aziden Atiye Diyarbakır,” Diyarbakır’ın tarihsel, kültürel
ve sosyal yapısını derinlemesine inceleyen kapsamlı bir
çalışmadır. Bu eser, şehrin tarihsel süreçteki karakteristik özelliklerinin oluşumunu ve gelişimini akademik bir titizlikle
ele alarak, okuyucuyu Diyarbakır’ın geçmişten günümüze uzanan
serüvenine tanık olmaya davet ediyor.
M
“
Kitap, Asur döneminden başlayarak Bizans-Sâsânî savaşları, Moğol
İlhanlıları dönemi ve Osmanlı Devleti’nin idaresi altındaki Diyarbakır’ı detaylandırıyor. Doğal afetler ve salgın hastalıklar, kütüphaneler,
seyahatnameler ve sosyal hayat gibi çeşitli konularla şehrin demografik ve kültürel yapısını gözler önüne seriyor.
Osmanlı döneminde Müslim-Gayrimüslim ilişkileri, Amid Kalesi direnişi, 19. yüzyılda idari ve ekonomik yapısı gibi önemli konular da
bu eserde yer buluyor. Ayrıca, İranlı seyyahların gözünden Diyarbakır,
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e yerel basın ve Milli Mücadele dönemine
dair çalışmalar da kitabın zengin içeriğini oluşturuyor.
“Maziden Atiye Diyarbakır,” tarihçiler, akademisyenler ve Diyarbakır’ın tarihine ilgi duyan herkes için vazgeçilmez bir kaynak olacaktır.
Bu çalışma, şehrin tarihsel dönüşümünü ve sosyo-kültürel dinamiklerini anlamak isteyenler için derinlemesine bir inceleme sunacaktır.
ENSAR NEŞRİYAT TİC. A.Ş.
© Eserin her türlü basım hakkı anlaşmalı olarak Ensar Neşriyat’a aittir.
ISBN: 978-625-6132-05-4
Sertifika No: 50201
Kitabın Adı
Diyarbakır’ın Gelecek Tasavvuru
Şehir ve Tarih
Maziden Atiye Diyarbakır
Editörler
Ali KARAKAŞ
Abdusselam ERTEKİN
Siracettin ASLAN
Yayın Yönetmeni
Hüseyin KADER
Adem SAYDAN
Kapak
Halil YILMAZ
Baskı-Cilt
ÇINAR MAT. ve YAY. SAN. TİC. LTD. ŞTİ.
100. Yıl Mahallesi Matbaacılar Caddesi
Ata Han No:34 / 5 Bağcılar - İSTANBUL
Tel: 0212 628 96 00 - Faks: 0212 430 83 35
Sertifika No: 45103
1. Basım
Temmuz 2024
İletişim
Ensar Neşriyat Tic. A.Ş.
Düğmeciler Mah. Karasüleyman Tekke Sok. No: 7 Eyüpsultan / İstanbul
Tel: (0212) 491 19 03 - 04 Faks: (0212) 438 42 04
www.ensarnesriyat.com.tr
[email protected]
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE:
EKREM CEMİLPAŞA
Oktay BOZAN*
GİRİŞ
Türkler, Anadolu’yu yurt edindiği 11.yüzyıldan günümüze kadar zaman zaman büyük sakıntılarla karşılaşmış ve beka mücadelesi vermiştir. Haçlı Seferleri,
Moğol istilası, Birinci Cihan Harbi ve Millî Mücadele bunların önde gelenleridir.
Buhranlı ve kriz dönemlerinde insanların nasıl bir tutum takınacağı değişmektedir.
Bazıları mensubu olduğu devlete, hükümete, vatanına ve değerlerine bağlı kalıp
açıktan tutum takınır, gerekirse kanının son damlasına kadar mücadele ederler. Bir
kısmı da idaresi altında yaşadığı devletin ve iktidarın aleyhinde faaliyette bulunur,
yıkıcı emellerini hayata geçirmeye çalışır, hatta yabancı devletlerin kendi ülkesini
işgalini bile arzular. Zihni sömürgeleştirilmiş veya idaresi altında yaşadığı devletin
yanlış politikalarından bîzar olmuş bu kişiler/çevreler kendi menfaatlerini müstevlilerin emelleriyle tevhit ederler. Bu kapsama giren mankurtlaşmış kişiler bazen
açıktan, bazen de saman altından su yürütürcesine hareket ederler. Bu iki sınıfın
dışındaki üçüncü zümre ise ki bu kesim çoğu zaman çoğunluğu teşkil etmektedir.
Bunlar da kaotik dönemlerde “bekle-gör” politikasını takip eder, pragmatist davranır,
son raunda minderde galip gelenin safında yer almayı tercih ederler. Bu zümre çoğu
zaman krizlerden hemen sonra iktidarın nimetlerinden, gerçek taraftarlardan daha
fazla istifade ederler. Bu kapsamda her zaman her yerde ve millette olduğu üzere
Millî Mücadele döneminde her üç kategoride yer alan insanlar da doğal olarak var
olmuştur. Bu çalışmada Millî Mücadele döneminde Cemilpaşazade ailesinin bir
ferdi olan Ekrem Cemilpaşa’nın takip ettiği siyaseti ve faaliyetlerini ele alacağız.
Ekrem Cemilpaşa ve Cemilpaşazadeler
Ekrem Cemilpaşa, Ahmet Cemil Paşa’nın oğlu Kasım Bey ile Çerkez asıllı
Hayriye Hanım’ın oğlu olarak 1891 yılında Diyarbakır’da dünyaya gelmiştir. 1901
*
Prof. Dr. Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü,
[email protected], https://orcid.
org/0000-0003-0485-556X
406
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
yılında girdiği Diyarbakır’daki askeri rüşdiye okulunu 1908’de bitirmiştir. Aynı yıl
amcazadeleriyle birlikte okumak için İstanbul’a giderek burada dönemin en revaç
bulan İstanbul Sultanisi’nde öğrenim görmüştür. Cemilpaşa ailesine mensup çocuklar ve gençler o günkü koşullar altında çok iyi imkânlara sahipti. Ekrem, 1912
yılında İstanbul Sultanisi’nden mezun olduğu yıl İstanbul’da kurulan Kürt Talebe
Hevî Cemiyetine üye olmuş ve küçük yaşına rağmen cemiyetin etkili yöneticileri
arasına girmeyi başarmıştır. İstanbul Sultanisi’nden mezun olduktan sonra amcazadeleriyle birlikte gittiği Avrupa’da önce İsviçre’nin Lozan şehrinde tıp eğitimi almış,
ardından Belçika’nın Gent şehrinde ziraat mühendisliği bölümünde okumuştur.
1913’de Avrupa’nın önemli şehirlerinden Lozan’da öğrenimine devam ederken
Kürt Talebe Hevî Cemiyeti Lozan Şubesi’nin başkanlığını yapmıştır1. Böylece ilk
kez bir Kürt örgütünün Osmanlı Devleti sınırları dışında bir şubesi açılmış olur2.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine Ekrem Cemilpaşa da diğer Osmanlı öğrencileri ve aydınları gibi 1915’de İstanbul’a çağrılmıştır. İstanbul’da üç
ay süren ihtiyat zabiti eğitimini birincilikle tamamladıktan sonra topçu olarak kısa
bir süre Çanakkale cephesinde kalmış, ardından Kafkas Cephesine gönderilmiştir.
Sivas’ta altı ay, Erzurum’da bir yıl kaldıktan sonra Muş’ta görevlendirilen Ekrem
Cemilpaşa, 16. Kolordu Kumandanı Mustafa Kemal Paşa’nın komutası altında
Rus ordusuyla giriştiği Kozma Dağı savaşında yaralanarak Diyarbakır Hastanesine gönderilmiştir. Kendi beyanına göre Diyarbakır’da Mustafa Kemal Paşa’nın
şifre zabiti ve yaveri olarak görev yaptıktan sonra 2. Ordu Kumandanlığı karargâh
kumandan muavinliğine getirilen Ekrem, Mustafa Kemal Paşa’nın Suriye-Filistin
cephesinde görevlendirilmek üzere Şam’a gönderilmesinin ardından kısa bir süre
sonra aynı cephede görevlendirilmek üzere Halep’e gönderilmiştir3. Her ne kadar
Ekrem Cemilpaşa, 2. Ordu Kumandanı Mustafa Kemal Paşa’nın önce şifre zabiti ve
yaveri daha sonra da Karargâh Kumandan Muavinliği yaptığını iddia etse dönemin
yazışmaları ve başka hatıralar ile Ekrem Cemilpaşa’nın yargılanması ve affedilmesi
sürecindeki hiçbir yerde söz konusu görevlere yer verilmemiştir. Bu nedenle Ekrem
Cemilpaşa’nın bahsettiği görevlerin gerçeği yansıttığı tartışmalıdır.
Cemilpaşa ailesine adını veren ve Ekrem Cemilpaşa’nın dedesi olan Ahmet
Cemil, Hacı Abdullah sülalesinden Hafız Mustafa Efendi’nin oğlu olarak 1837
yılında Diyarbakır’da doğmuştur4. Ahmet Cemilpaşa, Diyarbakır vilayeti idare
1
2
3
4
Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, Avesta Yayınları, İstanbul, 2016, s. 31.
Malmisanij, Yirminci Yüzyılın Başında Diyarbekir’de Kürt Ulusçuluğu (1900-1920), Vate Yayınları, İstanbul 2010, s. 41.
Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s.33-34.
BOA, DH. SAİD.d, 4/106.
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
407
meclisinde, Çerkez göçmenleri ve aşiretlerin isyanı komisyonlarında, Mamuretülaziz Vilayetine bağlı Gölbaşı kazası kaymakamlığı, Malatya Livası Mutasarrıflığı,
Siirt Livası Mutasarrıflığı, Yemen Vilayeti Merkez Mutasarrıflığı, Hudeyde Sancağı
Mutasarrıflığı ve Taiz Sancağı Mutasarrıflığı görevlerinde bulunmuş, bunun yanı
sıra Mitroviçe savaşlarına katılmıştır. Ahmet Cemil Paşa 1902 yılında Diyarbakır’da
öldüğünde on bir oğlu ve dokuz eşinden sekizi hayatta idi5. Cemilpaşa ailesinin en
önemli özelliklerinden biri 20. yüzyılın başlarında bir ayağı kırda, diğer ayağının
kentte olmasıdır. Ailenin Diyarbakır ve çevresindeki etkinliği dedelerinin “paşa”
ünvanlıyla devlet kademelerinde yüksek mevkilerde görev almasından ve geniş topraklara sahip olmasından ileri gelmekteydi6. Cemilpaşa ailesine farklı kaynaklarda
20 ile 70 arasında köyün bağlı olduğu Eğil, Silvan, Lice, Çınar ve Bismil’de arazileri
olduğu iddia edilmektedir7. Nüfuzlu ve zengin bir aile olan Cemilpaşazadeler’in
Anbar çayı yakınlarında Cemil Paşa köşkü ile Diyarbakır merkezinde Cemil Paşa
Konağı bulunmakta idi8.
Birinci Dünya Savaşı ve Ekrem Cemilpaşa
Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Cemilpaşa ailesinden Avrupa’da öğrenim
görmekte olan Ekrem, Kadri, Cevdet, Şemsettin ve İbrahim Beyler savaş başlayınca
Osmanlı ordusu saflarında savaşmak üzere İstanbul’a dönmüş, Besim Cemilpaşa
ile beraber Ekrem ve Kadri Beyler önce Kafkas Cephesine, sonra Filistin-Suriye
Cephesine, Şemseddin Bey önce Çanakkale cephesine, sonra Bağdat taraflarına,
Harbiye mezunlarından Yüzbaşı Besim Bey Kafkas cephesine, elektrik mühendisi
olan İbrahim Bey ile Harbiye mezunu olan Üsteğmen Naim Bey ise Çanakkale cephesine gönderilmiştir9. Aynı aileye mensup bu beş kişiden Ekrem Cemilpaşa savaşta
yaralanmıştır. Bunlardan Naim ve İbrahim Beyler Çanakkale cephesinde, Şemseddin
Bey Bağdat çöllerinde, Besim Bey Kafkas cephesinde gerçekleştirilen Sarıkamış
harekâtında şehit düşmüştür. Besim Bey’in adı Ruslarla yapılan çarpışmalarda gösterdiği cesaret nedeniyle savaşa sahne olan tepeye verilmiş ve orası “Besim Bey
Tepesi” adıyla anılmıştır10. Ekrem Cemilpaşa, Genç vilayetinin Kozma dağlarında
Rus topçusunun mermisiyle yaralanınca Diyarbakır Hastanesine gönderilmiştir.
5
6
7
8
9
10
Selahaddin Uğur Işık, Ekrem Cemilpaşa, Avesta Yayınları, İstanbul, 2019, s. 18-19.
Malmisanij, Diyarbekirli Cemilpaşazadeler ve Kürt Milliyetçiliği, Avesta Yayınları, İstanbul, 2004, s.93.
Işık, Ekrem Cemilpaşa, s. 19-20.
Işık, Ekrem Cemilpaşa, s. 29.
Şehitlerimiz, Osmanlı-Rus, Osmanlı-Yunan, Trablusgarp, Balkan, Birinci Dünya, İstiklal, Kore, Kıbrıs, İç
Güvenlik, Milli Savunma Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1998, s. 408-410.
Malmisanij, Diyarbekirli Cemilpaşazadeler ve Kürt Milliyetçiliği, s. 99.
408
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
Ekrem Cemilpaşa, Diyarbakır Hastanesinde iken 16. Kolordu Kumandanı
Mustafa Kemal Paşa, 16. Kolordu Erkan-ı Harbiye Reisi İzzettin Bey (Çalışlar), 2.
Ordu Erkan-ı Harbiye Reisi İsmet Bey (İnönü) Diyarbakır’daki Cemil Paşa Konağına misafir olmuşlardır. Cemil Paşa Konağı’ndaki davette ayrıca iki Alman müşavir
ve dört beş yaver vardır. Bunlardan bir tanesi Ekrem Bey’in Belçika’dan tanıdığı
sınıf arkadaşı, çok sevdiği hoş meşrep, şakacı Çerkez Sai idi. Hassaten İzzettin Bey,
Cemilpaşa ailesinden çok memnun ve müteşekkirdir. Çanakkale ve Kafkas cephelerinde Mustafa Kemal Paşa ile birlikte görev yapan ve bir müddet Diyarbakır’da 2.
Ordu Erkan-ı Harbiye Reisi olan İzzettin Bey 24 Ocak 1917 tarihli günlüğünde 1917
kışında Diyarbakır’a gelirken perişan olduklarını ve kendilerini Gernik köyündeki
Cemil Paşa Konağına zor attıklarını şöyle yazıyordu: “Hava yağmurlu ve soğuk.
Sabah saat 07:30’da Safyan’dan hareket ettik. Soğuk gittikçe arttı. Öğleye doğru
Anbar Çayı hizasına geldiğimizde fevkalade soğuk, hafif tipi halinde kar yağıyordu.
Ellerim donma derecesine gelmişti. Hatta sol elimin orta parmağı şişmişti. Anbar
Çayı’nı geçip Cemil Paşa’nın Gernik köyündeki konağına canımızı zor attık. Burada
bir saat kadar mola vererek acımızı dindirip yemek yedik”11.
Bu günlerde sürekli Ekrem Cemilpaşa, hastane tabiplerine ziyafetler vererek
iyileşme süresini uzatıyordu. Ekrem Cemilpaşa, Rus ve Ermeni işgaline karşı mücadele eden aile mensuplarını “Türklere kurban olarak vermek” şeklinde değerlendirerek Rusların bölgeyi işgalini ve Ermeni çetelerinin yaptığı katliamları görmezden
gelmektedir. Bu dönemde Rus-Ermeni işgali Siirt, Silvan ve Kulp sınırlarına kadar
yayılmış, bu nedenle binlerce Müslüman Kürt ve Türk hayatını kaybetmiş, büyük
mağduriyet yaşamış ve ölüm yolculuğuna çıkarak binlercesi Diyarbakır, Elazığ
ve Mardin’e sığınmıştır. Kendisi de bölgedeki gelişmelere bizzat şahit olmasına
rağmen hatıralarında Osmanlı Devleti’nin safında mücadele ederken şehit düşen
aile mensuplarını ve Kürtleri Türklere kurban olarak değerlendirmesi Ekrem Cemilpaşa’nın devlete bakışını açıkça göstermektedir.
Mustafa Kemal Paşa, 16. Kolordu Kumandanlığı’ndan 2. Ordu Kumandanlığına terfi edip Diyarbakır’ı karargâh merkezi yaptığı dönemde Cemilpaşazade
ailesine mensup bazı kişilerle de yakın ilişkileri olmuştur. Cemilpaşazade Mustafa,
Cemilpaşazade Kasım, Cemilpaşazade Fuat ve ailenin diğer bireyleri ile samimi
ilişkiler kurmuştur. Bu kapsamda Mustafa Kemal Paşa, bu günlerde daha önce
tanışmış olduğu Ekrem’in babası Kasım Bey ile ilişkilerini devam ettirmiştir. Cemilpaşa ailesinin özellikle de Kasım Bey’in müteaddit davetlerine icabet etmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, 2. Ordu Komutanı iken Ekrem Cemilpaşa hala iyileşme sü11
İzzettin Çalışlar, On Yıllık Savaş, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2010, s. 205-206.
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
409
recini devam ettiriyordu. Böylece Muş cephesinden yaralı ayrılan ve savaşmaya
isteksiz olan Ekrem, cepheye gönderilmemek için bilinçli olarak hastanedeki tedavi
sürecini uzatmıştır. Daha sonra Van cephesine gönderilecek olan kıtasına da iltihak
etmemiş ve bir sene Diyarbakır’da kalmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, gerek 16. Kolordu Kumandanlığı ve gerekse 2. Ordu
Kumandanı olduğu günlerde bir kısım Kürt aşiret liderleri, din adamları, şehrin önde
gelen eşrafı ile kurmuş olduğu bu yakın ilişki, halkın da kendisine olan muhabbetini artırmıştır. Özellikle Kürt aşiret liderleriyle çok samimi dostluk ilişkilerinde
bulunarak bunlarla adeta kardeşlik derecesinde bir yakınlık geliştirmiştir. Kürt askeri taburunun giydiği elbise tarzında temiz giyinmiş bazı yetim Kürt çocuklarını
daima arabasında beraberinde gezdirerek Kürtlere olan sevgisini gösterme çabası
içerisinde olmuştur. Mustafa Kemal Paşa’nın Kürt çocuklarına göstermiş olduğu
bu yakınlık Kürt halkı arasında öylesine etkisini göstermiştir ki onun aslen Kürt
olduğunu söyleyenler de olmuştur12. Bu süreçte Mustafa Kemal Paşa, Kürtlerin
dostluğunu kazanma adına az da olsa Kürtçe öğrenmiş ve Kürt aşiret reisleriyle
zaman zaman Kürtçe konuşarak onların sempatisini kazanmaya çalışmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın Kürtlerle kurduğu sıcak diyalog, Kürtler arasında ona karşı
duyulan sempatiyi artırmış, Kürtlerin Mustafa Kemal Paşa’yı kendilerinden biri
olarak görmelerine neden olmuştur13.
Diyarbakır’da 2. Ordu Komutanlığı karargâh kumandan muavinliğine getirilen Ekrem Cemilpaşa, Mustafa Kemal Paşa’nın Filistin-Suriye cephesinde görevlendirilmek üzere Şam’a gönderilmesinin ardından da bu görevine devam etmiş,
fakat kısa bir süre sonra o da aynı cephede görevlendirilmek üzere Halep’e gönderilmiştir. 1917 kışında iki ordunun grup kumandanlığına getirilen Mustafa Kemal
Paşa’nın yerine Nihat Paşa Diyarbakır’a gelmiştir. Ekrem Cemilpaşa, bu süreçte
Nihat Paşa’nın maiyetinde karargâh kumandan muavini olarak devam etmiştir.
Fakat Nihat Paşa, Diyarbakır’da çok kalmamış, bütün karargâh cepheden çektiği
mühim kuvvetlerle Filistin cephesine geçmiştir. Ekrem Cemilpaşa da bu birliklerle Filistin’e gitmiştir. Bu dönemde Rusya’da ihtilal olmuş, Rus ordusu cepheden
çekilmişti. Filistin cephesinde Ekrem Cemilpaşa’nın amcazadesi Kadri Cemilpaşa
binlerce Osmanlı askeri gibi İngilizlere esir düşmüştür. Filistin-Suriye cephesinin
çökmesi sonucu burada görevli Osmanlı askerlerinin esir düşmesinden yaklaşık bir
ay sonra Filistin-Suriye cephesinde genel taarruza geçen İngiliz kuvvetleri Osmanlı
12
13
Kadri Cemil Paşa (Zınar Silopî), Doza Kürdistan (Kürdistan Davası), Kürt Milletinin 60 Yıllık Esaretten
Kurtuluş Savaşı, Sadeleştiren ve Notlayarak Yayına Hazırlayan: Mehmet Bayrak, Özge Yayınları, Ankara,
1991, s. 59.
Selahaddin Uğur Işık, Kadri Cemilpaşa, Bir Kürt Milliyetçisinin Portresi, Avesta Yayınları, İstanbul,
2015, s. 110.
410
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
ordusunu mağlup ederek işgal sahasını Şam ve Halep’e doğru ilerletmiştir. Bu
esnada Filistin-Suriye cephesinde bulunan ve Nablus kentinde karargâh kurmuş
olan Mustafa Kemal Paşa İngiliz ordusunun kuvvetli saldırısı karşısında daha fazla
direnemeyeceğini anlayınca birliklerini Halep’in kuzeyine çekerek burada yeni bir
savunma hattı oluşturmaya çalışmıştır. İngiliz kuvvetleri tarafından püskürtülen
Osmanlı ordu birlikleri Halep’in kuzeyinde yeni bir savunma hattı oluşturmaya
çalışırken Osmanlı Hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında Mondros Ateşkes Antlaşması imzalamıştır. Ekrem Cemilpaşa, Filistin-Suriye cephesindeki savaş sırasında
Mustafa Kemal Paşa ile son kez karşılamış hüsnü kabul görmüştür. Bundan sonra
mensubu olduğu kıtasına katılmadan taburu mahvolan Ekrem Cemilpaşa, Halep’e
dönmüştür. Bu ortamda Osmanlı Devleti’nin ve Mustafa Kemal Paşa’nın ordusunun
akıbetinin ne olacağı belli değildi. Mustafa Kemal Paşa, Halep’i terk edip Adana
yolunu tuttuğu vakit Ekrem Cemilpaşa da hiç kimseye görünmeden son trenle
Mardin’in yolunu tutmuştur14.
