> KİTAP
yapmakta olduğu gibi – kesinlikle olmayacağına inandıklarını belirtirken Brüksel’in
hâlâ mutlak güce hakim olmadığını, ulusal parlamentoların teslim olmadan önce
Syriza’nın hakim olduğu üzere güce hâlâ
sahip olabildiklerini belirtiyor. İlerici bir
hükümetin yalnızca Troika ile bağlarını
koparması hâlinde başarıya ulaşabileceğini söyleyen Varoufakis, bu noktada birçok
Ortodoks sosyalistten ayrılma noktalarının
bu bağ koparmanın AB’den ayrılma olarak
gerçekleşmemesi gerektiğini düşünmeleri
olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Komisyon, Avrupa Merkez Bankası, Berlin ve
Paris, Avrupa Birliği’ni politikalarına uymayan ilerici hükümetleri cezalandırmak
için parçalarsa, bu, Avrupa çapında ilerici
politikayı Lexit’in asla yapamayacağı bir
şekilde harekete geçirecektir.” Böylece Varoufakis AB’nin bu isyan ve itaatsizlik dalgasına meşru bir karşılık vermeyip ulusal
hükümetlere saldırıyı sürdürdüğü hâlde
kendi kendisini itibarsızlaştırıp yok edebileceğine dair bir sav ortaya koymuş oluyor.
Ona göre bu Nigel Farage ve Le Pen gibi
siyasal aktörlerden solu ayırabilecek ve
milliyetçilerin hegemonyalarını zayılatabilecek tek yöntem. Varoufakis DIEM25’in
AB’nin saldırılarına isyan stratejilerinin de
tam olarak bu bütünleştirici ve milliyetçiliğin değirmenine su taşımayan bağlam dahilinde gerçekleşmesi gerektiğine inanıyor.
Sonuç olarak Varoufakis’in söylemlerine ve metnine dair soru işaretleri günümüzde solun geleceğine dair soru işaretleriyle büyük paralellikler taşıyor. Aşırı
sağın, savaşın ve kurumsal statükonun
sadece AB’de değil tüm dünyada ivme
kazandığı bu çağda milliyetçiliğin de ekonomik kartelin de ekmeğine yağ sürmeyen
bir cevap olması bakımından Varoufakis’in
ve DIEM25’in yanıtları tarihin gözlerinin
önünde test edilecekleri günü bekliyorlar.
Belki amilerde, belki Atina’nın veya bir
başka Avrupa kentinin sokaklarında. İtaatsizlik, milliyetçiliğin çamurundan uzakta
bir yerde, solu tekrar tekrar uyandırmak
için sırasını bekliyor. r
* Ve Zayılar Çekmesi Gereken Acıları Çekiyorlar
1 https://www.youtube.com/watch?v=EjHVRqKORxk
2
https://dunyadanceviri.wordpresscom/
2016/09/06/brexit-sonrasi-avrupa-solu-yanis-varoufakis/#more-3966
22 l Mesele Kasım 2016
Bir Grover Furr reddiyesi
“Lenin’den Sonra”
Ş
Gencer Çakır
ubat 1956’da Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin yirminci kongresi toplanır. Bu kongrede bir gizli
oturumda partinin genel sekreteri
N. S. Hruşçov (Kruşçev) bir konuşma yapar. Bu (uzun soluklu) konuşmada
Hruşçov, partinin bir önceki lideri Stalin’i
eleştirir: Stalin’in gereksiz bir biçimde yüceltildiğinden; kendisine muhalefet edenleri yok ettiğinden; tek adamlığa yükselip
partiyi ve devleti kendi isteğine uygun bir
biçimde idare ettiğinden bahseder… Konuşmanın üzerinden yarım asırlık bir süre
geçtikten sonra Amerikalı bir tarihçi, Prof.
