T. C.
İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
İSLAM HUKUKU BİLİM DALI
MECELLE’DE TAHKİM
(YÜKSEK LİSANS TEZİ)
Haticetül Kübra YAVUZ
Danışman:
Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU
İSTANBUL
2024
T. C.
İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
İSLAM HUKUKU BİLİM DALI
MECELLE’DE TAHKİM
(YÜKSEK LİSANS TEZİ)
Haticetül Kübra YAVUZ
Danışman:
Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU
İSTANBUL
2024
TEZ ONAY SAYFASI
T. C.
İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE
Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı İslam Hukuku Bilim Dalı’nda 200921YL03
numaralı Haticetül Kübra YAVUZ’nun hazırladığı “Mecelle’de Tahkim” konulu yüksek
lisans tezi ile ilgili tez savunma sınavı, 18/07/2024 günü (11:00 - 13:00) saatleri arasında
yapılmış, sorulan sorulara alınan cevaplar sonunda adayın tezinin başarılı olduğuna oy
birliği ile karar verilmiştir.
Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU
İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi
(Tez Danışmanı ve Sınav Komisyonu Başkanı)
Prof. Dr. İbrahim Kâfi DÖNMEZ
İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet Akif AYDIN
İstanbul Medipol Üniversitesi
BEYAN
Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, başkalarının eserlerinden
yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunulduğunu,
kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi bir kısmının bu
üniversite veya başka bir üniversitedeki başka bir tez çalışması olarak sunulmadığını
beyan ederim.
Haticetül Kübra YAVUZ
18/07/2024
ÖZ
İnsanlar arasındaki ilişkilerin bir düzen dahilinde yürümesi, hukukun esas
gayelerindendir. Toplumda kişilerin, aralarında kendi iradeleri ile çözemedikleri
ihtilafları, sayılan, sevilen, bilgili ve liderlik vasfı olan kimselere götürerek yardım
istemeleri, çok eski zamanlardan beri süregelen adetlerdendir. Kişinin, kendi hakkını
kendisinin almaya (ihkak-ı hak) kalkmasının, barış ve huzur ortamını ne kadar bozucu
olacağı aşikardır. Uyuşmazlıkların çözümünde, hakimiyet hakkı gereği, resmi otoritenin
görevlendirdiği kurumlara müracaat esas olsa da bu kurumların iş yükünü azaltmak,
zaman kazanmak gibi sâiklerle hakemlere başvurmanın uygun bir yol olduğu
görülmektedir. Tarihte bu yolun kabul gördüğü ve çokça uygulanarak bugünlere gelindiği
bilinmektedir. Bugün hem İslam hukuku hem de modern hukuk uygulayıcıları, tahkim
kurumunu, belli şart ve kurallarla düzenleyerek, sağlıklı bir tahkim süreci işleyişini
garanti altına almaya çalışmaktadırlar. Bu çalışmanın konusu, bir hukuk kurumu olan
“tahkim”in önce tarihsel arka planı ve İslam hukukunda bulunduğu yerin tespiti, sonra
İslam hukuku alanındaki ilk kanunlaştırma örneği olan Mecelle-i Ahkam-ı Adliye’deki
düzenlemenin incelenmesidir. Üçüncü bölümde ise, bugün yürürlükte bulunan 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu çerçevesinde “tahkim” kurumunun geldiği noktanın
tesbiti ve son olarak Mecelle’de düzenlenen tahkim ile HMK.da düzenlenen tahkim
arasındaki farkların belirlenmesine çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler:
Tahkim, hakem, hâkim, hüküm; Mecelle, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, uyuşmazlık,
alternatif uyuşmazlık çözümü.
iv
ABSTRACT
One of the fundamental purposes of law is to regulate relationships among individuals in
an orderly manner. Throughout history, it has been customary for people to seek
assistance from respected, knowledgeable, and leadership-qualified individuals to resolve
disputes they cannot settle through their own efforts. It is evident that individuals
attempting to enforce their own rights (ihkak-ı hak) would disrupt peace and harmony
within society. Although the primary method for resolving disputes involves appealing to
institutions designated by official authorities under the right of sovereignty, resorting to
arbitrators is seen as a suitable alternative to reduce the workload of these institutions and
save time. Historically, arbitration has been widely accepted and practiced up to the
present day. Today, both Islamic and modern legal practitioners strive to ensure a healthy
arbitration process by regulating the institution of arbitration with specific conditions and
rules. This study aims to first identify the historical background and the role of arbitration
as a legal institution in Islamic law. It then examines the regulations within Mecelle-i
Ahkam-ı Adliye, the first codification in the field of Islamic law. In the third section, the
study aims to ascertain the current state of the arbitration institution within the framework
of the Code of Civil Procedure No. 6100, and finally, to identify the differences between
the arbitration regulations in Mecelle and those in the current Code of Civil Procedure.
Keywords:
Arbitration, arbitrator, judge, judgment, Mecelle, Code of Civil Procedure, dispute,
alternative dispute resolution.
v
ÖNSÖZ
Tahkim, devletin hâkimiyet haklarından olan yargı yetkisine bir istisna teşkil ettiği için,
ancak devletin bu kuruma müsaade ettiğine dair bir yasama tasarrufu, kanun ile hukuki
varlık kazanabilir. Kişilerin serbestçe tasarruf edebildikleri, kendilerine ait hak ve
fiillerine dair uyuşmazlıkların çözümü konusunda bile, devletin hakimiyet hakkını
gözetmek zorunluluğu vardır. Zira, kişinin kendi hakkını kendisinin alması (ihkak-ı hak)
uygun olmaz ve her şekilde hükmün icrası devlet tarafından yapılacaktır. Tahkimin
dayanağı, devletin kendi yargı hakkına koyduğu sınırlama ile tahkime izin vermiş olması
ve bu meyanda yürürlüğe koyduğu kanunlardır.
Günümüzde tahkim yönteminin önemli bir ihtiyacı karşıladığı bilinmektedir.
Geçmiş zamanlarda tahkim uygulaması var mıydı? İslam’da tahkimin yeri neydi? İslam
hukuku prensiplerine dayanılarak yapılan ilk kod-kanun Mecelle’de tahkim nasıl
düzenlenmişti? sorularını takip ederek başladığımız bu araştırmada, “Mecelle’de tahkim”
uygulamasını odağımıza yerleştirerek tahkimin geçmişten bugüne kadar geçirdiği süreci
inceledik.
Bu eğitim ve araştırma süresince sınırsız destek ve yardımlarını gördüğüm başta
danışman hocam Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU olmak üzere Prof. Dr. İbrahim Kâfi
DÖNMEZ, Prof. Dr. M. Âkif AYDIN ve Prof. Dr. Sami ERDEM hocalarıma çok
teşekkür ediyorum. Araştırma konumun kararlaştırılmasında, kaynaklara erişimimde ve
yazım süresince bana destek olarak, teşvik ederek yanımda olan sayın hocam Prof. Dr.
Cevdet YAVUZ’a da minnet borçluyum. Ayrıca, araştırma ve okuma zevkini bana
kazandıran ilk hocam Prof. Dr. M. Saim YEPREM ile sevgili Sabahat YEPREM, Prof.
Dr. M. Safa YEPREM ve özellikle teknik konularda her zaman desteklerini hissettiğim
sevgili Dr. M. Selim YAVUZ ve Dr. A. Sinan YAVUZ’a da şükran duygularımı ifade
etmek isterim.
Haticetül Kübra YAVUZ
18.07.2024
İÇİNDEKİLER
TEZ ONAY SAYFASI ..................................................................................................... ii
BEYAN............................................................................................................................ iii
ÖZ .................................................................................................................................... iv
ABSTRACT ..................................................................................................................... v
ÖNSÖZ ............................................................................................................................ vi
İÇİNDEKİLER ............................................................................................................... vii
KISALTMALAR .............................................................................................................. x
GİRİŞ… ........................................................................................................................... 1
1. Çalışmanın Konusu, Önemi ..................................................................................... 1
2. Yöntem ..................................................................................................................... 3
3. Terminoloji............................................................................................................... 3
4. Konunun Sınırlandırılması ....................................................................................... 4
5. Plan…....................................................................................................................... 4
I. BÖLÜM: TAHKİM VE TARİHTEKİ YERİ........................................................... 5
1.1. Tanım, Kavram ..................................................................................................... 5
1.2. Tarihsel Arka Plan ................................................................................................ 7
1.2.1. İslam Öncesi Dönemde Tahkim .................................................................... 7
1.2.1.1. Eski Yunan Hukuku............................................................................... 8
1.2.1.2. Roma Hukuku ........................................................................................ 9
1.2.1.3. Ortaçağ Kilise Hukuku ve Âdetler ...................................................... 10
1.2.1.4. Cahiliye Toplumunda Tahkim ............................................................. 12
1.2.2. Hz. Peygamber Döneminde Tahkim ........................................................... 15
1.2.3. İslam Hukuk Doktrininde Tahkim .............................................................. 18
1.2.3.1. Hanefî Mezhebi ................................................................................... 21
1.2.3.2. Mâlikî Mezhebi.................................................................................... 22
1.2.3.3. Şâfiî Mezhebi ....................................................................................... 23
1.2.3.4. Hanbelî Mezhebi.................................................................................. 24
1.2.4. Osmanlı Devleti’nde tahkim ....................................................................... 24
II. BÖLÜM: MECELLE’DE TAHKİM ..................................................................... 30
2.1. Mecelle, Hukuk Usulü ve Tahkim ...................................................................... 30
2.1.1. Mecelle ........................................................................................................ 30
2.1.2. Mecelle’de Hukuk Usulü ............................................................................ 33
2.1.3. Tahkim ........................................................................................................ 35
2.1.3.1. Madde 1790: Tahkim........................................................................... 35
2.1.3.2. Madde 1841: Tahkimin Konusu .......................................................... 37
2.1.3.3. Madde 1842: Tahkimin tarafları bağlayıcı olması .............................. 39
2.1.3.4. Madde 1846: Tahkimde Süre .............................................................. 41
2.1.4. Hakem ......................................................................................................... 43
2.1.4.1. Hakemliğin Şartları.............................................................................. 45
2.1.4.1.1. Müslüman Olmak ........................................................................ 45
2.1.4.1.2. Eda (Fiil) Ehliyetine Sahip Olmak............................................... 46
2.1.4.1.3. Hürriyet ........................................................................................ 48
2.1.4.2. Hakem Olabilmek İçin Gerekli Vasıflar .............................................. 48
2.1.4.2.1. Adalet ........................................................................................... 48
2.1.4.2.2. Hukuk Bilgisine Sahip Olmak ..................................................... 49
2.1.4.2. Hakemlik Sözleşmesi .......................................................................... 50
2.1.4.4. Hakemin Yetki ve Sorumlulukları ....................................................... 51
2.1.5. Madde 1843: Hakemin Birden Fazla Olabilmesi ........................................ 52
2.1.6. Madde 1844: Hakem Kararlarında Oybirliği Şartı ...................................... 53
2.1.7. Madde 1845: Hakemlere Başka Hakem Tayin Etme Yetkisinin Verilmesi 54
2.1.8. Madde 1847: Hakemin Azli ........................................................................ 55
2.1.9. Madde 1848: Hakem Hükmünün Kapsamı ................................................. 56
2.1.10. Madde 1849: Hakem Kararlarının Onanması ........................................... 57
2.1.11. Madde 1850: Hakemlere Sulh Yetkisinin Verilmesi ................................ 60
2.1.12. Madde 1851: Yetkisiz Hakem Kararına İcazet ......................................... 61
2.2. Mecelle’nin Uygulanması ve Sonraki Dönem .................................................... 62
III. BÖLÜM: MECELLE’DEKİ TAHKİM DÜZENLEMESİNİN (MODERN)
TÜRK HUKUKUNDA TAHKİM İLE MUKAYESESİ ............................... 66
3.1. Modern Türk Hukukunda Tahkime Dair Düzenlemeler ve Tahkim Türleri ...... 66
3.1.1. Tahkime Dair Düzenlemeler ....................................................................... 66
3.1.2. Tahkim Türleri ............................................................................................ 68
3.1.2.1. Ulusal ve Uluslararası Tahkim ............................................................ 68
3.1.2.1.1. Ulusal Tahkim.............................................................................. 68
3.1.2.1.2. Uluslararası Tahkim ..................................................................... 68
3.1.2.2. Ad Hoc tahkim ve Kurumsal Tahkim.................................................. 69
3.1.2.2.1. Ad Hoc Tahkim ........................................................................... 69
3.1.2.2.2. Kurumsal Tahkim ........................................................................ 69
3.1.2.3. Ticari Tahkim ve Yatırım Tahkimi ..................................................... 70
3.1.2.3.1. Ticarî Tahkim .............................................................................. 70
3.1.2.3.2. Yatırım Tahkimi .......................................................................... 70
3.1.2.4. Zorunlu Tahkim – İhtiyârî Tahkim ...................................................... 70
3.1.2.4.1. Zorunlu Tahkim ........................................................................... 70
3.1.2.4.2. İhtiyârî Tahkim ............................................................................ 71
3.1.3. Diğer Uyuşmazlık Çözüm Yolları............................................................... 71
3.1.3.1. Arabuluculuk ....................................................................................... 71
3.1.3.2. Hakem-Bilirkişilik ............................................................................... 73
3.1.4. HMK. ile Tahkime Getirilen Değişiklikler ................................................. 73
3.1.4.1 Tahkim Sözleşmesi-Hakem Sözleşmesi ............................................... 74
3.1.4.2. Tahkim Sözleşmesinin Tarafları .......................................................... 75
3.1.4.3. İrade Beyanı ......................................................................................... 76
3.1.4.4. İhtilafın Belirli Olması......................................................................... 76
3.1.4.5. Tahkim Sözleşmesinde Şekil ............................................................... 77
3.1.4.6. Müstakil Tahkim Sözleşmesi ve Tahkim Şartı .................................... 77
3.1.4.7. Hakemin Reddi Usulü ......................................................................... 78
3.1.5. Tahkimin Sona Ermesi ve Tahkime Karşı Kanun Yolları .......................... 80
3.1.5.1. Tahkim Yargılamasının Sona Ermesi .................................................. 80
viii
3.5.2. Tahkime Karşı Kanun Yolu: İptal Davası ................................................... 80
3.2. Mecelle’deki Düzenleme ile Modern Hukuktaki Tahkim Arasında Farklar ...... 81
3.2.1. Temel Farklılıklar ........................................................................................ 81
3.2.1.1. Tahkim-Hakem Sözleşmeleri .............................................................. 81
3.2.1.2. Hakemin Azli veya Seçimi İle Tahkim Süreci İlişkisi ........................ 82
3.2.1.3. Hukuk Sistemi Seçimi ......................................................................... 82
3.2.1.4. Tahkimin Mahiyeti .............................................................................. 83
3.2.2. Fer’î Nitelikte Farklılıklar ........................................................................... 83
3.2.2.1. Tahkimin Şarta Bağlanması................................................................. 83
3.2.2.2. Hakem Kararlarının Oluşması ............................................................. 84
3.2.2.3. Hakemler Tarafından Başka Bir Hakem Tayini .................................. 84
3.2.2.4. Tahkim Süresi ...................................................................................... 85
3.2.2.5. Tahkimin Şekli .................................................................................... 85
3.2.2.6. Tahkimin Şartları ................................................................................. 85
3.2.2.7. Hükmün Onanması .............................................................................. 86
3.2.2.8. Tahkim Türleri ..................................................................................... 86
3.2.2.9. Tahkime Elverişlilik ............................................................................ 86
3.2.2.10. Hakemlik Ehliyeti .............................................................................. 87
SONUÇ .......................................................................................................................... 88
KAYNAKLAR ............................................................................................................... 92
ÖZGEÇMİŞ .................................................................................................................. 102
ix
KISALTMALAR
Kısaltma
a.g.e.
a.g.m.
a.g.md.
b.
BK.
Bkz./bkz.
c.
çev.
DİA
dn.
ed.
H.
HMK.
HUAK.
M.
M.Ö.
M.S.
md.
MTK.
muh.
muhk.
nşr.
ö.
s.
sy.
TBK.
thk.
TMK.
trc.
t.y.
vdgr.
vb./vs.
vd.
vr.
y.y.
Bibliyografik Bilgi
adı geçen eser
adı geçen makale
adı geçen madde
bin
Borçlar Kanunu (Eski)
Bakınız
cilt
çeviren
TDV İslam Ansiklopedisi
Dipnot
editör
hicrî
Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu
Miladî
Milattan Önce
Milattan Sonra
madde
Milletlerarası Tahkim Kanunu
Muharrir
Muhakkik
Neşreden
Ölümü
Sayfa
sayı
Türk Borçlar Kanunu
Tahkik
Türk Medenî Kanunu
Tercüme
Tarihi yok
ve diğerleri
ve benzeri / vesaire
ve devamı
varak
basım yeri yok
KISALTMALAR-Kurumlar
Kısaltma
ICC.
ICSID.
ISTAC.
OIC.
PCA.
TBB.
TOBB.
UNCITRAL.
Bibliyografik Bilgi
International Chamber of Commerce
(Uluslararası Ticaret Odası)
International Center for Settlement of Investment Disputes
(Uluslararası Yatırım İhtilaflarının Çözüm Merkezi)
İstanbul Tahkim Merkezi
Organisation of Islamic Cooperation Arbitration Center
(İslam İşbirliği Teşkilatı Tahkim Merkezi)
Permanent Court of Arbitration- Daimî Tahkim Mahkemesi
Türkiye Barolar Birliği
Türkiye Odalar Birliği
United Nations Commission on International Trade Law
(Birleşmiş Milletler Uluslararası Ticaret Hukuku
Komisyonu)
xi
GİRİŞ…
1. Çalışmanın Konusu, Önemi
Tahkim, tarihin erken zamanlarından beri, insanlar arasındaki uyuşmazlıkların
çözümünde başvurulan hukuki bir yöntemdir. İnsanlık tarihindeki uzun geçmişiyle,
çözüm yöntemi olmanın ötesinde, barış ve huzura katkı sağlayan önemli bir araç olarak
hem uzlaşma, adalet ve eşitliğe imkân sağlamış hem de toplumsal uyumu desteklemiştir.
Bu özellikleriyle tahkim, şimdiye kadarki süreçte ve bugün, devlet yargısının yanında,
ağır yük altındaki mahkemelerin yükünü hafifleten, tarafların hızlı ve etkin sonuca
ulaşmasını sağlayan, önemli bir ‘uyuşmazlık çözme yöntemi’ olarak varlığını devam
ettirmektedir.
Tahkim yöntemi, aralarında uyuşmazlık bulunan taraflar bakımından; bu
uyuşmazlığın halli için ‘uygulanacak hukuku’ ve ‘tarafsızlığına güvendikleri kişiyi
hakem olarak seçme’ özgürlüğünün bulunduğu, başkalarının bilmesini istemeyecekleri
‘sırlarını mahfuz tutabilme’, devlet yargısına nazaran daha ‘kısa sürede sonuç alabilme’
ve bu süreçte ‘kişilere ait geniş imkanları kullanabilme’ gibi birçok imkânı içeren etkili
bir yöntemdir. Bununla birlikte, tahkimde yargı yetkisi kullanıldığı ve bu yönün, ‘devlete
ait bir yetkinin kullanılmasına istisna’ teşkil ettiği düşünüldüğünde, kanunlarla
düzenlenip güvence altına alınması gerekmiştir.
İslam dini, insanların adalet, doğruluk, dürüstlük üzere yaşamalarını prensip
olarak belirlemiştir. Bu temel gayeyi temin için, Peygamber Efendimiz, hayatta iken,
uygulamada olan doğru davranış, örf ve âdetleri yerinde bırakmış, zararlı sonuçları olan
yanlış davranış ve âdetleri ise kaldırıp, yerine düzgün sonuçlara ulaştıracak esaslar
getirmek yolunu seçmiştir.1 Tahkim de bunlardan biridir. Zaten adalete ulaşmak için
doğru, dürüst ve bilgisine güvenilir kimseleri aralarında hakem seçmek ve onun vereceği
hükme rıza göstermek, çok eski zamanlardan beri insanlar arasında tercih edilen bir
1
Hayrettin KARAMAN; Bağlayıcılık Bakımından Rasulullah’ın Davranışları, “Hz. Peygamber ve Aile
Hayatı” Tartışmalı ilmî toplantılar dizisi, (İstanbul: İlmî Neşriyat İç ve Dış Ticaret A.Ş., t.y.) 127-150.
yöntemdi. Hz. Peygamber de ya bizzat kendisi uygulayarak ya da sahabeyi yönlendirerek,
tahkim uygulamasının isabetli bir usul olduğunu göstermiştir.
İslam Hukuku, Hz. Peygamber ve sonra gelenlerin, hayatın getirdiği yeni
hadiseler karşısında yaşayışlarını düzenlemek üzere, ellerindeki Kur’an ve sünnetin
koyduğu kural ve prensiplere aykırı düşmeksizin yaptıkları içtihatlardan oluşan bir
hukuktur. Bu hukuk, belli bir süreden sonra tedvin edilmeye başlanmış, zaman içinde
mezheplerin oluşumu ve mezhep mensubu büyük alimlerin eserleriyle geniş coğrafyalara
ulaşabilmiştir.
Osmanlı Devleti zamanına gelindiğinde, fıkıh alanında zengin bir literatür
bulunmakla birlikte, genişleyen coğrafyanın her alanına ulaşabilecek ‘yeterli sayıda’ ve
‘alana hâkim’, âlim kimseler yetiştirmek zorlaşmıştı. Yargı faaliyetini yürütecek
kadıların, ana kaynakları ‘kendi başlarına inceleyerek içtihad edebilecek’ kabiliyette
olanları çok azdı. Kadılara yardımcı olacak fetva mecmuaları ve muhtasarlar gibi yazılı
kaynaklar çoğalmıştı. Fakat, Tanzimat Fermanıyla sayıları ve faaliyet alanları artan
mahkemelerin, yetişmiş hukukçu ihtiyacının hızlıca karşılanması ve uygulamaya esas
teşkil edecek kanunların çıkarılması gerekiyordu. İşte bu noktada, Osmanlı coğrafyasında
kadıların uygulamasına esas teşkil etmek üzere, Hanefi mezhebine ait görüşler bir araya
getirildi ve yedi yıllık süreç sonunda, ‘Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye’ ismiyle bir medeni
kanun hazırlanıp yürürlüğe girdi.
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye, İslam şeriatı prensipleriyle uyum içinde ve Hanefi
fıkhının zengin birikimine dayalı olarak hazırlanan ilk kod-kanundur. Bu özelliğiyle,
sadece Osmanlı coğrafyasında bulunan ülkelerin ihtiyacını karşılamamış, aynı zamanda
Müslüman ülkelerin kodifikasyon hareketlerine öncülük ve örneklik etmiş önemli bir
çalışmadır. Mecelle; borçlar, kısmen eşya ve şahıslar hukuku ile yargılama hukukuna dair
bazı meseleleri bünyesinde barındırmaktadır. Aile hukukuna dair esaslar, daha sonra
Osmanlı Hukuk-u Aile Kararnamesi ile ayrı olarak düzenlenmiştir. “Tahkim” konusu, 16
kitaptan oluşan bu kanunun, son kitabının son babında bulunmakta ve son maddeleri
teşkil etmektedir.
“İslam Hukukunda Tahkim’’ konusuna yönelik bir literatür araştırması
yaptığımızda, yapılan çalışmaların, doktora ve yüksek lisans tezlerinin, daha çok Nisa
suresi 35. ayette ifadesini bulduğu üzere, ‘eşler arasında meydana gelen geçimsizlik’ ve
‘boşanmaya götüren problemlerin çözümü için hakem tayini tavsiyesi’ odağında yapılmış
2
olduğunu gördük. Halbuki “tahkim” kurumunun, gündelik hayatın diğer alanlarındaki
problemleri çözme yönünde de önemli bir katkısı bulunmaktadır ve bu yönüyle, İslam
Hukuku açısından ilk defa Mecelle’de bir kanuni düzenlemeye kavuşmuştur. Bu anlamda,
tahkimin, Mecelle’deki düzenleme odağında çalışılmamış olması önemli bir eksiklik
olarak görülmektedir.
2. Yöntem
“Mecelle’de Tahkim” tezimize başlarken, önce ‘bir hukuk müessesesi olarak tahkim
yöntemi’nin, tarihçesi başta olmak üzere, sırasıyla İslam tarihinde ve doktrinindeki yerine
dair bir literatür araştırması yapılmış, okunan çok sayıda lisansüstü tez ve makaleler
değerlendirilerek “tahkim” konusuna genel bir giriş yapmak hedeflenmiştir.
Mecelle’de Tahkim bölümünde; Hanefî mezhebinin muteber addedilen kaynakları
ve Mecelle’ye yapılan şerhlerin (tahkim konusuna kadar ulaşabilmiş olanlar)
incelenmesinden başka, konuyla ilgili varsa diğer mezheplerin -yine doktrin alanında
önemsenmiş bazı kaynaklarına başvurmak suretiyle- farklı görüşlerine de atıf yapabilme
imkânı araştırılmıştır. Yine bu alanda, ulaşılabilen kitap, tez ve makaleler de
incelenmiştir.
Bugünkü Modern Türk Hukuku’nda tahkimin durumu ve Mecelle ile
mukayesesini yapmaya çalıştığımız son bölümde, konuyla ilgisi olan başta anayasa ve
Hukuk Muhakemeleri Kanunu olmak üzere kanunî düzenlemeler, gerekçeler, resmî
metinler incelenmiş ve gerekli atıflar yapılmış; yine konuyla ilgili kitap, tez ve makaleler
araştırılarak konunun değerlendirilmesine çalışılmıştır.
3. Terminoloji
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye, 1868-1876 yılları arasında hazırlanıp bölüm bölüm yürürlüğe
giren kanunun tam adıdır. Fakat genel kullanım itibariyle bu ismin tamamı değil, sadece
günümüz Arapçasında anlamı “derleme, dergi” olan “Mecelle” kısmı zikredilmekte ve bu
kelime, Türkiye’de kullanıldığı zaman “Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye”yi kasıt ve ifade ettiği
bilinmektedir. Bu sebeple biz de incelememizde kısaca “Mecelle” ismini kullandık ve bu
isimle “Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye”yi kastetmiş olduk.
3
4. Konunun Sınırlandırılması
İncelememizde, “Mecelle’deki Tahkim (md.1841-1851)” düzenlemesini ve konuyla ilgili
olarak bu düzenlemenin dayanağı kabul edilen ‘Hanefî mezhebinin görüşlerini’ esas
aldık. Günümüzde tahkim konusunda ise, ‘yürürlükte olan ana düzenleme’ niteliğindeki
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda bulunan esaslar ile mukayesesini yapmaya
çalıştık.
5. Plan…
“Tahkim ve Tarihteki Yeri” başlıklı birinci bölümde, “tahkimin tanımı” ve “tarihsel arka
planı” ana başlıkları altında sırasıyla “İslam öncesi dönem”, “Hz. Peygamber Dönemi”,
“Klasik Dönem İslam Hukuk Doktrini” ve “Osmanlı Dönemi” tahkim uygulamalarını
inceledik.
“Mecelle’de Tahkim Düzenlemesi” başlıklı ikinci bölümde, Mecelle ve
Mecelle’deki yargılama usulüne yönelik düzenleme konusunda kısa bilgi verip Mecelle
maddelerini incelemeye başladık. Bu kısımda, önce Mecelle maddesinin sadeleştirilmiş
halini ve ilgili dipnotta aslını verip, her bir maddeyle ilgili İslam hukuk doktrininde farklı
bir görüş varsa yeniden onlara da atıflar yaparak Mecelle’ye yapılmış şerhlerdeki izahları
gözden geçirdik.
“Modern Türk Hukukunda Tahkim ile Mecelle’de Tahkim Arasındaki Farklar”
başlıklı üçüncü bölümde, önce, bugün ülkemizde ‘tahkim’ kurumunun geldiği noktayı
anlamak üzere kısaca kanuni düzenlemelere ve tahkim çeşitlerine değindik.
Arabuluculuk-sulh anlaşması ve hakem-bilirkişilik konularında kısa bilgiler verip
tahkimden farklılıklarına göz gezdirdik.
En son “Hukuk Muhakemeleri Kanunu”ndaki tahkim ile “Mecelle’deki tahkim
düzenlemesinin mukayesesi” bakımından kısa bir tesbit yapmaya çalıştık.
Sonuç bölümüyle incelememizi tamamladık.
4
I. BÖLÜM:
TAHKİM VE TARİHTEKİ YERİ
1.1. Tanım, Kavram
Sözlükte tahkim, Arapça ( )ح ك مkökünden masdar olarak, “bir kimseyi bir konu hakkında
gereğince karar vermek üzere görevlendirmek”2, “bir hükmü bir kimseye tefviz etmek”3
“(bir dava için) hakem tayin etme”4 şeklinde tarif edilmektedir.
Kavram olarak ise tahkim, “aralarında ihtilaf bulunan iki şahsın, bu ihtilafı
çözmek üzere, kendi rızalarıyla, hâkim yerine kazâî salahiyeti olmayan başka bir şahsı
görevlendirmeleri”5 ni ifade etmektedir. Arapça kelime kökü ( )ح ك مden türetilmek üzere,
kendisine ihtilafı çözerek hüküm verme yetkisi verilmiş kişiye ‘hakem’ veya
‘muhakkem’, taraflara ‘muhakkim’, sürecin sonunda verilen karara da ‘hüküm’ denilir.
Tahkimle ilgili terimler olarak, bir kimsenin tahkimini kabul edip hakem olmak
ve hakemliği kabul etmek manalarında ‘ihtikâm’6, hâkimin, hükmedilen hakkındaki
hükmünün geçerli olması anlamında ‘tahakküm’7 kelimelerini zikredebiliriz.
2
ÂSIM Efendi, Kâmus tercümesi, (İstanbul: Cemal Efendi Matbaası, 1305), 4/243; Ebu’l-Fazl İBN
MANZUR, Lisânü’l Arab, (Beyrut: Darü Sadır), 12/142; İBN ABİDİN, Muhammed Emîn b. Ömer b.
Abdilazîz el-Hüseynî ed-Dımaşkī (ö. 1252/1836) Haşiyetü Reddi’l-Muhtar ale’d-Dürri’l-Muhtar: Şerhü
Tenvîri’l-Ebsâr, 2.Bası, (Beyrut: Nşr: Şeriketü Mektebeti ve Matbaati Mustafa el-Bâbî el-Halebî ve
Evlâdihi, Mısır, Darü’l-Fikr 1386/1966) , 6 cilt, 5/428.
3
Ömer Nasuhi BİLMEN, Hukuk-u İsl^miyye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kâmusu, (İstanbul: Bilmen Yayınevi,
1970), 8/205.
4
Ferit DEVELLİOĞLU, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, 25.Baskı, (Ankara: Aydın Kitabevi
Yayınları, 2008), 1019.
5
Mustafa Ahmed ez-ZERKA, el-Fıkhü’l-İslami fi Sevbihi’l-Cedîd, El-Medhalü’l-Fıkhiyyü’l-Âmm,
(Dımaşk: Dârü’l-Kalem, 1433/2012), 2 Cilt, 1/528; Şemseddin SAMİ, Kâmus-i Türkî, (muh: Ahmed
Cevdet), (İstanbul: Dersaâdet İkdam Matbaası, 1317, Kapı yayınları, İstanbul 2004), 555. Fahrettin ATAR,
İslam Adliye Teşkilatı, 4. Bası, (Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 1999), s. 221.
6
ÂSIM EFENDİ, Kâmus, 4/243.
7
ÂSIM EFENDİ., Kâmus, 4/243.
5
Kur’an-ı Kerim’de ‘tahkim’, (h-k-m) masdarından türeyen fiiller halinde iki yerde
(Nisâ 4/65; Mâide 5/43)8; ‘hakem’ kelimesi ise Nisâ 4/35’de iki kere olmak üzere, toplam
üç yerde (Nisâ 4/35; En‘âm 6/114)9 zikredilmektedir.10
Hadislerde ise, ‘hükmeden kişi’ manasında ‘hakem’ şekliyle ve bundan farklı
olarak ‘tahakküm’ ve ‘ihtikâm’ masdarlarından türeyen fiillerle ‘hakem tayin etme veya
hâkime gitme’ şekillerinde geçtiği bilinmektedir.11
Mecelle md.1790 tahkimi “… tarafların çekişme ve davalarını çözdürmek için
rızalarıyla başka bir kimseyi hâkim kabul etmelerinden ibarettir…”12 ifadeleriyle
tanımlamaktadır. Mecelle’de yapılan bu tahkim tanımı, hem ihtilafın halli konusunda
taraflar haricinde bir kimsenin hakem olarak seçilmesini hem de tahkim usulünü ifade
etmektedir.13
Modern Türk hukukunda da tahkime dair çeşitli tarifler yapılmıştır. 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)14, tahkimi, ‘sözleşme15’ olma özelliğiyle öne
çıkarıp tanımlarken, öğretide, ‘taraflar arasında doğmuş̧ ve doğacak uyuşmazlıkların
8
“Hayır, rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin
hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın onu kabullenmedikçe ve boyun eğip teslim olmadıkça iman
etmiş olmazlar.” Nisâ 4/65. “İçinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında olduğu halde seni nasıl
hakem tayin ediyorlar; bunun ardından da yüz çevirip gidiyorlar. Onlar asla inanmış değildirler.” Mâide 5/
43.
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Nisâ-suresi/558/65-ayet-tefsiri (erişim 5.10.2023)
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Mâide-suresi/712/43-ayet-tefsiri (erişim 5.10.2023)
9
“Eğer karı kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının
ailesinden bir hakem gönderin. Düzeltmek isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen,
her şeyden haberdar olandır. Nisâ/35; 9 “(De ki:) ‘Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım? Hâlbuki size
kitabı açıklanmış olarak indiren O’dur.’ Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, Kur’an’ın gerçekten rabbin
tarafından indirilmiş olduğunu bilirler. Sakın şüpheye düşenlerden olma!” En’âm/114.
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/En%27âm-suresi/903/114-ayet-tefsiri (erişim 20.10.2023)
10
Muhammed Fuad ABDÜLBAKİ, Mu’cemü’l-Müfehres li Elfazi’l-Kur’ani’l-Kerim, Darü’l-Hadîs,
Kahire H.1422-M.2001, 261-262; Mustafa YILDIRIM, "TAHKÎM", DİA,
https://islamansiklopedisi.org.tr/tahkim--fikih (erişim 02.10.2023).
11
YILDIRIM, “TAHKÎM”, a.g.md. (erişim 02.10.2023).
12
Sadeleştirilmiş metin: Yaşar GÜÇLÜ, Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye, (Ankara: Seçkin Yayınları, 2019), 580.
Madde 1790: “Tahkim: Hasmeynin husumet ve da’valarını fasl için rızalarıyla âhar kimseyi hâkim ittihaz
etmelerinden ibarettir…” Asıl metin: Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye, 3.Bası, (İstanbul: Dersaâdet Matbaa-i
Osmâniyye, 1308 H.)
13
Mustafa YILDIRIM, İslam ve Medenî Yargılama Hukukunda Tahkim, (İzmir: İzmir İlahiyat Fakültesi
Vakfı Yayınları, 2002), s. 22.
14
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu,
https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.6100.pdf (erişim 2.10.2023)
15
HMK., “MADDE 412- (1) Tahkim sözleşmesi, tarafların, sözleşme veya sözleşme dışı bir hukuki
ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tamamı veya bir kısmının çözümünün hakem kuruluna
bırakılması hususunda yaptıkları anlaşmadır.”
6
çözümünün özel kişilere bırakılması’16 veya ‘uyuşmazlıkların çözümünün havale edildiği
kişilerle ihtilaflı taraflar arasında yapılan anlaşma’17 veyahut da ‘uyuşmazlığın
hakemlerce karara bağlanması işlemlerinin bütünü’ olarak ifade edildiği görülmektedir.18
1.2. Tarihsel Arka Plan
1.2.1. İslam Öncesi Dönemde Tahkim
Yaratılış itibariyle, topluluklar halinde yaşamakta olan insanların, aralarında
anlaşmazlıklar çıkması ve bu anlaşmazlıkları çözmek için diğer insanlarla yardımlaşma
yolunu tutmuş olmaları gayet tabiidir. Öyle anlaşılıyor ki insanlık, anlaşmazlık ve
çatışmaları, kaba kuvvete başvurarak çözmenin fayda sağlamayacağını anladıkça,
öncelikle sulh yoluna gitmeyi tercih etmiş, bu süreçte de aralarında uygun gördükleri
kişilere hakemlik vazifesi vererek barışa ulaşmayı istemişlerdir. Bu yollar, zamanla
adaletin yetkili kimseler tarafından sağlanması şeklinde geliştirilmiş ve kendi hakkını
kendi alma (ihkak-ı hak) usulünün getirdiği mahzurlar ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.
Tahkim kurumunun zorlayıcılığının olmaması ve tarafların zaman zaman kararı
beğenmeyerek ihkak-ı hakka yönelmeleri, kurumsal yargı-devlet yargısının oluşması
sonucunu doğurmuştur. Devlet yargısı, tahkim kurumunun da bağlayıcı olabilmesi için
gerekli tedbirlere başvurmuş, fakat yine de kendi hakimiyetine istisna olarak gördüğü
tahkim yargısının sınırlarını belirleme ihtiyacı duymuştur.19
Tahkimin, bir yargı kurumu olarak niteliğini yitirmediği, fakat tarihin seyri içinde
bazen tek başına adalet dağıtma işlevi görecek kadar muteber, bazen de haksızlıkların
koruyucusu olmakla itham edilecek derecede itibarsız bulunduğu, inişli çıkışlı bir maziye
sahip olduğu görülür.20
16
Bâki KURU, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, (Ankara: Yetkin yayınları, 2020), 2/1857.
Hakan PEKCANITEZ ve Oğuz ATALAY ve Muhammed ÖZEKES, Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Hükümlerine göre Medeni Usul Hukuku, 10.bası, (Ankara: Yetkin Yayınları, 2011), 680; Cevdet YAVUZ,
Türk Hukukunda Tahkim Sözleşmesi ve Tabi Olduğu Hükümler, II. Uluslararası Özel Hukuk Sempozyumu
“Tahkim”,
https://hukuk.marmara.edu.tr/akademik/yayinlar/ii-uluslararasi-ozel-hukuk-sempozyumutahkim (erişim 4.1.2024).
18
Muharrem BALCI, İhtilafın Çözüm Yolları ve Tahkim, (İstanbul: Danışman Yayınları, 1999), s. 103.
19
Muharrem BALCI, İhtilaf, s. 40.
20
Rasih YEĞENGİL, Tahkim (L’arbitrage), (İstanbul: Cezaevi Matbaası, 1974), s. 8.
17
7
Tarihçiler, bize ulaşabilen en eski kaynaklardan edindikleri bilgilere göre,
Asya’dan Avrupa’ya doğru akan insan göçlerinin, Akdeniz havzasında medeniyet
bakımından en yüksek seviyelere ulaştığı ve bu bölgedeki eski Yunan ve Roma
uygarlıklarının temelinin, Hindistan ile Akdeniz havzasını çevreleyen Sümer, Sami, Fars,
Mısır ve Fenike gibi eski milletlere dayandığını düşünmektedirler.21 Fakat tahkimin
tarihçesini izleyebilmek için, yargı tarihine dair yeterli miktarda kayıt bulunmamaktadır.
Nil vadisinde yaşamış olan Mısırlıların ve Mezopotamya’da yaşamış Sümer ve
Samilerin büyük bir imparatorluk kurdukları bilinmektedir. Babil hükümdarı
Hammurabi’nin meşhur kanunları önemli bir hukuki gelişimin izlerini yansıtmaktadır. Bu
hukuki uygulamalar içinde, hakemi andıran “Puhrum” isimli hâkim grupları (assemblé de
justice) bulunduğu ve bu hakimlerin duvar diplerinde toplanarak tahkim benzeri bir işlev
gördükleri anlaşılmaktadır.22 Devletlerarası tahkim konusunda ise, tarihi milattan önce
beş binlere kadar uzanan Sümer devletleri, Lagash ile Umma arasında baş gösteren bir
anlaşmazlığın Kish kralı tarafından hakem sıfatıyla çözüldüğü rivayet edilmektedir.23
Tahkim uygulamalarını kaydeden kaynaklar, ancak M.Ö. üçbinlere kadar
ulaşabilmesine rağmen, bize çok kıymetli bilgiler temin etmeyi başarmışlardır. Mesela,
Kitab-ı Mukaddes ile ilgili kaynaklar, Hz. Süleyman’ın hakem olarak ihtilafların
çözümüne nezaret ettiği bilgisini verirler.24
1.2.1.1. Eski Yunan Hukuku
Demosthéne ve Aristo’nun eserlerinde, Eski Yunan hukukunda tahkim uygulamasının
bilinip uygulandığına dair ifadeler bulunmaktadır:
Demosthéne, “Müdafaalar”ında: “Taraflar aralarındaki anlaşmazlıklarda,
hakeme başvurmaları mümkün olduğu gibi, istedikleri kimseleri de hakem
seçebilirlerdi. Seçtikleri hakemin kararına boyun eğerler ve ona itiraz
etmezlerdi” diyor. Keza Aristo da “Rétorique (Belâgat)” isimli eserinde;
21
YEĞENGİL, Tahkim, s. 11.