Diyarbakır Kürt Kulübü’nün Faaliyetleri
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda yenilerek zayıf duruma düşmesi
üzerine Hevî Cemiyeti üyeleri giderek radikalleşir. Daha önce Osmanlı Devleti
sınırları içerisinde kalmak koşuluyla bazı demokratik haklar kazanmak için uğraşan
bu kişiler, I. Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı Devleti’nden ayrılmayı isteyecek
biçimde Kürt ulusal haklarını savunmaya başlamıştır15. Osmanlı Devleti’nin Birinci
Dünya Savaşından yenik olarak mağluplar safında yer almasından kısa bir süre
sonra 1918 yılının sonunda Kürtlerin genel çıkarlarının sağlanması ve gelişimlerinin
kolaylaştırılması amacıyla İstanbul’da Kürt Teâli Cemiyeti kurulmuştu. Kürt Teâli
Cemiyeti, kısa bir süre sonra Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde on dokuz
şube açmıştır16. Nitekim İngiltere’nin Bağdat Bürosu’ndan 26 Mart 1919’da İstanbul
Yüksek Komiserliği’ne gönderilen telgrafta İstanbul’daki Kürdistan bağımsızlık
hareketinde sivrilen kişilerin Mardin ve Diyarbakır ile serbest şekilde telgraf bağlantıları olduğu rapor edilmiştir. Diyarbakır’ın ileri gelen Kürtlerinin de hareketi
ilerletmek için güçlü bir komite kurdukları ve benzeri bir komitenin Mardin’de de
kurulacağı dile getirilmiştir17.
Suriye-Filistin cephesinin çökmesi ve savaşın sonlanması üzerine 1918’de
Diyarbakır’a dönen Ekrem Cemilpaşa’nın Mustafa Kemal Paşa ile olan yakın ilişkisi
burada sona ermişti. Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte Halep’ten
14
15
16
17
Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 35.
Jîn Kovara Kurdî-Tırkî/Kürtçe-Türkçe Dergi (1918-1919), C. V, s. 914-915.
Malmîsanij, Yirminci Yüzyılın Başında Diyarbekir, s. 54.
Ahmet Mesut, İngiliz Belgelerinde Kürdistan (1918-1958), Doz Yayınları, İstanbul, 1992, s. 25.
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
411
Diyarbakır’a dönen Ekrem Diyarbakır’a döndükten sonra hiç vakit kaybetmeden
bölgeyi Osmanlı Devleti’nden ve Türk idaresinden koparmayı hedefleyen Diyarbakır Kürt Kulübü’nün çalışmalarına başlamıştır. Bu kapsamda 1919 yılı başlarında
Diyarbakır’da Kürt Kulübü adıyla bir cemiyetin kurulduğu anlaşılmaktadır18. Diyarbakır’daki bu cemiyetin İstanbul merkezli Kürt Teali Cemiyeti ile resmi bağının ne
olduğu konusu belirsizdir. Bu cemiyet, bazı kaynaklarda Kürt Kulübü, Kürt Derneği,
Kürt Teali Cemiyeti, Kürdistan Teali Cemiyeti ve Kürdistan Cemiyeti şeklinde geçmektedir. Kürt Kulübü’nün resmi açılışı ve programı hakkında da sağlıklı bir bilgiye
sahip değiliz. Kürt Kulübü hakkında en önemli bilgi cemiyetin önde gelenlerinden
olan Ekrem Cemilpaşa’nın beyanları ile vilayet yazışmalarındaki bilgilerdir. Kürt
Kulübü, İstanbul merkezli Kürt Teali Cemiyeti’nden bağımsız olarak kurulmuşsa
da onun yayınlarını takip etmiş, çoğaltmış ve halka duyurmuştur. Bununla birlikte
Kürt Teali Cemiyeti’nin politikası ile birebir örtüşen faaliyetlerde bulunmuş ve yöneticileriyle yakın ilişki içerisinde olmuştur. Diyarbakır merkezli böyle bir kulübün
varlığına neden ihtiyaç duyulmuş ya da bu kulübü kuranlar neyi amaçlamaktadır?
Bu sorunun cevabını kulübün önde gelenlerinin ifadelerinde bulmak mümkündür.
Ekrem Cemilpaşa, Birinci Dünya Savaşı sonunda yakın arkadaşlarıyla birşeyler yapma gayreti içerisindedir. Bu ortamda babası Kasım Bey’e danışıldığında
babası, “büyük fırsattan istifade” edilmesi gerektiğini gençlere telkin etmiştir. Kasım
Bey’in “büyük fırsattan istifade” diye kastettiği nedenler üç kısımdan oluşabilirdi:
I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı Devleti’nin imzalamış olduğu Mondros
Mütarekesi bunlardan ilki olsa gerekti. Mondros Mütarekesi’nin yedinci ve yirmi
dördüncü maddelerini uygulamaya sokmak için bir karışıklık çıkarılabilir ve müttefiklerin buraları işgali sağlanabilirdi. Zira İngilizler Urfa’ya kadar gelmiş, burayı
da işgal etmişlerdi. Diyarbakır’ın ve çevre yerlerin işgali sağlandıktan sonra geriye
İngiltere mandasında bir Kürdistan’ın tesis edilmesi kalacaktı. İkinci “büyük fırsat”
ise ilkinden daha önemliydi ve Kürt Kulübü daha çok buna göre hareket ediyordu.
Uluslararası destek, buna uymakla sağlanabilirdi. Bu fırsat Wilson İlkeleri’nin devletin sınırları içindeki diğer ulusların yaşam güvenlikleri ve özerk gelişimlerinin
sağlanmasını öngören on ikinci maddesi idi. Üçüncü fırsat da bölgedeki otorite
boşluğuydu. Böylece rahat hareket imkânı vardı. Bu nedenler Diyarbakır Kürt Kulübü’nün kuruluş amacını ortaya koymaktadır. Ekrem Bey’in anlatısına göre Kasım
Bey “Kürt milletini zulümden, esaretten kurtarmak için çalışmanın farz olduğuna”
inanmıştı19.
18
19
Diyarbakır Kürt Kulübü’nün faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Oktay Bozan, Milli Mücadele
Döneminde Diyarbakır 1918-1923, Çizgi Yayınları, İstanbul, 2022, s. 208-264.
Kadir Kurt, “Ayrılıkçı Bir Cemiyet: Diyarbakır Kürt Kulübü’nün faaliyetleri ve Kapatılması”, Atatürk
Üniversitesi, Atatürk Dergisi, X, S.1, (Temmuz-2021), s. 102-103.
412
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
Bölgede işgalci konumunda olan düşman İngilizlerle ittifak dahi yapılmasını
meşru gören Ekrem Cemilpaşa’ya göre babasının da aynı fikirde olduğuna yönelik
anlatım yapmak beklenmedik bir şey olmasa gerek. Yine onun anlatımına göre
Kulübün kuruluşunda en büyük role sahip olan Kasım Bey idi. Çünkü yapılacak
faaliyetler için ilk elden yardım eden o olacaktı. Ekrem Cemilpaşa ve birkaç arkadaşı
kendisine danıştıkları sırada, oğlunu ve arkadaşlarını gayretlendirmekten başka,
ümitlerini kuvvetlendirecek ve onları sevindirecek şeyler de söylemişti. Ayrıca Kasım Bey, oğlu ve arkadaşlarına maddi-manevi yardımlarını da esirgememişti. Bu
cümleden olarak ilkin kiradaki evlerinden birini kiracılarından alıp onlara vermiştir.
Diğer taraftan kendi yaşındaki “güvenilir ve nüfuz sahibi” kimselerden taraftarlar
kazanarak alttan alta kulübün amacını gerçekleştirmeye gayret ediyordu. Oğlu ve
arkadaşları ise Kasım Bey’den aldıkları “cesaret, gayret, ihtiyat ve kemali keremi”
ile çalışıyorlardı20.
Gülşeni Tekkesi’nde Kürt İttihadı Propagandası
Diyarbakır Kürt Kulübü’nün başını genellikle Cemilpaşazadelerden bazı
kişiler çekmekteydi21. Ekrem Cemilpaşa ve birkaç arkadaşının, Ekrem’in babası
Cemilpaşazade Kasım’dan da destek alarak başlattıkları ön çalışmalardan sonra Diyarbakır’daki Şeyh Ahmet Gülşeni Tekkesi’nde “bazı mühim meselelerin
müzakeresi” için bir toplantı planlanır. Aleni olarak düzenlenecek olan toplantıya
Vali Vekili Mustafa Nadir Bey de onay vermiş, toplantıya müftü, nakibüleşraf,
müderrisler, âlimler ve eşraf davet edilmişti. Katılımı artırmak için ayrıca şehrin
muhtelif yerlerine ilanlar yapıştırılmıştır. Çarşı, pazara duyuru yapılarak toplantının
yapılacağı halka ilan edilmiştir. Toplantıya müftü, nakibüleşraf, şehrin tanınmış
âlimleri, eşrafı, tüccarlar, memurlar, Darulmuallimin (öğretmen okulu), sanayi ve
iptidai mekteplerin muallimleri, esnaf, gençler, şehir efeleri, adi ve tanınmış katiller
de katılmıştı. Bu nedenle Tekkenin içi, avlusu ve civar sokaklar tıklım tıklımdı.
Yaklaşık 4000 kişi toplantıya katılmıştı22.
Toplantıda birçok hatip minbere çıkıp vatanperverane nutuklar irad etmiş,
ilanen bağıra bağıra İstanbul’un yabancı devletler tarafından işgal edildiğine değinmiştir. Bu durumda bütün Kürtler ittihada davet edilmiştir. Aksi halde Kürdistan’ın
Ermenistan olacağına dikkat çekilmiştir. Ancak bölgenin Ermenistan olmaması gayesi ile çağrılan kişilerden bazıları “Kürdistan’ı kurtarmak” konusunda müttefiktirler.
Bu konuda en cesurca konuşmayı yapan Hamdi Efendi Hoca, sözlerine şöyle son
20
21
22
Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 37-38.
Naci Kutlay, İttihat Terakki ve Kürtler, Beybun Yayınları, Ankara, 1992, s.283, Malmisanij, Diyarbekirli
Cemilpaşazadeler ve Kürt Milliyetçiliği, Avesta Yayınları, İstanbul, 2004, s.101.
S. 38-39
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
413
verir: “cism-i âliye-i Osmaniye kangıren olmuştur. Bu mehuf (korkunç) illet bütün
Osmanlı ülkesini sarmak üzeredir. Kangıren illetinin yegâne ilacı bıçaktır! Memleketin temiz parçasını, kangırenli parçadan kesmeli, kurtarmalı”23. Ancak Gülşeni
Tekkesi’ndeki toplantıya katılanları tamamen bu şekilde Kürtçülük davasına gönül
veren insanlar olarak değerlendirmek doğru değildir. Çünkü bu toplantıya devlet
erkânın yanı sıra Kürtçülük propagandasına muhalif olan kişiler de katılmıştır.
Masum ve iyi niyetli amaçlarla planlanan toplantıyı Ekrem Cemilpaşa ve
bazı arkadaşları atacakları siyasi bir hareketin basamağı ve sıçrama tahtası olarak
kullanmak niyetindeydi. Bu nedenle toplantıdan hemen sonra bölgenin Ermenistan olmaması için, görünürde bölgenin Osmanlı hâkimiyetinde kalması, gerçekte
ise devletten koparılarak bir Kürdistan kurulması için harekete geçtiler. Gülşeni
Tekkesi’ndeki toplantının bitmesinden sonra aynı gün, yaklaşık olarak kırk kişinin
konuşup anlaşmasının ardından “Kürt birliği oluşturmak için” politik bir dernek
kurma kararı alındı. Sözü edilen kırk kişi arasında ulema, eşraf ve tüccardan kişiler
de vardı. Cemiyetler Kanunu gereğince Valiliğe resmen müracaat edilerek gerekli
izinler alındı. Bu süreç için Reşat, Fikri, Ömer ve Ekrem görevlendirilmişti. İdare
heyeti dört kişiden oluşan Cemiyetin resmi adı Ekrem Cemilpaşa’ya göre “Kürdistan
Cemiyeti” idi. Kadri Cemilpaşa’nın verdiği bilgilere göre Cemil Paşazade Kasım yönetim kurulu başkanlığına, Ganizade Doktor Cevdet Bey 2. Başkanlığa, Cerciszade
Kerim saymanlığa, Ömer, Fikri ve Ekrem yönetim kurulu üyeliklerine, Hoca Hamdi
Efendi de başkan müşavirliğine seçilmiştir. Başlangıçta Ekrem Cemilpaşa Kulüp
başkanı iken daha sonra Ekrem’in genç olmasının dezavantajları dikkate alınarak
yapılan seçimde zaten Diyarbakır Kürt Kulübü’nün tüm ihtiyaçlarını karşılayan ve
nüfuzu ile cemiyeti etkili kılmaya çalışan Kasım Bey başkan olarak seçilmiştir24.
Cemiyetin önde gelenleri ısrarla Osmanlı Devleti ve Türklerin içinde bulunduğu elim durumu ve mahvoluşunu Kürtlerin kafasına iyice yerleştirmeye çalışıyordu. Bundan istifade ederek “Türk’ün boyunduruğu altında inleyen Kürtlerin
eline tarihi bir kurtuluş fırsatı geçtiği propagandası” yapılıyordu. Diğer bir ifade
ile Kürt Kulübü yetkililerinin bütün amacı “Osmanlı Devleti’nin münkariz olduğu
tezini Kürtlere anlatmak ve onları Türk idaresinden” kurtarmaktı25. Bununla birlikte
Antep, Urfa ve Maraş’ın yanı sıra İzmir ve İstanbul’un işgal altına girdiği bu sırada
Ekrem ve beraberindekiler bu durumdan istifade ederek ahaliye ayrılıkçı fikirlerin
23
24
25
Kadri Cemil Paşa, Doza Kürdistan (Kürdistan Davası), s. 52; Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 38-39.
Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 40-41; Kadri Cemil Paşa (Zınar Silopî), Doza Kürdistan (Kürdistan Davası), s. 53; Ziya Göğem, Kurmay Albay Dadaylı Halit Beğ Akmansu (1884-1953), Halk Basımevi,
İstanbul, 1954, s. 64
Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 40-43; M. S. Lazarev, Emperyalizm ve Kürt Sorunu (1917-1923),
Rusçadan Çeviren: Mehmet Demir, Özge Yayınları, Ankara, 1989, s.113.
414
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
propagandasını yapıyorlardı. Ekrem Cemilpaşa ve arkadaşları her fırsatta Osmanlı
Devleti’nin ömrünü tamamladığını, bu nedenle ondan yardım beklemenin artık
faydasız olduğunu söyleyerek toplumu yanına çekmeye çalışıyordu. Teslimiyetçi
bir tutum sergilenirse Kürtlerin yaşadığı yerlerin de işgal edileceğini hatta bölgenin Ermenistan olacağını ileri sürüyorlardı. Ancak Ekrem Cemilpaşa’ya göre bu
işi başarmak pek güçtü. Zira “Kürt cahildi ve yüzde doksanı ümmi” idi. Halkın %
90’ı da İstanbul’un İtilaf Devletleri tarafından işgal edildiğine ve Osmanlı Devleti
inkıraza uğramış olduğuna inanmıyordu26.
Diyarbakır halkı içerisinde Kürt Kulübü’ne destek veren ve sempati duyan
kişiler olduğu kuşkusuz olmakla birlikte kamuoyunun bütünüyle bu zihniyette olduğunu iddia etmek tarihsel hakikatlere ters düşmektedir. Zira Diyarbakır halkının büyük bir ekseriyetinin Osmanlı Devleti’ne ve Hilafete sadık olduğu ve Millî
Mücadele’ye de destek verdiği açıkça görülmektedir. Diyarbakır Kürt Kulübü’nün
yönetim kuruluna bağlı bir propaganda grubu ile bir yayın grubu vardır. Propaganda
grubu; Avukat Muhammet Efendi (Bave Tujo), Feyzi Efendizade Muhammed Efendi, Mirikâtibizade Ahmet Cemil ve Liceli Ali Efendi’den oluşmaktadır27. Diyarbakır
Kürt Teâli Cemiyeti, “Gazî” (Çağrı) adıyla bir gazete yayınlamıştır. Gazî, Ekrem
Cemipaşa’nın, babası Kasım ve amcası Ömer’in parasal yardımıyla satın aldığı
bir matbaada basılmıştır. Bu gazetede yazanlar arasında şu kişiler vardır: Avukat
Hacı Ahti28, Cemilpaşazade Cevdet, Liceli Bolşevik Ali, Mirikâtibizade Cemil ve
Ganizade Reşat. İstanbul’daki Kürt Teâli Cemiyeti’nden Diyarbakır’a gönderilen
gazete, dergi vb. yayınlardan gerekli görülenler bu matbaada çoğaltılarak halka
dağıtılıyordu. Nusaybin, Savur, Silvan ve Lice’de derneğin şubeleri açılmıştı29.
Bu süreçte Ekrem Cemilpaşa, kendileri gibi düşünmeyen Müftü İbrahim
Efendi’yi “cahil, ahlaksız, haris ve menfaatperest” olarak tanımlarken, Nakibüleşrafı da “hilekâr ve iki yüzlü” olarak görüyordu. Kendi düşüncesine destek veren
Hamdi Efendi gibi on kadar kişiyi “muhterem ilim adamları” olarak tanımlıyor, geri
kalan yüzlerce kişiyi ise “âlim kılığında molla, kıyafetsiz hırsız şeyhler, melunlar
ve hainler” olarak takdim ediyordu. Bu şekilde toplumun önde gelenlerini tahkir
edip, onları itibarsızlaştırmaya çalışıyordu. Bu kesimi “bütünüyle kokuşmuş bir
alt zümre” olarak vasıflandırmakta, alttan alta sinsi bir şekilde Türk Hükümetinin
yardımıyla “milletlerine ihanet” edenler olarak hedef gösteriyordu. Diyarbakır Kürt
26
27
28
29
Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 42.
Kadri Cemil Paşa (Zınar Silopî), Doza Kürdistan (Kürdistan Davası), s. 53.
Göğem, Kurmay Albay Dadaylı Halit Beğ Akmansu (1884-1953), s. 64.
Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 41; Kadri Cemil Paşa (Zınar Silopî), Doza Kürdistan (Kürdistan
Davası), s. 53.
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
415
Kulübü mensupları ve onların temsil ettiği düşünce mensupları kaynaklarda farklı
şekillerde ifade edilmiştir. Bu kişiler; Kürtçüler, Jön Kürtler, müfrit zümre, beş on
edepsiz, bazı cahil aşiret reisleri, Kürt milliyetçiliği maskesi altında İngiliz mandası
için çaba gösterenler, İngiliz hükümetine hizmet eden üç beş hain, İngilizlerin güney
illerinin işgalinden cesaret alan bazı hayalperestler, bazı fırsatçılar, bazı cahil halk
ve birkaç maceracı, diye vasıflandırılmaktadır.
Diyarbakır merkezli 13. Kolordu Kumandan Vekili Ahmet Cevdet Bey’in 27
Mayıs 1919’da gönderdiği telgrafa göre, bu cemiyette esas etkin olanlar Cemilpaşazade ailesi olup, esas amaçları İngiliz himayesinde Kürdistan’ın istiklalini sağlamak, bu olmazsa Osmanlı hâkimiyetinde muhtar bir devlet oluşturmaktır. Kulüb’ün
yöneticilerinin “avam arasında fena propagandalar yapmaya devam ettiği” ancak
Kolordu’nun da gelişmeleri yakından takip ettiği dile getirilmektedir30.
Kürt Kulübü’nün görünürde bölgenin Ermenistan olmasına karşı gibi görünen ancak aslında müstakil Kürdistan devleti kurmayı hedefleyen propaganda
ve mitinginin bazı askeri yetkililer arasında fikir ayrılığına neden olduğu da anlaşılmaktadır. Gerek Gülşeni Tekkesi’nde ve gerekse de Belediye önünde İzmir’in
işgalini lanetleyen mitinglere katılan Kürt Kulübü mensuplarının amacının ne olup
olmadığı konusu bazı askeri yetkililer arasında tartışma konusu olmuştur. Nitekim
13. Kolordu Kurmay Başkanı Halit Bey, bu mitingi düzenleyenlerin bir kısmının
amacının ülkenin değişik yerlerinde düzenlenen mitinglerden farklı olarak işgalleri
ve Ermenilerin taleplerini protesto perdesi altında bölgede Osmanlı karşıtı bir hareket oluşturulmak istendiğini belirtir. Bu konuda kendisi gibi düşünmeyen Süvari
Subayı Abidin Bey’i Malatya’ya göndermiştir31.
Bu sırada Kolordu Kurmay Başkanı Binbaşı Halit (Akmansu) Diyarbakır
Kürt Kulübü’nün faaliyetlerini şöyle ifade etmektedir: Kürtçüler,…Kürt istiklâl
hareketi için en uygun zamanın geldiğine dair beyannameler dağıtmışlar, duvarlara yapıştırmışlardı. Bununla birlikte halka İngilizler, Türklerin top kamalarını,
tüfeklerini, sürgü kollarını aldılar, top ve tüfekleri kalmadı. Türkler artık ölmüş
durumdadırlar. Bu nedenle Türkleri ve memurları kovalım tarzında konuşmalar
yapıyorlardı. Kürt Kulübü idare heyeti azasından Hacı Akdi (Ahti), Silvan’da Kürt
istiklâli için bir konferans vermiş ve bu durum ciddi rahatsızlığa neden olmuştu.
