Academia.eduAcademia.edu

Milli Mücadeleye Muhalif Bir Portre Ekrem Cemilpaşa

2024, Ensar Yayınları

Mustafa Kemal Paşa, 16. Kolordu ve 2. Ordu Kumandanı iken Kürt eşraf, din adamı ve aşiret liderleriyle adeta kardeşlik derecesinde bir yakınlık geliştirmiştir. Bu kapsamda Cemil Paşa Konağında misafir olmuş, aile fertleri ile yakın ilişki kurmuştur. Bu yakın ilişki Birinci Dünya Savaşı ile sınırlı kalmayacak Millî Mücadele döneminin en kritik dönemlerinde de devam edecektir. Cemilpaşa ailesine mensup bazı gençler daha I. Dünya Savaşı esnasında iken Kürt milliyetçiliği istikametinde siyaset yapmış, bu düşünceyi içten içe çevresine yaymaya çalışmıştır. Bu kişilerin başında Ekrem Cemilpaşa gelmektedir. Ancak buna rağmen Diyarbakır halkının kahir ekseriyeti hem Birinci Dünya Savaşı esnasında hem de Millî Mücadele sırasında devletin yanında yer almış, ülkenin parçalanmasını hedefleyen işgallere karşı mitingler ve gösteriler yapmıştır. Bu süreçte Diyarbakır’dan çekilen telgraflarda İslam kardeşliğine vurgu yapılmış, iki millet arasındaki kadim ve tarihi bağlara dikkat çekilerek ayrılık teşebbüslerinin maksadına ulaşamayacağı, bu konuda ölümün ayrılığa tercih edileceği ifade edilmiştir. Bunun yanı sıra Kürtleri Türklerden diğer bir ifade ile Osmanlı Devleti/Türkiye Cumhuriyeti’nden ayırmaya çalışan çevrelere rağbet edilmemiştir. Birinci Dünya Savaşı ve Millî Mücadele döneminde aşiret reisleri, din adamları, eşraf ve ahalisi ile Diyarbakırlılar, hem maddi hem de manevi olarak devlete destek sunmuş, İngiliz, Fransız, Rus ve Ermeni işgallerine tepki göstermiştir. Bu süreçte İngiliz ve Fransız istihbarat subaylarının Kürtleri ayrıştırmayı tasarlayan siyasetine karşı “Biz gölgesinde yaşadığımız bayrağın gölgesi dışında yaşamak istemiyoruz, kanlarımızın son damlasına kadar Hilafet ve Saltanata bağlı kalacağız” diyerek tepki göstermiştir. Bunun yanı sıra ecnebilerin amacının Ayasofya’nın başındaki hilali indirip yerine haç takmak olduğuna vurgu yapılarak buna rıza göstermeyeceklerini, İtilaf Devletlerinin bölgede oluşturmak istedikleri oyunların sahnelenmesine seyirci kalmayacaklarını ve Anadolu’nun Endülüs’ün kaderini yaşamasına rıza göstermeyeceklerini açıkça deklare etmişlerdir. Bu hassasiyetle Millî Mücadele döneminde kazanılan askeri zaferler şehirde görkemli bir şekilde kutlanmıştır. Millî Mücadele’den sonra meydana gelen Şeyd Said olayında dahi Diyarbakır merkezi toplu bir isyan kalkışmasına sahne olmamış ve güvenlik kuvvetlerine karşı mücadele edilmemiştir. Bununla birlikte kimlik siyaseti ve keskin milliyetçilik vurgusunun hangi kesimden gelirse gelsin genel bir kabul görmediği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda ne ayrılıkçı örgütlerin Kürtleri, Türklerden ve Türk idaresinden koparmayı merkeze alan siyaset ve faaliyetler ne de bazı hükümetlerin Kürtleri yok sayma ve asimilasyon politikası rağbet görmemiştir. Ancak bu kapsamdaki siyaset ve faaliyetler iki toplum arasındaki kadim ilişkilere büyük zararlar vermiştir. Bu nedenle ayrılıkçı ve ayrıştırıcı söylem ve siyaset tarzının büyük bedellere ve sıkıntılara sebebiyet verdiğini söylemek mümkündür. Özellikle erken Cumhuriyet döneminde benimsenen yönetim tarzı ve uygulamalar bölgede bir takım rahatsızlıklara neden olmuş, devlete sadık olan bazı kesimleri de devlete küstürmüştür. Bu nedenle sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; kuşatıcı, kutsala değer veren ve liberal bir aklın egemen olduğu siyaset tarzının Diyarbakır’ın gelecek tasavvurunun inşasında etkili olacağını söylemek mümkündür.

aziden Atiye Diyarbakır,” Diyarbakır’ın tarihsel, kültürel ve sosyal yapısını derinlemesine inceleyen kapsamlı bir çalışmadır. Bu eser, şehrin tarihsel süreçteki karakteristik özelliklerinin oluşumunu ve gelişimini akademik bir titizlikle ele alarak, okuyucuyu Diyarbakır’ın geçmişten günümüze uzanan serüvenine tanık olmaya davet ediyor. M “ Kitap, Asur döneminden başlayarak Bizans-Sâsânî savaşları, Moğol İlhanlıları dönemi ve Osmanlı Devleti’nin idaresi altındaki Diyarbakır’ı detaylandırıyor. Doğal afetler ve salgın hastalıklar, kütüphaneler, seyahatnameler ve sosyal hayat gibi çeşitli konularla şehrin demografik ve kültürel yapısını gözler önüne seriyor. Osmanlı döneminde Müslim-Gayrimüslim ilişkileri, Amid Kalesi direnişi, 19. yüzyılda idari ve ekonomik yapısı gibi önemli konular da bu eserde yer buluyor. Ayrıca, İranlı seyyahların gözünden Diyarbakır, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e yerel basın ve Milli Mücadele dönemine dair çalışmalar da kitabın zengin içeriğini oluşturuyor. “Maziden Atiye Diyarbakır,” tarihçiler, akademisyenler ve Diyarbakır’ın tarihine ilgi duyan herkes için vazgeçilmez bir kaynak olacaktır. Bu çalışma, şehrin tarihsel dönüşümünü ve sosyo-kültürel dinamiklerini anlamak isteyenler için derinlemesine bir inceleme sunacaktır. ENSAR NEŞRİYAT TİC. A.Ş. © Eserin her türlü basım hakkı anlaşmalı olarak Ensar Neşriyat’a aittir. ISBN: 978-625-6132-05-4 Sertifika No: 50201 Kitabın Adı Diyarbakır’ın Gelecek Tasavvuru Şehir ve Tarih Maziden Atiye Diyarbakır Editörler Ali KARAKAŞ Abdusselam ERTEKİN Siracettin ASLAN Yayın Yönetmeni Hüseyin KADER Adem SAYDAN Kapak Halil YILMAZ Baskı-Cilt ÇINAR MAT. ve YAY. SAN. TİC. LTD. ŞTİ. 100. Yıl Mahallesi Matbaacılar Caddesi Ata Han No:34 / 5 Bağcılar - İSTANBUL Tel: 0212 628 96 00 - Faks: 0212 430 83 35 Sertifika No: 45103 1. Basım Temmuz 2024 İletişim Ensar Neşriyat Tic. A.