YEĞENGİL, Tahkim, s. 13.
23
YEĞENGİL, Tahkim, s. 15.
24
Cemal ŞANLI, Milletlerarası Ticari Tahkimde Esasa Uygulanacak Hukuk, (Ankara: Banka ve Ticaret
Hukuku Araştırma Enstitüsü, 1986), s. 13.
22
8
hâkimin kanunu tatbik etmekle mükellef olmasına karşılık, hakemin
nasafet ve adalet esaslarına göre karar vereceğini söylüyor.25
Eski Yunan hukukunda; kaynaklara göre, tahkimin hem özel hukuk hem de siteler
arası
anlaşmazlıklarda
uygulandığı
rivayetleri
vardır.
Tarafların,
aralarındaki
tahkimnâmeye göre, kendi seçtikleri ‘ihtiyârî’ veya devlet tarafından belli süreyle görev
yapmak üzere seçilmiş ‘umumî’ hakemlere müracaat etme hakları bulunuyordu.26
1.2.1.2. Roma Hukuku
Eski Roma’da; geçerli olan kendi hakkını kendi alma (ihkak-ı hak-öç alma) sisteminin
mahzurlarını gidermek üzere, XII. Levha kanunuyla, haksız fiiller açısından, kısas
benzeri bir sistem getirilmişti. Fakat bu sistemde de zarar miktarının ve karşılığının tespiti
yine kişinin kendisine aitti. Ancak, ilk imparatorluk dönemine doğru, kişinin kendi
kuvvetini kullanması yasaklanabilmiş ve ceza ile müeyyidelendirilebilmiştir. Bu
dönemden itibaren, haksız fiiller için diyetin belirlenmesi, hakemlere bırakılmaya
başlandı. Roma imparatorluğunun siyasi sınırlarının genişlemeye başlamasından sonra,
aynı kurallar, yeni bölgelerdeki uyuşmazlıklarda da uygulanmaya devam etmiştir. Bu
uygulamaların geçmişini M.Ö.76’ ya dayandıran kaynaklar mevcuttur. M.S. 1880 de
Este’de bulunan bronz tabletlerde, hakemlere ilişkin atıflara rastlanmıştır. Bu tabletlerde,
özel kişiler arasındaki uyuşmazlıkları yargılama ve ‘hâkim’, ‘hakem’ ve devletler
arasındaki uyuşmazlıkları çözecek ‘özel yetkili (recuperatores) hakemler’ atama
yetkilerinden bahsedilmektedir.27 İhtilaflı taraflar, öncelikle aralarında hakemlik yapacak
kişinin tespitinde, daha sonra da hakemin vereceği karara uyma konusunda anlaşırlardı.
Fakat, bu karara uymayı sağlayıcı bir devlet yaptırımı henüz yoktu. Dolayısıyla, Roma
Hukukunda ilk tahkim uygulamalarının ‘ihtiyârî tahkim’ şeklinde olduğu ifade
edilmektedir. Öğretide, bu uygulamaların, devlet yargısının oluşmasında temel
25
YEĞENGİL, Tahkim, s. 17.
YILDIRIM, Tahkim, s. 33.
27
İpek Sevda SÖĞÜT, Roma Hukukunda Tahkim, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, (İstanbul: Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007), 23: “Özel hukuk ve kamu hukuku meselelerinin birbirinden
tamamen ayırt edilmediği en eski devirlerde, Roma vatandaşı olmayanlarla ihtilaflı olunması halinde,
yetkili (recuperatores)lerin hakem olarak görev yaptıklarından bahsedilmektedir. Cumhuriyet ve
imparatorluk devirlerinde de eyaletlerde ferdi ihtilaflar için, yetkili (recuperatores)lere başvurulduğu
belirtilmektedir.”
26
9
oluşturduğu görüşleri vardır. Bununla birlikte, Roma idarecilerinin ferdin tasarruflarına
karşı ‘çok büyük baskılar uyguluyor’ olmaları sebebiyle, devlet yargısından önce,
nispeten özgürlük içeren, tahkim gibi bir uygulamanın gelişemeyeceğini iddia eden
görüşler de bulunmaktadır.28
Roma Hukuku, milattan 130 yıl kadar öncesinde kabul edilen ve şifahî muhakeme
usulünün yerine yazılı usulü getiren Aebutia kanunundan sonra, ihtiyaçlardan dolayı yeni
hukuki müesseselerin doğmasına imkân veren bir yapıya erişti. Bunun sonucu bir
içtihatlar hukuku (jus honorarium) doğmuş oldu. Bu dönemden sonra tahkim uygulaması;
tarafların kendi aralarında tahkimi kabul ettikleri bir anlaşmanın (compromissum) varlığı
ile hakemin vereceği karara taraflardan herhangi birisinin uymaması halinde ödenecek
cezaî şartı da içermek kaydıyla, sözlü şekle bağlı (stipulatio) olarak yapılan, hakemin
kabulü ve sonra uyuşmazlığa dair kararını vermesiyle tamamlanan bir süreç halini
almıştır.29
1.2.1.3. Ortaçağ Kilise Hukuku ve Âdetler
Büyük mücadelelerden sonra yayılıp kuvvetlenmeye başlayan Hristiyanlık, bağlıları
arasında barış ile dayanışmayı sağlamak ve bir düzen oluşturmak zorundaydı. Bu vazifeyi
kilise üstlenmiştir. Kilisenin görevlileri arasında hiyerarşik bir yapılanma vardır. Katolik
kilisesi, Roma devletinin idari teşkilatına benzer bir yapı kurmuştu. Bu yapı içinde, idarî
bir teşkilat ile emir ve karar organları bulunuyordu. En önemli kararlar, Konsil (Concilé
de oecumenique30) isimli karar organında alınıyor ve bu kararlar kanunları (canon)
oluşturuyordu. Bütün Hristiyanlar bu kanunlara uymak zorundaydılar.
Bir devlet gibi idari teşkilatı ve karar organları bulunan Hristiyanlar, aralarındaki
uyuşmazlıkları çözerken, Hz. İsa’nın tavsiyelerine binaen, önce birbirlerini barıştırma
yoluna gitmeleri, sonra da kiliseye müracaat etmeleri gerektiğini bilirlerdi. Aziz Paul’un,
devletin mahkemesine gitmeden önce, Hristiyanlardan bir üçüncü kişinin hakemlik
yaparak ihtilafları çözmesini tavsiye ettiği bilgisi de kaynaklarda yer almaktadır.31
28
SÖĞÜT, Tez, s. 24.
YEĞENGİL, Tahkim, s. 31.
30
Concilé de oecumenique: Bütün Katolik Kilisesi bölge dini liderlerinin (evéque) davet edildiği ve papanın
veya vekilinin başkanlık ettiği meclistir. YEĞENGİL, Tahkim, s. 41.
31
YEĞENGİL, Tahkim, s. 41.
29
10
Hristiyanlar, bölgelerindeki dini lidere-görevliye (evéque) aralarında hakemlik yapması
için müracaat edebiliyor, bu şekilde alınmış karar geçerli ve infaz edilebilir nitelik
taşıyordu.
Orta çağın hukuk tarihi bakımından, son dönemlerinde Fransa Kralı VII. Charles
(1403-1461 M.) tarafından kayda geçirilen âdetlerin önemini de zikretmeliyiz. Âdet
Hukuku (Droit Coutumier), Fransız Hukukunun önemli bir kaynağını teşkil etmektedir
ve bünyesinde tahkim müessesesine geniş yer verilmiştir. Tahkim müessesesi, konu
bakımından herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın ceza davalarında bile
uygulanabiliyordu. Zamanla bazı sınırlamalar konulmuş, cezaya ve şahsın hürriyetine
ilişkin meseleler tahkim dışında bırakılmıştır. Daha sonra da her türlü cezaya, evlenmeye,
esarete, cismani fiillere ait davalarda tahkim menedilmiştir. Âdet hukukunda, tahkim
anlaşması şekle bağlı olmayıp, yemin, müddet ve cezai şarttan oluşan üç unsurun varlığı
yeterli görülmüştür.32
Âdet hukuku, az çok değişikliklerle umumi hukuk kaideleri haline getirildikten
sonra, Fransız İhtilaline kadar devam etmiş ve ihtilalden sonraki kodifikasyon
hareketlerinin çekirdeğini teşkil etmiştir.33
Fransa’da tahkim, ilk defa 1510 tarihinde kanun himayesine alınmış ve hakem
kararlarına karşı mahkemeye müracaat hakkı tanınmış, 1566’ da ise ‘mecburi tahkim’
kabul edilerek tüccarlar arasındaki anlaşmazlıklar ile yakın akrabaların miras taksimi
davalarının, kendi aralarında seçecekleri hakemler vasıtasıyla hallolabileceği kabul
edilmiştir. 1673’ten itibaren kanunlaştırılan tahkim hükümleri, Fransız ihtilalinden sonra
kabul edilen Fransız Medeni Kanunu ile yürürlükten kaldırılmıştır.
Anglo-Amerikan ülkelerde ticarî uyuşmazlıklar, çok uzun zamandır, tacirler
arasında ve onlar tarafından oluşturulmuş mahkemeler, loncalar ile ticaret birlikleri
bünyesinde kurulan hakem heyetleri tarafından çözümlenmekteydi. 1697 tarihli İngiliz
Tahkim Kanunu (Arbitration Act) ise, hakemlerce verilen kararların etkinliğini
artırmıştır.34
İsviçre Kantonlarında da tahkimin Orta çağa kadar uzanan geniş bir tarihçesi
vardır.
32
BALCI, İhtilaf, s. 45.
YEĞENGİL, Tahkim, s. 43-46.
34
ŞANLI, Milletlerarası Ticari Tahkim, s. 3.
33
11
1.2.1.4. Cahiliye Toplumunda Tahkim
Arap toplumları, bulundukları coğrafyanın gereği olarak kabileler halinde yaşamak
yolunu seçmişlerdir. Bu yaşayış tarzının en önemli dayanağı, ‘asabiyet’ kavramıdır.35
Ortak bir atadan geldiklerine inanmış bireyler, asabiyet duygusuyla birbirlerini koruyup
kollayarak, yaşamak ve geçinmek için olmazsa olmaz güvenli ortamı temin
edebilmekteydi. Kabilelerin güvenli ortam ihtiyacı, menfaat ve rekabet gerekleriyle
birbirleri arasında savaşlara sebep olmuştur. Fakat, kabileler arası ilişkileri belirleyen
kavram, yalnızca savaş değildir. Yine, ortaya çıkan bu ihtiyaçlara binaen gerek
birbirleriyle gerekse güçsüz düşmüş kimselerle himaye antlaşmaları ve ittifaklar
oluşturdukları da bilinmektedir. Velâ, civar, îlaf ve hilf isimli antlaşmalar, bu ihtiyaçlara
binaen yapılırdı ki, Hz. Muhammed’in hakaret ve eziyetlere maruz kaldığı Tâif’ten
dönüşünde müşriklerin ileri gelenlerinden olan akrabası Mut‘im b. Adî’nin himayesinde
Mekke’ye girişi civar antlaşmasına; Kureyş suresinde bahsedilen ve bir tür serbest
dolaşım ve ticaret izni diyebileceğimiz antlaşmalar ise îlâfa örnek gösterilebilir. Çöl
şartlarında ayakta kalabilmek için, zayıf düşmüş bir kabilenin, kendisinden daha güçlü
bir kabileye sığınmak suretiyle himaye talep etmesi de hilf anlaşmalarının içeriğini
oluştururdu. Velâ ve civâr, zorda veya zayıf durumda olanları, sosyal ve ekonomik
statüleri ile diğer imkânları bakımından güçlü olanların koruması şeklindeyken, hilf
eşitler arasında yapılmaktaydı.36
Burada, Mekke’de zulme uğrayan kişilerin haklarını almak ve onlara teslim etmek
üzere anlaşmış, faziletli, erdemli kişilerin oluşturduğu ve üyeleri arasında Hz.
Peygamberin bulunduğu Hilfu’l-Fudul topluluğunu da zikretmeliyiz.37
Araplar, bireysellik ve özgürlüklerine çok düşkün oldukları için, kendilerinden
üstün ve kutsal özelliklere sahip krallar tarafından yönetilmeyi hiçbir zaman
kabullenmemiş, kendilerine seyyid, şeyh veya reis adı verilen ve şahsi meziyeti veya
35
Aynı soydan gelenlerin veya bir başka sebeple aralarında yakınlık bulunanların muhaliflere karşı birlikte
hareket etmelerini sağlayan dayanışma duygusu. CEVAD ALİ, el-Mufassal, 7/27; Âdem APAK, Ana
Hatlarıyla İslam Tarihi (I), 18.Baskı, (İstanbul: Ensar Yayınları, 2016), 1/81.
36
Aynur ÖZÇELİK, Cahı̇ lı̇ ye Toplumunun Sosyo-Kültürel Yapısı, II. Genç Akademzsyenler Sempozyumu,
Cahzlzye Dönemz, ed. Feyza Betül KÖSE, s. 247-252.
37
İBN HİŞAM, es-Sîretü’n-Nebeviyye, çev: İzzet HASAN ve Neşet ÇAĞATAY, (Ankara: Ankara
Üniversitesi Yayınları, 1971), s. 83-84.; CEVAD ALİ, el-Mufassal, 7/63, 86 vd.
12
zenginliği gibi sebeplerle öne çıkmış kişiler tarafından idare edilmişlerdir. Kabile reisinin
görevi, kabile ileri gelenlerinin oluşturduğu istişare heyetini bir araya getirerek işleri
organize etmekle başlar, o, kabilesi adına savaş ilan eder, barış anlaşması imza eder, diğer
kabilelere karşı kabilesini temsil eder ve her türlü elçilik vazifesini yüklenirdi.38
Kabilenin önünde ailesinin sorumluluğunu fedakârca yüklenen âkil adamlar olarak
bulunan bu reislerden, zor zamanlarda canı ve malıyla bütün yükü yüklenmesi bile
beklenebilmiştir.39
Arap toplulukları, geçimlerini çoğunlukla tarım, hayvancılık ve ticaretle temin
ederlerdi. Çöldeki hayat şartları ve geçim zorluğu, hele aralarında anlaşma yoksa,
kabileler arasındaki irtibat ve tabii durumun ‘düşmanlık’ şeklinde oluşmasına yolaçmıştır.
Düşmanlık, birçok savaşa sebep olmuş, kabilelerin birbirlerine karşı yaptıkları baskın ve
yağmalar bir nevi geçim vasıtası haline dönüşmüştür. Her kabile, kendisine yapılan
baskının intikamını alabilmeyi hedefler ve bunun için fırsat kollar hale gelmiş, Eyyâm’ülarab40 adı verilen bu savaş zamanları, Cahiliye Araplarının hayatında önemli zamanlar
olarak yerini almıştır.
Cahiliye toplumunun bugünkü anlamda bir yargı sistemleri ve yasaları
olmamasına rağmen, aynı işlevi gören ‘örf’ ve ‘âdetler’i vardı.41 Buna rağmen, Arap
yarımadasının farklı bölgelerinde farklı hukuk uygulamaları da görülürdü. Mesela,
Yemen bölgesinde hükümdarların emirleri, doğu ve kuzeydoğu bölgelerde Zerdüşt dini
etkisi altındaki Sâsâni hukuku, bu bölgelerdeki Hristiyanlar arasında da Roma hukuku ile
karışık kilise örf ve adetleri kabul görmüştü. Hicaz bölgesindeki Yahudiler ve onlarla
yaşayan Araplar, Tevrat ve şerhi Talmud hükümlerini uygular, Suriye ve Filistin
bölgesinde ise Roma Hukuku uygulanırdı.42
38
Mes’ud Avvad Hamdan el-Burkânî el-CÜHENÎ, et-Tahkîm fi’ş-Şerîati’l-İslâmiyye, (el-Medînetü’lMünevvere: Mektebetü Dâri’l-Îmân, 1414/1994), s. 21.
39
Casim AVCI ve Recep ŞENTÜRK, "KABİLE", DİA, https://islamansiklopedisi.org.tr/kabile (erişim
17.10.2023).
40
Eyyamü’l-Arab ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz: CEVAD ÂLİ, el- Mufassal, 10/13; Mehmet Ali KAPAR,
"EYYÂMÜ’l-ARAB", DİA, https://islamansiklopedisi.org.tr/eyyamul-arab (erişim 17.10.2023).
41
CÜHENÎ, et-Tahkim, s. 21.
42
Mustafa Necati BARIŞ, Cahiliye döneminde Yargı Sistemi, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
17:1, s. 161.
13
Cahiliye dönemi Hicaz-Arap toplumunda, adli işleri yürütecek bir organ
bulunmadığı için, kabile büyükleri ve hakemler bu vazifeyi üstlenmişlerdir.43 Hakemler;
şan ve şeref sahibi, doğruluk ve adaletiyle bilinen kabile reislerinden (şeyh, seyyid) ya da
kâhin ve arraflar (falcı, müneccim) arasından seçilirdi44. Bu hakemlere, soy ve üstünlük
iddialarından çıkan ihtilaflar (münâfere)45 ile su hakkı ve kan davaları götürülürdü.46
Hakemler, kadınlar arasından da seçilebilirdi.47 Kaynaklar, bu zamanın meşhur
hakemlerini ayrıntılı bir şekilde vermektedirler.48
Cahiliye döneminde, hakemlerin belli bir görev yeri yoktu. Takip ettikleri
müdevven bir kanun da bulunmuyordu.49 Hakemler, taraflarca ister kendi kabilelerinden
isterse başka kabilelerden olmak üzere sözlü olarak serbestçe seçilebilir, davanın yer ve
günü tesbit edilirdi. Hakemlerin evleri veya toplantı alanlarında dava görülebilirdi.
Duruşma esnasında tarafların delilleri incelenir, şahitler, ehl-i vukuf dinlenir ve gerekirse
yemin teklif edilirdi. Hükmün uygulanması, tarafların iyi niyetine veya üstünlüğüne bağlı
idi. Bir hakem kararına karşı, ikinci bir inceleme mercii yoktu. Bu konudaki tek yaptırım
gücü, batıl inançlar ve kamuoyu baskısı idi. Hakemler kararlarını kafiyeli sözlerle
açıklarlardı.50
Mekke’de kurulan Ukâz panayırında hüküm vermek hakkı, Temim kabilesine
aitti. Hiçbir kabile onlarla bu konuda münakaşa etmez, hakem ölünce yerine oğlu geçerdi.
Bazı devirlerde bu panayırda iki hakemin bulunduğu, birine ticârî uyuşmazlıklar, diğerine
ise bir nevi isti’naf makamı gibi müracaat edildiği olurdu.51
43
Joseph SCHACHT, İslam Hukukuna giriş, çev: Mehmet DAĞ, Abdülkadir ŞENER, (Ankara: Ankara
Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1977), 18. Fahrettin ATAR, İslam Adliye Teşkilatı, (Ankara:
Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 1999, s. 36.
44
BARIŞ, Cahiliyede Yargı, s. 161.
45
Araplar arasında çok yaygın olan ‘müfâhare’ nin (övünme) bir türü olan ve rekabet ve düşmanlıktan
kaynaklanan ‘münâfere’ geleneği de çok önemliydi. İki kabilenin üyeleri soy, şeref, cesaret ve cömertlik
gibi sıfatlar sebebiyle birbirlerine üstünlük iddiasına girerler ve bu konuda ehil olduğunu düşündükleri bir
hakeme başvururlardı. Hakemin verdiği karar, iki kabile üyesi için de kabul edilirse övünme yarışı sona
ermiş olurdu. CEVAD ALİ, el-Mufassal, 8/180-184; CÜHENİ, et-Tahkim, s. 24.
46
BARIŞ, Cahiliyede Yargı, s. 161.
47
CEVAD ALİ, el-Mufassal, 15/351.
48
Kahtan Abdurrahman DÛRÎ, Akdü’t-Tahkîm fi’l-fıkhî’l-İslâmî ve’l-Kânûnu’l-Vad’î, 1.Baskı, (Bağdat: elCumhuriyyetü’l-Irâkiyye Vezâretü’l-Evkaf ve’ş-Şuûni’d-Dîniyye İhyau’t-Türâsi’l-İslamî, 1405 /1985), s.
39-40.
49
CÜHENÎ, et-Tahkim, s. 21.
50
DÛRÎ, et-Tahkim, s. 43. BARIŞ, Cahiliyede Yargı, s. 161.
51
DÛRÎ, et-Tahkim, s. 40; Muhammed HAMİDULLAH, İslam Peygamberi, trc: Said MUTLU ve Salih
TUĞ, (İstanbul: İrfan Yayınevi, 1969 M 1388 H), 2/138; Âdem ARSLAN, İslam Öncesi Cahiliye Dönemi
Muhakeme Hukuku, (Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Aralık 2016, c.9, sy.47), s. 1023.
14
Suçluların takip ve cezalandırılmasında, geleneklerin, hakemler ve kabile
büyüklerinin otoritesi ile şahsi intikam, mâli uzlaşma ve kolektif sorumluluğun önemli
olduğunu görürüz. En yaygın suçlar, adam öldürme, eşkıyalık, yol kesme, hırsızlık ve
zina ile örf ve adetlere karşı gelmekti. Cahiliye toplumunda adam öldürmenin cezası
kısas, hırsızlığın ise malın bedelinin birkaç katını ödetme ve daha sonraları el kesme idi.
Hırsıza el kesme cezasını ilk uygulayanın, Velid b. Muğire veya Abdülmuttalib olduğu
rivayetleri vardır. Hırsızın elini kesme cezası, İslam’da da devam ettirilmiştir. Araplar,
diyet usulünü pek makbul görmezler, ölenin intikamını almayı isterlerdi. Bu da
çoğunlukla kabileler arası savaşların ve kan davalarının sebeplerini oluşturmuştur.52
Cahiliye döneminde tahkim örneği olarak kaynaklarda en çok zikredilen olaylar
şunlardır: Abdülmuttalib’in Zemzem kuyusunu kazmasını isteyen rüya üzerine kuyuyu
kazması ve diğerlerinin de suya ortak olmak istemeleri sebebiyle çıkan anlaşmazlık
üzerine yaşananlar53, Ka’be duvarlarının yeniden örülmesi esnasında Hacerü’l-Esved’in
yerine konması için yaşanan uyuşmazlıkta, Hz. Peygamberin hakem olarak tayin edilmesi
ve ridâsının her bir ucunu bir kişiye tutturarak problemi çözmesi.54 Bazı araştırmacılar,
Hacerü’l Esved olayının bir tahkim örneği olarak verilemeyeceği, zira Hz. Peygamberin
taraflar arasında sulh sağlamak yoluyla uyuşmazlığı çözdüğü görüşündedirler.55
1.2.2. Hz. Peygamber Döneminde Tahkim
Kur’an-ı Kerim’de, Araplar arasındaki hakemlik geleneğine binaen aslında gerçek
hakemin Allah olduğu (En’âm 6/114)56, Müslümanların da aralarında çıkan
uyuşmazlıklar için Hz. Peygambere müracaat ettikten sonra, O’nun verdiği hükmü,
52
Ali BARDAKOĞLU, Toplum-Hukuk İlişkisi Açısından Cahiliyye Hukuku Örneği, (Bursa: Dünden
Bugüne İslam Dünyasında Zihniyet değişiklikleri ve Çağdaşlaşma Problemleri Sempozyumu, 1990), s. 101.
53
İBN HİŞAM, es-Siret, s. 88-91; CEVAD ALİ, el-Mufassal, 7/77-78; CÜHENÎ, et-Tahkim, s. 24.
54
İBN HİŞAM, es-Siret, s. 118-122; CEVAD ALİ, el-Mufassal, 7/62; CÜHENÎ, et-Tahkim, s. 24.
55
Fatıma Muhammed el-AVVÂ, Akdü’-Tahkim fi’ş-Şerîati ve’l-Kanûn, 1.bası, (Beyrut: El-Mektebetü’lİslamî, 1423/2002), 211; APAK, 1/141-147.
56
“(De ki:) ‘Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım? Hâlbuki size kitabı açıklanmış olarak indiren
O’dur.’ Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, Kur’an’ın gerçekten rabbin tarafından indirilmiş olduğunu
bilirler. Sakın şüpheye düşenlerden olma!” En’âm 6/114.
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/En%27âm-suresi/903/114-ayet-tefsiri (20.10.2023).
15
tereddütsüz kabul etmedikçe iman etmiş olmayacakları (Nisâ 4/65)57 bildirilmişti.
Yahudilerin de ellerinde Tevrat olduğu halde, Hz. Peygamberi hakem tayin edip sonra da
hükmünü kabul etmemeleri tenkit edilmiş ve Hz. Peygamber onlar arasında hakemlik
yapma hususunda serbest bırakılmıştı (Mâide 5/42-43).58
Hz. Peygamberin bulunduğu Mekke ve diğer Arapların yaşadığı bütün bu
bölgede, siyasi ve idari bir otorite olmadığı için, tabii olarak uyuşmazlıkların ana çözüm
yolu, sulh olma, uzlaştırma ve tahkimdi. Tahkim, uyuşmazlığın iki tarafının da bunu talep
etmesi açısından sulhten farklıydı. Sulh yolunda, uyuşmazlığı bilen kişi kendiliğinden
inisiyatif alabilirken, tahkimde tarafların istediği hakem, inisiyatif sahibi oluyordu.
Hz. Peygamber, vahiyden sonra da tarafları sulhe ikna etmeye ve onlar arasında
hakemlik icra etmeye devam etti. Fakat Arap kabilelerinin İslam bayrağı altında
buluşmasından sonra, onları toplum haline getiren temel, Kur’an-ı Kerim olmuştur. İslam
döneminde ilk hakem olan Hz. Peygamber, daha sonra sahabeden bir kısmını da
hakemlikte yetkili kıldı ve çeşitli yerlere bu vazifeyle gönderdi. Örnek olarak, fetih günü
Mekke’de görevlendirilen Attab bin Useyd ile Yemen’e gönderilen Sa’d b. Muâz ve Ali
b. Ebî Talib’i gösterebiliriz.59
Hz. Peygamber, Müslümanlar arasında veya Müslümanlar ile gayr-i Müslimler
arasında ortaya çıkan anlaşmazlıkları adaletle çözüp, İslam toplumunda yargı teşkilatını
kurmuş, aynı zamanda kendi özel ve ailevi hayatı ile sahabe arasındaki anlaşmazlıklarda,
devlet işleri ve gayr-i Müslimlerle ilişkilere kadar birçok konuda hakemlik yöntemini
kullanmıştır. Hâkim ve hakemlere yönelik emir ve tavsiyeleri olduğuna dair çok miktarda
örnek bulmak mümkündür. Zaten, insanlar arasında adaletle hükmetmeyi emreden,
herhangi bir sebeple haksızlık yapmayı ve bir tarafı kayırarak davranmayı yasaklayan
57
“Hayır, rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin
hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın onu kabullenmedikçe ve boyun eğip teslim olmadıkça iman
etmiş olmazlar.” Nisâ/65.
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Nisâ-suresi/558/65-ayet-tefsiri (erişim 5.10.2023).
58
“Onlar, hep yalana kulak veren ve durmadan haram yiyen kimselerdir. Sana gelirlerse aralarında hüküm
ver veya onlardan yüz çevir. Onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir zarar veremezler. Eğer hüküm verirsen
aralarında adaletle hükmet. Şüphesiz Allah âdil olanları sever. / İçinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat
yanlarında olduğu halde seni nasıl hakem tayin ediyorlar; bunun ardından da yüz çevirip gidiyorlar. Onlar
asla inanmış değildirler.” Mâide /42-43.
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Mâide-suresi/712/43-ayet-tefsiri (erişim 5.10.2023).
Ahmet AKGÜNDÜZ, "HAKEM", DİA, https://islamansiklopedisi.org.tr/hakem (20.10.2023).; Bedreddin
ÇETİNER, Fâtihâ’dan Nâs’a Esbâb-ı Nüzûl, Kur’an Ayetlerinin İniş Sebepleri, 5.Baskı, (İstanbul: Çağrı
Yayınları, 2016), 2 cilt, 1/313.
59
AVVÂ, et-Tahkim, s. 212-213.
16
ayetler (Bakara 2/18860; Nisâ 4/5861; Mâide 5/862, 42; Sâd 38/22, 2663) hem yönetici
konumunda olan hem de hâkim, hakem, arabulucu gibi yargılama hizmetlerinde görev
alan kimselere yol gösterici niteliktedir64 ve bu ayetler, helâli haram, haramı helal kılma
durumu haricinde65 tahkim yolunun caiz olduğuna delil olarak kabul edilmiştir.
Hz. Peygamber ve Hulefa-i Raşidin66 döneminde, yargı işlerini yürütmek için
kadılar atanmış olsa da zaman zaman özellikle Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali gibi
halifeler, kişisel meselelerini çözüme kavuşturmak amacıyla hakemlere başvuruyorlardı.
Hz. Ömer ile Übey b. Ka'b arasında hurma ile alakalı olarak çıkan ihtilafın
çözülmesi için Zeyd b. Sabit'in hakemliğine razı olmuşlardı.67 Yine Hz.
Osman ile Hz. Talha’ nın aralarındaki problemi çözmek için Cubeyr b.
Mut’im’in hakemliğine baş vurmaları68, Sıffın savaşı sonrasında meydana
gelen meşhur hakem olayı69 sahabenin bu konudaki uygulamalarından
bazılarıdır.70
60
“Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Bile bile, günaha saparak, insanların mallarından bir kısmını
yemeniz için onun bir parçasını yetkililere aktarmayın.” Bakara 2/188.
61
“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle
hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi
görmektedir.” Nisâ 4/58.
62
“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir
topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvâya daha uygundur.
Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” Mâide 5/8.
63
“Davalaşanlara dair bilgi sana ulaştı mı? Bu adamlar mabedin duvarına tırmanıp Davud’un yanına
girmişlerdi. Dâvûd onları görünce telâşlanmıştı. “Korkma” dediler, “Birimizin diğerini haksızlık etmekle
suçladığı iki davacıyız biz. Aramızda âdil bir hüküm ver; doğruluktan sapma, bize de doğru yolu göster.”
Sâ’d 38/22.
“Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık; onun için insanlar arasında adaletle hükmet, nefsin
isteklerine uyma, sonra seni Allah yolundan saptırır. Kuşkusuz, Allah yolundan sapanlara, hesap verme
gününü unutmaları yüzünden çok ağır bir azap vardır.” Sâ’d 38/26.
64
AKGÜNDÜZ, a.g.md.
65
MALİK BİN ENES (ö.179), el-Müdevvene, Darü’l-Kütübü’l-İlmiyye, 1415/1994, (Mektebetü’ş-Şamile
nşr:1431), 3/47.
66
Hz. Peygamber’in vefatından sonra halifelik vazifesini üstlenen dört kişi, Hz.Ebu Bekir, Hz.Ömer,
Hz.Osman ve Hz.Ali’ye verilen ‘doğru yoldaki halifeler’ manasında isim.
67
ÇELİKER, İslam hukukunda tahkim, s. 25; İBN HÜMAM, Fethü’l-Kadir, 7/295.
68
CÜHENİ, et-Tahkim, s. 79; ÇELİKER, İslam hukukunda tahkim, s. 25.
69
Hz. Ali ile Muaviye arasındaki ihtilafta; Muaviye’nin, ‘iki tarafın birer hakem tayin etmesi ve bu
hakemlerin ihtilafı hükme bağlaması’ teklifi üzerine, Hz. Ali’nin kabul etmesi; Hz. Ali’nin Ebu Musa elEş’ari’yi, Muaviye’nin de Amr İbnü’l-As’ı hakem tayin etmesi sonucu aralarında “Tahkimnâme”
imzalamaları hadisesidir. Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr b. Yezid El-Âmilî et-TABERÎ, (ö.310/923),
Tarihu’r-Rusul ve’l-Mulûk ve Sılatü Tarîh et-Taberî, 1-11, (Beyrut: Darü’t-Türâs, 1387/1967), 4/561-575,
5/1-93; DÛRÎ, et-Tahkim, s. 50-59.
70
ÇELİKER, İslam hukukunda tahkim, s. 25.
17
SCHACHT, Emeviler devrine kadar Müslümanların aralarındaki uyuşmazlıkları
tahkim usulüyle çözmeye devam ettikleri ve Emeviler devrinde artık hakemin yerini
‘kadı’nın aldığı görüşündedir.71
1.2.3. İslam Hukuk Doktrininde Tahkim
İslam hukuku, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in uygulamalarıyla somutlaşan vahyisünneti esas almış, alimlerin içtihatlarıyla genişlemiş ve şekillenmiştir.
Şer’î meselelerde kanun koyucu Allah’tır, kulların işi, ilâhi kanunu araştırıp
bulmak ve ona uygun bir hayat düzeni oluşturarak mükellefin tabi olacağı dinî-hukukî
hükmü bulmaktır. Fıkıh ilminin gelişme ve teşekkül dönemi sürecinde, âlimler, her
meseleye ayrı çözüm bulunarak hükme bağlanması (kazuistik metot) yolunu tercih
etmiştir. Bu usul, fıkhın farklı şart ve çevrelere göre farklı hüküm ve çözümler
üretebilmesine vesile olmuş, içtihada geniş bir alan bırakmıştır.
Ayet ve hadisler, ferdî ve ictimâî hayatın her alanında ihtiyacı karşılayacak genel
hüküm ve ilkelerin yanısıra, bazen özel ve ayrıntılı hükümler de içermiştir. Fakat Hz.
Peygamber’in vefatından sonra, fetihlerle genişleyen İslam coğrafyası, kültür karışması,
siyasi istikrar ihtiyacı ve maddi gelişmeler, fıkıh alanında sınırlı naslarla re’y72 yoluna
müracaat etme zorunluluğu meydana getirmiştir. Kamu düzenini korumak, hak ve adaleti
gerçekleştirmek, zaruretleri gidermek gibi gerekçelerle, ‘illet ve hikmetinin değişmiş
olduğu sabit’ olan bazı hükümlerin uygulanması askıya alınmış, yine, şartların değişmesi
sebebiyle ‘şeriatın istemediği kötü sonuçlar’ doğuracak cevaz hükümleri ve seçenekler
uygulanmamıştır. Nesiller değiştikçe, kaybolur korkusuyla hadisler kayıt altına alınmış,
çoğalan tabiîn, tebeu’t-tabiîn içtihatlarının yanında nazarî-farazî fıkıh çalışmaları da
başlamıştır. İçtihatlar belli kitaplarda toplanmış ve bunlardan istifade etmek isteyenler
için büyük imkânlar oluşmuştur. Bu imkanlar, büyük alimlerin doğuşuna vesile olmuş,
birçok eserler yazılıp ortaya çıkmıştır. Fakat sonraki dönemde, büyük imamların
yetiştirdikleri, kendileri de alim olan öğrenciler, hocalarına duydukları ‘aşırı bağlılık ve
71
Joseph SCHACHT, İslam Hukukuna giriş, s. 35.
“Re’y, kitap ve sünnetin hükmünü açıklamadığı meseleleri nasların parça parça ve bütün olarak
açıklamalarına dayanıp bunlar üzerinde düşünerek hükme bağlamaktır.” Hayreddin KARAMAN, "FIKIH",
DİA, https://islamansiklopedisi.org.tr/fikih#1 (erişim 03.06.2024).
72
18
saygı’ ile onların görüşlerini uygulama konusunda gösterdikleri titizlik sebebiyle yeni
içtihatlar oluşturmak yerine olanları taklit etmeyi tercih etmişlerdir.
Önceki dönemlerde, kadılar müçtehidler arasından seçilirken, hukuki istikrar
ihtiyacı ağır basınca ‘ictihadları kitap haline getirilmiş bir müçtehide’ bağlı kadılar tercih
edilmeye başlanmıştır.73 Devlet başkanlarının bir mezhebin müntesibi olmaları ve o
mezhebi desteklemeleri, o mezhebin alimlerinin görüşlerine öncelik sağlıyabiliyordu.
Kadılar, mesela Irak’ta Hanefî, Suriye ve Mağrib’te Malikî, Mısır’da Şafii mezhebine
göre hüküm vermişlerdir. Bu arada kadıların görev ve yetki alanları genişlemiş ve
mahkemeye, kadının bağlı olduğu mezhep dışından birisi müracaat ettiğinde, müracaat
eden kişinin mezhebinden bir kadı naibi atanarak problem aşılmaya çalışılmıştır.74
SCHACHT’ın
“Emeviler
dönemine
kadar,
müslümanların
aralarındaki
uyuşmazlıkları hakeme götürdükleri fakat sonra mahkemeye müracaat etmeye
başladıkları”75 düşüncesinde olduğunu ve bu durumu Emeviler döneminde devlet
teşkilatının büyük ölçüde tamamlanarak her bölgede, mahkemede, vazife icra edecek
kadıların bulunabilmesi sebebine bağladığını ifade etmiştik. Buna rağmen, adliye
teşkilatının gelişimiyle beraber hakem usulü de yaşamaya devam etmiş, uyuşmazlıkların,
özellikle de ‘mahkemeye taşınarak alenileşmesi istenmeyen’ özel ihtilafların, hakem
yoluyla çözülmesine devam edilmiştir.76
Klasik dönem77 İslam hukukçuları, tahkim konusunu kitaplarının Kitabü’l-Kaza,
Kitabü’d-Da’va, Edebü’l-kâdî bölümlerinin içinde Tahkim olarak isimlendirdikleri bab
veya fasıllarda işlemişlerdir. Ana hatlarıyla bu görüşleri şu şekilde tesbit etmek
mümkündür:
Bir beldede görevli hâkim bulunup bulunmadığına göre değerlendirenler:
1. “Bir beldede görevli hâkim bulunsa bile tahkime gitmek caizdir” düşüncesinde
olanlar: Bu görüşte olan hukukçular, “Eğer taraflar, aralarında hüküm verecek
bir kimsenin sözüne rıza gösteriyorlarsa bu onlar için geçerli bir durum olur”
73
KARAMAN, "FIKIH", DİA.
KARAMAN, "FIKIH", DİA.
75
Joseph SCHACHT, İslam Hukukuna giriş, s. 35.
76
Ahmet AKGÜNDÜZ, "HAKEM", DİA, https://islamansiklopedisi.org.tr/hakem (erişim 03.06.2024).
77
Klasik dönem, genel olarak fıkıh risalelerinin yazılmaya başlandığı H.1.yy.dan itibaren, Batıdaki zihnî
ve yapısal dönüşümün etkisiyle, fıkıh ilminin yeni bir anlayış ve metodla ele alınması ihtiyacının
hissedildiği ve bu yeni usullerle fıkıh eserleri meydana getirilmeye başlandığı M.XIX.yy. a kadar olan geniş
zamanı ifade eder.
74
19
kanaatindedirler. Bu görüşte olanlar arasında, sahabeden Abdullah b. Utbe,
tâbiinden İbn Sîrin ile Hanefi hukukçular78, Malikiler79, bazı Şafiiler80 ve bazı
Hanbelî81 hukukçuları zikretmek mümkündür. İslam hukukçuları, tahkim
konusunda çoğunlukla bu görüşe uymayı tercih etmiştir.82
2. “Bir beldede hâkim bulunmuyorsa tahkime gidilebilir” düşüncesinde olanlar:
Bu Şafiilerin hâkim görüşüdür.83 Sadece ‘zaruretin varlığı’ halinde
uyuşmazlığın giderilmesi için tahkime gidilmesini uygun görmüşlerdir.
Çünkü hâkimin yeri, hakeme nisbetle daha üstündür. Hâkimin hükmü,
tarafların rızasına bağlı olmaksızın geçerlidir. Bu anlamda velâyeti umuma
yöneliktir. İbn Hazm’a göre de beldede hâkim bulunuyorsa tahkime gitmek
yasaktır. Zira hâkim, her şekilde hakemden üstündür.84
3. “Mutlak olarak tahkimin caiz olmadığını” düşünenler: Görüşlerini “Tahkim,
hükmü veren müçtehid bile olsa geçerli değildir, zira hâkimin hükmüyle
hakem hükmünün birbirine olan hiyerarşisi, karışıklığa sebep olur.” şeklinde
ifade etmektedirler. Bazı Şafiiler85 ve İmamiyye86 bu görüştedir. Hariciler de
hakemliği, sadece karı-koca anlaşmazlığı (şikâk) konusunda kabul
etmektedirler.
İslam hukukçuları ayrıca hakemin de yargı görevi ifa eden bir kimse olarak
hâkimle aynı vasıfları taşıması gerektiğini düşünmüştür.87 Hakemin tam eda ehliyetine
78
MERGINÂNÎ, Hidaye, 3/108; İBN ABİDİN, Reddül-Muhtar, 5/428.
DESÛKÎ, Haşiyetü’d-Desûkî ala şerhi’l_Kebîr, 4/136.
80
MAVERDÎ, Edebü’l-kâdî, 2/379.
81
DÛRÎ, et-Tahkim, s. 80.