Grover Furr, bu konuşmayı mercek altına
yatırır. Yazara göre Hruşçov’un bu konuşmada, Stalin ve Beriya’nın işlediği suçlara dair anlattıkları aslında bir düzmece
olabilir. Bu dürtü ile hareket eden Grover
Furr, Hruşçov’un Yalanları diye bir kitap
yazar.1 Bu kitabında Furr, Hruşçov’un hemen hemen tüm iddialarını “çürütmeye”
çalışmaktadır. Peki, bu “çürütme” nasıl yapılmıştır? Furr, Stalin’in “ayıbını” örtmeye
çalışırken çelişkilere düşmüş müdür? Yazar hangi malzeme ve kaynaklar üzerinde
çalışmıştır? Ayrıca bunları okuyucuya sunarken nasıl bir yol izlemektedir? Bu “çürütmeler” yapılırken devrimin âkıbeti mi
sorun edilmektedir, yoksa tek bir kişinin
(Stalin) “iade-i itibarı” mı sorun edilmektedir? Kısaca geçmişe dönüp bakan bir tarihçi nasıl bir bilimsel titizlikle çalışmıştır?
İşte, tüm bu ve buna benzer soruların
yanıtları Almış ve Turan’ın birlikte kaleme
aldıkları Lenin’den Sonra’da yer alıyor.2
ccc
Bu kitap iki açıdan ele alınabilir. Eser
KİTAP
bir yönüyle, Lenin’in ölümü sonrasında
parti içinde yaşananlara dair bir ışık tutmaktadır. Çeşitli belge ve kaynakların
kullanılması, okuyucuya olayları değerlendirebilmesi için geniş bir alan açmaktadır. Diğer yönüyle bu eser, Grover Furr ile
uzun soluklu bir tartışma yürütmektedir.
Eserin geneline hâkim olan ton bu ikincisidir. Furr ile tartışma temelinde yazarlar
hem Sovyetler Birliği’nin yıkılış nedenleri
konusunda okuyucuyu bilgilendiriyorlar
hem de tarihsel belge ve malzemenin kullanımı ve bunların Furr tarafından yorumlanışını sorguluyorlar.
ccc
N. S. Hruşçov’un yirminci kongrede
anlattığı tüm şeyler “yalan” olabilir mi?
Grover Furr’ün temel motivasyonu buydu. Almış ve Turan ise Hruşçov’a iki şekilde yaklaşıyorlar. Her şeyden önce Hruşçov da bir bürokrattı; Stalin ölmeden önce
parti içinde yapılan “temizlikler”de ve işlenen cinayetlerde onun da dahli vardı. Kısaca Hruşçov temiz değildi, ama anlattığı
şeylerde şüphesiz bir doğruluk payı vardı.
Evet, Stalin kendisinin putlaştırılmasına
örtülü onay vermiştir; biyograisinde kendini övmüştür; heykellerinin yapılmasına
müsaade etmiştir; adına ödüller koydurmuştur; Ulusal Marş’ta kendini övdürmüştür… Evet, Stalin kendine ve partiye
muhalefet edenleri tasiye etmiştir; “Büyük Temizlik” harekâtının baş sorumlusu
Stalin’dir; önceden kendisiyle birlikte yürüyen yoldaşlarını “ajan” ilan etmiş, sonrasında da tüm bu “halk düşmanları”nı
ortadan kaldırmıştır… Evet, Stalin gözaltında yapılan işkencelerden, kötü muamelelerden haberdardı; işkence altında alınan
“itiralar” temelinde kişilerin düzmece
mahkemelere çıkarılıp sonrasında da kurşuna dizilmelerinde baş sorumluluk Stalin’e aittir… Evet, Stalin ulusal sorunda
Lenin’den farklı olarak milliyetçi bir tavır
almıştır; Rusya’ya tâbi halklara karşı Stalin
Rus milliyetçiliğine dayalı bir politika izlemiştir… Yugoslavya sorununda Tito’ya
karşı tavır alan Stalin’di. Hitler’le yapılan
saldırmazlık anlaşması Almanların saldırısı ile yırtılıp atılınca temel mücadeleyi “faşizme karşı demokrasi” şeklinde koyan ve
bu doğrultuda İngiliz, Fransız ve ABD emperyalistleri ile işbirliğine giren yine Sta-
Lenin’den Sonra,
Sait Almış, Mehmet
İnanç Turan,
Ütopya Yayınevi,
256 sayfa, 2016
lin’di. Bu öyle bir işbirliği olmuştu ki, söz
konusu dönemde Stalin İspanya, Yunanistan, İtalya, Fransa, Yugoslavya ve Çin gibi
ülkelerde devrimci durumları “halk cephesi” siyaseti altında burjuva demokrasisi
sınırları içinde tutmak için büyük bir çaba
gösterdi. Bu “sınır”da durmayan iki istisna Yugoslavya ve Çin’dir. Zaten bu yüzden bu iki ülkeyle sonradan ciddi sorunlar
yaşanacaktır!
