about
Turkish war literature are reviewed.
Keywords: War, battle, literature, epic stories, military, heroism
Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Cilt: 58, Sayı: 1, 2018
99
Savaş Edebiyatı
EXTENDED ABSTRACT
War is the collision of two or more states after diplomatic relations are cut off and
special methods and tools are used through their armies. Wars often occur with the
intention of using force that the two enemies cannot obtain in another way. For example,
the Cold War period in military definition is society’s exposure to financial and emotional
effects. These impacts are recorded in the works of art that were created during and
after the war years. Literature includes all cultural artifacts based on a nation’s language,
whether it has been transcribed or not. In a narrow sense, they are language artifacts
written in an artistic manner of form and content and have certain rules. It is possible to
evaluate previously written articles about “War Literature” which emerged by combining
two concepts with different meanings in two groups. On one hand, according to writers
in the first group, there is war literature and it is really important. On the other hand, those
in the other group, who mostly take into consideration 20th century wars, argue that wars
based on economic interests do not influence art and literature. However, art and thought
actually make progress in times of peace. Extreme sentimentality, which had been
substituted for logic in years of war, accelerates the shift of artwork toward conservatism,
so peace is a great blessing compared to war. During war years, the human psyche was
full of romantic, epic, and divine heroism. Yet the intellectuals were not sufficiently aware
of the psychology of soldiers until the World War I. However, this psychology appeared in
literary works of that period and was kept alive in romantic scenes. A common view in the
articles is that the wars that were considered romantic in ancient times have influenced
literature. The most important aspect of the wars during these times was the quality of
individual courage and physical superiority. Men gaining a place in society depends on
the heroism they show in wars, and that heroism has been superhumanly embroidered in
the epics of the age's literary artifacts. Indeed, it is for this reason that these epics, which
include epic characters, have been told many times for the name of a hero. The same
situation continued in the Middle Ages by taking on a religious character. These wars,
which were shaped in the imagination of both the artist and the people exposed to the
pains of war, found a new life in literary works, especially in literary works containing an
aesthetic purpose and were written directly to create war literature. This literature, which
is clearly seen in poetry, novels, stories, and dramas, finds popularity in times of war. With
the development of the press in the last century, public interest in wars has increased and
the community has had the opportunity to follow circumstances in terms of the politics,
military, history, as well as the literature.
From the moment they appeared in the scene of history, Turks living inside wars
have a rooted war literature. However, these literary sources have not been studied
extensively and brought to light. In this work, Turkish war literature was examined from
a comprehensive perspective and studied with sources, periods, texts, poets, and writers,
and the importance of these works has been revealed in terms of national spirit and unity.
100
Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Cilt: 58, Sayı: 1, 2018
Duman H
“Destanları doğuranlar harpler değil, harpleri doğuran destanlardır.”
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
GİRİŞ
“SAVAŞ” ve “EDEBİYAT” bu iki kavram ayrı ayrı değerlendirildiğinde, aralarında bir
münasebet olmadığı söylenebilir. Fakat bunların bir araya gelmesiyle ortaya çıkan “Savaş
Edebiyatı” kavramı, zihinlerde bazı çağrışımlara yol açar. Burada önce bu kavram üzerinde
durulup onun oluşturduğu çağrışım alanı incelenecektir. Ancak, böyle bir incelemeye
geçmeden evvel, savaş ve edebiyat kavramlarına açıklık getirmek yerinde olacaktır.
Bilindiği gibi savaş, iki veya daha çok devletin, aralarındaki diplomatik ilişkileri kesip
orduları vasıtasıyla, özel yöntem ve vasıtalar kullanarak çarpışmasıdır. Savaşlar daha çok iki
hasım kuvvetin, başka bir yolla elde edemedikleri hakları kuvvet kullanarak alma isteğinden
doğar. Kavramın askerî tanımı içinde bulunan soğuk savaş döneminden itibaren toplum,
hadisenin maddi ve manevi tesirlerine maruz kalır. Bu tesirlerin savaş yıllarında olduğu kadar,
sonraki yıllarda da meydana gelen sanat eserlerine yansıdığı görülür (Clausewitz 1987).
Geniş anlamda edebiyat, bir milletin yazıya geçsin veya geçmesin, dile dayanan bütün
kültür ürünlerini içine alır. Dar manada ise şekil ve muhteva yönünden sanatkârane bir
tarzda yazılmış; kendi içinde belirli kurallara sahip olan dil ürünleridir. (Tarlan 1965: 1218; Bilgegil 1980; Wellek 1983: 123 vd.) Birbirinden farklı anlamlara sahip bu iki kavramın
birleşmesiyle ortaya çıkan “Savaş Edebiyatı” hakkında daha önce yazılmış makaleleri, iki
grupta değerlendirmek mümkündür. İlk gruba giren yazarlara göre bir savaş edebiyatı
vardır ve son derece önemlidir. Buna mukabil diğer grupta olanlar daha çok 20. yy.
savaşlarını göz önüne alarak, ekonomik çıkarlara dayalı savaşların sanata ve edebiyata
tesir edemeyeceğini savunur.
Sadri Ertem’in makalesinde, savaş dönemlerinin de kendine göre sanat eserlerinin
bulunduğu belirtilmektedir (Ertem 1939: 25). Ancak, sanat ve fikir asıl gelişmesini barış
dönemlerinde gerçekleştirir. Savaş yıllarında mantığın yerini alan aşırı hissîlik, sanat
eserlerinin taasuba doğru kaymalarını hızlandırır. Onun için, savaşa nazaran barış büyük bir
nimettir. Savaş yıllarında insan ruhu romantik, destanî ve ilahî kahramanlıklarla doludur.