82
İBN HÜMAM, Fethül kadir 7/296; İBN ABİDİN, Reddü’l- Muhtar,5/428; İBN RÜŞD (el-Hafîd), Ebü’lVelîd Muhammed b. Ahmed b. Muhammed el-Kurtubî (ö. 595/1198), Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’lMuktesid, (Nşr: Darü’l-Hadîs,1425/2004), 4 cilt, 4/244; DURÎ, et-Tahkim, s. 109.
83
Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed el-Hatîb eş-ŞİRBÎNÎ el-Kāhirî (ö. 977/1570), Muğni’l-muhtac ilâ
ma’rifeti meânî elfâzi’l-minhâc, thk: Ali Muhammed Muavvad ve Adil Ahmed Abdü’l-mevcud, 1. Bası,
(Darü’l-Kütübü’l-İlmiyye, ,1415/1994), 6 cilt, 6/267-268; İBN ÂBİDİN, Reddü’l-muhtar, 5/428; DÛRÎ,
et-Tahkim, s. 106.
84
Ebû Muhammed Alî b. Ahmed b. Saîd b. HAZM el-Endelüsî el-Kurtubî (ö. 456/1064), el-Muhallâ bi’lÂsar, thk: Abdülgaffar Süleyman el-Bendarî, (Beyrut: Darü’l-Fikr, t.y.), 12 cilt, 8/428-429; DURÎ, etTahkim, 108.
85
ŞİRBÎNÎ, Muġni’l-muḥtâc, 6/268; DÛRÎ, et-Tahkim, s. 108.
86
DÛRÎ, et-Tahkim, s. 82.
87
MERGINÂNÎ, Hidaye Tercümesi, 3/187; İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar; MAVERDÎ, Edebü’l-kâdî,
2/379; Ahmed el-KUDURÎ, Muhtasâru’l-Kudurî, trc. Soner DUMAN ve Osman Güman, (İstanbul: Beka
Yayıncılık, 1441/2019, s. 552-553.
79
20
sahip bulunması ve hakeme başvuran taraf müslümansa hakemin de müslüman olması
gerektiği konularında görüş birliği vardır.
Doktrinde, tahkim konusundaki ihtilafların, çoğunlukla, ‘kişilerin tasarruf
yetkisine sahip olduğu hakların tespiti’ konusunda ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.
Uygulaması doğrudan hâkimin yetkisi altında bulunan kamu davalarında ve sadece Allah
haklarının (hukukullah) bulunduğu konularda tahkime gidilemez88; fakat kul ve Allah
haklarının birlikte olduğu durumlarda (iftira vb.) ihtilafa düşülmüştür.
Tarafların, yalnızca kendilerini ilgilendiren ve hakkında af ve ibranın geçerli
olduğu konularda tahkime müracaat edebilecekleri düşünülmüştür. Satım (Buyu’),
kefalet, şuf’a, nafaka ve diğer bedelli sözleşmeler, içtihada konu olabildikleri için bu
konularda tahkime gitmek mümkündür. Tahkime cevaz veren hukukçular, bu konuda
görüş birliği halindedirler.89
Dört mezhebin tahkim konusundaki genel yaklaşımlarını şöylece özetlemek
mümkündür:
1.2.3.1. Hanefî Mezhebi
Hanefî hukukçular, mali konular ile nikah, talak, kefalet, kefaretleri, bir organa yönelik
haksız fiillerin diyeti gibi içtihad edilebilen diğer konularda tahkimi caiz görürken,
hadler, lian ve âkilenin ödeyeceği diyet konularında tahkime gidilemeyeceğini
düşünmektedir. Kazif ve kısas cezası konusunda ise bir grup, kısasta öldürülen kişinin
velisinin af yetkisine sahip olması sebebiyle tahkime gidilebileceğini savunurken90; diğer
bir grup tahkimin bir çeşit sulh olduğunu ve kişiye sıkı surette bağlı haklardan
88
Ebû Bekr Şemsü’l-eimme Muhammed b. Ebî Sehl Ahmed es-SERAHSÎ (ö. 483/1090), el-Mebsut, (Nşr:
Matbuatü’s-Saade Mısır, Darü’l-Ma’rife Beyrut-Lübnan), 31 cilt, 16/111; İBN KUDÂME, Ebû
Muhammed Muvaffakuddîn Abdullāh b. Ahmed b. Muhammed b. Kudâme el-Cemmâîlî el-Makdisî (ö.
620/1223), el-Muğnî, thk: Abdullah b. Abdi’l-Muhsin Et-Türkî, Abdü’l-fettah Muhammed el-Hulv, 3.Bası
(Riyad: Darü Alimi’l-kütüb li’t-Tabâati ve’n-Neşri ve’t-tevzî’, 1417/1997), 15 cilt, 14/93.
89
İBN HÜMAM, Fethül kadir 7/296; İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar,6 cilt, 5/428; İBN RÜŞD, Bidayetü’lMüctehid,4/244; YILDIRIM, Tahkim, s. 58.
90
İBN HÜMAM, Fethü’l-Kadir, 7/295; Ebû Muhammed Fahruddîn Osmân b. Alî b. Mihcen b. Yûnus esSûfî el-Bâriî ez-ZEYLAÎ (ö. 743/1343), Tebyînü’l-Hakâyık Şerhü Kenzi’d- Dekâik, (Haşiye: Şihabüddin
Ahmed eş-Şeblî), 2.baskı., (Beyrut: Darü’l-Kütübi’-İlmiyye, 2010), 7 cilt, 5/117-120; YILDIRIM, Tahkim,
s. 60.
21
vazgeçilemeyeceğinden caiz olmadığını ifade ederler. Ebû Hanîfe’nin91 görüşü, tahkimin,
bütünüyle kul haklarında geçerli olduğu şeklindedir. İftira ve adam öldürme suçunun
büyük oranda kamu haklarını ihlal ettiği düşünüldüğünde, tahkimin caiz olamayacağı
görüşü ağırlık kazanmıştır ki İbn Hümam92 ve İbn Nüceym93 de bu görüştedir.
Kudurî, Muhtasâr’ında Hanefi mezhebinin görüşünü şöyle ifade etmektedir:
İki kişi aralarında hüküm vermek üzere, bir şahsı hakem tayin ederek
vereceği hükme razı olduklarında o kişi, hâkimlik niteliklerini taşıyorsa
onun hakemliği caiz olur. Kafir, köle, zimmî, kazif haddi uygulanan kişi,
fâsık ve küçüğün hakem tayin edilmesi geçerli değildir. Hakem tayin eden
iki taraftan her biri hakem hüküm vermedikçe bundan cayabilir. Hakem
hüküm vermişse bağlayıcı olur. Hakemin verdiği hüküm hâkime
götürüldüğünde onun görüşüne uyuyorsa hâkim onu geçerli sayar,
uymuyorsa iptal eder. Had ve kısas cezalarında hakem tayin etmek caiz
değildir.94
1.2.3.2. Mâlikî Mezhebi
Mâlikî hukukçular, kaide olarak kişinin hakkından vazgeçmesinin caiz olduğu konular ile
bütün mâli konularda tahkime izin verirken, hadler ve kısasın yanında talak, lian ve nesep
konusunda tahkime gidilemeyeceği görüşündedirler. Çünkü bu konular resmî otoritenin
yargı yetkisini kullanarak karar verebileceği konulardır.95 Fakat hakem, caiz olmayan
konularda hukuka uygun olarak karar verirse, hükmü nafiz olur. Devlet başkanı veya kadı
bu hükmü bozamaz.96
Hakem, ehl-i şehadet olmalıdır. Hakikate ulaşılması için dava konusu hakkında
dirayet ve bilgi sahibi olmalıdır. Kafir, fâsık ve küçüğün tahkimi caiz değildir. Hâkimlik
91
Ebû Hanîfe Nu‘mân b. Sâbit b. Zûtâ b. Mâh (ö. 150/767), Hanefî mezhebinin imamı, büyük müctehid.
İBN NÜCEYM, el-Bahrü’r-Râik, 7/26. ZEYLAÎ, Tebyînü’l-Hakâyık, 5/117.
92
Kemâlüddîn Muhammed b. Abdilvâhid b. Abdilhamîd es-Sivâsî el-İskenderî (ö. 861/1457), Hanefî
fakihi, usul ve kelâm âlimi. İBN HÜMAM, Fethü’l-Kadir, 7/295; YILDIRIM, Tahkim, s. 60.
93
Zeynüddîn b. İbrâhîm b. Muhammed el-Mısrî (ö. 970/1563), Hanefî fıkıh âlimi. İBN NÜCEYM, elBahrü’r-Râik, 7/26.
94
KUDURÎ, Muhtasâru’l-Kudurî, 552-553; İBN HÜMAM, Fethü’l Kadir, 7/297, Edebü’l-Kâdî, 553/20922096; KÂSÂNÎ, Alâüddîn Ebû Bekr b. Mes‘ûd b. Ahmed el- (ö. 587/1191), Bedâîu’s-Sanâi’fî tertîbi’şŞerâi’,7 cilt, 1-2.c. Matbaatü Şeriketi’l-Matbûâti’l-İlmiyye, 3-7.cilt , Matbûâtü’l-Cemaliye Mısır, 7/3.
95
Muhammed b. Ahmed ed-DESÛKÎ (ö. 1230/1815), Haşiyetü’t-Desûkî alâ Şerhi’l-Kebîr, 1-4, 4/135-136;
CÜHENÎ, Akdü’t-Tahkim, s. 218; YILDIRIM, Tahkim, s. 60.
96
Ekrem KELEŞ, İslam Hukukuna Göre Anlaşmazlıkların Çözümünde Hakem Usulü, Yüksek Lisans Tezi
1987, s. 20; AVVÂ, et-Tahkim, s. 236.
22
yapmasının
uygun
olmadığı
konular
haricinde
‘kadın’ın
hakemlik
yapması
mümkündür.97
Tahkimden önce taraflar, tahkim süreci ve sonucuna uyacakları konusunda
taahhütte bulunmalıdırlar. İbn Ferhun98, hakemin içtihad ehli olması gerektiği ve bu
niteliği haiz bir hakem karar verdiğinde hüküm, açıkça hukuka aykırı ve adaletsiz değilse,
mezhebiyle çelişiyor olsa bile hâkimin bu kararı bozma hakkı bulunmadığı
görüşündedir.99
1.2.3.3. Şâfiî Mezhebi
Şafiî hukukçulara göre hakem, ehl-i şehadet ve ehl-i içtihad olmalıdır.100 İctihad ehliyeti
şart olduğu için, hâkimin hakemlik yapmasında mahzur görmemişlerdir. Zira, hakem de
tahkim sırasında hâkim gibi olur ve aksi durumda hükmü batıldır. Bu durum, hakemin
davanın görülüşü sırasında hâkimin icraat usullerini kullanması ile açıklanmaktadır.101
Davaya taraf olanların rızası oldukça, resmi mahkemelerde dava edilebilen her
türlü konunun, tahkime de uygun olabileceğini düşünen bir grup102 ile kısas, nikah, talak,
lian, hadler ve iftira cezası gibi karar vermekte ihtiyatlı davranılması gereken konuları
tahkimin sınırları dışında tutan bir grup103 da vardır.
Hüküm konusunda ilke, hükmün geçerli ve tarafları bağlayıcı olmasıdır. Fakat,
taraf rızalarının tahkimin başlaması zamanında varlığının yeterli olduğu veya tahkim
süresi boyunca rızanın devam etmesinin (istimrar) gerekliliği konusunda ihtilaf
edilmiştir.104
97
AVVÂ, et-Tahkim, 235.
Ebü’l-Vefâ (Ebû İshâk) Burhânüddîn İbrâhîm b. Alî b. Muhammed el-Ceyyânî el-Medenî (ö. 799/1397).
99
İBN FERHUN, Tabsıratü’l-Hükkam, 1/63.
100
Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed b. Habîb el-Basrî el-MÂVERDÎ (ö. 450/1058), Edebü’l-Kadî, 2/380.
101
AVVÂ. et-Tahkim, s. 238.
102
MÂVERDÎ, Edebü’l-Kadî, 2/379.
103
MÂVERDÎ, Edebü’l-Kadî, 2/381.
104
DURÎ, Akdü’t-Tahkim, s. 132.
98
23
1.2.3.4. Hanbelî Mezhebi
Hanbelî hukukçulara göre, hâkimde olması gerekli içtihad kudreti, adalet ve hürriyet gibi
şartların hakemde de olması gereklidir. Beldede hâkimin varlığı, hakeme müracaat
edilmesine engel değildir. Diğer mezheplerin hilafına İmam Ahmed b. Hanbel, nikah,
lian, kazif, had ve kısasa dair bütün meselelerde tahkime gidilmesine cevaz vermiştir.
Fakat İbn Kudame, el-Muğnî adlı eserinde Ebu’l-Hattab’a atfen Ahmed b. Hanbel’in
kanaati zâhiren bütün meselelerde tahkime cevazın olduğu izlenimi vermekte ise de
nikah, kısas, hadler ve kazif konusunda hüküm vermenin imam veya naibine münhasır
işlerden olduğunu beyan etmektedir.105 Hakemin hükmünün tıpkı imam tarafından
görevlendirilen hâkim gibi geçerli olduğu ve tarafları bağlayıcı ve geçerli olduğu
kanaatini de ayrıca ifade etmiştir.106 ‘Kadın’ın hakemliği ise caiz değildir.
Tam eda ehliyetine sahip kişilerin taraf ehliyeti vardır.
Hanbelîlere göre, uyuşmazlık kararın verilmesiyle sona erer. Davanın görülmeye
başlanmasından sonra, sözleşmeden dönme veya hakemi azletme hakları yoktur. Tahkim
süreci, başladığı anda tarafları bağlar.
Hüküm verildiği andan itibaren hem tarafları hem de infazı için gönderilen hâkimi
bağlayıcıdır. Hâkim, açıkça hukuka aykırılık ve adaletsizlik durumu istisna olmak üzere
mezhebine muhalif bile olsa, hükmü iptal edemez. Hanbelî alimlerin çoğunluğu bu görüşe
sahiptir.107
1.2.4. Osmanlı Devleti’nde tahkim
Osmanlı Hukuku dediğimiz zaman, tek gövdeden oluşan yeknesak bir yapı değil,
birbiriyle uyumlu çalışan ikili bir yapıyla karşılaşırız. Bu yapının bir ayağını şer’i hukuk
diye adlandıracağımız İslam Hukuku, diğer ayağını ise örfî hukuk oluşturmaktadır.
Devlet başkanının, işleri yürütürken, İslam dininin öngördüğü ilkeleri dikkate alması;
kuruluş ile beraber görmeye başladığımız mahkemelerde şer’i hukukun uygulanması,
105
İBN KUDAME, el-Muğnî, 14/93.
İBN KUDÂME, el-Muğni, 14/93; AVVÂ, et-Tahkim, s. 242.
107
İBN KUDÂME, el-Muğni,14/93; AVVÂ, et-Tahkim, s. 242.
106
24
meşruiyetin İslam Hukukuna dayandırılmak istendiğini göstermektedir. Bu hukuk
sisteminde, şer’ tarafından ayrıntılı olarak düzenlenmemiş ve düzenlenmesi devlet
başkanı ile diğer yöneticilerin iradesine bırakılmış hususlarda ise örfi hukuk kurallarının
uygulandığını söylemek mümkündür.
Fatih Sultan Mehmet108 dönemine gelindiğinde, elde dağınık olarak bulunan
kurallar bütününün kanunnameler halinde bir araya getirilerek tedvin edilmesi ihtiyacı
hasıl olmuştur ki bunun ilk örneği, pazar vergisinin toplanması ile ilgili olandır. Daha
önceki İslam devletlerinde de padişahın fermanlarıyla düzenlenen bir örfî hukuk alanının
varlığı bilinmektedir. Bu fermanlar, daha sonra kanunlaştırma faaliyetine evrilerek
gelişimini devam ettirmiştir.109
Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde padişahlar, haftanın belli günlerinde halkın
dilek ve şikayetlerini bizzat dinlerlerdi. Osmanlı’da mahkemeler, 1864’te nizamiye
mahkemelerinin kuruluşuna kadar tek dereceli mahkemelerdi. Divan-ı Ahkam-ı
Adliye’nin kuruluşuna kadar da bir istinaf mahkemesinin varlığından ve belirli bir temyiz
usulünden bahsetmek mümkün değildi. Sadece kadıların verdikleri idam ve vücut
bütünlüğü ile ilgili kararlar, hemen uygulanmayarak belirli ölçüde Beylerbeyi
Divanlarında ve Divan-ı Hümayun’da tasdik edilmesi usulüne tâbi tutulurdu. Kadıların
verdiği kararlara karşı, Cuma Divanı, Çarşamba Divanı, Kazasker ve Eyalet Divanlarına
başvurmak imkânı da bulunuyordu.110
Osmanlı devletinde, hukukun kaynakları111 olarak, çoğu medreselerde okutulan
Hanefi fıkhı kitapları, fetva mecmuaları, kanunnameler ve şer’iyye sicil defterlerini
saymak mümkündür.
Belli bir dönemden sonra, kadıların yanı sıra atanan müftülerden de
bahsedebiliriz. Kadıya müracaat etmek isteyenler, bazen müftüden alınmış fetva ile
müracaat ederler, bazen de kadı bizzat fetva verebilirdi.112 Hukuk uygulamasında, Hanefi
108
Mehmed II (ö. 886/1481), Osmanlı padişahı (1444-1446, 1451-1481).
M.Âkif AYDIN, Osmanlı Hukuku Devleti Aliyye’nin Temeli, (İstanbul: İSAM Yayınları 2020), s. 4849; Halil İNALCIK, Osmanlı Tarihinde İslamiyet ve Devlet, 1.Baskı, (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları 2016), s. 79.
110
AYDIN, Osmanlı Hukuku, s. 215-243.
111
Ekrem Buğra EKİNCİ, Osmanlı Hukuku Adalet ve Mülk, (İstanbul: Arı Sanat Yayınları, 2021), 7. Bası,
s. 151-164.
112
AYDIN, Osmanlı Hukuku, s. 268.
109
25
mezhebinin hâkim görüşleri tatbik edilirdi.113 Şeyhü’l-islamların, mezhep içinde
kökleşmiş ve hâkim hale gelmiş görüşün uygulamasını değiştirmek üzere, padişaha,
başka bir kuralın uygulamasını teklif ettikleri ve bu teklifleri padişahın onaylamasıyla ‘bir
nevi kanun’ haline dönüştürdükleri bilinmektedir. Şeyhü’l-islamın teklifine ‘ma’ruz’, bu
yolla edinilen fetvalara da ‘ma’ruzat’ denirdi ki, kadılar, bu hükümlere uymak zorunda
idiler. Mehmet Âkif AYDIN, bu durumun, ‘içtihatlar hukuku’ niteliği taşıyan İslam
Hukukunun, siyasi otorite iradesinin müdahaleleri ile ‘kanunlar hukuku’ haline
dönüşmesinin ilk adımları sayıldığı görüşündedir.114
Tahkim
konusunda,
özel
herhangi
bir
düzenlemenin
varlığına
rastlanılmamaktadır. Fıkıh kitaplarının ‘Kitabü’l-Kaza’, ’Kitabü’d-Da’vâ’, ‘Edebü’lKâdî’ bölümlerinde tahkim ile ilgili öngördükleri usullerin tatbik edilmiş olması
muhtemeldir. Fakat, Şeyhü’l-islam Ebussuud Efendi’nin115 Ma’rûzât’ında bulunan
‘tahkim memnudur’116 şeklindeki fetvasının, Osmanlı Devleti’nin belli bir döneminde
tahkim
uygulamasının
gelişimi
üzerinde
etkisinin
olması
ihtimali
de
değerlendirilmelidir.117
113
Suphi MAHMESÂNÎ-İbrahim Kâfi DÖNMEZ; İslam Hukukunun Tedvîni I, “Fıkıh ve Fıkıh Tarihi
İncelemeleri” içinde, İbrahim Kâfi DÖNMEZ, (Ankara: TDV Yayın ve Matbaacılık-İsam Yayınları, 2015),
s. 443: “Tek bir mezhebin yani Hanefî mezhebinin kurallarının uygulanma gerekçesi olarak, Mecelle
komisyonu başkanının sadrazama sunduğu raporun son cümlesini zikredebiliriz: ‘Müslümanların imamı
(halife), ictihad konusu meselelerde belirli bir görüşe göre amel edilmesini emrederse, artık bu görüşe göre
amel edilmesi farz olur.’ Daha sonra bu görüş Mecelle’de md.1801’de ifade edilmiştir.”; AYDIN, Osmanlı
Hukuku, s. 257.
114
M.Akif AYDIN, İslam Hukuku’nun Osmanlı Devleti’nde Kanun Hukukuna Doğru Geçirdiği Evrim,
Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları Dergisi, sy.1, 2006 (Bahar), s. 11-21.
115
Ebussuûd Efendi (ö. 982/1574) Osmanlı şeyhülislâmı, hukukçu ve müfessir. Pehlül DÜZENLİ,
Şeyhülislam Ebussuûd Efendi ve Fetvaları, (İstanbul: Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayınları, 2012), s. 65.
116
“İki (kimesneler) (bir hususda) bir (kimesneyi) (tahkim) edüb (da’vaların) fasl (ettürseler) hükmi nâfiz
olur mu? El-cevab: Olmaz. (Tahkim) memnu’dur.” Pehlül DÜZENLİ, Ma’rûzât Şeyhülislam Ebussuûd
Efendi, (İstanbul: Klasik Yayınları, 2013), s. 129-130.
117
Betül KARA, Dürerü’l-Hükkam Fî Şerhi Gureri’l-Ahkam’ın Şerh ve Haşiyeleri Bağlamında Fıkhî
Düşüncenin Gelişimi, Yayınlanmamış Doktora tezi, (İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İstanbul 2022), s. 225-228: “Metinlerde ve şerhlerde hem tahkimin sahih olduğu şeklinde fetva
verilmeyeceği hükmü kabul edilmiş̧ hem de Ebussuûd’un Ma’rûzât’ında “tahkim yasaklanmıştır” şeklinde
şeyhülislam fetvası varid olmuştur. Tahkimin yasaklanması, hakem tayini uygulamalarının olmadığına
işaret olmalıdır. Ancak şerh ve haşiyelere baktığımızda uygulaması olmayan bu mesele hakkında geniş̧
tartışma ve yorumların olduğunu görürüz.”. “Had ve kısasta tahkim caiz değildir. Had ve kısasın tahsisi,
diğer içtihadi konularda tahkimin caiz olduğuna delildir. Bu sahihtir. Ancak bu görüşle fetva verilmez.
Denilmiştir ki: Avâmın (tahkime) cesaretlenmemesi için müvellâ (atanmış) kâdının hükmüne ihtiyaç vardır.
Mergınânî, el_Hidaye, II/108.”. Dipnot 142: “Çünkü şeriatın hükümleri ve revnakı ortadan kalkar.
Hükümlerin güzelliği ve ziyneti yok olur.” Hâdimî, Haşiye ale’d-Dürer, 445.”; dipnot 144: “Halvânî “kısas
ve haddin tahsis edilmesi, bu meseleler dışındaki içtihadî konularda hakemin hükmünün geçerli olduğuna
delildir. Ashabımıza göre bu zahirdir. Bundan sonra şuna işaret etti: Bu sahihtir. Lakin meşayıhımız bu
görüşle fetva vermekten imtina ettiler. Dediler ki: Avâm buna cesaretlenmesin diye had ve kısasta olduğu
26
Osmanlı imparatorluğunun batıya yönelmesi, gayr-ı Müslimlerle ilişkilerini
düzenleyerek Batının kullandığı kurum ve düzenlemeleri kendi bünyesine katmaya
başlamasında milat olarak, Tanzimat dönemini göstermek mümkündür. Tanzimat’ın
ilanını müteakip, hukuk alanında yapılması gerekli değişiklikler konusunda, Avrupa’da
kabul edilmiş kanunların tercüme edilerek iktibas edilmesi fikri ağır basmış, bu yolla
birçok düzenleme yapılmıştır.
Tanzimat’tan sonra çıkarılan ilk kanun, Avrupa devletlerinin ceza kanunlarından
ilhamla hazırlanan Ceza Kanunnamesi (1840) olmuş, bunu 1850 de bir kısmı yayınlanan
Kanunname-i Ticaret takip etmiştir. ‘Kanunname-i Ticaret-i Berriyye’, 1808 tarihli
Fransız Ticaret Kanununun tercümesidir. 1864’te yayınlanan ‘Kanunname-i Hümayun-u
Bahriyye’de Hollanda, Almanya ve Belçika kanunlarından alınan bölümler de vardır.
Tahkime dair ilk hükümler, 1850 tarihli ‘Kanunname-i Ticaret’ içinde 40 ilâ 52.
maddeler arasındadır.118 Bu maddeler hem esas hem de usule dair hükümler içermekte ve
ortaklar arasındaki şirket işlemlerinden doğan hukuki uyuşmazlıkların, ‘hakem eliyle
çözülmesinin zorunlu olduğu bir mecburî tahkim’ yöntemi önermektedir.1864 tarihli
‘Kanunname-i Hümayun-u Bahriyye’’nin ise 176. maddesi tahkime dairdir.119 Bu
maddede, deniz sigorta sözleşmelerinde, ‘çıkacak uyuşmazlıkların, hakemler eliyle
çözümlenmesine dair şart’ konulabileceği kabul olunmuştur.
‘Tahkim usulüne yer veren ilk usul kanunu’ niteliğindeki 1861 tarihli ‘Ticaret
Usulü Muhakemesine dair Nizamname’nin 38 ve 39. maddelerinde de bazı düzenlemeler
bulunmaktadır.120 Bu maddelerde ise, uyuşmazlıkların tetkiki, tarafların sulh olmasını
temin ve davanın sonucunu tesbit için mahkemelerin, bir komiser veya hakem heyeti
gibi [diğer meselelerde de] hâkimin/kadının hükmüne ihtiyaç̧ vardır. Bkz. Sadruşşehid, Şerhu Edebi’l-kâdî,
IV/63, 64.”; dipnot 145: “Mültekâ’da da tahkim faslı ayrıca işlenmiş̧ ve “meşayıhımız avamı
cesaretlendirmemek için tahkimin caiz olduğuna fetva verilmez” demiştir. Şeyhîzâde’nin bu ibaresi şerhi
meselenin farklı bir yorumunu barındırır: “Bu sözün manası, fetva verilmez, fetvaya yazılmaz, lisan ile
helal olduğu cevabı verilmez. Müftü sessiz kalır. Bunu düşün.” Bkz. Şeyhîzâde, Mecmau’l-enhur, III/ 242.
Şeyhîzâde’nin bu açıklaması tahkimin caiz olduğu fetvasının açıkça verilmediği ancak uygulamasının
olduğu izlenimini uyandırmaktadır”. Bu konu hakkında ayrıca bkz: Molla Hüsrev, Dürerü’l-Hükkam şerhü
Gureri’l-Ahkam, Haşiyesi: Ğunyetü zevi’l-Ahkâm fi buğyeti düreri’l-Ahkam, Ebu İhlas Hasan b. Ömer
Şürünbülâli, Darü İhyai’l-Kütübü’l-Arabiyye, 2 cilt, 2/411; İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/430;
Fetâvây-ı Hindiyye, 3/397.
118
Fikri GÜRZUMAR ve Tekin GÜRZUMAR (Yeni Harflere Çevirenler), Kanunname-i Ticaret ve
Zeyilleri, Ali Himmet BERKİ (Metni Kontrol Eden), (Ankara: Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma
Enstitüsü, 1962) s. 51-52.
119
GÜRZUMAR vdgr., s. 189.
120
GÜRZUMAR vdgr., s. 225.
27
belirleyebileceği, yapılan tetkikin bu heyetler tarafından tasdik veya değiştirilebileceği
hükümleri yer almaktadır.121
Osmanlı Devleti’nin ilk medeni kanunu niteliğinde olan ‘Mecelle-i Ahkâm-ı
Adliye’ bölüm bölüm (1869-1877) kabul edilerek yürürlüğe konmuştur. On altı kitaptan
oluşan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye’nin, on altıncı ‘Kitabü’l-Kaza’ bölümü, yargı faaliyetine
dair olup, tahkimle ilgili hükümlerini “Mecelle’de Tahkim” bölümünde inceledik.
Mecelle’den sonra kabul olunan 1879 tarihli ‘Usulü Muhakemat-ı Hukukiye
Kanun-u Muvakkati’nde de tahkim hükümleri mevcuttur. 1806 tarihli Fransız Hukuk
Muhakemeleri Usulü Kanunu’ndan alınan hükümleriyle bu kanun, Mecelle’deki tahkim
düzenlemesine de atıflar yapmıştır. Tarafların, ‘aralarındaki uyuşmazlığın, sulha veya
tahkime elverişli’ olduğu durumlarda, bu yola yönlendirilmelerinden sonra Mecelle’deki
tahkim hükümlerinin uygulanmasını tavsiye eden 60 ve 61. maddelerde, ayrıca, tahkim
akdi ‘yazılı şekle’ tabi tutulmuş ve hakem kararlarına karşı ‘istinaf yolu’ kabul
edilmiştir.122
Osmanlı Devleti’nin usul ve esasa dair bu kanun ve nizamnamelerinin dışında,
bazı mahalli kanun ve düzenlemelerde de tahkimle ilgili hükümlere rastlanmaktadır ki
bunlardan biri, tarafların istediği takdirde davalarını kendi seçtikleri hakemlere
gördürebilecekleri hükmünü ihtiva eden Girit Vilayeti Usul-ü Muhakemat-ı Hukukiye
Kanunu’dur. Yine, Cebel-i Lübnan’da uygulanmak üzere vazedilen 1865 tarihli bir
nizamname de mevcuttur.123
Son olarak, 1917 tarihli Hukuk-u Aile Kararnamesinden de bahsetmeliyiz.130.
maddede:
Zevceyn beyninde niza ve şikâk zuhur edip de tarafeynden biri hâkime
müracaat ederse, hâkim tarafeyn ailelerinden birer hakem tayin eder. Bir
veya iki taraf ailesinden hakem tayin olunacak kimse bulunamaz veya
bulunup da hakem olacak evsafı haiz olmazsa hariçten münasiplerini tayin
eyler. Bu suretle teşekkül eden aile meclisi tarafeynin ifâdât ve
müdâfaâtını tetkik ile beynlerini ıslaha çalışır. Kabil olmadığı surette kusur
zevcde ise beynlerini tefrik eder. Ve zevcede ise mehrin tamamı veya bir
kısmı üzerine muhâlaa eyler. Hakemler ittifak edemezler ise hâkim evsâf121
YEĞENGİL, Tahkim, s. 75-77.
Usulü Muhâkemat-ı Hukukiye, Kavânîn-i Cedîd Kütüphanesi, (Nşr: İkbal Kütüphanesi Sahibi Hüseyin,
Dersaadet-Sancakyan Matbaası, 1327-1329 H.) s. 104-105.
123
YEĞENGİL, Tahkim, s. 81-82.
122
28
ı lâzımeyi hâiz diğer bir heyet-i hakemiyye veya tarafeyne karabeti
olmayan üçüncü bir hakem tayin eyler. Hakemlerin verecekleri hüküm
kat’î ve nâ-kâbil-i itirazdır.124
denilmektedir.
Mecelle’de yer alan tahkim ve usulü maddelerinde, Aile Hukukuna (nikah, talak
vb.) dair herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu sebeple karı-koca arası ihtilaflara
dair hakem usulü ve ona ait ayrıntılar, inceleme konumuzun sınırları dışında kalmaktadır
124
Orhan ÇEKER, Osmanlı Hukuk-u Aile Kararnamesi, 4.Baskı, (Konya: Mehir Vakfı Yayınları, 2016), s.
55-56.
29
II. BÖLÜM:
MECELLE’DE TAHKİM
2.1. Mecelle, Hukuk Usulü ve Tahkim
2.1.1. Mecelle
Osmanlı Devleti’nde, Tanzimat dönemi ve sonrası kanunlaştırma faaliyetleri başlamış ve
adli teşkilatla ilgili birçok değişiklikler yapılmıştı. Bu süreçte, önce kısmen bir medeni
kanun denilebilecek Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye, 1868-1876 tarihleri arasında kabul
edilerek yürürlüğe girmiş, sonra, aile hukukuna ait hükümler 1917’de Hukuk-u Aile
Kararnamesi ismiyle kanunlaşmıştır. Bu düzenlemeler, kodifikasyon anlamında İslam
Hukukuna dayalı olarak hazırlanan ilk kanunlar olması sebebiyle hem Osmanlı Hukuk
tarihi bakımından hem de ‘İslam hukukuna dayalı kanunlaştırmalara öncülük ve örneklik
misyonuyla’ diğer İslam ülkeleri bakımından çok önemli bir yere sahiptir.125
Mecelle-i Ahkam-ı Adliye’nin hazırlanarak kabul edilmesi sürecinde, Osmanlı’da
klasik tek hakimli şer’iyye mahkemelerinin yanısıra çok hakimli ticaret, hukuk ve ceza
mahkemeleri kurulmuş, nizamiye mahkemeleri olarak adlandırdığımız bu mahkemelere
yetecek sayıda hukuk bilgisi ve fıkıh literatürüne vâkıf, vasıflı hâkim bulunamamıştı.
Ayrıca bu mahkemelerin hangi usullerle işleyeceğine dair muhakeme usulü kanunlarına
ihtiyaç vardı. Adliye nâzırı Said Paşa zamanında, Fransız kanunlarından tercüme ile Usulü Muhakemat-ı Hukukiye, Usul-ü Muhakemat-ı Cezaiyye ve Teşkilat-ı Mehâkim
muvakkat kanunları hazırlandı ve bu kanunlar zaman zaman yapılan değişikliklerle
cumhuriyete kadar yürürlükte kaldı. Ahmet Cevdet Paşa, kırkıncı tezkiresinde bu dönemi
şöylece tarif etmektedir:
125
M. Âkif AYDIN, "MECELLE-i AHKÂM-ı ADLİYYE", DİA, https://islamansiklopedisi.org.tr/mecelle-iahkam-i-adliyye (erişim 24.11.2023).
30
…Fransa’nın Usul-ü Muhakeme-i Cezaiyesi tercüme olunarak Şuray-ı
devlette kerrât ile mevki-i müzakereye konulmuş ise de Fransa usulünün
bizim halimize tevfîki müşkül olduğu alelhusus Fransa’da bu usulün esası
menzilesinde bulunan müddei umumîler henüz bizde îcad olunmamış
bulunduğu cihetle tâdilât-ı külliyeye mevkuf olduğuna mebni iş
sürüncemede kalmıştı. Said Paşa kemal-i sür’at ve istical ile
müddeiumumi sınıfını açıp her vilayete adliye müfettişi tayin ettirip
mezkûr kanunnameleri Fransızcadan tercüme ettirip ve Fransa’da
mer’iyyü’l-icra olan harç tarifesine tevfikan bir de tarife kaleme aldırıp
cümlesini de bir defa da mevki-i icraya vazı’ edivermişti. Halbuki bu
kanunların memleketimize tevfiki için arîz-ü amik mütâlaa ile tadili lazım
gelirdi. Maahaza böyle aceleten tercüme ettirilmiş olduğundan bazı
mahallerinde tercüme yanlışlıkları dahi vardı. Ve bir de hiçbir vakitte
umur-u adliyede istihdam olunmamış ve o yolda malumat kazanmamış
olan binlerce adam def’aten memûrîn-i adliye meslekine ithal olunmuş ve
ekseri kabiliyet ve ehliyetten mahrum bulunmuş idi…126
Tanzimat ve sonrası dönemin siyasi şartları, içte ve dışta çözülmek zorunda
kalınan problemler, yenileşme ve Batılılaşma çabaları, Osmanlı Devleti’ni hem
müdahaleye açık hale getirmiş hem devlet adamlarını zor durumda bırakmıştı. Bu
dönemde ortaya çıkan ihtiyaçların yabancı kanunların tercümesi yoluyla halledilmesini
isteyen bir grup vardı ve bu grup Fransız ‘Code Civil’in tercüme edilerek Medeni Kanun
ihtiyacının giderilmesini istiyordu. Ticaret ve hukuk altyapısının Batı etkisinde ortaya
çıkmış olması hem ticaret faaliyetlerini kolaylaştıracak hem de Fransızlara bir siyasi
prestij kazandırmış olacaktı. Bu süreçte, İslam hukukuna uygun bir metin hazırlanması
yolunda teşebbüsler olmuş ve bu grupla, Fransız kanununun tercümesini isteyenler
arasında çok çeşitli mücadeleler yaşanmıştır.127
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye’nin hazırlanması süreci, Mecelle Cemiyeti’nin
oluşturulması ve Divan-ı Ahkam-ı Adliye nâzırı Ahmed Cevdet Paşa’nın başkanlığında
kanun telifine geçilmesiyle başladı. 100 maddelik mukaddime ve Kitabü’l-Büyu’un
padişaha sunularak, tasdik edilip yürürlüğe girmesi, 19 Nisan 1869’ da vuku bulmuştur.
Sırasıyla icârât, kefalet, havale, rehin, emânât, hibe, gasb ve itlâf, hacr, ikrah, dava,
126
Cevdet Paşa, Tezâkir, 40-Tetimme, yayınlayan: Cavid BAYSUN, 3.Baskı (Ankara: Türk Tarih Kurumu
Basımevi 1991), 4 cilt, 4/195-196; Ebu’l-ûlâ MARDİN, Medeni Hukuk Cephesinden Ahmed Cevdet Paşa,
(Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2009), s. 229.
127
AYDIN, “MECELLE” md. DİA.
31
beyyinât ve kazâ (15 Eylül 1876) kitapları, bu süre içinde kısım kısım tamamlanarak
yürürlüğe girmiştir.128
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye:
1. Bir mukaddime ve 16 kitap içinde, 1851 maddeden ibarettir. Birbirinden
tamamen ayrı mevzuların ele alındığı bölümler, ‘Kitab’ başlığı altında
toplanır. Kitab’ların başlangıcında bulunan izah mahiyetindeki giriş
bölümünden sonra, ihtiyaç kadar bablara ve fasıllara ayrılarak konu
tamamlanır. Maddeler numaralandırılmış ve bazı maddelerin yanında o
maddenin içerdiği hükmü açıklayıcı mahiyette bir-iki misale de yer
verilmiştir. Maddeler, teker teker madde başlıklarına sahip değildir.129
2. Mukaddime kısmı, biri fıkıh ilminin tarifini yapan, diğeri de hukukun genel
kaidelerini (kavaid-i külliye) 99 madde halinde açıklayan iki makaleden
oluşmaktadır. Bu maddelerin içeriğine bakıldığında, hukukun kaynakları olan
örf ve âdet kuralları, yorum kuralları ve hukukun çeşitli alanlarına dair
prensiplerden oluştuğu görülür.130 Mecelle, aynı zamanda içerdiği ahlâki
ilkelerle diğer medeni kanunlardan belirgin olarak farklıdır.
3. Mecelle, İslam hukukunun klasik literatüründe olduğu gibi kazuistik
(meseleci) metodla hazırlanmıştır. Bu sebeple, borçlar ve akidlere dair genel
hükümler kısmı bulunmamaktadır. Her borç ve akdi ilgilendiren genel hüküm,
ilgili bölümün içinde izah edilmektedir. Bu sebeple oluşan bazı tekrarlar
bulunmakla beraber, bu durumun ve yargılama usulüne dair bölümlerin o
dönemde, hukukçular açısından eksikliği hissedilen bilgi ihtiyacını gidermeye
yönelik pratik sonuçlarının olabileceği de düşünülebilir.131
4. Sadece Hanefî mezhebi hükümleri dikkate alınarak hazırlanmış, mezhep içi
görüşler arasında tercihler yapılmışsa da mezhepler arası tercih yapılmamıştır.
128
AYDIN, “MECELLE” md. DİA.
Osman ÖZTÜRK, Osmanlı Hukuk Tarihinde Mecelle, (İstanbul: İslami İlimler Araştırma Vakfı
Yayınları, 1973), s. 32.
130
Osman KAŞIKÇI, Mecelle’nin hazırlanışı, Özellikleri ve Üzerinde Yapılan Değişiklik Çalışmaları,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, (İstanbul: İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, 1995), s. 150-151.
Sami ERDEM, Türkçede Mecelle Literatürü, Türkiye Araştırmaları Literatür dergisi, c.3, sy. 5, 2005, s.
674.
131
AYDIN, “MECELLE”, md. DİA.
129
32
5. Ali Himmet BERKİ’nin ifadesiyle132 mutavassıt üslubla (kanunlarda, ilim ve
fenne ait metinlerde kullanılan dikkate muhtaç üslub) hazırlanmış olsa da
dönemine göre nisbeten sade bulunmuştur.
Mecelle-i Ahkam-ı Adliye, Cumhuriyetin ilanından sonra benimsenen resepsiyon
süreci dahilinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce, İsviçre Medeni Kanunu’ndan iktibas
niteliğinde kabul edilen ‘Türk Kanun-u Medenîsi’ (17 Şubat 1926) ile yine İsviçre Borçlar
Kanunu’ndan iktibas ile kabul edilen ‘Borçlar Kanunu’ (22 Nisan 1926) nun, 4 Ekim
1926’da yürürlüğe girmesiyle birlikte ve 864 no.lu kanunun 43. maddesi133 gereğince
Türkiye Cumhuriyeti’nde tamamen yürürlükten kaldırılmıştır.