ccc
Hruşçov’un, söz konusu kongrede,
Stalin’e yönelik eleştirel açıklamalarının
amacı ne olabilirdi? Yazarların cevabı şöyle: Kendisinin de dâhil olduğu suçlardan
bahsetmeyip, bu suçları Stalin’e yükleyerek günah çıkartmak! Hruşçov’un tavrını
bu şekilde özetlemek mümkündür.
Grover Furr bu tarihsel döneme ait,
büyük ölçüde işkence altında alınan “itiralara” dayanarak bir tarih kurguluyor.
Gerçeğin Hruşçov’un anlattıklarının tersi
olduğu konusunda okuyucuyu ikna etmeye çalışıyor. Bunu yaparken de Stalin’e
dair söylenmiş hemen her şeyi “çürütüp”
onu aklamaya çalışıyor.
Kitabın yazarları Almış ve Turan,
Furr’ün kullandığı tarih malzemesinin çelişkilerini, mantıksal tutarsızlıklarını okuyucunun gözleri önüne seriyor; birbiriyle
örtüşmeyen, yazarın kendi kendini olumsuzladığı cümleleri titizce seçerek Lenin
sonrası Sovyetler Birliği’nde yaşananlara
dair oluşturulan bu “yeni tarihsel kurgu”yu tuzla buz ediyorlar.
ccc
Bitirmeden önce esere yönelik birkaç
eleştiri: Eseri (uzun soluklu) bir polemik
olarak ele aldığımızda, ilk göze çarpan
şey, polemiği yürütürken yazarların nasıl
bir yöntem izleyeceklerini açık etmemiş
olmalarıdır. Ayrıca, konunun kapsamı,
amaç vs. gibi Giriş niteliğinde yazılması
<
gereken bir bölümü de kitapta göremiyoruz. “Yöntem”e dair vurgumuz şöyle anlaşılmalıdır: Lenin sonrası tarihsel
döneme dair bir tartışma yürütülürken
konu “kişiler” ve “psikoloji” temelinde
mi açıklanmalıdır, yoksa parti ve devletin
yozlaşmasının tarihsel/toplumsal kökenlerine inen yapısal bir yaklaşımla mı açıklanmalıdır? Kitap Grover Furr ile polemiğe girişmeden bir çerçeve çizmiş olsaydı
çok daha olumlu olurdu. Ayrıca yine bununla bağlantılı olarak, gerek Lenin dönemi gerekse Lenin sonrası dönemde,
dış dünyadaki gelişmelerin belirleyiciliği
altında, devrimin yozlaşması yönündeki temel noktaların açığa çıkarıldığı bir
konjonktür yazısı olsaydı çok iyi olurdu.