Bu nedenle Hacı Akti Diyarbakır’da hapsedilmişti. Daha önce Hamza (Muksî)
adında bir Kürtçü, İstanbul’dan Kürdistan Teâli Cemiyeti’nin beyanname ve mühürlerini Diyarbakır’a getirmişti. Bu da Mardin’de Kürt istiklâline dair konferans
30
31
Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler IV, Genelkurmay Atase Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1996, s.7.
E.W.Charles Noel, Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü, Çev: Bülent Birer, Avesta Yayınları, İstanbul, 2010, s. 42-43.
416
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
verdiğinden Diyarbakır Adliyesi tarafından tevkif edilmişti. Kürtçüler, fikir ve gaye
arkadaşı olan bu şahısları sık sık ziyaret ediyorlar ve hapishaneye tepsilerle yemek
gönderiyorlardı. Daha sonra da hapishanede mühim bir isyan çıkarılmış, bu isyan
silah ve asker kullanmak suretiyle bastırılmıştı. Kürtçülerin faaliyetleri sırasında,
Diyarbakır İstinaf Müdde-i Umumisi olan Bolulu Yusuf Cemal Bey’in takdire değer
gayret ve hizmetleri olmuştur32.
Kürt İttihadı Fikrine Karşılık Milli İttihad
Bu süreçte Mustafa Kemal Paşa ve ekibi bu cemiyetle doğrudan mücadeleye
girişmiştir. Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan kısa bir
süre sonra 23 Mayıs 1919’da 13. Kolordu Kumandan Vekili Ahmet Cevdet Bey’e
gönderdiği telgrafta “bölgede neler olup bittiği hakkında malumat” istemiştir. Ahmet
Cevdet Bey de 27 Mayıs 1919’da gönderdiği telgrafta bölgede olup bitenler ve bazı
faaliyetler hakkında bilgi aktarmıştır. Bu telgrafta, Diyarbakır Kürt Kulübü’nün de
adı geçmektedir. Ahmet Cevdet Bey, Kürt Kulübü’nün “muhtariyet” için çalıştığını,
Hükümet aleyhinde halk arasında propaganda yapmakta olduğunu rapor ediyordu.
Ayrıca kulübün faaliyetleri yakından takip ediliyor, gerekli adımlar atılırken konu
hakkında ilgili bakanlığa da bilgi veriliyordu33. Raporu alan Mustafa Kemal Paşa
ertesi günü vakit kaybetmeden harekete geçmiş ve bölgede sözü geçenlerden Mebus
Kamil Beyefendi’ye bir telgraf göndermiştir34.
Mustafa Kemal Paşa, muhtemelen Birinci Dünya Savaşı yıllarından tanıdığı Mebus Kamil Bey’e 13. Kolordu vasıtasıyla gönderdiği 28 Mayıs 1919 tarihli
telgrafta Diyarbakır’daki Kürt Kulübü ile Türkler arasında çeşitli konulardaki muhalefetin her iki kardeş taraf için de olumsuz sonuçlar doğuracağından yakınıyordu.
Mustafa Kemal Paşa’ya göre “Usul-i idare ve ırkların muhafaza-i hukuku” gibi
meseleler “arada” halledilecek “ailevi” meselelerdir. Bu nedenle “harici düşmanın hukuk-ı millîye ve istiklalimizi ayaklar altına almaya başladığı bu günlerde”
Kürt Kulübü’nün takip ettiği yolun ve faaliyetlerinin “en büyük hıyanet” olacağını
belirtmiştir. Anlaşmazlığın sebeplerinin zamansız ve zor günlerde ortaya atıldığına
dikkat çekmiştir. Böylesine nazik ve hayati bir süreçte birleştirici bir dil kullanılması
gerektiğini tavsiye etmiş “yek-vücut ve yek-dil olarak” bağımsızlığın savunulmasını
talep etmiştir. Bu nedenle Mebus Kamil Bey’in “memleketin selameti adına” Kürt
Kulübü mensuplarına gerekli öğütlerde bulunmasını rica etmiştir35. Ancak Mus32
33
34
35
Göğem, Kurmay Albay Dadaylı Halit Beğ Akmansu (1884-1953), s. 65.
Atatürk Özel Arşivi’nden Seçmeler IV, s. 1-8.
Atatürk Özel Arşivi’nden Seçmeler IV, s. 33-34.
Atatürk Özel Arşivi’nden Seçmeler IV, s. 18-19; Atatürk’ün Bütün Eserleri (1915-1919), Kaynak Yayınları,
İstanbul, 2003, C.II, s. 336.
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
417
tafa Kemal Paşa’nın istifade etmeye çalıştığı Kamil Bey’i 13. Kolordu Kumandan
Vekili Cevdet Bey hiç de itimat edilir birisi görmemektedir. Ahmet Cevdet Bey’e
göre Kamil Bey “hilekâr” birisidir. Çünkü bir konuşmasında Ekrem Cemilpaşa’yı
himaye eder görünmüştü. Ayrıca İstanbul’dan gelirken de Mardin’den itibaren Diyarbakır vilayetinin Gölcük’e kadar olan kısmının İngilizler tarafından alınacağına
dair alenen beyanatta bulunmuştu. Ahmet Cevdet Bey’in aldığı istihbarata göre de
bir mecliste “Burasını İngilizler alacak. İngilizler gelmeden evvel burada bir Kürdistan teşekkül etmeli, İngilizler gelince burada Kürt hükümeti görmeli” demişti36.
Kürt Kulübü’ün takip ettiği “Kürt İttihadı” fikrine karşılık “Milli İttihadı”
fikrini benimseyen Mustafa Kemal Paşa daha Anadolu’ya geçeli on gün olmadan
bölgedeki tehlikenin farkına varmış ve bu konuda izleyeceği yolu çizmek adına
Harbiye Nezâreti’ne gönderdiği şifre ile Nezaretin dikkatini çekmiştir. Nitekim
Mustafa Kemal Paşa 9. Ordu Kıtaaatı Müfettişi adıyla Havza’dan 29 Mayıs 1919
günü Erkan-ı Harbiye Riyasetine çektiği telgrafta Diyarbakır merkezli Kürt Kulübü’nün faaliyetlerine özetle şöyle yer vermektedir:
Yaptığım tahkikata göre, “Müstakil Kürdistan ictihâdını” takip eden Diyarbekir’deki Kürt Kulübü ile hükümet taraftarı olan diğer kulüpler arasındaki
düşmanlığın arttığını öğrendim. Kürtler ve Kürdistan üzerinde etkili olan ve Harp
esnasında (Birinci Dünya Savaşı) hukuk ve muhabbetlerini pek ziyade kazandığım
Kürt ümerasından meşhur bazı kişilere Kolordu vasıtasıyla bizzat şifreli telgraflar
yazarak devletin içinde bulunduğu siyasi durum ve kendilerince alınması gereken
vaziyet hakkında gereği gibi bilgi verdim ve etkili nasihatlerde bulundum. Son
günlerde aldığım bazı malumata göre “Kürdistan mıntıkasıyla meşgul ve alakadar
olmak” icap ediyor. Bunun için müstakil Kürdistan olmak üzere İngilizler tarafından destek gören hangi mıntıkalarda ve gelecekte daha ziyade genişlemesi yine
İngilizlerce teşvik edilecek mıntıkalar hangileridir? Bu konuda mevcut olan malumatın bildirilmesini rica ederim37. Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa, Mustafa
Kemal Paşa’nın gönderdiği telgrafa 3 Haziran 1919 günü cevap vermiştir. Cevat
Paşa, İngilizlerin Irak, Ermenistan ve Türkiye arasında bir Kürt hükümeti kurmak
istediklerinin tahmin olunduğu, fakat bu konuda detaylı bilgi edinemediğini dile
getirmekteydi38.
36
37
38
Atatürk Özel Arşivi’nden Seçmeler IV, s. 48-51.
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi Yayını, Sayı:5, Eylül 1953,
Belge: 90; Atatürk Özel Arşivi’nden Seçmeler IV, s. 18-19.
Atatürk Özel Arşivi’nden Seçmeler IV, s. 20-22.
418
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
13. Kolordu Kumandan Vekili Ahmet Cevdet Bey, 30 Mayıs 1919’da , Diyarbakır’daki Kürt Kulübü’nün Milli Aşireti Reisi Mahmut Bey’e ve halka yönelik
faaliyetleri hakkında şu bilgileri vermektedir:
Bu günlerde Diyarbekir’de Kürt Kulübü tarafından Milli Aşiret Reisi Mahmut
Bey’in birçok atlılarla Diyarbekir’e gelip Kürt Kulübü üyeleriyle görüşeceği yayılmaktadır. Bu konuda Osmaniye (Ergani)’de bulunan Topçu Alayı’nın aldığı bilgilere
göre Milli reislerine Diyarbekir ve Elazığ vilayetleriyle, Urfa Livası verilmiştir.
İddialara göre buralarda Kürdistan bağımsızlığı ilan edilecek ve buralar İbrahim
Paşa’nın oğulları arasında taksim olunacaktır. Bunun için yapılacak teşkilata esas
olmak üzere Milli reislerinin Siverek Livası içerisinde dolaşıp kendi fikir ve görüşlerine yardımcı olacak ağalar seçecektir. Her şahıs kendilerine kayıtsız şartsız itaat
edecek ve kesinlikle birer at ve birer silah temin edeceklerdir. Kendileri tarafından
çağrıldıklarında hemen katılmaları sağlanacaktır. Çağırdıkları zaman gelmeyenler
öldürülecek, malları da yağmalanacaktır. Aynı amaçla Milli Reisi Mahmut Bey’in
dört yüz atlı ile birlikte Osmaniye ve Karacadağ çevresine geldiği propaganda
edilmektedir. Bununla birlikte Diyarbekir Kürt Kulübü’nün de yönetime el koyarak
idareyi ortadan kaldıracağı halk arasında yayılmaktadır. Ahmet Cevdet Bey, bu
bilgileri aktardıktan sonra “bu haberlerde çok abartılma vardır” diyerek bilgilerin
tartışmalı olduğunu dile getirmektedir. Bu kapsamda Mahmut Bey’in Osmaniye
çevresine geldiğine de Kolordu olarak inanılmadığı, toplumdaki bu dedikoduların
Diyarbekir Kürt Kulübü’nün halk arasında yaptırdığı propagandalardan kaynaklandığını vurgulamaktadır39.
Diyarbakır Vali Vekili Mustafa Nadir tarafından da 30 Mayıs 1919’da Dâhiliye Nezareti’ne gönderilen telgrafta da Kürt Kulübü’nün bazı aşiretleri tahrik ettiğine
dikkat çekilmiştir. Mustafa Nadir, Kürt Kulübü’nün tahrik içerikli beyannameleri ve
bu konudaki faaliyetlerinin adliyeye tevdi edilmesine rağmen, bu durumun dikkate
alınmadığından yakınmaktadır. Bu kişiler hakkında ciddi tedbirler alınmazsa tedricen vilayetteki asayişin ihlal edileceğini dile getirmiştir40. Bu durum vilayetteki
kurumlar arasında eşgüdümün olmadığını ortaya koymaktadır. Özellikle de yargı
mensuplarının, Kürt Kulübü’nün faaliyetlerine karşı gerekli hassasiyeti göstermediği anlaşılmaktadır.
39
40
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Sayı:5, Belge: 90; Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Genelkurmay
Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi Yayını, Sayı: 6, Aralık 1953, Sayı: 6, Belge: 130; Malmisanij, Diyarbekirli
Cemilpaşazadeler ve Kürt Milliyetçiliği, s.126-127.
BOA, DH. ŞFR, 632/93.
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
419
Kürt Kulübü’nün Yıkıcı Faaliyetleri
Diyarbakır Kürt Kulübü’nün kapatılmasına giden bu süreçte Kulüb’ün vilayette bastırdığı “Osmanlılık” aleyhindeki beyannameler önemli bir rol oynamıştır.
Bu beyannamelerin bir kaç defa neşredildiği anlaşılmaktadır. Beyannamelerin bir
kısmının 13-14 Mayıs 1919 tarihli olduğu görülmektedir. Beyannamelerde Şerif
Paşa’nın Paris Barış Konferansı’nda Kürt temsilcisi sıfatıyla verdiği demeçler ve
bazı gazetelerdeki (İkdam Gazetesi) beyanatları yer almaktadır. Şerif Paşa söz konusu beyanlarında; “… yeni ve zinde bir Kürdistan’ın saha-i imkana geleceğini…”
müjdeliyordu. Bununla birlikte “Kürt ittihadına” duyarsız kalan veya Osmanlı Devletine sadık olan Kürtleri ise “maʽlûl ve hasta dimağlar” olarak vasıflandırmaktaydı.
Kendisinin, Kürt kimliğinin asrî ve medenî ihtiyaçlarının tazmini ve ihmal edilmiş
millî hukukunun gerçekleştirilmesi için mücadele edildiğine dikkat çekmekteydi41.
Kulübün neşrettiği bir diğer beyannamede ise Şerif Paşa’nın Kürt istiklali
konusunda Amerikan Başkanı Wilson ile görüşmelerine yer verilmekteydi. Şerif
Paşa, Reis Wilson hazretleri ile görüştüm. Zaten hayât-ı millimizde esas olan milliyet menafiinin icrasına muavenet edeceğini vaat ettiler” diyerek mücadelesinin
Amerikan Başkanı Wilson tarafından da desteklendiğini vurgulamaktadır. Bu kapsamda Kürtlerin taleplerine dair raporların Paris Barış Konferansına sunulduğunu
müjdelemekte ve yakında bu taleplerin İtilaf Devletleri tarafından da dikkate alınacağını iletmekteydi42. Osmanlılık aleyhine ve devletin bütünlüğüne halel getirecek
bu beyannameler ve eylemler askeri ve mülki yetkilileri endişelendiriyordu. Kürt
Kulübü yöneticilerinin halkı Osmanlı Devleti aleyhine teşvik etmeleri, içinde bulunulan nazik durum nedeniyle kırılgan olan asayişin bozulmasına neden olabilirdi.
Bu nedenle Kulüb’ün yöneticileri ve faaliyetleri yakından takip edilmekte ve hukuki
süreç için talimatlar verilmekteydi43.
Diyarbakır Kürt Kulübü’nün yoğun bir propagandaya girişmesi ve bir takım
beyannameler ile broşürler dağıtmaya başlamaları yetkilileri harekete geçirdi. Vali
Vekili Mustafa Nadir, 12 Mayıs 1919’de Dâhiliye Nezareti’ne gönderdiği şifreli
telgrafta Diyarbakır’da Kürt Kulübü tarafından basılan, yayılan ve içeriği Osmanlılık aleyhinde bir takım cereyanı ve Kürt istiklalini ihtiva eden beyannamelerin
neşriyatına cür’et edenlerin Ceza Kanunu gereğince tecziyesine istinaden Müdde-i
Umumiliğe (savcılık) ve mezkûr beyannamelerin basıldığı matbaanın kapatılması
için Polis Müdüriyeti’ne tebliğ edildiğini belirtmiştir44.
41
42
43
44
BOA, DH. ŞFR, 632/84.
BOA, DH. ŞFR, 629/101.
BOA, DH. ŞFR, 633/5.
BOA, DH. ŞFR, 629/101.
420
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
13. Kolordu Kumandan Vekili Ahmet Cevdet Bey’in Genel Kurmay Başkanlığı’na gönderdiği 30 Mayıs 1919 tarihli şifreli telgrafta Diyarbakır Kürt Kulübü’nün
yaptığı propaganda ve çalışmalardan duyulan tedirginlik ise şöyle aktarılıyordu:
“Kürt Kulübü’nün yaptığı propagandalara ve bunların etkilerine bakılacak olursa,
bölgede ani ve yıkıcı bir genel Kürt ayaklanması karşısında kalınacağını tahmin
ediyorum. Buna karşı çeşitli yerlerde olan askeri birliklerin belli başlı merkezlerde
toplanmasını uygun görüyorum”45. Bu süreçte askeri ve mülki yetkililer, Diyarbakır
Kürt Kulübü yönetimini ikna edip yanlarına çekmeğe çalıştılar. Ancak bu konudaki
görüşmelerde istenilen başarı elde edilemedi. 13. Kolordu Kurmay Başkanı Binbaşı
Halit Bey tarafından alınan bazı tedbirler şehir halkını rahatsız etmiştir. Nitekim
24 Mayıs sabahı Diyarbakır ileri gelenleri, Belediye Reisi ve Müftü topluca Halit
Bey’i ziyaret ederek kaygılarını dile getirmişlerdir: “Ne var efendim? Şehri topa
mı tutacaksınız? Biz hükümete sadıkız. Beş on edepsiz ve bazı aşiretlerden şüphe
ederek bütün halkı sadakatsizlikle itham etmeniz doğru değildir. Biz hükümete mutîiz
ve Türklük camiasına bağlıyız. Kolordunun emir ve direktiflerine muntazırız”46.
Böylelikle Binbaşı Halit Bey amacına ulaşmıştır. Halit Bey, kendisini ziyarete
gelenlere şu mealde konuşmuş ve gerekli telkinlerde bulunmuştur:
Her türlü işgale karşı heyecana kapılmayarak sükûnetinizi muhafaza ediniz.
Kolordu gerekli gördüğü her türlü tedbiri alacak ve bu bölgeden çekilmeyecektir.
Bize maddeten ve manen yardım etmeniz lazımdır. Şark Vilayetleri halkının menfaati Türk camiasına bağlı kalmakta ve birlikte yaşamaktadır. Bu hislere aykırı fikir
taşıyanların propagandalarına engel olunuz ve saf ahaliyi iğfal etmelerine meydan
vermeyiniz. Kürt Kulübü’nün bu sırada bu nam ile açılması bile mahzurludur.
İngilizlerin Hindistan ve Mısır’da müstemleke halkına yapmadıkları zulüm kalmamıştır. Düşmanın iğfal edici tahriklerine kapılanlar sonra pişman olurlar. Musul’da
İngilizler Mütareke’yi yanlış yorumlayarak Diyarbekir’e geleceklerini söylemişlerdi.
Biz, lazım gelen cevabı verdik ve İstanbul Hükümeti’ni keyfiyetten haberdar ettik
Haddi Aşan Sözler: Burası Müstakil Kürdistan’dır
Diyarbakır, civar vilayetlerin siyasi fikirlerinin merkezi sayıldığından buranın
sükûnet ve sadakati derhal çevresine de tesir edebilirdi. Nitekim öyle de olmuştu.
Kısmen korku ve kısmen irşâd neticesi olarak Diyarbakır’ın nüfuzlu aileleri ve Kürtçüler de sadakat göstermeye başlamışlardı. Bu sırada Diyarbakır Polis Müdürlüğü
vazifesine vekâlet eden Trabzonlu Osman Bey, faaliyete geçerek müfrit Kürtçüleri
45
46
Şevket Beysanoğlu, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Ankara, 1998, C.II, s. 818-819.
Göğem, Kurmay Albay Dadaylı Halit Beğ Akmansu (1884-1953), s. 66.
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
421
takibe başlamıştır47. 13. Kolordu Kumandan Vekili Cevdet Bey’in 30 Mayıs 1919
tarihli bir telgrafında Kürt Kulübü’nde yapılan bir toplantı şöyle aktarılmaktadır:
Geçenlerde Kürt Kulübü’nün, Diyarbekir’de yaptırdığı bir toplantıda, orada bulunanlardan birisi: “Hıristiyanları tamamen keselim…”, başka birisi “Kolordu’nun
buradan gönderdiği silahlar nereye gidiyor? Bunlar milletindir, gönderilmesine
engel olalım…”, diğer bir şahıs da, “Bu Türklerin içimizde ne işi var? Gitsinler”,
demiştir. Gençlerin psikolojisini aktaran bu sözlerden sonra, Kolordu, valilikle görüş
birliği içinde olmadığını özetle şöyle ifade ediyordu:
Bu suç teşkil eden sözleri söyleyenler için Vilayet’e başvuruldu. Fakat Vilayet
bu sözleri safça söylenmiş, iyi niyete dayanan sözler şeklinde kabul edip, maddi
bir cürüm olmayınca Kulüp üyeleri hakkında bir şey yapamayacağını Kolordu’ya
açıkça bildirmiştir. Kürt Kulübü’nün üyelerinin böyle ordu ve yönetim mensupları hakkında suç teşkil eden sözler söylemeleri halkın fikirlerini karıştırıyor ve
bölgede heyecana sebep oluyordu. Bu haince propagandanın devam etmesi uygun
olmayacağından, bunları yapanlar hakkında kanuni soruşturma yapılması için Vilayet’e gereken emirlerin verilmesi yüce makamın yetkisi ve görüşü içerisindedir.
İngilizlerin sık sık bazı aşiret reisleri ile yaptıkları görüşmelere ve Kürt Kulübü’nün
yaptığı propagandalara ve bunların etkilerine bakılacak olursa, bölgede ani ve yıkıcı
bir genel Kürt ayaklanması karşısında kalınacağını tahmin ediyorum48.
Bu günlerde Ekrem Cemilpaşa, Diyarbakır Kürt Kulübü binasında “heyecanlı bir dille burada Türklük ve Osmanlılık yoktur. Burası müstakil Kürdistan’dır”
şeklinde konuşmaya başlayınca, oradakilerden biri “Ekrem! Sen kimin namına
söz söylüyorsun” diye müdahale eder ve bu durum zabıtaya yansır. Adlî ve mülkî
makamlara da bilgi verilir49. Ekrem Cemilpaşa, “Burası Kürdistandır” sözü ile
Osmanlı Devleti’nin Diyarbakır’da hükmünün geçerli olmadığını vurgulamaktadır. Osmanlılık aleyhindeki bu beyanları ile açıkça devlet kurumlarına ve devlete
meydan okumuştur. Bunu bir İngiliz istihbarat subayı Binbaşı Noel’in yanında
hatta ondan destek alarak söylemiştir50. Bu konuda Kolordu Kurmay Başkanı Halit
Bey’in dile getirdiği bu gelişmeler, Vali Vekili Mustafa Nadir’in 4 Haziran 1919
tarihli telgrafında özetle şöyle ifade edilmektedir:
47
48
49
50
Göğem, Kurmay Albay Dadaylı Halit Beğ Akmansu (1884-1953), s. 68.