2.1.2. Mecelle’de Hukuk Usulü
Yargılama ve usulü konularını ihtiva eden 14.Kitab “Kitabü’d-Da’va” ve 15.Kitab
“Kitabü’l-Beyyinat ve’t-Tahlif” inceleme konumuzun sınırları dışındadır. Bu kitaplar
hakkında ayrıntılı bilgi vermeyeceğiz.
16. kitap olan “Kitabü’l-Kaza”, 15 Eylül 1876 tarihli sadaret arz tezkeresi ile
padişaha arz olunmuş, hemen ertesi gün kabul görerek Sultan II. Abdülhamid tarafından
16 Eylül 1876 tarihli irade-i seniyye ile kanunlaştırılmıştır.134
Kitabü’l-Kaza, bir mukaddime ile dört babtan oluşmaktadır. Mukaddimede
(1784-1791.maddeler) bazı fıkhî terimler yer alır.
Mecelle’de ‘kadı’ kelimesi yerine ‘hâkim’ kelimesi kullanılmıştır.
1. Bâb, hâkimler hakkında dört bölümden oluşur. 1.Bölüm (1792-1794.md.)
Hâkimin Evsafı, 2.Bölüm (1795-1799.md.) Hâkimin Adâbı, 3.Bölüm (18001814.md) Hâkimin Vazifeleri, 4.bölüm (1815-1828.md) ise Muhakeme Şekil
ve Usulü hakkındadır.
2. Bâb, hüküm hakkında iki bölümden oluşur. 1. Bölüm (1829-1832.md.)
Hükmün Şartları, 2. Bölüm (1833-1836.md) Gıyâbî hüküm hakkındadır.
132
Ali Himmet BERKİ, Açıklamalı Mecelle (Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye), (İstanbul: Hikmet Yayınları,
1978), s. XI.
133
864 no.lu Kanun-u Medenî’nin suret-i mer’iyet ve şekl-i tatbîki hakkında Kanun, md.43: “Kanunu
Medenî’ye, Borçlar Kanunu’na ve bu tatbikat kanununa muhalif olan hükümler ile Mecelle mülgadır.”
https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc004/kanuntbmmc004/ka
nuntbmmc00400864.pdf (erişim 5.02.2024)
134
ÖZTÜRK, Mecelle, s. 81.
33
3. Bâb, (1837-1840.md.) Davanın hükümden sonra görülmesi hakkındadır.
4. Bâb, (1841-1851.md.) Tahkime ait meseleler hakkındadır.
Mecelle üzerine yapılmış birçok şerh çalışması bulunmaktadır. Fakat bu
çalışmaların bir kısmı, belli aşamalara kadar gelip yarım kalmıştır. “Tahkim” konusunu
tamamlayarak Mecelle’nin sonuna kadar ulaşmış şerhlerin meşhurları içinde, Mes’ûd
Efendi’nin135 “Mir’at-ı Mecelle”136 isimli eseri, Ali Haydar Efendi’nin137 “Dürerü’lHükkam şerhu Mecelleti’l-Ahkam”138 isimli eseri, Mehmet Ziyaeddin’in139 “Mecelle-i
Ahkam-ı Adliye Şerhi”140 isimli eseri, Hacı Reşit Paşa’nın141 “Rûhu’l-Mecelle”142 isimli
eserlerini saymak mümkündür. Biz incelememizde bu eserleri dikkate alacağız.
“Tahkim” konusu, Mecelle-i Ahkam-ı Adliye’nin 16. Kitabı olan “Kitabü’l Kaza”
içinde 4.Bâb’ı teşkil etmektedir. İncelememizde, Mecelle’deki maddenin sadeleştirilmiş
halini143 metinde, aslını144 ise ilgili dipnotta vereceğiz. Maddeyi Mecelle’ye yapılmış
şerhleri dikkate alarak izah ettikten sonra, meselenin İslam fıkıh doktrininde ne şekilde
ele alındığı konusunda örneklere yer vermeye çalışacağız. Madde sıralamasında, konu
bütünlüğünün sağlanması hedeflenerek önce “tahkim” sürecini açıklayan maddelere,
sonra hakemlikle ilgili maddelere yer verilmiştir.
135
Mes’ûd Efendi (ö.1894), Osmanlı âlimi.
MES’ÛD EFENDİ, Mir'at-ı Mecelle, 1310/1892. İstanbul: Matbaa-i Osmaniye, 1884/1302.
137
Ali Haydar Efendi (Hoca Emin Efendizade), Küçük, (1853-1935), son devir Osmanlı hukukçusu ve
Mecelle şârihi.
138
ALİ HAYDAR EFENDİ (Hoca Emin Efendizade), Dürerü’l-Hükkâm Şerhu Mecelleti’l-Ahkâm,
1.Baskı, (İstanbul: Diyanet işleri Başkanlığı Yayınları, 2016), 4.cilt.
139
Türkzâde Hacı Hafız Mehmet Ziyaeddin Efendi (1865-t.y.). Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye Şerhi eserinin
müellifi.
140
MEHMED ZİYAEDDİN EFENDİ, Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye Şerhi, (İstanbul: Dersaadet Kasbar
Matbaası 1312).
141
Hacı Reşid Paşa (ö. 1918) Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye üzerine yazdığı Rûhu’l-Mecelle adlı şerhiyle
tanınan Osmanlı âlimi.
142
HACI REŞİD PAŞA, Rûhu’l-Mecelle, (İstanbul: Dersaadet-Matbaa-i Hayriye, 1328).
https://kutuphane.aku.edu.tr/kutuphane/nadireserler/E001510;_Ruhul_Mecelle_58._Cilt;_Paşa_Hacı_Reşit_;_1328/index-h5.html#page=1084 (erişim 16.08.2024)
143
Yaşar GÜÇLÜ, Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye, 1.Baskı (Ankara: Seçkin Yayınları, 2019)
144
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye, 3.Bası, (İstanbul: Dersaadet Matbaa-i Osmâniyye, 1308 H).
136
34
2.1.3. Tahkim
2.1.3.1. Madde 1790: Tahkim
Tahkim bir hukuki kurum olarak Mecelle’nin 1790. Maddesinde tarif edilmektedir:
Mecelle Madde 1790: Tahkim: Tarafların çekişmelerini ve davalarını
çözdürmek için rızaları ile başka bir kimseyi hâkim kabul etmelerinden
ibarettir.
O kimseye, harflerin üstünle okunmasıyla ‘hakem’, ve “mim”in ötre,
“ha”nın üstün ve “kâf”ın şedde ve üstünle okunmasıyla ‘muhakkem’
denilir.145
Bu tanımdan anlaşıldığı üzere tahkimin unsurları:
1. Taraflar: Tahkim sözleşmesi, tarafların, sözleşmenin konusu üzerinde etkili
olacak bir sonuç meydana getirmeye yönelik, birbirine uygun irade beyanları
ile kurulur. Tahkimin bir ‘sözleşme’ olarak kurulduğunu göz önüne
aldığımızda, asgarî iki tarafının olacağı değerlendirilmelidir. En az birer kişi
olmak üzere birden fazla kişiden müteşekkil, çok sayıda gerçek ve tüzel kişiler
de tarafları oluşturabilir.146 Taraf olabilme ehliyetinin şartları şu şekilde
özetlenebilir:
1.1. Hakem tayin edecek kimselerin akit yapmaya ehil, kendi hakları konusunda
tasarruf edebilecek nitelikte, eda ehliyetine sahip kimselerden olmaları
gereklidir.147 Eda ehliyeti, “Kişinin dini-hukuki sorumluluk ile kendisine
verilen haklardan yararlanmaya (ilzâm) ve bu hakları kullanıp borçlar altına
girmeye (iltizam) elverişli olması” manasında kullanılır.148 Yalnız eda
ehliyetine (fiil ehliyeti) sahip kişinin haklarını kullanarak hukuki işlem ve
145
“Madde1790 – Tahkim. Hasmeynin husumet ve da’valarını fasl için rızaları ile âhar kimseyi hâkim
ittihaz etmelerinden ibarettir. / Ol kimseye fethateyn ile hakem ve mîm’in zammı ve ha’nın fethi ve kâf-ı
müşeddede-i meftûha ile muhakkem denilir.” Mecelle, s. 595.
146
İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/428.
147
AVVÂ, et-Tahkim, s. 232.
148
Zekiyyüddin ŞABAN, İslam Hukuk İlminin Esasları (Usulü’l-Fıkh), trc. İbrahim Kâfi DÖNMEZ, 34.
Baskı, (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2020), s. 384 vd.; APAYDIN, H. Yunus, İslam Hukuk
Usulü, (Ankara: Bilay Yayınları, 2020), s. 177.
35
tasarruf yapabilmesi mümkün olduğu için bu şartları taşımayan küçük ve
mecnunun tahkimi caiz değildir.149 Temyiz gücüne sahip mümeyyiz
küçüklerin ve kısıtlıların bu işlemlerini, onların adına veli, vasi veya kanuni
temsilcileri yapabilir.
150
Devlet, vakıf, beytülmal, şirket, mescit, yol, köprü
gibi kamu malları ve kurumlarla ilgili olan fıkhî hükümlerde, ‘tüzel kişilik’
fikrinin sonradan zikredilmeye başlandığı ve bir nevi “zimmet ve vücub
ehliyeti” varlığının kabul edildiği anlaşılmaktadır. Yine ‘tüzel kişiliğe’ ait bu
yetkinin, kanuni temsilcisi tarafından kullanılacağı açıktır.151
1.2. Tarafların Müslüman olması şart değildir. Zimmînin152 zimmî hakem tayin
etmesi caizdir.153
1.3. Hanefi mezhebine göre tahkim, sulh niteliğinde olduğundan mükateb154 ve
me’zun155 kölelerin tahkime gitmeleri caizdir.156
1.4. Tasarrufa yetkili olmak: Kişiler, ancak üzerinde tasarrufa yetkili oldukları hak
ve varlıkları ile ilgili ihtilaflar için tahkime gidebilirler.157 Veli, velayeti
altındaki küçük adına tahkim sözleşmesi yapabilir. Fakat vasînin
mahkemeden izin alması gereklidir.
2. Konu: Tarafların çekişmesine sebep olan bir ihtilafın bulunması (tahkimin
konusu). Taraflar, sadece kendilerine ait haklar söz konusu olduğunda ve af
ile ibranın geçerli olduğu alım-satım, kefalet, şuf’a, nafaka gibi takdire ve
tespite konu olabilen mâli hususlarda tahkime gidebilir.158
3. Karşılıklı rıza-irade: Tahkim, tarafların kendilerinden başka bir kimseyi
hakem kabul etmelerine yönelik iradelerinin bulunması ve bu serbest iradeye
bağlı olarak yaptıkları akiddir. Hukukî sonuç doğurmak üzere belirtilen ve
149
İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/428; İBN NÜCEYM, el-Bahrü’Râik, 7/24; İBN HÜMAM, Fethü’lKadir, 7/316; SERAHSÎ, el-Mebsut trc., 21/216.
150
Ali El-HAFİF, İslam Hukukuna göre Hukuki işlemler ve Hükümleri, çev. Rahmi YARAN, 4.Baskı,
(Ankara: TDV yayınları 2020), s. 302; ZERKÂ, Medhal, 1/498; Mehmed ZİYAEDDİN, Mecelle, s. 1179;
Bkz. Mecelle md.1616; ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/2820.
151
BARDAKOĞLU, Ali; “Ehliyet”, DİA, İstanbul 1994, 10/535.
152
İslâm ülkelerinde yaşayan gayri müslim tebaa için kullanılan terim.
153
İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/428; MES’ÛD EFENDİ, Mir’at, s. 737.
154
Mükateb: Bir bedel karşılığında hürriyetini elde edebilmek üzere efendisiyle anlaşan köleyi ifade eder.
155
Me’zun: Hukukî işlemlerde bulunması için efendisi tarafından kendisine izin verilen köleye “ehliyeti
genişletilmiş kimse” anlamında “me’zun” denir.
156
İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/428; İBN NÜCEYM, el-Bahrü’r-Râik, 7/24; DÛRÎ, et-Tahkîm,165.
157
H. REŞİD PAŞA, Rûhu’l-Mecelle, 8/270.
158
YILDIRIM, “TAHKÎM”, https://islamansiklopedisi.org.tr/tahkim--fikih (02.10.2023).
36
birbirine uygun olan her karşılıklı irade (iki irade) akdi oluşturur.159 Hakem
tayin etmeye delalet eden ifade yani icap ile hakem tayin etmek istedikleri
kimse veya kimselerin kabulüdür ki bu iradeler, tahkimin rüknünü
oluşturur.160
4. Hakem-Muhakkem: Bir kişi olabileceği gibi, birden çok kişi de olabilir.
Hakem, tahkim süresince ve hüküm verdiği zaman hakemlik ehliyetini
muhafaza etmelidir161. Ayrıca, hakem, muayyen-belirli bir kimse olup
taraflar, “kapıdan ilk kim girerse” şeklinde bir tayin yapsalar bu seçim geçerli
olmaz. Hakem, şahsen belirlenmiş olmalıdır.
Bu konularla ilgili ayrıntılı açıklama, maddeler incelenirken, yeri geldikçe
yapılacaktır.
2.1.3.2. Madde 1841: Tahkimin Konusu
Mecelle Madde 1841: Kişilerin hukuku ile ilgili mal davalarında tahkim
caizdir.162
Nikah, talak, nafaka, bey’ ve şirâ, kefalet, şuf’a ve düyûn gibi kişilerin hukukuna
dair meselelerde tahkim caizdir.163
Tahkimin cevazı kitap164, sünnet165 ve icma’166 ile sabit olup, eşler arasında çıkan
anlaşmazlıkların çözümü için ailelerinden birer hakem seçilmesini emreden Nisâ 4/35
ayeti, eşlerin tahkimi hakkında inmiştir. Ali Haydar Efendi, konuyu, Dürerü’l Hükkâm
isimli şerhinde ‘Eşler hakkında tahkim caiz olduğuna göre, bu cevaz hükmü, diğer hukuk
ve da’valar hakkında da geçerlidir’167 çıkarımıyla izah etmektedir.
159
EL-HAFİF, Hukuki İşlemler, s. 232; DÛRÎ, et-Tahkim, s. 114; ZERKA, Medhal, 1/408.
Muhammed b. Ali EL-HASKEFÎ, ed-Dürrü’l-muḫtâr şerhu tenvîri’l-Ebsâr, Haşiyesi Reddü’l-Muhtar
ile birlikte. 5/428; ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3359. MES’ÛD EFENDİ, Mir’at, s. 737; H. REŞİD
PAŞA, Rûhu’l-Mecelle, 8/270.
161
HASKEFÎ, ed-Dürrü’l-muhtar, 5/428.
162
“Bâb-ı Rabi’/ Tahkime dair mesâil hakkındadır. / Madde 1841: Hukuk-u nâsa müteallik mal da’valarında
tahkim caizdir.” Mecelle, s. 611.
163
İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/428; MERGINÂNÎ, el-Hidaye, 3/108; ALİ HAYDAR EFENDİ,
Dürer, 4/3358; BİLMEN, Kâmus, 8/250.
164
Nisâ suresi, 4/35. Ayet.
165
Hz. Peygamberin Sa’d b.Muaz’ı Benî Kureyza’ya hakem olarak tavsiye etmesidir.
166
Sahabe Hz. Peygamberin tavsiyelerine uyarak, birbirlerini tahkim etmişlerdir.
167
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3358; Fetavâ’l- Velvâliciyye, 5/69.
160
37
M. Ziyaeddin Efendi, madde hükmündeki ‘mal davaları’ kısmının ‘ihtirâzî kayıt’
olduğu, tahkimin başka nitelikli davalarda geçerli olamayacağını ifade ettiği ve bu
anlamda tahkimin sadece özel hukuk alanında mümkün olabileceği görüşündedir.168
Halbuki, H. Reşid Paşaya göre ‘mal davaları’ ifadesinin ‘ihtirâzî kayıt’ olarak kabul
edilmesi mümkün değildir, zira tahkimin caiz olduğu nikah, talak ve geçiş hakkı gibi
davalar bu kategoride değerlendirilemez.169
Kur’an-ı Kerimdeki ayetlerle, Hz. Peygamberin uygulamaları ve teşviki ile
tahkimin caiz olduğu hususunda ittifak edilmiştir. Tarafların, tasarruf yetkisi sahibi
oldukları, kendilerini ilgilendiren veya hakkında af ve ibranın geçerli olduğu konularda
tahkime müracaat edebilecekleri170, satım (buyu’), kefalet, şuf’a, nafaka ve diğer bedelli
sözleşmeler konusunda ise içtihada elverişli olabildikleri ölçüde tahkime gitmeleri
mümkündür. Tahkim konusundaki ihtilafların, çoğunlukla, kişilerin ‘tasarruf yetkisine
sahip olduğu hakların tespiti’ konusunda ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Uygulaması
doğrudan hâkimin yetkisi altında bulunan kamu davalarında ve sadece Allah haklarının
(hukukullah) bulunduğu konularda tahkime gidilemez171; fakat kul ve Allah haklarının
birlikte olduğu durumlarda ihtilafa düşülmüştür.
Zina, hırsızlık gibi suçların hadleri Hukukullah’a dair olduğu için tahkim
yapılamaz. Çünkü tahkim bir nevi sulh niteliğindedir ve kişinin kendini affetmeye hakkı
yoktur. Kısas gerektiren durumlar ve kazif suçlarında, her ne kadar sadece kul hakkı ihlali
var gibi görünse de toplum düzenini bozucu özellikleri sebebiyle Hakkullah’ın varlığı göz
ardı edilemez.172
Hanefî hukukçuların tahkim konusundaki görüşlerini “1.2.3.1. Hanefî Mezhebi”
başlıklı bölümde ayrıntılarıyla incelemiştik. Maddeleri incelerken yeri geldikçe tekrar
değineceğiz.
168
MEHMET ZİYAEDDİN, Mecelle, s. 1179.
H. REŞİT PAŞA, Rûhu’l-Mecelle, 8/270.
170
İBN HÜMAM, Fethül kadir 7/296; İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/428; İBN RÜŞD, Bidayetü’lMüctehid, 4/244; YILDIRIM, Tahkim, s. 58.
171
Ebû Bekr Şemsü’l-eimme Muhammed b. Ebî Sehl Ahmed es-SERAHSÎ (ö. 483/1090), el-Mebsut, (Nşr:
Matbuatü’s-Saade Mısır, Darü’l-Ma’rife Beyrut-Lübnan), 31 cilt, 16/111; İBN KUDÂME, Ebû
Muhammed Muvaffakuddîn Abdullāh b. Ahmed b. Muhammed b. Kudâme el-Cemmâîlî el-Makdisî (ö.
620/1223), el-Muğnî, thk: Abdullah b. Abdi’l-Muhsin Et-Türkî, Abdü’l-fettah Muhammed el-Hulv, 3.Bası
(Riyad: Darü Alimi’l-kütüb li’t-Tabâati ve’n-Neşri ve’t-tevzî’, 1417/1997), 15 cilt, 14/93.
172
MOLLA HÜSREV, Gurer ve Dürer Tercümesi, (İslam Fıkhı ve Hukuku), trc. Arif ERKAN, (İstanbul:
Eser Neşriyat, 1980), 4 cilt, 4/323; ZEYLAÎ, Tebyînü’l Hakâik, 5/118. İBN NÜCEYM, el-Bahrü’r-Râik,
7/26. MES’ÛD EFENDİ, Mir’at-ı Mecelle, s. 737; Fetâvâ’l- Velvâliciyye, 5/70.
169
38
Mâlikî hukukçular, kaide olarak kişinin hakkından vazgeçmesinin caiz olduğu
konular ile bütün mâli konularda tahkime izin verirken, hadler ve kısasın yanında talak,
lian ve nesep konusunda tahkime gidilemeyeceği görüşündedirler. Çünkü bu konular
resmî otoritenin yargı yetkisini kullanarak karar verebileceği konulardır173. Fakat hakem,
caiz olmayan konularda doğru olarak karar verirse, hükmü nafiz olur. Devlet başkanı veya
kadı bu hükmü bozamaz.174
Şâfiî ve Hanbelî hukukçulara gelince; içlerinde, davaya taraf olanların rızası
oldukça, resmi mahkemelerde dava edilebilen her türlü konunun, tahkime de uygun
olabileceğini düşünen bir grup175 ile kısas, nikah, talak, lian, hadler ve iftira cezası gibi
karar vermekte ihtiyatlı davranılması gereken konuları tahkimin sınırları dışında tutan bir
grup176 da vardır.
Mecelle’nin hazırlandığı zaman, kadıların çokça müracaat ettikleri eserlerden biri
olan ve Hanefî mezhebinin görüşlerini esas alan Mülteka’l-Ebhur’da177 “Bir kısım
hukukçular (Fukahâ-Meşâyih), kaide olarak, üzerinde içtihad edilebilen konularda
tahkime gidilebileceği, “fakat hakem hükmünün caiz olabileceğine dair fetva verilmemesi
gerektiği, zira sıradan halkın (avâm-ı nâs) cahilce cesaretleri ile asıl velayet sahibi
kadılara gitmeyi terkederek, şer’i şerifin itibarının sarsılmasına vesile olacakları”
şeklindeki çekincelerini ifade etmişlerdir.” denilmektedir. Bu yaklaşımda, hakem
hükmünün ‘kadıya arz olunup’ şer’i şerife uygunluğunun denetlenebileceği, ‘kadı’nın
usule uygun bulmadığı takdirde hükmü iptal etmesi imkanının değerlendirilmediği
düşünülebilir.
2.1.3.3. Madde 1842: Tahkimin tarafları bağlayıcı olması
Mecelle Madde 1842: Hakemin kararı, ancak kendisini hakem tayin eden
iki taraf hakkında ve tahkim ettikleri konuda geçerli ve hüküm doğurucu
173
Muhammed b. Ahmed ed-DESÛKÎ (ö. 1230/1815), Haşiyetü’t-Desûkî alâ Şerhi’l-Kebîr, 1-4, 4/135136; CÜHENÎ, et-Tahkim, s. 218; YILDIRIM, Tahkim, s. 60
174
DESÛKÎ, Haşiyetü’t-Desûkî, 4/136; Ekrem KELEŞ, İslam Hukukuna Göre Anlaşmazlıkların
Çözümünde Hakem Usulü, Yüksek Lisans Tezi 1987, s. 20. Ayrıntılar için bkz. “1.2.3.2.Malikî Mezhebi”.
175
Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed b. Habîb el-Basrî el-MÂVERDÎ (ö. 450/1058), Edebü’l-Kadî, 2/379.
176
İBN KUDÂME, el-Muğni,14/93. Ayrıntılar için bkz. “1.2.3.3. Şafii Mezhebi”, “1.2.3.4. Hanbelî
Mezhebi”.
177
İbrahim HALEBÎ, Mülteka’l-Ebhur (İzahlı Mülteka el-Ebhur Tercümesi), trc: Mustafa Uysal, Kuzucular
Ofset, Konya 1982, 3 /212. Aynı görüş için bkz: İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/430; MERGINÂNÎ, elHidaye Tercümesi, 3/188.
39
olup onlardan başkasını etkilemez ve onlara ait diğer konuları da
etkilemez.178
Bu maddeyi üç ayrı bölüme ayırarak incelemek mümkündür:
1. Hakemin kararı, kendisini ‘hakem tayin eden taraflar bakımından’ geçerlidir.
Zira, taraflar, hakem tayin ederken, hakemin hükmüne uyacaklarına dair
anlaşmışlardır ve bu durum hakem bakımından onların üzerinde bir hukukî
yetki meydana getirir. Kendileri bakımından ise “tahkim konusunda
anlaşmaları ile hakemin hükmüne uymayı” taahhüt etmiş olurlar (Mecelle
md.1848).179 Hakem, hükmünü verdikten sonra azledilse bile, hükmü geçerli
olmaya devam eder. Ali Haydar Efendi, burada sulh akdine atıf yaparak,
“nasıl ki sulh tamamlandıktan sonra taraflar bu sulhün hukukunu yerine
getirmekten imtina edemezlerse (Mecelle md.1556) muhakkemin hükmünü
de aynı şekilde yerine getirmekten imtina edemezler” şeklinde görüşünü ifade
etmiştir.180 Bu durumun tek istisnası, hüküm hâkime arz edildiğinde hükmün
şeriata aykırı bulunarak iptal edilmesidir.181
2. Hakemin kararı, sadece onu hakem tayin eden taraflar için geçerli olup
‘başkasını etkilemez’. Metindeki ‘ancak’ kelimesinden bunu anlamak
mümkündür. Çünkü hakemin yetkisi veya velayeti ‘sadece kendisini kendi
rıza ve ittifaklarıyla hakem tayin edenlerin üzerinde geçerli’ olur.182 Bu
konuda istisna olarak, şerhlerde verilen bir örneği zikretmek uygun olacaktır:
Birlikte iş yapan ortaklardan biri, ortak işlerindeki bir problem yüzünden
diğerinin yokluğunda karşı tarafla bir tahkim sürecine girse, hakemin
hükmünün diğer ortak için geçerli olup olamayacağı sorusunun cevabı ‘Evet’
olacaktır, zira hakemin hükmü, diğer ortak açısından sulh niteliğindedir.
Tacirler bakımından, sulh yapılması, normal ticaret işlerindendir. Ortağın
178
“Madde 1842: Muhakkemin hükmü ancak kendisini tahkim eden hasmeyn hakkında ve tahkim ettikleri
hususda caiz ve nâfiz olup anlardan başkasına tecâvüz etmez. Ve anların hususât-ı sâiresine dahi şâmil
olmaz.” Mecelle, s. 611.
179
İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/429.
180
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3360.
181
NESEFÎ, Kenzü’d-Dekâik, 465; İBN HÜMAM, Fethü’l-Kadir, 7/296; İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar,
5/429; ZEYLAÎ, Tebyîn, 5/118; İBN NÜCEYM, el-Bahrü’r-Râik, 7/26; MOLLA HÜSREV, Gurer ve
Dürer, 4/324; ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3360; MES’ÛD EFENDİ, Mir’at, s. 738.
182
MERGINÂNÎ, el-Hidaye Tercümesi, 3/188; İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/429, İBN HÜMAM,
Fethü’l- kadir 7/296.
40
yaptığı sulh, diğer ortak açısından da geçerli olur 183. Madde metninde ise bu
konuda sarahat yoktur.
3. Hakemin kararı, kendisini hakem tayin eden tarafların ‘sadece hüküm
istedikleri anlaşmazlıkları (tahkim konusu) üzerinde’ geçerli olur. Bu konu
dışındaki hiçbir ilişkilerini etkilemesi söz konusu değildir. Çünkü hakemin
sadece o konu üzerinde yetkisi-velayeti bulunmaktadır. Yetkisi bulunmayan
bir konuda hüküm vermesi durumunda ‘fuzûlî’ (vekaletsiz iş gören)
konumunda kalır
184
. Ayrıca hakem, hüküm istenen konunun sadece bir
kısmında da karar veremez, hüküm konunun tamamını kapsar nitelikte
olmalıdır.185
2.1.3.4. Madde 1846: Tahkimde Süre
Mecelle Madde 1846: Hakemlik, bir vakit ile sınırlandırıldığında o vaktin
dolmasıyla ortadan kalkar. / Mesela falan günden bir aya kadar karar
vermek üzere atanan hakem, ancak bu bir ay içinde karar verebilir. O ay
geçtikten sonra karar veremez. Verirse hüküm doğurmaz.186
Mecelle’nin bu maddesinde, tahkim anlaşmasına, davanın tamamlanması
bakımından bir süre konulmuş ise, hakemin o süre içinde kararını vermek zorunda
olduğu, bu süre içinde karara varacak duruma gelinemediyse bile, hakemliğinin
kendiliğinden sona ereceği beyan olunmaktadır.187 Nitekim yine Mecelle’nin 1801.
maddesinde “Yargılama, zaman ve mekân ile ve bazı hususların istisna edilmesiyle
kayıtlıdır ve tahsislidir…”188 denilmekte, zaman konusunda sınır konulmasının caiz
olduğu anlaşılmaktadır. Bu madde ile ilgili izahlardan anladığımız üzere, ‘kaza’ faaliyeti
için bir vakit belirlenmişse, bu vakit gelmeden önce hakemlik veya hakimlik vazifesine
183
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3361; M. ZİYAEDDİN, Mecelle, s. 1179, BİLMEN, Kâmus, s. 251;
MES’ÛD EFENDİ, Mir’at, s. 738; H. REŞİT PAŞA, Rûhu’l-Mecelle, 8/275-276; Fetâvâ’l- Velvâliciyye,
5/70; İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/429.
184
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3361; CÜHENÎ, et-Tahkim, s. 184.
185
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3362.
186
“Madde 1846: Tahkim bir vakit ile takyid olundukta, ol vaktin müruruyla zâil olur. / Mesela filan günden
bir aya kadar hükmetmek üzere nasb olunan hakem ancak bu bir ay içinde hükmedebilir. Ol ayın mürurunda
hükmedemez. Ederse hüküm nafiz olmaz.” Mecelle, s. 612; MES’ÛD EFENDİ, Mir’at, s. 738.
187
CÜHENÎ, et-Tahkim, s. 184.
188
Mecelle md.1801 / 1.:” Kaza: Zaman ve mekân ile ve bazı hususâtın istisnasıyla tekayyüd ve tehassüs
eder…”, s. 598.
41
başlanamayacağı gibi, bu vaktin geçmesinden sonra yapılacak faaliyet ve verilecek karar
da geçerli olmayacaktır.189 Fakat, bu hükme istisna teşkil edecek bir durum olarak,
sürenin bitmesinden sonra, tarafların rızası varsa, bu duruma icazet verip hükmü geçerli
kılmaları mümkün olur ki hakemin yaptığı iş, fuzulî (vekaletsiz iş gören)in yaptığı iş gibi
kabul olunur.190
Tahkim için belirlenecek süre ile tahkimin bir şarta bağlı veya belirsiz bir vakte
ertelenmesi durumlarını ayırt etmeliyiz. Zira kabul görmüş görüşe (müftâ-bih)
191
göre,
“filan ay gelirse, sen bize hakemlik et” şeklinde bir zaman belirlenmesi (vakte izafet),
şartın gerçekleşme ihtimali olup olmaması ve şart gerçekleşse bile ortaya çıkan durumun
tahkime elverişli olup olmayacağının belirsizliği sebebiyle geçersizdir.192 H.Reşid Paşa,
bu konuyu “tahkim, her ne kadar uyuşmazlığı ortadan kaldıracak bir yetki(velayet) ihdas
ediyor olsa da verilecek hüküm, tarafların rızasına binaen ortaya çıkmakta ve bu yönüyle
sulh niteliğinde olmaktadır. Sulhun ise bir şartın vukuuna veya ileriki bir zamana
ertelenmesinin geçerli olması mümkün değildir” şeklinde izah etmektedir. 193
Mecelle’nin bu maddesinde, tahkim süreci belirli bir zamanla sınırlanmamış, eğer
taraflar bir süre belirlemişlerse, bu süre bittiği zaman, hakemin vazifesinin de
kendiliğinden bitmesi hükmü getirilmiştir.
Diğer mezheplerde, hakem kararının geçerli olması için tarafların rızasının tahkim
süresince devam etmesi gerekip gerekmediği hususunda farklı görüşler bulunmaktadır.
Malikiler, taraflardan birinin bu süreç dahilinde ayrılabileceğini düşünürken, Şafiiler
tarafların rızası ile tahkim sürecinin başlamasını yeterli görmüşlerdir.194
189
M. ZİYAEDDİN, Mecelle, s. 1181; ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3256; KASANÎ, Bedai’ü’sSanai, 7/7.
190
“Madde 1453: İcazet-i lâhika vekâlet-i sâbıka hükmündedir. /Sonradan onay verme, önceden vekalet
verme hükmündedir.” Mecelle, s. 454.
191
“Hakemliğin bir şarta ta’lik edilmesi veya ileri bir zamana izafe edilmesi Ebu Yusuf’a göre caiz
değildir.” İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/431.
192
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/33; AVVÂ, et-Tahkim, s. 232. Bu konuda İmam Muhammed’in
görüşü ise şöyledir: “Bu, vekil atama olarak düşünülebilir. Hakemin yapacağı iş ise sulh gibidir. Bu
bakımdan onlar hakemi, aralarındaki meseleyi, bağlayıcı olacak bir sulh ile çözmek üzere vekil atamış gibi
kabul edebilirler. Vekilliğin ise koşula bağlanması mümkündür.”; SERAHSÎ, Mebsut trc, 21/225.
193
H. REŞİD PAŞA, Rûhu’l-Mecelle, 8/283.
194
İBN FERHUN, Burhanüddîn İbrahim b. Ali b. Muhammed (ö.799/1397), Tabsıratü’l-Hükkam fî usûli’lakdiyeti ve menâhici’l-ahkâm, Nşr: Mektebetü’l-Külliyyeti’l-Ezheriyye, 1.baskı, 1406/1986. 2 cilt.
(Mektebetü’ş-Şamile 1431), 1/63; AVVÂ, et-Tahkim, s. 239.
42
2.1.4. Hakem
Yargılama faaliyeti, toplumda barış, huzur ve adaletin tesis edilmesi bakımından
insanların çok önemli bir ihtiyacını karşılar. Bu ihtiyacın giderilmesine hizmet edecek
kimselerin seçiminde titizlik gösterilmesi ve kaza faaliyetini yürütecek hakimlerin bir
takım şart ve vasıflara sahip olması gerekir. KÂSÂNÎ, Bedâiü’s-Sanâi’ isimli eserinde
“Kâdının helâli harâmı bilen bir âlim olması gerekir. İçtihat sınırına erişecek ölçüde
insanlar arası muaşeret ve muamelatı bilmeli, adil, töhmetten uzak, afif ve tamahtan
korunmuş olmalıdır…”195 şeklinde kanaatini ifade etmektedir.
Tahkim, bir yargılama (kaza) faaliyetidir. Taraflar, aralarındaki uyuşmazlığın
çözümünü bir başka kişiye (hakem-muhakkem) bırakarak (tefvîz), kendi üzerlerinde bir
hüküm verme yetkisi (velayet) meydana getirmiş ve bu kişinin hükmüne uymayı taahhüt
etmiş olurlar. Tahkim yargılamasında bulunacak hakem, aynı devlet yargısında
olabileceği gibi murafaa yapar, delilleri değerlendirir, şahit dinler, yemin, ikrar ve nükûlü
değerlendirerek anlaşmazlığı sonuca ulaştırır. Bu anlamda İslam hukukçuları hakemi,
yaptığı kaza faaliyeti sebebiyle ‘hâkim menzilesinde’ görmüş196, verdiği ‘hükmü sulh
mesabesinde’ değerlendirmiş, fakat, verdiği ‘hükmün İslam hukukuna uygun olması şartı
aranacağı’ için kazaya ve şahadete ehil bir kimse” olmasını gerekli görmüşlerdir.197 Bu
sebeple, hükmü geçerli olacak kişi anlamında hâkim için şart görülen kazâ ve şahadet
ehliyeti 198 ( müslüman olma, edâ ehliyetine sahip bulunma, adalet sıfatını taşıma ve fıkıh
bilgisine sahip olma) şartlarının hakemde de bulunması gerektiği görüşünde
olmuşlardır.199
195
KÂSÂNÎ, Bedâiü’s-Sanâi’, 7/3.
İBN HÜMAM, Şerhü Fethi’l-Kadir, 7/296, İBN NÜCEYM, el-Bahrü’r-Râik, 7/24 (Şamile), Fetâvâ’lVelvâliciyye, 5/69; Şâfiîler bakımından AVVÂ, et-Tahkim, s. 237.
197
İBN HÜMAM, Şerhü Fethü’l-Kadir, 7/296; Fetâvâ’l- Velvâliciyye, 5/69; ALİ HAYDAR EFENDİ,
Dürer, 4/3359; MES’ÛD EFENDİ, Mir’at, 737; H. REŞİD PAŞA, Rûhu’l-Mecelle, 8/270.
198
Şehadete ehliyetin şartları: “Akıl, büluğ, gözü görür olmak, konuşabilmek, hürriyet, adalet, iftira cezası
(hadd-i kazif) almamış olmak, dikkatli olma ve uluorta konuşmamak, şahidin davada menfaatinin
bulunmaması, şahit ile taraflardan biri arasında düşmanlık bulunmaması, kendi davası olmaması, hadiseyi
bizzat müşahede etmek.” Ayrıca şahitlerde aranan diğer özel şartlar için bkz. Abdülaziz BAYINDIR, İslam
Muhakeme Hukuku (Osmanlı Devri Uygulaması), 2. Baskı, (İstanbul: Süleymaniye Vakfı Yayınları, 2015),
s. 180-187.
199
MERGINÂNÎ, el-Hidaye 3/108; İBN NÜCEYM, el-Bahrü’r-Râik, 7/24; MAVERDÎ, Edebü’l-Kâdî,
2/379; İBN FERHUN, Tabsıratü’l-Hükkam, 1/63; YILDIRIM, “TAHKİM”, DİA.
196
43
Molla Hüsrev, Dürerü’l-Hükkam isimli eserinin “Kazâ” bölümünde “Kazâ,
beyyine, ikrar veya yeminden dönmekle başkası üzerine ilzam (gerekli kılmak) dır. Zira
kazânın hakikati, husumeti ayırmaktır. Bu da ancak ilzam ile olur. Kazâ ehli, şahâdete
ehil olan kimsedir. Çünkü her ikisi de velâyet bâbındandır. Kazâ ve şahâdet her biri
ilzamdır. Şahâdet kâdi üzerine, kazâ ise hasım üzere mülzimdir (gerekli kılıcı). Bu
sebeple şahâdete ehil olmak için gerekli şartlar, kazâya ehil olmak içinde gereklidir.
Şahadete ehil olmanın şartı, kazâya ehil olmanın da şartıdır…” diyerek konuyu
açıklamaktadır.200
Hakemin kazâya ehil olması gerektiği hususunda Hanefîler201, Hanbeliler202,
Şafiîler203, Malikîlerden Mâzerî204 ve İmamiyye’den Ebû Azbe205 gibi alimler
hemfikirdir. ‘Hakem, tahkim sırasında hâkim olur ve hükmü kadı gibi tarafları bağlar’
görüşündedirler.206 Kazaya ehliyetin şartlarının ise “İslam, akıl, bulüğ, adalet, görme ve
konuşma” olduğu hususunda yine Hanefîler, Şafiîler207, Hanbeli208 ve Malikîler209,
Zeydiyye ve İmamiyye alimleri ittifak halinde olmuşlar, Zâhirî alim İbn Hazm210 ise bu
şartların ilk üçünü kabul etmiştir.211
Hakemin sorumluluğunun, vekalet ilişkisi gibi mi yoksa hâkimin üstlendiği gibi
bir velayet ilişkisi mi olduğu tartışılmıştır:
Hz. Ömer, Osman, Ali, İbn Abbas gibi sahabîlerle birlikte Nehâî, Şa’bî,
Mâlik ve Evzâî gibi âlimler, hakemin vereceği kararların mahkeme kararı
gibi geçerli olduğu ve hâkimin sorumluluğu gibi bir velâyet yetkisine sahip
olunduğu görüşündedirler…Halbuki Ebu Hanife ve onun gibi düşünen
200
MOLLA HÜSREV, Gurer Tercümesi, 4/307; ZEYLÂÎ, Tebyîn, 5/117. Fetâvâ’l- Velvâliciyye, 5/69; ALİ
HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3359.
201
İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/428, 5/431; İBN NÜCEYM, el-Bahrü’r-Raik, 7/24; KÂSÂNİ,
Bedâiu’s-Sanaî, 7/3; MERGINANÎ, el-Hidaye, 3/108; KUDURÎ, Muhtasar, 552-553; DÛRÎ, et-Tahkim, s.
182.
202
İBN KUDAME, Muğnî, 14/93; DÛRÎ, et-Tahkim, s. 182.
203
ŞİRBİNÎ, Muğnil-muhtâc, 6/267; DÛRÎ, et-Tahkim, s. 182.
204
DÛRÎ, et-Tahkim, s. 182.
205
DÛRÎ, et-Tahkim, s. 183.
206
MERGINANÎ, el-Hidaye, 3/108; MAVERDÎ, Edebü’l-Kâdî, 2/375; İBN KUDAME, Muğnî, 14/93;
DÛRÎ, et-Tahkim, s. 183.
207
ŞİRBİNÎ, Muğnil-muhtâc, 6/262; DÛRÎ, et-Tahkim, s. 182.
208
İBN NECCÂR el-FÜTÛHÎ, Ebû Bekr (Ebü’l-Beka) Takıyyüddîn Muhammed b. Ahmed b. Abdilazîz
el-Fütûhî (ö. 972/1564), Müntehe’l-İrâdât, 5/261.
209
DERDÎR, Ebü’l-Berekât Ahmed b. Muhammed b. Ahmed ed-Derdîr elAdevî (ö.1201/1786), eş-Şerhü’lKebîr li’ş-şeyhi’d-Derdîr ve haşiyetü’d-Desûkî, 4/129; İBN FERHUN, Tabsıratü’l-Hükkam, 1/63.
