Academia.eduAcademia.edu

Jineolojî ve Komünal Ekonomi

Abstract

Kürt Kadınlarının " kadın özgürlükçü bilim " iddiası ile şekillenen ve ilham kaynağını Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'nın düşün dünyasından alan Jineolojî temel çıkış noktasını sosyal bilimlerin erkek egemen bir bakış açısıyla ele alınışı üzerine kurar. Sosyal bilimlere kadın merkezli bir bakış açısı, kuşkusuz neo-liberal sistemin para ilişkisine indirgenmiş olduğu ekonomiyi de yeniden ele almayı ve gerçek ekonomik ilişkinin toplumsal bir ilişki olduğunu anlamayı gerektirmektedir. Ekonomiye kadın merkezli bakış, kadınların özgürleştiği ve özgürleştirdiği alternatif bir toplumsal inşa için zaruri bir süreçtir. Ataerkil kapitalist anlayışı ve devletçi anlayışı deşifre ederek kadınların özsavunmasını inşa edecekleri alternatif toplumsal inşa, kadınların ekonomik özsavunması olmaksızın gerçekleşemeyecek bir süreçtir. Bu anlamıyla bu yazı kadınların özsavunmasına, ekonomik özsavunma başlığı ile katkı sunma amacını taşımaktadır ve komünal ekonomiyi jineolojî bakış açısıyla ele almaktadır.

Jineolojî ve Komünal Ekonomi 1

Kürt Kadınlarının "kadın özgürlükçü bilim" iddiası ile şekillenen ve ilham kaynağını Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'nın düşün dünyasından alan Jineolojî temel çıkış noktasını sosyal bilimlerin erkek egemen bir bakış açısıyla ele alınışı üzerine kurar. Sosyal bilimlere kadın merkezli bir bakış açısı, kuşkusuz neo-liberal sistemin para ilişkisine indirgenmiş olduğu ekonomiyi de yeniden ele almayı ve gerçek ekonomik ilişkinin toplumsal bir ilişki olduğunu anlamayı gerektirmektedir. Ekonomiye kadın merkezli bakış, kadınların özgürleştiği ve özgürleştirdiği alternatif bir toplumsal inşa için zaruri bir süreçtir. Ataerkil kapitalist anlayışı ve devletçi anlayışı deşifre ederek kadınların özsavunmasını inşa edecekleri alternatif toplumsal inşa, kadınların ekonomik özsavunması olmaksızın gerçekleşemeyecek bir süreçtir. Bu anlamıyla bu yazı kadınların özsavunmasına, ekonomik özsavunma başlığı ile katkı sunma amacını taşımaktadır ve komünal ekonomiyi jineolojî bakış açısıyla ele almaktadır.

Marx, Kapital'in girişinde kapitalist üretim tarzının egemen olduğu toplumların zenginliğinin "muazzam meta yığını" olarak göründüğünü, bu nedenle incelemesine meta analizi ile başladığını ifade eder. 2 Metayı kullanım ve değişim değeri çerçevesinde tanımlayan Marx, temel özelliği insanların ihtiyaçlarını gidermek olan meta (şeyin) cisminin, kullanım değeri bir yana bırakılırsa, geriye metaların yalnızca bir tek özelliği, emek ürünü olmalarının kalacağını söyler. 3 Yani, metaların değerini belirleyen şeyin, o metanın üretimi için harcanan emek gücü tarafından belirlendiğini ifade eder. Metaların değerinin, içerdikleri "değer yaratıcı öz", yani emeğin miktarıyla ölçülebileceğini söyler. Emeğin niceliği, süresi ile ölçülür ve emek-zamanı ölçeği de saat, gün vb. gibi belli zaman birimleridir. 4 Buradaki emek zamanı o metanın üretimi için gerekli toplumsal emek zamanıdır; toplumsal olarak gerekli emek zaman, herhangi bir kullanım değerini, toplumun o sıradaki normal üretim koşulları altında, ortalama toplumsal hüner derecesi ve emek yoğunluğuyla elde edebilmek için gerekli olan emek-zamandır. 5 Kapitalist kârın kaynağını ise, üretim araçlarının sahibi olan sermaye tarafından el konulan, ödenmeyen emek-zaman oluşturacaktır.