Kitap bu haliyle “ortalama” bir okur tarafından okunduğunda ilk elde edinilen
bilgi şu olacaktır: “Her şeyi Stalin yaptı,
devrimi Stalin mahvetti”. Yozlaşmanın
tarihsel/toplumsal yönlerine vurgu yapmak “kişi” ve “psikoloji” gibi yönlerin
ihmal edilmesi demek değildir. Stalin,
gerek Lenin gerek Troçki gerekse de diğer
Bolşeviklerin karşı durmasına rağmen tek
adamlığa doğru ilerleyebilmişse, bunda
şahsi nedenler olduğu kadar –hattâ ondan daha da önemlisi– yapısal nedenler
de vardır kuşkusuz. Yapısal nedenlerden
âzâde bir tarih anlatımı tarihsel gerçekliği
“kişisel çıkarlar”, “ihtiraslar”, “zorbalık”,
“kabalık” gibi şahsi nedenlerle açıklama
hatasına düşer. Bu kitabı okuyan “ortalama” bir okurda ilk elden oluşan algı (maalesef) bu olacaktır.
Bunların dışında kitapta, derinlemesine bir okuma için yardımcı bir kaynakçanın verilmesi; Kirov cinayetine dair bir
Sovyet tarihçisinin (Roy Medvedyev)
önemli bir makalesine yer verilmesi ve
Furr’ün kullandığı kaynak ve malzemeye
bağlı kalınmayıp ek kaynaklardan uzun
alıntılar yapılarak tartışmanın derinleştirilmesi olumlu olmuştur. Bu şekilde,
okuyucu için olayların net bir biçimde anlaşılması ve Furr’ün çelişkilerinin gözler
önüne serilmesi mümkün olmuştur. r
1 Hruşçov’un Yalanları: SBKB(B) XX. Kongresinde Yapılan Suçlamalar Hakkında, Grover Furr, çev.
Tansu Akgün, Yordam Kitap, İstanbul, 2011.
2 Lenin’den Sonra, Sait Almış/Mehmet İnanç Turan, Ütopya Yayınları, Ankara, 2016.
Mesele Kasım 2016 l 23
“Lenin’den Sonra”:
Bir Grover Furr Reddiyesi
Gencer Çakır
Şubat 1956’da Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin yirminci kongresi toplanır. Bu kongrede bir gizli oturumda partinin genel sekreteri N. S. Hruşçov (Kruşçev) bir konuşma yapar. Bu (uzun soluklu) konuşmada Hruşçov, partinin bir önceki lideri Stalin’i eleştirir: Stalin’in gereksiz bir biçimde yüceltildiğinden; kendisine muhalefet edenleri yok ettiğinden; tek adamlığa yükselip partiyi ve devleti kendi isteğine uygun bir biçimde idare ettiğinden bahseder… Konuşmanın üzerinden yarım asırlık bir süre geçtikten sonra Amerikalı bir tarihçi, Prof. Grover Furr, bu konuşmayı mercek altına yatırır. Yazara göre Hruşçov’un bu konuşmada, Stalin ve Beriya’nın işlediği suçlara dair anlattıkları aslında bir düzmece olabilir. Bu dürtü ile hareket eden Grover Furr, Hruşçov’un Yalanları diye bir kitap yazar.
Hruşçov’un Yalanları: SBKB(B) XX. Kongresinde Yapılan Suçlamalar Hakkında, Grover Furr, çev. Tansu Akgün, Yordam Kitap, İstanbul, 2011. Bu kitabında Furr, Hruşçov’un hemen hemen tüm iddialarını “çürütmeye” çalışmaktadır. Peki, bu “çürütme” nasıl yapılmıştır? Furr, Stalin’in “ayıbını” örtmeye çalışırken çelişkilere düşmüş müdür? Yazar hangi malzeme ve kaynaklar üzerinde çalışmıştır? Ayrıca bunları okuyucuya sunarken nasıl bir yol izlemektedir? Bu “çürütmeler” yapılırken devrimin âkıbeti mi sorun edilmektedir, yoksa tek bir kişinin (Stalin) “iade-i itibarı” mı sorun edilmektedir? Kısaca geçmişe dönüp bakan bir tarihçi nasıl bir bilimsel titizlikle çalışmıştır?
İşte, tüm bu ve buna benzer soruların yanıtları Almış ve Turan’ın birlikte kaleme aldıkları Lenin’den Sonra’da yer alıyor.
