Books by Ekrem Buğra Ekinci
İnsan üç şey için evlenir:
1-Fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamak.
2-Neslini devam ettirmek.
3-... more İnsan üç şey için evlenir:
1-Fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamak.
2-Neslini devam ettirmek.
3-İntizamlı bir aile yuvasında yaşamak.
Bu üç gayenin tahakkuku, mutluluğun da sırrıdır.
Abdullah bin Mesud’un şöyle söylediği rivayet edilir:
“Ömrümden on gün kalsa bile, rabbimin huzuruna bekâr çıkmamak için evlenmek isterdim!”
Öte yandan evlilik bağlanmak demektir. Bir mesuliyet altına girmektir.
Aklı olan eşler birbirlerini üzmezler. Hayat arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alametidir. Ona karşı, hep güler yüzlü, tatlı dilli olmağa çalışır. Bunu yapabilirse, rahat ve huzur içinde yaşar.
Elinizdeki kitap, evliliğe dair hem dinî hem dünyevî hükümleri anlatıyor.
Din büyüklerinin evlilere nasihatlerini naklediyor.
Ayrıca kadınlara mahsus hallerden de bahsediliyor.
Bu yüzden evliliğe namzet bir müslüman gencin bu kitabı okuması tavsiye olunur.
Kur’an-ı kerim, emir ve yasaklara dair hükümleri çıkarmada ve anlamada müminleri iki sınıfa ayırı... more Kur’an-ı kerim, emir ve yasaklara dair hükümleri çıkarmada ve anlamada müminleri iki sınıfa ayırır:
Birinci kısım, âyet-i kerime ve hadîs-i şerifleri hakkıyla anlayan; onlardan hüküm çıkarmak salahiyetini kazanmış olan müctehid âlimlerdir.
İkinci kısım ise, buna kâdir ve salahiyetli olmayan avamdır, mukallidlerdir.
Müctehidlerin isminin bile hatırlanmadığı, mezhebe bağlılığın unutulduğu böyle bir zamanda bu kitabı okuyanlar, hem avamın, bir âlimi taklid etmesi lazım geldiğini öğrenir; hem de mezhep taklidinin nasıl yapılacağını anlar.
Bu kitap mezhepler ve mezheplere uymak hakkında İslam tarihi boyunca yazılmış belli başlı birkaç risalenin tahkikli tercümesidir.
Mecelle'nin yazılış hikayesi ve Cevdet Paşa
Dünyanın hâlâ hayranlıkla andığı Osmanlı’nın medeni ... more Mecelle'nin yazılış hikayesi ve Cevdet Paşa
Dünyanın hâlâ hayranlıkla andığı Osmanlı’nın medeni kanunu “Mecelle” kitabının arka planı, Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin kalemiyle kitaplaştı. IQ Yayınları etiketiyle raflardaki yerini alan “Ahmed Cevdet Paşa ve Mecelle'den Düsturlar” adlı eser, Mecelle’nin yazılış hikâyesini, eserin vücuda gelmesine sebep olan Ahmed Cevdet Paşa’nın hayatı üzerinden anlatıyor. Kitapta ayrıca Mecelle’nin, her biri birer vecize hüviyetindeki ilk 100 maddesi misallerle izah ediliyor. Eserde, “İslam hukukunda yenileme olur mu?” ve “Zamanın değişmesiyle hükümler nasıl değişir?” gibi suallere de cevaplar aranıyor.
Fransa İmparatoru Napoléon’a, “Dünya tek bir devlet olsaydı, başşehri İstanbul olurdu” dedirten b... more Fransa İmparatoru Napoléon’a, “Dünya tek bir devlet olsaydı, başşehri İstanbul olurdu” dedirten bu muhteşem şehir, kurulduğundan beri herkesin gözlerini kamaştırmıştır.
Şairlere ilham kaynağı olmuş; âşıkların yüreğini titretmiştir.
Herkesin gözü olan bu muhteşem şehri fethetmek, yedinci Osmanlı padişahı Sultan II. Mehmed’e nasip oldu.
Osmanlı Türkleri, fethettikleri bu tarihî şehri Haçlılar tarafından harab edilmiş buldular. Vatan edindikleri İstanbul’u tepeden tırnağa imar ettiler. Şehre kendi mühürlerini vurdular.
İstanbul bir Roma şehri olduğu kadar, hatta daha çok Osmanlı Türk şehri hüviyeti taşır.
İstanbul’a Osmanlı Mührü, iki kıtayı birleştiren bu yaşlı şehrin Osmanlılar devrindeki hayatını gözler önüne seriyor.
Yapamaz Ertuğrul evlâdı sensiz,
Can verir cânânı veremez Türkler.
Ebedî hâdimü’l-Haremeyniz,
Ölse... more Yapamaz Ertuğrul evlâdı sensiz,
Can verir cânânı veremez Türkler.
Ebedî hâdimü’l-Haremeyniz,
Ölsek de Ravza’nı ruhumuz bekler.
Elinizdeki kitap, Türklerin Asya ve Avrupa’daki maceralarından sahneleri gözler önüne seriyor. Meraklı mevzuların perdesini aralıyor…
Sultan Fatih İtalya’yı ya fethetseydi?
Cem Sultan’a Papa ne teklif etti?
Makbul İbrahim Paşa, nasıl maktul oldu?
Şehzâde Mustafa yaşasaydı ne olurdu?
Padişahlar neden hacca gitmedi?
Padişahların vefat sebepleri
Padişahların mensup olduğu tarikatler
Haremin içyüzü
Kösem Sultan’ın hikâyesi
Eski Türklerin dini
Türklerin Müslüman oluşu
Ömer Hayyam asıl yüzü
Tac Mahal’in ardındaki romantik hikâye
İngiliz takımındaki ay-yıldızın sırrı
Hepsinin ve başkalarının cevabı elinizdeki kitapta…
Mektûb yazmak Cenâb-ı Peygamberin sünnetidir. Nice âlimler, velîler bu sünneti yerine getirmişler... more Mektûb yazmak Cenâb-ı Peygamberin sünnetidir. Nice âlimler, velîler bu sünneti yerine getirmişlerdir.
Onların sevenlerine yazdıkları mektûpların kitap halinde toplanması eski bir adettir. Tasavvufun Müceddidiye kolunda mektub yazmak, adeta yolun esası olmuştur.
İmam-ı Rabbani Hazretleri'nin mektuplarının toplandığı ve İslam aleminde çok tanınmış Mektûbât kitâbı, buna bir misaldir.
Elinizdeki ''Yâdigar Mektûblar'' adlı kitapta Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin yetiştirdiği alimlerden, faziletli Hüseyn Hilmi Işık Efendi'nin ailesine, talebelerine, sevenlerine ve kitaplarını okuyup sual soranlara yazdığı 300'den fazla mektûb toplanmıştır.
Hüseyn Hilmi Işık Efendi, 1929 senesinde son asrın büyük alimlerinden Seyyid Abdülhakim Arvasi ha... more Hüseyn Hilmi Işık Efendi, 1929 senesinde son asrın büyük alimlerinden Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri ile tanıştı.
14 sene ondan ilim ve feyz aldı.
Hazırladığı dinî eserleri meccanen dünyaya yaydı.
Subay olarak askeriyede ve öğretmen olarak maarifte yıllarca hizmet ifa etti.
Çok talebe yetiştirdi.
Elinizdeki bu kitapta talebelerinin hocalarıyla yaşadıkları hatıralar ve onlardan işittikleri sözler bir araya getirilmiştir.
Kendisini ve hizmetlerini yakından ve doğru tanımak isteyenlerin ve gelecek nesillerin istifadesi hedeflenmiştir.