Öcalan da tıpkı Marx gibi meta ve metalaşmayı uygarlığın baş kategorisi olarak görür; armağan yerine "değişimin" geçmesinin tam bir uygarlık icadı ve hilesi olduğunu ifade eder. Bu anlamıyla değişim değerinin ve metalaşmanın kapitalizm öncesi de var olduğunu, ancak bunun kapitalist uygarlık aşamasında biricik hale geldiğini ifade eder. Öcalan'ın, Marx'a itiraz noktası, metanın değerini belirleyen emek -değer kuramına ilişkindir 6 : "Ben metayı Karl Marks gibi yorumlamıyorum. Yani metanın değişim değerinin işçinin emeğiyle ölçülebileceği iddiasını önemli sakıncalar doğuran bir kavramlaşma sürecinin başlangıcı olarak değerlendiriyorum… Toplumsal değerlerin (bu arada metalar da dahil) ölçülebileceğinden kuşkuluyum. Yalnız canlı emeğin değil, sayılması olanaksız emeklerin ürünü olan bir maddeyi bir kişinin emeğinin değeri saymanın kendisi yanlışlık olup, değer gaspı ve hırsızlığın önünü açan bir yaklaşımdır. Nedeni açıktır. Sayılamayacak emeklerin karşılığı nasıl ölçülecek?" Öcalan'ın sayılamayacak emeklere verdiği en önemli örnek "ana emeği" olarak ifade ettiği kadınların bakım emeğidir. Zira kapitalist sistem "emeğin yeniden üretimi için gerekli olan karşılığı (ücreti)" erkek işçiye öderken o emeği evde bakım emeği ile yeniden üreten kadının emeğini erkeğin ücreti içinde görünmez kılar.

Proleterin tek başına emeğiyle değer yarattığı, bu değerden sermayedarın ise kâr kopardığı şeklinde soyut bir analizin ekonomik indirgemecilik olduğunu söyleyen Öcalan, değer yaratımında toplumun tarihsel birikimlerinin rolünün görmezden gelindiğini söyler. Öcalan'a göre bu tarihsel birikimlerin temel yaratıcısı ve günümüze ulaşmasını sağlayan ise kadındır. Kâr olarak el konulan değerin ise sadece burjuvazi-proleterya çatışması ile açıklanamayacağını; bu noktada siyasal erkin rolünün görmezden gelindiğini vurgular. 7 Siyasal erkin yani devletlerin kadınların evde kalması; çocuk doğurarak neslin devamını sürdürmesi, yeni işçiler ve askerler üretmesine yönelik sayısız erkek egemen projesini düşünecek olursak siyasal erkin burjuva-proleter çatışmasını öncelikle toplumsal cinsiyet rollerini şekillendirerek organize ettiğini söyleyebiliriz.

Bu bağlamda, kapitalizmin temel çelişkisi yahut çatışması burjuva-proleter arasındaki çatışma değil, tekelci ile toplum ve kadın-erkek arasındaki toplumsal cinsiyet çatışması temelinde kuruludur. Bilindiğinin aksine Öcalan bu noktada burjuva-proleter çatışmasını yok saymamakta, bu çatışmanın temel değil, tali olduğunu vurgulamaktadır. Yani tarih sadece sınıf savaşımlarının tarihi değil, hegemonik iktidar ve devlete karşı toplumun mücadeleler tarihidir. 8 Jineolojî bunu tarih sadece sınıf savaşımlarının tarihi değil aynı zamanda erkek egemen düzenin kadına karşı savaşı olarak formüle eder ve bu savaş İnanna'dan beri sürmektedir.

