Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
1 page
1 file
Yazışma formatında tasarlanıp yürütülen bir çabanın meyvesi olarak elinizdeki kitap, “beden ve tıp” temalarının “felsefe” ile ilişkilendirilme denemesinden çok daha fazlasını içeriyor. Bir tıp doktoru ile bir felsefe doktorunun, yani bir hekim ile bir felsefecinin tanığı olacağınız bu karşılaşmasında, ortaklaşılan konular birer vesile kılınıyor ve sözü edilen diyalojik temas, çok geçmeden geniş aralıklara, çatallanan yollara açılıyor. Dokunan mekikler ile temas edilen uğraklar ise uzadıkça uzuyor: Platon ve Aristoteles, Foucault ve fenomenoloji, Canguilhem ve Bichat, Husserl ve Derrida, Nietzsche ve Spinoza, Blanchot ve Beckett, Marx ve ötesi, canlılık ve yaşam, insan ve hayvan, sağlık ve hastalık, gövde ve beden, psikiyatri ve antropoloji, psikoterapi ve psikanaliz, Freud ve anti-morfoloji, R. D. Laing ve anti-psikiyatri, bilim ve edebiyat, feminizm ve queer, biyoetik ve biyoteknoloji, biyopolitika ve mikro-sosyoloji, tıbbî epistemoloji ve tıp tarihi... Uğraklar ve duraklar çeşitlenirken, “tıp felsefesi” literatürü özelinde Türkçedeki o geniş boşluğun bir nebze de olsa telafi edilebilmesi adına, okurların önüne keyifli bir fırsat çıkmış oluyor. Ucu açık bir davet: Vade mecum… Birlikte yürümekten daha güzeli var mı? Bu sarsak, mahcup ama mağrur yürüyüş davetine, Özgür Taburoğlu da “takdim” iyle icabet ediyor.
Beytulhikme : An International Journal of Philosophy, 2023
The knowledge and experience of physicians about the body was very limited since the anatomical examination of the body was not allowed in classical cultures. The abolition of the dissection prohibition and Descartes' redrawing attention to the body is very critical in terms of its examination. Moreover, with the advancement of science and technique, the development of medicine and medical instruments has allowed the body to be studied more closely and in more detail. While the soul became the subject of philosophy in the classical period, later the body became the subject of philosophy as well. In modern medicine, the body has revealed itself as a mere fact and a mechanical system, a dilemma has emerged in the form of the body, which is the subject of medical science, and the body that the patient experiences.Thus, the body has become an important problem in clinical medicine. The main subject of the article is to deal with the body from a medical and philosophical point of view. Its purpose is to go back to the main concerns and thoughts behind these questions and problems, to analyze and discuss the body with its medical and philosophical dimensions, and to question the body understanding of clinical medicine.Thus, this study focuses on interconnected questions such as how the body turns into a problem in medicine in the modern era, what are the thoughts that make it a problem, and how we should face these thoughts. In addition, in this study, we aim at to reach the following conclusion:The body is a reality that does not remain as a 'thing-in-itself' as predicted by positivism, dualism and clinical medicine, but always exceeds the sum of its own existence and overflows itself.
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Folklorik Tıp Dergisi, 2012
resim ve müzik gibi hayatın, dolayısıyla da tıbbın içindedir. Bu nedenle tıbbın edebiyat, edebiyatın da tıp üzerinde etkileri vardır. Edebiyat, hayatın doğasında bulunan karşıtlıklarla birlikte, insanlara hayatı gösterir. Buna bağlı olarak, verilen eserlerde hayatın hastalıklar, hastalıkların da insanlar üzerindeki etkileri ve bu hastalıklarla başa çıkma yöntemleri hakkında çeşitli bilgilere rastlarız. Bir başka deyişle edebiyat, sosyal tıbbın ögesi gibi davranır, halkın hastalığa ve tıbba bakışını da yansıtır. Makalede, I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sırasında, memlekette verilen milli mücadele yıllarında yaşanan farklı hayatları anlatan iki eser ele alınmaktadır. Peyami Safa'nın 1923 yılında yayınlanan "Sözde Kızlar" eseri ve Salahaddin Enis'in 1924 yılında yayınlanan "Zaniyeler" eseri. Eserler, savaşlar sırasında ayakta ve hayatta kalmaya çalışan bir toplum ile yozlaşmaya başlayan bir toplum arasındaki farklılıkları göstermekte, bu yozlaşmanın arkasında bıraktığı iki hastalığın (frengi ve bel soğukluğu) insanların hayatları üzerindeki etkilerini vermektedir.