Fakat yine de aydınlar, I. Dünya Savaşı’na kadar siperdeki neferin psikolojisinden yeterince
haberdar olamamışlardır. Oysa bu psikoloji o dönemin edebî eserlerinde yer almış ve bazı
romantik sahnelerde yaşatılmıştır.
Konuyu benzer bir yaklaşımla açıklamaya çalışan Prof. Auerbach’a göre iki türlü savaş
edebiyatı vardır (Auerbach 1941: 220-221).
I. Savaş sırasında oluşan edebiyat: Harplerin cereyan ettiği dönemlerde, onunla
birlikte meydana gelen edebiyattır. Daha çok lirik nev’inden kısa parçalar, bu edebiyatı
Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Cilt: 58, Sayı: 1, 2018
101
Savaş Edebiyatı
vücuda getirir. Zafer duaları, askerî kahramanlığa teşvik eden şarkılar, düşmanı tahkir eden
ve onu alaya alan hicivler, başarıyı öven türküler, ilahlara sunulan şükür türküleri hep bu
edebiyat içinde yer alır. Tarihte bunlara dair çok sayıda örnek görmek mümkündür.
II. Savaş sonrası oluşan edebiyat: Bu edebiyatın ikinci şekli ise, sanat bakımından
daha ehemmiyetli olan millî şaheserlerdir. Bunlar her millette millî edebiyatın esasını teşkil
eder. Çoğunlukla uzun olan bu eserler, lirik değil epiktir. Şair veya yazarlar, devirlerinde
olan bir savaştan bahsetmez, geçmiş zamana ait herhangi bir savaşı ele alırlar. Atalarının
kahramanlıklarını dile getirirler. Auerbach, bu konudaki konferansının sonunda Alman
ve Fransızların savaş edebiyatlarının üzerinde durarak Avrupa’da uzun süren barış
dönemlerinin, bu edebiyatı önemsiz kıldığını belirtir.
“İngiliz Edebiyatı ve Harp”, konulu bir konferansta ise Halide Edip [Adıvar] savaşı, insan
hayatının en hâkim ve en şümullü bir realitesi olarak görür. İngiliz milletinin savaşçılık
karakterini övdükten sonra, İngilizlerin tarihte yaptıkları dört harbi, edebiyata tesiri
yönüyle inceler. Yazara göre, İngilizlerin, savaş döneminde gösterdikleri vatanseverlik
ruhunun yüceliği “harp şarkılarında değil, edebiyata hasretmiş olan ruhlarında ve
dimağlarında” aranmalıdır (Adıvar 1941: 232-243). Yine aynı yazar, İngiliz edebiyatı üzerine
yaptığı başka bir araştırmada, ilk dönem destanlarında savaşın yeri ve önemine temas
ederken, eski İngiliz şiirinin en büyük abidesi sayılan ve 3183 mısradan ibaret olan epik
destan “Beowulf”a dikkati çeker. Çünkü o devirde İngilizler sürekli bir dövüşme ve savaş
içindedirler. Bu ilk destanların orijinalitesi muhayyel oluşlarından ziyade eski İngiliz’in
kendi kendini doğru ifade etmeye çalışmasından ileri gelmektedir (Adıvar 1940: 26).
II. Dünya Savaşı’nın başlarında konuyla ilgili bir makale yazmış olan Halit Fahri
Ozansoy, savaşların büyük heyecan kaynağı olmasından bahseder. Yazara göre edebiyat
kitaplarında “Harp sonrası edebiyatı” diye geçen dönem, aslında 1914-1920 yılları arasında
cephede dövüşen askerlerin yazdıkları eserlerden ibarettir. Zamanla önemini kaybeden
bu edebiyat, II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla yeniden değer kazanır. Bunlar arasında
dünya kültür ve sanat alanında isminden söz ettiren bilhassa iki roman büyük takdirle
karşılanır. Bunlar, Fransız Roland Dorgeles’in Tahta Salipler’i ve Alman Remarque’ın Garp
Cephesinde Sükûn Var adlı romanıdır. Bu romanlar birbiriyle mukayese edildiğinde, iki millet
arasındaki duyuş ve düşünüş farkları ile tasvirlerin farklılıkları kendini açıkça belli eder.
Dorgeles’in eseri harbin ıstıraplarını, siperdeki dehşeti, ince bir şiir üslûbuyla yumuşatarak
verir. Remarque’ın eseri ise, bilakis savaşı bütün acı gerçekliğiyle gösterir. Sonuçta her iki
eser de insanları savaş aleyhtarı bir düşünceye sevk ederek, barışın ve sükûnun değerini
göstermeye çalışır.
Murat Belge kaleme aldığı bir makalesinde edebiyatın, savaş aleyhtarı bilincin
gelişmesindeki rolü üzerinde durur. Avrupa’daki savaş edebiyatını kısa fakat önemli
noktalardan değerlendiren yazar, konuyu Antik Çağ’dan itibaren ele alır. Savaş eski
destanlarda dünyanın olağan bir durumu sayılır. Homeros’un kahramanları, Germen
102
Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Cilt: 58, Sayı: 1, 2018
Duman H
mitolojisinin Sigurd’ları ve Hildebrand’ları aslî değerlerini savaşlarda kazanırlar. Bunlar
savaşı ve savaşmayı kader olarak kabullenip gereğini yerine getiren kahramanlardır.
Antik Çağ’dan sonra da toplumlar savaşmaya devam ederler. Ancak, Orta Çağ’ın
şövalye ve haçlı seferlerini işleyen hikâyelerde, ilkel ve yapma epiklerin yüceliği yoktur.
Savaş kavramı, Fransız İhtilâli’nden sonra, millî çıkarlara, sınıf çıkarlarının da eklenmesiyle
yeni boyutlar kazanır. Makalenin bu kısmında, Fransız İhtilâli’nden sonra gelişen savaş
edebiyatı hakkında bilgi verilmektedir.