Öcalan felsefesinde kadının doğa ile varoluş altını defalarca çizenken; endüstri ile endüstriyalizm arasındaki farkın doğru anlaşılması gerektiğini dile getirir. Endüstri devrimini, uzun bir tarihsel, toplumsal birikimin sonucudur. 9 Kâr için endüstri, toplumsal ihtiyaçlar için değildir. 10 O halde endüstri ile temel amacı azami kar olan endüstriyalizm farklı kavramlardır. Endüstriyalizm ekonomi değildir; ekonomi tekelidir, sanayi üretimine dayatılan, devlet veya özel fark etmiyor, tekeldir. 11 Endüstriyalizm tekeli kadını ürettiği metaların görseli olarak metalaştırır. Endüstriyalizm sınırsız üretimini tüketimle buluşturmak için kadını piyasada "arzu nesnesi" olarak kurgular. Tüm metalar kadınlar üzerinden pazarlanırken kadınların kendisi bir zat estetik, medya aracılığı ile metalaştırılır. Endüstriyalizm doğayı ve kadını metalaştırma yoluyla birbirinden koparır. Oysa kadın doğa olmadan toplumsal varlığını sürdüremeyeceği gibi doğa da kadınsız varlığını sürdüremez. Tarih boyunca üretim kadın-doğa birlikteliği ile toplumsal ihtiyaç için gerçekleşirken kapitalizmin tekelci endüstriyalizm aklı ile yani azami kar ve sürekli kitlesel üretim aklı bu gerçekliği yıkmış; kadın ve doğayı birbirinden kopararak üretim sürecini fetişleştirmiştir. Öyle ki üretim fetişizmi reel sosyalizm deneyimini dahi zehirlemiş ve yıkımına sebep olmuştur. Kadın ve doğa birbirinden koptukça ihtiyaç ve üretim arasındaki ilişki de kopmuş ve erkek egemen tekelci endüstriyalizm sınırsız kitlesel üretim ile kadının toplumsal varoluşunu ulusal bir öge temelinde organize etmeye başlamıştır.

Öcalan'a göre, erkek egemen tekelci endüstriyalizm ile gerçekleşen artık-ürünün organizasyonu ulusdevlet türü örgütlenmenin temelini oluşturur. 12 Öcalan'a göre ulus-devlet tipi örgütlenme, sermayenin aşırı kar elde ettiği ve topluma yaygınlaştığı endüstriyalist dönemde idealize ve realize olmuştur. toplum bu dönemde, ulus-devlet mekanizmaları ile sanayi tekellerine bağlanmıştır 13 Ulus devlet kadınları sınırlar kurarak birbirinden ayrıştırmış; milliyetçilik duygusunu analık duygusu ile eşdeğer tutmuş; çocuğunu zorla askere gönderen anaların "vatan sağolsun" demesini beklemiştir. Ulus-devletler savaşında, kadınlar fabrikalarda çalışan, askerlere aş, çocuk yapan bir misyon yüklenirken; savaşta yaşadıkları cinsel şiddeti ise bir vazife olarak görmeleri beklenmiştir. Ulus devletler "erkek emek"i baskılamak için kadınların emek piyasasına katılması için çeşitli "sosyal" projeler yürütmektedir. İhtiyaç duymadığı zamanlar da ise kadınları "ev hanımı" "iyi analık" misyonu altında motive ederek ev içinde tutmaktadır. Kadınlar üzerinde süren toplumsal ve ekonomik soykırım bizzat devletler eliyle ve projeleri ile yürütülmektedir.