DergiPark (Istanbul University), 2023
Evrimci ve biyolojik indirgeme ile, ruhu ve bedeni (ya da aklı ve ruhu) ayrı konumlandıran geleneksel anlayış, bedeni akla temelden teslim etmiş, bedenin algı araçları yani duyuları sağlayan tüm enstrümanları sadece aklın idrakine indirgenmiştir. Kültürel teorilerde insan bedeni, yaşadığı dünyadan, ekolojik çevreden, sosyal ve kültürel hayattan ilişki kurduğu nesnelerden ve bireylerden geri plana atılarak koparılmıştır. Kültürel olan değerleri akla, hareket ve eyleme yönelik olan değerleri biyoloji ve fizyolojiye pay eden geleneksel bilimin sundukları, özellikle sosyal bilimlerde bedene dair farklı bir düşünce gelişimine olanak tanımamıştır. Bu ayrım Kartezyen mirasla olduğu kadar, Hristiyanlığın bedeni günahların, arzuların, aşırı hazzın merkezi olarak küçümsemesiyle de desteklenmiştir. İnsan bedeni ve hareketlerinin merkezinde olduğu fenomenleri ilk kez kamuya sunan antropoloji erken dönemlerinde kültürel faaliyetlerin merkezinde gözlemlenen bedeni, topluluğun içindeki konumunda dövme, giysi, süslenme, gibi taşıdığı izlerle daha çok pasif bir yapıda değerlendirmiştir. Ancak tarihsel gelişimi içinde bedeni bu kez kültürü, dönüştürme ve yeniden üretme gücüne sahip bir araştırma nesnesi olarak ortaya çıkarmıştır. Antropolojideki her yeni katkı ve takip edilen farklı alanlardaki bilimsel gelişme, bedeni alanın merkezine doğru biraz daha yaklaştırmıştır. Sosyal bilimlerin yeniden kaynaklarına dönmesini sağlayan antropoloji, kendi kaynaklarını da yeni başlıkların sağladığı bakış açıları ile sorgulayarak, insanın kültürel dünyasını beden merkezli bir bağlamda değerlendirmeye başlamıştır. Bu çalışmada yeni dünyanın keşfiyle yaygınlaşan ilk antropolojik metinlerde, farklı fiziksel özellikleriyle gündeme gelen yeni insanın, Avrupa düşünce dünyasını biçimlendirmesi ve antropoloji disiplini içerisinde özel bir alan haline gelecek bedenin bir araştırma nesnesi olarak ortaya çıkışı değerlendirilmiştir.
Bu makale, modern düşüncenin, 20.yy başında ilerlemenin, gelişmenin garantisi olarak görülen sağlıklı bir toplum yaratma idealinin, mimarlık ortamına kazandırdığı bir yapı tipi olarak sağlık müzelerine yakından bakmayı amaçlar. Sağlık müzeleri bedenin, bedenle ilişkili hastalık ve hijyen konularının, tıbbi gelişmelerin teşhir edildiği mekanlar olarak, modernite ve hijyen kavramlarının yapılı çevrede temsili-yet kazanmasını sağlamıştır. Makalede bugün İzmir Fuar alanı içinde ölçeği ve içeriği ile mütevazı bir biçimde yer alan İzmir Sağlık Sergisi yapısının, 1920'lerin ve 1930'ların Türk mimarlık tarihine hangi temsillerle ve mesajlarla katıldığı ve nasıl onun parçası olmayı başardığı analiz edilecektir. 1937 yılında İzmir'de inşa edilmiş olan bu yapının varlık sebebini o dönemde tüm dünyadaki sağlık politikaları, toplum mühendisliği çabaları ve modernleşme sürecinin bir parçası olarak görmek gerekir. Bugün, başka bir kullanım ile varlığını sürdüren yapı modern mimarlığın ürettiği ancak bugün çağdaş dünyada popülerliği zayıflamış bir yapı tipine işaret eder. Bu yapıya dönüp tekrar bakmak modernliğin yükselen ve değer kaybeden hijyen alanındaki söylemlerini ve onun mimarlık alanına etkisini analiz etmemizi sağlayacaktır. Bu sebeple, yazıda dünya üzerindeki benzer sergi ve müzelerin temsiliyetleri ile birlikte İzmir Sağlık Sergisi yapısının Erken Cumhuriyet Türk Mimarlığı'na katkısı tartışılacaktır. Anahtar sözcükler: Beden; hijyen; İzmir; modernite; sağlık müzesi; sağlık sergileri. This article focuses on health museums as a building type introduced to the architectural medium at the beginning of 20th century by modern thinking, the ideal of creating a healthy society as a guarantee of progress and development. Health museums provided representation for concepts of modernity and hygiene in a built environment by being spaces that displayed the human body and exhibits related to diseases, hygiene, and medical developments. A modest building in scale and content, the İzmir Health Exhibition building of the İzmir Fair was analyzed in this study to show how it contributed to 1920s and 1930s modern architecture in Turkey and what were the representational meanings of the messages transmitted. The existence of this building, constructed in 1937 in İzmir, should be understood in the context of health policies from all around the world, social engineering efforts, and the process of modernization. The building is an example of a use of modern architecture, but of a type that is waning in popularity in today's contemporary world. Looking back at this building today helps us understand the rising and declining value of modernity in the discourse of hygiene and its effect on the field of architecture. The contribution of the İzmir Health Exhibition building to early modern Turkish architecture is discussed with reference to similar exhibitions and museums around the world.