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Sayı: 6, Belge: 130.
Göğem, Kurmay Albay Dadaylı Halit Beğ Akmansu (1884-1953), s. 68.
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Oktay Bozan, “Diyarbakır Kürt Teali Cemiyeti’nin Faaliyetleri”, Tanzimat’tan Günümüze Diyarbakır, Editörler: Oktay Bozan, Hakan Asan, Hatip Yıldız, Mehmet Salih Erpolat,
Manas Yayınları, Ankara, 2019, Cilt: 2, s. 405-430.
422
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
Diyarbakır Kürt Kulübü azasından Ekrem, dün gece Mr. Noel ve beraberinde
bulunan Süleymaniyeli Faik namındaki kişiyi Kürt Kulübü’ne götürerek yüz elli-iki
yüz kadar ahali ile bir toplantı yapmıştır. Bu toplantıda Ekrem, İngiliz himayesinde
müstakil bir Kürdistan teşkilini teklif etmiştir. Bunun üzerine orada bulunanlar galeyana gelerek, Ekrem’in başına buyruk hareket ederek İngiliz binbaşısı ile temasa
geçmeye hak ve salahiyetinin olmadığını, Kürtlerin hiçbir vakit Osmanlılardan
ayrılmayacaklarını ve İngiliz himayesini de katiyen kabul etmeyeceklerini, ayrıca
İngilizlerin bu vilayete müdahaleye kalkışması halinde ortalığı kana boyayacaklarını
tehditkârâne bir surette ifade eylemişler ve dağılmışlardır. Mustafa Nadir bu bilgileri
verdikten sonra, Cemiyet Kanunu’nun Üçüncü Maddesine tevfîkân “şekl-i hâzır-ı
hükümeti tağyîr ve anâsır-ı muhtelife-i Osmaniye’yi tefrîk maksadına müsteniden”
Kürt Kulübü’nün kapatıldığını ifade etmiştir51.
Bu gelişmeler üzerine Kürt Kulübü yönetim kurulu bir toplantı yapar ve
Ekrem’in Diyarbakır’ı terk etmesi kararlaştırılır. Ekrem de bu karara uyarak Diyarbakır’ı terk ederek Halep’e gider52. Böylece Diyarbakır Kürt Kulübü 4 Haziran
1919’da kapatılıp, mührü alınır. Emniyet güçleri de bir gece dernek binasını basarak
eşya ve evraklarına el koyar ve bazı mensuplarını tutuklar53. Kürt Kulübü’ndeki
tartışmalara bakıldığında, Kulübe giden kişilerin büyük bir kısmının Ekrem Cemilpaşa gibi düşünmediği görülmektedir. Ona tepki gösterilmesi ve onun sahiplenilmemesi bunun açık göstergesidir. Bu nedenle Kürt Kulübü içerisinde bulunan
herkesi topyekûn “ayrılıkçı” olarak düşünmek gerçekçi bir değerlendirme değildir.
Başlangıçta Kürt Kulübü’nün rağbet görmesinin nedenlerini Osmanlı Devleti’nin
içinde bulunduğu vaziyette ve bölgenin geleceğine dair karamsarlıkta aramak gerekiyor. Bunun yanı sıra İngilizler ve Ermenilerin propagandaları ile Sadrazam
Damat Ferit Paşa’nın yanlış anlaşılmaya ve istismara yönelik beyanatları da bunda
etkili olmuştur. Bu arada Kürt Kulübü önde gelenlerinin maksatlı ve kötü niyetli
propagandaları da halkın düşüncesini etkilemiştir. İlerleyen süreçte mülkî ve askerî
makamlar arasındaki gaye birliğinin oluşması ve Millî Mücadele’nin yol haritasının belli olması Kürt Kulübü düşüncesindeki kişilerin sayısının azalmasına neden
olacaktır. Ancak belli bir azınlık ısrarla bu düşünceyi devam ettirmeye çalışacaktır.
Diyarbakır Kürt Kulübü’nün kapatılmasından birkaç gün sonra Vali Vekili Mustafa
Nadir Bey, Mustafa Kemal Paşa’ya Kürt Kulübü’nün kapatıldığını bildirmiştir54.
51
52
53
54
BOA, DH. ŞFR, 633/53.
Mim Kemal Öke, İngiltere’nin Güneydoğu Anadolu Siyaseti ve Binbaşı E.W.C. Noel’in Faaliyetleri 1919,
Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1988, s. 39.
Göğem, Kurmay Albay Dadaylı Halit Beğ Akmansu (1884-1953), s. 68.
Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.II, s.379.
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
423
Mustafa Kemal Paşa, 15 Haziran 1919’da “Kürt Derneği’ne ilişkin tutum ve davranışınız bence de pek uygun görülmüştür” diyerek memnuniyetini dile getirmiştir55.
Mustafa Kemal Paşa 16 Haziran 1919 günü 15. Kolordu Kumandanı Kazım
Karabekir Paşa’ya gönderdiği telgrafta Kürt Kulübü’nün faaliyetlerine ve bölge
halkının “vahdet ve fedakârlığa” olan ihtiyacı hakkında bilgi vermiştir. Buna göre
Diyarbakır’daki Kürt Kulübü İngilizlerin teşviki ile İngiliz himayesinde bir Kürdistan teşkili gayesini takip ettiğinden kapattırılmıştır. Kürdistan’ın saygın beylerinden Mustafa Kemal Paşa’ya gelen müteaddit telgraflarda Kürt Kulübü’nün
hiçbir Kürd’ün hissiyatını temsil etmediği, sadece birkaç serserinin girişimi olarak
değerlendirilmektedir. Vatan ve milletin tamamen müstakil ve hür yaşaması uğrunda
her fedakârlığa ve bu konuda kendisinin vereceği emirlere amade olduklarını bildirmişlerdir. Mustafa Kemal Paşa’ya göre; Vilâyât-ı Şarkiyye halkı, Ermeni çetelerinin
gaddar ve zalim taarruzlarına hedef olup, büyük felaketleri görmüş olduklarından
dolayı “vahdet ve fedakârlığın lüzumunu en evvel takdir” edeceklerdir. Fakat Anadolu’nun sakin tarafları böyle değildir. Siyasi zümrelerin şimdiye kadar menfaatleri
uğruna halkı oyuncak kabul etmiş olmaları, ahalide her türlü teşkilata karşı bir çeşit
çekingenlik doğurmuştur. Bu sebeple gelişinden bugüne kadar en çok ehemmiyet
verdiği şey memleketin istikbalinin ve hayat hakkının ancak “milli birlikle” kurtarılacağını halka anlatmak ve bunun için her çeşit şahsi ve siyasi ihtirastan uzak ve
yalnız milleti hür ve müstakil yaşatmaya matuf teşkilatın yani Müdafaa-i Hukuk-ı
Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyetlerinin her nahiyeye varıncaya kadar teşkilatlanmasını planlamak olmuştur. Her tarafta gerek askeri gerek mülki şahsiyetler milletin
buna ihtiyaç duyduğunu dile getirmekteydi. Merkezi hükümetin adeta esir vaziyette
olması ve başkentin kuvvetli bir askeri işgal altında olması hasebiyle mukadderat-ı
milletin yine millet iradesiyle halli zaruridir. Mustafa Kemal Paşa telgrafın sonunda
geleceğe dair planları hakkında ise şu ifadelere yer vermiştir:
“Bu sebeple ben Kürtleri bir öz kardeş olarak avucumuza alıp tüm milleti bir
nokta etrafında birleştirmek ve bunu cihana Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetleri
vasıtasıyla göstermek karar ve azmindeyim. Esasen milli vicdandan doğan bu kudrete karşı koyacak hiçbir kudret tasavvur edemiyorum. Erzurum’da tüm Vilâyât-ı
Şarkiyye temsilcilerinden oluşacak bir heyet bulundurmak hususundaki fikir ve
teşebbüsünüzü takdir ederim. Kesinlikle lazımdır. Anadolu’nun diğer vilayetleriyle
ve İstanbul Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye cemiyetleriyle tevhid-i mesâî (çalışma birliği) hakkındaki teşebbüs ve tasavvurlarımı da ayrıca size arz edeceğim. Hürmetle
gözlerinizden öperim”56.
55
56
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk (Vesikalar), Millî Eğitim Basımevi, İstanbul, 1969, C.III, Vesika: 9.
Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler IV, s.40-44.
424
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
Bu süreçte bölgede muhtemel bir Ermenistan hâkimiyeti veya Osmanlı Devleti’nden ayrı bir Kürt Devleti senaryolarına karşı en ciddi tepkinin Silvan’dan
geldiği anlaşılmaktadır. Bunu, 13. Kolordu Kumandan Vekili Ahmet Cevdet Bey
tarafından Harbiye Nezareti’ne gönderilen 14 Haziran 1919 tarihli telgrafta görmek
mümkündür. Telgrafta Silvan eşrafından Sadık Bey ile Ali Ağa’nın Kolordu’ya
müştereken gönderdikleri yazıya değinilmiştir. Sadık Bey ile Ali Ağa 13. Kolordu
Kumandanlığı’na gönderdikleri belgede özetle, senelerden beri sayesinde refahla
yaşadıkları Osmanlı bayrağının gölgesinden ayrılmak teşebbüsünde bulunan Kürt
Kulübü’nün faaliyetleri kınanmıştır. Bu kulübün kapatılması nedeniyle yapılan
uygulama takdir edilmiş, devlet ve milletin tam bağımsızlığı ve Osmanlı’nın yüce
adının sürmesi için her türlü hizmet ve fedakârlığa kurbanlık koyun gibi hazır
bulundukları ifade edilmiştir57.
Kürt Kulübü Liderlerini Kazanma Teşebbüsü
Bu süreçte Mustafa Kemal Paşa bir taraftan gönderdiği telgraflarla önceden
tanıdığı bazı nüfuzlu kişileri etkilerken, diğer taraftan da yetkililer aracılığı ile Kürt
ulusçularına karşı bir takım önlemler almıştır. Mustafa Kemal Paşa, Kürt Kulübü’nün önde gelenlerinden Cemilpaşazade Kasım’ı yanına çekmeye çalışmışsa da
bunu başaramamıştır. Fakat Cemilpaşazadelerin reisi Mustafa Bey’i yanına çekmeyi başarmıştır58. Mustafa Kemal Paşa tarafından Cemil Paşazade Kasım Bey’e
gönderilen telgrafta şu ifadelere yer verilmiştir:
Osmanlı Devleti’nin istiklalinin bekası ve Hilafetin korunması uğrunda katlanmaya hazır olduğunuz fedakârlık derecesine ve bana karşı olan muhabbet ve
itimadınıza emniyetim tamdır. Kürtlerin, Osmanlı Devleti’nden ayrılarak İngilizlerin himayesinde müstakil Kürdistan teşkil etmeleri nazariyesini tasvip etmem.
Çünkü bu nazariye muhakkak Ermenistan lehine İngilizler tarafından tertip edilmiş bir plandır. Beyazıd livasına resmen gelen ve beraberinde bir Ermeni zabiti
bulunan İngiliz mümessili o havalinin Ermenistan olduğunu ve yakında keyfiyetin
tebliği kararlaştırıldığından Ermeni askerleri himayesinde Ermeni muhacirlerinin
döneceğini resmen bildirdi. Doğal olarak bunu reddettim ve edeceğim. Kürtlerle
Türkler birbirinden koparılmayı kabul etmez öz kardeşler. Bugün için “fâriza-i
mevcudanemiz” Kürtler, Türkler bütün “anâsır-ı İslamiye yek-vücud ve yek-dil”
olarak istiklalimizi muhafaza etmek ve vatanın bölünmesini engellemektir. Türk
ve Kürt milletinin bu yüce maksada hizmet etmeleri sayesinde neticeden tamamen
57
58
ATASE, İSH, K. 48, G. 56, B. 56-1; ATASE, İSH, K. 30, G. 42, B. 42-1; ATASE, ATAZB, K. 1, G. 22,
B.1-2; Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi Yayını, Sayı: 5, Belge:
106; Atatürk Özel Arşivi’nden Seçmeler IV, s. 29-30.
Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 45.
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
425
emin olabiliriz. Bende bu kanaat sarsılmazdır. Kanaatlerimin hiçbir kuvvet karşısında değişmeyeceğini en iyi sizler bilirsiniz. Kürt kardeşlerimizin bağlılığı, refah
ve ilerlemesinin vasıtalarını sağlamak için sahip olmaları gereken her türlü hukuk
ve imtiyazların verilmesine tamamen taraftarım. Fakat Osmanlı Devleti’ni parçalanmaya uğratmamak şartıyla görüşüme katılacağınıza şüphe etmem. Ekrem, Fuat,
Cevdet, Kerim, Fikri Necdet, Edip Beylere selamımı ve görüşümü iletiniz. Sizlerden
ciddi ve samimi olarak beklediğim husus tamamen benimle hem fikir olarak biraz
fedakârlık eylemenizdir. Diyarbakır Vilayeti Müdafaa-i Hukuku Millîye ve Redd-i
İlhak Cemiyeti’ni destekleyiniz. Mümkünse bizzat benimle görüşmek üzere Sivas’a
geliniz ve hareketinizi kolordu veya vilayet vasıtasıyla bildiriniz. Kamil Bey’e ve
diğer arkadaşlara ve bütün Diyarbakır ahalisine selam ve hürmetlerimi gönderir ve
sizin gözlerinizden öperim59.
Mustafa Kemal Paşa, 13. Kolordu’ya hitaben gönderdiği bir telgrafta bazı
kişilere ulaştırılması istenilen mektuplara da değinmiştir:
Aşağıdaki telgrafı Vali Bey’e gösterdikten sonra Kasım Bey’e vermenizi rica
ederim. Diyarbekir vilayeti Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyeti
pek kuvvetli bir şekilde oluşturulmuş, sancak ve kasabalara kadar yayılmıştır. Bu cemiyetin “sahib-i selamet” (güvenilir) azasından birini, Silvan’dan Sadık, Hazro’dan
Hatip Beyleri ve Cemil Çeto’nun itimat ettiği bir adamını görüşmek için Sivas’a
davet ettiğimi “suret-i mahremânede” kendilerine tebliğ buyurunuz. Hareketlerinin
mümkün mertebe kolaylaştırılması ve bunun orada gizli tutulması, kendilerine de
bu şekilde talimat verilmesi münasip olur60. Bu telgrafa, Ahmet Cevdet Bey, 3.
Ordu Müfettişliğine gönderdiği 25 Haziran 1919 tarihli şifre ile cevap vermiştir.
Telgrafta, Mustafa Kemal Paşa’nın taleplerine değinildiği gibi vilayetin içinde bulunduğu durum hakkında da kıymetli bilgiler verilmiştir. Kasım Bey’e ait telgrafın
kendisine verildiği belirtildikten sonra Sivas’a gitmesi istenilen kişilerle ilgili bir
takım sıkıntılara ve kaygılara değinilmiştir. Bu durum şöyle ifade edilmiştir: Sadık
ve Hatip Beylerle Cemil Çeto tarafından güvenilir birisinin müzakere için Sivas’a
davet edilmelerine dair tebliğe vali bey muvafakat etmemiştir. Vali Bey, Sadık
ve Hatip Beylerin maiyetinde Silvan kazasının asayişini ihlal eden dörder beşer
eşkıya bulundurduğunu ve bu beylerin nüfuz kavgası yaptıklarını, bu eşkıyaların
tutuklanması içi kaza yetkilileri vasıtasıyla bu beylerle görüşüldüğünü, böyle bir
sırada bu kişilerin yerlerinden ayrılmalarının doğru olmadığını düşünmektedir. Cemil Çeto’nun da Silvan kazası ile alakadar olduğunu ilave etmiştir. Cevdet Bey,
kişisel olarak da bu beylerin bu sırada Silvan’dan Sivas’a kadar gitmelerine taraftar
59
60
Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler IV, s.31-34.
Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler IV, s.35.
426
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
olmadığını, bunlara bir emri olursa tebliğ edeceğini, vilayet ve tümen vasıtasıyla da
nasihatlerde ve gerekli uyarılarda bulunacağını ifade etmiştir. Telgrafın devamında
ise bilhassa şu noktayı arz ve rica etmiştir:
Bu beyler arasında nüfuz kavgası olduğundan hükümet tarafından bir hadise
zuhurunda yapılacak davete kimin işine gelirse o icabet ediyor. İşine gelmeyen,
anlamsız itirazlarla icabet etmiyor. Zatıâlinizin davetine karşı da bu tarzda hareketleri büyük bir ihtimalle böyle olacağından hiç davet etmemek daha münasiptir.
Cemil Çeto’ya yazılan telgrafı çektirdim. Yalnız Ali Batı’ya “taraf-ı devletlerinden” tebligat ifasına dâhil olan cümleyi çıkardım. Bunun umumi olarak hilafet
ve saltanata karşı hareket eden aşiret reislerine nasihatlerde bulunulması tarzında
düzelttim. Ali Batı, Ali İhsan Paşa zamanında tedip edilecekti. Fakat seyahat icabı
ona nasihat edildi. Ali Batı, hükümete sadakati hakkında defalarca söz verdi. Fakat
terhisi müteakip askerlerin azaldığını görünce şımardı ve tekrar eşkıyalığa başladı.
Nusaybin’i bastı. Artık nasihat devri geçti ve tedip edildi. On beş gün devam eden
takibat neticesinde maiyetinden on kişi kadar alarak firar etti. Şimdi bu eşkıyaya
tedip akabinde sizler ve benim tarafımdan af için haber gönderilir ve nasihat yolu
tutulursa yine şımarır, ümide kapılarak taraftarlarını toplamaya başlarlar. Vali Bey de
bu fikirdedir. Buna binaen Cemil Çeto’ya yazılan telgraf tadil edilmiştir. Diyarbakır
vilayetinde Erzurum Kongresi için liva ve kazalardan murahhaslar seçilmiştir. Kürt
Kulübü şuanda kapalıdır. Kimse açılmasını arzu etmiyor. Vilayet ve icap edenler
vasıtasıyla bunların azalarına nasihat edildi. Zahiren hükümete taraftar görünüyorlar fakat bilhassa Ekrem, Doktor Fuat ve Cevdet Beyler gibi azaları açıktan açığa
“bu Türkler ne zamana kadar paramızı yiyecek, İngilizler ne zaman gelecek” gibi
münasebetsiz söyler söylüyorlar. Bu gibilerin hiçbir suretle yola getirileceğini ümit
etmiyorum. Bunlar devletimizin müşkül durumda olduğunu hissettiğinde daha ziyade emellerini takip ediyorlar. Onlar, Osmanlı idaresini istemiyorlar. Mısır gibi
“ümran ve terakkiye mazhar olmak zannı” ile İngiliz idaresini tercih ediyorlar.
Daha doğrusu “tehcir ve taktîlde alakadâr olduklarından” takibattan kurtulmak
maksadıyla Cemil Paşa ailesinden ve taraftarlarından oluşan Kürt Kulübü, idarenin
değişmesini arzuluyorlar. Bu nedenle her vesile ile bunların “ıslah-ı fikirlerine”
çalışılmaktadır61.
Paris Barış Konferansının Yankıları
Sonuçları itibarıyla dünyanın kaderini büyük ölçüde etkileyen Paris Barış
Konferansı bir yıldan fazla (18 Ocak 1919-21 Ocak 1920) sürmüştür. Konferansın
oturumları sırasında sunulan her önerge üzerinde sert tartışmalar çıkmış, bu tartış61
Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler IV, s.36-39.
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
427
malar kimi zaman ABD Başkanı Wilson’un çekilme tehditlerine; kimi zaman da
İtalyan Delegesi Vittorio Orlando’yu çekilme noktasına kadar vardırmıştır. Ancak
konferansın en önemli ve nazik konularından birisi hiç şüphesiz Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı olan toprakların paylaşılma meselesi olmuştur. Bu
süreçte Kürt Teâli Cemiyeti, Paris Barış Konferansı’nda Şerif Paşa’nın Kürtleri
temsil etmesi ve Ermenilerle dostluk tesis ederek onların mümessili Boğos Nubar
Paşa ile ittifak kurması hususunda büyük bir gayret göstermiştir62.
Kürt Teali Cemiyeti’nin temsilcisi Şerif Paşa ve Ermeni Delegasyonu Başkanı Boğos Nubar Paşa arasında yapılan anlaşma İstanbul’daki ayrılıkçı Kürtler
tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Yapılan anlaşmaya göre Osmanlı idaresi
altındaki Vilayat-ı Sitte’de Ermenistan ve Kürdistan adında iki devlet kurulacaktı.
Ancak bu anlaşma bölgede ve bölge millet vekilleri tarafından sert bir şekilde protesto edilmiştir. Bu konuda Diyarbekir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, 24 Şubat 1920
tarihinde Meclis-i Ayan Riyasetine ve Temsil Heyetine bir telgraf göndermiştir.
Şerif Paşa’yı şiddetle protesto ettiklerini bildirdikten sonra “Hilafet-i İslamiye ve
Saltanat-ı Osmaniye” idaresi altında doğup büyüdüklerini ve bu kutsal ad altında
yaşayacaklarını belirtmişlerdir. Bunun için de bu dileklerinin Sulh Konferansı’na
iletilmesini rica etmişlerdir63. 13. Kolordu Kumandan Vekili Ahmet Cevdet Bey de
gönderdiği telgrafta Şerif Paşa’nın Boğos Nubar Paşa ile işbirliği yaptığı yönündeki
haberlerin bölgede heyecana neden olduğunu dile getirmiştir64. Bu konuyla ilgili
Diyarbakır’dan Dâhiliye Nezareti’ne ulema, eşraf ve ileri gelenler ile ve Belediye
Riyasetince çekilen telgraflarda Kürt milletinin asırlardan beri Osmanlı Saltanatı
ve Hilafetine bağlı olarak yaşadığı ve ayrılmayı hiç düşünmedikleri vurgulanmıştır.