Adeta bir ansiklopedi hüviyeti taşıyan eser, aynı zamanda bir devrin sosyal ve dini hayatına da ışık tutmaktadır.
1970 yılında Cağaloğlu'nda kiralanmış mütevazı bir odada birkaç arkadaşıyla Türkiye Gazetesi'ni ç... more 1970 yılında Cağaloğlu'nda kiralanmış mütevazı bir odada birkaç arkadaşıyla Türkiye Gazetesi'ni çıkarmaya başlayan Enver Ören, İhlâs tohumunu 40 sene sabırla sulayarak, şefkatle koruyarak, aşkla severek çınarlaştırdı. Adı ve hizmeti ülke hudutlarını aşan, milletlerarası bir müesseseye dönüştürdü.
O, misyon ve vizyon sahibi bir idareciydi.
Sadece bir gazeteci ve iş adamı değil, bir ideale, bir gayeye ömrünü adamış karizmatik bir liderdi.
Milli ve manevi değerlere bağlı, sarsılmaz metanet sahibi bir şahsiyetti. Zor şartlar altında kurduğu müesseselerle insanlığın iyiliğine çalışmayı şiar edindi.
Güler yüz ve tatlı diliyle her kesimden insanın gönlünde taht kurdu.
Bu kitap, binlerce insanın Enver Abi'sinin artık hayal olan hayatına ışık tutmaya çalışıyor.
Müslümanlar, asırlar boyu hep kuvvetliydiler. Ne var ki son asırda bu gücü kaybettiler. Sonra da ... more Müslümanlar, asırlar boyu hep kuvvetliydiler. Ne var ki son asırda bu gücü kaybettiler. Sonra da bunun sebepleri üzerinde kafa yormaya başladılar. Fatura da evvelemirde İslam hukukuna kesildi. Bir tarafta, İslam hukuku, insanlığın ihtiyacını karşılamaktan uzaktır diyenler... Diğer tarafta, İslam hukukunun zamana göre esneklik kabiliyetinin bulunduğunu söyleyenler… Değişikliği kabul edenler de, bunun sınırları üzerinde ihtilaf hâlindeler. Afgani'den Akif'e; Abduhdan Hamidullah'a; Fazlurrahmandan Ali Şeriati'ye; reform yanlıları ile bunlara karşı duranlar... Örf nedir? Maslahat nicedir? Bu değişikliği kim ve ne nisbette tesbit edebilir? Bu kitap, işte bu meseleyi tetkik etmek üzere kaleme alınmıştır.
Bu kitap, Osmanlı Cihan Devleti'nin tarih sahnesinden çekildiği bir zamanda ve onun pâyitahtı ola... more Bu kitap, Osmanlı Cihan Devleti'nin tarih sahnesinden çekildiği bir zamanda ve onun pâyitahtı olan İstanbul'da başlayan ve bir asra yakın süren ömrü boyunca, sayısız talebe yetiştirip kıymetli eserler veren merhum Hüseyn Hilmi Işık Efendi'nin hayat hikayesini anlatmaktadır.
Bir tarafta kimya ile alâkalı çalışmalar yapan bir fen adamı... Diğer tarafta yılmadan usanmadan insanlara dini doğru anlatmaya çalışan bir rehber...
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri tarafından yetiştirilmiş; O'nun Ehl-i sünnet hassasiyetini ve fıkıh ilmine ağırlık veren ilim telâkkisini sürdüren bir âlim...
Hüseyn Hilmi Işık Efendi, bir yandan tasavvufun manevî mirasına sahip çıktı. Öte yandan muhtelif lisanlarda neşrettiği eserleri yayarak dinde reform teşebbüsleriyle mücadele etti.
Klasik âlim modelinin son temsilcilerinden biri olarak, ama zamanı ve zemini de iyi anlayarak, eski ve yeni arasında bir köprü vazifesi gördü.
Sağlam ve tavizsiz şahsiyeti ile şöhret ve servet peşinde koşmadan; hatta ismini bile setrederek, İslâmî ilim ve hizmet tarihinde mümtaz bir mevki kazandı.
"Bizim yolumuz hizmet yoludur. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını yaymak; Allah'ın kullarına Allah'ın dinini ulaştırmak yoludur" derdi.
İşte bu kitap, ecdadının îlâ-i kelimetullah misyonunu devam ettirme gayreti içindeki bir şahsiyete ve yaşadığı devre ilmî ve objektif şekilde ışık tutmaya çalışmaktadır.
Eskiler, “İlim, lügat demektir” derlerdi.
Bir ilmi anlamak için, o ilme ait tabirleri bilmek ic... more Eskiler, “İlim, lügat demektir” derlerdi.
Bir ilmi anlamak için, o ilme ait tabirleri bilmek icab eder.
Dinî metinler doğru anlaşılmadığı takdirde, yerini bâtıl ve hurâfeler alır.
Dinini doğru öğrenmek ise, her müminin hakkı ve vazifesidir.
İşte Dinî Lügat, bu ihtiyaca cevap vermek üzere hazırlanmıştır.
“Bir defasında yanına gittiğimde, Sultan Efendi, evin mutfağında soğan ve patatesleri ayıklıyordu... more “Bir defasında yanına gittiğimde, Sultan Efendi, evin mutfağında soğan ve patatesleri ayıklıyordu. Bunlar pazar artıklarından toplanmış çoğu çürük çarık şeylerdi. Kendimi tutamadım. Gözlerim doldu. ‘Oğlum, sarayda yaşadım. Hizmetkârlarım vardı. Ama gör, bak, şimdi ne haldeyim! Cenâb-ı Hak, bizi imtihan ediyor. İnşallah bu imtihanı kazanırız’ dedi…”
Sultan II. Abdülhamid’in son zevcesi Behice Sultan’ın, Napoli’de sürgün hayatı yaşarken, kendisini ziyarete gelen genç doktora talebesi Enver Ören Bey’e söylediği ve kuvvetli bir imanın tezâhürü olan bu sözleri, bugün kolay kolay kim söyleyebilir? Zevcesi böyle olanın, kendi acaba nasıldır?
***
Bir Çerkez beyinin kızı… Saraya alınmış… Devrin en kudretli hükümdarlarından biriyle evlenmiş… Zevci tahttan indirilmiş… Güzelliği ve zekâsı yanında, cesareti ile de tanınmış… Bu yolda başına çok işler gelmiş… Evlat acısı yaşamış… Yokluk çekmiş… İftiralara uğramış… Nihayet 40 sene vatanından ayrı bırakılmış…
Dünya bağının güzünü de baharını da tatmış; neşenin de gamın da rüzgârını görmüş bir şahsiyet…
Elinizdeki kitap, Behice İkbal Efendi’nin bir film senaryosunu andıran hayatını anlatıyor.
Sultan Abdülhamid ailesinden en çok kimi severdi?
Cihan Harbi’nin kopacağını rüyada nasıl görmüştü?
Cinayeti haber veren kuş…
Ne yer, ne içerdi?
Bronşiti nasıl tedavi ederdi?