Yazar daha sonra, Avrupa edebiyatlarında savaş konulu romanlara temas ederek
Fransızlardan Erckmann ve Chatrian’ın Waterloo’sunu bir belgesel olarak değerlendirir.
Zola’nın Rougon-Macquart dizisinin on dokuzuncu kitabı La Debacle (Çöküş)’da, 1870
Fransa-Prusya Savaşı anlatılırken Fransa’nın o günü ve geleceği konusunda hükümler verilir.
Romanda savaş bir milletin kaderinin göstergesi ve zaman dönemeci olarak ele alınır. Aynı
yaklaşım, savaş edebiyatında gittikçe genişleyen bir çizgiyi temsil eder. Tolstoy’un Savaş ve
Barış’ı bu çizginin en olgun örnekleri arasındadır. Tolstoy, Napoleon’un Rusya seferini bir
eksen gibi alarak geçen zamanın romanını yazar.
Amerikalıların ilk önemli savaş romanlarından biri olan Stephen Crane’in Red Bagde
of Courage (Yiğitliğin Kızıl Nişanı), öncü ve tesirli bir savaş romanıdır. Bu romanın öncü
olma özelliği savaşı, ferdî ahlâkın üstünlüğünün sınandığı büyük bir deneme olarak
görmesinden ileri gelir. Aynı anlayış daha sonraları Hemingway gibi usta bir romancı
elinde yeniden biçimlenir.
I. Dünya Savaşı’ndan sonra, Amerikan edebiyatında Hemingway, Silahlara Veda, Çanlar
Kimin İçin Çalıyor gibi romanlarıyla okuyucuyu savaşın dehşetinden uzak tutmaya çalışır.
Ancak savaşa karşı bütün hümanist tepkiler, yirmi yıl sonra çok daha vahşi bir dünya
savaşının ortaya çıkışını engelleyemez. Birinci savaşın yarım kalan sonuçlarını ikincisi
hazırlar ve atom bombasının patlamasıyla son bulur (Belge 1980: 2).
II. Dünya Savaşı’ndan sonra bu sarsıcı olayı Sartre Fransa’da, Böll ve Grass Almanya’da,
Mailer Amerika’da çeşitli yönleriyle işlerler. En yoğun savaş edebiyatı ise Sovyetler Birliği’nde
görülür. İkinci Dünya Savaşı’nın ülke için taşıdığı önem yanında, sosyalist bakış açısıyla
savaş teması üzerinde daha fazla durulur. Ehrenburg’dan, Aytmatov’a kadar hemen bütün
Sovyet yazarlar eserlerinde bu konuya yer verirler. Bunların dışında sayıca bir hayli fazla
olan “bayağılaşmış savaş edebiyatı” ürünleri de göze çarpar. Özellikle piyasa filmleriyle
aynı paralelde ilerleyen bu edebiyat, savaş gibi bir konunun çarpıcılığını sömürerek gelişir.
Bu da göstermektedir ki tarih boyunca değişen savaş şartları gibi, insanın savaş bakış açısı
da değişmiştir. Bu değişimin ortaya çıkmasında ve insanlığın savaş aleyhtarı bir şuura
ulaşmasında, savaş edebiyatının büyük rolü olmuştur.
Bütün bu eserler ve yönelişler gösteriyor ki savaşların etrafında oluşmuş bir “Savaş
Edebiyatı” vardır. Ancak, önceden de belirtildiği gibi, özellikle 20. yy. savaşlarını esas alarak,
Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Cilt: 58, Sayı: 1, 2018
103
Savaş Edebiyatı
bu konuda aynı görüşü paylaşmayanlar da mevcuttur. Yakup Kadri [Karaosmanoğlu], 1919
yılında yazdığı bir makalede, edebiyatın, bir savaş nispeti olamayacağı kanaatindedir. Ona
göre; “şiir ve sanat perisi, (…) sulh ve sükûnetin kızıdır, bu sebepten harbin cehennemi
içinde yaşayamaz.” Her ne kadar rübabın bir kahraman teli varsa da, o telden ses çıkarmak
için, yine bir kahramana ihtiyaç duyulur. “Destanları doğuranlar harpler değil, harpleri
doğuran destanlardır.” diyerek makalesini sürdüren yazara göre savaşlar karşısında şairlerin
hissiz bir put gibi kalmalarının sebebi, asrın yönelişleri ile ilgilidir. 20. yy. savaşları, ancak
tacirlerin işine yarar. Tamamen iktisadî temellere dayanan bu harplerin, gerçek savaşla
bir ilgisi yoktur. Gerçek savaşların kalbî ve vicdanî bir yanı vardır ki, Homeros ve Virjil gibi
şairler, eserlerinde bu türden savaşları işlemişlerdir.
Yakup Kadri, makalesine “Harp sonrası edebiyat nasıl olacaktır?” sorusuna cevap arayarak
devam eder. Bazılarına göre bu edebiyat, “marazî” ve “sırrî” bir hüviyete sahip olacaktır.
Bazıları ise, edebiyatın daha çok içtimai mücadeleye katılacak kadınlar yüzünden “tembellik”
ve “iç sıkıntısı”na sürükleneceği fikrindedir. Ona göre gelecekteki edebiyat sesli, fakat estetik
güzellikten yoksun bir yapıda olacaktır (Karaosmanoğlu 1919: 15). Yakup Kadri gibi, 20. yy.
savaşlarının edebiyata fazla tesirli olamayacağını savunanlardan biri de Jean Larnac’dır.
Ona göre, ihtilâller ve savaşlar, tarihin akışını kesen ve yeni devirler açan büyük hadiselerdir.