Bu türden hareketleri hiç tasvip etmedikleri, her bir Kürt ferdinin Hilafet makamı
ve Osmanlı Devleti uğruna son katresine kadar kanlarını akıtmaktan çekinmeyeceği
güçlü bir şekilde dile getirilmiştir65.
Şerif Paşa’nın yaptığı bu anlaşmaya Hazro Beyleri ile Silvanlı Sadık (Üstün)
Bey sert tepki göstermiştir. 27 Şubat 1920 tarihli Padişah’a, Paris Konferansına,
İtilaf Devletlerine, bazı ülke sefirlerine, İstanbul’daki Mebusan Meclisi ile Mustafa
Kemal Paşa’nın nezdindeki Ankara’daki Temsil Heyetine çektikleri telgrafta şu
62
63
64
65
Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 56-57; Bu sırada Mısır’da Süreyya Bedirhan’ın başkanlığında
kurulan Kürt İstiklal Komitesi Paris Barış görüşmelerine katılmak ve Kürt isteklerini dile getirmek üzere
Arif Paşa’yı görevlendirmiştir. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, İkinci Meşrutiyet Dönemi,
Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1984, C.II, s. 196.
ATASE, ATAZB, K. 11, G. 32, B.1-2; Meclis-i Ayan Zabıt Ceridesi, Devre: 4, Cilt: I, İçtima Senesi I,
TBMM Basımevi, Ankara, 1992, s. 1257
ATASE, ATAZB, K. 30, G. 70, B. 1. Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler IV, s. 196-198.
BOA, DH. EUM, AYŞ, 27/136; BOA, DH. EUM. AYŞ, 33/74; Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:
4, Cilt: I, İçtima Senesi I, s. 208.
428
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
mesajla duygularını ve tepkilerini dile getirmişlerdir: Muazzam Osmanlı kitlesinin
en metin ve sarsılmaz, kale gibi direnci olan Kürtler, her şeyden evvel İslam’dır.
İkinci olarak Osmanlı’dır ve en sonra da Kürt’tür. Muhteşem Osmanlı Hanedanının
ve şu İslam kardeşliğinin en fedakâr, bağlı ve uyumlu bir uzvu olan Kürtlerin bu
beraberlikten zerre kadar ayrılmamaları onların gayesi ve emelidir. Kürtler, Osmanlı
idaresinin adil ve ulvi egemenliğine katılma onuruna sahip oldukları günden beri
hiçbir ihanet eseri göstermemiştir ve ebediyen göstermeyecektir. Dünyada hiçbir
kuvvet tasavvur edilemez ki, Kürtlük ile Osmanlılık arasındaki kadim ve tarihi
bağları kaldırmaya ve yok etmeye muvaffak olabilsin66.
Bu konuda Sebilürreşad dergisinde yer alan 4 Mart 1920 tarihli “Kürtler ve
İslamiyet” başlıklı makalede Şerif Paşa’ya karşı devam eden tepkilere yer verilmiştir. Söz konusu makalede Boğos Nubar ile Şerif Paşa arasında akdedilen mukaveleye
en susturucu ve en açık cevabın Şark Vilayetlerinde Kürt aşiret reisleri tarafından
çekilen telgraflar olduğu vurgulanmıştır. Bu kapsamda tepki gösteren Bediüzzaman
Said Nursî’ye göre Kürtler Osmanlı camiasından ayrılmağa asla tahammül edemezler. Bunun aksini iddia edenler mutlaka art niyetli olarak hareket eden ve Kürtlük
namına söz söylemeye salahiyetli olmayan beş on kişiden ibarettir. Kürtlük davası
pek manasız bir iddiadır. Çünkü Kürtler, her şeyden evvel Müslümandırlar. Hem
de dine bağlılıkları taassup derecesinde olan hakiki Müslümanlardır. Kürdistan’a
verilecek muhtariyetten bahsediliyor. Kürtler ecnebi himayesinde bir muhtariyeti
kabul etmektense ölümü tercih ederler67.
Cemilpaşa Ailesinin Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti İle Münasebetleri
Millî Mücadele’nin ilk önemli adımı olan Doğu illerindeki millî kuruluşları
doğuran Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin bilinen kurucularından
çoğu Diyarbakırlı olmakla birlikte, Cemiyetin düşüncelerinin savunucusu ünlü
düşünür ve milliyetçi Diyarbakırlı Ziya Gökalp idi68. Diyarbakır Vilayeti’nde yabancı işgaline ve muhtemel Ermeni devleti tehlikesine karşı ilk kurulan cemiyetin
“Müdafaa-i Vatan Cemiyeti” olduğu anlaşılmaktadır. Müdafaa-i Vatan Cemiyeti”nin kurulması çalışmaları 1919 yılı Nisan ayında Diyarbakır’da başlamıştır. Mayıs ayının ikinci haftasında Ermeni tehcirinden dolayı bazı kişilerin tutuklanması
yönünde çalışmaların başlaması şehirdeki siyasi durumu gergin hale getirmiştir.
İzmir’in Yunanlar tarafından işgali üzerine, İzmir Redd-i İlhak Cemiyeti’nin işgale
karşı çıkılması için bütün illerden yardım ve destek isteyen yazısı Diyarbakır’a
66
67
68
Cemal Toptancı, Çözülme Yüzyılın Serüveni, Erguvan Yayınları, İstanbul, 2018, s. 69-70.
Sebilürreşad, 4 Mart 1336, Sayı: 461.
Mahmut Goloğlu, Sivas Kongresi, Başnur Matbaası, Ankara, 1969, s. 119.
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
429
ulaştığında telgrafı alan Diyarbakır Belediye Reisi Dellalzade Abdurrahman Efendi hemen harekete geçerek şehrin ileri gelenlerini 22 Mayıs 1919 günü Belediye
Salonunda toplantıya çağırmıştır. Bu toplantıya çok sayıda eşraf, din adamı ve
ahali iştirak etmiştir. Toplantıya katıların içerisinde Cemilpaşazade Mustafa, Cemilpaşazade Kasım, Cemilpaşazade Cevdet ve Ömer Beyler de vardır69. Ekrem
Cemilpaşa’nın katılmadığı bu toplantıya Cemilpaşa ailesinden dört kişin katılması
ve Mustafa Bey’in daha sonra Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti başkanı olması dikkat
çekmektedir. Diyarbakır’da kurulan Müdafaa-i Vatan Cemiyeti Sivas Kongresi’nden sonra yaptığı genel kurulda adını “Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”
olarak değiştirecektir. Mustafa Kemal Paşa, 4 Eylül 1919’da Sivas Kongresi’nin
açılış konuşmasında Diyarbakır’da kurulan cemiyeti şöyle tanıtmıştır: “Şarktan
ve cenuptan tehlike hisseden Diyarbakır Vilayetimizde de Müdafaa-i Vatan Cemiyeti teşekkül etti”70. Yönetim kuruluna şu şahıslar seçilmişlerdir: Cemilpaşazade
Mustafa (başkan), Bekir Sıtkı (Ocak) Bey, Behram Paşazade Arif Bey, Abdülkadir Paşazade Abdülgani Bey, Zazazade Mustafa Efendi, ulemadan Hamdi Efendi,
Hayalizade Kamil Efendi, Kılınçzade Hayri Efendi, Tahir Ağazade Nedim Efendi,
Hafız Ömer Efendizade Kemal Efendi, Yasin Efendizade Şevki (Ekinci) Efendi ve
Attarzade Hakkı Efendi71. Aslında yönetim kurulu için oylamada en fazla oyu Diyarbakır müftüsü İbrahim (Uluğ) Efendi (24 oy) alarak Heyet Reisliğine seçilmişse
de muhtemelen memuriyeti nedeniyle cemiyetin başkanlığını sürdürmemiştir. Bu
süreçte Mustafa Kemal Paşa da bizzat gönderdiği mektupta ısrarla Müftü İbrahim
Efendi’nin başkan olmasını talep etmiştir. Bunun üzerine ikinci sırada 21 oy alan
Cemilpaşazade Mustafa Bey başkan seçilmiştir. Bunun dışında oy alıp heyette yer
alan kişiler şöyledir: Behram Paşazade Arif, Ganizade Dr. Cevdet Osman Beyler,
Piranizade Nazım (Önen) Beyler 21, Hacı Abdülhamid Niyazi (Çıkıntaş), Nakibü’l-eşraf Bekir Sıtkı (Ocak) ve Cemilpaşazade Kasım 18, Muallim Mustafa Akif
(Tütenk) ve Zülfüzade İhsan Hamit (Tiğrel) 14, Hayalizade Kamil Bey de 13 oy
almıştır. söz konusu toplantıya katılan Cemilpaşa ailesinden Cemilpaşazade Ömer
6, Cemilpaşazade Cevdet ise 5 oy almıştır72.
Müdafaa-i Vatan Cemiyeti ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin kuruluşuna
zemin teşkil eden gelişmelere bakıldığında şehrin tüm kesimlerinin yer aldığını
görmek mümkündür. Öteden beri Diyarbakır’ın siyasi, sosyal ve ekonomik haya69
70
71
72
Mustafa Akif Tütenk, “1919 Mayısında Diyarbakır’da Kurulan Millî Cemiyet ve Toplantıları”, Kara-Amid
Dergisi, Sayı: 2, s.327.
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları, İstanbul, 1945; Kamil Erdeha,
Millî Mücadelede Vilayetler ve Valiler, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1975, s. 148.
Millî Mücadele Döneminde Müdafaa-i Hukuk Teşkilatları, Yay. Haz: Tarihi Araştırmalar Grubu, Belgelerle
Türk Tarih Dergisi, Eylül 1986, Sayı: 19, s.9.
Mustafa Akif Tütenk, Mahsul-i Leyal-i Hayatım, Defter: 1, s. 157.
430
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
tında etkin olan aileler (Yasin Efendizadeler, Behram Paşazadeler, Pirinççizadeler, Cemilpaşazadeler, Müftüzadeler vs) ülkenin kaderini tayin edecek meselelere
müdahil olmuştur. Bu arada farklı siyasi görüşe mensup çevrelerin de toplantılara
davet edildiği ve onların da iştirak ettiği anlaşılmaktadır. Özellikle Hürriyet ve
İtilaf Fırkası ile Kürt Kulübü ileri gelenleri dikkat çekmektedir. Millî Mücadele’ye
muhalif bir tutum sergileyen hatta aksi yönde propaganda yapan kişilerin de burada
yer aldığı görülmektedir. Bunların başında hiç şüphesiz Cemilpaşa ailesinden olan
Cemilpaşazade Ömer, Cemilpaşazade Cevdet, Cemilpaşazade Kasım ve Kasım
Bey’in oğlu Ekrem’dir. Kasım Bey’in toplumda kayda değer bir karşılığının olduğu
anlaşılmaktadır. 23 Mayıs, 24 Mayıs ve 26 Mayıs tarihlerinde yapılan müzakerelere
bizzat iştirak eden Kasım Bey, toplantıya katılanlardan 18 kişinin oyunu almıştır.
Müftü İbrahim Efendi’nin 24 oy aldığı ve Millî Heyetin reisi olduğu görüşmelerde
Kasım Bey’in almış olduğu oy önemli bir desteğe sahip olduğuna delil teşkil etmektedir. Ancak 24 Mayıs 1919 tarihli toplantıya katılan Cemilpaşazade Ömer’in
6, Cemilpaşazade Cevdet’in 5, Ekrem’in ise 4 oy alması onların çok fazla kabul
görmediğine işarettir. Bunun yanı sıra Cemilpaşa ailesine mensup kişilerin söz
konusu toplantılara katılmış olması amaçlarının “Millî İttihad” doğrultusundaki
mücadeleye taraftar oldukları anlamına gelmemektedir. Müzakerelerde öne çıkan
ve daha fazla destek alan kişilerin Millî Mücadele’ye taraftar olmaları bu kişileri
pek memnun etmeyecektir. Zira Kürt Kulübü’nün Osmanlı Devleti aleyhinde ağır
propagandalar yaptığı dönemde Mustafa Kemal Paşa’nın Kasım Bey’e gönderdiği
mektupların büyük ölçüde cevapsız kaldığını görmekteyiz. Elimizdeki kayıtlardan
hareketle Cemilpazade Kasım’in sadece kısa ve muğlak bir telgrafı mevcuttur. Kasım Bey, Diyarbakır’dan Erzurum’da Vilayat-ı Şarkiyye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
Riyasetine gönderdiği 12 Haziran 1919 tarihli telgrafında, Sadrazam Ferit Paşa’nın
tekliflerini protesto ettiklerini dile getirmiştir. Bununla birlikte Wilson Prensiplerini
takiple “hukuk-ı milliye ve diniyemizin temini için Hazreti Kur’an’ın emrine itaat,
efkâr ve şerâit-i İslamiye’ye inkıyad yegâne amalimizdir, gafil değiliz” diyerek
gelişmeleri yakından takip ettiğini vurgulamıştır. Kasım Bey, telgrafın devamında
hususi teklifinizi memnuniyetle kabul, her suretle yardıma hazır olduğunu ifade
etmiş ve hürmetlerini sunmuştur73. Kasım Bey’in bu telgrafta ifade ettiği Wilson
Prensipleri vurgusu ile Millî İttihadı mı yoksa Kürt İttihadını mı kastettiği belli değildir. Her ne kadar telgrafın sonunda hususi tekliflerinizi kabul ve her suretle yardıma
hazır olduğunu ifade etmişse de Kürt Kulübü içerisindeki rolü dikkate alındığında
kullanılan cümlelerin siyasi retorikten öte bir anlam taşımadığı söylenebilir. Zira
Diyarbakır’daki askeri ve mülki yetkililerin yapıcı münasebet ve telkinlerine rağmen
73
Fahrettin Kırzıoğlu, Bütünüyle Erzurum Kongresi, Kültür Ofset Yayınları, Ankara, 1993, C. I, s. 70-71.
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
431
bu kişiler Kürt Kulübü’nün fiilen içerisinde olmuş ve Müdafaa-i Vatan/Müdafaa-i
Hukuk cemiyetlerinin çalışmalarını engellemeye çalışmıştır. Bu arada Cemilpaşa
ailesinin önde gelenlerinden olan Mustafa Bey’in ise farklı bir düşüncede olduğunu
ve başından beri aktif olarak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde görev aldığını hatta
başkanı olduğunu da ifade etmekte fayda vardır.
Diyarbakır Kürt Kulübü’nün başkanı ve İstanbul Kürt Teali Cemiyeti üyelerinden olan Ekrem Cemilpaşa her fırsatta Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine ve onun
yöneticilerine karşı olumsuz propaganda yapmıştır. Kendisi gibi hatta ailenin çoğu
gibi düşünmeyen amcası Cemilpaşazade Mustafa Bey başta olmak üzere, Kürtçülük propagandasına pirim vermeyen ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni destekleyen
kişileri acımasızca eleştirmiş ve onları itibarsızlaştırmaya çalışmıştır. Ermenilerin
bölgede yaptıkları fenalıklara ve bölgenin İngilizler ve Fransızlar tarafından gerçekleştirilen işgaline dair tek kelime etmeyen Ekrem Cemilpaşa’nın eleştiri sınırını aşan
ifadeleri onun zihniyet dünyasını görmek açısından çok önemlidir. Kürt Kulübü’nün
propagandasına itibar etmeyen kişiler hakkındaki ifadeleri şöyledir:
“Müftü İbrahim Efendi, cahil, ahlaksız, haris ve menfaatperestti. Müftü İbrahim’in Mülkiye-i Şahane’den mezun olan oğlu ile yakın akrabaları olan Pirinççi
ailesinin büyüğü, küçüğü güçlü birer İttihatçı idiler. Ermeni katliamından çok zengin olmuşlardı. Nakibü’l-eşrâf Bekir Sıtkı Bey de hilekâr ve ikiyüzlü idi. Yüzlerce
âlim kılığında mele, kıyafetsiz hırsız şeyhler, mel’unlar ve hainler vardı. Bütünüyle
tefessüh (kokuşmuş) etmiş bu zümre, alttan alta Türk hükümetinin yardımıyla envâi
şekilde milletine hıyanet ediyorlardı. Cemiyetimizin güçlük ve fedakârlıkla yaptıklarını sinsi bir şekilde yıkıyorlardı”74.
Ekrem Cemilpaşa ve yakın çevresinin yoğun ve yıkıcı propagandasına rağmen Cemilpaşazade Mustafa Bey’in etrafında müftü, nakip, şeyh ve muallimler
toplandılar. Ekrem, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Mustafa Kemal Paşa’nın yanında
bulunanları amcası Mustafa dâhil “hurafeperest eşraf” olarak vasıflandırıyordu.
Çünkü bu kişiler, Millî Mücadele’nin başarıya ulaşması için dualar ediyor, halkı
İngiliz, Fransız ve Ermenistan tehlikesine karşı aydınlatıyordu. Ekrem Cemilpaşa’ya
göre amcası Mustafa, Mustafa Kemal Paşa’yı “Allah tarafından gönderilmiş hakiki
bir mehdi olarak görmekte idi. O, İslam’ı, halifeyi, İslam hamisi olan Saltanat-ı
Osmaniyeyi, İstanbul’u kâfirlerden, ecnebilerden halas edecek ve Kürt kardeşlerine
de bütün haklarını iade edecekti”75.
74
75
Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 43.
Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 45.
432
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
Ali Galip Olayında Ekrem Cemilpaşa
Sadrazam Damat Ferit Paşa, Elazığ Valisi Ali Galip Bey’i 4 Eylül 1919’da
başlayan Sivas Kongresi’ni engellemek ve özellikle Mustafa Kemal Paşa ile Rauf
Orbay’ı tutuklamak üzere görevlendirmişti76. Bu amaçla Ali Galip Bey, Mustafa
Kemal Paşa ve arkadaşlarını tutuklamak için 6 Eylül 1919 tarihinde Malatya’ya
gelmiştir77. Bu arada İngiliz Subayı Binbaşı Noel’in yanında bulunan Kamuran,
Celadet ve Ekrem Beylerler de görünürde Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan Kürt
ve Ermeni nüfus miktarını tespit etmek için 3 Eylül 1919’da Malatya’ya gelmişti78. Ancak 13. Kolordu Kumandanlığı 1919 Ağustos’unun son günlerinde, Binbaşı
Noel’in Malatya’ya gelmeden yaklaşık olarak on gün önce, Malatya’daki birliklere
Noel’in de içinde bulunduğu heyet üyelerinin tutuklanması yönünde telgraf çekmiş, ancak garnizondaki asker eksikliği ve bölgede çok sayıda silahlanmış Kürt
bulunduğu için bu talep gerçekleşmemiştir79. Bu süreçte İstanbul’da yayınlanan
Milliyet Gazetesi’nde Binbaşı Noel şöyle tanımlanmaktadır: “İngiliz gizli teşkilatının
senelerce emek vererek yetiştirdiği, zaman zaman oradan oraya göndererek fesat
çıkaran adamlardan biri var: Binbaşı Noel”80.
Bu süreçte Binbaşı Noel’in Malatya’ya gelmesi Ali Galip Bey ile işbirliği
yapacağını akıllara getirmekteydi81. Malatya Mutasarrıfı Bedirhanzade Halil Rami
de Noel’in faaliyetlerini desteklemekteydi82. Her iki tarafın da hedefinde Mustafa
Kemal ve Millî Mücadele’nin tasfiyesi vardı. Taraflar kendi amaçlarını gerçekleştirmek için Malatya’da yoğun bir çalışmaya girdikleri sırada Mustafa Kemal
Paşa da durumdan haberdar olmuş, bunları yakalamak için çareler düşünmüştü. İlk
olarak kolordulara ve vilayetlere gönderdiği telgrafla ihaneti bildirmiş ve oralarda
gerekli tedbirlerin alınmasını ve halkın durumu padişah nezdinde protesto etmesini
istemiştir83.
76
77
78
79
80
81
82
83
ATASE, ATAZB, K. 10, G. 4, B. 1; Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le
Beraber, TTK, Ankara, 1988, s. 266-268; Öke, İngiltere’nin Güneydoğu Anadolu Siyaseti, s. 89; Ali Galip
olayı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Oktay Bozan, Milli Mücadele Döneminde Elazığ, Çizgi Yayınları,
Konya, 2023, s. 236-260.
Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, MEB Yayınları, Ankara, 1977, C. II, s. 105; Goloğlu,
Sivas Kongresi, s. 79; Mevlanazâde Rıfat, Türkiye İnkılâbının İçyüzü, Haz: Metin Hasırcı, Pınar Yayınları,
İstanbul, 1993, s. 276-278.
Kemal Çelik, “Millî Mücadele’de İç İsyanlar, Vatana İhanet Kanunu ve İstiklal Mahkemeleri”, Atatürk
Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı: 40, Kasım 2007, s. 579.
Noel, Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü, s. 41.
Mevlanazâde Rıfat, Türkiye İnkılâbının İçyüzü, s. 300.
Mim Kemal Öke, Musul ve Kürdistan Sorunu (1918- 1926), İz Yayıncılık, İstanbul, 1995, s. 48; Goloğlu,
Sivas Kongresi, s. 122.
BOA, DH. ŞFR, 103/138.
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, C.III, vesika: 57.
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
433
Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’dan Ali Galip Bey’e verilen ve ele geçmiş
bulunan hükümet emrinin esaslarını şahsen 13. Kolordu’nun Erkan-ı Harbiye Reisi Halit Bey’e bildirmek lüzumunu duymuştur. 3. Kolordu’nun imzasıyla 7 Eylül
1919 tarihinde doğrudan doğruya 13. Kolordu’nun Erkan-ı Harbiye Reisine yazılan
şifrede, Vali Ali Galip ile Malatya Mutasarrıfı Halil, Kamuran, Celadet ve Ekrem
Beylerle beraber İngiliz binbaşısının tevkifi ve Sivas’a sevk edilmeleri istenmiştir.