Ş. Düğmeciler Mah. Karasüleyman Tekke Sok. No: 7 Eyüpsultan / İstanbul Tel: (0212) 491 19 03 - 04 Faks: (0212) 438 42 04 www.ensarnesriyat.com.tr [email protected] MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA Oktay BOZAN* GİRİŞ Türkler, Anadolu’yu yurt edindiği 11.yüzyıldan günümüze kadar zaman zaman büyük sakıntılarla karşılaşmış ve beka mücadelesi vermiştir. Haçlı Seferleri, Moğol istilası, Birinci Cihan Harbi ve Millî Mücadele bunların önde gelenleridir. Buhranlı ve kriz dönemlerinde insanların nasıl bir tutum takınacağı değişmektedir. Bazıları mensubu olduğu devlete, hükümete, vatanına ve değerlerine bağlı kalıp açıktan tutum takınır, gerekirse kanının son damlasına kadar mücadele ederler. Bir kısmı da idaresi altında yaşadığı devletin ve iktidarın aleyhinde faaliyette bulunur, yıkıcı emellerini hayata geçirmeye çalışır, hatta yabancı devletlerin kendi ülkesini işgalini bile arzular. Zihni sömürgeleştirilmiş veya idaresi altında yaşadığı devletin yanlış politikalarından bîzar olmuş bu kişiler/çevreler kendi menfaatlerini müstevlilerin emelleriyle tevhit ederler. Bu kapsama giren mankurtlaşmış kişiler bazen açıktan, bazen de saman altından su yürütürcesine hareket ederler. Bu iki sınıfın dışındaki üçüncü zümre ise ki bu kesim çoğu zaman çoğunluğu teşkil etmektedir. Bunlar da kaotik dönemlerde “bekle-gör” politikasını takip eder, pragmatist davranır, son raunda minderde galip gelenin safında yer almayı tercih ederler. Bu zümre çoğu zaman krizlerden hemen sonra iktidarın nimetlerinden, gerçek taraftarlardan daha fazla istifade ederler. Bu kapsamda her zaman her yerde ve millette olduğu üzere Millî Mücadele döneminde her üç kategoride yer alan insanlar da doğal olarak var olmuştur. Bu çalışmada Millî Mücadele döneminde Cemilpaşazade ailesinin bir ferdi olan Ekrem Cemilpaşa’nın takip ettiği siyaseti ve faaliyetlerini ele alacağız. Ekrem Cemilpaşa ve Cemilpaşazadeler Ekrem Cemilpaşa, Ahmet Cemil Paşa’nın oğlu Kasım Bey ile Çerkez asıllı Hayriye Hanım’ın oğlu olarak 1891 yılında Diyarbakır’da dünyaya gelmiştir. 1901 * Prof. Dr. Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, [email protected], https://orcid. org/0000-0003-0485-556X 406 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır yılında girdiği Diyarbakır’daki askeri rüşdiye okulunu 1908’de bitirmiştir. Aynı yıl amcazadeleriyle birlikte okumak için İstanbul’a giderek burada dönemin en revaç bulan İstanbul Sultanisi’nde öğrenim görmüştür. Cemilpaşa ailesine mensup çocuklar ve gençler o günkü koşullar altında çok iyi imkânlara sahipti. Ekrem, 1912 yılında İstanbul Sultanisi’nden mezun olduğu yıl İstanbul’da kurulan Kürt Talebe Hevî Cemiyetine üye olmuş ve küçük yaşına rağmen cemiyetin etkili yöneticileri arasına girmeyi başarmıştır. İstanbul Sultanisi’nden mezun olduktan sonra amcazadeleriyle birlikte gittiği Avrupa’da önce İsviçre’nin Lozan şehrinde tıp eğitimi almış, ardından Belçika’nın Gent şehrinde ziraat mühendisliği bölümünde okumuştur. 1913’de Avrupa’nın önemli şehirlerinden Lozan’da öğrenimine devam ederken Kürt Talebe Hevî Cemiyeti Lozan Şubesi’nin başkanlığını yapmıştır1. Böylece ilk kez bir Kürt örgütünün Osmanlı Devleti sınırları dışında bir şubesi açılmış olur2. Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine Ekrem Cemilpaşa da diğer Osmanlı öğrencileri ve aydınları gibi 1915’de İstanbul’a çağrılmıştır. İstanbul’da üç ay süren ihtiyat zabiti eğitimini birincilikle tamamladıktan sonra topçu olarak kısa bir süre Çanakkale cephesinde kalmış, ardından Kafkas Cephesine gönderilmiştir. Sivas’ta altı ay, Erzurum’da bir yıl kaldıktan sonra Muş’ta görevlendirilen Ekrem Cemilpaşa, 16. Kolordu Kumandanı Mustafa Kemal Paşa’nın komutası altında Rus ordusuyla giriştiği Kozma Dağı savaşında yaralanarak Diyarbakır Hastanesine gönderilmiştir. Kendi beyanına göre Diyarbakır’da Mustafa Kemal Paşa’nın şifre zabiti ve yaveri olarak görev yaptıktan sonra 2. Ordu Kumandanlığı karargâh kumandan muavinliğine getirilen Ekrem, Mustafa Kemal Paşa’nın Suriye-Filistin cephesinde görevlendirilmek üzere Şam’a gönderilmesinin ardından kısa bir süre sonra aynı cephede görevlendirilmek üzere Halep’e gönderilmiştir3. Her ne kadar Ekrem Cemilpaşa, 2. Ordu Kumandanı Mustafa Kemal Paşa’nın önce şifre zabiti ve yaveri daha sonra da Karargâh Kumandan Muavinliği yaptığını iddia etse dönemin yazışmaları ve başka hatıralar ile Ekrem Cemilpaşa’nın yargılanması ve affedilmesi sürecindeki hiçbir yerde söz konusu görevlere yer verilmemiştir. Bu nedenle Ekrem Cemilpaşa’nın bahsettiği görevlerin gerçeği yansıttığı tartışmalıdır. Cemilpaşa ailesine adını veren ve Ekrem Cemilpaşa’nın dedesi olan Ahmet Cemil, Hacı Abdullah sülalesinden Hafız Mustafa Efendi’nin oğlu olarak 1837 yılında Diyarbakır’da doğmuştur4. Ahmet Cemilpaşa, Diyarbakır vilayeti idare 1 2 3 4 Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, Avesta Yayınları, İstanbul, 2016, s. 31. Malmisanij, Yirminci Yüzyılın Başında Diyarbekir’de Kürt Ulusçuluğu (1900-1920), Vate Yayınları, İstanbul 2010, s. 41. Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s.33-34. BOA, DH. SAİD.d, 4/106. MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 407 meclisinde, Çerkez göçmenleri ve aşiretlerin isyanı komisyonlarında, Mamuretülaziz Vilayetine bağlı Gölbaşı kazası kaymakamlığı, Malatya Livası Mutasarrıflığı, Siirt Livası Mutasarrıflığı, Yemen Vilayeti Merkez Mutasarrıflığı, Hudeyde Sancağı Mutasarrıflığı ve Taiz Sancağı Mutasarrıflığı görevlerinde bulunmuş, bunun yanı sıra Mitroviçe savaşlarına katılmıştır. Ahmet Cemil Paşa 1902 yılında Diyarbakır’da öldüğünde on bir oğlu ve dokuz eşinden sekizi hayatta idi5. Cemilpaşa ailesinin en önemli özelliklerinden biri 20. yüzyılın başlarında bir ayağı kırda, diğer ayağının kentte olmasıdır. Ailenin Diyarbakır ve çevresindeki etkinliği dedelerinin “paşa” ünvanlıyla devlet kademelerinde yüksek mevkilerde görev almasından ve geniş topraklara sahip olmasından ileri gelmekteydi6. Cemilpaşa ailesine farklı kaynaklarda 20 ile 70 arasında köyün bağlı olduğu Eğil, Silvan, Lice, Çınar ve Bismil’de arazileri olduğu iddia edilmektedir7. Nüfuzlu ve zengin bir aile olan Cemilpaşazadeler’in Anbar çayı yakınlarında Cemil Paşa köşkü ile Diyarbakır merkezinde Cemil Paşa Konağı bulunmakta idi8. Birinci Dünya Savaşı ve Ekrem Cemilpaşa Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Cemilpaşa ailesinden Avrupa’da öğrenim görmekte olan Ekrem, Kadri, Cevdet, Şemsettin ve İbrahim Beyler savaş başlayınca Osmanlı ordusu saflarında savaşmak üzere İstanbul’a dönmüş, Besim Cemilpaşa ile beraber Ekrem ve Kadri Beyler önce Kafkas Cephesine, sonra Filistin-Suriye Cephesine, Şemseddin Bey önce Çanakkale cephesine, sonra Bağdat taraflarına, Harbiye mezunlarından Yüzbaşı Besim Bey Kafkas cephesine, elektrik mühendisi olan İbrahim Bey ile Harbiye mezunu olan Üsteğmen Naim Bey ise Çanakkale cephesine gönderilmiştir9. Aynı aileye mensup bu beş kişiden Ekrem Cemilpaşa savaşta yaralanmıştır. Bunlardan Naim ve İbrahim Beyler Çanakkale cephesinde, Şemseddin Bey Bağdat çöllerinde, Besim Bey Kafkas cephesinde gerçekleştirilen Sarıkamış harekâtında şehit düşmüştür. Besim Bey’in adı Ruslarla yapılan çarpışmalarda gösterdiği cesaret nedeniyle savaşa sahne olan tepeye verilmiş ve orası “Besim Bey Tepesi” adıyla anılmıştır10. Ekrem Cemilpaşa, Genç vilayetinin Kozma dağlarında Rus topçusunun mermisiyle yaralanınca Diyarbakır Hastanesine gönderilmiştir. 5 6 7 8 9 10 Selahaddin Uğur Işık, Ekrem Cemilpaşa, Avesta Yayınları, İstanbul, 2019, s. 18-19. Malmisanij, Diyarbekirli Cemilpaşazadeler ve Kürt Milliyetçiliği, Avesta Yayınları, İstanbul, 2004, s.93. Işık, Ekrem Cemilpaşa, s. 19-20. Işık, Ekrem Cemilpaşa, s. 29. Şehitlerimiz, Osmanlı-Rus, Osmanlı-Yunan, Trablusgarp, Balkan, Birinci Dünya, İstiklal, Kore, Kıbrıs, İç Güvenlik, Milli Savunma Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1998, s. 408-410. Malmisanij, Diyarbekirli Cemilpaşazadeler ve Kürt Milliyetçiliği, s. 99. 408 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır Ekrem Cemilpaşa, Diyarbakır Hastanesinde iken 16. Kolordu Kumandanı Mustafa Kemal Paşa, 16. Kolordu Erkan-ı Harbiye Reisi İzzettin Bey (Çalışlar), 2. Ordu Erkan-ı Harbiye Reisi İsmet Bey (İnönü) Diyarbakır’daki Cemil Paşa Konağına misafir olmuşlardır. Cemil Paşa Konağı’ndaki davette ayrıca iki Alman müşavir ve dört beş yaver vardır. Bunlardan bir tanesi Ekrem Bey’in Belçika’dan tanıdığı sınıf arkadaşı, çok sevdiği hoş meşrep, şakacı Çerkez Sai idi. Hassaten İzzettin Bey, Cemilpaşa ailesinden çok memnun ve müteşekkirdir. Çanakkale ve Kafkas cephelerinde Mustafa Kemal Paşa ile birlikte görev yapan ve bir müddet Diyarbakır’da 2. Ordu Erkan-ı Harbiye Reisi olan İzzettin Bey 24 Ocak 1917 tarihli günlüğünde 1917 kışında Diyarbakır’a gelirken perişan olduklarını ve kendilerini Gernik köyündeki Cemil Paşa Konağına zor attıklarını şöyle yazıyordu: “Hava yağmurlu ve soğuk. Sabah saat 07:30’da Safyan’dan hareket ettik. Soğuk gittikçe arttı. Öğleye doğru Anbar Çayı hizasına geldiğimizde fevkalade soğuk, hafif tipi halinde kar yağıyordu. Ellerim donma derecesine gelmişti. Hatta sol elimin orta parmağı şişmişti. Anbar Çayı’nı geçip Cemil Paşa’nın Gernik köyündeki konağına canımızı zor attık. Burada bir saat kadar mola vererek acımızı dindirip yemek yedik”11. Bu günlerde sürekli Ekrem Cemilpaşa, hastane tabiplerine ziyafetler vererek iyileşme süresini uzatıyordu. Ekrem Cemilpaşa, Rus ve Ermeni işgaline karşı mücadele eden aile mensuplarını “Türklere kurban olarak vermek” şeklinde değerlendirerek Rusların bölgeyi işgalini ve Ermeni çetelerinin yaptığı katliamları görmezden gelmektedir. Bu dönemde Rus-Ermeni işgali Siirt, Silvan ve Kulp sınırlarına kadar yayılmış, bu nedenle binlerce Müslüman Kürt ve Türk hayatını kaybetmiş, büyük mağduriyet yaşamış ve ölüm yolculuğuna çıkarak binlercesi Diyarbakır, Elazığ ve Mardin’e sığınmıştır. Kendisi de bölgedeki gelişmelere bizzat şahit olmasına rağmen hatıralarında Osmanlı Devleti’nin safında mücadele ederken şehit düşen aile mensuplarını ve Kürtleri Türklere kurban olarak değerlendirmesi Ekrem Cemilpaşa’nın devlete bakışını açıkça göstermektedir. Mustafa Kemal Paşa, 16. Kolordu Kumandanlığı’ndan 2. Ordu Kumandanlığına terfi edip Diyarbakır’ı karargâh merkezi yaptığı dönemde Cemilpaşazade ailesine mensup bazı kişilerle de yakın ilişkileri olmuştur. Cemilpaşazade Mustafa, Cemilpaşazade Kasım, Cemilpaşazade Fuat ve ailenin diğer bireyleri ile samimi ilişkiler kurmuştur. Bu kapsamda Mustafa Kemal Paşa, bu günlerde daha önce tanışmış olduğu Ekrem’in babası Kasım Bey ile ilişkilerini devam ettirmiştir. Cemilpaşa ailesinin özellikle de Kasım Bey’in müteaddit davetlerine icabet etmiştir. Mustafa Kemal Paşa, 2. Ordu Komutanı iken Ekrem Cemilpaşa hala iyileşme sü11 İzzettin Çalışlar, On Yıllık Savaş, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2010, s. 205-206. MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 409 recini devam ettiriyordu. Böylece Muş cephesinden yaralı ayrılan ve savaşmaya isteksiz olan Ekrem, cepheye gönderilmemek için bilinçli olarak