Dindarlığı…
Sultan Abdülhamid’e dair nice bilinmeyenler bu kitapta…
“Gâyem, imandır. İstanbul câmilerinde 25 sene imanı anlattım. Din, Allah’ın razı olduğu hükümleri... more “Gâyem, imandır. İstanbul câmilerinde 25 sene imanı anlattım. Din, Allah’ın razı olduğu hükümleri yerine getirmektir. Yalnızca iki rek’at namaz kılmak değildir. İslâmiyet ferdlerde kaldı. Amma pek nâdir ve gizli ferdlerde…” “Tasavvuf yolcusuna, üç mühim şart vardır: 1- Ehl-i sünnet itikadından kıl ucu kadar ayrılmamak. 2-Resulullah’ın sünnetine uyup, bid’atlerden kaçınmak. 3-Hocasına tam bağlılık… Bunlara riâyet etmeyen, hiçbir şeye kavuşamaz…” Seyyid Abdülhakîm Arvâsî
Son asırda hem zâhirî din bilgilerini, hem tasavvufu bir arada öğreten ender şahsiyetlerden… Hem kendi kurup masrafını karşıladığı medresesinde talebe yetiştiren; hem de dergâhında ilahî marifeti gönüllere nakşeden son mürşidlerden… Yeni devirde, medrese ve tekkeler kapatıldıktan sonra bile vaaz ve irşaddan geri durmayarak, doğru dinin öğrenilmesinde ve yaşanmasında hassasiyet göstermiş bir müceddid… Bu yolda hayatını hep sıkıntılarla geçirmiş ve bu şekilde âhirete göçmüş büyük bir mücâhid… Elinizdeki kitapta, son asrın mümtaz âlimlerinden Seyyid Abdülhakîm Arvâsî’nin hayatı, âdetleri, sözleri, kendi kaleminden, vesikalardan ve sevenlerinin dilinden anlatılıyor… Bu büyük İslâm âliminin şahsında, o devrin ilim hayatına, tekke kültürüne ışık tutuluyor...
Yakın tarihin altı asrına damgasını vuran Osmanlı Devleti, Avrupa ile en çok teması olan İslâm de... more Yakın tarihin altı asrına damgasını vuran Osmanlı Devleti, Avrupa ile en çok teması olan İslâm devleti idi. Öyle ki ecnebîler, İslâm deyince Türk’ü anlar; “Müslüman oldu!” yerine “Türk oldu!” derlerdi. Asırlarca Batı’nın Müslümanlığa açılan penceresi Osmanlılar oldu. Bu miras, onlara cihan hâkimiyetinin yolunu açtığı gibi, bugün bile özlenen apayrı bir dünya görüşünün de temsilcisi kıldı. Elinizdeki kitap, Osmanlı’ya kalan işte bu mirastan bahsetmektedir.
“Bir gece çamaşırlarımızı dahi alamadan bu memleketten nasıl kovulduğumuzu düşündükçe fena olurum... more “Bir gece çamaşırlarımızı dahi alamadan bu memleketten nasıl kovulduğumuzu düşündükçe fena olurum. İnsan hizmetçisini bile kovarken eşyalarını almasına müsaade eder. 600 senelik bir ailenin bu memlekette hiç mi hakkı yoktu? Osmanlı hânedanına mensup kızlar ve kadınlar, atıldıkları Avrupa memleketlerinin kendilerine yabancı olan şehirlerinde açlıktan kıvrandılar, süründüler; fakat namuslarından asla fedakârlık etmediler.” Şehzâde Selim Efendi’nin kızı Emine Nemîka Sultan
3 Mart 1924 itibarıyla Türk-İslâm tarihinde yeni bir sayfa açıldı. Müslümanların en eski müessesesi olan halifelik kaldırıldı; ayrıca tarihin en uzun ömürlü hânedanlarından Osmanlı ailesinin takriben 200 ferdi, vatandaşlıktan çıkarılarak vatan toprakları dışına sürüldü. Bu, yaşlısından beşikteki bebeğe kadar hepsi için sıkıntılı bir hayatın başlangıcı oldu. Hemen hepsi sürgünde vatansız, pasaportsuz olarak yaşadı. Bankalarda paraları, yanlarında nakitleri ve yurt dışında akrabaları olmayan bu insanları çoğu tarifsiz acılar çekti. İlaç parası bulamadığı için dilenenler; konu komşunun getirdiği bir tas çorba ile yaşayanlar; açlıktan ölenler; sefalet sebebiyle intihar edenler; aklını kaçıranlar; kimsesizler mezarlığına gömülenler oldu. Ama her zaman asalet ve şereflerine uygun yaşamaya çalıştılar. Tarihin en eski hânedanlarından Osmanlı ailesi, siyaset sahnesinden böylece çekilmiş oldu. 1952 yılında hânedanın hanımlarına, 1974 yılında da erkeklerine memlekete dönme izni verildi. Ancak iyi-kötü yurt dışında bir hayat kuran insanların, çoğunun geri dönme imkân ve ihtimali kalmadıktan sonra…
Osmanlı Tarihi’ne dair yazdığı yazılar ve yaptığı televizyon programlarıyla tanınan hukuk tarihçisi Ekrem Buğra Ekinci Sürgündeki Hânedan kitabıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun son vârisleri hakkında literatürde benzeri bulunmayan bir monografi hazırladı.
Hânedanın tüm üylerinin sürgünde neler yaşadığını kendi anlatımlarıyla dinlemeye hazır mısınız?
Kimi “Hasta Adam” dedi… Kimi kendi menfaati uğruna hastayı iyileştirmeye kalkıştı…
İsyanlar, dar... more Kimi “Hasta Adam” dedi… Kimi kendi menfaati uğruna hastayı iyileştirmeye kalkıştı…
İsyanlar, darbeler, Jön Türkler, İttihat ve Terakki, Balkan Harbi derken, Osmanlılar, ellerinde kalan son toprak parçasını kurtarma derdine düştüler. Ancak bilanço ağır oldu. İmparatorluk, pek çok parçasını geride bırakırken bambaşka bir hâle dönüştü. Türkiye Cumhuriyeti, kalan topraklarda, dokuz asırlık bir imparatorluğun üzerinde kuruldu.
Bütün bu olup bitenlerin ardında yatan gerçekler neydi?
- Sultan Abdülhamid nasıl tahttan indirildi?
- Osmanlı hanedanının başına neler geldi?
- İttihatçılar kahraman mıydı, hain miydi?
- Çanakkale geçilseydi neler yaşanırdı?
- İzmir’i kim ateşe verdi?
- Son padişah tahtını nasıl kaybetti?
- Halifeliğin kaldırılmasının perde arkası neydi?
- İnkılâplara halkın reaksiyonu ne oldu?
- Yeni devir, hayatımızda neleri değiştirdi?
- Ayasofya neden kapatıldı?
- İmparatorluğun dağılan tespih taneleri nereye saçıldı?
Bilinen tarihî hâdiselerin bilinmeyen arka planına temas eden Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerinden yola çıkarak Cumhuriyet’i anlayacak ve ardından yaşananlara dair pek çok tartışmanın cevabını bulacaksınız: OSMANLI’NIN ÇÖKÜŞÜ/İmparatorluk İttihatçıların Elinde.
Dünyayı hâkimiyeti altına alan güçlü bir imparatorluk olarak da anlatıldı, iktidar hırsının yuvas... more Dünyayı hâkimiyeti altına alan güçlü bir imparatorluk olarak da anlatıldı, iktidar hırsının yuvası olarak da… Padişahların gücüne ve gaza inancına methiyeler dizilirken, diğer taraftan da taht kavgalarının ve kardeş katlinin zalimliği dilden dile dolaştı. At üstünde seferden sefere geçen bir zaferler tarihi de resmedildi, harem ve saraydan dışarı çıkılmayan bir imparatorluk hayatı da… Kanunlarıyla dünyaya örnek olduğu yazılırken, kanunsuzlukları da gerileyişine sebep olarak gösterildi. Medrese ve vakıflarıyla köklü bir imparatorluk olduğu da anlatıldı, hâkim güçlerin arasında kapana kısıldığı da…
Peki ama Osmanlı bu anlatılanlardan hangisiydi?