Bu amaçla Elazığ’da bulunan ve 13. Kolordu’ya bağlı olan 15. Alay Kumandanı
İlyas Bey’in bizzat emrindeki altmış kadar atlı ve estersüvarın en geç olarak 9 Eylül’de Harput’tan Malatya’ya hareketi için doğrudan doğruya tebligat yapıldığını
bildiren Mustafa Kemal Paşa, İlyas Bey’e verilen emrin süratle yerine getirilmesini
emretmiştir84. Ekrem Cemilpaşa’nın da içerisinde yer aldığı Ali Galip hadisesi,
üç kolordu tarafından yakından takip edilmekte idi. Bunlar Diyarbakır merkezli
13. Kolordu, Sivas merkezli 3. Kolordu ile Erzurum merkezli 15. Kolordu’dur.
Diyarbakır merkezli 13. Kolordu Kumandan Vekili Ahmet Cevdet Bey 3. Kolordu
Kumandanlığına gönderdiği telgrafta Ali Galip ve beraberindekiler hakkında yeni
bilgiler aktarmıştır. Telgrafta; başarısızlığa uğrayan plan üzerine kaçmaktan başka
bir çare bulamayan Diyarbekirli Ekrem’in Urfa’dan babası Kasım Bey’e bir mektup
gönderdiği dile getirilmiştir.
Ekrem Cemilpaşa, mektubunda özetle; Binbaşı Noel vasıtasıyla Paris Konferansı’na Kürtlerin vaziyetini anlatmak, Türk ihtiraslarının önüne geçmek ve Kürtlerin hukukunu müdafaa etmek için Antep yoluyla Malatya’ya geldiğini ifade etmektedir. Yollarda Kürtlerin ekseriyetini “istiklal ve hürriyete teşne (istekli)” gördüğünü
dile getiriyordu. Mustafa Kemal Paşa’nın Malatya’da tutuklanmalarını emrettiği
için seyahate devam edemeyerek geri döndüğünü ve şimdi Urfa’da olduğunu, pazartesi günü de Halep’e gidip oradan İstanbul’a gitmek niyetinde olduğunu ifade
etmektedir. Ekrem bu mektubu, yanındaki Mehmet Sadık adlı biriyle göndermiş,
ancak mektupla beraber Mehmet Sadık da ele geçirilmiştir85.
Kürt Teşkilat-ı İçtimaiye Cemiyeti’nin Kürt İsyanı Çıkarma Girişimi
Ekrem Cemilpaşa, Ali Galip hadisesinden sonra İstanbul’a gidecek ve oradaki Kürt Teâli Cemiyeti’nde mücadelesine devam edecektir. Bu günlerde Ekrem
Cemilpaşa İstanbul Üniversitesi’nde okuyan Kürt gençleri tarafından İstanbul’da
yeniden kurulan Kürt Talebe Hevî cemiyetinin fahri başkanlığına seçilmiştir. Ekrem Cemilpaşa’nın İstanbul’da olduğu Mart 1920’de Kürt Teâli Cemiyeti ikiye
bölünmüştü. Kürt aydınlarından biri olan Emin Ali Bedirhan 1920’de Kürt Teali
84
85
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, C.III, vesika: 57; Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber,
s. 255.
Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler IV, s. 128-129.
434
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
Cemiyeti’nden ayrılıp aralarında Ekrem Cemilpaşa’nın da olduğu bir grup Kürt
milliyetçisiyle birlikte “Kürt Teşkilat-ı İçtimaiye Cemiyetini” kurmuştur86. Açıkça
Kürdistan’ın bağımsızlığını savunan ve bir Kürt bayrağı tasarlayan Cemiyet, Kürtlerin yaşadığı yerlerde hedeflerini anlatmak amacıyla hemen propaganda faaliyetlerine
girişmiştir. Bu kapsamda “efkâr-ı umumiyeti tenvir ve cahil Kürtleri doğru yola
getirmek” amacıyla Ekrem Cemilpaşa ve Müküslü Hamza’yı bölgeye göndermiştir. Bunlar Kürtlere nasihatler, konferanslar verecek, kamuoyunu aydınlatacak ve
cahil Kürtlere doğru yolu gösterecekti. Bu amaçla Ekrem, 1920 Ağustos’unda bir
İtalyan vapuru ile Antalya’ya gitmişse de bölgenin o sırada millî güçlerin eline
geçmesi üzerine daha ileri gidemeden İstanbul’a geri dönmek zorunda kalmıştır.
Daha sonra 1921 Şubat’ında başka bir pasaport tedarik ederek tekrar yola çıkmış,
bu defa İstanbul-İskenderiye-Basra ve Bağdat üzerinden çok uzun bir yolculuktan
sonra Musul’a varmıştır. Oradan da on yedi gün yürüyerek babasının Diyarbakır
yöresindeki Bismil’deki Gernik köyüne ulaşmıştır.
Bu süreçte Diyarbakır’da Kürt Kulübü’nün 1919 yılı ortalarında kapatılmasına rağmen yeni bir kulüp açılması için yoğun bir çaba gösteriliyordu. Molla
Hamza, Bitlis, Mardin, Siirt’teki Kürt cemiyetlerine, İstanbul’dan Kürdistan Teali
Cemiyeti’ne ait damga getirmiş, bu damgalardan biri de kapatılan Diyarbakır Kürt
Kulübü Başkanı sıfatıyla Cemilpaşazade Kasım Bey’e teslim etmiştir87. Milli Mücadele’ye muhalif ve Kürt Kulübü’ne taraftar olanların 1921 yılında da faaliyetlerini
sürdürdüğü görülmektedir. Silvanlı Abdullah Beyzâde Sadık Bey, 22 Mart 1921
tarihinde” Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine”
hitaben gönderdiği mektupta Cemilpaşazadelerin devamlı olarak Hükûmet aleyhine
propaganda yaparak masum ahaliyi dalalete sürüklediğini, bunların bütün mevcudiyetiyle İngilizler lehine çalıştıklarını dile getirmiştir. Kendisi ve taraftarlarının ise
Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin muvaffakıyetini temine çalışmak için hiçbir
fedakârlıktan geri durmayacağını, her suretle gösterilecek işe âmâda bir halde bulunduklarını vurgulamıştır. Özellikle Cemilpaşazade Cevdet, Ömer ve Ekrem’in
babası Kasım Bey’in geceli gündüzlü çalışarak Kürtleri İslam camiasından ayırıp
İngiliz esareti altına atmaya taraftar olduklarını, bunların oluşturduğu bozguncu
fikirlerin etrafa da sirayet ettiğine dair endişesini ifade etmiştir88. Bunların bu hareketi men edilmezse yakın zamanlarda İslam milletinin buralarda pek mazlum ve
sıkıntılı günler geçirerek neticede telafisi imkânsız zorluklara ve felâketlere maruz
kalacağına dikkat çekmiştir.
86
87
88
Naci Kutlay, Kürt Kimliği Oluşum Süreci, Belge Yayınları, İstanbul, 1997, s. 224.
BOA, DH. ŞFR, 637/60; Göğem, Kurmay Albay Dadaylı Halit Beğ Akmansu (1884-1953), s. 65.
C.A: A-III:11, D: 48, F: 16-1.
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
435
Kürt Teşkilat-ı İçtimaiye Cemiyeti tarafından bölgeye gönderilen Ekrem Cemilpaşa, kendisi gibi düşünen bazı arkadaşlarıyla birlikte, beş ay boyunca Diyarbakır
ve çevresinde kalarak cemiyetin amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmıştır. Fakat çok
geçmeden yetkililer onun geldiğini öğrenmiş ve Ekrem hakkında Diyarbakır Sorgu
Hâkimliği tarafından yakalama kararı çıkarılmıştır. Bu sırada Mustafa Kemal Paşa,
1917-1918 kışında Diyarbakır’da 2. Ordu Kumandanı olan Nihat Paşa’yı “hâkim-i
mutlak” olarak Diyarbakır’a göndermişti. Nihat Paşa’nın her Cuma günü Cami-i
Kebir’e Cuma namazına geliş merasimi, Sultan Abdülhamid’in Cuma selamlıklarından daha debdebeliydi. Bando, muzıka, borazanlar, süslü yaverler dikkat çekiyor,
devletin hâkimiyetini görünür kılıyordu. Bir kaç ayrılıkçı Kürt dışında Diyarbakırlıların yüzde doksanı Nihat Paşa’nın etrafında toplanmışlardı. Ahaliye karşı çok iyi
davranan ve dokunaklı konuşan “Nihat Paşa adeta İslamiyet’in, Halifenin, Türklerin
ve Kürtlerin kurtarıcısı” gibi görünüyordu. Ekrem Cemilpaşa silahlı adamlarla ve
bazı Kürtçü arkadaşlarıyla beş ay boyunca Diyarbakır ve Mardin çevresindeki Silvan, Hazro ve Savur gibi yerleşim merkezlerinde dolaşarak aşiret reisleri ve ahaliye
Türkler ve Büyük Millet Meclisi aleyhinde propaganda yapmıştır. Ancak Ekrem’in
ifadesiyle anlattıkları “halkın bir kulağından giriyor, diğer kulağından çıkıyor, bir
türlü dimağlara tesir” etmiyordu. Ona göre Nihat Paşa’nın “para ile satın aldığı
müftüler, şeyhler ve mollalar” milleti iyiden iyiye zehirlemişti89.
Ekrem Cemilpaşa’nın beş aylık tehlikeli ve yorucu çalışmalarından “hiçbir
semere elde edememesi” onu hayal kırıklığına uğramıştı. Ekrem Cemilpaşa, halkın
devlete karşı sadakatini, işgallere karşı protestolarını, halifeye ve saltanata bağlılığını
her seferinde satın alınmış din adamlarına, halkın bağnazlığına ve cehaletine vererek
bu duruma isyan ediyordu. Ekrem Cemilpaşa, bölgede kaldığı beş ay içerisinde
Diyarbakır’ın içine dahi girememiştir. Bu süreçte Diyarbakır bahçelerinde babasının
da hazır bulunduğu bir toplantı yapmış ve kışı beklemeden İstanbul’a dönme kararı
almıştır. Ekrem Cemilpaşa, İstanbul’a dönmek üzere yola çıktığında babası Kasım
Bey ona üç sene yetecek kadar para vermiş, amcazadesi Kadri Cemilpaşa da Sûrkişan aşiretine kadar maiyetindeki atlılarla ona eşlik etmiştir. Kadri Cemilpaşa dost
olarak gördükleri bu aşirete Ekrem’i teslim ettikten sonra geri dönmüştür. Ekrem
maiyetindeki atlılarla Dicle kenarında bulunan Kerboran (Dargeçit)’a bağlı Çelike
Aliye Remo köyüne varınca buradan ona eşlik eden birlikler de geri dönmüştür.
Heverkan Aşireti lideri Abdülkerim Ağa bu köyde oturuyordu. Ekrem Cemilpaşa’nın iddiasına göre Abdülkerim Ağa babasına verdiği vaat gereğince, Ekrem’e
rehberler ve muhafızlar vererek onu Musul’a ulaştıracaktı. Ancak vaktiyle babası
Kasım Bey’in onu hapisten ve idamdan kurtardığı Abdülkerim Ağa, “ihanet etmiş ve
89
Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 58-60.
436
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
namusunu satarak” onu yakalayıp Türklere teslim etmiştir. Böylece Nihat Paşa’nın
emriyle bir yüzbaşının maiyetinde Midyat’tan gönderilen birlikler Ekrem’i teslim
almış, ertesi gün zincire vurularak bir katıra bindirilmiştir. Askeri birliklerin yanı
sıra Abdülkerim Ağa da maiyetindeki beş atlı ile Diyarbakır’a kadar kafileye eşlik
etmiştir. Ekrem Cemilpaşa, Diyarbakır’da 17 gün yer altı zindanında hapsedilmiş
daha sonra da Maden, Elazığ, Malatya, Sivas, Kayseri ve Kırşehir yoluyla beygir
sırtında, zincirli olarak kırk beş günde Ankara’ya ulaştırılmıştır90.
Ekrem Cemilpaşa’nın İstiklal Mahkemesindeki Yargılanması ve
Affedilmesi
Ekrem Cemilpaşa’nın tutuklanıp Ankara’ya sevk edilmesi Cemilpaşa ailesinde büyük bir endişeye ve korkuya neden olmuştur. Siyasi bir mahkûm olarak
yargılanması nedeniyle vaziyetin ne şekilde sonuçlanacağı kaygısına yol açıyordu.
Belki Ekrem hakkındaki tahkikat derinleşecek daha başkaları da Kürt Kulübü ve
Ali Galip hadisesi nedeniyle tutuklanacaktı. Böylesine hassas ve kritik bir dönemde
Ekrem Cemilpaşa ve amcazadesi Kadri Cemilpaşa’nın sonraki dönemlerde “hain”
diye tanımladıkları kişiler devreye girecektir. Bu kişiler büyük ölçüde Diyarbakır
Müdafaa-i Vatan ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyeleridir. Ekrem’in hatıralarında her fırsatta aşağıladığı Diyarbakır Müftüsü Hacı İbrahim Efendi’nin yanı sıra
Belediye Reisi Abdurrahman, Nakib Hacı Bekir Sıdkı, Güranizade Arif, Meşayihden Gülşeni Şeyhi Ahmed, İskender Paşazade Zülkifl, Zazazade Mustafa Said,
Pirinççizade Sıdkı, Hayalizade Kamil, Zülfüzade İhsan Hâmid, Hacı Kadir Ağazade Ali Rıza, Cercis Ağazade Yusuf, Cizrelizade Abdülaziz, Güranizade İbrahim,
Güranizade Memduh, Cizrelizade Lebib, Hacı Hamid Efendizade Eşref, Tahirzade
Aziz tarafından 1 Kasım 1921 tarihinde, “Büyük Millet Meclisi Reisi Müşir Gazi
Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine” başlığıyla bir telgraf gönderilecektir. Bu telgrafta Kürtlerin Osmanlı camiasından/Türklerden ayrılacağı iddiaları reddedilmiş,
Ekrem Cemilpaşa’nın idari ve askeri makamlar nezdinde “tehlikeli kişi” olarak
değerlendirilmesine neden olan Diyarbakır Kürt Kulübü’nün kuruluş gayesi ve
Ekrem’in faaliyetleri, çoğu zaman hakikat perdelenerek, hem Diyarbakır hem de
Ekrem Cemilpaşa zan altında bırakılmamaya çalışılmıştır. Bahse konu telgrafta
özetle şu ifadelere yer verilmiştir:
Bütün Müslüman unsurların mevcut refahlarını temin için en kurtarıcı vasıtanın İslam bağı olduğunu kesinlikle takdir ederiz. Pek kutsi yaşanmış münasebetlere
sebep ve zorluk kabul etmez hislerle Osmanlılığa bağlıyız. Diyarbakır’da o gibi milli
hislerle (Kürtçülük) söylentiler icra edecek bir mefkûre mevcut değildir. Şimdiye
90
Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 60.
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
437
kadar mukaddes Osmanlı camiasının varlığı için açılan bütün cephelerdeki cihada
koşarak iştirak etmişiz. Tarihimizde pek şanlı menkıbeler oluşturan fedakârlıklar
sabittir. Ferit Paşa kabinesi zamanında Şark vilayetlerinin Osmanlı Devleti’nden
ayrılarak Ermenistan olacağı mevzubahis edilince, bu hadisenin etkisiyle öne atılan
fedakâr gençler arasında bulunan Cemilpaşazade Ekrem Bey’in meşru millî hükümetimizden eman dilemesi hakkındaki resmi yazısına rağmen bazı kötü niyetli
kişilerin ihbarı üzerine tutuklanıp zanlı bulundurulmaktadır. Bu gibi men edilmiş
yalanlardan uzak duran memleketimizde sadakat hissinin zayıflatılmayacağı herkes
gibi sizlerce de bilinmektedir. Cemilpaşazade Ekrem Bey’in hakkında şimdiye kadar
yapılan tahkikat da bu hakikati teyit etmektedir. Bu nedenle Cemilpaşazade Ekrem
Bey’in tahliyesiyle memleketimizin o gibi batıl fikirler taşıyan evlat yetiştirmekten
münezzeh bulunduğunu yüce makamınızca da takdir buyrulduğunu görmekle iftihar
ettik ve gurur duyduk. Vereceğiniz müjdeli haberleri bekliyoruz91.
Burada görüldüğü üzere öncelikle Diyarbakır’da ayrılıkçı hareketlerin mevzu
bahis olmadığı, halkın İslam’a ve Osmanlılığa bağlı olduğu dile getirilmiştir. Bunun
yanı sıra Diyarbakır Kürt Kulübü’nün kuruluş gayesi ve kurucularının hedefleri
olumlu bir şekilde değerlendirilmiştir. Damat Ferit Paşa’nın takip ettiği politikalara tepki olarak Kürt Kulübü’nün kurulduğu ve bu kulüpte yer alan kişilerin de
Osmanlı camiasından ayrılmak gibi bir amaç gütmediği vurgulanmıştır. Oysa 1919
yılı Diyarbakır mülki ve askeri kurumların raporları ve yazışmaları ile Ekrem Cemilpaşa ve Kadri Cemilpaşa’nın hatıraları hiç de vaziyetin öyle olmadığını açıkça
göstermektedir. Bu çelişkiyi iki şekilde değerlendirmek mümkündür. Öncelikle
Cemilpaşa ailesi tarafından Müdafaa-i Hukuk Cemiyetindeki rolleri gereğince hükümet nezdinde saygın olan kişilerin aracı olması istenmiş hatta bu yönde söz
konusu kişilere telkinde bulunulmuştur. Cemilpaşa ailesinden hiç kimsenin isminin
yer almadığı telgraf ile şehrin önde gelen tarafsız bir heyetin olumlu şehadeti ve
kanaati ile Ekrem Cemilpaşa’nın affedilmesi istenmektedir. Bunun yanı sıra ikinci
bir ihtimal hadisenin yaşandığı bu dönem Büyük Millet Meclisi’nin Batı cephesinde
Yunanlarla yoğun bir şekilde mücadele ettiği hatta içeride bir takım isyanların devam
ettiği süreçtir. Böylesine hassas bir dönemde konunun büyütülerek bireysel veya
bir grubun hareketinin tüm Kürtleri harekete geçirmesine engel olmak amacıyla
Diyarbakır’daki askeri ve mülki kurumların da bu yönde görüş ve kanaat belirtmesi
ihtimal dahilindedir. Elcezire Cephesi Kumandanı Nihat Paşa zaten bu dönemde
şehirde etkin ve halk tarafından sevilen bir kişi olmakla birlikte, Batı cephesinde
Yunanlara karşı elde edilen zaferlerin şehirde karşılık bulduğu dönemdir. Bu nedenle
meselenin siyaseten makul bir yöntemle çözülmesi hedeflenmiş olmalıdır.
91
A: III-111, D: 48, F: 27.
438
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
Bu süreçte imtiyaz sahibi Yunus Nadi’nin idaresindeki Anadolu’da Yenigün
gazetesinde “Cemilpaşazadelerden Ekrem’in Muhakemesi” başlığıyla 13 Ocak
günü verilen habere göre, İstiklal Mahkemesi bu mühim muhakeme ile meşguldür. İngilizlerle “teşrik-i mesai eden” Ekrem Cemilpaşa’nın ifadesine göre son
iki senelik macerasına yer verilmiştir. Buna göre Kuvayı Milliye’nin ilk ortaya
çıktığında Damat Ferit Hükümeti’nin emriyle Elazığ Valisi Ali Galip millî kuvvetlere karşı hareket etmek istemiş fakat en sonunda İstanbul’a kaçmaktan başka
çare bulamamıştı. Haberin devamında, bu süreçte bir İngiliz binbaşısı ile birlikte
hareket eden Kamuran, Celadet ve Cemilpaşazade Ekrem isminde birkaç hainin
faaliyetlerine dikkat çekilmiştir. O zaman firardan başka bir selamet yolu bulamayan
bu adamlar arasında yer alan Cemilapaşazade Ekrem’in yerinde durmadığı ve bir
Kürt isyanı çıkarmak arzusuyla bir yolunu bulup tekrar Diyarbakır’a kadar gelerek
orada saklandığı ifade edilmiştir. Ekrem, son zamanlarda saklandığı yerde tevkif
edilerek Ankara’ya getirilmiş ve İstiklal Mahkemesine verilmiştir. Bu nedenle bir
müddetten beri yargılanması devam etmektedir. Hususi bir ehemmiyete haiz olan bu
yargılamada Cemilpaşazade Ekrem’in şimdiye kadar vermiş olduğu ifadeleri özetle
aynen nakledilmiştir. Gazete, bu ifadelerin tabiatıyla Cemilpaşazade Ekrem’e ait
olduğundan tamamen “suret-i haktan” görüleceğine dikkat çekmiştir. Oysa hakikatin
hiç de böyle olmadığı, bu nedenle okuyucuların bu durumu dikkate alarak haberi
okumalarını tavsiye etmiştir. Konuyla ilgili haberin gazetenin gelecek nüshasında
vesikalara dayalı olarak ortaya konulacağı da ilave edilmiştir. Cemilpaşazadelerden Ekrem’in Diyarbakırlı ve babasının isminin Kasım Bey olduğu, İstanbul’da
ve İsviçre’de tahsil gördüğü, Birinci Dünya Harbi esnasında ihtiyat zabit vekilliği
yaptığı belirtildikten sonra Ekrem’in ifadesi şöyle aktarılmıştır:
“İhtiyat zabit vekilliğinden terhis olduktan sonra sekiz dokuz ay kadar Diyarbakır’da kaldım. Sonra Mardin-Urfa yoluyla İstanbul’a gittim. Hatta o sıralarda ne
sebepten olduğunu bilmediğim bir nedenle Mardin’den geçerken Fırka Kumandanı
Kenan Bey beni tevkif etti. Fakat bir gece kadar tutuklu olarak alıkoyduktan sonra serbest bıraktı. İstanbul’dan dönüşümde Halep’e uğramıştım. O sırada İngiliz
Binbaşısı Noel, Bedirhanzadelerden Kamuran Ali ve Celadet Ali beylerle birlikte
Halep’e gelmişti. Bu İngiliz Binbaşısını vaktiyle Diyarbakır’da bulunduğu zaman
Belediye’de misafir iken tanımıştım. Bu defa görüştüğüm zaman bu havalideki Kürt
nüfusunun ekseriyetini tetkik edip vesikalara dayanarak Avrupa’ya tanıtacağını ve
buralarda bir Ermenistan teşkiline mani olmaya çalışacağını söylüyordu. Elinde İstanbul Dâhiliye Nezareti’nin bir vesikası vardı. Bu sıralar 1918 (1919 olmalı) yılının
Temmuz sonlarına tesadüf ediyordu. Binbaşı heyete iştirakimi rica ve ısrar etti”.