Yalnızca yazarların hayatlarını etkilemekle kalmayan bu tür hadiseler, büyük fikir akımlarının
ve sanat dallarının da ortaya çıkmasına yol açar. Bütün medeniyetlerin başlangıcında bir
büyü ve din edebiyatı vardır. Bunların hemen ardından veya bunlarla birlikte bir kahramanlık
edebiyatı da doğmuştur. İhtilâller veya savaşlardan sonra değişen okuyucu zevkleri, bu
konuları işleyen sanat ürünlerine doğru yönelmiştir (Larnac 1963: 21-25).
Marksist açıdan meseleyi değerlendirmeye devam eden Larnac, I. Dünya Savaşı’nın
doğurduğu Fransız edebiyatından örnekler verir. 1914-1920 yılları arasında “Edebiyatçılar
cumhuriyeti” ve “Romancılar ülkesi” olan Fransa’da dört akademi üyesi romancı hüküm
sürmektedir: Anatole France, Pierre Loti, Paul Bourget, Maurice Barres. Felsefede Bergson,
tiyatroda Edmond Rostand, şairler arasında Paul Fort vardır. Savaşın patlak vermesiyle
birlikte, cepheye koşan bu şair ve yazarların anlattıkları, savaş boyunca izlenmiştir. Fakat
savaş bitip de tezkerelerini alarak eve dönenler, boğaz tokluğuna iş aramak zorunda
kalınca, bu yazar ve şairlerin birer dahi olmadıklarını kısa zamanda anlamışlardır.
Türk savaş edebiyatından söz edebilir miyiz?
Buraya kadar ana fikirleri belirtilen makalelerdeki ortak görüş şudur: Eski çağlarda
romantik bir mahiyet arz eden savaşlar edebiyata tesir etmiştir. Bu zamanlarda cereyan
eden savaşların en önemli yönü, ferdî cesaret ve fizik üstünlüğü belirleyecek bir nitelikte
olmasıdır. Ferdin toplumda söz ve mevki sahibi olması, savaşlarda göstereceği kahramanlığa
bağlıdır. Bu kahramanlık, o çağların edebî ürünleri olan destanlarda, insanüstü bir şekilde
ele alınmış ve işlenmiştir. Nitekim epik karakteri haiz olan bu destanların çok defa bir
kahraman adına söylenmiş olması da bundan ileri gelmektedir.
104
Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Cilt: 58, Sayı: 1, 2018
Duman H
Aynı anlayışın Orta Çağ’da dinî karaktere bürünerek devam ettiği görülmektedir.
Gerek sanatkârın, gerekse savaş acılarına maruz kalan halkın muhayyilesinde şekillenen
bu savaşlar, edebî eserlerde yeni bir hayat bulur. Özellikle estetik gaye güdülerek yazılan
edebî eserler içinde, konusunu savaştan alanlar, doğrudan doğruya savaş edebiyatını
vücuda getirirler. Şiir, roman, hikâye ve tiyatrolarda tesiri açıkça görülen bu edebiyat savaş
dönemlerinde revaç bulur. Son yüzyılda basın hayatının gelişmesiyle birlikte savaşa karşı
duyulan ilgi artar ve kamuoyunun hadiseyi siyasi, askerî ve tarihî açıdan olduğu gibi edebî
açıdan da takip etme imkânı doğar.
Şüphesiz ki savaş edebiyatının temel kaynakları savaşları konu alan edebî eserlerdir.
Tarih içinde gelişen edebî eserler bu açıdan incelendiğinde Türk savaş edebiyatının gerçek
boyutlarını tespit etmek mümkün olacaktır. Ancak, hemen belirtelim ki, konu hakkında
daha önce yazılmış birkaç makale vardır. Önce onların bir değerlendirmesini yapmak,
sonra da konuyu kronolojik gelişimi içinde ele almak gerekmektedir.
Türk savaş edebiyatı hakkında kaleme alınan makaleleri taşıdıkları görüşler itibariyle
ikiye ayırmak mümkündür. Bir kısım yazarlarımız böyle bir edebiyatın Türklerde mevcut
olmadığı görüşündedir. Diğerleri ise bu görüşün tam tersine Türklerin çok zengin bir savaş
edebiyatına sahip olduğu fikrindedir. İlk görüşü savunan makalelerden biri, imzasız olarak
9 Ağustos 1917 tarihinde Yeni Mecmua’da (nr. 5) yayımlanır. Makalede evvelâ, Avrupa’daki
savaş edebiyatının zenginliğine dikkat çekilir. Oysa Türk edebiyatında bundan söz etmek
mümkün değildir. Kahraman Türk askerleri Kafkas hudutlarında, Sina ve Irak çöllerinde,
Çanakkale’de nihayetsiz bir iman ve heyecanla çarpışırken, onların kahramanlıklarını
anlatan şiirler yazılmamıştır. Bu acıları terennüm eden bir bestekâr veya onları tasvir eden
bir ressam çıkmamıştır. Bunun tek sebebi aydın zümrede aranmalıdır. Halkla aydınlar
arasında asırlardır var olan ayrılık devam ettiği müddetçe aydın; halkın dilini, zevkini,
ahlâkî temayüllerini bilmediği müddetçe, savaş edebiyatı vücuda gelemez.
Tarih çalışmalarıyla tanınan Ahmet Refik (Altınay) 1909 yılında Erkan-ı Harp Yayın
Şubesi’nde çeşitli görevler alır ve Askeri Mecmua’yı yönetir. 1912 yılında Balkan Savaşı’nda
Askerî Sansür Müfettişliği yapar. Harp Mecmuası’nda çeşitli türlerde yazılar yayınlar. 1917
yılında Yeni Mecmua’nın 5. sayısında “Hafta Muhasebesi” adlı yazısında savaş edebiyatı
ve propaganda içerikli yazıların azlığından yakınır. Avrupa yazarlarının sadece cephede
değil cephe gerisinde de düşünce ve sanat alanlarında faaliyet gösterdiklerini ifade eder.