Tarih sahnesinden elini eteğini çoktan çekmiş bir imparatorluk olmasına rağmen hâlâ pek çok araştırmaya, tartışmaya, polemiğe, dizilere, kitaplara taşınan Osmanlılar kimdi? Osmanlı ne kadar doğru anlatıldı? Kanunları, haremi, kardeş katli meselesi ve dahası…
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin kaleminden Osmanlı dünyası, padişahları, kültür hayatı ve bir imparatorluğun insana bakışı… Ama Hangi Osmanlı’da Osmanlı’ya dair gündemde ve akıllarda kalan pek çok sorunun, tartışmanın cevabını bulacaksınız…
Hukuk, insanlık tarihinin belki en eski müessesesidir. Hatta kanunların sık değiştirilmediği zama... more Hukuk, insanlık tarihinin belki en eski müessesesidir. Hatta kanunların sık değiştirilmediği zamanlarda, tarihin ta kendisi idi. Bir şeyi tanımanın en iyi yolu, onun mazisini bilmektir derler. Antik Çağ’a ait bir kaide, asırlar sonra bambaşka bir coğrafyada karşımıza çıkabilmektedir. Hukuk sistemlerinin birbirine tesiri şaşırtıcı derecededir.
Hukukun Serüveni, okuyucusunu, Antik Mısır’dan başlayıp, Mezopotamya’ya, Hititlere, Japonya ve Çin’e, Arabistan ve Türkistan’a, İran ve Hindistan’a, Yunan ve Roma’ya, Yahudilik ve Hıristiyanlık’tan İslâmiyet’e uzanan, nihayet Avrupa’da sona eren bir yolculuğa çıkarıyor.
Bu yolculukta nice enteresan sahneye şahit olunabilir: Düello, ateş tecrübesi, kız kaçırma, çok kadınla evlilik, borcu sebebiyle kölelik, insan kurbanı, çocuk satışı, seyyar hâkimler, cezalandırılan hayvan ve eşyalar, kast sistemi, ölen kocasıyla yakılan Hindu kadınları, hâkimliğin parayla satılması, kanunları ezberleyip her sene halka okuyan kanun sözcüleri….
Hukukun Serüveni, yalnızca bir umumi hukuk tarihi kitabı değil, aynı zamanda insanlık mirasını gözler önüne sermeye çalışan bir dünya tarihi sayılabilir. Hâkimlerin hükümdarlarla mücadelesi, parlamentonun doğuşu, kilise reformu, laikliğin ortaya çıkışı, yazılı kanunların hazırlanışı gibi meraklı hadiseleri de kitapta okumak mümkün. Hukukun Serüveni, adalet mücadelesinin de tarihidir.
Tanzimat ve Sonrası
Tanzimat'ı hazırlayan sebepler, Osmanlı adliyesinde ıslahata neden gerek duy... more Tanzimat ve Sonrası
Tanzimat'ı hazırlayan sebepler, Osmanlı adliyesinde ıslahata neden gerek duyulduğu, alınan model, yeniliklerin İslâm hukukuna ne derece uyduğu, karşılaşılan güçlükler üzerinde durulmaktadır.
Mukayeseli Dini Hukuk Sistemleri...
Bütün semavi dinler getirdikleri inanç esaslarının yanısıra,... more Mukayeseli Dini Hukuk Sistemleri...
Bütün semavi dinler getirdikleri inanç esaslarının yanısıra, insanların günlük hayatlarını en ince teferruatına kadar düzenlemektedir. İbadetten ticarete, cinayetten evliliğe kadar. Bu düzenlemenin mahiyeti nedir? Hazret-i Muhammed önceki peygamberlerin getirdiği hükümlerle amel etmiş midir? Aralarında benzerlik var mıdır? Bu benzerlik ne ölçüdedir? Sebebi nedir?... Üç dinin mukayesesi yapılmaktadır
Uploads
Books by Ekrem Buğra Ekinci
1-Fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamak.
2-Neslini devam ettirmek.
3-İntizamlı bir aile yuvasında yaşamak.
Bu üç gayenin tahakkuku, mutluluğun da sırrıdır.
Abdullah bin Mesud’un şöyle söylediği rivayet edilir:
“Ömrümden on gün kalsa bile, rabbimin huzuruna bekâr çıkmamak için evlenmek isterdim!”
Öte yandan evlilik bağlanmak demektir. Bir mesuliyet altına girmektir.
Aklı olan eşler birbirlerini üzmezler. Hayat arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alametidir. Ona karşı, hep güler yüzlü, tatlı dilli olmağa çalışır. Bunu yapabilirse, rahat ve huzur içinde yaşar.
Elinizdeki kitap, evliliğe dair hem dinî hem dünyevî hükümleri anlatıyor.
Din büyüklerinin evlilere nasihatlerini naklediyor.
Ayrıca kadınlara mahsus hallerden de bahsediliyor.
Bu yüzden evliliğe namzet bir müslüman gencin bu kitabı okuması tavsiye olunur.
Birinci kısım, âyet-i kerime ve hadîs-i şerifleri hakkıyla anlayan; onlardan hüküm çıkarmak salahiyetini kazanmış olan müctehid âlimlerdir.
İkinci kısım ise, buna kâdir ve salahiyetli olmayan avamdır, mukallidlerdir.
Müctehidlerin isminin bile hatırlanmadığı, mezhebe bağlılığın unutulduğu böyle bir zamanda bu kitabı okuyanlar, hem avamın, bir âlimi taklid etmesi lazım geldiğini öğrenir; hem de mezhep taklidinin nasıl yapılacağını anlar.
Bu kitap mezhepler ve mezheplere uymak hakkında İslam tarihi boyunca yazılmış belli başlı birkaç risalenin tahkikli tercümesidir.
Dünyanın hâlâ hayranlıkla andığı Osmanlı’nın medeni kanunu “Mecelle” kitabının arka planı, Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin kalemiyle kitaplaştı. IQ Yayınları etiketiyle raflardaki yerini alan “Ahmed Cevdet Paşa ve Mecelle'den Düsturlar” adlı eser, Mecelle’nin yazılış hikâyesini, eserin vücuda gelmesine sebep olan Ahmed Cevdet Paşa’nın hayatı üzerinden anlatıyor. Kitapta ayrıca Mecelle’nin, her biri birer vecize hüviyetindeki ilk 100 maddesi misallerle izah ediliyor. Eserde, “İslam hukukunda yenileme olur mu?” ve “Zamanın değişmesiyle hükümler nasıl değişir?” gibi suallere de cevaplar aranıyor.
Şairlere ilham kaynağı olmuş; âşıkların yüreğini titretmiştir.
Herkesin gözü olan bu muhteşem şehri fethetmek, yedinci Osmanlı padişahı Sultan II. Mehmed’e nasip oldu.
Osmanlı Türkleri, fethettikleri bu tarihî şehri Haçlılar tarafından harab edilmiş buldular. Vatan edindikleri İstanbul’u tepeden tırnağa imar ettiler. Şehre kendi mühürlerini vurdular.
İstanbul bir Roma şehri olduğu kadar, hatta daha çok Osmanlı Türk şehri hüviyeti taşır.
İstanbul’a Osmanlı Mührü, iki kıtayı birleştiren bu yaşlı şehrin Osmanlılar devrindeki hayatını gözler önüne seriyor.
Can verir cânânı veremez Türkler.
Ebedî hâdimü’l-Haremeyniz,
Ölsek de Ravza’nı ruhumuz bekler.
Elinizdeki kitap, Türklerin Asya ve Avrupa’daki maceralarından sahneleri gözler önüne seriyor. Meraklı mevzuların perdesini aralıyor…
Sultan Fatih İtalya’yı ya fethetseydi?
Cem Sultan’a Papa ne teklif etti?
Makbul İbrahim Paşa, nasıl maktul oldu?
Şehzâde Mustafa yaşasaydı ne olurdu?
Padişahlar neden hacca gitmedi?