210
İBN HAZM, el-Muhalla, 8/428.
211
DÛRÎ, et-Tahkim, s. 183.
44
bazı müçtehidler, hakemin, tarafların isteği dışında bir şeye
hükmedemeyeceği ve sorumluluğunun bir vekilin sorumluluğu kadar
olduğunu düşünmüşlerdir. Zira, onlara göre hakemin vazifesi, tarafların
arasını düzeltmek ve kusurlu olana uygulanacak müeyyidelerin
belirlenmesinden ibarettir.212
Mecelle’nin şerhlerinde bu problem, “hakemin vereceği kararın tarafları bağlayıcı
olması, tarafların rızalarıyla kendi üzerlerindeki ‘velayeti’ hakeme vermiş olmaları
sebebiyledir” şeklinde izah edilmektedir.213
2.1.4.1. Hakemliğin Şartları
2.1.4.1.1. Müslüman Olmak
İslam hukukunda, Müslüman kişi üzerinde, diğer dinlerden kimselerin yetkileri
(velayetleri) olamayacağı için ‘Müslüman tarafların hakemliğini de Müslümanlar
yapmalıdır’ görüşü vardır. Bu sebeple gayr-ı müslimin tahkimi geçerli değildir.214
Hakem, tahkim süresince (vakt-i eda) ve hüküm verme zamanında (vakt-i hüküm)
müslüman olmalıdır.215 Müslüman kişiler üzerine verilen hükmün ve yapılan şahitliğin
geçerli olması için bu şarttır. Yalnız bu şart, ‘tarafların Müslüman olması’ halinde
geçerlidir. Müslümanlar zimmî hakem seçseler, sonra bu kimse Müslüman olsa da
hakemliği geçerli olmaz. Zimmî olanın zimmî hakem seçmesinde ise bir mahzur
görülmemiştir.216
212
KARAMAN vdgr., Kur’an Yolu Tefsiri, 2/62.
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3360; H. REŞİD PAŞA, Rûhu’l-Mecelle, 8/270.
214
İBN HÜMAM, Fethü’l-Kadir, 7/296; Fetâvâ’l-Hindiyye, 3/397; DÛRÎ, et-Tahkim, s. 195.
215
İBN NÜCEYM, el-Bahrü’r-râik, 7/24; Fetâvâ’l-Hindiyye, 3/397.
216
İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/428; DÛRÎ, et-Tahkim, s. 197.
213
45
Fâsık217 kimse de hakem olabilir.218 Hanefi mezhebinde çoğunluk ulemâ, fâsıkın
hâkim olabileceğini ve şer’i sınırları aşmadığı sürece hükmünün geçerli olacağını beyan
etmişlerdir.219 Zira fısk, adalet sıfatına halel getiren bir husustur, fakat şehadet ehliyetini
ortadan kaldırmaz. Hakemlikte adalet, evleviyetle şarttır220, sıhhat şartı değildir. Diğer
mezhepler fâsıkın hakimliğini kabul etmemişlerdir.221
Hassaf, Kerhî ve Tahtâvî gibi ulema, fâsık ve mürteşî (rüşvet yiyen kimse) ye bu
kusurları sebebiyle güvenilemeyeceği, dolayısıyla hükümlerinin caiz olmayacağı
görüşündedirler.222 İmameyn’e göre de fâsık kimse hakimlik görevine getirilse veya
tayininden sonra fâsık ya da mürteşî olsa hemen görevi bıraktırılır (mün’azil).223
2.1.4.1.2. Eda (Fiil) Ehliyetine Sahip Olmak
Genellik ve eşitlik ilkesi uyarınca ırk, din, dil ve cinsiyet farkı olmaksızın sağ olarak
dünyaya gelen herkes hak ehliyetine sahiptir.
Hâkim olabilmek için ise, hukuki sonuç doğuran işlem ve fiilleri tam olarak
yapabilme kabiliyeti anlamına gelen eda ehliyetine sahip olmak gereklidir ki bunun
şartları, İslam hukuku bakımından, âkil (ayırt etme gücü olan-temyiz-i tâmma muktedir)
ve bâliğ (büluğa ermiş) olmaktır. Hakemliğe ehil olmak için şehadete ehliyet de şarttır.
Şehadete ehil olan, hakemliğe de ehil olur. Çünkü, başkası üzerine velayet ancak böyle
sabit olur.
Mecelle Madde 1794: Hâkimin tam olarak ayırt etme gücünün bulunması
gereklidir. Bundan dolayı küçük, akıl zayıflığı olan, görme engelli ve
217
“İslam hukukunda fısk, adalet sıfatının karşıtı bir terim olarak, kişinin büyük günahları işlemesi, küçük
günahları işlemekte ısrar etmesi veya farzları terketmesi, haramları işlemesi ve kötü davranışlarının iyi
davranışlarından daha çok olması şeklinde zâhirî bir vasıf olarak anlaşılır…Hanefîlere göre, fâsık kimse,
ihtiyaç sebebiyle kadı olarak tayin edilmişse verdiği kararlar geçerli olur, fakat böyle kimsenin kadılığa
getirilmemesi daha uygundur…” Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz: Yusuf Şevki YAVUZ, "FÂSIK", TDV
İslâm Ansiklopedisi,
https://islamansiklopedisi.org.tr/fasik (erişim 05.02.2024)
218
İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/428; İBN NÜCEYM, el-Bahrü’r-râik, 7/26; ZEYLÂÎ, Tebyin, 5/118;
Fetâvâ’l-Velvâliciyye, 5/69.
219
İBN HÜMAM, Fethü’l-Kadîr, 7/296; KÂSÂNÎ, Bedâi’u’s-Sanâi, 7/3.
220
HALEBÎ, Mülteka Tercümesi, 3/194.
221
ŞİRBİNÎ, Muğni’l-Muhtac, 6/262.
222
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3241.
223
İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/428.
46
tarafların konuşmalarını işitemeyecek kadar sağır olan kimselerin
yargılama yapması doğru değildir.224
Ali Haydar Efendi, madde 1784’te tanımlandığı üzere225, 1794. madde metnindeki
‘kazâ’ kelimesinin de hem ‘hüküm’ hem de ‘hakimlik’ manalarına geldiğini, maddede
her ikisinin de kasdedilmiş olabileceğini ve bu sebeple sayılan kişilerin hakimlikleri gibi
verdikleri hükümlerin de caiz olmayacağı görüşündedir.226
Hakemler bakımından hem tahkim süresince (vakt-i eda), hem de karar zamanında
ehliyetin bulunması şarttır.227
İslam hukuku kaynaklarında, mümeyyiz küçüklerin hakem olabileceğine ve doğru
karar verdikleri zaman hükümlerinin geçerli olacağına dair görüşler vardır. Zira, küçükler
bakımından buluğdan sonra bir yaş haddi belirlenmemiştir.228 Bir de mümeyyiz küçükler
bakımından, şehadete ehliyetin, hakem oldukları vakit (vakt-i tahkim) de değil, hakemlik
edecekleri vakit (vakt-i eda) olması gerektiğini eklemeliyiz.229 Fakat, kendi haklarını
kullanma ehliyetleri olmayan kimselerin, başkaları üzerinde velayetleri yoktur.
Hürriyetten yoksun bulunan kölenin hakemliği de aynı durumdadır. Ma’tûh, görme
engelli ve yüksek sesleri duyamayacak kadar sağır olanlar ile kazif cezası almış
kimselerin şehadet ehliyetleri yoktur, bu sebeple hakem de olamazlar.230
Hanefi, Mâlikî ve Zahirî mezheblerine göre kadınlar hakem olabilir. Çünkü,
kadınların had ve kısas dışında kazaya ve şehadete ehliyetleri vardır 231. Diğer mezhepler,
‘kadın’ın ceza davaları ve şahidliği ile ilgili erkeklerden farklı hükümlere tabi olduğunu,
bu yüzden kaza ehlinin erkek olması gerektiğini düşünmüşlerdir232.
224
“Madde 1794: Hâkimin temyiz-i tâmma muktedir olması lazımdır. / Binaen aleyh sağîr ve ma’tûh ve
a’mâ ve tarafeynin savt-i kavillerini işitemeyecek mertebe sağır olan kimesnenin kazâsı caiz değildir.”
Mecelle, s. 696.
225
“Madde 1784: Kazâ, hüküm ve hakimlik manâlarına gelir.”
226
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3240.
227
İBN NÜCEYM, el-Bahrü’r-Râik, 7/41; İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/428; Fetâvâ’l-Hindiyye,
3/397.
228
ÇELİKER, İslam hukukunda tahkim, s. 32.
229
YILDIRIM, Tahkim, s. 105.
230
Fetâvâ Velvâliciyye, 4/69.
231
İBN HÜMAM, Fethü’l-Kadîr, 7/296; İBN ABİDİN, Reddül-Muhtar, 5/428; KÂSÂNÎ, Bedâi’u’s-Sanâi,
7/3; SERAHSÎ, el-Mebsut trc., 21/216; Şeyh Muhammed b. Muhammed el-BEZZÂZÎ, Fetâvâ el-Bezzâziye,
thk. Salim Mustafa el-Bedrî, 1.Baskı, (Lübnan: Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2009), 2 cilt, 1/519; Burhanpurlu
Şeyh NİZAM, Fetâvây-ı Alemgiriyye- Fetâvây-ı Hindiyye, trc: Mustafa EFE, (Ankara: Akçağ Yayınları
1985), 6/388, 3/398; ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3359.
232
DÛRÎ, et-Tahkim, s. 184 ve 200.
47
2.1.4.1.3. Hürriyet
Hakem olacak kimsenin, hür olması gerekir. Hür olmayan kimsenin, kölenin, kendi
üzerinde velayeti olmadığı için başkası üzerinde de velayeti olamaz, şehadete ehil
değildir233. Hanefi mezhebine göre tahkim, sulh niteliğinde olduğundan mükatep ve
me’zun kölelerin tahkime gitmeleri caizdir 234.
2.1.4.2. Hakem Olabilmek İçin Gerekli Vasıflar
Mecelle Madde 1792’ de zikredilmiştir:
Madde 1792: Hâkim, bilge, anlayışı kuvvetli, doğru ve güvenilir, kararlı
ve itibar edilir olmalıdır.235
2.1.4.2.1. Adalet
Ahlâkî bir vasıf olarak herkeste bulunması gereken adaletin, hâkim ve hakemde
bulunması çok önemlidir. Hâkim, öncelikle hakîm, âdil olmalıdır. Cenab-ı Hak, Kur’anı Kerim’de “Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı
emreder…”236, “Eğer hüküm verirsen aralarında adaletle hükmet. Şüphesiz Allah âdil
olanları sever”237 buyurmaktadır. Bu sebeple, adil olmayan kimseye hakimlik vazifesi
verilmemelidir. Adil davranamayacağını bilen kimsenin hakimliği kabul etmesi,
haramdır.238
Hakimler için geçerli olan bu vasıflar, hakem için de geçerli olmalıdır zira
hükümleri, tarafları hâkim gibi bağlar.239 Fakat, Hanefi hukukçular, adalet sıfatının
hakemlik için evleviyet (tercih sebebi) olup ‘şart’ olmadığını ve bu anlamda fâsık
233
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3359.
İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/428; DÛRÎ, et-Tahkim, s. 165.
235
“Madde 1792: Hâkim, hakîm, fehîm, müstakîm ve emîn, mekîn, metîn olmalıdır.” Mecelle, s. 596.
236
Nahl suresi, 16/90.ayet.
237
Mâide Suresi, 5/42.ayet.
238
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3235.
239
İBN HÜMAM, Fethü’l-Kadir,7/316 (Ş); MERGINÂNÎ, el-Hidaye, 3/108; KUDURÎ, Muhtasar, 552553; DÛRÎ, et-Tahkim, s. 183.; CÜHENÎ, et-Tahkim, s. 234; AVVÂ, et-Tahkim, s. 238.
234
48
kimsenin hakemliğinin de caiz olacağı yönünde görüş bildirmişlerdir.240 Zira, fâsık
kimsenin şehadeti geçerlidir, öyleyse verdiği hüküm de geçerli olmalıdır. İstenilen
derecede adil kimse bulmanın zorluğundan ve belki de hakemin yapacağı işin sulh
hükmünde kabul edilmesi sebebiyle böyle bir cevaz hükmü verilmiş olmalıdır.241 Şâfiî,
Malikî ve Hanbelî hukukçulara göre ise hâkimin adalet sıfatına sahip olması şarttır.242
2.1.4.2.2. Hukuk Bilgisine Sahip Olmak
Mecelle Madde 1793’te “Hâkim fıkhî meselelere ve yargılama usulüne
vâkıf olmalı ve davadaki olayları onlara tatbik ederek çözüme ulaşabilme
iktidarı olmalıdır”243
denilmektedir.
Hanefiler haricinde, diğer mezhep hukukçularının çoğunluğu, hakemin de hâkim
gibi, tahkim konusu hakkında hukukî bilgisinin olması gerektiği görüşündedirler. Bunun
aksi durumda tahkim geçerli olmaz.244 İmam Şafii ve bazı alimler, hakem olarak tayin
edilecek kimsenin içtihad yapabilecek güçte olması ve bunun için gerekli dini bilgilerle
mücehhez olması gerektiği görüşündedir ve cahilin hakemliğini kabul etmemiştir.245 Ebû
Hanife ise, hâkimin bile müçtehid olmasını gerekli görmemektedir246. Hanefiler
bakımından, müçtehid olmak, hakem için evleviyet şartıdır.247 Şehadet ehli olması, bu
anlamda kaza ehli olması için yeterlidir.248 Aslında, Şerhü’l Hidaye’ de “Bir meseleyi, o
meselenin mahiyetini kavrayacak ve inceliklerini gözden kaçırmayacak şekilde bilen kişi,
o mesele hakkında müçtehid sayılır” denilmektedir.249 Ali Haydar Efendi de md.1793’ü
şerh ederken bu maddedeki “olmalıdır” kelimesinden, “hâkimin âlim olması şart değildir.
240
Fetâvâ’l- Velvâliciyye, 5/71.
ÇELİKER, İslam hukukunda tahkim, s. 33.
242
ŞİRBİNÎ, Muğni’l-Muhtac, 6/262.
243
“Madde 1793: Hâkim mesâil-i fıkhıyyeye ve usul-i muhakemeye vâkıf ve de’âvi-i vâkı’ayı anlara
tatbikan fasl ve hasma muktedir olmalıdır.” Mecelle, s. 596; Mehmed Ali Bey, Rehber-i Tâlibîn-i Mecelle,
(İstanbul: Dersaadet Mahmud Bey Matbaası 1305 H.) s. 537.
244
İBN RÜŞD, Bidayetü’l-Müçtehid, 4/243.
245
İBN HAZM, el-Muhalla, 8/428; ÇELİKER, İslam hukukunda tahkim, s. 35.
246
İBN RÜŞD, Bidayetü’l-Müçtehid, 4/243.
247
HALEBÎ, Mülteka Tercümesi, 3/194
248
KÂSÂNÎ, Bedâi, 7/3; DÛRÎ, Tahkim, s. 185.
249
Şeyh Bedreddin SİMAVÎ, Camiu’l-Fusuleyn, s. 42.
241
49
Başkasının fetvasıyla hükmedebilir, hatta bilgisi az olduğu halde müttaki bulunan bir zat,
hakimliğe, fâsık olan bir alimden daha layıktır” çıkarımını yapmaktadır.250
İslam hukuku bakımından, hakemin, geçerli olacak ve adil bir hüküm verebilmek
için, uyuşmazlığı çözerken, en azından, tahkîm konusunu ve umumi yargıdan farklarını,
İslâm hukukunun genel kaidelerini, örf ve âdeti, tarafların inanç ve uygulamalarına ters
düşmeyen yürürlükteki hukuk kurallarını dikkate alabilmesi gereklidir.251
2.1.4.2. Hakemlik Sözleşmesi
Hakemlik sözleşmesi, taraflar ile hakem arasında uyuşmazlığı çözmek üzere yapılan
anlaşmadır. Hakemlik sözleşmesi, Borçlar hukukuna tabi bir sözleşme olup akidlerin
kurulması için gerekli olan icap ve kabul ile kurulur.252
Mecelle’de, akit şu şekilde tarif edilmiştir:
Mecelle md.103.: Tarafeynin, bir hususu iltizam ve taahhüt etmeleridir ki
icap ve kabul irtibatından ibarettir.
Mecelle md.104. İcabın, mevzuunda neticesini gösterecek, meşru bir
tarzda kabul ile bağlanmasıdır.253
Tarifinden de anlaşıldığı gibi hukukî sonuç doğurmak üzere, taraflarca tahkime
delalet eden sözlü, yazılı veya eğer dilsiz ise tereddüte mahal bırakmayacak şekilde olmak
üzere işaret ile ifade ettikleri icap ve hakemin kabulü (iki irade), hakem sözleşmesini
oluşturur.254
Tahkimin rüknü, hakem tayin etmeyi belirleyen ifadelerle, hakem tayin
edilmesidir.255
İslam hukukunda, böyle bir sözleşmenin yapılabilmesi için yazılı şekil şartı
yoktur. Tarafların “bizim aramızda hakemlik yap” veya “biz seni hakem tayin ettik”
şeklinde ifade edecekleri bir icap ve hakem olması istenen kimsenin bu icabı kabul etmesi
250
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3239.
KÂSÂNÎ, Bedâiü’s-Sanâi’, 7/3; AVVÂ, et-Tahkim, 237; CÜHENÎ, et-Tahkim, s. 234.
252
DÛRÎ, et-Tahkim, s. 115; CÜHENÎ, et-Tahkim, s. 30. İslam hukukunda akdin kuruluş şartları için bkz.
ZERKÂ, Medhal, 1/405-418; EL-HAFİF, Hukuki İşlemler, s. 233 vd.
253
Mecelle, s. 37.
254
El-HAFİF, Hukuki işlemler, s. 232; DÛRÎ, et-Tahkim, s. 114,167; ZERKA, Medhal, 1/408.
255
İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/428.
251
50
suretiyle sözleşme ‘geçerli’ olarak kurulur.256 Bilhassa tahkim sözünün kullanılması
gerekli değildir.257 Hakemlik sözleşmesi, ‘teklifi içeren yazı’ veya ‘sözlü teklif’, bir
haberci ile karşı tarafa ulaştırıldıktan sonra hakemin kabulü yoluyla da kurulmuş olur.258
İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren, kaza işlerini yürüten hakimlere, çalışmalarına
mukabil bir ücret ödenmiştir.259 Hakem de yaptığı işle bir hizmet göreceği için ücret talep
edebilir.
2.1.4.4. Hakemin Yetki ve Sorumlulukları
Hakemler, uyuşmazlığı çözerken, İslam Hukuku prensiplerine göre ve adaletle çözmek
durumundadırlar. Hakem, hukukun genel kuralları çerçevesinde, kendisini hakem tayin
eden kimseler için ve kendisine çözmesi için gösterilen konuda, bir ictihad hürriyetine
sahip olarak uyuşmazlığı halletmek yetkisine sahiptir. Bir hakkın tazmini söz konusu
olduğunda, kusurlu bulduğu taraf için tazmin cezası verebilir.260 Fakat, hakemler, genel
yargının yetkisi dahilinde olan hapis, haciz ve cebrî icra gibi tasarruflarda
bulunamazlar.261 Hakemlerin, lehlerine şehadetleri geçerli olmayan (anne-baba, eş ve
çocuklar gibi) yakınlarının lehine verdiği hükümler geçerli olmayıp, aleyhlerine verdiği
hükümleri geçerlidir.262
Hakemin, verdiği hüküm ile ilgili sorumluluğuna gelince, ağır kusurlarından
sorumlu tutulması, hafif kusur ve ihmallerinden ise sorumlu tutulmaması yönündedir.263
Tahkimin bir yargılama faaliyeti olarak görüldüğü ve Mecelle’de bu yargılama
usulüne dair bir bölüm ayrıldığı gözetildiğinde, hakemin bir yargılama faaliyeti üyesi
256
İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/428.
İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/428; “Mecelle Madde 3: Ukudda itibar, makâsıd ve meâniyedir. Elfaz
ve mebâniye değildir.”; H. REŞİD PAŞA, Rûhu’l-Mecelle, 8/271.
258
DÛRÎ, et-Tahkim, 159-164.
259
YILDIRIM, Tahkim, s. 99.
260
CÜHENÎ, et-Tahkim, s. 189.
261
YILDIRIM, Tahkim, s. 133.
262
İBN NÜCEYM, el-Bahrü’r-Raik,7/48 Okul; İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/431; MERGINÂNÎ, elHidaye, 3/108; YILDIRIM, Tahkim, s. 132.
263
YILDIRIM, Tahkim, s. 137.
257
51
olarak, hâkimin edebine sahip olmasının uygun olduğu söylenebilir.264 Bu adab,
Mecelle’nin 1795-1799. maddelerinde ayrıntılarıyla açıklanmıştır.265
2.1.5. Madde 1843: Hakemin Birden Fazla Olabilmesi
Mecelle Madde 1843: Hakemin birden fazla olmasında sakınca yoktur. /
Yani bir hususa iki yahut daha fazla kimsenin hakem tayin edilmesinde
sakınca yoktur. / Davacı ve davalı taraflar birer hakem atasalar sakıncası
olmaz.266
Bu maddedeki hüküm, devlet yargısında bir mahkemeye birkaç hâkim
atanabilmesine benzetilmiştir.267 Mecelle md. 1802’de “Bir davayı birlikte dinlemek ve
hükmetmek üzere nasb olunan iki hâkimden yalnız birisi o davayı dinleyip hüküm
veremez.” denilmektedir. Çünkü hâkimi atayan makam, iki hâkimin birlikte
hükmetmesini şart kılmış olup tek hâkimin hükmü, bu talebin gereğini yerine getirmemiş
olur.
Yine, Mecelle md. 1465’te “Bir kimse iki kişiyi birden vekil etse, vekil oldukları
hususta yalnız biri işlem yapamaz” denilmektedir.
Hakemlik bakımından da durum aynıdır. Davalı ve davacı ittifakla bir hakem
belirleyebilir veya her biri ayrı ayrı kendi hakemlerini belirlerse, bu hakemler birlikte
davayı görür ve birlikte hüküm verir.268 Böyle yapılmasında herhangi bir sakınca yoktur.
Fakat İslam hukukçuları, iki hakem belirlendiği zaman, bu hakemlerin şahsî özellikleri
264
BALCI, İhtilaf, s. 93.
“Mecelle 1795. Madde: Hâkim, yargılama oturumunda, alış-veriş ve şakalaşma gibi oturumun
saygınlığını zedeleyecek fiil ve hareketlerden kaçınmalıdır.” Mecelle 1796. Madde:” Hâkim, iki taraftan
hiçbirinin hediyesini kabul etmez.” Mecelle Madde 1797: Hâkim, iki taraftan hiçbirinin ziyafetine gitmez.
Mecelle 1798. Madde: “Yargılama sırasında hâkim, iki taraftan yalnız birini evine kabul etmek ve karar
oturumunda biriyle yalnız kalmak veyahut ikisinden birine el veya göz veya baş ile işaret etmek veya
onlardan birine gizli bir şekilde veya onların bilmediği bir dilde söz söylemek gibi töhmet ve olumsuz
kanaat oluşmasına sebep olabilecek hal ve harekette bulunmamalıdır. Mecelle Madde 1799: “Hâkim iki
taraf arasında adil davranmakla görevlidir. / Bundan dolayı taraflardan biri, ileri gelenlerden ve diğeri
sıradan insanlardan olsa bile yargılama sırasında, iki tarafı oturtmak ve kendilerine bakışlarını çevirmek ve
konuşma yöneltmek gibi yargılama ile ilgili işlemlerde tamamen adil olması ve eşit davranması gereklidir.”
266
“Madde 1843: Muhakkemin te’addüdü caizdir. / Ya’ni bir hususa iki yahut daha ziyade kimesnenin
hakem nasb olunması caizdir. / Müdde’î ve müdde’â aleyh taraflarından birer hakem nasb etseler caiz olur.”
Mecelle, s. 611.
267
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3239.
268
İBN NÜCEYM, el-Bahrü’r-Raik, 7/26; İBN HÜMAM, Fethü’l-Kadir,7/316 (Ş); SERAHSÎ, el-Mebsut
trc., 21/62; Fetâvây-ı Hindiyye, 6/393,3/399.
265
52
ve birbirlerine karşı denge unsuru oluşturabilmeleri açısından sahip olmaları gereken
nitelikler konusunda ihtilafa düşmüşlerdir.269 Tartışılan kalemlerin çokluğu, bu hükmün
uygulanmasının güçlüğünü göstermektedir.
Taraflar, bir uyuşmazlığı çözmek üzere iki hakem belirlemişlerse, ikisinin birlikte
bulunması lazımdır. Hakemlerden biri, diğerinin yokluğunda hüküm verse geçerli olmaz,
zira ikisinin birlikte görüş ve rızalarının olması murad edilmiştir.270 Hanefî, Şâfiî ve
Malikî alimler bu konuda görüş birliği halindedirler.271
2.1.6. Madde 1844: Hakem Kararlarında Oybirliği Şartı
Mecelle Madde 1844: “Yukarıda açıklandığı gibi hakemler birden fazla
olduklarında hepsinin görüşünün müttefik olması gerekir. Yalnız birisi
karar veremez.”272
Bu maddede, hakemler birden fazla oldukları zaman, hükümde oybirliğinin şart
olduğu ifade edilmektedir. Taraflar, birden fazla hakem belirlediklerine göre, hepsinin
görüş ve rızalarına ihtiyaç duymuşlardır.273 Bu durumda yalnızca birinin hükmü yeterli
olmadığı gibi, biri başka diğeri başka tarzda hüküm verecek olursa yine anlaşma
sağlanamayacak ve tahkim geçersiz olacaktır.274
Taraflar, ikiden fazla, mesela üç veya dört kişiyi hakem olarak seçip hükmün,
çoğunluğun görüşüne uygun olarak meydana gelmesine izin vermiş olabilirler. Ali
Haydar Efendi, çoğunluğun görüşü uyarınca hüküm oluşmuş olsa bile, başlangıçta bu izin
verilirken hangi hakemlerin çoğunluğu oluşturacağı bilinemeyeceği için, bu hükmün yine
geçersiz olacağı görüşündedir. Çünkü, hükmü oluşturacak hakemlerin belirli (muayyen-
269
DURÎ, et-Tahkim, s. 326-340.
MOLLA HÜSREV, Gurer ve Dürer Tercümesi, 4/324; MERGINÂNÎ, el-Hidaye Tercümesi, 3/189; İBN
ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/431; İBN NÜCEYM, el-Bahrü’r-Râik, 7/26; Fetâvây-ı Hindiyye, 6/390,
3/399; Fetâvâ’l- Velvâliciyye, 5/69; MES’ÛD EFENDİ, Mir’at, s. 738.
271
DÛRÎ, et-Tahkim, s. 172.
272
“Madde 1844: Ber vech-i bâlâ muhakkemler müte’addid oldukları surette hepsinin re’yi müttefik olmak
lazımdır. Yalnız birisi hükmedemez.” Mecelle, s. 611; M. ZİYAEDDİN, Mecelle, s. 1180.
273
MERGINÂNÎ, el-Hidaye, 3/108; MES’ÛD EFENDİ, Mir’at, s. 738.
274
İBN HÜMAM, Fethü’l-Kadir, 7/320; İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/431; İBN NÜCEYM, elBahrü’r-Râik 7/26; Fetâvây-ı Hindiyye, 6/390, 3/399; Fetâvâ’l- Velvâliciyye, 5/69.
270
53
ma’lum)275 olması gereklidir ve başlangıçta çoğunluğun hangi hakemlerden oluşacağını
bilmek mümkün değildir.276
2.1.7. Madde 1845: Hakemlere Başka Hakem Tayin Etme Yetkisinin
Verilmesi
Mecelle madde 1845: Hakemler, iki taraftan hakem atamaya yetkili iseler,
diğer bir kimseyi hakem tayin edebilirler. Yetkili değilseler edemezler.277
Taraflar ve hakem arasındaki ilişkinin, ‘bir vekalet ilişkisi’278 olarak da
değerlendirilebileceği ve ‘başka hakem tayinine iznin’ de vekalete dair olduğu
düşünüldüğünde, Mecelle md.1459’da belirlendiği şekliyle bu ‘vekalet ilişkisine binaen’,
hakemlerin yeni bir vekil-hakem tayin etmeleri mümkün olur. Zikredilen maddede279,
vekalete konu olacak işin belirli olması şartıyla, bir işi yapmak için yetkilendirilmiş
vekilin, bir başka kimseyi daha vekil tayin edebileceği düzenlenmektedir.
Hakemler, eğer ‘tahkim yetkisi kullanacak başka bir hakem’ tayin etmeye yetkili
değil iseler, yeni bir hakem daha tayin edemezler.280 Bu durumu da hâkimlerin kendi
vazifeleri dahilinde ‘naib’ atamalarına benzetebiliriz281 ki, Mecelle madde 1805’te
“Hâkim, eğer naib atamaya ve azletmeye yetkili ise diğer kimseyi kendisine naip olarak
atayabilir ve azledebilir. Yetkili değilse edemez…” denilmektedir.
Her halükârda hakemler, yetkili olmadıkları halde, başka bir hakem tayin
etmişlerse, tarafların sonradan bu duruma onay vermesi halinde yeni hakem tayini geçerli
275
Bkz: Yukarıda Mecelle madde 1790’ ın açıklaması. DÛRÎ, et-Tahkim, s. 236.
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3362.
277
“Madde 1845: Hakemler, tarafeynden tahkime me’zûn iseler diğer bir kimseyi tahkim edebilirler. Değil
iseler edemezler.” Mecelle, s. 612.
278
H. REŞİD PAŞA, Rûhu’l-Mecelle, 8/281: H. Reşid Paşa, burada İmam Muhammed’in görüşünün
benimsendiğini ve tahkimdeki hakem-taraflar ilişkisinin vekalet olarak vasıflandırıldığını ifade etmektedir.
279
“Mecelle Madde 1459: Bir kimse bizzat yapabileceği hususlar ve işlemlerle ilgili her hakkın yerine
getirilmesinde ve elde edilmesinde başkasını vekil edebilir. / Meselâ bir kimse satış, satın alma, kiraya
verme, kiralama, rehin verme, rehin alma, emanet bırakma, emanet alma, hibe verme, hibe kabul etme,
sulh, ibra, ikrar, da’va, ön alım talebi, payların ayrılması, borç ödeme, borç tahsili ve malı teslim alma için
bir kimseyi vekil etse hukuka uygun olur. / Fakat vekalete konu olan işin belirli olması gerekir.”
280
KÂSÂNÎ, Bedaiü’s-Sanâi’,7/29; İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/431; Fetâvây-ı Hindiyye, 6/392.; M.
ZİYAEDDİN, Mecelle, s. 1180; MES’ÛD EFENDİ, Mir’at, s. 738.
281
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3362.
276
54
olur ki Mecelle madde 1453’te “Sonradan verilen onay, önceden verilmiş vekalet gibidir”
denilmektedir.282
2.1.8. Madde 1847: Hakemin Azli
Mecelle Madde 1847: Hakemin karar vermesinden önce, iki taraftan her
biri hakemi azledebilir. / Şu kadar var ki; iki taraf onu hakem tayin edip de
Sultan tarafından atanmış ve yardımcı-nâib atama yetkisi olan hâkim de
onun hakemliğini onaylarsa, o hakem, bu hâkimin yardımcısı-nâibi
yerinde olur.283
Taraflardan herhangi biri veya ikisi birlikte, hükümden önce284, hakemi
azledebilir. Tahkim akdi, aslı itibariyle bağlayıcı (lâzım) olmayan, fakat hükümden sonra
bağlayıcı (lüzum ifade eden) olan akitler grubundandır 285. Bu sebeple, hakem tayini iki
tarafın birlikte rızasıyla olsa bile, yalnız bir tarafın hakemi azletme tasarrufu, geçerli olur
286
. Hakem, bir tarafın azletme tasarrufundan sonra, diğer taraf hakkında hüküm verse,
geçerli olmaz. Aynı şekilde, hakem, tarafların birkaç davasını çözmek üzere tahkim
olunmuşsa, mesela iki dava hükme bağlandıktan sonra, taraflardan biri hakemi azletmiş
olsa, hükme bağlanmış davalar bakımından hüküm, geçerli olmaya devam eder. Fakat,
hükme bağlanmamış diğer davalar bakımından, hakemin hükmü geçerli olmaz. Çünkü
diğer davalar bakımından velayeti sona ermiştir.287
Hakem, hüküm verip davayı sona erdirdikten sonra ise, hakemin hükmünden geri
dönüş yoktur.288
Hakemin azli (mün’azil olması-görevinin sona ermesi) şu şekillerde olur:
1. Taraflardan biri veya her ikisinin birden azil iradesini beyan etmesiyle.
282
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3362; BİLMEN, Kâmus, s. 251.
Madde 1847: “Muhakkemin hükmünden evvel tarafeynden her biri ânı ‘azledebilir. / Şu kadar var ki
tarafeyn ânı tahkim edip de taraf-ı sultânîden mansub ve nâ’ib nasbına me’zûn olan hâkim dahi ânı mücîz
olsa, hâkim ânı istihlâf etmiş olmasıyla ol muhakkem bu hâkimin nâ’ibi menzilesinde olur.” Mecelle, s.
612.
284
“Bu ifade kayd-ı ihtirâzîdir: M. ZİYAEDDİN, Mecelle, 1181.”; SERAHSÎ, el-Mebsut trc., 16/111; İBN
NÜCEYM, el-Bahrü’r-Râik, 7/26; İBN HÜMAM, Fethü’l-Kadir, 7/317; KÂSÂNÎ, Bedâiü’s-Sanâi’, 7/3.
285
ZERKÂ, Medhal, 1/528.
286
Fetâvâ’l- Velvâliciyye, 5/69; MES’ÛD EFENDİ, Mir’at, 739; H. REŞİD PAŞA, Rûhu’l-Mecelle, 8/284.
287
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3364.
288
HALEBÎ, Mülteka Tercümesi, 3/211; ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3364; BİLMEN, Kâmus,
8/252; Fetâvâ’l- Velvâliciyye, 5/69; Hanbeliler bakımından AVVÂ, et-Tahkim, s. 242.
283
55
2. Hakemlik için belirlenen sürenin (tahkim süresinin) bitmesiyle.289
3. Hakemin şehadet ehliyetini yitirmesiyle (mesela hüküm vermeden önce görme
engelli olması).
Hüküm oturumu devam ederken, taraflardan biri hakemi azlettiğini söylese ve
buna rağmen hakem “aranızda hükmettim” şeklinde durumu beyan etse, verdiği hüküm
geçerli olur. Fakat tarafın azil iradesini belirtmesinden hemen sonra hakem, hüküm
meclisinden kalkar (kıyam ederse) ve sonra “aranızda hükmettim” derse hakemin hükmü
geçersiz olur.290
1847. maddenin ikinci fıkrasında; eğer naib atamaya yetkili hâkim, tarafların tayin
ettiği hakemi kabul edip onay verdiyse, artık hakem, o hâkimin nâibi mertebesinde olur
ki, taraflar, nasıl hâkimi azletme yetkisine sahip olamazlarsa aynı şekilde o hakemi de
azledemezler, denilmektedir.291
2.1.9. Madde 1848: Hakem Hükmünün Kapsamı
Mecelle Madde 1848: Hâkimlerin yargı çevresindeki halkın tamamı
hakkında vermiş oldukları kararlar nasıl ki yerine getirilmesi gereklidir,
hakemlerin de onları hakem tayin edenler hakkında ve hakem tayin
edildikleri konuda verdikleri kararların o şekilde yerine getirilmesi
gereklidir. / Bundan dolayı hakemler, yasal usulüne uygun karar verdikten
sonra, iki taraftan hiçbiri o kararı kabulden kaçınamaz.292
Bu maddenin ilk fıkrasında; hakemlerin, kendilerini hakem tayin eden taraflar
bakımından, hakemlik istedikleri konuda verdikleri kararın geçerli ve bağlayıcı olduğu,
kararın yerine getirilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Zira, hakemlerin hükmü,
kendilerini tahkim edenler üzerine olan velâyet-i şer’iyyeden sâdır olmuştur.293 Şafiîler,
289
Mecelle md. 1846.
İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/431; Fetâvây-ı Hindiyye, 6/391; MES’UD EFENDİ, Mir’at, s. 739;
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3364.
291
SERAHSÎ, el-Mebsut, trc. 21/221; M. ZİYAEDDİN, Mecelle, s. 1182.
292
“Madde 1848: Hâkimlerin kazâları dahilindeki ahâlînin cümlesi hakkında hükümleri nasıl ki lâzımü’licrâ ise muhakkemlerin dahî anları tahkim edenler hakkında ve muhakkem oldukları hususta hükümleri ol
veçhile lâzım olur. / Binâen aleyh hakemler usul-i meşru’asına muvafık olarak hükmettikten sonra
tarafeynden hiçbirisi ol hükmü kabulden imtina’ edemez.” Mecelle, s. 612; M. Ali Bey, Rehber, s. 552.
293
SERAHSÎ, el-Mebsut, trc. 16/111; İBN HÜMAM, Fethü’l-Kadir, 7/316; M. ZİYAEDDİN, Mecelle,
1182; H. REŞİD PAŞA, Rûhu’l-Mecelle, 8/286.
290
56
Malikî ve Hanbelîler de aynı görüştedirler.294 1842. Maddenin açıklamasında ifade
edilenler, aynen bu fıkra için de geçerlidir.
İkinci fıkrada ise; hakemler, tesbit edilen veya tesbit edilmemiş bile olsa hukuka
uygun olarak, hakemlik etmek üzere tayin oldukları hususlarda bir hüküm inşa ettilerse,
taraflar, hiçbir şekilde bu hükmü kabul etmekten kaçınamazlar, denmektedir.295 İslam
hukukçuları, hakem hükmünün, sonradan hakemle ilgili herhangi bir problem
(kaybolması, hapsedilmesi vs.) vaki olsa bile geçersiz olmayacağı konusunda
hemfikirdirler. Çünkü hakem, taraflar bakımından, atanmış hâkim (müvellâ kâdı)
hükmündedir.296 Fakat tahkim süresinin geçmesinden sonra verilen hüküm, hakemin
tahkim süresinde irtidat etmesi veya taraflardan birince azledilmiş olması durumları
bundan istisna edilmiştir.
Bu hükmün bir başka istisnası, lehine hükmedilen tarafın, hakemin usul ve
füruundan biri veya eşi olmaması gereğidir. Zira hakem, bunlar lehine hükmedemez, ama
aleyhlerine hükmedebilir.297 Nitekim bu hüküm, hâkim için, Mecelle md. 1808’de,
“Lehine karar verilen, hâkimin üst soyundan veya altsoyundan biri ve karısı ve karar
verilecek malda ortağı ve işçisi ve hâkimin nafaka vermesiyle geçimini temin eden adamı
olmaması şarttır.” şeklinde ifade edilmiştir.
2.1.10. Madde 1849: Hakem Kararlarının Onanması
Mecelle Madde 1849: Hakemin kararı, Sultan tarafından atanmış hâkime
arz olunduğunda, usule uygunsa kabul eder ve onaylar. Değilse bozar.298
294
AVVÂ, et-Tahkim, s. 236, 239, 242.
NESEFÎ, Kenzü’d-Dekâik, 465; İBN HÜMAM, Fethü’l-Kadir, 7/296; İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar,
5/429; ZEYLAÎ, Tebyîn, 5/118; İBN NÜCEYM, el-Bahrü’r-Râik, 7/26; MERGINÂNÎ, el-Hidaye
tercümesi, 3/187; MOLLA HÜSREV, Gurer ve Dürer, 4/324; HALEBÎ, Mülteka’l-Ebhur (İ. Mülteka elEbhur Tercümesi), 3/211; ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3365; MES’ÛD EFENDİ, Mir’at, s. 739;
Fetâvâ Velvâliciyye, 5/69.
296
Fetâvâ Velvâliciyye, 5/69, DÛRÎ, et-Tahkim, s. 628-629.
297
İBN HÜMAM, Fethü’l-Kadir, 7/320; İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/431; İBN NÜCEYM, elBahrü’r-Râik, 7/28.
298
“Madde 1849: Muhakkemin hükmü taraf-ı sultânîden mansub hâkime arz olundukta muvafık-ı usul ise
kabul ve tasdik eder. Değil ise nakz eyler.” Mecelle, s. 613.