hastanedeki tedavi sürecini uzatmıştır. Daha sonra Van cephesine gönderilecek olan kıtasına da iltihak etmemiş ve bir sene Diyarbakır’da kalmıştır. Mustafa Kemal Paşa, gerek 16. Kolordu Kumandanlığı ve gerekse 2. Ordu Kumandanı olduğu günlerde bir kısım Kürt aşiret liderleri, din adamları, şehrin önde gelen eşrafı ile kurmuş olduğu bu yakın ilişki, halkın da kendisine olan muhabbetini artırmıştır. Özellikle Kürt aşiret liderleriyle çok samimi dostluk ilişkilerinde bulunarak bunlarla adeta kardeşlik derecesinde bir yakınlık geliştirmiştir. Kürt askeri taburunun giydiği elbise tarzında temiz giyinmiş bazı yetim Kürt çocuklarını daima arabasında beraberinde gezdirerek Kürtlere olan sevgisini gösterme çabası içerisinde olmuştur. Mustafa Kemal Paşa’nın Kürt çocuklarına göstermiş olduğu bu yakınlık Kürt halkı arasında öylesine etkisini göstermiştir ki onun aslen Kürt olduğunu söyleyenler de olmuştur12. Bu süreçte Mustafa Kemal Paşa, Kürtlerin dostluğunu kazanma adına az da olsa Kürtçe öğrenmiş ve Kürt aşiret reisleriyle zaman zaman Kürtçe konuşarak onların sempatisini kazanmaya çalışmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın Kürtlerle kurduğu sıcak diyalog, Kürtler arasında ona karşı duyulan sempatiyi artırmış, Kürtlerin Mustafa Kemal Paşa’yı kendilerinden biri olarak görmelerine neden olmuştur13. Diyarbakır’da 2. Ordu Komutanlığı karargâh kumandan muavinliğine getirilen Ekrem Cemilpaşa, Mustafa Kemal Paşa’nın Filistin-Suriye cephesinde görevlendirilmek üzere Şam’a gönderilmesinin ardından da bu görevine devam etmiş, fakat kısa bir süre sonra o da aynı cephede görevlendirilmek üzere Halep’e gönderilmiştir. 1917 kışında iki ordunun grup kumandanlığına getirilen Mustafa Kemal Paşa’nın yerine Nihat Paşa Diyarbakır’a gelmiştir. Ekrem Cemilpaşa, bu süreçte Nihat Paşa’nın maiyetinde karargâh kumandan muavini olarak devam etmiştir. Fakat Nihat Paşa, Diyarbakır’da çok kalmamış, bütün karargâh cepheden çektiği mühim kuvvetlerle Filistin cephesine geçmiştir. Ekrem Cemilpaşa da bu birliklerle Filistin’e gitmiştir. Bu dönemde Rusya’da ihtilal olmuş, Rus ordusu cepheden çekilmişti. Filistin cephesinde Ekrem Cemilpaşa’nın amcazadesi Kadri Cemilpaşa binlerce Osmanlı askeri gibi İngilizlere esir düşmüştür. Filistin-Suriye cephesinin çökmesi sonucu burada görevli Osmanlı askerlerinin esir düşmesinden yaklaşık bir ay sonra Filistin-Suriye cephesinde genel taarruza geçen İngiliz kuvvetleri Osmanlı 12 13 Kadri Cemil Paşa (Zınar Silopî), Doza Kürdistan (Kürdistan Davası), Kürt Milletinin 60 Yıllık Esaretten Kurtuluş Savaşı, Sadeleştiren ve Notlayarak Yayına Hazırlayan: Mehmet Bayrak, Özge Yayınları, Ankara, 1991, s. 59. Selahaddin Uğur Işık, Kadri Cemilpaşa, Bir Kürt Milliyetçisinin Portresi, Avesta Yayınları, İstanbul, 2015, s. 110. 410 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır ordusunu mağlup ederek işgal sahasını Şam ve Halep’e doğru ilerletmiştir. Bu esnada Filistin-Suriye cephesinde bulunan ve Nablus kentinde karargâh kurmuş olan Mustafa Kemal Paşa İngiliz ordusunun kuvvetli saldırısı karşısında daha fazla direnemeyeceğini anlayınca birliklerini Halep’in kuzeyine çekerek burada yeni bir savunma hattı oluşturmaya çalışmıştır. İngiliz kuvvetleri tarafından püskürtülen Osmanlı ordu birlikleri Halep’in kuzeyinde yeni bir savunma hattı oluşturmaya çalışırken Osmanlı Hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında Mondros Ateşkes Antlaşması imzalamıştır. Ekrem Cemilpaşa, Filistin-Suriye cephesindeki savaş sırasında Mustafa Kemal Paşa ile son kez karşılamış hüsnü kabul görmüştür. Bundan sonra mensubu olduğu kıtasına katılmadan taburu mahvolan Ekrem Cemilpaşa, Halep’e dönmüştür. Bu ortamda Osmanlı Devleti’nin ve Mustafa Kemal Paşa’nın ordusunun akıbetinin ne olacağı belli değildi. Mustafa Kemal Paşa, Halep’i terk edip Adana yolunu tuttuğu vakit Ekrem Cemilpaşa da hiç kimseye görünmeden son trenle Mardin’in yolunu tutmuştur14. Diyarbakır Kürt Kulübü’nün Faaliyetleri Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda yenilerek zayıf duruma düşmesi üzerine Hevî Cemiyeti üyeleri giderek radikalleşir. Daha önce Osmanlı Devleti sınırları içerisinde kalmak koşuluyla bazı demokratik haklar kazanmak için uğraşan bu kişiler, I. Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı Devleti’nden ayrılmayı isteyecek biçimde Kürt ulusal haklarını savunmaya başlamıştır15. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşından yenik olarak mağluplar safında yer almasından kısa bir süre sonra 1918 yılının sonunda Kürtlerin genel çıkarlarının sağlanması ve gelişimlerinin kolaylaştırılması amacıyla İstanbul’da Kürt Teâli Cemiyeti kurulmuştu. Kürt Teâli Cemiyeti, kısa bir süre sonra Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde on dokuz şube açmıştır16. Nitekim İngiltere’nin Bağdat Bürosu’ndan 26 Mart 1919’da İstanbul Yüksek Komiserliği’ne gönderilen telgrafta İstanbul’daki Kürdistan bağımsızlık hareketinde sivrilen kişilerin Mardin ve Diyarbakır ile serbest şekilde telgraf bağlantıları olduğu rapor edilmiştir. Diyarbakır’ın ileri gelen Kürtlerinin de hareketi ilerletmek için güçlü bir komite kurdukları ve benzeri bir komitenin Mardin’de de kurulacağı dile getirilmiştir17. Suriye-Filistin cephesinin çökmesi ve savaşın sonlanması üzerine 1918’de Diyarbakır’a dönen Ekrem Cemilpaşa’nın Mustafa Kemal Paşa ile olan yakın ilişkisi burada sona ermişti. Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte Halep’ten 14 15 16 17 Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 35. Jîn Kovara Kurdî-Tırkî/Kürtçe-Türkçe Dergi (1918-1919), C. V, s. 914-915. Malmîsanij, Yirminci Yüzyılın Başında Diyarbekir, s. 54. Ahmet Mesut, İngiliz Belgelerinde Kürdistan (1918-1958), Doz Yayınları, İstanbul, 1992, s. 25. MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 411 Diyarbakır’a dönen Ekrem Diyarbakır’a döndükten sonra hiç vakit kaybetmeden bölgeyi Osmanlı Devleti’nden ve Türk idaresinden koparmayı hedefleyen Diyarbakır Kürt Kulübü’nün çalışmalarına başlamıştır. Bu kapsamda 1919 yılı başlarında Diyarbakır’da Kürt Kulübü adıyla bir cemiyetin kurulduğu anlaşılmaktadır18. Diyarbakır’daki bu cemiyetin İstanbul merkezli Kürt Teali Cemiyeti ile resmi bağının ne olduğu konusu belirsizdir. Bu cemiyet, bazı kaynaklarda Kürt Kulübü, Kürt Derneği, Kürt Teali Cemiyeti, Kürdistan Teali Cemiyeti ve Kürdistan Cemiyeti şeklinde geçmektedir. Kürt Kulübü’nün resmi açılışı ve programı hakkında da sağlıklı bir bilgiye sahip değiliz. Kürt Kulübü hakkında en önemli bilgi cemiyetin önde gelenlerinden olan Ekrem Cemilpaşa’nın beyanları ile vilayet yazışmalarındaki bilgilerdir. Kürt Kulübü, İstanbul merkezli Kürt Teali Cemiyeti’nden bağımsız olarak kurulmuşsa da onun yayınlarını takip etmiş, çoğaltmış ve halka duyurmuştur. Bununla birlikte Kürt Teali Cemiyeti’nin politikası ile birebir örtüşen faaliyetlerde bulunmuş ve yöneticileriyle yakın ilişki içerisinde olmuştur. Diyarbakır merkezli böyle bir kulübün varlığına neden ihtiyaç duyulmuş ya da bu kulübü kuranlar neyi amaçlamaktadır? Bu sorunun cevabını kulübün önde gelenlerinin ifadelerinde bulmak mümkündür. Ekrem Cemilpaşa, Birinci Dünya Savaşı sonunda yakın arkadaşlarıyla birşeyler yapma gayreti içerisindedir. Bu ortamda babası Kasım Bey’e danışıldığında babası, “büyük fırsattan istifade” edilmesi gerektiğini gençlere telkin etmiştir. Kasım Bey’in “büyük fırsattan istifade” diye kastettiği nedenler üç kısımdan oluşabilirdi: I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı Devleti’nin imzalamış olduğu Mondros Mütarekesi bunlardan ilki olsa gerekti. Mondros Mütarekesi’nin yedinci ve yirmi dördüncü maddelerini uygulamaya sokmak için bir karışıklık çıkarılabilir ve müttefiklerin buraları işgali sağlanabilirdi. Zira İngilizler Urfa’ya kadar gelmiş, burayı da işgal etmişlerdi. Diyarbakır’ın ve çevre yerlerin işgali sağlandıktan sonra geriye İngiltere mandasında bir Kürdistan’ın tesis edilmesi kalacaktı. İkinci “büyük fırsat” ise ilkinden daha önemliydi ve Kürt Kulübü daha çok buna göre hareket ediyordu. Uluslararası destek, buna uymakla sağlanabilirdi. Bu fırsat Wilson İlkeleri’nin devletin sınırları içindeki diğer ulusların yaşam güvenlikleri ve özerk gelişimlerinin sağlanmasını öngören on ikinci maddesi idi. Üçüncü fırsat da bölgedeki otorite boşluğuydu. Böylece rahat hareket imkânı vardı. Bu nedenler Diyarbakır Kürt Kulübü’nün kuruluş amacını ortaya koymaktadır. Ekrem Bey’in anlatısına göre Kasım Bey “Kürt milletini zulümden, esaretten kurtarmak için çalışmanın farz olduğuna” inanmıştı19. 18 19 Diyarbakır Kürt Kulübü’nün faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Oktay Bozan, Milli Mücadele Döneminde Diyarbakır 1918-1923, Çizgi Yayınları, İstanbul, 2022, s. 208-264. Kadir Kurt, “Ayrılıkçı Bir Cemiyet: Diyarbakır Kürt Kulübü’nün faaliyetleri ve Kapatılması”, Atatürk Üniversitesi, Atatürk Dergisi, X, S.1, (Temmuz-2021), s. 102-103. 412 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır Bölgede işgalci konumunda olan düşman İngilizlerle ittifak dahi yapılmasını meşru gören Ekrem Cemilpaşa’ya göre babasının da aynı fikirde olduğuna yönelik anlatım yapmak beklenmedik bir şey olmasa gerek. Yine onun anlatımına göre Kulübün kuruluşunda en büyük role sahip olan Kasım Bey idi. Çünkü yapılacak faaliyetler için ilk elden yardım eden o olacaktı. Ekrem Cemilpaşa ve birkaç arkadaşı kendisine danıştıkları sırada, oğlunu ve arkadaşlarını gayretlendirmekten başka, ümitlerini kuvvetlendirecek ve onları sevindirecek şeyler de söylemişti. Ayrıca Kasım Bey, oğlu ve arkadaşlarına maddi-manevi yardımlarını da esirgememişti. Bu cümleden olarak ilkin kiradaki evlerinden birini kiracılarından alıp onlara vermiştir. Diğer taraftan kendi yaşındaki “güvenilir ve nüfuz sahibi” kimselerden taraftarlar kazanarak alttan alta kulübün amacını gerçekleştirmeye gayret ediyordu. Oğlu ve arkadaşları ise Kasım Bey’den aldıkları “cesaret, gayret, ihtiyat ve kemali keremi” ile çalışıyorlardı20. Gülşeni Tekkesi’nde Kürt İttihadı Propagandası Diyarbakır Kürt Kulübü’nün başını genellikle Cemilpaşazadelerden bazı kişiler çekmekteydi21. Ekrem Cemilpaşa ve birkaç arkadaşının, Ekrem’in babası Cemilpaşazade Kasım’dan da destek alarak başlattıkları ön çalışmalardan sonra Diyarbakır’daki Şeyh Ahmet Gülşeni Tekkesi’nde “bazı mühim meselelerin müzakeresi” için bir toplantı planlanır. Aleni olarak düzenlenecek olan toplantıya Vali Vekili Mustafa Nadir Bey de onay vermiş, toplantıya müftü, nakibüleşraf, müderrisler, âlimler ve eşraf davet edilmişti. Katılımı artırmak için ayrıca şehrin muhtelif yerlerine ilanlar yapıştırılmıştır. Çarşı, pazara duyuru yapılarak toplantının yapılacağı halka ilan edilmiştir. Toplantıya müftü, nakibüleşraf, şehrin tanınmış âlimleri, eşrafı, tüccarlar, memurlar, Darulmuallimin (öğretmen okulu), sanayi ve iptidai mekteplerin muallimleri, esnaf, gençler, şehir efeleri, adi ve tanınmış katiller de katılmıştı. Bu nedenle Tekkenin içi, avlusu ve civar sokaklar tıklım tıklımdı. Yaklaşık 4000 kişi toplantıya katılmıştı22. Toplantıda