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
439
Bu bilgiler aktarıldıktan sonra Cemilpaşazade Ekrem’in Binbaşı Noel ile
“teşrik-i mesâ’î” ettiği ve onunla birlikte Halep’ten Malatya’ya gittiği akabinde de
Ali Galip hadisesi ile ilgili vesikalara yer verilerek yaşanan olaylar ele alınmıştır92.
Ankara’ya getirildikten sonra 1500 kadar siyasi mahkûmun kaldığı taş bir binada hapsedilen Ekrem Cemilpaşa’nın mahkemedeki ifadelerinde “suret-i haktan”
görünmeye çalıştığını ancak gerçeğin hiç de öyle olmadığı vurgulanmıştır. Gazete birkaç gün sonra Ekrem Cemilpaşa’nın yargılanmasına dair haberlere devam
etmiştir. 16 Ocak 1922 tarihli haberinde “Cemilpaşazadelerden Ekrem Haindir”
başlığı ile verilen haberde Ekrem Cemilpaşa hakkındaki kayıtlara ve ifadelerine
yer verilmiştir. Bütün evraklar ve iddialar açıkça orta iken Ekrem Cemipaşa’nın
“suret-i haktan” görünmeye ve masumiyetini ifade etmeye çalıştığı görülmektedir.
Ekrem Cemilpaşa, İngilizlere karşı olduğunu, İngiliz İstihbarat subayı Binbaşı Noel
ile organize bir planının içerisinde olmadığını iddia etmiştir. Bunun üzerine Mahkeme Reisi İhsan Bey, mukabele ederek” o zaman İngiliz binbaşısı ile Erzurum’a
kadar seyahate kalkışmanıza, hatta bazı yerlerde konferanslar vermenize sebep
nedir?” diye soru yönelmiştir. Arkasından da Ali Galip Hadisesine vurgu yaparak
Anadolu vahdetini ve milli varlığını Batı’nın ihanetinden kurtarmak isteyen millî
kuvvetlere karşı muhalefet ederek, askerin takibine mukavemet edemeyeceğinizi
anlayınca Halep’e kadar kaçtınız. Bu durum sözleriniz ve eylemleriniz arasından
bir uyumsuzluk meydana getiriyor. Bunu izah eder misiniz? diyerek çıkışmıştır.
Bunun üzerine Ekrem, İngiliz Binbaşısı Noel ile seyahatinin tamamen tesadüf olduğunu iddia edecektir. O vakit hükümetin müsaadesiyle seyahat eden ve Osmanlı
camiasındaki İslam unsurunun bir parçası olan Kürtlerin Ermenilere göre daha fazla
olduğunu Avrupa’ya bilhassa da İngilizlere göstermek için görevlendirilmiş olan
Binbaşı Noel’e katılmak için bir mahzur görmediğini dile getirmiştir. Akabinde yine
tesadüfen Vali Ali Galip Bey’in Malatya’ya gelmesi ve Sivas’taki “milli heyeti” asî
telakki ederek onlarla mücadeleye girişmesinin kendi seyahatlerini “adeta bir isyan
halinde” gösterdiğini aslında ne böyle bir fikirleri ne de teşebbüsleri olmadığını
ileri sürmüştür. Diyarbakır’da verilen konferanslara gelince yine yukarıda belirttiği
üzere toplumun huzuru ve devletin bütünlüğü hilafına katiyen bir şey söylemediğini
iddia etmiştir. Hakkındaki iddiaların bazı kötü niyetli kişilerin iftiralardan ibaret
olduğunu savunmuştur. Diyarbakır’daki neşriyatına dair yapılan takibat hakkındaki
sorulan sual üzerine de bu neşriyattan dolayı aslında hakkında takibat yapıldığını
fakat hiçbir cürüm ile itham edilmemiş olduğunu söylemiştir. Mısır’a gittikten
sonraki macerasını ise şöyle dile getirmiştir:
92
Anadolu’da Yenigün, 13 Kanun-ı Sani 1338 (13 Ocak 1922).
440
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
“Mısır’da 24 gün kaldığım süre zarfında Bağdat’a gitmek için niyetlendim.
Nisan ayının sonlarında Bağdat’a ulaştım. Musul ve Siirt yoluyla Diyarbakır’a
geldim. O günler ramazan ayına rastlamaktaydı. Diyarbakır civarındaki Geldiz
(Gernik) ismindeki köyümüzde saklandım”. Bunun üzerine Hâkim, “bir cürmünüz olmadığı halde o zaman niçin saklandınız” diye soru yöneltmiştir. Ekrem de “kuvveden
fiile çıkmış bir cürmüm yoktur” diye cevap vermiştir. Devamında ise Diyarbakır’da
takibe, Mardin’de tevkife maruz kaldığını, Malatya’da da bir kötü bir tesadüf eseri
Ali Galip ile beraber takibata uğradığını, sonra Antalya’dan İstanbul’a iade edilmesi üzerine Hükümet tarafından “aleyhinde bir suizan” oluştuğundan yakınmıştır.
Diyarbakır’a gelmeden evvel Hükümetin, pederinin hanesinde onu aradığını haber
aldığını, bunun üzerine de saklanmaya ve affedilmesi için vasıtalar aramaya mecbur
kaldığını dile getirerek kendisini savunmuştur93. Ekrem Cemilpaşa, Hacı Akdi’nin
Silvan’da, Müküslü Hamza’nın Mardin’de verdiği konferanslar ile Binbaşı Noel’in
de hazır buluğu “Burası müstakil Kürdistan’dır. Türklük ve Osmanlılık yoktur, Türklerin içimizde ne işi var” şeklindeki beyanına hiç değinmemiş, Kürt Kulübü’nün de
bu nedenlerle kapandığına savunmalarında hiç yer vermemiştir. Oysa hatıralarında
Kürtlüğün alameti olarak gördüğü “şal ü şepik”i giyip devlet dairelerinde dolaşarak
devlete meydan okuduğunu övgüyle dile getirmektedir.
Anadolu’da Yenigün gazetesinde yer alan Ekrem Cemilpaşa’nın ifadesinden
anlaşıldığı kadarıyla mahkemenin en çok üzerinde durduğu konu Ali Galip Hadisesi
ile ilgilidir. Bu konuda Ekrem, İngiliz istihbarat subayı Binbaşı Noel’e nasıl katıldığını anlattıktan sonra katılma amacını Kürdistan’da Ermeni nüfusunun azlığını
ortaya koymaya çalıştığını, Elazığ Valisi Ali Galip ile işbirliğine girmediğini iddia
etmiştir. Mahkemeye sunulan vesikalar ve Ekrem’in ifadelerindeki tutarsızlıklar
nedeniyle Ekrem Cemilpaşa, inandırıcı bulunmamış olmalı ki gazete konuya ilişkin
16 Ocak 1922 tarihli haberin başlığını “Cemilpaşazade Ekrem Haindir” şeklinde
okuyucularına duyurmuştur. Bu süreçte Diyarbakır eşrafından sonra Diyarbakır
Mebusu Hacı Şükrü Bey de Diyarbakır’dan “Ankara Büyük Millet Meclisi Reis-i
Muhteremi Devletlû Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine” başlığıyla bir telgraf
göndermiştir. Diyarbakır’dan çekilen telgrafta Ekrem Cemilpaşa’nın masumiyeti savunulmuş, hatta Osmanlı’ya bağlı iyi bir şahsiyet olduğu ileri sürülmüştür.
Diyarbakır Kürt Kulübü’nün kapatılma gerekçesi ve Ekrem Cemilpaşa’nın Millî
Mücadele’nin ilk yıllarındaki faaliyetlerine dair hiçbir eleştiri getirilmezken onun
masumiyeti ve iyi niyetli olduğu dile getirilmiştir. 1919-1920 yıllarında Ekrem
Cemilpaşa’nın idari, askeri ve adli kurumlara yansıyan faaliyetleri ile Şükrü Bey’in
93
Anadolu’da Yenigün, 16 Kanun-ı Sani 1338 (16 Ocak 1922).
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
441
verdiği bilgiler adeta bir tiyatro sahnelendiğini göstermektedir. Ekrem Cemilpaşa’nın
tutuklanma süreci ve affedilmesine dair düşünceler özetle şöyle ifade edilmiştir:
Ferit Paşa kabinesinin takip etmiş olduğu kötü siyaset nedeniyle her tarafta
tezahür eden “hareket-i milliye” gibi Diyarbakır’da da Cemilpaşazade Ekrem Bey
de vilâyetin kumandanlığının desteğine mazhar olan Kürd Kulübüne intisap etmiştir. Bu nedenle kötü niyetli bazı kişilerin itham ve iddiaları üzerine Cemilpaşazade
Ekrem “âdi bir meseleden” dolayı cinayetle itham edilmiştir. Cemilpaşazade Ekrem,
asılsız bu iddialara maruz kalması üzerine mecburen önce Malatya’ya ve oradan
da İstanbul’a kaçmıştır. Allah’ın yardımıyla ortaya çıkan mevcut durum nedeniyle
elde edilen, millî gaye ve emellere uygun kazanımlar herkesi memnun etmiştir.
Bunun üzerine Diyarbakır Kürd Kulübü’nün kuruluş maksadına artık ihtiyaç kalmadığından Kulüp, faaliyetlerine ara vermiştir. Böylece Kürt Kulübüne mensup
Cemilpaşazade Ekrem de gelmiş olduğu İstanbul’da bulunduğu müddet zarfında
Osmanlıların haklı olarak lanetlediği kişiler ile hiçbir münasebeti olmamış, devlete
karşı herhangi bir zararlı faaliyette bulunmamıştır. Bir süre sonra da Diyarbakır’da
dönmüştür. Bir seneden beri Diyarbakır ve havalisinde devletin arzu ve iradesinin
hilafına hiçbir harekette bulunmadığı yapılan tahkikattan anlaşılmıştır. Öteden beri
Osmanlı Devleti’nin en aciz ve sadık ferdi olmakla iftihar eden aile, Cemilpaşazade Ekrem’in tutuklanması ile manevi bir ıztırap içerisine düşmüştür. Bu durumun
tahkiki ve Ekremˈin eski hareketlerinin iyi niyete yakını oluşu ve Ekremˈin arzu
ve ricasıyla affedilmesi ve salıverilmesi talebinde bulunulmuştur. Kasım Beyzâde
Ekrem Bey’in affedilerek Merkez Ordusu mıntıkasında ikamet etmesi yönündeki
talebi Milli Hükümet tarafından kabul edilmiştir. Kendisinin cepheye müracaatının
temin buyurulması yönündeki talebi de memnuniyetle kabul edilmiş ise de Merkez Ordusu Mıntıkasında kalmasının uzaması mağduriyetine neden olmaktadır. Bu
nedenle Diyarbakır’da kalmak üzere müsaade edilmesi tekrar rica edilmektedir.
Hacı Şükrü Bey, telgrafın devamında Ekrem Cemilpaşa’nın tutuklanma süreci
ve bu süreçte anne ve babası ile Diyarbakır’da görüştürülmeksizin gizlice bilinmeyen yerlere götürülmesi ve akabinde Ankara’ya gönderilmesinin tüm ailenin
teessür ve teessüfüne neden olduğuna dikkat çekmiştir. Gerek daha önce Diyarbakır
eşrafının gerekse de Diyarbakır mebusu Hacı Şükrü Bey’in beyanlarında sürekli
yapılan tahkikatla Ekrem Cemilpaşa’nın masumiyeti ortaya çıkmıştır denmesine rağmen, bu konuda askeri ve mülki amirlerin yazdığı herhangi bir rapor veya belgeye
ulaşamadık. Hacı Şükrü Bey, telgrafın devamında ailenin devlete olan sadakatine
vurgu yaparak Ekrem Cemilpaşa’nın affedileceğine dair inancını Mustafa Kemal
Paşa’ya şöyle dile getirmektedir:
442
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
Adalet ve hakkaniyetten zerre kadar sapmayan devletin icraatları Ekrem’in
de adalete mazhar olacağının en büyük delilidir. Cemilpaşa ailesi, yüce şahsınızda
birleşen mukaddes millî emellerimizin en hakir bir hizmetkârı olmakla iftihar etmektedir. Şehrin önde gelen bu ailenin talebinin gerçekleştirilmesi tam bir sadakatle
bağlı oldukları devlete sadakat ve şükranın artmasını sağlayacaktır. Bu sadakate
şahit olduğumdan ve her hakikati yüce makamınıza arz etmek hususundaki kesin
ve ebedi taahhüdümün en bariz delili olan kanaatimin kabul ve tasdik buyrulacağına itimadım tamdır. Bütün ailelerin kurtuluşuna yardımcı olacağına dair emirinizi
hürmetle bekliyorum Hazreti Paşam94.
Ekrem Cemilpaşa, Kürtlerin hukukunu Avrupa’da müdafaa etmek maksadıyla Binbaşı Noel ile birlikte hareket ettiğini babasına gönderdiği mektupta dile
getirmiştir. Noel’in Ermenistan’ın kurulmasına engel olmaya çalıştığı ancak Kürdistan kurulmasına dair herhangi bir görüşüne savunmalarında yer vermemiştir. Millî
Mücadele başarıya ulaşınca Kürt Kulübüne ihtiyaç kalmadığı şeklinde masum bir
ifade kullanılmıştır. Sanki Kürt Kulübü kendi kendini feshetmiş gibi bir algı oluşturulmaya çalışılmıştır. Daha da garip olanı askeri ve mülki makamların da Kürt
Kulübü’nün desteklediği iddiası temelsizdir. Zira dönemin tüm yazışmalarında ve
hatıralarda mülki ve askeri kurumların Kürt Kulübü’nü desteklediğine dair herhangi
bir kayıt ve karineye ulaşılmamıştır.
Beraat Kararı ve Ekrem Cemilpaşa’nın Diyarbakır’a Dönüşü
Ailenin yoğun ricası, Diyarbakır önde gelenlerinin talebi ve Mebus Hacı
Şükrü Bey’in adeta Cemilpaşa ailesine ve Ekrem’e kefil olarak önerileri Ankara’da
karşılık bulmuştur. Aslında Birinci Dünya Savaşı yıllarından beri aileyi ve Ekrem
Cemilpaşa’yı çok iyi tanıyan Mustafa Kemal Paşa, hem geçmiş günlerin hatırı hem
de gelen yoğun talep ve dönemin koşullarını dikkate alarak Ekrem Cemilpaşa’nın
önce beraat etmesine sonra da Diyarbakır’a dönmesine rıza göstermiştir. Mustafa
Kemal Paşa’nın 1919 yılı ortalarında Diyarbakır Kürt Kulübü’nün varlığından duyduğu rahatsızlık ve Kulüp üyelerinin yaptıkları faaliyetlere dair kurduğu cümleler ile
Ali Galip Hadisesine gösterdiği tepkinin dozu dikkate alındığında her iki hususun
da Mustafa Kemal Paşa için adeta kırmızı çizgi olduğu söylenebilir. Bu dönemde
mecliste 5 Diyarbakır mebusu varken Diyarbakır doğumlu olmayan ve Diyarbakır’ı
da en az bilen Hacı Şükrü Efendi’nin aileye kefil olması ve Ekrem Cemilpaşa’nın
affedilmesi için yoğun bir şekilde talepte bulunması ilginçtir. Dönemin diğer Diyarbakır mebuslarının bu konudaki hiçbir ricası ve önerisi olmazken Hacı Şükrü
Bey’in sanki yıllardır Diyarbakır’da yaşıyormuş ve aileyi çok iyi tanıyormuş gibi
94
A: III-7, D: 18, F: 7.
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
443
sahiplenmesi dikkat çekmektedir. Askerlikten mebus olarak seçilen Hacı Şükrü’nün
bürokraside ve Mustafa Kemal Paşa nezdinde önemli bir yere sahip olduğunu bilen
Cemilpaşa ailesi meseleyi Diyarbakır Mebusu Hacı Şükrü Bey üzerinden meseleyi
çözmeyi tercih etmiş olmalıdır. Diğer milletvekillerinin Cemilpaşa ailesi ve Ekrem
Cemilpaşa’yı yakından tanıdıkları için meseleyi sahiplenmemesi ya da nüfuzlarının yetersiz olması nedeniyle Hacı Şükrü Bey vasıtasıyla meselenin ailenin talebi
doğrultusunda çözüme kavuşması talep edilmiştir. Ancak yukarıda da ifade edildiği
üzere gerek Diyarbakır eşrafının ve gerekse de Hacı Şükrü Bey’in konuya ilişkin
telgrafları büyük ölçüde tarihi hakikatlerle örtüşmemektedir.
Ekrem Cemilpaşa hakkında beraat kararının verilmesi üzerine 5 Mart 1922
tarihinde Diyarbakır’dan “Ankara Büyük Millet Meclisi Reisi Gazi Müşir Devletlü
Fehametlü Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine” başlığı ile bir telgraf çekilmiştir. Bu
telgrafta, Belediye Reisi İhsan Hamid, Nakibüleşraf Bekir Sıdkı, Müftüzade Şeref,
Behram Paşazade Arif, Şeyh Ömer, meşayihten Azmi, Güranizade Memduh, ulemadan Said, Hayalizade Kamil, Cercis Ağazade Aziz gibi şehrin belediye başkanı, din
adamları, eşraf ve ulemadan oluşan bir heyet Ekrem Cemilpaşa’nın beraat kararına
dair İstiklal Mahkemesinin verdiği karardan dolayı şükranlarını arz etmişlerdir.
Telgrafta, bazı kötü niyetli kişilerin Ekrem Cemilpaşa hakkındaki suçlamalarının
neticesi olarak tahkir ve muhakeme edildiği vurgulanmıştır. Bu konuda Mustafa Kemal Paşa’ya karşı en samimi şükranlar arz edildikten sonra Diyarbakır’da
“yüce menfaatlerine aykırı olacak hiçbir hareketin burada gerçekleşmesinin mevcut
olamayacağını temin edenleriz” denilerek Diyarbakır’da ayrılıkçı fikirlerin taban
bulmadığını ve toplumun tamamen devletin yanında yer aldığı ifade edilmiştir95.
Cemilpaşa ailesinin, şehir eşrafının, Hacı Şükrü Bey’in, muhtemelen Diyarbakır Valisi Hüseyin Mazhar Bey’in ve Elcezire Cephesi Kumandanı Nihat Paşa’nın
talebini ve dönemin şartlarını dikkate alan Mustafa Kemal Paşa, Diyarbakır Valisi
Hüseyin Mazhar Bey’e gönderdiği 19 Mart 1922 tarihli yazıda, Cemilpaşazade
Ekrem hakkında “ailece fazla endişe etmesine gerek olmadığını”, bunun münasip
bir şekilde aileye anlatılmasını rica etmiştir96. Bu talimat üzerine Hüseyin Mazhar
Bey, aile ile bir görüşme yapmıştır. Hüseyin Mazhar Bey, iki gün sonra Türkiye
Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği 21 Mart 1922 tarihli cevabi yazıda, Diyarbakır eşrafından Kasım Bey’in oğlu Ekrem’in beraatının
Cemilpaşa ailesine münasip surette bildirildiği ifade edilmiştir. Ayrıca Mazhar Bey,
bu münasebetle ailenin Mustafa Kemal Paşa’ya minnet ve şükranlarını dile getirmiş, meselenin de bu şekilde bertaraf edilmesinin siyasi menfaatlere daha muvafık
95
96
A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-1
A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-8
444
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
olduğuna dikkat çekmiştir97. Cemilpaşazade Kasım Bey de “Büyük Millet Meclisi
Reisi Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine” başlığı ile gönderdiği 23 Mart 1922
tarihli yazıda, vilayet makamının delaletiyle Ekrem hakkında verilen haberin aileyi
sevinç ve mutluğa gark ettiğini, bu nedenle şükran ve tebriklerini ifade etmiştir98.
Bir Nolu Ankara İstiklal Mahkemesi heyeti tarafından Büyük Millet Meclisi Reisi
Mustafa Kemal Paşa’ya gönderilen 25 Mart 1922 tarihli yazıda Ekrem Cemilpaşa
hakkındaki iddialarla ilgili kısaca bilgi verilmiştir. Buna göre Diyarbakır eşrafından
Cemilpaşazade Kasım Beyin oğlu Ekrem Bey’in “vatanın bir kısmını İngiliz himayesi altında ayrı bir hükümet şeklinde Osmanlı camiasından ayırmağa uğraşmak
suretiyle zanlı” olarak yargılandığı dile getirilmiştir. Yazının devamında Ergani
Madeni Mutasarrıfı Aziz Bey’in konuya ilişkin devlet makamlarına sunduğu deliller
ve Cemilpaşazade Ekrem’in Elcezire Cephesi Kumandanı Nihat Paşa tarafından
yakalandığı ilave edilmiştir99. Bu süreçte yoğun bir yazışma yapılmıştır. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Mustafa Kemal Paşa imzasıyla Ankara
İstiklal Mahkemesi Riyasetine gönderilen 13 Nisan 1922 tarihli yazıda konuya
ilişkin Elcezire Cephesi Kumandanlığından gelen tahkikat evrakının mahkemeye
gönderildiği belirtilmiştir100. Aynı gün Mustafa Kemal Paşa, Elcezire Cephesi Kumandanlığına gönderdiği 13 Nisan 1922 tarihli yazıda Cemilpaşazade Ekrem’e ait
Mülazım Halil Efendi’nin göndermiş olduğu tahkikat evrakının Ankara İstiklal Mahkemesine tevdi edildiği bildirilmiştir101. Mustafa Kemal Paşa’nın konuyu bizzat takip
ettiği, ilgili makamlara doğrudan yazı yazdığı ve talimat verdiği anlaşılmaktadır.