Padişahların vefat sebepleri
Padişahların mensup olduğu tarikatler
Haremin içyüzü
Kösem Sultan’ın hikâyesi
Eski Türklerin dini
Türklerin Müslüman oluşu
Ömer Hayyam asıl yüzü
Tac Mahal’in ardındaki romantik hikâye
İngiliz takımındaki ay-yıldızın sırrı
Hepsinin ve başkalarının cevabı elinizdeki kitapta…
Onların sevenlerine yazdıkları mektûpların kitap halinde toplanması eski bir adettir. Tasavvufun Müceddidiye kolunda mektub yazmak, adeta yolun esası olmuştur.
İmam-ı Rabbani Hazretleri'nin mektuplarının toplandığı ve İslam aleminde çok tanınmış Mektûbât kitâbı, buna bir misaldir.
Elinizdeki ''Yâdigar Mektûblar'' adlı kitapta Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin yetiştirdiği alimlerden, faziletli Hüseyn Hilmi Işık Efendi'nin ailesine, talebelerine, sevenlerine ve kitaplarını okuyup sual soranlara yazdığı 300'den fazla mektûb toplanmıştır.
14 sene ondan ilim ve feyz aldı.
Hazırladığı dinî eserleri meccanen dünyaya yaydı.
Subay olarak askeriyede ve öğretmen olarak maarifte yıllarca hizmet ifa etti.
Çok talebe yetiştirdi.
Elinizdeki bu kitapta talebelerinin hocalarıyla yaşadıkları hatıralar ve onlardan işittikleri sözler bir araya getirilmiştir.
Kendisini ve hizmetlerini yakından ve doğru tanımak isteyenlerin ve gelecek nesillerin istifadesi hedeflenmiştir.
Adeta bir ansiklopedi hüviyeti taşıyan eser, aynı zamanda bir devrin sosyal ve dini hayatına da ışık tutmaktadır.
O, misyon ve vizyon sahibi bir idareciydi.
Sadece bir gazeteci ve iş adamı değil, bir ideale, bir gayeye ömrünü adamış karizmatik bir liderdi.
Milli ve manevi değerlere bağlı, sarsılmaz metanet sahibi bir şahsiyetti. Zor şartlar altında kurduğu müesseselerle insanlığın iyiliğine çalışmayı şiar edindi.
Güler yüz ve tatlı diliyle her kesimden insanın gönlünde taht kurdu.
Bu kitap, binlerce insanın Enver Abi'sinin artık hayal olan hayatına ışık tutmaya çalışıyor.
Bir tarafta kimya ile alâkalı çalışmalar yapan bir fen adamı... Diğer tarafta yılmadan usanmadan insanlara dini doğru anlatmaya çalışan bir rehber...
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri tarafından yetiştirilmiş; O'nun Ehl-i sünnet hassasiyetini ve fıkıh ilmine ağırlık veren ilim telâkkisini sürdüren bir âlim...
Hüseyn Hilmi Işık Efendi, bir yandan tasavvufun manevî mirasına sahip çıktı. Öte yandan muhtelif lisanlarda neşrettiği eserleri yayarak dinde reform teşebbüsleriyle mücadele etti.
Klasik âlim modelinin son temsilcilerinden biri olarak, ama zamanı ve zemini de iyi anlayarak, eski ve yeni arasında bir köprü vazifesi gördü.
Sağlam ve tavizsiz şahsiyeti ile şöhret ve servet peşinde koşmadan; hatta ismini bile setrederek, İslâmî ilim ve hizmet tarihinde mümtaz bir mevki kazandı.
"Bizim yolumuz hizmet yoludur. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını yaymak; Allah'ın kullarına Allah'ın dinini ulaştırmak yoludur" derdi.
İşte bu kitap, ecdadının îlâ-i kelimetullah misyonunu devam ettirme gayreti içindeki bir şahsiyete ve yaşadığı devre ilmî ve objektif şekilde ışık tutmaya çalışmaktadır.
Bir ilmi anlamak için, o ilme ait tabirleri bilmek icab eder.
Dinî metinler doğru anlaşılmadığı takdirde, yerini bâtıl ve hurâfeler alır.
Dinini doğru öğrenmek ise, her müminin hakkı ve vazifesidir.
İşte Dinî Lügat, bu ihtiyaca cevap vermek üzere hazırlanmıştır.
Sultan II. Abdülhamid’in son zevcesi Behice Sultan’ın, Napoli’de sürgün hayatı yaşarken, kendisini ziyarete gelen genç doktora talebesi Enver Ören Bey’e söylediği ve kuvvetli bir imanın tezâhürü olan bu sözleri, bugün kolay kolay kim söyleyebilir? Zevcesi böyle olanın, kendi acaba nasıldır?
***
Bir Çerkez beyinin kızı… Saraya alınmış… Devrin en kudretli hükümdarlarından biriyle evlenmiş… Zevci tahttan indirilmiş… Güzelliği ve zekâsı yanında, cesareti ile de tanınmış… Bu yolda başına çok işler gelmiş… Evlat acısı yaşamış… Yokluk çekmiş… İftiralara uğramış… Nihayet 40 sene vatanından ayrı bırakılmış…
Dünya bağının güzünü de baharını da tatmış; neşenin de gamın da rüzgârını görmüş bir şahsiyet…
Elinizdeki kitap, Behice İkbal Efendi’nin bir film senaryosunu andıran hayatını anlatıyor.
Sultan Abdülhamid ailesinden en çok kimi severdi?
Cihan Harbi’nin kopacağını rüyada nasıl görmüştü?
Cinayeti haber veren kuş…
Ne yer, ne içerdi?
Bronşiti nasıl tedavi ederdi?
Dindarlığı…
Sultan Abdülhamid’e dair nice bilinmeyenler bu kitapta…
Son asırda hem zâhirî din bilgilerini, hem tasavvufu bir arada öğreten ender şahsiyetlerden… Hem kendi kurup masrafını karşıladığı medresesinde talebe yetiştiren; hem de dergâhında ilahî marifeti gönüllere nakşeden son mürşidlerden… Yeni devirde, medrese ve tekkeler kapatıldıktan sonra bile vaaz ve irşaddan geri durmayarak, doğru dinin öğrenilmesinde ve yaşanmasında hassasiyet göstermiş bir müceddid… Bu yolda hayatını hep sıkıntılarla geçirmiş ve bu şekilde âhirete göçmüş büyük bir mücâhid… Elinizdeki kitapta, son asrın mümtaz âlimlerinden Seyyid Abdülhakîm Arvâsî’nin hayatı, âdetleri, sözleri, kendi kaleminden, vesikalardan ve sevenlerinin dilinden anlatılıyor… Bu büyük İslâm âliminin şahsında, o devrin ilim hayatına, tekke kültürüne ışık tutuluyor...
3 Mart 1924 itibarıyla Türk-İslâm tarihinde yeni bir sayfa açıldı. Müslümanların en eski müessesesi olan halifelik kaldırıldı; ayrıca tarihin en uzun ömürlü hânedanlarından Osmanlı ailesinin takriben 200 ferdi, vatandaşlıktan çıkarılarak vatan toprakları dışına sürüldü. Bu, yaşlısından beşikteki bebeğe kadar hepsi için sıkıntılı bir hayatın başlangıcı oldu. Hemen hepsi sürgünde vatansız, pasaportsuz olarak yaşadı. Bankalarda paraları, yanlarında nakitleri ve yurt dışında akrabaları olmayan bu insanları çoğu tarifsiz acılar çekti. İlaç parası bulamadığı için dilenenler; konu komşunun getirdiği bir tas çorba ile yaşayanlar; açlıktan ölenler; sefalet sebebiyle intihar edenler; aklını kaçıranlar; kimsesizler mezarlığına gömülenler oldu. Ama her zaman asalet ve şereflerine uygun yaşamaya çalıştılar. Tarihin en eski hânedanlarından Osmanlı ailesi, siyaset sahnesinden böylece çekilmiş oldu. 1952 yılında hânedanın hanımlarına, 1974 yılında da erkeklerine memlekete dönme izni verildi. Ancak iyi-kötü yurt dışında bir hayat kuran insanların, çoğunun geri dönme imkân ve ihtimali kalmadıktan sonra…
Osmanlı Tarihi’ne dair yazdığı yazılar ve yaptığı televizyon programlarıyla tanınan hukuk tarihçisi Ekrem Buğra Ekinci Sürgündeki Hânedan kitabıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun son vârisleri hakkında literatürde benzeri bulunmayan bir monografi hazırladı.