Çıkarılmaya başlanan Harp Mecmuası’nda devrin şairlerinin harp içerikli yazılar kaleme
almalarını tavsiye eder.
Ahmet Refik, kaleme aldığı; “Harp Edebiyatı ve Eski Şairlerimiz” başlıklı yazıda
Osmanlı harsının (kültürünün) “en ziyade harp üzerine müesses olduğu ifade” eder.
Makalesinde kasidecilerin sultan ve vezirlerin savaşçılığını övdüğüne değinir. Söz
konusu makalede savaş tarihinden örnekler alınmasını ve edebi ürünler yazılması
önerilir (Ulu 2012: 68-69).
Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Cilt: 58, Sayı: 1, 2018
105
Savaş Edebiyatı
2 Mayıs 1918 tarihinde Donanma mecmuasında imzasız olarak yayımlanan bir başka
makalede yazarların savaş edebiyatıyla yakından ilgilenmeleri istenmektedir. Şayet kalem
erbabı savaş edebiyatını ihmal ederse, bunun memleket için zararı büyük olacaktır. Medenî
memleketlerde bütün yazarlar savaş edebiyatı için âdeta bir ittifak akdetmişlerdir. Bunlar
arasında, meydana getirilen eserlerin dili veya vezinleri üzerinde herhangi bir anlaşmazlık
görülmez. Şair olsun, nasir olsun, ilhamını halktan alan bu yazarların verdikleri eserler
suni olmaz. Edebiyat her şeyden önce yüksek bir tebliğ ve beyan vasıtasıdır. Onu anlamak
için belli bir seviyede olmak gerekir. Oysa savaş edebiyatı umumun malıdır ve daha geniş
kitlelere hitap eder.
Memleketimizdeki edebiyat son derece de suni olduğundan, bu edebiyat içinde bir
savaş edebiyatı vücuda gelememiştir. Zira harbin şartlarını bizzat yaşamamış olanlar, onun
edebiyatını yapamazlar. Halka, halkın fikirleriyle gitmek gerekir. Bizim savaş edebiyatımızın
kaynağı da odur. Halkın tarihten ibret alması için, “Dede Korkut” hikâyelerinden önce, Osmanlı
Türkünün tarihini öğrenmesi gerekir. Makale şu satırlarla biter:“Bir gün gelecek, müsabakagâh-ı
medeniyette, savaş edebiyatı da teşrih edilecektir. Bu imtihanda kazanamayacağımıza,
edebiyatın şimdiki hâli kadar muknî, fakat müessir bir delil olabilir mi?”
Savaş edebiyatı konusunda, birkaç makale yazan Süleyman Nazif, bunlardan birinde,
Batı’daki savaş edebiyatı ile Türk savaş edebiyatının mukayesesini yapar. Yazar, Balkan Harbi
üzerine yazdıklarının daha sonra bazıları tarafından tenkit edildiğini belirterek haklılığını
Batı edebiyatından misallerle göstermeye çalışır (Süleyman Nazif 1919).
Fransa’da Paul Derlaud, samimi figanlarla ülkesinin kırk sekiz yıllık matemini, şanlı
bir zafer bayramına çevirir. Edmond Rostand, ilham kaynağının yalnızca vatanperverlik
olduğunu herkese gösterebilmiştir. Üstat Anatole France, sosyalist olmasına ve umumi
savaşta yaşı sebebiyle askere gidememesine rağmen, vatandaşlarını harbe teşvik için
çalışır. Jean Joures, sulh yolunda hayatını feda edecek kadar vatanına bağlıdır.
19. yy. Fransız irfanını 20. yy.a nakleden büyük şairlerden biri olan Sully Prudhomme,
Paris surları önünde müdafaa vazifesi görürken, iki ayağını soğuktan dondurur. Bu felaketin
bir hatırası olarak, otuz sekiz yıl el arabası içinde sürüklenip durmuştur. Prudhomme,
önceleri birçok dostu gibi insaniyetçilik hissini, vatan muhabbetinden üstün tutar ve
“Benim vatandaşım insandır!” der. Şartlar onu kısa zamanda bu fikirlerinden vazgeçirir.
Surlar önünde kanlarını döken, canlarını veren askerleri görünce, ister istemez kendine
şu soruyu sorar: “Eğer bütün insanlar benim kardeşim iseler, ya artık o feda-yı hûn edenler
benim nem oluyorlar?”. Bu hadiseden sonra ayakları yere sağlam basmaya başlayan
Prudhomme, sarsılmaz bir sevgiyle vatanına bağlanıp, eserlerinde onun acılarını terennüm
etmiştir. Süleyman Nazif, bütün bu misalleri vererek makalesini bitirirken şunları belirtir:
“Sully Prudhomme için şan olan bir şey, Süleyman Nazif için neden şeyn (utanç) olsun?”
Süleyman Nazif, yine aynı konuda Hadisat’a yazdığı bir başka makalesinde, Fransa’da,
savaşta vefat edenler için yapılan bir töreni anlatır. Bu törende bir konuşma yapan Fransa
106
Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Cilt: 58, Sayı: 1, 2018
Duman H
Cumhurbaşkanı Raymond Poincare, son dört yıl içinde yapılan savaşlarda hayatlarını
kaybeden, dört yüz elli şair, muharrir ve edibi büyük bir hürmetle yâd eder. Bu hadiseden
yola çıkan Süleyman Nazif, Türk edebiyatında savaşa katılmış ve onun acısını bizzat
yaşamış ediplerin olmamasından yakınır. Savaşlarla baştanbaşa harap olan Anadolu ve
İstanbul’un halini anlatmaya çabalayan, Türk Yurdu, Türk Ocağı, Yeni Mecmua gibi dergiler,
birer levazım ambarı görünümü arz eder. Bu dönemde, sipariş üzerine edebiyat yapıldığı
gibi, diğer sanatlar da meydana gelen tahribattan hisselerini alır. Bir kısım edipler, askere
alınmamak için gönüllü ve ücretli şair yazılırken, onların kat kat fevkinde olan nice insanlar
cephelere koşmuşlardır.