Cemilpaşazade Kasım Bey, alınan beraat haberinden duyulan memnuniyeti
ve devlete olan sadakatini “Büyük Millet Meclisi Hükümeti Reis-i Alîsi Müşir
Gazı Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine” başlığı ile gönderdiği 3 Mayıs 1922 tarihli
telgrafta şöyle dile getirmektedir:
“Ekrem bendelerinin mazhar-ı berât olduğunu istibşâr ettik. Te‘âlî-i dîn vatanımıza memleketde adâlet fikr-i mukaddesesinin taʻmîmine ma‘tûf olan ve bütün
âlem-i İslâmın şükrân ve minnetdârîsini tevellüd eden mesa‘î-i hârikalarının muvaffakiyyât-ı mütevâliye ile şâşaa rûz olması de‘avât-ı sâdikânesini bütün efrâd-ı
âilemizle bu vesile ile ale’t-tekrâr edâ etmiş olduğumuzun ve âtıfet-i vâkı‘a-i fahîmâ-
97
98
99
100
101
A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-6
A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-5
A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-7
A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-4
A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-3
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
445
nelerinin umûmen ve ebediyyen minnetkârî kaldığımızı arz-ı şükrân ve imtidâdına
arzıyla te’yîd-i merbûtiyyet ve ubudiyet eyleriz”102.
Yukarıda da görüldüğü üzere Cemilpaşazade Kasım, bu süreçte Mustafa
Kemal Paşa’ya göndermiş olduğu telgraflarda “Başkumandan, Müşir ve Devletlü
Paşa Hazretleri” gibi yüksek düzeyde bir saygı ve ihtiram cümleleriyle talebini
dile getirmiş, Mustafa Kemal Paşa’nın gösterdiği inisiyatif ve fedakarlık karşısında
ailenin şükranlarını ifade etmiştir. Telgraflarda oğlu Ekrem’i tanımlarken genellikle
bendeniz (köleniz) ifadesi kullanılmakta, Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğindeki
Millî Mücadele’den “mukaddes mücadele” diye bahsetmektedir. Bu konuda her
türlü fedakârlığı ve sadakati göstermeye hazır olduklarını tekrarlamaktadır. Oysa
1919 yılı ortalarında Cemişapazade Kasım Bey, Kürt milletini Osmanlı Devleti ve
Türklerin zulüm ve esaretinden kurtarmak için çalışmanın farz olduğunu söylüyor,
tüm nüfuzunu kullanarak şehrin önde gelenleri ve ahaliyi kendi yanına çekmeye
çalışıyordu. Kasım Bey’in geceli gündüzlü çalışarak Kürtleri Osmanlı camiasından ayırmağa çalıştığı dile getiriliyordu. Devletin ve milletin istikbalinin büyük
ölçüde belirsiz olduğu kritik dönemlerde Mustafa Kemal Paşa’nın tüm çağrılarına
Cemilpaşazade Kasım Bey, sadece bir telgrafla cevap vermiştir. Bununla birlikte
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti seçimlerine iştirak ederek mümkünse cemiyetin başına
geçmeyi, mümkün değilse de zahiren hükümet taraftarı görünmeyi tercih etmiştir.
Bu süreçte 13. Kolordu Kumandan Vekili Cevdet Bey ve Erkânı Harbiye Reisi
Halit Bey ile Diyarbakır Vali Vekili Mustafa Nadir Bey, Cemilpaşazadeler hakkında
onların zahiren hükümet taraftarı görünmekle birlikte açıktan açığa, Türk idaresine
karşı yıkıcı faaliyetlerde bulunduklarını hatta bu gibi kişilerin hiçbir surette yola
getirilemeyeceğinden yakınmaktadır. Bu kişilerin bizzat tehcir ve taktil meselesiyle
de alakadar oldukları halde takipten kurtulmak için idarenin değişmesini istedikleri,
bununla birlikte kendileri gibi düşünmeyen Müdafaa-i Vatan/Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti mensuplarını da tehcir ve taktil ile itham ettikleri dile getirilmektedir.
Ekrem Cemilpaşa Ankara’da dört ay tutuklu kaldıktan sonra mahkeme tarafından beraatına karar verilmişse de üç ay Ankara’da zorunlu ikamete tabi tutulmuştur. Sonunda Ekrem Cemilpaşa Ankara’dan Diyarbakır’a gönderilmiştir. Bunun
üzerine Kasım Bey, Ekrem Cemilpaşa’nın Diyarbakır’a ulaşması nedeniyle gönderdiği 29 Temmuz 1922 tarihli telgrafta, “Lütf-i celîl-i kumandanlarının ile’l-ebed
müstağrak-ı minnet ve şükran olan bütün ailemiz erkânı Ekrem bendelerini bugün
ağûşunda görmekle müftahirdir” diyerek memnuniyetini dile getirmiştir. Cemilpaşazade Kasım, cümlenin devamında ise “Hükûmet-i milliyyemizin timsâl-i saâdet
102 A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-2
446
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
ve meftûnu olan zât-ı sâmîlerinin âmâl-i mukaddese-i fahîmâneleri uğrunda her
an ibrâz-ı fedâkârîye hazır bulunduğumuzu lâ yezâl (zeval bulmaz) ubudiyetimize
terdîfen hâk-i pâ-yı sâmîlerine arz eylerim”103 diyerek Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğindeki mücadele “mukaddes dava” olarak tanımlamış, bu konudaki fedakârlık
ve sadakatlerinin ebedi olacağını dile getirmiştir.
Ekrem Cemilpaşa’nın yargılanmasına ve beraatına ilişkin dönemin yazışmaları ile Cumhurbaşkanlığı arşivinden konuya ilişkin temin ettiğimiz belgeler Ekrem
Cemilpaşa’nın yıllar sonra yazdığı “Muhtasar Hayatım” adlı eserdeki bilgilerle
tabana tabana zıtlık ifade etmektedir. Faaliyetleri, bağlantıları ve gerçekleştirdiği
eylemler dikkate alındığında İstiklal Mahkemesinde “idamla yargılanacak” olan
Ekrem Cemilpaşa, hem bireysel talebi, hem de ailesinin ve farklı çevrelerin bu
konudaki ricaları ile devlet yetkililerinin talebi üzerine mesele kısa süreli bir tutukluluktan sonra beraatla sonuçlanmıştır. Ekrem Cemilpaşa’nın hatıralarında Millî
Mücadele taraftarı olduğu gerekçesi ile ağır hakaretlerde bulunduğu kişilerin dahi
onun beraat etmesinde büyük bir katkısının olduğunu da ifade etmek gerekiyor.
Ancak Ekrem Cemilpaşa, hatıralarında Kürt istiklal davası için yoğun bir mücadele verdiğini dile getirerek gelecek nesillere kendisini model gösterirken, dönemin
kayıtlarında hakikatin hiç de öyle olmadığını açıkça görmek mümkündür. Hal böyle
iken Ekrem Cemilpaşa “Muhtasar Hayatım” adlı eserinde Ankara’da ikamet ettiği
süre zarfında Diyarbakır’da görevli iken Mustafa Kemal Paşa’nın karargâhında
tanığı komutan ve zabitlerin ona “Çankaya’ya gittin mi? Gazi’yi ziyaret ettin mi?
sorularına ehemmiyet vermeyip tenezzül edip Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret etmediğini gururla ifade etmektedir. Sonunda kendisinin sert kafalığının Mustafa
Kemal Paşa’nın kuvvet ve kudretine galip geldiğini, nihayet Diyarbakır’a gitmesi
için emir verildiğini iddia etmektedir104. Ekrem Cemilpaşa, gerçeğe aykırı bu tutumu ile bir kahramanlık hikâyesi ortaya koymaya çalışmaktadır. Oysa bu süreçte
Diyarbakır’dan gönderilen tavsiye ve taleplerin Mustafa Kemal Paşa’nın olaya
müdahil olmasına sebep olduğu, önce Ekrem’in beraatına dair kararın çıktığı daha
sonra da Diyarbakır’a dönmesine izin verildiği görülmektedir.
Ekrem Cemilpaşa Diyarbakır’a dönünce Şeyh Said liderliğindeki 1925 isyanı
sırasında tutuklanıncaya kadar geçen üç yıl boyunca çoğunu babasının sekiz köyüne
nezaret etmek, köylerdeki işlerine yardımcı olmakla geçirmiştir. Daha sonra Ekrem Cemilpaşa, Şeyh Said olayı üzerine tutuklanarak Şark İstiklal Mahkemesinde
yargılanmıştır105. Yargılama neticesinde on yıl ağır hapis cezasına çarptırılmıştır.
103 A: III-10-a-2, D: 43, F: 213
104 Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 61.
105 Son Saat, 28 Şevval 1343 (22 Mayıs 1925).
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
447
Kastamonu Cezaevi’ne gönderilen ve üç buçuk yıllık mahkûmiyetinin ardından
1928’de tahliye edilen Ekrem Cemilpaşa, tahliyesinin ardından üç ay Kastamonu’da, altı ay da İstanbul’da zorunlu ikamete tabi tutulmuştur. 1929’da Diyarbakır’a
döndükten sonra Suriye’ye gitmiş ve Halep’te Kürt aydınları tarafından kurulan
Hoybun cemiyetine katılarak Türkiye aleyhinde faaliyetlerine devam etmiştir106.
Hayatı yoğun bir şekilde siyasi olayların ve mefkûrenin gölgesinde geçen hatta bu
konuda önemli bir aktör olan Ekrem Cemilpaşa 31 Aralık 1974 tarihinde Şam’da
hayatını kaybetmiştir.
Sonuç ve Öneriler
Mustafa Kemal Paşa, 16. Kolordu ve 2. Ordu Kumandanı iken Kürt eşraf, din
adamı ve aşiret liderleriyle adeta kardeşlik derecesinde bir yakınlık geliştirmiştir.
Bu kapsamda Cemil Paşa Konağında misafir olmuş, aile fertleri ile yakın ilişki kurmuştur. Bu yakın ilişki Birinci Dünya Savaşı ile sınırlı kalmayacak Millî Mücadele
döneminin en kritik dönemlerinde de devam edecektir. Cemilpaşa ailesine mensup
bazı gençler daha I. Dünya Savaşı esnasında iken Kürt milliyetçiliği istikametinde
siyaset yapmış, bu düşünceyi içten içe çevresine yaymaya çalışmıştır. Bu kişilerin
başında Ekrem Cemilpaşa gelmektedir. Ancak buna rağmen Diyarbakır halkının
kahir ekseriyeti hem Birinci Dünya Savaşı esnasında hem de Millî Mücadele sırasında devletin yanında yer almış, ülkenin parçalanmasını hedefleyen işgallere karşı
mitingler ve gösteriler yapmıştır. Bu süreçte Diyarbakır’dan çekilen telgraflarda
İslam kardeşliğine vurgu yapılmış, iki millet arasındaki kadim ve tarihi bağlara
dikkat çekilerek ayrılık teşebbüslerinin maksadına ulaşamayacağı, bu konuda ölümün ayrılığa tercih edileceği ifade edilmiştir. Bunun yanı sıra Kürtleri Türklerden
diğer bir ifade ile Osmanlı Devleti/Türkiye Cumhuriyeti’nden ayırmaya çalışan
çevrelere rağbet edilmemiştir. Birinci Dünya Savaşı ve Millî Mücadele döneminde
aşiret reisleri, din adamları, eşraf ve ahalisi ile Diyarbakırlılar, hem maddi hem de
manevi olarak devlete destek sunmuş, İngiliz, Fransız, Rus ve Ermeni işgallerine
tepki göstermiştir. Bu süreçte İngiliz ve Fransız istihbarat subaylarının Kürtleri ayrıştırmayı tasarlayan siyasetine karşı “Biz gölgesinde yaşadığımız bayrağın gölgesi
dışında yaşamak istemiyoruz, kanlarımızın son damlasına kadar Hilafet ve Saltanata
bağlı kalacağız” diyerek tepki göstermiştir. Bunun yanı sıra ecnebilerin amacının
Ayasofya’nın başındaki hilali indirip yerine haç takmak olduğuna vurgu yapılarak
buna rıza göstermeyeceklerini, İtilaf Devletlerinin bölgede oluşturmak istedikleri
oyunların sahnelenmesine seyirci kalmayacaklarını ve Anadolu’nun Endülüs’ün
kaderini yaşamasına rıza göstermeyeceklerini açıkça deklare etmişlerdir. Bu has106 Işık, Ekrem Cemilpaşa, s. 13-14.
448
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
sasiyetle Millî Mücadele döneminde kazanılan askeri zaferler şehirde görkemli bir
şekilde kutlanmıştır. Millî Mücadele’den sonra meydana gelen Şeyd Said olayında
dahi Diyarbakır merkezi toplu bir isyan kalkışmasına sahne olmamış ve güvenlik
kuvvetlerine karşı mücadele edilmemiştir. Bununla birlikte kimlik siyaseti ve keskin
milliyetçilik vurgusunun hangi kesimden gelirse gelsin genel bir kabul görmediği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda ne ayrılıkçı örgütlerin Kürtleri, Türklerden ve
Türk idaresinden koparmayı merkeze alan siyaset ve faaliyetler ne de bazı hükümetlerin Kürtleri yok sayma ve asimilasyon politikası rağbet görmemiştir. Ancak
bu kapsamdaki siyaset ve faaliyetler iki toplum arasındaki kadim ilişkilere büyük
zararlar vermiştir. Bu nedenle ayrılıkçı ve ayrıştırıcı söylem ve siyaset tarzının
büyük bedellere ve sıkıntılara sebebiyet verdiğini söylemek mümkündür. Özellikle
erken Cumhuriyet döneminde benimsenen yönetim tarzı ve uygulamalar bölgede
bir takım rahatsızlıklara neden olmuş, devlete sadık olan bazı kesimleri de devlete
küstürmüştür. Bu nedenle sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; kuşatıcı, kutsala değer
veren ve liberal bir aklın egemen olduğu siyaset tarzının Diyarbakır’ın gelecek
tasavvurunun inşasında etkili olacağını söylemek mümkündür.
KAYNAKÇA
Osmanlı Arşivi, Cumhuriyet Arşivi, Cumhurbaşkanlığı Arşivi, ATASE Arşivi.
A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-3
A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-4
A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-5
A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-6
A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-7
A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-8
ATASE, ATAZB, K. 1, G. 22, B.1-2.
ATASE, ATAZB, K. 10, G. 4, B. 1
ATASE, ATAZB, K. 11, G. 32, B.1-2.
ATASE, ATAZB, K. 30, G. 70, B. 1.
ATASE, İSH, K. 30, G. 42, B. 42-1.
ATASE, İSH, K. 48, G. 56, B. 56-1.
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
449
BOA, DH. EUM, AYŞ, 27/136
BOA, DH. EUM. AYŞ, 33/74
BOA, DH. SAİD. d, 4/106.
BOA, DH. ŞFR, 103/138.
BOA, DH. ŞFR, 629/101.
BOA, DH. ŞFR, 632/93.
BOA, DH. ŞFR, 633/5.
BOA, DH. ŞFR, 633/53.
BOA, DH. ŞFR, 632/84.
BOA, DH. ŞFR, 637/60.
C.A: A-III:11, D: 48, F: 16-1.
Kitap, Makale, Dergi, Meclis Zabıtları ve Gazeteler
Anadolu’da Yenigün, 13 Kanun-ı Sani 1338 (13 Ocak 1922).
Anadolu’da Yenigün, 13 Kanun-ı Sani 1338 (16 Ocak 1922).
Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler IV, Genelkurmay Atase Başkanlığı Yayınları,
Ankara, 1996
Atatürk, Mustafa Kemal, Nutuk (Vesikalar), Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1969,
C.III.
Atatürk’ün Bütün Eserleri (1915-1919), Kaynak Yayınları, İstanbul, 2003, C.II.
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları, İstanbul,
1945.
Beysanoğlu, Şevket, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Ankara, 1998, C.II.
Bozan, Oktay, “Diyarbakır Kürt Teali Cemiyeti’nin Faaliyetleri”, Tanzimat’tan
Günümüze Diyarbakır, Editörler: Oktay Bozan, Hakan Asan, Hatip Yıldız,
Mehmet Salih Erpolat, Manas Yayınları, Ankara, 2019, Cilt: 2, s. 405-430.
Bozan, Oktay, Milli Mücadele Döneminde Diyarbakır 1918-1923, Çizgi Yayınları, İstanbul, 2022.
Bozan, Oktay, Milli Mücadele Döneminde Elazığ, Çizgi Yayınları, Konya, 2023.
450
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
Cemilpaşa, Ekrem, Muhtasar Hayatım, Avesta Yayınları, İstanbul, 2016.
Cemilpaşa, Kadri (Zınar Silopî), Doza Kürdistan (Kürdistan Davası), Kürt Milletinin 60 Yıllık Esaretten Kurtuluş Savaşı, Sadeleştiren ve Notlayarak Yayına Hazırlayan: Mehmet Bayrak, Özge Yayınları, Ankara, 1991.
Çalışlar, İzzettin, On Yıllık Savaş, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2010.
Çelik, Kemal, “Millî Mücadele’de İç İsyanlar, Vatana İhanet Kanunu ve İstiklal
Mahkemeleri”, Atatürk Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk
Yolu Dergisi, Sayı: 40, Kasım 2007, s. 569-613.
Erdeha, Kamil, Millî Mücadelede Vilayetler ve Valiler, Remzi Kitabevi, İstanbul,
1975.
Goloğlu, Mahmut, Sivas Kongresi, Başnur Matbaası, Ankara, 1969.
Göğem, Ziya, Kurmay Albay Dadaylı Halit Beğ Akmansu (1884-1953), Halk Basımevi, İstanbul, 1954.
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi Yayını,
Sayı:5, Eylül 1953.
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi
Yayını, Sayı: 6, Aralık 1953. ,
Işık, Selahaddin Uğur, Ekrem Cemilpaşa, Avesta Yayınları, İstanbul, 2019.
Işık, Selahaddin Uğur, Kadri Cemilpaşa, Bir Kürt Milliyetçisinin Portresi, Avesta
Yayınları, İstanbul, 2015.
Jîn Kovara Kurdî-Tırkî/Kürtçe-Türkçe Dergi (1918-1919), C. V.
Kansu, Mazhar Müfit, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, TTK,
Ankara, 1988.
Kırzıoğlu, Fahrettin, Bütünüyle Erzurum Kongresi, Kültür Ofset Yayınları, Ankara,
1993, C. I.
Kurt, Kadir, “Ayrılıkçı Bir Cemiyet: Diyarbakır Kürt Kulübü’nün faaliyetleri ve
Kapatılması”, Atatürk Üniversitesi, Atatürk Dergisi, X, S.1, (Temmuz-2021),
s. s. 99-131.
Kutlay, Naci, İttihat Terakki ve Kürtler, Beybun Yayınları, Ankara, 1992.
Kutlay, Naci, Kürt Kimliği Oluşum Süreci, Belge Yayınları, İstanbul, 1997.
MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA
451
Lazarev, M. S., Emperyalizm ve Kürt Sorunu (1917-1923), Rusçadan Çeviren:
Mehmet Demir, Özge Yayınları, Ankara, 1989.
Malmisanij, Diyarbekirli Cemilpaşazadeler ve Kürt Milliyetçiliği, Avesta Yayınları,
İstanbul, 2004.
Malmisanij, Yirminci Yüzyılın Başında Diyarbekir’de Kürt Ulusçuluğu (1900-1920),
Vate Yayınları, İstanbul, 2010.
Meclis-i Ayan Zabıt Ceridesi, Devre: 4, Cilt: I, İçtima Senesi I, TBMM Basımevi,
Ankara, 1992.
Mesut, Ahmet, İngiliz Belgelerinde Kürdistan (1918-1958), Doz Yayınları, İstanbul,
1992.
Mevlanazâde Rıfat, Türkiye İnkılâbının İçyüzü, Haz: Metin Hasırcı, Pınar Yayınları,
İstanbul, 1993.
Millî Mücadele Döneminde Müdafaa-i Hukuk Teşkilatları, Yay. Haz: Tarihi Araştırmalar Grubu, Belgelerle Türk Tarih Dergisi, Eylül 1986, Sayı: 19, s. 8-14.
Noel, E.W.Charles, Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü, Çev: Bülent Birer,
Avesta Yayınları, İstanbul.
Öke, Mim Kemal, İngiltere’nin Güneydoğu Anadolu Siyaseti ve Binbaşı E.W.C.
Noel’in Faaliyetleri 1919, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları,
Ankara, 1988.
Öke, Mim Kemal, Musul ve Kürdistan Sorunu (1918-1926), İz Yayıncılık, İstanbul,
1995.
Sebilürreşad, 4 Mart 1336, Sayı: 461.
Son Saat, 28 Şevval 1343 (22 Mayıs 1925).
Şehitlerimiz, Osmanlı-Rus, Osmanlı-Yunan, Trablusgarp, Balkan, Birinci Dünya,
İstiklal, Kore, Kıbrıs, İç Güvenlik, Milli Savunma Bakanlığı Yayınları,
Ankara, 1998.
Tansel, Selahattin, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, MEB Yayınları, Ankara, 1977,
C. II.
Toptancı, Cemal, Çözülme Yüzyılın Serüveni, Erguvan Yayınları, İstanbul, 2018.
Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasal Partiler, İkinci Meşrutiyet Dönemi, Hürriyet
Vakfı Yayınları, İstanbul 1984, C.II.
452
ŞEHİR VE TARİH
Maziden Atiye Diyarbakır
Tütenk, Mustafa Akif, “1919 Mayısında Diyarbakır’da Kurulan Millî Cemiyet ve
Toplantıları”, Kara-Amid Dergisi, Sayı: 2, s. 327-338.
Tütenk, Mustafa Akif, Mahsul-i Leyal-i Hayatım, Defter: 1.