Tarih boyunca kapitalizme karşı en güçlü ideolojik iddia olan reel sosyalizm deneyimi de ulus-devlet, kapitalizm ve erkeğin birlikte kadına karşı yürüttüğü bu savaşı daha baskıcı bir formda yeniden üretmiştir. Öcalan'a göre sosyalizmi hep devrimler ve savaşlarla kazanılacak bir toplum olarak görmek de yanlıştır. Şüphesiz koşullar oluştuğunda devrimci dönüşümler için savaşlarda mümkündür. Ama sosyalizm sadece devrim demek değildir; topluma demokratik katılım ve kapitalizme karşı bilinçli ve eylemli yaşamdır. 14 Demokratik katılım şüphesiz kadınların katılımı olmaksızın gerçekleşemeyecektir. Öcalan toplumsal cinsiyet mücadelesinin sosyalizm mücadelesinin bir parçası olarak değil sosyalizmin inşası için olmazsa olmaz kabul eder. Bu nedenle demokratik bir yaşam için mücadele eden kadınların kendi özgün örgütlenmelerine sahip olması gerektiğini ve sosyalizm mücadelesinin kadının özneliğinde gerçekleşmesi gerektiğini savunmuştur. Kadınlar kendi bilinç, örgüt ve eylemsel iradeleri ile ekonomide yeniden özneleşecekler ve demokratik özerkliğin tüm alanlarında olduğu gibi komünal ekonomide de eş temsil ve özgün örgütleme 15 alanlarını yaratacaklardır.

Özce, kapitalist piyasalar ve ulus-devletler kadınları yedek işgücü ordusu olarak görmektedirler ve diledikleri zaman kapitalist sistemin işleyiş ihtiyaçlarına göre kadınları bu piyasalara dahil ederken dilemediklerinde kadınları ev içindeki işlere mahkûm etmektedirler. Bu durum kadınların erkeğe ve ulusa bağımlılığını sürekli olarak artırmakta ve yeniden üretmektedir. Batı merkezli feminizmin devletin ve erkeğin kadına karşı yürüttüğü bu operasyona cevabı ve politikası ise cinsiyetçi rolleri sonlandırmak bir yana kadının yaşadığı koşulları daha da ağırlaştırmış ve kadının yaşadığı sömürüyü görünmez kılmaya devam etmiştir. Batı merkezli feminizm kadınların işgücü piyasasında para kazanarak deyim yerindeyse kendi ayakları üzerinde durarak erkek karşısında ekonomik özgürlüğünü elde etmesi halinde güçleneceğini savunmaktadır. Oysa işgücü piyasasına katılan kadınlar piyasa da ev içi işlerin uzantısı olan temizlik, yemek, organizasyon, bakım işleri gibi alanlarda iş bulabilmekte; üstelik piyasa da bu işleri yapan kadınlar ev içinde kendi ailesi için de bakım hizmetini yerine getirmeye devam etmektedir. En güvencesiz ve düşük ücretli işlerde çalışan kadınlar para kazanarak yani işçileşerek özgürleşememektedirler. Bu nedenle kadınların özgürleşeceği ve özne olarak kuracağı alternatif bir ekonomi üzerine düşünmek gerekmektedir. Bu nedenle Jineolojî, kadınları yaşadıkları bu ekonomik soykırım karşısında sadece teorik bir düşünüş biçimine değil aynı zamanda kurucu bir düşünce biçimine davet etmektedir.

Jineolojîye göre temel toplumsal mesele, endüstriyalizm çağının savaş biçimi olarak ulus-devlet faşizmine karşı, ezilen sınıf-halk-ulusun öz savunma cephesinin geliştirilmesidir ve bu cephe kadınların mücadelesi olmaksızın gerçekleşemez. Bugün Kürt kadınlar özsavunmayı özgün örgütlenme alanlarını 13 Öcalan, Kapitalist Uygarlık, s.243 14 Öcalan, 2012, s.58 15 Özgün örgütlenme, sadece kadınların karar alıcı ve uygulayıcı olduğu örgütlenme olarak tarif edilmektedir. yaratarak inşa etmelidirler. Bu özsavunmanın en önemli ayaklarından biri tekelci erkeğin egemenliğine karşı kadının komunal ekonomisini ve demokratik toplumu inşa etmesidir. 16 Jineolojî bu ekonomiyi demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü komünal ekonomi olarak tanımlamakta ve tartışmakta; çeşitli mekanizmalarla yaşamsallaştırmaya çalışmaktadır. Bu anlamıyla kadının komünal ekonomisi, kapitalizme ve ataerkiye karşı kadının özne olduğu alternatif bir yaşamın inşası anlamına gelmektedir.