295
57
Bu maddede, hakem kararının umumi yargıdaki hâkime veya kararı tetkik etmek üzere
seçilmiş-tayin edilmiş ikinci hakeme299 arz olunması durumunda, hâkimin veya ikinci
hakemin, kararı usul300 bakımından inceleyerek, uygun bulduğu takdirde onaylayacağı
beyan edilmektedir. Eğer hüküm, tetkik makamı tarafından uygun bulunursa, onay ve
tasdik görür.301 Böylece hüküm, o olaylar ve kişiler bakımından baştan verilmiş mahkeme
hükmü gibi olur, kesin hüküm karakterini kazanır ve sadece kesin hükmün iptaline karşı
başvurulabilecek yollarla iptal edilebilir.302
Tetkik makamının incelemesinden, hükmün ‘usule uygun olmadığına’ karar
verilirse, hüküm iptal olunur.303 ‘Usule uygun olmamak’, iki bakımdan söz konusu
olabilir:304
1. Hakemin hükmü, hiçbir mezhebe uygun olmadığı için hata edilmiştir. Burada
hükmün, sadece kendisine arz olunan hâkimin veya ikinci hakemin
mezhebine uygun olmaması değil, hiçbir mezheb ve müçtehidin görüşüne
uygun olmaması kastedilmektedir. Böyle bir hükme rıza göstermek, zulüm
olur. Muhakkak iptal edilmesi gereklidir.305
2. Hakemin hükmü, kendisine arz olunan hâkimin taklid ettiği müçtehidin
görüşüne veya mezhebine uygun olmamakla beraber, başka bir mezhebe veya
müçtehidin görüşüne uygun olabilir. Bu durumda da hüküm iptal olunur.
Çünkü hakemin velâyeti, sadece onu hakem tayin eden taraflar bakımından
geçerlidir. Hâkim bakımından hakem, hakemliği onaylanmış bir kimse veya
bu usulle nâib olmuş bir kimse değilse, sıradan bir kimse hükmündedir.
Hâkim, umumi velayet sahibi bir kimse olarak, kendisinin katılmadığı bir
hükmün icrasına onay vermek durumunda değildir.306
299
İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/431: “Bahr’da, bir hakemin verdiği karar, ikinci hakeme iletilse, ikinci
hakem kadı mesabesindedir. Görüşüne ve mezhebine uygun gördüğü birinci hakemin kararını uygular, aksi
halde iptal eder.’ denmektedir.” İBN NÜCEYM, el-Bahrü’r-Raik, 7/29.
300
Burada ‘usul’ kelimesiyle ifade edilmek istenen, hakem kararının şeriata uygunluğu bakımından
‘davanın esasının’ incelemeye tabi tutulmasıdır. Yoksa bugün hukukta ifade edildiği şekliyle sadece şekil,
yetki vb. şartları ifade eden ve esasın dışındaki usul kuralları değildir.
301
İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/431; İBN HÜMAM, Fethü’l-Kadir, 7/317; İBN NÜCEYM, Bahrü’rRaik, 7/27; Fetâvâ’l- Velvâliciyye, 5/69; KÂSÂNÎ, Bedâiü’s-Sanâi’,7/3; MES’ÛD EFENDİ, Mir’at, s. 739;
H. REŞİD PAŞA, Rûhu’l-Mecelle, 8/290.
302
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3365.
303
HALEBÎ, Mülteka’l-Ebhur (İ.Mülteka el-Ebhur Tercümesi), 3/211.
304
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3365.
305
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3365.
306
Fetâvâ’l- Velvâliciyye, 5/69.
58
Bazı Şâfiiler, Malikîler, İmâmiyye, Zeydîlerden İmam Yahya, İbn Ebî Leyla ve
Hanbeliler, hükmün açıkça adaletsiz olması durumunda iptal edilebileceği, zira bu
durumda tahkimi geçerli kılan taraf rızasının olmadığı düşüncesindedirler.307
Ali Haydar Efendi, Mecelle 1838. Maddeyi izah ederken hâkimin hangi hallerde
ve ne şekilde hükmü iptal edebileceğini geniş ayrıntılarıyla izah etmiştir.308
Hanefî mezhebinde, hâkimin hükmü ile hakemin hükmü arasında bazı farklılıklar
vardır. Şöylece özetleyebiliriz:309
1. Hakemin hükmünün geçerli olması için, tarafların, hakemin hakemliğine razı
olmuş olmaları gereklidir. Aleyhine hüküm verilen taraf, hükme rıza
göstermese bile, hüküm geçerli olmaya devam eder. Hâkimin reddi sebepleri
haricinde, resmi vazifeli hâkimin vazifesine itiraz etmek hakkı yoktur.
2. Had, kısas ve âkıle üzerine diyet hususlarında tahkim caiz değildir. Fakat
hâkimin hükmü geçerlidir.
3. Hakem tayin eden tarafların, hüküm verilmeden önce hakemi azletmeye
hakları olmasına rağmen, hâkim bakımından böyle bir hak yoktur.
4. Ayıp sebebiyle iadede, hakemin vermiş olduğu hüküm, satıcının satıcısına
sirayet etmez. Fakat, hâkimin hükmü, delil ile birlikte geçerli olur.310
5. Hakemin hükmü, hâkimin görüşüne uygun değilse, hâkim onu iptal eder.
Halbuki, eğer kitap, sünnet ve icma’a aykırı değilse bir hâkim, diğer hâkimin
hükmünü iptal etmez.
6. Hakemin vakıf hakkındaki hükmü ile vakıf lâzım olmaz, fakat hâkimin
hükmüyle olur.
7. Hakemin, hakemliğinin bir şarta bağlanması veya ileri bir zamana izafe
edilmesi, müfta bih olan Ebû Yusuf’un görüşüne göre caiz değildir.
8. Hakem, hâkime ve hâkim de hakeme mektub yazamaz.311
307
DÛRÎ, et-Tahkim, s. 630; AVVÂ, et-Tahkim, s. 236, 242.
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3348-3353.
309
İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/431-432; ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3366.
310
İBN NÜCEYM, el-Bahrü’r-Râik, 7/26.
311
SERAHSÎ, el-Mebsut trc., 21/221.
308
59
9. Hakemin bir vâris için verdiği hüküm, diğer vârisler için geçerli olmaz.
Neseb, hürriyet, nikah ve velâ davalarında verilen hakem hükmü, diğer
kimseler açısından geçerli olmayıp, mahkeme hükmü gibi değildir.312
2.1.11. Madde 1850: Hakemlere Sulh Yetkisinin Verilmesi
Mecelle Madde 1850: İki taraf yasal kurallara göre karar vermeye yetkili
kıldıkları hakemleri, uygun gördüklerinde sulhen uyuşmazlığı gidermeye
de yetkili kılsalar, hakemlerin sulhen uyuşmazlığı gidermeleri geçerli olur.
Şöyle ki, iki taraftan biri hakemlerden birini ve diğeri de öbürünü
anlaşmazlığa konu olan hususun o şekilde sulhen düzeltilmesine de vekil
edip onlar da Kitab-ı Sulh de yer alan meselelere göre sulhen uyuşmazlığı
giderseler işbu sulh ve düzeltmeyi iki taraftan biri kabulden kaçınamaz.313
Bu maddede, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı çözmek üzere yetki verdikleri
hakemlere,
eğer
şartlar
elveriyorsa,
uyuşmazlığı
sulh
anlaşması
yaparak
çözebileceklerine dair yetki de verirlerse, ulaşılacak sonucun geçerli olduğu
bildirilmektedir. İki taraf bakımından yetkilendirilmiş hakemlerin, Kitab-ı Sulh’de314 yer
alan çözüm usullerine uyarak uyuşmazlığı sulh ile bitirmeleri durumunda, ulaşılan sonuç,
kendileri için bağlayıcı ve kabulden kaçınamayacakları bir hüküm teşkil eder.315
Mecelle md. 1459’da316 “Bir kimse bizzat yapabileceği hususlar ve işlemlerle
ilgili her hakkın yerine getirilmesinde ve elde edilmesinde başkasını vekil edebilir”
denilmektedir. Taraflar, sulh yapılmasına müsait durumlarda, bizzat sulh olabilecekleri
gibi vekil de tayin edebilirler. Fakat, bu vekâletin sulh anlamında geçerli sonuç
312
İBN NÜCEYM, el-Bahru’r-Râik, 7/26.
“Madde 1850: Tarafeyn ahkâm-ı meşrû’asına tevfikan hükme me’zun kıldıkları muhakkemleri, lede’ttensîb sulhen tesviyeye dahî me’zûn etseler, muhakkemlerin sulhen tesviyeleri mu’teber olur. Şöyle ki
tarafeynden biri muhakkemlerden birini ve diğeri dahî öbürünü münâza’un fîh olan hususun ol veçhile
sulhen tesviyesine dahî tevkil edip de anları dahî Kitab-ı Sulh’de münderiç olan mesâile bi’t-tevfîk sulhen
tesviye etseler işbu sulh ve tesviyeyi tarafeynden biri kabulden imtina’ edemez.” Mecelle, s. 613; MES’ÛD
EFENDİ, Mir’at, s. 739.
314
Kitab-ı Sulh için bkz: Mecelle madde 1531-1561. Mecelle, s. 482-493.
315
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3366-3367.
316
“Madde 1459: Bir kimse bizzat yapabileceği hususlarda ve muamelâta dâir olan her hakkın îfâ ve
istîfâsında başkasını tevkil edebilir…” Mecelle, s. 457.
313
60
doğurabilmesi için, Mecelle 1460’ta317 ifade edildiği gibi, vekilin sulh anlaşmasını
müvekkili ‘adına ve hesabına’ yapması gereklidir.318
Taraflardan biri bir hakemi ve diğeri diğer hakemi vekil edebilir veya her ikisi
birlikte bu hakemleri sulhe vekil edebilirler. Böyle bir durumda, bu hakemler, Kitab-ı
Sulh’deki usullere uygun olarak ve müvekkilleri adına ve hesabına sulha ulaşıp anlaşma
tamamlandığında, artık taraflar bu anlaşmadan dönemezler. Zira, Mecelle madde
1556’da319 “Sulh tamam olduğunda, yalnız taraflardan biri ondan dönemez. Ve davacı
sulhle, sulh bedeline malik olur. Ve artık da’vada hakkı kalmaz. Ve da’valı da sulh
bedelini ondan geri alamaz.” denilmektedir.
2.1.12. Madde 1851: Yetkisiz Hakem Kararına İcazet
Mecelle Madde 1851: Bir kimse hakem tayin edilmemiş olduğu halde, iki
kişi arasındaki davayı çözdükten sonra, iki taraf ona razı olsalar ve onun
kararını onaylasalar, kararı hüküm doğurur. (1453). Maddeye bak.320
Bu maddede, iki kişinin arasındaki uyuşmazlık bakımından, ‘fuzûlî’ (vekaletsiz
işgören) hükmünde olan kimsenin, verdiği hükümden bahsolunmaktadır. Daha önce
hüküm vermek üzere yetkilendirilmemiş bu kimsenin, verdiği hükme, taraflar sonradan
razı olup onay verirlerse, bu hüküm geçerli olur.321
Taraflar arasındaki uyuşmazlık bakımından fuzulî (vekaletsiz işgören) hükmünde
olan kimsenin, ‘hakem olmaya ehil’ olması gereklidir. ‘Hakemliğe ehliyet’ açısından bu
kimsenin, hem hüküm verdiği (vakt-i hüküm) zaman hem de taraflar hükme onay verdiği
zaman (vakt-i tahkim) ehil olması gereklidir. Mesela, mümeyyiz bir küçük uyuşmazlığın
çözümü için hüküm verse, buluğdan sonra verilen icazet, bu anlamda geçerli
olmayacaktır.322 Zira, hakem olacak kimsenin, Mecelle md. 1794’te zikredildiği üzere
317
“Madde 1460: Hîbe ve iâre ve rehin ve îda ve ikrâz ve şirket ve mudârabede ve ‘an inkâr sulh de vekilin
akdi müvekkiline muzâf kılması lâzımdır. Müvekkiline muzâf kılmaz ise sahih olmaz.” Mecelle, s. 457.
318
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3367.
319
Madde 1556 için bkz. Mecelle, s. 491; ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/2694.
320
“Madde 1851: Bir kimse tahkim olunmamış olduğu halde, iki kişi beynindeki da’vayı faslettikten sonra
tarafeyn âna râzı ve ânın hükmünü mücîz olsalar hükmü nâfiz olur. 1453.maddeye bak.” Mecelle, s. 613.
321
İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/429; Fetâvây-ı Hindiyye, 6/393, 3/400. ALİ HAYDAR EFENDİ,
Dürer, 4/3267; MES’ÛD EFENDİ, Mir’ât, s. 740.
322
Bkz: Mecelle md.1790. ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3232. H. REŞİD PAŞA, Rûhu’l-Mecelle,
8/293.
61
“…tam olarak ayırt etme gücünün bulunması gereklidir. Bundan dolayı küçük, bunamış
…kimselerin yargılama yapması caiz değildir.”
Taraflar, aralarındaki uyuşmazlık çözüldükten sonra, yetkisiz olduğu halde
hüküm veren kişinin ‘hükmüne razı olduklarını beyan’ eder, yapılan yargılama faaliyetine
‘onay verirlerse’ hüküm geçerli olur. Zira 1453. madde hükmünce “Sonradan verilen
onay, önceden verilen vekalet gibidir.”323
Bütün bu şartların geçerli bir sonuç doğurabilmesi, her halükârda verilen hükmün
‘usule uygun olarak verilmiş bir hüküm’ olmasına bağlıdır. Usule uygun olmayan hüküm,
taraflarca kabul edilmiş olsa bile geçerli olmaz. Çünkü icazet, ancak doğru-sahih ve
hukuka uygun olan işleme verilebilir, batıl olan hükme icazet geçerli değildir.324
2.2. Mecelle’nin Uygulanması ve Sonraki Dönem
Mecelle’de bulunan tahkim maddeleri, Osmanlı Devleti’nde, Mecelle’nin yürürlükte
olduğu 51 yıllık kısa dönem boyunca uygulamaya esas alınmıştır. Cumhuriyetin ilanıyla
başlayan süreçte, yeni kanunların kabulünden sonra, 1926 yılında, 864 sayılı Tatbikat
Kanununun 43. maddesiyle Mecelle, Türkiye Cumhuriyeti bakımından yürürlükten
kalkmış, fakat Osmanlı coğrafyasında bulunan bazı bölgelerde yürürlükte olmaya devam
etmiştir.
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye, İslam Hukukuna dayalı olarak bir devlet otoritesi
tarafından gerçekleşen ‘kanunlaştırmaya ilk örnek’ olması sebebiyle, bütün Müslüman
ülkeler için önemli bir yere sahipti. Osmanlı Devleti’nde kişiler arası ilişkileri düzenleyen
kurallar, fıkıh kurallarıydı ve bunlarla ilgili davalar şer’i mahkemelerde görülmekteydi.
Tanzimat
ile
başlayan
kanunlaşma
sürecinden,
nizamiye,
hukuk
ve
ceza
mahkemelerinden daha önce bahsetmiştik. Özellikle nizamiye mahkemelerine atanan
kadıların, özel hukuk meseleleriyle ilgili başvuracakları Türkçe kaynaklara ihtiyaçları
vardı. ‘Uygulamada esas kural’ niteliğindeki ‘Hanefi mezhebinin tercih edilen (müftâ
bih) görüşleriyle hazırlanmış bir kanun’ olan Mecelle, bu anlamda hem onların ihtiyacını
gidermiş hem de Osmanlı coğrafyasında hukuki birlik ve istikrara vesile olmuştu.
323
İBN ABİDİN, Reddü’l-Muhtar, 5/429; Fetâvây-ı Hindiyye, 6/393; ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer,
4/3267; MES’ÛD EFENDİ, Mir’ât, s. 740.
324
ALİ HAYDAR EFENDİ, Dürer, 4/3367; H. REŞİD PAŞA, Rûhu’l-Mecelle, 8/293.
62
Mecelle, Osmanlı devletini oluşturan coğrafyada, Osmanlı Devleti’nin sona erip
resepsiyon sürecinin başlamasından sonra da belirli bir süre yürürlükte kalmıştır. Buna
sebep olarak din ve tarih birliği ile beraber, ‘İslam tarihi boyunca geliştirilen hukuki
görüşlerin bir derlemesi’ niteliğinde olması ve bu anlamda diğer devletler açısından
egemenlik hakkı olan yargı yetkisine halel getirmemesi gösterilebilir.325
Bu bölgedeki duruma kısaca değinecek olursak şunları söyleyebiliriz:
Mısır’da Hıdiv İsmail Paşa’nın veziri Kadri Paşa tarafından aynı dönemde,
‘Mürşidü’l-Hayran’ ismiyle ve İslam hukuku kurallarıyla oluşturulmuş bir kanun taslağı
bulunuyordu, fakat siyasi sebeplerle hem bu metin hem de Mecelle yürürlüğe
girememiştir. Mısır’daki Osmanlı Hakimiyeti, 1882’de İngiltere’nin işgali ile sona
ermiştir.
Suriye, 1864 tarihli Vilayet Nizamnamesi ile tesis edilmiş, Şam merkezli bir
vilayet olup, 1918 de bu bölgeden çekilmesine kadar Osmanlı’nın hakimiyetinde
kalmıştır. Bu süreç boyunca, mahkemelerde Mecelle uygulanmış, Osmanlı hakimiyetinin
sona ermesinden sonra da Fransızlar, bazı değişikliklerle birlikte, Mecelle’yi yürürlükte
bırakmışlardır. 1947’de çıkarılan kanunlar ve düzenlemeler ile yargı teşkilatı ve
mahkemelerin görev ve yetkilerine dair yeni hükümler getirilmiş, buna dayanarak
Mecelle’nin 16. Kitabı olan Kitabü’l-Kaza’nın uygulaması sona erdirilmiştir. Diğer
hükümleriyle beraber Mecelle, 1949 yılında tamamen yürürlükten kaldırılmıştır.
Irak’ta, 1918’de Osmanlı hakimiyetinin sona ermesinden sonra, 1932 yılında
bağımsız bir devlet haline gelinceye kadar İngiliz manda ve himayesi bulunmaktaydı.
1915’ten sonra bir müddet İşgal kanunu uygulanmış olsa da 1919 da alınan bir kararla bu
kanun ilga edilmiş, Bağdat’ta geçerli olan hukuki rejim ile birlikte Mecelle, bütün Irak
bölgesinde yeniden uygulanır hale gelmiştir.1951 tarihli Irak Medeni Kanunu’nun kabulü
ile Kitabü’d-Da’va ve Kitabü’l-Kaza hükümleri haricindeki kısımlar, tamamen ilga
edilmiştir. Tahkim konusunda ise ilk önce Mecelle ile birlikte Usul-u Muhakemat-ı
Hukukiye Kanunu ve eşler arasındaki şikak hususunda da Ahval-i Şahsiye Kanunu
uygulanmaktaydı. Bu düzenlemeler, önce 1956 da çıkarılan HMK. ile ilga edilip, sonraki
325
Afra UYSAL, Mecelle’nin Arap Ülkelerindeki Yürürlüğü, İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi 9 (1), Bahar 2022, s. 116-120.
63
haline 1968 tarihli kanun ile getirilmiştir. Bu kanunun 251-276. maddeleri tahkimi
düzenlemektedir.326
Lübnan, 1864’ten itibaren idârî, mali ve adlî açıdan özerk Cebel-i Lübnan vilayeti
iken 1920 tarihinden sonra İngiliz ve Fransız kuvvetlerin işgaline uğramıştı. Bölgede
etkin Fransız Mandasına rağmen, Osmanlı mevzuatı uzun bir süre hukukun kaynağı
olmaya devam etmişti. 1930 tarihli Mülkiyet Kanunu, 1932 tarihli Borçlar ve Akitler
Kanununun yürürlüğe girmesiyle birlikte Mecelle’nin birçok hükümleri yürürlükten
kaldırılmış, Fransız hukukçular tarafından hazırlanan 1934 Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle de Mecelle’nin yargılama hükümlerinin yürürlüğü
sona ermiştir.327
Filistin, 1918 yılında İngilizlerin işgaliyle Osmanlı hakimiyetinden çıkmıştır.
1920-1948 yılları arasındaki İngiliz mandası döneminde Mecelle’nin çoğu hükümleri
yürürlükte kalmış ve İngiliz mevzuatı ile birlikte uygulanmaya devam etmiştir. 1924
tarihli Kraliyet Kararnamesi ile Mecelle’nin 16. Kitabı Kitâbü’l- Kaza’nın yürürlükten
kaldırıldığını, Kitabü’l Beyyinat ve’t-Tahlif’de düzenlenen delil hukuku kısmının da 13
ve 28 no.lu kararnamelerle yeniden düzenlendiğini söyleyebiliriz.1936-38 yılları arasında
yapılan değişiklikler ile medenî usul hukuku hükümleri, İngiliz Yüksek Mahkemesi
işleyişine uygun hale getirilmiştir.1926 Tahkim Kanunu, Mecelle’nin ilgili hükümlerinin
ilga edildiğini açıkça beyan etmiştir.328
Osmanlı döneminde, kişiler, aile ve mirasla ilgili hususlarda Yahudi cemaatinin
de özerkliği vardı. Bu meseleler, Hahambaşılığa bağlı cemaat mahkemelerinde
görülmekteydi. Fakat Yahudiler, borçlar hukuku ve muamelata dair meselelerde Mecelle
ve ilgili mevzuatla bağlıydılar. Manda yönetimi süresince, Yahudiler özerk olmaya
devam etmişlerdir.
Tahkim konusuna gelince:
Osmanlı döneminden beri borçlar ve ticaret hukuku alanlarında tahkim
usulü, özellikle Yahudi toplumu arasında oldukça yaygındı. İşgal dönemi
ve sonrasında da bu Yahudi tahkim meclislerine müdahale edilmemiş ve
kendi aralarında muamelatta ortaya çıkan uyuşmazlıkların bu tahkim
meclislerinde çözümlenmesi geleneği devam etmiştir. Tahkim
yargılamalarına ilişkin Mecelle’nin on altıncı kitabı Kitabü’l-Kaza’nın
326
AVVÂ, et-Tahkim, s. 314.
UYSAL, a.g.m., s. 138.
328
UYSAL, a.g.m., s. 144.
327
64
dördüncü bölümü genel kanun hükmünde olup, 1926 yılında çıkarılan
Kararname ile tahkim usulü düzenlenene kadar söz konusu Yahudi tahkim
meclislerini bağlayıcı bir üst norm olarak yürürlükte kalmıştır. Söz konusu
Kararname ile birlikte Mecelle’nin ilgili hükümleri ilga edilerek yerine
1889 tarihli İngiliz Tahkim Kanunu’nun prensipleri iktibas edilmiştir.329
329
UYSAL, a.g.m., s. 145.
65
III. BÖLÜM:
MECELLE’DEKİ TAHKİM DÜZENLEMESİNİN (MODERN)
TÜRK HUKUKUNDA TAHKİM İLE MUKAYESESİ
3.1. Modern Türk Hukukunda Tahkime Dair Düzenlemeler ve Tahkim
Türleri
3.1.1. Tahkime Dair Düzenlemeler
Tahkim, devletin hâkimiyet haklarından olan yargı yetkisine bir istisna teşkil ettiği için,
ancak devletin bu kuruma müsaade ettiğine dair bir yasama tasarrufu-kanun ile hukuki
varlık kazanabilir. Kişilerin serbestçe tasarruf edebildikleri, kendilerine ait hak ve
fiillerine dair uyuşmazlıkların çözümü konusunda bile, devletin hakimiyet hakkını
gözetmek zorunluluğu vardır. Zira, kişinin kendi hakkını kendisinin alması (ihkak-ı hak)
uygun olmayacağı için, hükmün icrası devlet tarafından yapılacaktır. Tahkimin dayanağı,
devletin kendi yargı hakkına koyduğu sınırlama ile tahkime izin vermiş olması ve bu
meyanda yürürlüğe koyduğu kanunlardır.330
Devletlerin esasını, şeklini, dilini, idare ve yargı teşkilatları gibi temel işleyişlerini
belirleyen hükümler, anayasalarında belirlidir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası331 125.
Maddede “Yargı Yolu” başlığı altında “Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinde, bunlardan doğan uyuşmazlıkların milli veya milletlerarası tahkim
yoluyla çözülmesi öngörülebilir. Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan
uyuşmazlıklar
için
gidilebilir”
denilerek
temel
anlamda
tahkimin
dayanağı
oluşturulmuştur.
Türk hukukunda, tahkime dair kanuni düzenlemelerin ilkinin, Tanzimat
döneminde yapıldığını ifade etmiştik. Kodifikasyon anlamında, 1850 tarihli Kanunname-
330
YEĞENGİL, Tahkim, s. 96.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.2709.pdf (erişim
8.11.2023)
331
66
i Ticaretle başlayan bu süreç, 1861 tarihli Ticaret Usulü Muhakemesine dair Nizamname
ve 1864 tarihli Kanunname-i Hümayun-u Bahriyye ile devam edip, Mecelle’de tahkime
dair meselelerin hükme bağlandığı kısımla belirli bir aşamaya ulaşmıştı.
Cumhuriyetin ilanından sonra, 1927 yılında 1086 sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girmişti ve bu kanunun 516 ila 536. maddeleri arasında
tahkime dair düzenlemeler bulunmaktaydı. 21/6/2001 de kabul edilen 4686 s.lı
Milletlerarası Tahkim Kanunu’ndan sonra milli ve milletlerarası tahkimle ilgili farklı
düzenlemelerin ortadan kalkması ve ihtiyacı hissedilen başka sebeplerle, yeni bir Hukuk
Muhakemeleri Kanunu hazırlanarak 2011’de kabul edildi. 6100 sayılı bu HMK.nun genel
gerekçesinde “21/6/2001 tarihinde yürürlüğe giren Milletlerarası Tahkim Kanunu
(MTK)332 kabul edilirken, iç hukuktaki tahkim kuralları, bu Milletlerarası Tahkim
Kanunu ile birlikte değerlendirilmediğinden, UNCITRAL Model Kanun hükümleri iç
tahkime alınamamış ve birbirinden ayrı tahkim hükümleri uygulamaya başlanmıştır”333
denilerek bu ihtiyaç ifade edilmiştir. 6100 sayılı HMK.nun 407 ilâ 444. maddeleri tahkim
hakkındadır. HMK.md. 407’ye göre bu hükümler, MTK. da tanımlandığı üzere
yabancılık unsuru334 taşımayan taraflarca, tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği
uyuşmazlıklarda uygulanır.
Modern Türk Hukukunda, tahkime yönelik hem millî hem de milletlerarası, geniş
kapsamlı çok sayıda kanuni düzenleme (kanun ve antlaşmalar) bulunmaktadır. Tahkim
konusunda, iki taraflı veya çok taraflı milletlerarası sözleşmeler ve katılım sağlanmış
332
4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu, MTK.
https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.4686.pdf (erişim 8.11.2023)
333
TBMM (S. Sayısı: 393) Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/574)
T.C. Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü Sayı: B.02.0.KKG.0.10/101-1293/1690, Genel
Gerekçe, 1,https://www5.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem23/yil01/ss393.pdf (erişim 8.11.2023)
334
MTK. md.2: “Yabancılık unsuru /Madde 2 – Aşağıdaki hallerden herhangi birinin varlığı, uyuşmazlığın
yabancılık unsuru taşıdığını gösterir ve bu durumda tahkim, milletlerarası nitelik kazanır. / 1. Tahkim
anlaşmasının taraflarının yerleşim yeri veya olağan oturma yerinin ya da işyerlerinin ayrı devletlerde
bulunması. / 2. Tarafların yerleşim yeri veya olağan oturma yerinin ya da işyerlerinin; / a) Tahkim
anlaşmasında belirtilen veya bu anlaşmaya dayanarak tespit edilen hâllerde tahkim yerinden, / b) Asıl
sözleşmeden doğan yükümlülüklerin önemli bir bölümünün ifa edileceği yerden veya uyuşmazlık
konusunun en çok bağlantılı olduğu yerden, / Başka bir devlette bulunması. / 3. Tahkim anlaşmasının
dayanağını oluşturan asıl sözleşmeye taraf olan şirket ortaklarından en az birinin yabancı sermayeyi teşvik
mevzuatına göre yabancı sermaye getirmiş olması veya bu sözleşmenin uygulanabilmesi için yurt dışından
sermaye sağlanması amacıyla kredi ve/veya güvence sözleşmeleri yapılmasının gerekli olması. / 4. Tahkim
anlaşmasının dayanağını oluşturan asıl sözleşme veya hukukî ilişkinin, bir ülkeden diğerine sermaye veya
mal geçişini gerçekleştirmesi. / 21.1.2000 tarihli ve 4501 sayılı Kanun hükümleri saklıdır.”
67
Konvansiyonlar bulunmaktadır.335 Tahkime dair kabul edilmiş kurallar (UNCITRAL
Tahkim Kuralları, PCA, ICSID, ICC gibi ticaret ve yatırım ile ilgili tahkim kuruluşlarının
kuralları vb.) ve bu kurallar ile antlaşmalar da gözetilerek Türkiye’de kurulmuş tahkim
merkezleri (ISTAC, TOBB Tahkim Divanı, TBB Tahkim Merkezi, Enerji Uyuşmazlıkları
Tahkim Merkezi vb.) bulunmaktadır. Konu çok geniş ve ayrıntılıdır. Çalışmamızın
sınırları dahilinde sadece genel ve özet bilgi vermekle yetineceğiz.
Modern Türk Hukukunda, bu anlamda işleyen sistemi kavrayabilmek için kısaca
tahkim türlerine336 de değinmek faydalı olacaktır:
3.1.2. Tahkim Türleri
3.1.2.1. Ulusal ve Uluslararası Tahkim
Uyuşmazlığın yabancı unsur içerip içermemesine göre tahkim, ulusal veya uluslararası
tahkim şeklinde ikiye ayrılır:
3.1.2.1.1. Ulusal Tahkim
Hukuk Muhakemeleri Kanunu md.407 de “4686 sayılı MTK. nun tanımladığı anlamda
yabancılık unsuru337 içermeyen ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği
uyuşmazlıkların bu kapsamda olduğu ifade edilmektedir.
3.1.2.1.2. Uluslararası Tahkim
Bu yöntem, yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıkların hakem veya hakemler heyeti
tarafından çözümlendiği alternatif bir çözüm yoludur. Karşılıklı rızaya bağlı ve
bağlayıcılık içeren bir yöntemdir. Devletler, kendi ülkelerinde gerçekleşecek uluslararası
335
Tahkime ilişkin Temel Kavramlar, Düzenlemeler ve Güncel Gelişmeler, Cumhurbaşkanlığı İdari İşler
Başkanlığı, Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü, Cumhurbaşkanlığı Yayınları, Ankara 2021, 1. Baskı,
sy.1
336
Bu bölümde değineceğimiz tahkim ayırımları ve özet kısımlarında, Cumhurbaşkanlığının “Tahkime
İlişkin Temel Kavramlar” başlıklı kitapçığındaki bilgiler esas alınmıştır.
337
Yabancılık unsuru için bkz: MTK. md. 2., yukarıda dn.334.
68
tahkimle ilgili çeşitli düzenlemeler yapmakta ve tahkim usulünü belirleyecek kanunlar
çıkarmaktadırlar.
3.1.2.2. Ad Hoc tahkim ve Kurumsal Tahkim
Uluslararası tahkim süreçleri, örgütlenme şekilleri bakımından ikiye ayrılır:
3.1.2.2.1. Ad Hoc Tahkim
Tarafların ‘herhangi bir tahkim kurumuna tabi olmaksızın, hakem veya hakem heyeti
oluşturabildikleri ve tahkim usulünü kendi belirledikleri’ bu tahkim türünde, hakem veya
hakem heyeti, tarafların anlaşmaları ile ve aralarındaki somut uyuşmazlığı çözmek üzere
geçici olarak belirlenir. Uygulamada, ad hoc tahkimde, tarafların tahkim usulü ve
uygulanacak kurallar olarak Birleşmiş Milletler Uluslararası Ticaret Hukuku Komisyonu
(UNCITRAL) tahkim kurallarını seçtikleri görülmektedir.
3.1.2.2.2. Kurumsal Tahkim
Bu tahkim türünde tahkim yargılamasının gerçekleşeceği kurumda, önceden hazırlanmış
yargılama kuralları bulunmaktadır. Tahkim süreci bakımından taraflar aksini
kararlaştırmadıkları sürece bu kurallar uygulanır. Tahkim sürecini yürütecek teknik ve
idari teşkilata sahip bu kurumların tercih edilmesinin sebebi, kolaylıklarıdır.
Milletlerarası ticaret ve yatırım uygulamalarında uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözümü
için kurulmuş kurumlara örnek olarak, Milletlerarası Ticaret Odası (ICC) Tahkim
Mahkemesi, Uluslararası Yatırım Uyuşmazlıklarının Çözüm Merkezi (ICSID), İslam İş
bƒrlƒğƒ Teşkƒlatı Tahkƒm Merkezƒ (OIC) ve İstanbul Tahkim Merkezi’ni verebiliriz. Bu
kurumların bazıları uluslararası anlaşmalara dayanarak (ICSID gibi), bazıları da ticaret
camiasının veya başka sektör mensuplarının anlaşmaları (ICC ve İstanbul Tahkim
Merkezi gibi) ile kurulmuşlardır.
69
3.1.2.3. Ticari Tahkim ve Yatırım Tahkimi
3.1.2.3.1. Ticarî Tahkim
Mal veya hizmet ticaretiyle uğraşan tacirler (veya tacir gibi davranan devlet veya devlet
kuruluşları) arasındaki uyuşmazlıkların çözümüne yönelik tahkim sürecidir. Bu süreçte
taraflardan biri devlet ise, yargılama gücüne sahip üstün bir taraf olarak değil, bir özel
hukuk kişisi gibi davranmak durumundadır. Aralarındaki uyuşmazlık ise özel hukuka dair
borçlar üzerinde oluşmaktadır.
3.1.2.3.2. Yatırım Tahkimi
Uyuşmazlığın bir tarafı yabancı yatırımcı iken, diğer tarafı ev sahibi devlet oluşturur. Bu
tür uyuşmazlıklarda devlet, bir özel hukuk kişisi veya tacir olarak değil, üstün kamu
gücüne sahip bir devlet olarak hareket eder. Bu tür tahkimde yabancı yatırımcının hâkim
devlet karşısında haklarının korunabilmesi için Devletler Umumi Hukuku hükümleri
uygulanır. Zƒra devletler umumƒ hukuku, devlet egemenlƒklerƒnƒn üstünde yer almakta ve
devletlerƒn egemenlƒk haklarına yönelƒk sınırlamaları öngörebƒlmektedƒr.338
3.1.2.4. Zorunlu Tahkim – İhtiyârî Tahkim
3.1.2.4.1. Zorunlu Tahkim
Tahkim yolunda esas, sürecin ihtiyarî olmasıdır. Fakat, kanun koyucu, bazı uyuşmazlıklar
yönünden, tahkim yoluna müracaatı zorunlu tutabilir. Bu zorunluluk, kanundan
kaynaklandığı için tarafların kendi rızaları ile tahkime başvurmak üzere anlaşmalarına
gerek yoktur. Zorunlu tahkim, istisnâi bir yol olup, zorunlu tahkime gidilecek durumlar
özel kanunlar yoluyla belirlenirler. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun,
338
Tahkime ilişkin temel kavramlar, s. 6.
70
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu hükümleri bu konuda örnek olarak
gösterilebilir.
3.1.2.4.2. İhtiyârî Tahkim
Kanunların, tahkim yoluna gitmeyi zorunlu tutmadığı ve uyuşmazlığın ‘tahkime elverişli’
olduğu konularda taraflar aralarında anlaşarak tahkim yolunu seçebilirler. Uyuşmazlığı
devlet yargısında da çözme imkanına sahiptirler. Bu anlamda, taraflar için, ihtiyari
tahkimde sözleşme özgürlüğü (irade serbestisi) esastır. ‘İhtiyârî Tahkim’de taraflar,
tahkim yeri, tahkim dili, hakem veya hakemlerin atanması, hakemlerin çözeceği
uyuşmazlığın kapsamı ve uygulanacak hukuk konusunda serbestçe davranabilirler. Bu
tahkim usulüne başvurmakta serbest olan taraflar bakımından, sürecin sonunda hakem
eliyle verilen kararlar bağlayıcıdır.
3.1.3. Diğer Uyuşmazlık Çözüm Yolları
3.1.3.1. Arabuluculuk
Arabuluculuk bir alternatif uyuşmazlık çözme yöntemi olup, 6325 sayılı Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu339 ile düzenlenmiştir. Arabuluculuk, Kanunun
2. Maddesinde şu şekilde tanımlanmıştır:
Arabuluculuk: Sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve
müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların
birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini
sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren,
tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması hâlinde çözüm önerisi
de getirebilen, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü
kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm
yöntemini…. ifade eder.
339
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu,
https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.6325.pdf (erişim 8.11.2023).
71
Arabuluculuk usulünde, arabulucu, taraflara uyuşmazlıkları hakkında çözümler
bulabilmek hususunda yardım eden ve bu anlamda yapılan müzakerelere aracılık eden
kişidir. Bazı süreçlerde, arabulucunun tavsiyeleri hukuki nitelikte olmak zorunda
olmadığı gibi bağlayıcı da değildir.340 Arabuluculuk süreci, tarafların anlaşması,
taraflardan birinin çekilmesi veya süreci sonlandırmak istemeleri ve uyuşmazlığın
arabuluculuğa uygun olmadığının tespiti ile sona erebilir.341
Arabuluculuk ile tahkim süreci arasındaki fark, tarafların bir çözüm üzerinde
‘anlaşmak zorunda olmaması’ noktasındadır. Zira, tahkimde hakem bir karar merciidir,
hakemin vereceği karar, her iki taraf için de geçerli ve bağlayıcı olacaktır.
Aynı uyuşmazlık için, arabuluculuk ve tahkim usulünün birlikte uygulanabildiği
(mediation-arbitration = med-arb) karma bir yöntemden daha bahsedilebilir ki, daha hızlı
ve daha az maliyetle çözüme ulaşmanın hedeflendiği bu yöntemde, taraflar uyuşmazlığı
önce arabulucu ile çözmeye çalışıp, sonuca ulaşamazlarsa tahkime gideceklerine dair
karma nitelikli bir anlaşma yapabilirler. İstanbul Tahkim Merkezi (ISTAC), bu usule dair
kuralları belirlemiştir.342
Arabuluculuk faaliyetini, İslam’daki sulh yoluyla anlaşmaya benzetebiliriz ki,
sulh/musalaha kavramı, tarafların barışmaları, anlaşmaları, aralarındaki uyuşmazlığı
çözmeleri veya sonlandırmayı seçmeleri anlamına gelir. Sulh için üç türlü yöntemin
varlığından söz etmek mümkündür. Osmanlı’da uygulandığı şekliyle, mahkemede kadı,
yargılama yetkisini bir tarafa bırakıp, tarafları uzlaştırarak bir nevi arabulucu rolünü
üstlenirdi. Bir diğer usul, tarafların kendi aralarında anlaşıp, bu anlaşmalarını mahkemede
kaydettirmeleri
usulü
idi.
Tarafların
kendi
aralarında
anlaşıp
mahkemeye
kaydettirmedikleri sulh anlaşmaları da vardır. Osmanlı döneminde, sulh akitlerinin,
genellikle alacak-verecek davalarında, miras davalarında, mehir ve yaralama ile ilgili
davalarda yapıldığı bilinmektedir. Sulh, helali haram, haramı helal yapmadıkça kul
haklarının bulunduğu her alanda yapılabilen bir akit türüdür. Kul haklarında sulhun
yapılabilmesi için; söz konusu hakkın, anlaşan tarafa ait olması, tarafın o hak üzerinde
istediği gibi tasarrufta bulunabilme yetkisinin olması, hakka karşılık bir bedel alınması
340
Tahkime ilişkin temel kavramlar, s. 2.
Tahkime ilişkin temel kavramlar, s. 2.
342
İstanbul
Tahkim
Merkezi
Arabuluculuk-Tahkim
Kuralları,
https://istac.org.tr/wpcontent/uploads/2019/11/ISTAC-Arabuluculuk-Tahkim-Kuralları-Med-Arb.pdf (erişim 8.10.2023).
341
72
ve bu hakkın belirli olması gereklidir. Sulh akdi, arabuluculuk gibi belli bir ücret karşılığı
yapılabilirdi.
Gayr-i müslimlerin de aralarındaki anlaşmazlıkları bu muslihûn yardımıyla
çözerek mahkemeye kaydettirdikleri bilinmektedir.343 Şer’iyye sicillerinde bu şekilde
kaydettirilmiş birçok sulh anlaşması görmek mümkündür.
Mecelle’de sulh akdi, ibra ile birlikte344 düzenlenmiştir. Ayrıca, tahkime dair
meseleler bölümünde, “tarafların, aralarındaki ihtilâfı çözmek üzere tayin ve tevkil
ettikleri hakemlere, çekişmeyi sulh yoluyla ortadan kaldırma hususunda yetki vermeleri
de mümkündür” (Mecelle, md. 1850) şeklinde bir hükmün varlığından da bahsetmiştik.