Hânedanın tüm üylerinin sürgünde neler yaşadığını kendi anlatımlarıyla dinlemeye hazır mısınız?
İsyanlar, darbeler, Jön Türkler, İttihat ve Terakki, Balkan Harbi derken, Osmanlılar, ellerinde kalan son toprak parçasını kurtarma derdine düştüler. Ancak bilanço ağır oldu. İmparatorluk, pek çok parçasını geride bırakırken bambaşka bir hâle dönüştü. Türkiye Cumhuriyeti, kalan topraklarda, dokuz asırlık bir imparatorluğun üzerinde kuruldu.
Bütün bu olup bitenlerin ardında yatan gerçekler neydi?
- Sultan Abdülhamid nasıl tahttan indirildi?
- Osmanlı hanedanının başına neler geldi?
- İttihatçılar kahraman mıydı, hain miydi?
- Çanakkale geçilseydi neler yaşanırdı?
- İzmir’i kim ateşe verdi?
- Son padişah tahtını nasıl kaybetti?
- Halifeliğin kaldırılmasının perde arkası neydi?
- İnkılâplara halkın reaksiyonu ne oldu?
- Yeni devir, hayatımızda neleri değiştirdi?
- Ayasofya neden kapatıldı?
- İmparatorluğun dağılan tespih taneleri nereye saçıldı?
Bilinen tarihî hâdiselerin bilinmeyen arka planına temas eden Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerinden yola çıkarak Cumhuriyet’i anlayacak ve ardından yaşananlara dair pek çok tartışmanın cevabını bulacaksınız: OSMANLI’NIN ÇÖKÜŞÜ/İmparatorluk İttihatçıların Elinde.
Peki ama Osmanlı bu anlatılanlardan hangisiydi?
Tarih sahnesinden elini eteğini çoktan çekmiş bir imparatorluk olmasına rağmen hâlâ pek çok araştırmaya, tartışmaya, polemiğe, dizilere, kitaplara taşınan Osmanlılar kimdi? Osmanlı ne kadar doğru anlatıldı? Kanunları, haremi, kardeş katli meselesi ve dahası…
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin kaleminden Osmanlı dünyası, padişahları, kültür hayatı ve bir imparatorluğun insana bakışı… Ama Hangi Osmanlı’da Osmanlı’ya dair gündemde ve akıllarda kalan pek çok sorunun, tartışmanın cevabını bulacaksınız…
Hukukun Serüveni, okuyucusunu, Antik Mısır’dan başlayıp, Mezopotamya’ya, Hititlere, Japonya ve Çin’e, Arabistan ve Türkistan’a, İran ve Hindistan’a, Yunan ve Roma’ya, Yahudilik ve Hıristiyanlık’tan İslâmiyet’e uzanan, nihayet Avrupa’da sona eren bir yolculuğa çıkarıyor.
Bu yolculukta nice enteresan sahneye şahit olunabilir: Düello, ateş tecrübesi, kız kaçırma, çok kadınla evlilik, borcu sebebiyle kölelik, insan kurbanı, çocuk satışı, seyyar hâkimler, cezalandırılan hayvan ve eşyalar, kast sistemi, ölen kocasıyla yakılan Hindu kadınları, hâkimliğin parayla satılması, kanunları ezberleyip her sene halka okuyan kanun sözcüleri….
Hukukun Serüveni, yalnızca bir umumi hukuk tarihi kitabı değil, aynı zamanda insanlık mirasını gözler önüne sermeye çalışan bir dünya tarihi sayılabilir. Hâkimlerin hükümdarlarla mücadelesi, parlamentonun doğuşu, kilise reformu, laikliğin ortaya çıkışı, yazılı kanunların hazırlanışı gibi meraklı hadiseleri de kitapta okumak mümkün. Hukukun Serüveni, adalet mücadelesinin de tarihidir.
Tanzimat'ı hazırlayan sebepler, Osmanlı adliyesinde ıslahata neden gerek duyulduğu, alınan model, yeniliklerin İslâm hukukuna ne derece uyduğu, karşılaşılan güçlükler üzerinde durulmaktadır.
Bütün semavi dinler getirdikleri inanç esaslarının yanısıra, insanların günlük hayatlarını en ince teferruatına kadar düzenlemektedir. İbadetten ticarete, cinayetten evliliğe kadar. Bu düzenlemenin mahiyeti nedir? Hazret-i Muhammed önceki peygamberlerin getirdiği hükümlerle amel etmiş midir? Aralarında benzerlik var mıdır? Bu benzerlik ne ölçüdedir? Sebebi nedir?... Üç dinin mukayesesi yapılmaktadır
1-Fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamak.
2-Neslini devam ettirmek.
3-İntizamlı bir aile yuvasında yaşamak.
Bu üç gayenin tahakkuku, mutluluğun da sırrıdır.
Abdullah bin Mesud’un şöyle söylediği rivayet edilir:
“Ömrümden on gün kalsa bile, rabbimin huzuruna bekâr çıkmamak için evlenmek isterdim!”
Öte yandan evlilik bağlanmak demektir. Bir mesuliyet altına girmektir.
Aklı olan eşler birbirlerini üzmezler. Hayat arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alametidir. Ona karşı, hep güler yüzlü, tatlı dilli olmağa çalışır. Bunu yapabilirse, rahat ve huzur içinde yaşar.
Elinizdeki kitap, evliliğe dair hem dinî hem dünyevî hükümleri anlatıyor.
Din büyüklerinin evlilere nasihatlerini naklediyor.
Ayrıca kadınlara mahsus hallerden de bahsediliyor.
Bu yüzden evliliğe namzet bir müslüman gencin bu kitabı okuması tavsiye olunur.
Birinci kısım, âyet-i kerime ve hadîs-i şerifleri hakkıyla anlayan; onlardan hüküm çıkarmak salahiyetini kazanmış olan müctehid âlimlerdir.
İkinci kısım ise, buna kâdir ve salahiyetli olmayan avamdır, mukallidlerdir.
Müctehidlerin isminin bile hatırlanmadığı, mezhebe bağlılığın unutulduğu böyle bir zamanda bu kitabı okuyanlar, hem avamın, bir âlimi taklid etmesi lazım geldiğini öğrenir; hem de mezhep taklidinin nasıl yapılacağını anlar.
Bu kitap mezhepler ve mezheplere uymak hakkında İslam tarihi boyunca yazılmış belli başlı birkaç risalenin tahkikli tercümesidir.
Dünyanın hâlâ hayranlıkla andığı Osmanlı’nın medeni kanunu “Mecelle” kitabının arka planı, Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin kalemiyle kitaplaştı. IQ Yayınları etiketiyle raflardaki yerini alan “Ahmed Cevdet Paşa ve Mecelle'den Düsturlar” adlı eser, Mecelle’nin yazılış hikâyesini, eserin vücuda gelmesine sebep olan Ahmed Cevdet Paşa’nın hayatı üzerinden anlatıyor. Kitapta ayrıca Mecelle’nin, her biri birer vecize hüviyetindeki ilk 100 maddesi misallerle izah ediliyor. Eserde, “İslam hukukunda yenileme olur mu?” ve “Zamanın değişmesiyle hükümler nasıl değişir?” gibi suallere de cevaplar aranıyor.