Jineolojîde Komünal Ekonomi Anlayışı

Komünal ekonomi demokratik bir ekonomidir; komünal ekonomide karar alıcı öznesinin toplum olması gerektiği bu nedenle toplumdaki tüm bireylerin üretim, tüketim ve bölüşüm süreçleri üzerinde söz ve irade sahibi olması gerektiği vurgulanır. Mahalle, köy, ilçe, il ve bölge biçiminde yahut özel olarak kadın, gençlik vs. biçiminde örgütlenecek olan meclislerde toplumdaki her birey karar alma süreçlerine dahil olacak ve neyin üretileceğine yahut nasıl bölüşüleceğine demokratik planlama yöntemiyle ortaklaşa karar verecek; bu biçimiyle kaynakların ortak yönetimi sağlanacaktır. Böylelikle toplum tüm ekonomi faaliyetlerinde özyönetim sahibi olacak ve bu komünal ekonominin demokratik bir şekilde işlemesini sağlayacaktır. Kadınlar demokratik işleyiş meclislerine katıldığı gibi aynı zamanda kadın meclislerini örgütleyerek kadınların karar alma süreçlerine katılımını güçlendirecektir. Kadın meclisleri sadece kadınların özgün örgütlenmesiyle ilgilenecektir. Ekonomi komitesi kadın meclislerinde boyut olarak örgütlenir ve kadının komünal ekonomisini nasıl örgütleyeceği komitelerin rehberliğinde kadın meclislerinde tartışılarak karara bağlanır. Kadın meclislerinde alınan kararlar genel meclise sunulur. Genel meclisin kadın meclisinin aldığı kararlar üzerinde yorum yapma, değişiklik isteme hakkı vardır ancak kararları redetme hakkı söz konusu değildir. Tam tersine genel meclisin kadın meclisinin onayı olmaksızın aldığı kararları ise veto etme yani redetme hakkı saklıdır. Kadın meclisleri kadınların yönetim ve karar alma süreçlerinde özneleşmesini sağlarken meclisler toplumu yönetimde söz ve karar sahibi yaparak toplumsalın demokratik işleyişini örgütleyecektir.

Komünal ekonomi kadın özgürlükçü bir ekonomidir; Kapitalist sitem kadınları ekonomik karar alma süreçlerinin dışına itmiş; kadınların emeğini ise görünmez kılmıştır. Öcalan'a göre bu durum, kadını "metaların kraliçesi" olarak tayin eden kapitalist sistemin varlık koşuludur. Öcalan bunu, 'kadınların temel ihtiyaçlar ve geçimlik olarak yerine getirdiği ekonomik faaliyetin kar elde eden bir işe dönüştürülmesi için kadınların elinden alınması gerekmiştir' biçiminde ifade eder. Öcalan'a göre "ekonomisiz kılınmış kadın gerçeği" günümüzün en çarpıcı ve derinlikli toplum çelişkisidir. Bu nedenle bugün yeniden örgütlenecek olan bir ekonominin kadın eli ve kadın aklıyla örgütlenmesi gerektiği ifade edilir. Jineolojî, kadının öncü olduğu ekonominin temel ihtiyaçları ve kullanım değerlerini esas aldığı yani geçimlik olduğu için, yani kârı esas almadığı için aynı zamanda ekolojik olacağını iddia eder. Kadınlar kendi ekonomik alanlarını, komün ve kooperatiflerini örgütleyerek toplumsal ihtiyaç merkezli kollektif üretim gerçekleştireceklerdir. Kadınların yarattığı kollektif üretim alanları yaygınlaştığı ve tüm kadınları kapsar hale geldiğinde kapitalizme karşı en büyük anti-kapitalist cephe kurulmuş olacaktır.