3.1.3.2. Hakem-Bilirkişilik
Hakem-bilirkişiler, tahkim sürecinde görev alan hakemlerden farklı olarak, bir
uyuşmazlığı doğrudan çözmek yerine, uyuşmazlığın, mahkeme önünde veya tahkim
yargılamasında çözümüne yardımcı olan kişilerdir. Taraflar, belli bir uyuşmazlıkta,
miktarın veya niteliğin belirlenmesi üzerine hakem-bilirkişi ile sözleşme yapabilirler. Bu
sözleşme ‘münhasır delil sözleşmesi’ şeklinde yapılır. Hakem-bilirkişilerin verdikleri
raporlar hem tarafları hem de mahkemeyi bağlar. Zira, Hakem-Bilirkişilerin raporları,
bilirkişi raporu gibi takdîrî delil niteliğinde olmayıp, tarafları ve mahkemeyi bağlayıcı
özellikte kesin delil niteliğindedir.345
3.1.4. HMK. ile Tahkime Getirilen Değişiklikler
Bu başlık altında 6100 sayılı HMK.da düzenlenmiş “tahkim”in önemli özellikleri
hakkında kısaca bilgi verdik.
343
M.A. TÜRKMENOĞLU ve D. GÖKLÜ, Osmanlı Klasik Döneminde Arabuluculuk, Uzlaşma ve
Muslihûn’un Konumu, Avrasya University Faculty Of Economics And Administrative Sciences,
International Online Conference On Social Sciences Researches, s. 150-166.
344
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye, Kitâbü’s-Sulh ve’l-İbrâ, 1531-1572. Maddeler.
345
PEKCANITEZ vdgr., Usul, s. 689; SARISÖZEN, Hakem Yargılaması, s. 26.
73
3.1.4.1 Tahkim Sözleşmesi-Hakem Sözleşmesi
Hakem sözleşmesi, Borçlar Kanunu’na tabi bir sözleşme olması sebebiyle, Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nda bir düzenlemeye konu olmamıştır. Tahkim sözleşmesinden
farklı olarak, yazılı şekle tabi değildir. Hakemin kabulüyle meydana gelir. Fakat,
hakemlikten çekilme, tazminat veya para cezası, ücret gibi tarafların sorumluluklarını
gerektiren durumların ispatı için yazılı olarak yapılması uygundur.346 Modern hukukta
hakem ve taraflar arasındaki ilişki vekalet ilişkisi niteliğindedir, fakat hakem yürüteceği
muhakeme ve vereceği karar açısından tarafların vekili değildir, bağımsızdır. Hakemlik
sözleşmesi, taraflardan birinin vekili tarafından yapılıyorsa, açıkça bu konuda
yetkilendirilmiş olmalıdır. Hakemlik ücreti ise, sözleşmenin bir unsuru olarak taraflar ve
hakem arasında belirlenir.
Tahkim sözleşmesi ise bir Usul hukuku sözleşmesidir. Hakemlerin tesbiti,
davanın açılması, delillerin gösterilmesi, keşif ve kararın verilmesi ile karara karşı kanun
yollarına başvurulabilmesi bu sözleşmenin usule dair özelliklerini gösterir. Sözleşme,
yazılı olarak yapılır ve yalnızca aralarında sözleşme yapan tarafları bağlar. Tarafların
arasında geçerli bir tahkim sözleşmesi varsa, o uyuşmazlık için taraflar, bu sözleşmeye
uyarak tahkime gitmek zorundadırlar, mahkemeye gidemezler. Tahkim sözleşmesinin
varlığı, tahkime gitme zorunluluğu bakımından, taraflar gibi onların küllî (mirasçılar) ve
cüz’i (alacağı devralan vb.) haleflerini de bağlar. Hakem kararına gelince; mahkeme
kararı niteliğinde olup, devlet, kesinleşmiş hakem ve hakem mahkemeleri kararlarını etki
bakımından mahkeme kararlarıyla eşit tutmuştur.347
346
347
KURU, Usul, 2/1878; BALCI, İhtilaf, s. 146.
PEKCANITEZ vdgr, Usul, s. 691.
74
3.1.4.2. Tahkim Sözleşmesinin Tarafları
Tahkim sözleşmesinin bir usul hukuku sözleşmesi olduğunu beyan etmiştik. Fakat, kural
olarak, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu (TMK.)348nun ilgili maddeleri349 gereğince akit
yapmaya ehil, kendi hakları konusunda tasarruf edebilecek her gerçek ve tüzel kişi tahkim
sözleşmesi yapabilir.350 Tahkim sözleşmesinin konusu, tarafların kendi hak ve yetkileri
içinde bulunmalıdır. “Taraflar tahkim şartı ve tahkim sözleşmesini temsilcileri vasıtasıyla
da yapabilirler. Tüzel kişilerde temsilin kapsamını, tahkimin gerektirdiği temsil için
yetkili olmak şeklinde anlamak gerekir. Temsilcinin tüzel kişilik adına, borçlanma,
tahkim, sulh ve ibra gibi konularda yetki sahibi olması gereklidir.”351 Veli, velayeti
altındaki küçük adına tahkim sözleşmesi yapabilir. Fakat vasînin Sulh Hukuk
Mahkemesinden izin alması gereklidir. 352
Taraflar, bu sözleşmeyi temsil yoluyla ve vekaletle de yaptırabilirler. Fakat, eğer
tahkimi talep eden taraf, bu tasarrufun yapılmasını bir temsilci veya vekile havale ettiyse,
vekili tahkim için açıkça yetkilendirmiş olmalıdır.353 Bu konudaki kanun hükümleri
emredici niteliktedir.
348
4721 sayılı Türk Medenî Kanunu, https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.4721.pdf (erişim
10.10.2023)
349
TMK. md.8-9-10. (I. Hak ehliyeti /Madde 8- Her insanın hak ehliyeti vardır. /Buna göre bütün insanlar,
hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler. /II. Fiil ehliyeti/1. Kapsamı/
Madde 9- Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir. / 2.
Koşulları /a. Genel olarak /Madde 10- Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil
ehliyeti vardır.)
https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.4721.pdf (erişim 10.10.2023)
350
YEĞENGİL, Tahkim, s. 182.
351
BALCI, İhtilaf, s. 122.
352
TMK.Md.462: “B. İzin/ I.Vesayet makamından / Madde 462- Aşağıdaki hallerde vesayet makamının
izni gereklidir:….8. Acele hallerde vasinin geçici önlemler alma yetkisi saklı kalmak üzere, dava açma,
sulh olma, tahkim ve konkordato yapılması,..” .
353
TBK. Md.504/3: “Vekil, özel olarak yetkili kılınmadıkça dava açamaz, sulh olamaz, hakeme
başvuramaz, iflas, iflasın ertelenmesi ve konkordato talep edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz,
bağışlama yapamaz, kefil olamaz, taşınmazı devredemez ve bir hak ile sınırlandıramaz.”
HMK. md.74/1:” Davaya vekâlette özel yetki verilmesini gerektiren haller /MADDE 74- (1) Açıkça yetki
verilmemiş̧ ise vekil; sulh olamaz, hâkimi reddedemez, davanın tamamını ıslah edemez, yemin teklif
edemez, yemini kabul, iade veya reddedemez, başkasını tevkil edemez, haczi kaldıramaz, müvekkilinin
iflasını isteyemez, tahkim ve hakem sözleşmesi yapamaz…”
75
3.1.4.3. İrade Beyanı
Tahkim usulünün, devlet yargısının yetkisini kaldıran istisnai bir yol olması sebebiyle,
taraflar, hakeme başvurma iradelerini herhangi bir karışıklığa mahal vermeden açıkça,
kesin ve anlaşılır ifadelerle belirtmelidirler.354 Modern hukukta, tahkim şartının, kanun
gereği, tek taraflı olarak, bir irade beyanıyla konması mümkün olmadığı halde, yine
kanuna göre bazı istisnaları vardır: “Mesela, vakıf senedinde, vasiyetname veya mükafat
vaadi taahhüdünde yer alan tahkim şartı, koyanı ve lehine tasarruf yapılanı bağlar.”355
3.1.4.4. İhtilafın Belirli Olması
Taraflar arasındaki ihtilafın, tahkime konu olabilmesi için, davaya konu olabilecek
nitelikte olması gereklidir. Çözümünün taraflara yararı olmayacak ihtilaflar (bahis,
yarışma vs.) tahkime konu olamaz. Uyuşmazlığın hangi hukuki muamele veya ilişkiden
meydana geldiği, taraflarca açıkça ortaya konmuş olmalıdır. Ortaya çıkması muhtemel ve
muayyen olmayan uyuşmazlıklar için yapılacak tahkim geçerli değildir.356 Bu konu
HMK.nun 408. maddesinde: “Tahkime elverişlilik: Taşınmaz mallar üzerindeki ayni
haklardan veya iki tarafın iradelerine tabi olmayan işlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar,
tahkime elverişli değildir.” şeklinde düzenlenmiştir. Eğer tahkimin konusu, tahkime
elverişli değilse, taraflar üzerinde şartsız olarak anlaşmış olsalar bile tahkime gidemezler.
Kamu otoritesinin yetki alanına giren (boşanma, soy bağının reddi, velayet vb.) davalar
ile kanunda açıkça tahkime elverişli olmadığı belirtilen (taşınmazların aynına dair vb.)
davalar ve tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemediği haklara dair davalar bu
gruptadır.357 Taraflar arasında belirli bir hukuki ilişkiden (mesela bir satım sözleşmesi
vb.) doğacak uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözüleceğine dair anlaşmada, uyuşmazlığın
belirlenmiş olduğu kabul edilir. Fakat tarafların, aralarında bundan sonra doğacak bütün
uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözüleceğine (tahkim şartı) dair yaptıkları sözleşme,
ihtilafın belirsizliği sebebiyle geçersizdir.358
354
YEĞENGİL, s. 139.
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. BALCI, İhtilaf, s. 121 vd.
356
YEĞENGİL, Tahkim, s. 137-138.
357
BULUTTEKİN, a.g.m., s. 266; PEKCANITEZ vdgr, Usul, s. 685.
358
PEKCANITEZ vdgr, Medeni Usul Hukuku, s. 690.
355
76
3.1.4.5. Tahkim Sözleşmesinde Şekil
Modern Türk Hukukunda ise tahkim sözleşmesi, yazılı şekil şartına bağlıdır. 6100 sayılı
HMK. md. 412/3 de bu denilmektedir:
“Tahkim sözleşmesi yazılı şekilde yapılır. Yazılı şekil şartının yerine
getirilmiş̧ sayılması için, tahkim sözleşmesinin taraflarca imzalanmış̧
yazılı bir belgeye veya taraflar arasında teati edilen mektup, telgraf, teleks,
faks gibi bir iletişim aracına veya elektronik ortama geçirilmiş̧ olması ya
da dava dilekçesinde yazılı bir tahkim sözleşmesinin varlığının iddia
edilmesine davalının verdiği cevap dilekçesinde itiraz edilmemiş̧ olması
yeterlidir. Asıl sözleşmenin bir parçası hâline getirilmek amacıyla tahkim
şartı içeren bir belgeye yollama yapılması hâlinde de tahkim sözleşmesi
yapılmış sayılır.”359
Tahkim sözleşmesinin, Borçlar Kanunu’nda öngörüldüğü şekilde yazılı şekil
şartlarına uygun olarak yapılması360 gereklidir. Yazılı şekil, tahkim sözleşmesi için
geçerlik şartıdır.
3.1.4.6. Müstakil Tahkim Sözleşmesi ve Tahkim Şartı
Taraflar arasında önceden doğmuş bulunan bir uyuşmazlığı çözmek için, kaynaklandığı
‘asıl hukuki ilişkiye ait sözleşmeden farklı’ olarak, başka bir sözleşme ile tahkim
yargılaması yapılmasına karar vermek mümkündür. Bu anlaşmayı “müstakil tahkim
sözleşmesi” olarak adlandırabiliriz. Bu şekilde yapılan sözleşmelere “tahkimnâme” ismi
de verilmektedir.
Taraflar, aralarında serbestçe yaptıkları sözleşmelerde, çıkacak uyuşmazlığın
çözümünün ‘tahkim’ yoluna müracaatla yapılacağını kararlaştırabilir ve sözleşmeye bu
yönde bir hüküm koyabilirler. Buna da ‘tahkim şartı’361 denir.
İşbu “Tahkim Şartı”, ‘halen mevcut olmayan ve ileride doğması mümkün olan’
anlaşmazlıklar için geçerli olur. Taraflar arasındaki asıl sözleşme, emredici hukuk
359
https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.6100.pdf (erişim 2.10.2023)
https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.6098.pdf (7.10.2023). TBK md.12 vd.
361
HMK. Md. 412/2, KURU, Usul, s. 1871.
360
77
kurallarına, kamu düzenine, genel ahlaka ve kişilik haklarına aykırılık veya konusunun
imkansızlığı sebebiyle geçersiz olsa bile tahkim şartı ‘ayrılabilirlik’ prensibi gereği
geçerli olmaya devam eder.362
Hem müstakil tahkim sözleşmesi hem de tahkim şartı, usul hukuku
sözleşmeleridir. Uyuşmazlık ihtiva eden asıl sözleşme ise maddi hukuk sözleşmesi
olduğu için, farklı hükümlere tabi olabilir. Bu anlamda, vekil tarafından imzalanan asıl
sözleşme geçerli olmasına rağmen, usul hukuku bakımından farklı bir statüye sahip olan
tahkim şartı, tahkim yetkisi bulunmayan vekil tarafından konduysa, geçersiz olabilir.363
Sözleşmede tahkim şartı bulunmasına rağmen, mahkeme yoluna müracaat
edildiyse, taraflar, ‘tahkim ilk itirazı’364nda bulunarak yetkinin hakem kurulunda
olduğunu iddia edebilir.
Tahkim şartı konusunda, Ebu Yusuf’un365 ‘tahkim akdinin sulh mahiyetinde
olması’ görüşünü nakledebiliriz. Ebu Yusuf, gelecekte meydana gelecek bir uyuşmazlık
söz konusu olduğunda sulh sözleşmesi yapılamayacağından bahisle, sözleşmeye tahkim
şartı konmasını kabul etmemiştir.
3.1.4.7. Hakemin Reddi Usulü
Hakemler, yargılama yaptıkları için adil hüküm verebilmek üzere tarafsız ve bağımsız
olmalıdırlar. Kendisine hakemlik teklif edilen kimse, görevi kabul etmeden önce,
bağımsızlık ve tarafsızlığından şüphe edilmeyi haklı gösterecek durumları açıklamak
zorundadır. Taraflar, bu konuda önceden bilgi sahibi olmamışlarsa, böyle bir durum
meydana geldiği zaman hemen bilgilendirilmelidir.366 Zira, hakem, eğer tarafların
kendisinin seçiminde dikkate aldıkları niteliklere sahip değil veya kararlaştırılan tahkim
usulünde bir red sebebi bulunuyor veya tarafsızlığından şüphe edilmeyi haklı gösterecek
bir durum ortaya çıkmışsa reddedilebilir. Günümüzde, hakemin görevinin sona
362
HMK. Md. 412/4 ün gerekçesi. PEKCANITEZ vdgr., 693; KURU, Usul, s. 1872.
YILDIRIM, Tahkim, s. 77; BALCI, İhtilaf, s. 119.
364
HMK. Md.413/1. “Tahkim sözleşmesinin konusunu oluşturan bir uyuşmazlığın çözümü için
mahkemede dava açılmışsa, karşı taraf tahkim ilk itirazında bulunabilir.”
365
YILDIRIM, Tahkim, s. 69-70; Ahmed İbrahim BEK, Kitab Eş-Şerîati’l-İslamiyye, Turuku’l-Kazâ fi’şŞerîati’l-İslamiyye, 1.Bası., (Kâhire: el-Mektebetü’l-Ezheriyye li’t-Türâs 2010), s. 539.
366
KURU, Usul, 2/1881; PEKCANITEZ vdgr. Usul, s. 695.
363
78
erdirilmesi veya hakemin reddi sebepleri HMK. md.417’de367 düzenlenmiştir.
Taraflardan birinin atanmasına katıldığı hakemi reddetmesi, ancak atanma tarihinden
sonra öğrenilen sebeplere binaen yapılabilir.
Hakemler, hakem sözleşmesiyle hakemlik görevini kabul etmiş olsalar da
diledikleri zaman bu görevden çekilebilirler. Hakemler, taraflar veya başka kimseler
tarafından hakemliği kabul etmeye veya istifaya zorlanamazlar. Ancak haklı bir sebep
olmaksızın görevinden ayrılan hakem, herhangi bir ücret talep etme hakkına sahip
değildir ve eğer önceden aldığı bir ücret varsa, bu ücreti iade etmekle yükümlüdür.
Ayrıca, bu nedenle tarafların uğradığı zararı da tazmin etmek durumundadır.368
Hakemin reddi usulü ise HMK.md.418369’ de düzenlenmiştir. Hakem veya
hakemlerin reddinin istenebileceği durumlar söz konusu olduğunda, bu talep önce karşı
tarafa, eğer hakem birden çok ise hakemler kuruluna bildirilir. Hakem, kendiliğinden
çekilmiyor veya red talebi hakemler kurulu tarafından kabul görmüyorsa; ‘Hakemin reddi
talebi’ uygun görülmeyen taraf, bu kararın kaldırılmasını veya doğrudan ‘hakemin reddi
talebi’ hakkında karar verilmesini mahkemeden isteyebilir.370 Mecelle sisteminde ise,
taraflar ikisi birden veya biri, hakemi doğrudan azletme yetkisine sahiptirler.
367
HMK. md.417: “Ret sebepleri /Madde 417- (1) Kendisine hakemlik önerilen kimse, bu görevi kabul
etmeden önce tarafsızlık ve bağımsızlığından şüphe edilmeyi haklı gösteren durum ve koşulları açıklamak
zorundadır. Taraflar önceden bilgilendirilmemiş oldukları takdirde hakem, daha sonra ortaya çıkan
durumları da gecikmeksizin taraflara bildirir. / (2) Hakem, taraflarca kararlaştırılan niteliklere sahip
olmadığı, taraflarca kararlaştırılan tahkim usulünde öngörülen bir ret sebebi mevcut bulunduğu veya
tarafsızlığından şüphe edilmeyi haklı gösteren durum ve koşullar gerçekleştiği takdirde reddedilebilir.
Taraflardan birisinin kendisinin atadığı veya atanmasına katıldığı hakemi reddetmesi, yalnızca hakemin
atanma tarihinden sonra öğrenilen ret sebeplerine dayanılarak yapılabilir.”
368
ÇELİKER, İslam hukukunda tahkim, s. 45.
369
HMK md.418: “Hakemin reddi usulü :(1) Taraflar, hakemin reddi usulünü serbestçe kararlaştırabilirler.
/ (2) Hakemi reddetmek isteyen taraf, hakemin veya hakem kurulunun seçiminden ya da hakemin reddi
talebinde bulunabileceği bir durumun ortaya çıktığını öğrendiği tarihten itibaren iki hafta içinde ret
talebinde bulunabilir ve bu talebini karşı tarafa yazılı olarak bildirir. Reddedilen hakem kendiliğinden
çekilmez veya diğer taraf reddi kabul etmez ise ret hakkında, hakem kurulunca karar verilir. / (3) Hakem
kurulundan bir veya birden çok hakemin reddini isteyen taraf, ret talebini ve gerekçesini hakem kuruluna
bildirir. Ret talebinin kabul edilmediğini öğrenen taraf, bu tarihten itibaren karara karşı bir ay içinde
mahkemeye başvurarak bu kararın kaldırılmasını ve hakem veya hakemlerin reddine ilişkin talep hakkında
karar verilmesini isteyebilir. / (4) Seçilen hakemin veya hakem kurulunun tümünün ya da karar
çoğunluğunu ortadan kaldıracak sayıda hakemin reddi için ancak mahkemeye başvurulabilir. Mahkemenin
bu fıkra uyarınca vereceği kararlara karşı kanun yoluna başvurulamaz. / (5) Seçilen hakemin veya hakem
kurulunun tümünün ya da karar çoğunluğunu ortadan kaldıracak sayıda hakemin ret talebini mahkemenin
kabul etmesi hâlinde tahkim sona erer. Ancak tahkim sözleşmesinde hakem veya hakemlerin isimleri
belirlenmemişse yeniden hakem seçimi yoluna gidilir.
370
PEKCANITEZ vdgr. Usul, s. 695.
79
3.1.5. Tahkimin Sona Ermesi ve Tahkime Karşı Kanun Yolları
3.1.5.1. Tahkim Yargılamasının Sona Ermesi
Tahkim yargılaması, nihaî hakem kararının verilmesi ile sona erer. Bu aslî durumdan
başka, taraflar sulh olursa371 veya yargılamanın sona ermesi konusunda anlaşırlarsa,
davacı davasını geri alırsa, hakem veya hakem kurulu başkaca bir sebeple yargılamanın
sürdürülmesini yararsız veya imkânsız bulursa, tahkim süresinin372 uzatılması talebi
mahkemece reddedilirse, oybirliği ile karar vermeleri şart koşulduğu halde hakemler
arasında oybirliği sağlanamamışsa tahkim süreci sona erer.373
3.5.2. Tahkime Karşı Kanun Yolu: İptal Davası
6100 sayılı HMK.nun yürürlüğe girdiği tarihten (1.10.2011) itibaren hakem kararlarına
karşı artık temyiz yoluyla değil, sadece, ‘tahkim yerindeki istinaf mahkemesine’ ve
hakem kararından itibaren ‘bir ay içinde’, ‘iptal davası’ açılarak itiraz edilebilmektedir.
Bu dava öncelikle ve ivedilikle görülür374. İptal davası açılmış olması, kararın icrasını
371
HMK. md. 434: “Sulh / Madde 434- (1) Tahkim yargılaması sırasında taraflar uyuşmazlık konusunda
sulh olurlarsa, tahkim yargılamasına son verilir. Tarafların talebi, ahlâka veya kamu düzenine aykırı değilse
ya da tahkime elverişli olan bir konuya ilişkin ise sulh, hakem kararı olarak tespit edilir. “
372
HMK.md.427: “Tahkim süresi / Madde 427- (1) Taraflar aksini kararlaştırmadıkça, bir hakemin görev
yapacağı davalarda hakemin seçildiği, birden çok hakemin görev yapacağı davalarda ise hakem kurulunun
ilk toplantı tutanağının düzenlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde, hakem veya hakem kurulunca esas
hakkında karar verilir. / (2) Tahkim süresi, tarafların anlaşmasıyla; anlaşamamaları hâlinde ise taraflardan
birinin başvurusu üzerine mahkemece uzatılabilir. Mahkemenin, bu konudaki kararı kesindir.”
373
HMK. md. 435.
374
HMK. md. 439: “İptal davası / Madde 439- (1) Hakem kararına karşı yalnızca iptal davası açılabilir.
İptal davası, tahkim yeri bölge adliye mahkemesinde açılır; öncelikle ve ivedilikle görülür. / (2) a) Tahkim
sözleşmesinin taraflarından birinin ehliyetsiz ya da tahkim sözleşmesinin geçersiz olduğu, /b) Hakem veya
hakem kurulunun seçiminde, sözleşmede belirlenen veya bu Kısımda öngörülen usule uyulmadığı, /c)
Kararın, tahkim süresi içinde verilmediği, /ç) Hakem veya hakem kurulunun, hukuka aykırı olarak yetkili
veya yetkisiz olduğuna karar verdiği, / d) Hakem veya hakem kurulunun, tahkim sözleşmesi dışında kalan
bir konuda karar verdiği veya talebin tamamı hakkında karar vermediği ya da yetkisini aştığı, /e) Tahkim
yargılamasının, usul açısından sözleşmede veya bu yönde bir sözleşme bulunmaması hâlinde, bu Kısımda
yer alan hükümlere uygun olarak yürütülmediği ve bu durumun kararın esasına etkili olduğu, / f) Tarafların
eşitliği ilkesi ve hukuki dinlenilme hakkına riayet edilmediği, / g) Hakem veya hakem kurulu kararına konu
uyuşmazlığın Türk hukukuna göre tahkime elverişli olmadığı, /ğ) Kararın kamu düzenine aykırı olduğu,
tespit edilirse, hakem kararları iptal edilebilir. / (3) Hakem veya hakem kurulunun, tahkim sözleşmesi
dışında kalan bir konuda karar verdiği iddiasıyla açılan iptal davasında, tahkim sözleşmesi kapsamında olan
konuların, tahkim sözleşmesi kapsamında olmayan konulardan ayrılması mümkün olduğu takdirde, hakem
kararının sadece tahkim sözleşmesi kapsamında olmayan konuları içeren bölümü iptal edilebilir. / (4) İptal
davası, bir ay içinde açılabilir. Bu süre, hakem kararının veya tavzih, düzeltme ya da tamamlama kararının
80
durdurmaz. HMK.nun 439. maddesinin gerekçesinde “tahkimin amacı, niteliği, tarihsel
gelişimi gereği ve tahkimde ‘sürati temin etmek için’ hakem kararlarının ‘iptali sebepleri
sınırlı’ olarak sayılmıştır...” denilmektedir.375 İptal davasının sonucuna karşı istinaf
mahkemesinde temyiz yoluna gidilebilir. Sonuca göre tahkim süreci yenilenebilir. Fakat
hakem kararı, iptal edilmeden kesinleşmişse, olağanüstü kanun yolu olarak, yargılamanın
iadesi talep edilebilir (HMK. md.443/1 atfı ile md.374-381).376
3.2. Mecelle’deki Düzenleme ile Modern Hukuktaki Tahkim Arasında
Farklar
Ayrıntılarını kısaca ifade ettiğimiz üzere, Mecelle’nin ihtiva ettiği tahkim usulü ile
modern hukukta yeniden düzenlenmiş tahkim usulü arasında, ulaşmak istedikleri gaye
aynı olmakla beraber, teşekkül tarzları, uyuşmazlığı oluşturan hukuki ilişkilerin
dayandıkları esaslar ile bunların etkileri bakımından belirgin benzerlik ve farklılıklar
vardır.
3.2.1. Temel Farklılıklar
3.2.1.1. Tahkim-Hakem Sözleşmeleri
Tahkim sürecinin, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı çözmek üzere, hakeme yöneltilen
müşterek bir icap ve hakemin kabulünü ifade etmesi ile başladığını biliyoruz. Eskiden,
icap ve kabul, tahkim sürecinde doğrudan etkisini gösteriyor ve hem hakemin sorumluluk
ve haklarını belirleyip hem de tarafların bu durumun getirdiği yükümlülükleri kabul
taraflara bildirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Hakem kararına karşı iptal davası açılması kararın
icrasını durdurmaz. Ancak taraflardan birinin talebi üzerine hükmolunan para veya eşyanın değerini
karşılayacak bir teminat gösterilmek şartı ile kararın icrası durdurulabilir. / (5) İptal talebi, davaya bakan
bölge adliye mahkemesi aksine karar vermedikçe, dosya üzerinden incelenerek karara bağlanır. / (6) İptal
davası hakkında verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Temyiz incelemesi, bu maddede yer
alan iptal sebepleriyle sınırlı olarak, öncelikle ve ivedilikle karara bağlanır. Temyiz, kararın icrasını
durdurmaz. / (7) İptal davasının kabulü hâlinde, kabul kararı temyiz edilmezse veya ikinci fıkranın (b), (c),
(ç), (d), (e) ve (f) bentlerindeki hâllerin varlığı sebebiyle kabulü hâlinde, taraflar aksini
kararlaştırmamışlarsa hakemleri ve tahkim süresini yeniden belirleyebilirler. Taraflar isterlerse eski
hakemleri tayin edebilirler.”
375
KURU, Usul, s. 1897; PEKCANITEZ vdgr, Usul, s. 703.
376
KURU, Usul, s. 1900; PEKCANITEZ vdgr, Usul, s. 704.
81
etmesine vesile oluyordu. Anlaşmanın yazılı veya sözlü yapılmış olması ve ayrıntıların
ifade edildiği önemli şartların zikredilmemiş olmasının, anlaşmanın geçerliği üzerinde bir
etkisi olmadığı gibi, hakemle taraflar arasında, hakemlik sözleşmesinden doğan borçların
yerine getirilmesi anlamındaki Borçlar Hukuku ilişkisi ve uyuşmazlığın çözümüne
yönelik hakem kararının oluşmasında etkisi olacak deliller, duruşmalar vs. anlamındaki
Usul Hukuku ilişkisi açısından da bir etkisi veya yaptırımı olmuyordu. Modern hukukta
ise bu sürecin ağırlık noktasının, taraflar ve hakem arasında yapılan hakemlik
sözleşmesinde değil, hakeme götürülmesi kararlaştırılan uyuşmazlığın tesbiti (tahkim
şartı) ile tahkim sürecinin yazılı usul ve kurallara bağlandığı bir prosedüre dönüşmesinde
oluştuğunu görüyoruz.377
3.2.1.2. Hakemin Azli veya Seçimi İle Tahkim Süreci İlişkisi
Mecelle sisteminde, hakemin veya hakemlerden birinin azledilmesi, eğer hakemlere
başka hakem tayini yetkisi verilmemişse tahkim sürecini sonlandırıyorken, yeni sistemde,
hakemlerden birinin herhangi bir vesileyle ayrılmış olması, eğer sözleşmede hakemler
ismen belirlenmiş değilse, taraflar veya mahkemece yerine başka hakemin seçilmesi
gereğini doğurmakta, fakat tahkim süreci devam etmektedir.378
3.2.1.3. Hukuk Sistemi Seçimi
Mecelle sisteminde, taraflar, aralarındaki uyuşmazlığı çözmeye yetkili hâkimi-hakemi
seçebiliyorlar, fakat uyuşmazlığın çözümünde uygulanacak hukuk ve adalet sistemi aynı
kalıyordu.379 Halbuki yeni sistemde, taraflar, yargılamayı yapacak hakemlerin yanısıra,
uyuşmazlığın çözümünde uygulanacak hukuk konusunda da seçim hakkına sahiptirler.380
377
Rabi KORAL, Yeni ve Eski Hukukumuzda Tahkim, Jurnal of İstanbul University Law Faculty 13/1
(Eylül 2011), s. 201-202.
378
KORAL, a.g.m., s. 203.
379
Mecelle md.1849.
380
KORAL, a.g.m., s. 204-205.
82
3.2.1.4. Tahkimin Mahiyeti
Yine Mecelle’deki sistem açısından, tahkimin, bazen vekalet bazen sulh gibi kabul
edildiğini ve bu sebeple taraflar arasındaki ilişkinin akdî bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz.
Akdî ilişkinin, taraflar bakımından hüküm oluşmadan önce istendiği zaman bağlayıcılığı
olmaksızın sonlandırılabileceğini biliyoruz. Tahkim akdi de bu anlamda lazım olmayan
akitler grubundadır. Fakat, tahkim sürecinin sonucunda ulaşılan hakem kararı, bağlayıcı
ve geri dönülemezlik karakteri ile kazâi nitelikte bir işlemdir. Hakemin taraflar üzerindeki
velayet-i şer’iyyesine dayalı olarak meydana gelmiştir. Bu anlamda, hakem hâkim
gibidir.381 Yeni sistem itibariyle de hakem kararının bağlayıcılığı, tarafların aralarında,
hakem kararına uyacaklarına dair akdettikleri sözleşmeye dayanır.
3.2.2. Fer’î Nitelikte Farklılıklar
Ana sistem bakımından yaptığımız bu değerlendirmelerden sonra, fer’i nitelikteki
farklılıkları382 da şöylece özetleyebiliriz:
3.2.2.1. Tahkimin Şarta Bağlanması
HMK.md.412/2 ye göre, taraflar aralarında yaptıkları bir sözleşmeye, bu sözleşmeden
dolayı aralarında doğacak uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözüleceğine dair bir şart
(tahkim şartı) koyabilirler. Fakat ‘tahkim şartı’ ile ‘tahkimin şarta bağlanması ‘aynı şey
değildir. Mecelle’nin dayandığı, Hanefî mezhebinde müftâ bih olan görüşe (ki Ebu
Yusuf’un görüşüdür) göre, ‘tahkimin şarta ta’lîki ve zamana izafesi’ caiz değildir. Bu
ileride doğacak bir uyuşmazlığı halletmek üzere bir hakemi görevlendirmek anlamına
gelir ki, bu konunun belirsizliği sebebiyle caiz değildir. Fakat, taraflar arasında belirgin
bir ilişkiden (mesela bir satım sözleşmesinden) doğacak uyuşmazlığın çözümü için
hakem belirlenmişse burada konu da belirlenmiş sayılır.
381
382
KORAL, a.g.m., s. 204-208.
KORAL, a.g.m., s. 209-218.
83
3.2.2.2. Hakem Kararlarının Oluşması
Mecelle md. 1844’ e göre, hakemler birden fazla olduklarında, kararın oybirliği ile
alınması şarttır. Halbuki HMK.md.433/1383 gereğince hakem kurulu oy çokluğuyla da
karar alabilir. Ayrıca, yine taraflar veya diğer hakem kurulu üyeleri yetki vermişse,
yargılama usulüne dair kararları, hakem kurulu başkanı tek başına alabilir.
3.2.2.3. Hakemler Tarafından Başka Bir Hakem Tayini
Mecelle md. 1845’e göre, hakemler, oybirliğine ulaşamadıkları takdirde bir üçüncü
hakem tayin etmek üzere yetkilendirilmişlerse, yeni bir hakem daha tayin edebilirler.
Fakat böyle bir yetkileri yoksa tahkim sona erer. HMK.md.416’da384 hakemlerin seçimi
usulü ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Taraflardan biri bir hakem, diğeri başka bir hakem
belirledikten sonra, bu hakemler aralarında anlaşarak bir üçüncü hakem belirlerler. Tek
sayıda olması gereken hakem kurulu, sayı arttıkça aynı usulleri uygulayarak seçime
383
HMK. md. 433: “Hakem kurulunun karar vermesi/ Madde 433- (1) Taraflarca aksi kararlaştırılmamışsa,
hakem kurulu oy çokluğuyla da karar verebilir. / (2) Taraflar veya hakem kurulunun diğer üyeleri yetki
vermişlerse, hakem kurulu başkanı, yargılama usulü ile ilgili belirli konularda tek başına karar verebilir. /
(3) Hakem veya hakem kurulu, ancak tarafların açıkça yetkili kılmış olmaları şartıyla hakkaniyet ve nasafet
kurallarına göre veya dostane çözüm yoluyla karar verebilir.”
384
“Hakemlerin seçimi / Madde 416- (1) Taraflar, hakem veya hakemlerin seçim usulünü kararlaştırmakta
serbesttir. Taraflarca aksi kararlaştırılmamışsa hakem seçiminde aşağıdaki usul uygulanır: /a) Ancak gerçek
kişiler hakem seçilebilir. / b) Tek hakem seçilecek ise ve taraflar hakem seçiminde anlaşamazlarsa hakem,
taraflardan birinin talebi üzerine mahkeme tarafından seçilir. / c) Üç hakem seçilecek ise taraflardan her
biri bir hakem seçer; bu şekilde seçilen iki hakem üçüncü hakemi belirler. Taraflardan biri, diğer tarafın bu
yoldaki talebinin kendisine ulaşmasından itibaren bir ay içinde hakemini seçmezse veya tarafların seçtiği
iki hakem seçilmelerinden sonraki bir ay içinde üçüncü hakemi belirlemezlerse, taraflardan birinin talebi
üzerine mahkeme tarafından hakem seçimi yapılır. Üçüncü hakem, başkan olarak görev yapar. /ç) Üçten
fazla hakem seçilecek ise son hakemi seçecek olan hakemler yukarıdaki bentte belirtilen usule göre
taraflarca eşit sayıda belirlenir. /d) Hakemin birden fazla kişiden oluşması hâlinde en az birinin kendi
alanında beş yıl ve daha fazla kıdeme sahip bir hukukçu olması şarttır. /(2) Hakemlerin seçim usulünü
kararlaştırmış olmalarına rağmen; /a) Taraflardan biri sözleşmeye uymazsa, /b) Kararlaştırılmış olan usule
göre tarafların veya taraflarca seçilen hakemlerin hakem seçimi konusunda birlikte karar vermeleri
gerektiği hâlde, taraflar ya da hakemler bu konuda anlaşamazlarsa, /c) Hakem seçimi ile yetkilendirilen
üçüncü kişi, kurum veya kuruluş, hakemi ya da hakem kurulunu seçmezse, hakem veya hakem kurulunun
seçimi, taraflardan birinin talebi üzerine mahkeme tarafından yapılır. Mahkemenin, gerektiğinde tarafları
dinledikten sonra bu fıkra hükümlerine göre verdiği kararlara karşı kanun yoluna başvurulamaz. Mahkeme,
hakem seçiminde tarafların sözleşmesini ve hakemlerin bağımsız ve tarafsız olması ilkelerini göz önünde
bulundurur. Üçten fazla hakem seçilecek hâllerde de aynı usul uygulanır.”
84
devam eder. Anlaşmanın sağlanamadığı durumlarda hakem seçimi için yetkilendirilmiş
kurullara veya mahkemeye müracaat edilerek seçim tamamlanır.
3.2.2.4. Tahkim Süresi
Mecelle md.1846’ya göre, taraflar tahkim için bir süre kararlaştırmışlarsa, o sürenin
bitimiyle tahkim sona erer. Süre tayini, tarafların inisiyatifindedir. Süre belirlemek
zorunda değildirler. HMK. md. 427’e385 göre, hakem kurulunun ilk toplantı tutanağının
düzenlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde esasa dair karar verilmelidir. Süre tarafların
anlaşmasıyla uzatılabilir, fakat anlaşma olamıyorsa taraflardan birinin mahkemeye
müracaatı ile uzatılması mümkündür.
3.2.2.5. Tahkimin Şekli
Mecelle’de tahkim anlaşmasının yapılış şekline dair bir düzenleme bulunmamaktadır.
Taraflar, sözlü olarak, tayin ve tahkim şartlarını belirleyebilir, maslahat icabı gerekli
görürlerse bu anlaşmayı yazılı olarak yapabilirlerdi. Hükmün bile yazılı olması
gerekmezdi, zira taraflar tahkim sürecine girdikleri için hükmü uygulamayı taahhüt etmiş
olurlardı. Eğer taraflardan biri, itiraz edeceğini bildirir veya hükmün icrası için devlet
müdahalesi gerekli olursa, dayanak olarak hüküm yazılı hale getirilirdi. Fakat bugün,
HMK. md. 412/3386 gereğince tahkim anlaşması yazılı şekilde yapılır ve süreç yazılı
olarak devam ettirilir.
3.2.2.6. Tahkimin Şartları
Hem Mecelle hem de bugünkü hukukumuz bakımından, hakemler, sadece tarafların,
kendilerini yetkilendirdikleri hususlarda yargılama yapma hakkına sahiptirler. Hakem
385
HMK. md. 427: “Tahkim süresi /Madde 427- (1) Taraflar aksini kararlaştırmadıkça, bir hakemin görev
yapacağı davalarda hakemin seçildiği, birden çok hakemin görev yapacağı davalarda ise hakem kurulunun
ilk toplantı tutanağının düzenlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde, hakem veya hakem kurulunca esas
hakkında karar verilir. / (2) Tahkim süresi, tarafların anlaşmasıyla; anlaşamamaları hâlinde ise taraflardan
birinin başvurusu üzerine mahkemece uzatılabilir. Mahkemenin, bu konudaki kararı kesindir.”
386
Bkz. Yukarıda “3.1.4.5. Tahkim Sözleşmesinde şekil” konusu.
85
kararları, sadece kendilerini yetkilendiren kişiler hakkında ve yetkilendirildikleri
konularda geçerlidir (Mecelle md.1842). Aynı şekilde, HMK. md. 439/d ye göre,
hakemlerin yetkisini aşması, yetkileri olan konunun dışında veya eksik olarak karar
vermiş olmaları bir iptal davası açma sebebi olarak belirlenmiştir.
3.2.2.7. Hükmün Onanması
Mecelle sisteminde, hükmün hâkime arz edilmesi mecbûrî değildir. Mecelle md.1849’a
göre, hakemin hükmü, hâkime arz edildiğinde, hâkim, bu hükmün usulüne (usulü
meşrûasına387) uygun olarak alındığını kabul ederse tasdik edip imzalar. Uygun bulmazsa
hükmü iptal eder. Uygun görülüp tasdik edilen hüküm, md.1848’e göre mahkeme kararı
gibi olup her yerde geçerlidir. Hâkime arz edilmeyen hüküm, sulh niteliğinde kalır.
Bugün ise hakem kararları, mahkemeye tescil ettirilir (HMK.md.436/3) ve bu hüküm
taraflar arasında ‘kesin hüküm’ niteliği kazanır. Hakem kararlarına karşı, yalnızca iptal
davası açılabilir. Kesinleşmiş hakem kararları için ‘yargılamanın iadesi’ istenebilir.
3.2.2.8. Tahkim Türleri
Önceden ihtiyârî tahkim asıldı. Mecelle’nin hazırlanmasını hazırlayan şartlar dahilinde,
yabancılarla yapılan ticaret, gelişen denizcilik imkanları, bu kurumların işleyişinde
meydana gelecek uyuşmazlıkların çözümünü, ticaret odalarına ve tahkim kurullarına
yönlendirmek ihtiyacı meydana getirdi. Özellikle sigorta ile ilgili zorunlu tahkim
düzenlemeleri yapılmıştı. Bugün ise hem ihtiyârî hem zorunlu tahkim kategorileri içinde
çok çeşitli tahkim yolları bulunmaktadır.
3.2.2.9. Tahkime Elverişlilik
Her iki sistemde, tahkimin ‘hukuki dayanaklarının’ farklı olması sebebiyle “tahkime
elverişlilik” hususlarında ortaya çıkmış değişiklikler bulunmaktadır.