Süleyman Nazif, savaş yıllarında edebiyat adına yapılanların, istikbaldeki nesilleri çok kötü
bir şekilde etkileyeceğini belirterek şöyle der: “…Biz bu harp ile yalnız bî-emsal vilâyetlerimizi
ve milyonlarca vatandaşımızı kaybetmedik. Biz bu harpte gençliğimizi, edebiyatımızı, ahlâk
ve maneviyatımızı da hercümerç ettik…” (Süleyman Nazif 1919). Aynı yazarın bu konudaki
görüşüne yakın bir başka yazısı Dergâh mecmuasında yayımlanır. Burada Anadolu’daki bazı
gazetelerin, İstanbullu ediplerden, savaş için yazı istemelerine işaret edilir. Yazıdaki görüşler,
Türk savaş edebiyatının olmadığı noktasında yoğunlaşır. Zira savaş edebiyatıyla meşgul
olanlar, ekseriya üçüncü dereceden şairlerdir. Türkler zaferleriyle övünen bir millet değildir.
Anadolu harbi için, Çanakkale harbi için binlerce şiir yazılmıştır. Fakat bunların hiçbiri, sılaya
dönen askerin söylediği: “Çanakkale içinde vurdular beni” türküsü kadar tesirli olamamıştır.
Hatta bunun yanında sahte kalmıştır. İstikbalde mutlaka Anadolu’nun bir türküsü olacak ve
o türkü bu ateşten doğacaktır (Süleyman Nazif 1922: 174).
Nazif’le benzer görüşü savunan Halûk Y. Şehsuvaroğlu bir makalesinde Kurtuluş
Savaşı’nda kazanılan zaferin büyüklüğüne rağmen, onu yaşatacak kıymetli edebî eserlerin
yazılmayışı üzerinde durur. O savaş günlerinin kafalarda bir kutsal efsane olduğunu ve
gün geçtikçe daha iyi anlaşıldığını belirtir. Ancak yazara göre Kurtuluş Savaşı’nda duyulan
millî heyecanın toplandığı belli başlı bir eser yoktur. Özellikle sırtında mermi taşıyan,
çıplak ayaklarla karlı dağ başlarını tutan Anadolu kadınını, aç ve solgun yüzlü genç kızların
acılarını, kahramanlığın remzi olan Mehmetçiği yaşatacak büyük şair henüz ortalarda
gözükmemektedir. Oysa Dünya Savaşı sonunda yazılan en güzel eserler bu büyük çatışmayı
anlatanlardır. Fransa’da savaş edebiyatıyla savaş tarihi için ayrılmış bir kütüphane ve müze
vardır. Bu alâkayı diğer Avrupa milletlerinde de görmek mümkündür. Sanatkârın cemiyeti
etkileyen savaşlardan ürpermemesi ve onun doğurduğu acılardan eserinde bahsetmemesi
düşünülemez. Savaş edebiyatı, “dava için sanat” veya “sanat için sanat” diyenlerin
tereddütsüz birleşebilecekleri engin bir mevzudur (Şehsuvaroğlu 1937: 14).
Yukarıda belirtilen bu ifadelerin bir benzerini Peyami Safa’da görmek mümkündür.
Tasvir’e yazdığı makalede bir hatıratı tanıtırken, Türk savaş edebiyatına da temas eder.
Yazara göre, Türklerin savaş edebiyatları “tamtakır”dır. Bunun sebebi, yazarların cepheye
gitmemelerinden ileri gelir. Yine, askerî edebiyat da zayıftır. Çünkü askerler hadiseleri
yaşamış olmalarına rağmen yazmamışlardır (Safa 1941).
Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Cilt: 58, Sayı: 1, 2018
107
Savaş Edebiyatı
Görüldüğü gibi, Türk savaş edebiyatı konusunda buraya kadar belirtilen görüşler,
böyle bir edebiyattan söz etmenin mümkün olmayacağı noktasında toplanır. Oysa aynı
konuda yazmış ve bu görüşün tamamen zıddını savunan yazarlar da vardır. Bunlardan
biri olan Fuad Köprülü bir makalesinde Türklerin, tarih boyunca eskimiş milletleri
yıkıp, onlara yeniden can verdiklerini belirtir. Bunun için, böyle büyük hadiseler Türk
edebiyatında önemli bir yer tutar. Ancak bunlar arasında günümüze kadar gelebileni
pek azdır. Onlar da eski zafer destanlarından kalan bazı parçalarla, Türk beylerinin
methine ayrılmış bazı şiirlerdir. Arap ve Fars edebiyatları tesirinde gelişen Türk
edebiyatında, savaş edebiyatı mahsulü olarak gösterilebilecek metinlere de rastlamak
mümkün değildir. Çünkü bu dönem edebiyatına hâkim olan ruh, tasavvuf ruhudur ve
edebiyat belli bir zümrenin malıdır. Onun için, dönemin savaş edebiyatı ürünleri, daha
çok padişahların, vezirlerin ve kumandanların muharebeleri etrafında toplanır. Ancak,
bütün bunların yanında, Türk milletinin cengâver ve kahraman ruhunu vasfeden millî
eserler de vardır. Bunlar, millî hece vezni ve sade lisanla yazılmış şiirlerdir (Köprülü
1972: 23 vd.).