Komünal ekonomi ekolojik bir ekonomidir; Jineolojî Mezopotamya tarihine bakarak endüstriyalizmin en büyük yıkımının, toplumsalın varlık koşulu olan tarım ve köy toplulukları üzerinde olduğunu ifade eder. Bu nedenle tarımda eko-toplulukların yani komünlerin oluşturulması demokratik özerkliğin en esaslı ekonomik ilkelerinden biridir. Kadınların oluşturacağı tarım komünleri üretimin yeniden doğayla buluşması ve ekolojik koşullarda gerçekleşmesi için mutlak bir ön şart olarak görülmektedir. Rojava devriminden sonra yapılan en önemli devrimsel süreçlerden biri toprakların büyük bir kısmının kadınlar tarafından kadın tarım komünlerine dönüştürülmesidir. Bugün Rojava'da tarımsal üretimin büyük bir kısmı kadın tarım komünlerinden elde edilmektedir. Öcalan, Murray Bookchin 17 'e referansla ekotoplulukların şehirlerde de oluşturulması gerektiğini ifade eder. Her kentin doğasına uygun ekonomik faaliyetler, kâr amaçlı olmayan, şehir halkının işsizliğini, yoksulluğunu ortadan kaldırmayı hedefleyen, optimal büyüklükte birimler olarak örgütlenir. Nüfus, yapı ve yeteneklerine uygun olarak bu birimlere dağıtılabilir. 18 Yani Öcalan ve Jineolojî endüstriyel üretimi redetmez ama endüstrinin sınırını ekoloji ve temel ihtiyaçlar bağlamında çizer. Üretim bu iki sınırı aşamaz. Bu durumda ortaya çıkacak endüstri, eko-endüstridir 19 yani kadının binlerce yıl öznesi olduğu üretim yani ekonomidir.

Bu ekonomi, iktisadi liberalizme ve merkezi planlama sistemine alternatif üçüncü bir yoldur. Komünal ekonomi Kürdistan topluluklarının özüne ve doğal topluma en yakın ekonomi olarak paylaşmacı, dayanışmacı ve ortaklaşmacı olarak yerelleştirilir. Komünal ekonomide bireysel ihtiyaçlar değil toplumsal ihtiyaçlar ve kullanım değeri esas alınır. Kadın öncülüğündeki Kürt Özgürlük Hareketi, komünal ekonomide meclis, komün ve kooperatifler eliyle üretimi toplumsallaştırmayı; kolektif emek süreçleri ile ücretlilik ilişkisini ortadan kaldırmayı; dayanışmacı pazarlar oluşturmayı hedeflemekte ve toplumun ekonomide özyönetimini geliştirmeyi öngörmektedir. Böylelikle doğa, kadın ve toplumsal adalet lehine bir ekonomik düzen oluşmuş olacaktır. Kadın özgürlük ideolojisi ile inşa edilecek komünal ekonomi, ataerkil kapitalizme ve erkek egemen devlet anlayışına karşı özsavunmanın inşası demektir ve bu inşa kadınların ekonomide özneleştiği bir inşa sürecidir. Bu özneleşme sürecinin kendisi kadınları özgürleştirdiği gibi toplumu da özgürleştirecektir. Bu diyalektik ilişkinin kendisi bugün Rojava'da Kadın Ekonomi Komitesi eliyle açığa çıkarılmak da; Bakur'da Eko-jin kooperatifleri deneyimi ile kendini ispat etmektedir. 20 Bugün kooperatifler eliyle toprağı eken sulayan Mezopotamyalı kadınlar sadece ürün toplamamakta aynı zamanda Kürdistan topraklarında dünya kadınlarının toplumsal özgürlüğünü filizlendirmektedir.