birçok hatip minbere çıkıp vatanperverane nutuklar irad etmiş, ilanen bağıra bağıra İstanbul’un yabancı devletler tarafından işgal edildiğine değinmiştir. Bu durumda bütün Kürtler ittihada davet edilmiştir. Aksi halde Kürdistan’ın Ermenistan olacağına dikkat çekilmiştir. Ancak bölgenin Ermenistan olmaması gayesi ile çağrılan kişilerden bazıları “Kürdistan’ı kurtarmak” konusunda müttefiktirler. Bu konuda en cesurca konuşmayı yapan Hamdi Efendi Hoca, sözlerine şöyle son 20 21 22 Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 37-38. Naci Kutlay, İttihat Terakki ve Kürtler, Beybun Yayınları, Ankara, 1992, s.283, Malmisanij, Diyarbekirli Cemilpaşazadeler ve Kürt Milliyetçiliği, Avesta Yayınları, İstanbul, 2004, s.101. S. 38-39 MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 413 verir: “cism-i âliye-i Osmaniye kangıren olmuştur. Bu mehuf (korkunç) illet bütün Osmanlı ülkesini sarmak üzeredir. Kangıren illetinin yegâne ilacı bıçaktır! Memleketin temiz parçasını, kangırenli parçadan kesmeli, kurtarmalı”23. Ancak Gülşeni Tekkesi’ndeki toplantıya katılanları tamamen bu şekilde Kürtçülük davasına gönül veren insanlar olarak değerlendirmek doğru değildir. Çünkü bu toplantıya devlet erkânın yanı sıra Kürtçülük propagandasına muhalif olan kişiler de katılmıştır. Masum ve iyi niyetli amaçlarla planlanan toplantıyı Ekrem Cemilpaşa ve bazı arkadaşları atacakları siyasi bir hareketin basamağı ve sıçrama tahtası olarak kullanmak niyetindeydi. Bu nedenle toplantıdan hemen sonra bölgenin Ermenistan olmaması için, görünürde bölgenin Osmanlı hâkimiyetinde kalması, gerçekte ise devletten koparılarak bir Kürdistan kurulması için harekete geçtiler. Gülşeni Tekkesi’ndeki toplantının bitmesinden sonra aynı gün, yaklaşık olarak kırk kişinin konuşup anlaşmasının ardından “Kürt birliği oluşturmak için” politik bir dernek kurma kararı alındı. Sözü edilen kırk kişi arasında ulema, eşraf ve tüccardan kişiler de vardı. Cemiyetler Kanunu gereğince Valiliğe resmen müracaat edilerek gerekli izinler alındı. Bu süreç için Reşat, Fikri, Ömer ve Ekrem görevlendirilmişti. İdare heyeti dört kişiden oluşan Cemiyetin resmi adı Ekrem Cemilpaşa’ya göre “Kürdistan Cemiyeti” idi. Kadri Cemilpaşa’nın verdiği bilgilere göre Cemil Paşazade Kasım yönetim kurulu başkanlığına, Ganizade Doktor Cevdet Bey 2. Başkanlığa, Cerciszade Kerim saymanlığa, Ömer, Fikri ve Ekrem yönetim kurulu üyeliklerine, Hoca Hamdi Efendi de başkan müşavirliğine seçilmiştir. Başlangıçta Ekrem Cemilpaşa Kulüp başkanı iken daha sonra Ekrem’in genç olmasının dezavantajları dikkate alınarak yapılan seçimde zaten Diyarbakır Kürt Kulübü’nün tüm ihtiyaçlarını karşılayan ve nüfuzu ile cemiyeti etkili kılmaya çalışan Kasım Bey başkan olarak seçilmiştir24. Cemiyetin önde gelenleri ısrarla Osmanlı Devleti ve Türklerin içinde bulunduğu elim durumu ve mahvoluşunu Kürtlerin kafasına iyice yerleştirmeye çalışıyordu. Bundan istifade ederek “Türk’ün boyunduruğu altında inleyen Kürtlerin eline tarihi bir kurtuluş fırsatı geçtiği propagandası” yapılıyordu. Diğer bir ifade ile Kürt Kulübü yetkililerinin bütün amacı “Osmanlı Devleti’nin münkariz olduğu tezini Kürtlere anlatmak ve onları Türk idaresinden” kurtarmaktı25. Bununla birlikte Antep, Urfa ve Maraş’ın yanı sıra İzmir ve İstanbul’un işgal altına girdiği bu sırada Ekrem ve beraberindekiler bu durumdan istifade ederek ahaliye ayrılıkçı fikirlerin 23 24 25 Kadri Cemil Paşa, Doza Kürdistan (Kürdistan Davası), s. 52; Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 38-39. Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 40-41; Kadri Cemil Paşa (Zınar Silopî), Doza Kürdistan (Kürdistan Davası), s. 53; Ziya Göğem, Kurmay Albay Dadaylı Halit Beğ Akmansu (1884-1953), Halk Basımevi, İstanbul, 1954, s. 64 Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 40-43; M. S. Lazarev, Emperyalizm ve Kürt Sorunu (1917-1923), Rusçadan Çeviren: Mehmet Demir, Özge Yayınları, Ankara, 1989, s.113. 414 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır propagandasını yapıyorlardı. Ekrem Cemilpaşa ve arkadaşları her fırsatta Osmanlı Devleti’nin ömrünü tamamladığını, bu nedenle ondan yardım beklemenin artık faydasız olduğunu söyleyerek toplumu yanına çekmeye çalışıyordu. Teslimiyetçi bir tutum sergilenirse Kürtlerin yaşadığı yerlerin de işgal edileceğini hatta bölgenin Ermenistan olacağını ileri sürüyorlardı. Ancak Ekrem Cemilpaşa’ya göre bu işi başarmak pek güçtü. Zira “Kürt cahildi ve yüzde doksanı ümmi” idi. Halkın % 90’ı da İstanbul’un İtilaf Devletleri tarafından işgal edildiğine ve Osmanlı Devleti inkıraza uğramış olduğuna inanmıyordu26. Diyarbakır halkı içerisinde Kürt Kulübü’ne destek veren ve sempati duyan kişiler olduğu kuşkusuz olmakla birlikte kamuoyunun bütünüyle bu zihniyette olduğunu iddia etmek tarihsel hakikatlere ters düşmektedir. Zira Diyarbakır halkının büyük bir ekseriyetinin Osmanlı Devleti’ne ve Hilafete sadık olduğu ve Millî Mücadele’ye de destek verdiği açıkça görülmektedir. Diyarbakır Kürt Kulübü’nün yönetim kuruluna bağlı bir propaganda grubu ile bir yayın grubu vardır. Propaganda grubu; Avukat Muhammet Efendi (Bave Tujo), Feyzi Efendizade Muhammed Efendi, Mirikâtibizade Ahmet Cemil ve Liceli Ali Efendi’den oluşmaktadır27. Diyarbakır Kürt Teâli Cemiyeti, “Gazî” (Çağrı) adıyla bir gazete yayınlamıştır. Gazî, Ekrem Cemipaşa’nın, babası Kasım ve amcası Ömer’in parasal yardımıyla satın aldığı bir matbaada basılmıştır. Bu gazetede yazanlar arasında şu kişiler vardır: Avukat Hacı Ahti28, Cemilpaşazade