Köprülü ile yakın görüşte olan Faruk Kadri Timurtaş, Türk savaş edebiyatı hakkında
yazdığı makalede Türklerin savaşçı ruhunun edebiyata nasıl aksettiğine dair örnekler
verir. Timurtaş’a göre, Türklerdeki kahramanlık ruhu, destan çağından beri devam eden
“cihan hâkimiyeti” ülküsüne dayanır. Bu ülküyü ve savaşçılığın ilk izlerini taşıyan destanlar
ve Dede Korkut Hikâyeleri savaş edebiyatı açısında çok önemlidir. Aynı şekilde Divan ü
Lügat-it-Türk’te İslâmiyet’ten önce ve İslâmiyet’in kabulü sırasında verilen, epik şiir türüne
rastlamak mümkündür. Yazar, bu düşüncesini Divan Edebiyatı’ndan bazı misaller vererek
sürdürür. Ona göre eski Türk edebiyatında görülen bu hamasi eserler Tanzimat’tan sonra
daha da gelişmiştir. Özellikle Halk Edebiyatı’nda muhtevası savaş olan pek çok şiir vardır
(Timurtaş 1981: 100 vd.).
Edebiyat araştırmacısı İnci Enginün tarafından Çanakkale Savaşı’nın edebî yankıları
üzerine yapılan bir araştırmada, bu savaştan önceki Türk savaş edebiyatı hakkında bilgiler
verilir. Ayrıca, bu edebiyatın daha çok savaş dönemlerinde tesirli olduğu belirtilerek,
sonraki dönemlerde unutulduğuna işaret edilmektedir (Enginün 1987: 111-129).
Savaş edebiyatının güçlü ve etkili olmayışı Osmanlı Devleti’ni önce Balkan ardından
I. Dünya Savaşları sırasında olumsuz şekilde etikler. İttihat ve Terakki yöneticileri,
savaş dönemlerinde propaganda faaliyetleri çerçevesinde benzeri İngiltere tarafından
yapılan bir uygulamayı hayata geçirmeye çalışır. I. Dünya Savaşı yıllarında bizzat savaş
ortamını görmeleri ve oradaki hissiyatı yazı ve sanatlarına taşımaları için bir gurup
aydın ve yazarı Çanakkale Cephesi’ne götürür. Bu gezi İngiliz hükümetinin savaş
yıllarında propaganda faaliyetlerini sürdürmek üzere Wellington House bünyesindeki
yazarları cephelere gönderip gözlemlerini yazıya dökmelerini istedikleri uygulamanın
kopyasıdır. İngiltere bununla yalnızca psikolojik harp yapmaz ona paralel faaliyet
yürüten War Propaganda Bureau (Savaş Propoganda Bürosu) gibi kurumları da kullanır.
108
Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Cilt: 58, Sayı: 1, 2018
Duman H
Bu merkezde 1918 yılına kadar 1162 eser kaleme alınır. Yayımlanan kitaplarda; halkı
savaşın erdemine inandırmak, tarafsız ülkeleri kendi tarafına çekmek, orduya katılımı
teşvik etmek, düşman güçleri savaşın sorumlusu ve cani kişiler olarak göstermek
amaçlanır. Bu ofislerin yönlendirmesiyle I. Dünya Savaşı yıllarında yazılan milyonlarca
cilt kitap ve binlerce broşür sayesinde İngiltere en çok propaganda yazısı üreten devlet
olur (Ulu 2012: 69).
2013 ve 2014 yılları içinde Çankırı ve Sakarya Üniversiteleri tarafından Harp veya
Savaş Edebiyatı konusunda iki uluslararası sempozyum düzenlenir. Sunulan bildiriler,
Türk savaş edebiyatının karanlıkta kalan bazı yönlerini gün yüzüne çıkarmaktadır. Çankırı
Üniversitesi’nin düzenlediği sempozyumda harp edebiyatı konusunda kapsamlı bir bildiri
sunan meslektaşım M. Kayahan Özgül, Türk harp edebiyatı üzerinde bir sınıflandırma
önerisinde bulunur. Ona göre 19. yy.a kadar gelişen savaş edebiyatı şekil ve içerik olarak
ayrı düşünülebilir. Bunun dışında metin kurucusunun kimliği esas alınarak inceleme
yapılabilir. Ayrıca edebî metinler ait oldukları savaşlara göre ele alınıp incelenebilir. Özgül,
bu açıklamaların ardından harp edebiyatı ile ilgili “sağlam ve kapsayıcı” bir tasnif yapmaya
çalışır (Özgül 2014: 5-6).
Araştırmacının yaptığı bu sınıflandırmayı yazarın kendi bakış açısından Türk
savaş edebiyatı için önerdiği ayrıntılı bir değerlendirme olarak görmek gerekir. Bu
sınıflandırmanın en önemli eksiği konuyla ilgili örnek veya ürün bulma zorluğu olduğunu
belirtmekte yarar vardır. Sayın Özgül de takdir edecektir ki, maalesef Batı’daki gibi köklü
bir arşivleme ve arşive ulaşma sistemine sahip değiliz. Bu nedenle düşünülen tasnifin
uygulanabilme ihtimali mevcut şartlarda çok zor olacaktır.
1950 yılında gerçekleşen savaşı “Türk Edebiyatında Kore Savaşı”, adlı araştırma ile
tanıtan Eunkyung OH, savaş edebiyatının nasıl olması gerektiği üzerinde kısa, ancak
dikkat çekici değerlendirmeler yapar. OH’a göre: “Savaş Dramı’nın belgesel bir edebiyat
türü olduğu düşünülürse, dramatik açıdan daha fazla heyecan yaratabilecek kurgular
gerekmektedir. Bu eserlerde savaşın sosyal olaylara yansıması, insan hayatına etkileri az
da olsa işlenir. Fakat bu yeterli değildir. Bir savaş edebiyatı, cephede ve cephe gerisinde
meydana gelen olayların bütünüdür. Bunları işleyecek yeterli sayıda edebiyat eserinin
olması, toplumun hafızasında yer alan bazı olayların unutulmasını engelleyecektir” (Oh
2014: 719-730).