Lenin’den Sonra, Sait Almış/Mehmet İnanç Turan, Ütopya Yayınları, Ankara, 2016.
***
Bu kitap iki açıdan ele alınabilir. Eser bir yönüyle, Lenin’in ölümü sonrasında parti içinde yaşananlara dair bir ışık tutmaktadır. Çeşitli belge ve kaynakların kullanılması, okuyucuya olayları değerlendirebilmesi için geniş bir alan açmaktadır. Diğer yönüyle bu eser, Grover Furr ile uzun soluklu bir tartışma yürütmektedir. Eserin geneline hâkim olan ton bu ikincisidir. Furr ile tartışma temelinde yazarlar hem Sovyetler Birliği’nin yıkılış nedenleri konusunda okuyucuyu bilgilendiriyorlar hem de tarihsel belge ve malzemenin kullanımı ve bunların Furr tarafından yorumlanışını sorguluyorlar.
***
N. S. Hruşçov’un yirminci kongrede anlattığı tüm şeyler “yalan” olabilir mi? Grover Furr’ün temel motivasyonu buydu. Almış ve Turan ise Hruşçov’a iki şekilde yaklaşıyorlar. Her şeyden önce Hruşçov da bir bürokrattı; Stalin ölmeden önce parti içinde yapılan “temizlikler”de ve işlenen cinayetlerde onun da dahli vardı. Kısaca Hruşçov temiz değildi, ama anlattığı şeylerde şüphesiz bir doğruluk payı vardı. Evet, Stalin kendisinin putlaştırılmasına örtülü onay vermiştir; biyografisinde kendini övmüştür; heykellerinin yapılmasına müsaade etmiştir; adına ödüller koydurmuştur; Ulusal Marş’ta kendini övdürmüştür… Evet, Stalin kendine ve partiye muhalefet edenleri tasfiye etmiştir; “Büyük Temizlik” harekâtının baş sorumlusu Stalin’dir; önceden kendisiyle birlikte yürüyen yoldaşlarını “ajan” ilan etmiş, sonrasında da tüm bu “halk düşmanları”nı ortadan kaldırmıştır… Evet, Stalin gözaltında yapılan işkencelerden, kötü muamelelerden haberdardı; işkence altında alınan “itiraflar” temelinde kişilerin düzmece mahkemelere çıkarılıp sonrasında da kurşuna dizilmelerinde baş sorumluluk Stalin’e aittir… Evet, Stalin ulusal sorunda Lenin’den farklı olarak milliyetçi bir tavır almıştır; Rusya’ya tâbi halklara karşı Stalin Rus milliyetçiliğine dayalı bir politika izlemiştir… Yugoslavya sorununda Tito’ya karşı tavır alan Stalin’di. Hitler’le yapılan saldırmazlık anlaşması Almanların saldırısı ile yırtılıp atılınca temel mücadeleyi “faşizme karşı demokrasi” şeklinde koyan ve bu doğrultuda İngiliz, Fransız ve ABD emperyalistleri ile işbirliğine giren yine Stalin’di. Bu öyle bir işbirliği olmuştu ki, söz konusu dönemde Stalin İspanya, Yunanistan, İtalya, Fransa, Yugoslavya ve Çin gibi ülkelerde devrimci durumları “halk cephesi” siyaseti altında burjuva demokrasisi sınırları içinde tutmak için büyük bir çaba gösterdi. Bu “sınır”da durmayan iki istisna Yugoslavya ve Çin’dir. Zaten bu yüzden bu iki ülkeyle sonradan ciddi sorunlar yaşanacaktır!
***
Hruşçov’un, söz konusu kongrede, Stalin’e yönelik eleştirel açıklamalarının amacı ne olabilirdi? Yazarların cevabı şöyle: Kendisinin de dâhil olduğu suçlardan bahsetmeyip, bu suçları Stalin’e yükleyerek günah çıkartmak! Hruşçov’un tavrını bu şekilde özetlemek mümkündür.