ler) ve bedensellik üzerine o ezelî sessizlik sürüyor. Sürdüğü söyleniyor. Sözün kifayetsizliğini anımsatan bir beden cıvıltısı lehine de olabilir bu. Diğer deyişle, sözsüzlük ile sessizlik aynı şeye tekabül etmeyebilir. Salt beden(ler)in konuştuğu bir âhir zaman duruşmasında sözün kalemi kırılmak zorunda mıdır acaba, diye (bu kez söz lehine) inat etmek istiyorum. Bir ara "Bedene değmeyen fikirler, totaliter bir yaşam üretir," demiştin. Bedeni görmek, hissetmek, duymak, okşamak, koklamak, acıtmak, tartmak... Beş temel insanî duyunun ve nicelen(diril)ebilir olanın ötesine geçmek gerektiğini mi anlamalıyız "değmek"ten? Herkesin şu veya bu biçimiyle bir bedeninin olması, bedeni verili ve hemen burada, yanıbaşımızda hazır bulunan bir "şey"e (Heidegger) dönüştürüyor ve bu müsekkin varsayımı aşmak, belki de bir bedensel tımar olarak alışkanlıklarla hesaplaşmaktan geçiyor. Başka bir yerde "kökleşmiş alışkanlıkları kıramama"yı, "tutkular ekonomisinin şanındandır" diyerek değerlendirmiştin. Belki nükteydi, belki de ironi; fakat ne olursa olsun, aklıma İngiliz emprisistleri üşüşmüştü. Önemsediğini biliyorum.
OTAM(Ankara, 2004
Çalışmada, ekonomik büyümenin temel unsurlarından biri olan sağlık ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda Türkiye'de sağlık harcamaları ve GSYİH arasındaki ilişki 2006:01-2012:03 dönemleri için incelenmiştir. Analiz edilen dönem itibariyle 2008 Dünya Ekonomik Krizinin olası etkileri göz önüne alınarak, seride tek yapısal kırılmaya izin veren Lee ve Strazicich (2004) birim kök testi ve tek kırılmalı Gregory ve Hansen (1996) eş bütünleşme testi kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlar, tek yapısal kırılma durumunda sağlık harcamaları ve ekonomik büyüme arasında uzun dönemli bir ilişki olduğunu göstermektedir.
Öz Antik Yunan'da ortaya çıkan felsefe, MÖ 4. yüzyıldan MÖ 1. yüzyıla kadarki süreçte pek çok değişime uğrayarak gelişimini devam ettirmiştir. Felsefe, doğadan insana geçerek ilk değişimini, Platon ve Aristoteles tarafından felsefenin genel çerçevesinin çizildiği siste-matik dönemle de ikinci değişimini gerçekleştirmiştir. Bu süreçte çizilen genel çerçeve-nin felsefenin yanında tıp alanını da etkilediği ve bu etkinin MÖ 1. yüzyılda açıkça ortaya çıktığı görülür. Bu çalışma, söz konusu dönemde filozof olduğu kadar hekim unvanıyla da tanınan Athenaeus'un ruh/beden düalizminde hangi düşünce okullarını benimsediği-ni ve ne tür kaynaklardan beslenerek mesleğini icra ettiğini ortaya koymayı amaçlamak-tadır. Buna göre Athenaeus'un felsefesini Platon ve Stoacı görüşlerden hareketle açıkla-manın o dönemin önemli bir tartışma zeminini oluşturan ruh/beden ilişkisini daha anlaşılır kılacağı ifade edilebilir. Nitekim Roma İmparatorluğu'nun kuruluş döneminde hekimler, fizyolojik ve zihinsel olduğu farz edilen pek çok hastalığı psikolojik tedavilerle gidermeye çalışmışlardır. Ayrıca bu anlayış, bedensel hastalıkların ruhsal durumlarla ilişkili olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Hekimlerin psikolojik rahatsızlığı bu-lunan hastaları dikkat dağıtıcı egzersizlerle iyileştirme çabaları, böyle bir düşüncenin sonucu olarak okunabilir. Soul (Pneuma) and Body Relation in the Philosophy of Athenaeus of Attalia Abstract The philosophy that emerged in Ancient Greece has undergone many changes and continued its development. The first change in philosophy was realized by shifting focus from nature to man, and the second change was realized by Plato and Aristotle during the