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı gibi tarih sahnesine çıktıkları andan itibaren
savaşla iç içe yaşayan Türklerde köklü bir savaş edebiyatı vardır. Ancak bu edebiyat
kaynakları ayrıntılı olarak ele alınmamış ve gün yüzüne çıkarılmamıştır. Bu çalışmanın
amacı Türk savaş edebiyatını, kapsamlı bir açıdan el almak, kaynaklar, dönemler, metinler,
şair ve yazarlar etrafında incelemek, milli ruh ve birliktelik açısından bu ürünlerin önemini
ortaya koymaktır. Aşağıya aldığımız destek metinler konuyu daha zenginleştirecek ve
konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.
Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Cilt: 58, Sayı: 1, 2018
109
Savaş Edebiyatı
KAYNAKÇA
(KARAOSMANOĞLU) Yakup Kadri (1919). “Harp ve Edebiyat”, Büyük Mecmua, nr: 15, 13 Teşrin-i sani/Kasım.
[ADIVAR] Halide Edip (1940). İngiliz Edebiyatı Tarihi (Başlangıçtan Elizabet Devrine Kadar), İstanbul: İÜ
Edebiyat Fakültesi Neşriyatı.
[ADIVAR] Halide Edip (1941). “İngiliz Edebiyatı ve Harp”, İ. Ü. Üniversite Konferansları (1940-1941), İstanbul:
İÜ Edebiyat Fakültesi Neşriyatı.
“Harp Edebiyatı”, Donanma, nr: 164-115, 2 Mayıs.
“Harp Edebiyatı”, Yeni Mecmua, nr: 5, 9 Ağustos.
AUERBACH (1941). “Edebiyat ve Harp”, İÜ Üniversite Konferansları (1940-1941), İstanbul: İÜ Edebiyat
Fakültesi Neşriyatı.
BELGE, Murat (1980). “Savaş ve Edebiyat”, Milliyet Sanat, nr: 10, 15 Ekim, s. 2.
BİLGEGİL, M. Kaya (1980). Edebiyat Bilgi ve Teorileri I, Belâgat, Ankara: Atatürk Üniversitesi Yayınları.
CLAUSEWİTZ, Carl von (1987). Harp Üzerine, C. I-III, (Çev. H. Fahri Çeliker), Ankara: Genelkurmay Askeri Tarih
ve Stratejik Etüt Başkanlığı.
ENGİNÜN, İnci (1987). “Çanakkale Zaferinin Edebiyata Aksi”, M.Ü. Türklük Araştırmaları Dergisi, nr: 2,
İstanbul: MÜ Yayınları.
ERTEM, Sadri (1939). “Harp ve Edebiyat”, Foto Magazin, nr: 18, I Birinci Teşrin/Ekim.
KÖPRÜLÜ, Fuad (1972). Köprülüden Seçmeler, (Haz: O. Fuad Köprülü), İstanbul: Millî Eğitim Yayınları.
LARNAC, Jean (1963). “İhtilâllerin ve Savaşların Edebiyat Üzerindeki Tesirleri”, Yeni Ufuklar, C. 12, nr: 135,
Ağustos.
OH, Eunkyung (2014). “Türk Edebiyatında Kore Savaşı”, ÇNÜ Türk Harp Edebiyatı Konulu I. Uluslararası
Türkiyat Sempozyumu, (1-3 Kasım 2013), Ankara: Berikan Yayınevi.
ÖZGÜL, Metin Kayahan (2014). “Harp Edebiyatına Harbi Bir Bakış”, ÇNÜ Türk Harp Edebiyatı Konulu I.
Uluslararası Türkiyat Sempozyumu, (1-3 Kasım 2013), Ankara: Berikan Yayınevi.
SAFA, Peyami (1941). “Bizim Harp Edebiyatımız”, Tasvir-i Efkâr, 16 İkinci Kanun/Ocak.
SÜLEYMAN NAZİF (1919). “Harp ve Edebiyat”, Hadisat, nr: 72, 7 Mart.
SÜLEYMAN NAZİF (1919). “Harp ve Edebiyat”, Hadisat, nr: 152, 1 Haziran.
SÜLEYMAN NAZİF (1922). “Harp Edebiyatı”, Dergâh, nr: 23, 20 Mart.
ŞEHSUVAROĞLU, Halûk Y. (1937). “Harp Edebiyatı”, Yücel, C. VI, nr: 31, Eylül.
TARLAN, Ali Nihat (1965) “Edebiyat Tarihi Hakkında”, Türk Dili ve Edebiyatı, C. XIII, İstanbul: İÜ Edebiyat
Fakültesi Neşriyatı.
TİMURTAŞ, Faruk Kadri (1981). Tarih İçinde Türk Edebiyatı, İstanbul: Vilayet Yayınları.
ULU, Cafer (2012). “Çanakkale Muharebeleri Sırasında Basının Propaganda Aracı Olarak Kullanılması: Harp
Mecmuası Örneği”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, Yıl: 10 Bahar, Sayı: 12, Çanakkale: ÇOMÜ Atatürk
ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi Yayınları.
WELLEK, Rene- WARREN A. (1983). Edebiyat Biliminin Temelleri, (Çev: A. Edip Uysal), Ankara: Kültür ve Turizm
Bakanlığı Yayınları.
110
Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Cilt: 58, Sayı: 1, 2018