387
“Usûl-ü Meşrûa” için bkz. Mecelle md. 1849’un açıklaması.
86
3.2.2.10. Hakemlik Ehliyeti
Mecelle’nin sisteminde hâkimler için aranan ehliyet, kısmen hakemler için de aranıyordu.
Bu anlamda hakemliğe ehliyet kriterlerinde de farklılıklar mevcuttur. Konu ile ilgili
ayrıntıları, ‘Mecelle’de hakemliğe’ dair esasları incelerken zikretmiştik.
87
SONUÇ
Tahkim, bilinebilen insanlık tarihi boyunca, insanlar arası ilişkilerde bir anlaşmazlık
olması halinde, adalete ve barışa ulaşabilmek için kullanılan bir çözüm yöntemi olmuştur.
Siyasi otorite ve yargı makamlarının belirgin olmadığı zamanlarda bile, bütün
topluluklarda aşağı yukarı benzer usullerle uygulanmış, insanlar, adaleti hakemler
yoluyla temin etmeye çalışmışlardır. Zamanla, tahkim yoluyla ceza gerektiren suçların
yargılanmasında, insanların vücut bütünlüğüne ve özgürlüğüne karşı hükmedilebilecek
cezaları dengeye oturtmak ve insanların kişisel hırslara kapılarak ölçüyü kaçırmalarına
mâni olmak ihtiyacı, bu uygulamanın otoriteler tarafından düzenleme altına alınmasını
gerektirmiştir. Siyasi otoritelerin, öncelikle yargılama yetkisini sınırlama ve ceza
uygulama yetkisini tekele alma konusundaki iradeleri, tahkim konusunda geliştirici bir
rol oynamış ve zamanla tahkim kurumu, devlet yargısına yardımcı, insanlar açısından
kolaylaştırıcı ve etkili bir çözüm yöntemine dönüşmüştür.
İslam Hukuku özelinde konuyu incelediğimiz zaman, tahkim kurumunun gelişimi
açısından benzer kanaate ulaşmak çok mümkün görünmemektedir. Başlangıçta, gerek
Kur’an-ı Kerim’de bulunan ayetler, gerek bizzat Hz. Peygamberin uygulamaları, insanlar
arasındaki problemlerin çözülerek, sür’atle adaletin, barış ve dengenin temini yönünde
teşvik edici olmuştur. İnsanların, doğruluk ve dürüstlükle birbirleri arasında çıkan
ihtilafları halletmeleri, sulhe yönlendirmeleri daima tavsiye edilmiştir. Fetihler sonrası,
Müslümanların varlık gösterdikleri coğrafyaların genişlemesi, siyasi otoritenin
güçlenmesi ve bu anlamda devlet yargısının oluşumuyla sonuçlanmıştır. Farklı kültürlere
sahip, değişik milletler üzerinde hakimiyet kurmak ve gidilen yerlerde adaletli bir düzeni
oturtmak gayesi, halkın yaşayışını idare eden birçok kurumun düzenlenmesi ihtiyacını
doğurmuştur. Yargı kurumu, başlı başına siyasi otoriteyi temsil ediyorken, zamanla idari
teşkilat içinde önemli bir şubeye dönüşmüş ve varlığını devam ettirmiştir.
Abbasiler zamanında başlayıp giderek gelişen mezhep uygulaması ve bölgelerde
yaygın olarak mensubu bulunan mezheplerden kadılar tayin edilmesi, hukukî istikrar ve
güven ortamının temini bakımından önemli bir rol üstlenmiştir. Kadıların yargılama
88
faaliyetinde benimsedikleri ana ilke, İslam hukukuna bağlı olarak ve bir hukuk sistemi
içinde âdil uygulamalar yapabilmekti ve bu konuda çok titizlik gösterirlerdi. Çünkü
kadılar, bizzat devlet başkanı tarafından görevlendirilmiş, yargı alanında velâyet-i
şer’iyyeye sahip görevlilerdi. Diğer bir anlatımla, halife/sultanın sahip olduğu velâyet-i
âmmeden yetkisini alan ve onu yargı alanında temsil eden görevlilerdi. Hükümleri de bu
velayet sebebiyle geçerliydi.
Mezheplerin oluşumundan itibaren tedvin edilmeye başlanan fıkıh eserlerinde,
velâyet-i şer’iyyenin önemi ve bu velayete sahip kimselerin büyük sorumluluğu olduğuna
dair birçok ayrıntı bulmak mümkündür. Bu sorumluluğu taşıyacak kimseler, Müslüman
olmanın yanısıra, içtihad yapabilecek kapasitede âlim kimseler olmalıydı, fakat zamanla
müçtehid sıfatını taşıyabilecek potansiyelde bilgili kimseler bulmak zorlaşmıştı. İşte bu
zamanlarda yazılan eserlerde, kadılık yapmanın şartlarını taşımayan kimselerin kazâ
faaliyetinde bulunmasının engellenmesi gereği, fâsık kimselerin görev almasına engel
olmayan yetkililerin karşılaşacağı uhrevî sorumluluk özellikle vurgulanmıştır. Yine bu
sebeplerle, fıkıh eserlerinin, ‘bir kazâ faaliyeti olarak tahkim’ konusunu ele alan
bölümlerinde, hâkimin her şekilde hakemden üstün olacağı, halkın ihtilaflarını
çözdürmek üzere kadıya müracaatlarının daha uygun olduğu ve “tahkim şer’an caiz
olduğu halde, avamın bu konuda cesaretlenmesini engellemek ve cahil kişilerin mezhep
hükümlerinin mehabetine zarar vermesine engel olmak” gibi saiklerle, müftülere
tahkimin cevazına dair fetva vermeyi yasaklamanın uygun görüldüğü ifadeleri
bulunmaktadır. Bu tavsiyelerin uygulamadaki etkisini ölçmek, mümkün değildir. Fakat
en azından tahkim uygulaması açısından olumsuz bir yaklaşım olduğu ve bu sebeple
tahkime dair dikkat çekici bir gelişmenin olamadığı düşünülebilir.
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye’nin hazırlandığı zamanın şartlarını inceledik. İslam
Hukuku açısından tedvin edilen ilk kanun olmasının önemi de açıktır. Fakat Mecelle, aynı
zamanda, döneminde tahkim uygulamasının ulaştığı son noktayı da ifade eden bir kanuni
düzenlemedir. Bundan başka, Mecelle’nin, Osmanlı devletinden hemen sonra
yürürlükten kalkmış olmasına rağmen, tahkim açısından, birçok bölgede bu maddeleriyle
uygulanmış olduğunu da tesbit ettik.
“Mecelle’de Tahkim” konusunu ele aldığımız ve günümüz hukukundaki
düzenleme ile mukayesesine de yer verdiğimiz bu çalışma sonunda ulaştığımız neticeleri
şu şekilde maddeleştirerek özetlemek mümkündür:
89
1. Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye, İslam Hukuku’na dayalı olarak gerçekleşmiş
kanunlaştırma hareketinin ilk örneğidir.
2. Hanefî mezhebinin görüşleri çerçevesinde oluşturulmuştur.
3. Tahkim konusu, 16. Kitab olan Kitabü’l-Kazâ’nın 4. Bâbı olan “Tahkime dair
mesâil beyânındadır” başlıklı kısımda incelenmiştir.
4. Tahkim konusu, tanımını içeren 1790. Madde ile 1841-1851. maddeler arası
toplam 12 maddede düzenlenmiştir.
5. Tahkimin sadece kul haklarına dair mal davalarında uygulanabileceği beyan
edilmiş; had, kısas ve Allah hakları kapsamındaki kamu davalarında tahkim
caiz görülmemiştir.
6. Ayetlerde ifade bulan şekliyle, karı-koca geçimsizliğine ilişkin hakem usulü,
aileye müteallik haklar, nesep davaları ile ilgili meseleler, Mecelle’de
düzenlenmemiştir. Aile Hukuku, 1917 tarihli Osmanlı Hukuk-u Aile
Kararnamesinde ayrıntılı olarak ele alınmış olup, karı-koca ilişkilerinde
meydana gelecek anlaşmazlıkların çözülmesine dair hakemlik usulü, bu
kararnamenin 130. Maddesinde düzenlenmiştir.
7. Mecelle’ye göre, hakemin hükmü, sadece kendisini hakem tayin eden taraflar
arasında ve onların hakemliğini istediği konuda caiz ve geçerli olup
başkalarına etki etmez.
8. Bir anlaşmazlık konusunda, birkaç hakem tayin edilebilir. Taraflar kendi
hakemlerini belirleyebilir. Fakat böyle bir durumda hakemler oybirliğiyle
karar almalıdırlar, anlaşamazlarsa tahkim sona erer.
9. Hakemler,
uyuşmazlığın
taraflarınca
başka
hakem
tayin
etmeye
yetkilendirilmişlerse başka hakem de tayin edebilirler.
10. Taraflar, tahkim için süre belirlemek zorunda değildir. Fakat bir süre
belirlemişlerse, bu sürenin bitiminde tahkim sona erer.
11. Taraflar birlikte veya yalnızca biri, hüküm oluşmadan önce hakemi
azledebilir, hükümden sonra hakem azledilemez.
12. Hakemlerin kararı, aynı mahkeme kararı gibi geçerlidir ve o şekilde icra
edilir. Taraflar, ‘usulüne uygun’ olarak verilmiş hakem kararına itiraz
edemezler.
90
13. Hakem kararı, istenildiği takdirde hâkime veya kararı tetkik edecek ikinci bir
hakeme incelettirilebilir. Hâkim, ‘usulüne uygun’ bulursa imzalar ve kararı
yürürlüğe sokar. Uygun bulmazsa, hükmü iptal eder.
14. Taraflar, hakemi sulh yapmaya yetkilendirmişlerse, hakemin yapacağı sulh
geçerli olur ve istenirse bu anlaşma, hâkim tarafından tescil edilebilir.
15. Bir kimse, kendisinden istenmediği halde uyuşmazlığı çözmek üzere hakem
gibi karar verir ve taraflar bu duruma sonradan onay verirlerse, bu kimsenin
hükmü geçerli olur.
16. Bugün yürürlükte olan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda
Mecelle’deki tahkim düzenlemesinden farklı olarak; tahkim sözleşmesinin
geçerliği için yazılı şekil şartı konmuş; taraflar tahkim süresi belirlememiş
veya süreyi kendilerince belirlemiş olsalar bile, yine de uymak zorunda
oldukları bir kanunî süre rejimi getirilmiş; yargılama sürecinde görevli birden
çok hakemin varlığı halinde, oylama esnasında bir belirsizlik yaşanmasını
önlemeye matuf olarak, hakem sayısının tek sayıyla sınırlı olması gerektiği
şartı ilave edilmiş; yine karar esnasında hakemler arasında oybirliği
oluşamıyorsa, oy çoğunluğu ile karar alabilme imkânı getirilmiş; son olarak,
hakemin reddi usulü ve hakem kararının iptal sebepleri düzenlenmiştir.
Önemli bir hukuk kurumu ve alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak
“Tahkim”in gelişme aşamalarını inceledik. Gerek ‘İslam hukuku görüşleri dikkate
alınarak hazırlanan Mecelle’de’ ortaya konan ‘tahkim usulü’ gerekse sonradan Türkiye
Cumhuriyeti kanunlarında zamanın ihtiyaçları gözetilerek geliştirilmiş ‘tahkim usulü’, bu
yöntemin daha uzun zamanlar insanların kullanmaya devam edecekleri bir uygulama
olarak kalacağı izlenimi vermektedir. Mecelle ve Hukuk Muhakemeleri Kanununu birlikte
değerlendirdiğimizde şöyle bir sonuca varmak mümkündür: “Tahkim” kurumunun
kesintisiz olarak gelişimini devam ettirdiği, zamanımızın gerek ulusal gerekse
uluslararası ticaret ve diğer girift insanî ilişkileri içinde, devlet yargısına yardımcı olacak
çok önemli bir işleve sahip olduğu ve bu anlamda geniş bir yeri olmaya devam edeceği
düşünülmektedir.
91
KAYNAKLAR
1. Kanunlar ve Resmi Düzenlemeler:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası,
https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.2709.pdf (erişim 8.11.2023)
864 no.lu Kanun-u Medenî’nin suret-i mer’iyet ve şekl-i tatbîki hakkında Kanun,
https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc0
04/kanuntbmmc004/kanuntbmmc00400864.pdf (erişim 5.02.2024)
4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu, MTK.
https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.4686.pdf (erişim 8.11.2023)
4721 sayılı Türk Medenî Kanunu, TMK.
https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.4721.pdf (erişim 10.10.2023)
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, TBK.
https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.6098.pdf (erişim 7.10.2023)
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, HMK.
https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.6100.pdf (erişim 2.10.2023)
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu, HUAK.
https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.6325.pdf (erişim 8.11.2023)
Kur’an-ı Kerim, https://kuran.diyanet.gov.tr (erişim 4.1.2024)
Mecelle-i Ahkam-ı Adliye, 3.Bası, (İstanbul: Dersaadet Matbaa-i Osmâniyye, 1308 H).
Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı, Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü, Tahkime
ilişkin Temel Kavramlar, Düzenlemeler ve Güncel Gelişmeler, Cumhurbaşkanlığı
Yayınları, Ankara 2021, 1. Baskı, sy.1
T.C. Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü, TBMM (S. Sayısı: 393) Hukuk
Muhakemeleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/574) Sayı:
B.02.0.KKG.0.10/101-1293/1690, Genel Gerekçe, s.1.
https://www5.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem23/yil01/ss393.pdf (erişim 8.11.2023)
Usul-ü Muhâkemat-ı Hukukiye, Kavânîn-i Cedîd Kütüphanesi, Nşr: İkbal Kütüphanesi
Sahibi Hüseyin, 1327-1329 H., Dersaadet-Sancakyan Matbaası.
92
2. Kitap ve Makaleler:
Abdülbaki, Muhammed Fuad; Mu’cemü’l-Müfehres li Elfazi’l-Kur’ani’l-Kerim, (Kahire:
Darü’l-Hadîs, 1422/2001).
Akgündüz, Ahmet; "HAKEM", DİA, https://islamansiklopedisi.org.tr/hakem (erişim
20.10.2023).
Akgündüz, Ahmet; Mukayeseli İslam ve Osmanlı Hukuku Külliyâtı, (Diyarbakır: Dicle
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No:6 1986).
Ali Haydar Efendi (Hoca Emin Efendizâde), Dürerü’l-Hükkâm Şerhu Mecelleti’l-Ahkâm,
(İstanbul: Diyanet işleri Başkanlığı Yayınları, 2016), 1.Baskı, 4.cilt.
Apak, Âdem; Ana Hatlarıyla İslam Tarihi (I), (İstanbul: Ensar Yayınları, 2016),
18.Baskı.
Apaydın, H. Yunus; İslam Hukuk Usulü, (Ankara: Bilay Yayınları, 2020).
Asım Efendi; Kâmus tercümesi, (İstanbul: Cemal Efendi Matbaası,1305), 4 cilt, Cilt 4.
Arslan, Âdem; İslam Öncesi Cahiliye Dönemi Muhakeme Hukuku, Uluslararası Sosyal
Araştırmalar Dergisi, C.9, sy.47, Aralık 2016.
Atar, Fahrettin, İslam Adliye Teşkilatı, 4. Bası., (Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları 1999).
Avcı, Casim ve Recep ŞENTÜRK; "KABİLE", DİA,
https://islamansiklopedisi.org.tr/kabile (erişim 17.10.2023).
Avvâ, Fatıma Muhammed el-; Akdü’t-Tahkim fi’ş-Şerîati ve’l-Kanûn, 1.bası (Beyrut: ElMektebetü’l-İslamî, 1423/2002.).
Aydın, M. Âkif; İslam Hukuku’nun Osmanlı Devleti’nde Kanun Hukukuna Doğru
Geçirdiği Evrim, Türk Hukuk Tarihi araştırmaları dergisi, sy.1, 2006 (Bahar).
Aydın, M. Âkif; Osmanlı Hukuku Devleti Aliyye’nin Temeli, (İstanbul: İSAM Yayınları
2020).
Aydın, M. Âkif, "MECELLE-i AHKÂM-ı ADLİYYE", DİA,
https://islamansiklopedisi.org.tr/mecelle-i-ahkam-i-adliyye (erişim 24.11.2023).
Balcı, Muharrem; İhtilafın Çözüm Yolları ve Tahkim, (İstanbul: Danışman Yayınları,
1999).
93
Bardakoğlu, Ali; Toplum-Hukuk İlişkisi Açısından Cahiliyye Hukuku Örneği, Dünden
Bugüne İslam Dünyasında Zihniyet değişiklikleri ve Çağdaşlaşma Problemleri
Sempozyumu, Bursa 1990.
Bardakoğlu, Ali; “Ehliyet” maddesi, DİA 10.cilt, İstanbul 1994.
Bayındır, Abdülaziz; İslam Muhakeme Hukuku (Osmanlı Devri Uygulaması), 2. Baskı,
(İstanbul: Süleymaniye Vakfı Yayınları, 2015).
Berki, Ali Himmet; Açıklamalı Mecelle (Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye), (İstanbul: Hikmet
Yayınları, 1978), XI.
Bezzâzî, Hâfızüddîn Muhammed b. Muhammed b. Şihâb el-Kerderî el-Hârizmî el- (ö.
827/1424); Fetâvâ el-Bezzâziye, thk. Salim Mustafa el-Bedrî, 1.Baskı, (Lübnan:
Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2009), 2 cilt.
Bilmen, Ömer Nasuhi; Hukuk-u İslâmiyye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kâmusu, (İstanbul:
Bilmen Yayınevi, 1970), 8 cilt.
Buhârî, Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhîm el-Cu‘fî el- (ö. 256/870); Camiu’sSahih, (Mısır: Matbaatü’l-Kübra el-Emiriyye, 1311 H). (Mektebetü’ş-Şamile
nşr:1433).
Cevad Ali; El-Mufassal fî Târihi’l-Arab Kable’l-İslam, Darü’s-Sakî, 7 cilt, 4.bası, 1422/
2001. (Mektebetü’ş-Şamile nşr. 1431)
Cevdet Paşa, Tezâkir, 40-Tetimme, yayınlayan: Cavid BAYSUN, 3.Baskı (Ankara: Türk
Tarih Kurumu Basımevi 1991), 4 cilt.
Cühenî, Mes’ud Avvad Hamdan el-Burkânî el-; et-Tahkîm fi’ş-Şerîati’l-İslâmiyye, (elMedînetü’l-Münevvere: Mektebetü Dâri’l-Îmân, 1414 H.1994 M).
Çeker, Orhan; Osmanlı Hukuk-u Aile Kararnamesi, (Konya: Mehir Vakfı Yayınları,
2016), 4.Baskı.
Çeliker, Hüseyin; İslam Hukukunda Tahkim, Diyanet İlmî Dergi, DİB yayınları, OcakŞubat-Mart 2005, sy.1.
Çetiner, Bedreddin; Fâtihâ’dan Nâs’a Esbâb-ı Nüzûl, Kur’an Ayetlerinin İniş Sebepleri,
(İstanbul: Çağrı Yayınları, 2016), 5.Baskı, 2 cilt.
Derdîr, Ebü’l-Berekât Ahmed b. Muhammed b. Ahmed ed-Derdîr elAdevî (ö.1201/1786), Eş-Şerhü’l-Kebîr li’ş-şeyhi’d-Derdîr, Darü’l-Fikr, 1-4,
Darü’l-Fikr, t.y., (Mektebetü’ş-Şamile nşr:1431).
94
Desûkī, Şemsüddîn Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Arafe ed- (ö. 1230/1815);
Haşiyetü’t-Desûkî alâ Şerhi’l-Kebîr, 1-4, Darü’l-Fikr, t.y., (Mektebetü’ş-Şamile
nşr:1431).
Devellioğlu, Ferit; Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, (Ankara: Aydın Kitabevi
Yayınları, 2008), 25.Baskı.
Dönmez, İbrahim Kâfi; Fıkıh ve Fıkıh Tarihi İncelemeleri, (Ankara: TDV Yayın ve
Matbaacılık-İsam Yayınları, 2015), içinde; Suphi MAHMESÂNÎ-İbrahim Kâfi
DÖNMEZ; İslam Hukukunun Tedvîni I.
Dûrî, Kahtan Abdurrahman ed-; Akdü’t-Tahkîm fi’l-fıkhî’l-İslâmî ve’l-Kânûnu’l-Vad’î,
1.Baskı, (Bağdat: el-Cumhuriyyetü’l-Irâkiyye Vezâretü’l-Evkaf ve’ş-Şuûni’dDîniyye İhyau’t-Türâsi’l-İslamî, 1405/1985).
Düzenli, Pehlül; Ma’rûzât Şeyhülislam Ebussuûd Efendi, (İstanbul: Klasik Yayınları,
2013).
Düzenli, Pehlül; Şeyhülislam Ebussuûd Efendi ve Fetvaları, (İstanbul: Osmanlı
Araştırmaları Vakfı Yayınları, 2012).
Erdem, Sami; Türkçede Mecelle Literatürü, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt
3, Sayı 5, 2005.
Fetâva’l-Âlemgiriyyeti’l-Ma’rufeti Bi’l-Fetâvâ’l-Hindiyye; Nizameddin el-Birnihâburî
riyasetinde bir grup alim, 3.Baskı, (Bulak-Mısır: Matbaatü’l-Kübra el-Emiriyye
1310), 6 cilt. (Mektebetü’ş-Şâmile 1431).
Hacı Reşid Paşa, Rûhu’l-Mecelle, (İstanbul: Dersaadet-Matbaa-i Hayriye, 1328). PDF:
Afyon Kocatepe Üniversitesi.
https://kutuphane.aku.edu.tr/kutuphane/nadireserler/E001510;_Ruhul_Mecelle_58._Cilt;_Paşa_Hacı_Reşit_;_1328/index-h5.html#page=1084 (erişim 16.08.2024)
Hafif, Ali el-; İslam Hukukuna göre Hukuki işlemler ve Hükümleri, çev. Rahmi YARAN,
(Ankara: TDV yayınları, 2020), 4.Baskı.
Halebî, İbrahim b. Muhammed b. İbrâhîm el- (ö. 956/1549); Mülteka’l-Ebhur (İzahlı
Mülteka el-Ebhur Tercümesi), trc: Mustafa Uysal, (Konya: Kuzucular Ofset,1982).
Hamidullah, Muhammed; İslam Peygamberi, trc. Said MUTLU ve Salih TUĞ, (İstanbul:
İrfan Yayınevi, 1969 / 1388 H), 2 cilt.
95
Haskefî, Muhammed b. Ali el- (ö.1088/1677); ed-Dürrü’l-muḫtâr şerhu tenvîri’l-Ebsâr,
Haşiyesi Reddü’l-Muhtar ile birlikte. (Hâşiyetü Reddi’l-Muhtar ale’d-Dürri’lMuhtar: Şerhü Tenvîri’l-Ebsâr,) Nşr: Şeriketü Mektebeti ve Matbaati Mustafa elBâbî el-Halebî ve Evlâdihi, Mısır, 2.Bası, (Beyrut: Darü’l-Fikr, 1386/1966), 6 cilt.
(Mektebetü’ş-Şamile nşr:1431).
Güçlü, Yaşar, Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye, (Ankara: Seçkin Yayınları, 2019).
Gürzumar, Fikri ve Tekin Gürzumar (Yeni Harflere Çevirenler); Kanunname-i Ticaret ve
Zeyilleri, Ali Himmet Berki (Metni Kontrol Eden), (Ankara: Banka ve Ticaret
Hukuku Araştırma Enstitüsü, 1962).
İbn Abidin, Muhammed Emîn b. Ömer b. Abdilazîz el-Hüseynî ed-Dımaşkī (ö.
1252/1836); Haşiyetü Reddi’l-Muhtar ale’d-Dürri’l-Muhtar: Şerhü Tenvîri’lEbsâr, Nşr: Şeriketü Mektebeti ve Matbaati Mustafa el-Bâbî el-Halebî ve Evlâdihi,
Mısır, 2.Bası (Beyrut: Darü’l-Fikr,1386/1966), 6 cilt. (Mektebetü’ş-Şamile
nşr:1431).
İbn Ferhun, Burhanüddîn İbrahim b. Ali b. Muhammed (ö.799/1397), Tebsıratü’lHükkam fî usûli’l-akdiyeti ve menâhici’l-ahkâm, Nşr: Mektebetü’l-Külliyyeti’lEzheriyye, 1.baskı, 1406/1986. 2 cilt. (Mektebetü’ş-Şamile 1431).
İbn Hazm, Ebû Muhammed Alî b. Ahmed b. Saîd b. Hazm el-Endelüsî el-Kurtubî (ö.
456/1064); el-Muhallâ bi’l-Âsar, thk: Abdülgaffar Süleyman el-Bendarî, (Beyrut:
Darü’l-Fikr, t.y.), 12 cilt. (Mektebetü’ş-Şamile nşr:1431).
İbn Hişam, Ebû Muhammed Cemâlüddîn Abdülmelik b. Hişâm b. Eyyûb el-Himyerî elMeâfirî el-Basrî el-Mısrî (ö. 218/833); es-Sîretü’n-Nebeviyye, çev: İzzet HASAN
ve Neşet ÇAĞATAY, (Ankara: Ankara Üniversitesi Yayınları, 1971).
İbn Hümam, Kemâlüddîn Muhammed b. Abdilvâhid b. Abdilhamîd es-Sivâsî elİskenderî (ö. 861/1457); Şerhu Fethi’l-Kadir ale’l-Hidayeti Şerhi Bidayeti’lMübtedî, (Beyrut Lübnan: Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1415/1995), 8 cilt.
İbn Kudâme, Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullāh b. Ahmed b. Muhammed b.
Kudâme el-Cemmâîlî el-Makdisî (ö. 620/1223); el-Muğnî, thk: Abdullah b. Abdi’lMuhsin Et-Türkî, Abdü’l-fettah Muhammed el-Hulv, 3.bası, (Riyad: Darü Alimi’lkütüb li’t-Tabâati ve’n-Neşri ve’t-tevzî ,1417/1997), 15 cilt. (Mektebetü’ş-Şamile
nşr:1441).
İbn Manzur, Ebü’l-Fazl Cemâlüddîn Muhammed b. Mükerrem b. Alî b. Ahmed el-Ensârî
er-Rüveyfiî (ö. 711/1311); Lisanü’l-Arab, (Beyrut: Darü Sadır, t.y.).
İbn Neccâr El-Fütûhî, Ebû Bekr (Ebü’l-Beka) Takıyyüddîn Muhammed b. Ahmed b.
Abdilazîz el-Fütûhî (ö. 972/1564), Müntehe’l-İrâdât, 5/261.
96
İbn Nüceym, Zeynüddîn b. İbrâhîm b. Muhammed el-Mısrî (ö. 970/1563); el-Bahru’rRâik Şerhu Kenzi’d-Dekâik ve Minhatü’l-Hâlik ve Tekmiletü’t-Tûrî, Darü’lKitabi’l-İslami, nşr, ty., 2.bası, 8 cilt. (Mektebetü’ş-Şamile 1431).
İbn Rüşd (el-Hafîd), Ebü’l-Velîd Muhammed b. Ahmed b. Muhammed el-Kurtubî (ö.
595/1198); Bidâyetü’l-Müctehid ve Nihâyetü’l-Muktesid, Nşr: Darü’l-Hadîs,
1425/2004, 4 cilt. (Mektebetü’ş-Şamile nşr:1431)
İbrahim, Ahmed Beg ve Vâsıl Alaaddin Ahmed İbrahim; Kitabü’ş-Şerîati’l-İslamiyye,
Turuku’l-Kazâ fi’ş-Şerîati’l-İslamiyye: el-Murafaât ve’l-Kazâ ve’t-tahkîm ve’l-iftâ
ve’s-Sulh fi’ş-Şerîati’l-İslamiyye, 1.Bası., (Kâhire: el-Mektebetü’l-Ezheriyye li’tTürâs 2010).
İnalcık, Halil, Osmanlı Tarihinde İslamiyet ve Devlet, 1.Baskı, (İstanbul: Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları 2016).
Kapar, Mehmet Ali; "EYYÂMÜ’l-ARAB", DİA,
https://islamansiklopedisi.org.tr/eyyamul-arab (17.10.2023).
Kara, Betül; Dürerü’l-Hükkam Fî Şerhi Gureri’l-Ahkam’ın Şerh ve Haşiyeleri
Bağlamında Fıkhî Düşüncenin Gelişimi, Yayınlanmamış Doktora tezi, (İstanbul:
İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022).
Karaman, Hayrettin ve Mustafa Çağrıcı ve İbrahim Kâfi Dönmez ve Sadreddin Gümüş,
Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, (Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
2006), 4 cilt.
Karaman, Hayrettin; Bağlayıcılık Bakımından Rasulullah’ın Davranışları, “Hz.
Peygamber ve Aile Hayatı” Tartışmalı ilmî toplantılar dizisi, (İstanbul: İlmî
Neşriyat İç ve Dış Ticaret A.Ş., t.y.)
Karaman, Hayreddin, "FIKIH", DİA, https://islamansiklopedisi.org.tr/fikih#1 (erişim
03.06.2024).
Karayalçın, Yaşar ve Ahmet Mumcu; Türk Hukuk Bibliyografyası “Türk Harflerinin
Kabulüne Kadar Yayınlanmış Kitap ve Makaleler” 1727-1928, (Ankara: Banka ve
Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, 1972).
Kâsânî, Alâüddîn Ebû Bekr b. Mes‘ûd b. Ahmed el- (ö. 587/1191); Bedâîu’s-Sanâi’fî
tertîbi’ş-Şerâi’, 7 cilt, 1-2.c. Matbaatü Şeriketi’l-Matbûâti’l-İlmiyye, 3-7.cilt
Matbûâtü’l-Cemaliye Mısır. (Mektebetü’ş-Şâmile nşr:1431)
Kaşıkçı, Osman; Mecelle’nin hazırlanışı, Özellikleri ve Üzerinde Yapılan Değişiklik
Çalışmaları, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü
Müdürlüğü, İstanbul 1995.
97
Kaşıkçı, Osman; İslam ve Osmanlı Hukukunda Mecelle, (İstanbul: Osmanlı Araştırmaları
Vakfı Yayınları 1997).
Keleş, Ekrem; İslam Hukukuna Göre Anlaşmazlıkların Çözümünde Hakem Usulü,
Yüksek Lisans Tezi,1987.
Koral, Rabi; “Yeni ve Eski Hukukumuzda Tahkim”. Journal of Istanbul University Law
Faculty 13/1. (Eylül 2011)
Kudûrî, Ebu’l-Hüseyin Ahmed b. Ebî Bekir Muhammed b. Ahmed el- (ö.428/1137);
Muhtasâru’l-Kudûrî, trc Soner DUMAN ve Osman Güman, (İstanbul: Beka
Yayıncılık, 1441/2019), Edebü’l-Kâdî, 553/2092-2096.
Kuru, Bâki; Medeni Usul Hukuku El Kitabı, (Ankara: Yetkin yayınları, 2020), 2 cilt.
Malik Bin Enes, Ebû Abdillâh Mâlik b. Enes b. Mâlik b. Ebî Âmir el-Asbahî elYemenî (ö. 179/795); el-Müdevvene, (Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1994 M 1415 H).
(Mektebetü’ş-Şamile nşr:1431).
Mardin, Ebu’l-ûlâ; Medeni Hukuk Cephesinden Ahmed Cevdet Paşa, (Ankara: Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları, 2009).
Mâverdî, Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed b. Habîb el-Basrî el- (ö. 450/1058); Edebü’lKadî, thk: Muhyi Hilal es-Serhân, (Bağdat 1392/1972), 2 cilt, 4.Baskı.
Mehmed Ali Bey, Rehber-i Tâlibîn-i Mecelle,
Matbaası 1305 H.) s. 537.
(İstanbul: Dersaadet Mahmud
Bey
Mehmed Ziyaeddin Efendi; Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye Şerhi, (İstanbul: Dersaadet Kasbar
Matbaası 1312).
Mergınânî, Ali b. Ebî Bekr b. Abdi’l-Celil el-Fergânî el- (ö.593/1197); el-Hidaye fî Şerhi
Bidâyeti’l-Mübtedî, thk: Tallal Yusuf, nşr: Dârü İhyâi’t-türâsi’l-Arabî, BeyrutLübnan, 3 cilt. (Mektebetü’ş-Şâmile 1431).
Mergınânî, Ebu’l-Hasan Ali b. Ebî Bekr (ö.593/1197); el-Hidaye Tercümesi, trc: Ahmet
MEYLÂNÎ, (İstanbul: Kahraman Neşriyat, 1992).
Mes’ûd Efendi; Mir'at-ı Mecelle, 1310/1892. (İstanbul: Matbaa-i Osmaniye, 1884/1302).
Molla Hüsrev (ö.885/1480); Dürerü’l-Hükkam şerhü Gureri’l-Ahkam, Haşiyesi: Ğunyetü
zevi’l-Ahkâm fi buğyeti düreri’l-Ahkam, Ebu İhlas Hasan b. Ömer
ŞÜRÜNBÜLÂLİ, Darü İhyai’l-Kütübü’l-Arabiyye t.y., 2 cilt.
98
Molla Hüsrev; Gurer ve Dürer Tercümesi, (İslam Fıkhı ve Hukuku), trc: Arif ERKAN,
(İstanbul: Eser Neşriyat, 1980), 4 cilt.
Müslim, Ebü’l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc b. Müslim el-Kuşeyrî (ö. 261/875); Sahih-i
Müslim, muhk: Muhammed Fuad Abdülbâkî, (Beyrut: Darü İhyâi’t-türasi’l-Arabî,
1955 M 1374 H). (Mektebetü’ş-Şamile 1431 H.)
Nesâî, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şuayb b. Ali (ö.303/915); es-Sünen (es-Sünenü’lMücteba), 1.Baskı (İstanbul: Ocak Yayıncılık,2019), 5 cilt.
Nesefî, Ebü’l-Berekât Hâfızüddîn Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd en- (ö. 710/1310);
Kenzü’d-Dekâik, thk: D. Said Bekdaş, (Darü’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Darü’s-Sirâc,
1332/2011). (Mektebetü’ş-Şamile nşr:1435).
Özçelƒk, Aynur; Cahı̇ lı̇ ye Toplumunun Sosyo-Kültürel Yapısı, II. Genç Akademƒsyenler
Sempozyumu, Cahƒlƒye Dönemƒ, ed. Feyza Betül KÖSE.
Öztürk, Osman; Osmanlı Hukuk Tarihinde Mecelle, (İstanbul: İslami İlimler Araştırma
Vakfı Yayınları, 1973).
Pekcanıtez, Hakan, Oğuz ATALAY, Muhammed ÖZEKES, Hukuk Muhakemeleri
Kanunu Hükümlerine göre Medeni Usul Hukuku, (Ankara: Yetkin Yayınları, 2011),
10. Bası.
Sami, Şemseddin; Kâmus-i Türkî, (muh: Ahmed Cevdet, Dersaadet İkdam Matbaası,
İstanbul 1317), (İstanbul: Kapı yayınları, 2004).
Schacht, Joseph; İslam Hukukuna Giriş, çev: Mehmet DAĞ, Abdülkadir ŞENER,
(Ankara: Ankara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1977).
Serahsî, Ebû Bekr Şemsü’l-eimme Muhammed b. Ebî Sehl Ahmed es- (ö. 483/1090), elMebsut, Nşr: Matbuatü’s-Saade Mısır, Darü’l-Ma’rife Beyrut-Lübnan, 31 cilt.
(Mektebetü’ş-Şamile nşr:1431)
Serahsî, Ebû Bekr Şemsü’l-eimme Muhammed b. Ebî Sehl Ahmed es- (ö. 483/1090), elMebsut, 1000 yılın İslam Fıkhı Temel Eseri Deliller ve Hükümler, Ed. Prof. Dr.
Mustafa Cevat AKŞİT, (İstanbul: Gümüşev 2015) 32 cilt.
Simavî, Şeyh Bedreddin, Simavna Kadısıoğlu; Camiu’l-Fusuleyn=Yargılama Usulüne
Dair, ed: H. Yunus APAYDIN, (Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Kütüphaneler ve Yayınlar Genel Müdürlüğü Yayınları, 2012).
Söğüt, İpek Sevda; Roma Hukukunda Tahkim, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
99
Şaban, Zekiyyüddin; İslam Hukuk İlminin Esasları (Usulü’l-Fıkh), trc: İbrahim Kâfi
DÖNMEZ, 34.Baskı, (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları 2020).
Şanlı, Cemal, Milletlerarası Ticari Tahkimde Esasa Uygulanacak Hukuk, (Ankara:
Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, 1986).
Şeyh Nizam, Burhanpurlu; Fetâvây-ı Alemgiriyye- Fetâvây-ı Hindiyye, trc: Mustafa EFE,
(Ankara: Akçağ Yayınları, 1985), 6/388.
Şirbînî, Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed el-Hatîb eş-(ö. 977/1570); Muġni’l-muḥtâc ilâ
maʿrifeti meʿânî elfâẓi’l-Minhâc, thk: Ali Muhammed Muavvad ve Adil Ahmed
Abdü’l-Mevcud, 1.bası, (Darü’l-Kütübü’l-İlmiyye, 1415/1994), 6 cilt.
(Mektebetü’ş-Şamile nşr:1431).
Taberî, Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr b. Yezid El-Âmilî et- (ö.310/923); Tarihu’rRusul ve’l-Mulûk ve Sılatü Tarîh et-Taberî, 1-11, (Beyrut: Darü’t-Türâs,
1387/1967). (Pdf: Kuramer Kütüphanesi)
Türkmenoğlu M.A. Ve D. Göklü; Osmanlı Klasik Döneminde Arabuluculuk, Uzlaşma ve
Muslihûn’un Konumu, Avrasya Unıversıty Faculty Of Economıcs And
Admınıstratıve Scıences, Internatıonal Onlıne Conference On Socıal Scıences
Researches, 150-166. https://iocssr.avrasya.edu.tr/.
Uysal, Afra; Mecelle’nin Arap Ülkelerindeki Yürürlüğü, İstanbul Medipol Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi 9(1), Bahar 2022.
Velvâlicî, Ebü'l-Feth Zahirüddin Abdürreşid b. Ebî Hanife b. Abdirrezzak Hanefi ( ö.
540/1146’dan sonra); Fetavâ’l- Velvâliciyye; thk: Mikdad b. Musa Firyevi; Halil
el-Meys (Beyrut : Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2003/1424), 5 cilt.
Yavuz, Cevdet; Türk Hukukunda Tahkim Sözleşmesi ve Tabi Olduğu Hükümler, II.
Uluslararası Özel Hukuk Sempozyumu “Tahkim”,
https://hukuk.marmara.edu.tr/akademik/yayinlar/ii-uluslararasi-ozel-hukuksempozyumu-tahkim (Erişim 4.1.2024)
Yavuz, Yusuf Şevki, "FÂSIK", DİA, https://islamansiklopedisi.org.tr/fasik (erişim
05.02.2024).
Yeğengil, Rasih, Tahkim (L’arbitrage), (İstanbul: Cezaevi Matbaası, 1974).
Yıldırım, Mustafa, İslam ve Medenî Yargılama Hukukunda Tahkim, (İzmir: İzmir İlahiyat
Fakültesi Vakfı Yayınları, 2002).
Yıldırım, Mustafa, "TAHKÎM", DİA, https://islamansiklopedisi.org.tr/tahkim--fikih
(erişim 02.10.2023).
100
Zerka, Mustafa Ahmed ez-; el-Fıkhü’l-İslamî fi Sevbihi’l-Cedîd, El-Medhalü’lFıkhiyyü’l-Âmm, (Dımaşk: Darü’l-Kalem, 1433/2012), 2 cilt.
Zeylaî, Ebû Muhammed Fahruddîn Osmân b. Alî b. Mihcen b. Yûnus es-Sûfî el-Bâriî ez(ö. 743/1343); Tebyînü’l-Hakâyık Şerhü Kenzi’d- Dekâik, (Haşiye: Şihabüddin
Ahmed eş-Şiblî), 2.baskı, (Beyrut: Darü’l-Kütübi’-İlmiyye, 2010), 7 cilt.
101
ÖZGEÇMİŞ
Haticetül Kübra
YAVUZ
Bildiği Yabancı Diller
İngilizce
Arapça
ve Düzeyi
Temel
Temel
Adı, Soyadı
Doğum Yeri ve Yılı
Eğitim Durumu
Lisans
Yüksek Lisans
Başlama Bitirme Yılı
Kurum Adı
1984
1991
İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesi
2015
2019
Marmara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi
2021
2024
İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi
Temel İslam Bilimleri Tezli Yüksek
Lisans Programı
Doktora
Çalıştığı Kurum/lar
Başlama Ayrılma Yılı
Çalışılan Kurumun Adı
Yavuz Hukuk Bürosu
Üye Olduğu Bilimsel ve
Mesleki Kuruluşlar
İstanbul Barosu
Katıldığı Proje ve
Toplantılar
Yayınlar:
Diğer:
İletişim (e-posta):
Tarih:
İmza:
Adı Soyadı:
102
18 / 07 / 2024
Haticetül Kübra YAVUZ