Şairlere ilham kaynağı olmuş; âşıkların yüreğini titretmiştir.
Herkesin gözü olan bu muhteşem şehri fethetmek, yedinci Osmanlı padişahı Sultan II. Mehmed’e nasip oldu.
Osmanlı Türkleri, fethettikleri bu tarihî şehri Haçlılar tarafından harab edilmiş buldular. Vatan edindikleri İstanbul’u tepeden tırnağa imar ettiler. Şehre kendi mühürlerini vurdular.
İstanbul bir Roma şehri olduğu kadar, hatta daha çok Osmanlı Türk şehri hüviyeti taşır.
İstanbul’a Osmanlı Mührü, iki kıtayı birleştiren bu yaşlı şehrin Osmanlılar devrindeki hayatını gözler önüne seriyor.
Can verir cânânı veremez Türkler.
Ebedî hâdimü’l-Haremeyniz,
Ölsek de Ravza’nı ruhumuz bekler.
Elinizdeki kitap, Türklerin Asya ve Avrupa’daki maceralarından sahneleri gözler önüne seriyor. Meraklı mevzuların perdesini aralıyor…
Sultan Fatih İtalya’yı ya fethetseydi?
Cem Sultan’a Papa ne teklif etti?
Makbul İbrahim Paşa, nasıl maktul oldu?
Şehzâde Mustafa yaşasaydı ne olurdu?
Padişahlar neden hacca gitmedi?
Padişahların vefat sebepleri
Padişahların mensup olduğu tarikatler
Haremin içyüzü
Kösem Sultan’ın hikâyesi
Eski Türklerin dini
Türklerin Müslüman oluşu
Ömer Hayyam asıl yüzü
Tac Mahal’in ardındaki romantik hikâye
İngiliz takımındaki ay-yıldızın sırrı
Hepsinin ve başkalarının cevabı elinizdeki kitapta…
Onların sevenlerine yazdıkları mektûpların kitap halinde toplanması eski bir adettir. Tasavvufun Müceddidiye kolunda mektub yazmak, adeta yolun esası olmuştur.
İmam-ı Rabbani Hazretleri'nin mektuplarının toplandığı ve İslam aleminde çok tanınmış Mektûbât kitâbı, buna bir misaldir.
Elinizdeki ''Yâdigar Mektûblar'' adlı kitapta Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin yetiştirdiği alimlerden, faziletli Hüseyn Hilmi Işık Efendi'nin ailesine, talebelerine, sevenlerine ve kitaplarını okuyup sual soranlara yazdığı 300'den fazla mektûb toplanmıştır.
14 sene ondan ilim ve feyz aldı.
Hazırladığı dinî eserleri meccanen dünyaya yaydı.
Subay olarak askeriyede ve öğretmen olarak maarifte yıllarca hizmet ifa etti.
Çok talebe yetiştirdi.
Elinizdeki bu kitapta talebelerinin hocalarıyla yaşadıkları hatıralar ve onlardan işittikleri sözler bir araya getirilmiştir.
Kendisini ve hizmetlerini yakından ve doğru tanımak isteyenlerin ve gelecek nesillerin istifadesi hedeflenmiştir.
Adeta bir ansiklopedi hüviyeti taşıyan eser, aynı zamanda bir devrin sosyal ve dini hayatına da ışık tutmaktadır.
O, misyon ve vizyon sahibi bir idareciydi.
Sadece bir gazeteci ve iş adamı değil, bir ideale, bir gayeye ömrünü adamış karizmatik bir liderdi.
Milli ve manevi değerlere bağlı, sarsılmaz metanet sahibi bir şahsiyetti. Zor şartlar altında kurduğu müesseselerle insanlığın iyiliğine çalışmayı şiar edindi.
Güler yüz ve tatlı diliyle her kesimden insanın gönlünde taht kurdu.
Bu kitap, binlerce insanın Enver Abi'sinin artık hayal olan hayatına ışık tutmaya çalışıyor.
Bir tarafta kimya ile alâkalı çalışmalar yapan bir fen adamı... Diğer tarafta yılmadan usanmadan insanlara dini doğru anlatmaya çalışan bir rehber...
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri tarafından yetiştirilmiş; O'nun Ehl-i sünnet hassasiyetini ve fıkıh ilmine ağırlık veren ilim telâkkisini sürdüren bir âlim...
Hüseyn Hilmi Işık Efendi, bir yandan tasavvufun manevî mirasına sahip çıktı. Öte yandan muhtelif lisanlarda neşrettiği eserleri yayarak dinde reform teşebbüsleriyle mücadele etti.
Klasik âlim modelinin son temsilcilerinden biri olarak, ama zamanı ve zemini de iyi anlayarak, eski ve yeni arasında bir köprü vazifesi gördü.
Sağlam ve tavizsiz şahsiyeti ile şöhret ve servet peşinde koşmadan; hatta ismini bile setrederek, İslâmî ilim ve hizmet tarihinde mümtaz bir mevki kazandı.
"Bizim yolumuz hizmet yoludur. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını yaymak; Allah'ın kullarına Allah'ın dinini ulaştırmak yoludur" derdi.
İşte bu kitap, ecdadının îlâ-i kelimetullah misyonunu devam ettirme gayreti içindeki bir şahsiyete ve yaşadığı devre ilmî ve objektif şekilde ışık tutmaya çalışmaktadır.
Bir ilmi anlamak için, o ilme ait tabirleri bilmek icab eder.
Dinî metinler doğru anlaşılmadığı takdirde, yerini bâtıl ve hurâfeler alır.
Dinini doğru öğrenmek ise, her müminin hakkı ve vazifesidir.
İşte Dinî Lügat, bu ihtiyaca cevap vermek üzere hazırlanmıştır.
Sultan II. Abdülhamid’in son zevcesi Behice Sultan’ın, Napoli’de sürgün hayatı yaşarken, kendisini ziyarete gelen genç doktora talebesi Enver Ören Bey’e söylediği ve kuvvetli bir imanın tezâhürü olan bu sözleri, bugün kolay kolay kim söyleyebilir? Zevcesi böyle olanın, kendi acaba nasıldır?
***
Bir Çerkez beyinin kızı… Saraya alınmış… Devrin en kudretli hükümdarlarından biriyle evlenmiş… Zevci tahttan indirilmiş… Güzelliği ve zekâsı yanında, cesareti ile de tanınmış… Bu yolda başına çok işler gelmiş… Evlat acısı yaşamış… Yokluk çekmiş… İftiralara uğramış… Nihayet 40 sene vatanından ayrı bırakılmış…
Dünya bağının güzünü de baharını da tatmış; neşenin de gamın da rüzgârını görmüş bir şahsiyet…
Elinizdeki kitap, Behice İkbal Efendi’nin bir film senaryosunu andıran hayatını anlatıyor.
Sultan Abdülhamid ailesinden en çok kimi severdi?
Cihan Harbi’nin kopacağını rüyada nasıl görmüştü?
Cinayeti haber veren kuş…
Ne yer, ne içerdi?
Bronşiti nasıl tedavi ederdi?