Grover Furr bu tarihsel döneme ait, büyük ölçüde işkence altında alınan “itiraflara” dayanarak bir tarih kurguluyor. Gerçeğin Hruşçov’un anlattıklarının tersi olduğu konusunda okuyucuyu ikna etmeye çalışıyor. Bunu yaparken de Stalin’e dair söylenmiş hemen her şeyi “çürütüp” onu aklamaya çalışıyor.
Kitabın yazarları Almış ve Turan, Furr’ün kullandığı tarih malzemesinin çelişkilerini, mantıksal tutarsızlıklarını okuyucunun gözleri önüne seriyor; birbiriyle örtüşmeyen, yazarın kendi kendini olumsuzladığı cümleleri titizce seçerek Lenin sonrası Sovyetler Birliği’nde yaşananlara dair oluşturulan bu “yeni tarihsel kurgu”yu tuzla buz ediyorlar.
***
Bitirmeden önce esere yönelik birkaç eleştiri: Eseri (uzun soluklu) bir polemik olarak ele aldığımızda, ilk göze çarpan şey, polemiği yürütürken yazarların nasıl bir yöntem izleyeceklerini açık etmemiş olmalarıdır. Ayrıca, konunun kapsamı, amaç vs. gibi Giriş niteliğinde yazılması gereken bir bölümü de kitapta göremiyoruz. “Yöntem”e dair vurgumuz şöyle anlaşılmalıdır: Lenin sonrası tarihsel döneme dair bir tartışma yürütülürken konu “kişiler” ve “psikoloji” temelinde mi açıklanmalıdır, yoksa parti ve devletin yozlaşmasının tarihsel/toplumsal kökenlerine inen yapısal bir yaklaşımla mı açıklanmalıdır? Kitap Grover Furr ile polemiğe girişmeden bir çerçeve çizmiş olsaydı çok daha olumlu olurdu. Ayrıca yine bununla bağlantılı olarak, gerek Lenin dönemi gerekse Lenin sonrası dönemde, dış dünyadaki gelişmelerin belirleyiciliği altında, devrimin yozlaşması yönündeki temel noktaların açığa çıkarıldığı bir konjonktür yazısı olsaydı çok iyi olurdu. Kitap bu haliyle “ortalama” bir okur tarafından okunduğunda ilk elde edinilen bilgi şu olacaktır: “Her şeyi Stalin yaptı, devrimi Stalin mahvetti”. Yozlaşmanın tarihsel/toplumsal yönlerine vurgu yapmak “kişi” ve “psikoloji” gibi yönlerin ihmal edilmesi demek değildir. Stalin, gerek Lenin gerek Troçki gerekse de diğer Bolşeviklerin karşı durmasına rağmen tek adamlığa doğru ilerleyebilmişse, bunda şahsi nedenler olduğu kadar –hattâ ondan daha da önemlisi– yapısal nedenler de vardır kuşkusuz. Yapısal nedenlerden âzâde bir tarih anlatımı tarihsel gerçekliği “kişisel çıkarlar”, “ihtiraslar”, “zorbalık”, “kabalık” gibi şahsi nedenlerle açıklama hatasına düşer. Bu kitabı okuyan “ortalama” bir okurda ilk elden oluşan algı (maalesef) bu olacaktır.
Bunların dışında kitapta, derinlemesine bir okuma için yardımcı bir kaynakçanın verilmesi; Kirov cinayetine dair bir Sovyet tarihçisinin (Roy Medvedyev) önemli bir makalesine yer verilmesi ve Furr’ün kullandığı kaynak ve malzemeye bağlı kalınmayıp ek kaynaklardan uzun alıntılar yapılarak tartışmanın derinleştirilmesi olumlu olmuştur. Bu şekilde, okuyucu için olayların net bir biçimde anlaşılması ve Furr’ün çelişkilerinin gözler önüne serilmesi mümkün olmuştur.
08.10.2016
Bu yazı Mesele dergisinin Kasım 2016 tarihli 119'uncu sayısında yayımlanmıştır.