systematic period in which the general framework of philosophy was drawn. It can be said that the general framework drawn during this process influenced the field of medicine as well as philosophy. This influence appeared clearly in the 1st century BC. This study aims to reveal which schools of thought were adopted by Athenaeus, who was also a physician as well as a philosopher, in soul/body dualism and what kind of sources he utilized for practicing his profession. Accordingly, one can state that explaining the philosophy of Athenaeus based on Platonic and Stoic thought makes the relationship between soul and body that constitutes an important basis of discussion of that period more understandable. As a matter of fact, during the foundation period of the
2018
Tip ve edebiyat kelimeleri hem anlam hem de amac bakimindan birbirine benzemektedirler. Edebiyatin manalarindan bir tanesi ed-de’bu yani calismayi aliskanlik haline getirene kadar sevkle devam etmektir. Bu yuzde ed-de’bu kelimesinin edeb kelimesine donustugu soylenmistir. Kelime ayrica nefsi terbiye, ahlak ve davranisi guzellestirmeye de delâlet eder. Şiir, kissa, ahbâr ve ensâb ogrenimi ve rivâyetine de edeb denmistir. Bazilari da yine kitap te’lif etmeye genel olarak edeb demislerdir. Bilimin muhtelif sahalarindaki meshur muelliflere hasrettigi Mu’cemu’l-Udebâ adli eserinde Yâkut el-Hamevi [edeb kelimesi icin]su tarifeyer vermistir: “Tebrizi,Şerhu’l-Hamâse’de edeb hakkinda soyle diyor; Edeb, insanin yaptigi guzel ve kiymetli seylere verilen isimdi, sonra kullanimi yayginlasti ve genel olarak soylenegelen bir sey oldu” . Hicri ikinci asrin yarisindan sonra ise edeb kelimesioyun ve sanatlari anlatanlar icin kullanildi.Bir kisim insanlar da edeb ismini toplumun bir kesimi icin zaruri...
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2018
İnsanın yaşamının normal döngüleri arasında bulunan yaşlılık günümüzde bir sosyal sorun olarak tanımlanarak kaçınılması, dolayısıyla geciktirilmesi gereken bir durum olarak algılanmaktadır. Bu durum yaşlılığın toplumsal boyutuna dikkatleri çeker. Çünkü yaşlılığı tanımlayan ve toplumsal hiyerarşide dezavantajlı alanda konumlandıran söz konusu toplumdaki iktidar ilişkilerini belirleyen egemen değerlerdir. Bu anlamda beden politikaları ve bedenin bir tüketim alanı olarak tüketim toplumundaki konumu da önemli olmaktadır. Buradan hareket eden bu çalışma, günümüz tüketim toplumunda yaşlanma ve yaşlılığı aktif çalışma yaşamında yer alamaması nedeniyle önce dışarıda bırakan yönüyle yeni bir ayrım biçimi olarak ele almaktadır. Ardından yine tüketim ilişkileri içine bir tüketici olarak dahil edilen yaşlılık kavramı sorgulanmaktadır. Yani bu çalışma kısaca toplumsal iktidar ilişkileri içinde yaşlılığa yüklenen anlamlar ile sosyal alanda iktidar kaybı olarak tanımlanan yaşlılığa dair pratikler...
DỰ THẢO BÁO CÁO ĐÁNH GIÁ TÁC ĐỘNG CỦA CHÍNH SÁCH , 2023
Stratigrafie del Paesaggio, 2022
PEACE & SECURITY-PAIX ET SÉCURITÉ INTERNATIONALES (EuroMediterranean Journal of International Law and International Relations), 2018
Revista Latinoamericana De Psicologia, 1993
Huisarts en Wetenschap, 2009
Bedrohungen der Demokratie, 2009
Vergilius, 2023
Animals through Chinese History, 2018
Soil and Tillage Research, 2017
Canadian Journal of Physiology and Pharmacology, 1997
Mathematical Modelling and Numerical Analysis, 1993
Palliative Medicine, 2012
Building Decent Societies, 2009
Journal of clinical nursing, 2017
Clinical Simulation in Nursing, 2018