Dindarlığı…
Sultan Abdülhamid’e dair nice bilinmeyenler bu kitapta…
Son asırda hem zâhirî din bilgilerini, hem tasavvufu bir arada öğreten ender şahsiyetlerden… Hem kendi kurup masrafını karşıladığı medresesinde talebe yetiştiren; hem de dergâhında ilahî marifeti gönüllere nakşeden son mürşidlerden… Yeni devirde, medrese ve tekkeler kapatıldıktan sonra bile vaaz ve irşaddan geri durmayarak, doğru dinin öğrenilmesinde ve yaşanmasında hassasiyet göstermiş bir müceddid… Bu yolda hayatını hep sıkıntılarla geçirmiş ve bu şekilde âhirete göçmüş büyük bir mücâhid… Elinizdeki kitapta, son asrın mümtaz âlimlerinden Seyyid Abdülhakîm Arvâsî’nin hayatı, âdetleri, sözleri, kendi kaleminden, vesikalardan ve sevenlerinin dilinden anlatılıyor… Bu büyük İslâm âliminin şahsında, o devrin ilim hayatına, tekke kültürüne ışık tutuluyor...
3 Mart 1924 itibarıyla Türk-İslâm tarihinde yeni bir sayfa açıldı. Müslümanların en eski müessesesi olan halifelik kaldırıldı; ayrıca tarihin en uzun ömürlü hânedanlarından Osmanlı ailesinin takriben 200 ferdi, vatandaşlıktan çıkarılarak vatan toprakları dışına sürüldü. Bu, yaşlısından beşikteki bebeğe kadar hepsi için sıkıntılı bir hayatın başlangıcı oldu. Hemen hepsi sürgünde vatansız, pasaportsuz olarak yaşadı. Bankalarda paraları, yanlarında nakitleri ve yurt dışında akrabaları olmayan bu insanları çoğu tarifsiz acılar çekti. İlaç parası bulamadığı için dilenenler; konu komşunun getirdiği bir tas çorba ile yaşayanlar; açlıktan ölenler; sefalet sebebiyle intihar edenler; aklını kaçıranlar; kimsesizler mezarlığına gömülenler oldu. Ama her zaman asalet ve şereflerine uygun yaşamaya çalıştılar. Tarihin en eski hânedanlarından Osmanlı ailesi, siyaset sahnesinden böylece çekilmiş oldu. 1952 yılında hânedanın hanımlarına, 1974 yılında da erkeklerine memlekete dönme izni verildi. Ancak iyi-kötü yurt dışında bir hayat kuran insanların, çoğunun geri dönme imkân ve ihtimali kalmadıktan sonra…
Osmanlı Tarihi’ne dair yazdığı yazılar ve yaptığı televizyon programlarıyla tanınan hukuk tarihçisi Ekrem Buğra Ekinci Sürgündeki Hânedan kitabıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun son vârisleri hakkında literatürde benzeri bulunmayan bir monografi hazırladı.
Hânedanın tüm üylerinin sürgünde neler yaşadığını kendi anlatımlarıyla dinlemeye hazır mısınız?
İsyanlar, darbeler, Jön Türkler, İttihat ve Terakki, Balkan Harbi derken, Osmanlılar, ellerinde kalan son toprak parçasını kurtarma derdine düştüler. Ancak bilanço ağır oldu. İmparatorluk, pek çok parçasını geride bırakırken bambaşka bir hâle dönüştü. Türkiye Cumhuriyeti, kalan topraklarda, dokuz asırlık bir imparatorluğun üzerinde kuruldu.
Bütün bu olup bitenlerin ardında yatan gerçekler neydi?
- Sultan Abdülhamid nasıl tahttan indirildi?
- Osmanlı hanedanının başına neler geldi?
- İttihatçılar kahraman mıydı, hain miydi?
- Çanakkale geçilseydi neler yaşanırdı?
- İzmir’i kim ateşe verdi?
- Son padişah tahtını nasıl kaybetti?
- Halifeliğin kaldırılmasının perde arkası neydi?
- İnkılâplara halkın reaksiyonu ne oldu?
- Yeni devir, hayatımızda neleri değiştirdi?
- Ayasofya neden kapatıldı?
- İmparatorluğun dağılan tespih taneleri nereye saçıldı?
Bilinen tarihî hâdiselerin bilinmeyen arka planına temas eden Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerinden yola çıkarak Cumhuriyet’i anlayacak ve ardından yaşananlara dair pek çok tartışmanın cevabını bulacaksınız: OSMANLI’NIN ÇÖKÜŞÜ/İmparatorluk İttihatçıların Elinde.
Peki ama Osmanlı bu anlatılanlardan hangisiydi?
Tarih sahnesinden elini eteğini çoktan çekmiş bir imparatorluk olmasına rağmen hâlâ pek çok araştırmaya, tartışmaya, polemiğe, dizilere, kitaplara taşınan Osmanlılar kimdi? Osmanlı ne kadar doğru anlatıldı? Kanunları, haremi, kardeş katli meselesi ve dahası…
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin kaleminden Osmanlı dünyası, padişahları, kültür hayatı ve bir imparatorluğun insana bakışı… Ama Hangi Osmanlı’da Osmanlı’ya dair gündemde ve akıllarda kalan pek çok sorunun, tartışmanın cevabını bulacaksınız…
Hukukun Serüveni, okuyucusunu, Antik Mısır’dan başlayıp, Mezopotamya’ya, Hititlere, Japonya ve Çin’e, Arabistan ve Türkistan’a, İran ve Hindistan’a, Yunan ve Roma’ya, Yahudilik ve Hıristiyanlık’tan İslâmiyet’e uzanan, nihayet Avrupa’da sona eren bir yolculuğa çıkarıyor.
Bu yolculukta nice enteresan sahneye şahit olunabilir: Düello, ateş tecrübesi, kız kaçırma, çok kadınla evlilik, borcu sebebiyle kölelik, insan kurbanı, çocuk satışı, seyyar hâkimler, cezalandırılan hayvan ve eşyalar, kast sistemi, ölen kocasıyla yakılan Hindu kadınları, hâkimliğin parayla satılması, kanunları ezberleyip her sene halka okuyan kanun sözcüleri….
Hukukun Serüveni, yalnızca bir umumi hukuk tarihi kitabı değil, aynı zamanda insanlık mirasını gözler önüne sermeye çalışan bir dünya tarihi sayılabilir. Hâkimlerin hükümdarlarla mücadelesi, parlamentonun doğuşu, kilise reformu, laikliğin ortaya çıkışı, yazılı kanunların hazırlanışı gibi meraklı hadiseleri de kitapta okumak mümkün. Hukukun Serüveni, adalet mücadelesinin de tarihidir.
Tanzimat'ı hazırlayan sebepler, Osmanlı adliyesinde ıslahata neden gerek duyulduğu, alınan model, yeniliklerin İslâm hukukuna ne derece uyduğu, karşılaşılan güçlükler üzerinde durulmaktadır.
Bütün semavi dinler getirdikleri inanç esaslarının yanısıra, insanların günlük hayatlarını en ince teferruatına kadar düzenlemektedir. İbadetten ticarete, cinayetten evliliğe kadar. Bu düzenlemenin mahiyeti nedir? Hazret-i Muhammed önceki peygamberlerin getirdiği hükümlerle amel etmiş midir? Aralarında benzerlik var mıdır? Bu benzerlik ne ölçüdedir? Sebebi nedir?... Üç dinin mukayesesi yapılmaktadır
1851 maddeden müteşekkil Mecelle’nin ilk 100 maddesi hukukun umumi prensipleri mahiyetindedir. Geri kalan maddeler borçlar hukuku, eşya hukuku ve muhakeme usulüne dairdir. Üslubu basit, ifadesi açıktır. Bu sebeple çok beğenilmiştir. 1926 senesinde Türkiye Mecelleyi kaldırdıktan sonra, Osmanlı Devleti’nden ayrılan memleketlerde bir müddet daha yürürlükte kalmıştır. Mecelle, İslâm hukukunun modern bir formda kanun haline getirilebileceğinin en güzel örneği sayılır.