Cevdet, Liceli Bolşevik Ali, Mirikâtibizade Cemil ve Ganizade Reşat. İstanbul’daki Kürt Teâli Cemiyeti’nden Diyarbakır’a gönderilen gazete, dergi vb. yayınlardan gerekli görülenler bu matbaada çoğaltılarak halka dağıtılıyordu. Nusaybin, Savur, Silvan ve Lice’de derneğin şubeleri açılmıştı29. Bu süreçte Ekrem Cemilpaşa, kendileri gibi düşünmeyen Müftü İbrahim Efendi’yi “cahil, ahlaksız, haris ve menfaatperest” olarak tanımlarken, Nakibüleşrafı da “hilekâr ve iki yüzlü” olarak görüyordu. Kendi düşüncesine destek veren Hamdi Efendi gibi on kadar kişiyi “muhterem ilim adamları” olarak tanımlıyor, geri kalan yüzlerce kişiyi ise “âlim kılığında molla, kıyafetsiz hırsız şeyhler, melunlar ve hainler” olarak takdim ediyordu. Bu şekilde toplumun önde gelenlerini tahkir edip, onları itibarsızlaştırmaya çalışıyordu. Bu kesimi “bütünüyle kokuşmuş bir alt zümre” olarak vasıflandırmakta, alttan alta sinsi bir şekilde Türk Hükümetinin yardımıyla “milletlerine ihanet” edenler olarak hedef gösteriyordu. Diyarbakır Kürt 26 27 28 29 Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 42. Kadri Cemil Paşa (Zınar Silopî), Doza Kürdistan (Kürdistan Davası), s. 53. Göğem, Kurmay Albay Dadaylı Halit Beğ Akmansu (1884-1953), s. 64. Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 41; Kadri Cemil Paşa (Zınar Silopî), Doza Kürdistan (Kürdistan Davası), s. 53. MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 415 Kulübü mensupları ve onların temsil ettiği düşünce mensupları kaynaklarda farklı şekillerde ifade edilmiştir. Bu kişiler; Kürtçüler, Jön Kürtler, müfrit zümre, beş on edepsiz, bazı cahil aşiret reisleri, Kürt milliyetçiliği maskesi altında İngiliz mandası için çaba gösterenler, İngiliz hükümetine hizmet eden üç beş hain, İngilizlerin güney illerinin işgalinden cesaret alan bazı hayalperestler, bazı fırsatçılar, bazı cahil halk ve birkaç maceracı, diye vasıflandırılmaktadır. Diyarbakır merkezli 13. Kolordu Kumandan Vekili Ahmet Cevdet Bey’in 27 Mayıs 1919’da gönderdiği telgrafa göre, bu cemiyette esas etkin olanlar Cemilpaşazade ailesi olup, esas amaçları İngiliz himayesinde Kürdistan’ın istiklalini sağlamak, bu olmazsa Osmanlı hâkimiyetinde muhtar bir devlet oluşturmaktır. Kulüb’ün yöneticilerinin “avam arasında fena propagandalar yapmaya devam ettiği” ancak Kolordu’nun da gelişmeleri yakından takip ettiği dile getirilmektedir30. Kürt Kulübü’nün görünürde bölgenin Ermenistan olmasına karşı gibi görünen ancak aslında müstakil Kürdistan devleti kurmayı hedefleyen propaganda ve mitinginin bazı askeri yetkililer arasında fikir ayrılığına neden olduğu da anlaşılmaktadır. Gerek Gülşeni Tekkesi’nde ve gerekse de Belediye önünde İzmir’in işgalini lanetleyen mitinglere katılan Kürt Kulübü mensuplarının amacının ne olup olmadığı konusu bazı askeri yetkililer arasında tartışma konusu olmuştur. Nitekim 13. Kolordu Kurmay Başkanı Halit Bey, bu mitingi düzenleyenlerin bir kısmının amacının ülkenin değişik yerlerinde düzenlenen mitinglerden farklı olarak işgalleri ve Ermenilerin taleplerini protesto perdesi altında bölgede Osmanlı karşıtı bir hareket oluşturulmak istendiğini belirtir. Bu konuda kendisi gibi düşünmeyen Süvari Subayı Abidin Bey’i Malatya’ya göndermiştir31. Bu sırada Kolordu Kurmay Başkanı Binbaşı Halit (Akmansu) Diyarbakır Kürt Kulübü’nün faaliyetlerini şöyle ifade etmektedir: Kürtçüler,…Kürt istiklâl hareketi için en uygun zamanın geldiğine dair beyannameler dağıtmışlar, duvarlara yapıştırmışlardı. Bununla birlikte halka İngilizler, Türklerin top kamalarını, tüfeklerini, sürgü kollarını aldılar, top ve tüfekleri kalmadı. Türkler artık ölmüş durumdadırlar. Bu nedenle Türkleri ve memurları kovalım tarzında konuşmalar yapıyorlardı. Kürt Kulübü idare heyeti azasından Hacı Akdi (Ahti), Silvan’da Kürt istiklâli için bir konferans vermiş ve bu durum ciddi rahatsızlığa neden olmuştu. Bu nedenle Hacı Akti Diyarbakır’da hapsedilmişti. Daha önce Hamza (Muksî) adında bir Kürtçü, İstanbul’dan Kürdistan Teâli Cemiyeti’nin beyanname ve mühürlerini Diyarbakır’a getirmişti. Bu da Mardin’de Kürt istiklâline dair konferans 30 31 Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler IV, Genelkurmay Atase Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1996, s.7. E.W.Charles Noel, Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü, Çev: Bülent Birer, Avesta Yayınları, İstanbul, 2010, s. 42-43. 416 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır verdiğinden Diyarbakır Adliyesi tarafından tevkif edilmişti. Kürtçüler, fikir ve gaye arkadaşı olan bu şahısları sık sık ziyaret ediyorlar ve hapishaneye tepsilerle yemek gönderiyorlardı. Daha sonra da hapishanede mühim bir isyan çıkarılmış, bu isyan silah ve asker kullanmak suretiyle bastırılmıştı. Kürtçülerin faaliyetleri sırasında, Diyarbakır İstinaf Müdde-i Umumisi olan Bolulu Yusuf Cemal Bey’in takdire değer gayret ve hizmetleri olmuştur32. Kürt İttihadı Fikrine Karşılık Milli İttihad Bu süreçte Mustafa Kemal Paşa ve ekibi bu cemiyetle doğrudan mücadeleye girişmiştir. Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan kısa bir süre sonra 23 Mayıs 1919’da 13. Kolordu Kumandan Vekili Ahmet Cevdet Bey’e gönderdiği telgrafta “bölgede neler olup bittiği hakkında malumat” istemiştir. Ahmet Cevdet Bey de 27 Mayıs 1919’da gönderdiği telgrafta bölgede olup bitenler ve bazı faaliyetler hakkında bilgi aktarmıştır. Bu telgrafta, Diyarbakır Kürt Kulübü’nün de adı geçmektedir. Ahmet Cevdet Bey, Kürt Kulübü’nün “muhtariyet” için çalıştığını, Hükümet aleyhinde halk arasında propaganda yapmakta olduğunu rapor ediyordu. Ayrıca kulübün faaliyetleri yakından takip ediliyor, gerekli adımlar atılırken konu hakkında ilgili bakanlığa da bilgi veriliyordu33. Raporu alan Mustafa Kemal Paşa ertesi günü vakit kaybetmeden harekete geçmiş ve bölgede sözü geçenlerden Mebus Kamil Beyefendi’ye bir telgraf göndermiştir34. Mustafa Kemal Paşa, muhtemelen Birinci Dünya Savaşı yıllarından tanıdığı Mebus Kamil Bey’e 13. Kolordu vasıtasıyla gönderdiği 28 Mayıs 1919 tarihli telgrafta Diyarbakır’daki Kürt Kulübü ile Türkler arasında çeşitli konulardaki muhalefetin her iki kardeş taraf için de olumsuz sonuçlar doğuracağından yakınıyordu. Mustafa Kemal Paşa’ya göre “Usul-i idare ve ırkların muhafaza-i hukuku” gibi meseleler “arada” halledilecek “ailevi” meselelerdir. Bu nedenle “harici düşmanın hukuk-ı millîye ve istiklalimizi ayaklar altına almaya başladığı bu günlerde” Kürt Kulübü’nün takip ettiği yolun ve faaliyetlerinin “en büyük hıyanet” olacağını belirtmiştir. Anlaşmazlığın sebeplerinin zamansız ve zor günlerde ortaya atıldığına dikkat çekmiştir. Böylesine nazik ve hayati bir süreçte birleştirici bir dil kullanılması gerektiğini tavsiye etmiş “yek-vücut ve yek-dil olarak” bağımsızlığın savunulmasını talep etmiştir. Bu nedenle Mebus Kamil Bey’in “memleketin selameti adına” Kürt Kulübü mensuplarına gerekli öğütlerde bulunmasını rica etmiştir35. Ancak Mus32 33 34 35 Göğem, Kurmay Albay Dadaylı Halit Beğ Akmansu (1884-1953), s. 65. Atatürk Özel Arşivi’nden Seçmeler IV, s. 1-8. Atatürk Özel Arşivi’nden Seçmeler IV, s. 33-34. Atatürk Özel Arşivi’nden Seçmeler IV, s. 18-19; Atatürk’ün Bütün Eserleri (1915-1919), Kaynak Yayınları, İstanbul, 2003, C.II, s. 336. MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 417 tafa Kemal Paşa’nın istifade etmeye çalıştığı Kamil Bey’i 13. Kolordu Kumandan Vekili Cevdet Bey hiç de itimat edilir birisi görmemektedir. Ahmet Cevdet Bey’e göre Kamil Bey “hilekâr” birisidir. Çünkü bir konuşmasında Ekrem Cemilpaşa’yı himaye eder görünmüştü. Ayrıca İstanbul’dan gelirken de Mardin’den itibaren Diyarbakır vilayetinin Gölcük’e kadar olan kısmının İngilizler tarafından alınacağına dair alenen beyanatta bulunmuştu. Ahmet Cevdet Bey’in aldığı istihbarata göre de bir mecliste “Burasını İngilizler alacak. İngilizler gelmeden evvel burada bir Kürdistan teşekkül etmeli, İngilizler gelince burada Kürt hükümeti görmeli” demişti36. Kürt Kulübü’ün takip ettiği “Kürt İttihadı” fikrine karşılık “Milli İttihadı” fikrini benimseyen Mustafa Kemal Paşa daha Anadolu’ya geçeli on gün olmadan bölgedeki tehlikenin farkına varmış ve bu konuda izleyeceği yolu çizmek adına Harbiye Nezâreti’ne gönderdiği şifre ile Nezaretin dikkatini çekmiştir. Nitekim Mustafa Kemal Paşa 9. Ordu Kıtaaatı Müfettişi adıyla Havza’dan 29 Mayıs 1919 günü Erkan-ı Harbiye Riyasetine çektiği telgrafta Diyarbakır merkezli Kürt Kulübü’nün faaliyetlerine özetle şöyle yer vermektedir: Yaptığım tahkikata göre, “Müstakil Kürdistan ictihâdını” takip eden Diyarbekir’deki Kürt Kulübü ile hükümet taraftarı olan diğer kulüpler arasındaki düşmanlığın arttığını öğrendim. Kürtler ve Kürdistan üzerinde etkili olan ve Harp esnasında (Birinci Dünya Savaşı) hukuk ve muhabbetlerini pek ziyade kazandığım Kürt ümerasından meşhur bazı kişilere Kolordu vasıtasıyla bizzat şifreli telgraflar yazarak devletin içinde bulunduğu siyasi durum ve kendilerince alınması gereken vaziyet hakkında gereği gibi bilgi verdim ve etkili nasihatlerde bulundum. Son günlerde aldığım bazı malumata göre “Kürdistan mıntıkasıyla meşgul ve alakadar olmak” icap ediyor. Bunun için müstakil Kürdistan olmak üzere İngilizler tarafından destek gören hangi mıntıkalarda ve gelecekte daha ziyade genişlemesi yine İngilizlerce teşvik edilecek mıntıkalar hangileridir? Bu konuda mevcut olan malumatın bildirilmesini rica ederim37. Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın gönderdiği telgrafa 3 Haziran 1919 günü cevap vermiştir. Cevat Paşa, İngilizlerin Irak, Ermenistan ve Türkiye arasında bir Kürt hükümeti kurmak istediklerinin tahmin olunduğu, fakat bu konuda detaylı bilgi edinemediğini dile getirmekteydi38. 36 37 38 Atatürk Özel Arşivi’nden Seçmeler IV, s. 48-51. Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi Yayını, Sayı:5, Eylül 1953, Belge: 90; Atatürk Özel Arşivi’nden Seçmeler IV, s. 18-19. Atatürk Özel Arşivi’nden Seçmeler IV, s. 20-22. 418 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır 13. Kolordu Kumandan Vekili Ahmet Cevdet Bey, 30 Mayıs 1919’da , Diyarbakır’daki Kürt Kulübü’nün Milli Aşireti Reisi Mahmut Bey’e ve halka yönelik faaliyetleri hakkında şu bilgileri vermektedir: Bu günlerde Diyarbekir’de Kürt Kulübü tarafından Milli Aşiret Reisi Mahmut Bey’in birçok atlılarla Diyarbekir’e gelip Kürt Kulübü üyeleriyle görüşeceği yayılmaktadır. Bu konuda Osmaniye (Ergani)’de bulunan Topçu Alayı’nın aldığı bilgilere göre Milli reislerine Diyarbekir ve Elazığ vilayetleriyle, Urfa Livası verilmiştir. İddialara göre buralarda Kürdistan bağımsızlığı ilan edilecek ve buralar İbrahim Paşa’nın oğulları arasında taksim olunacaktır. Bunun için yapılacak teşkilata esas olmak üzere Milli reislerinin Siverek Livası içerisinde dolaşıp kendi fikir ve görüşlerine yardımcı olacak ağalar seçecektir. Her şahıs kendilerine kayıtsız şartsız itaat edecek ve kesinlikle birer at ve birer silah temin edeceklerdir. Kendileri tarafından çağrıldıklarında hemen katılmaları sağlanacaktır. Çağırdıkları zaman gelmeyenler öldürülecek, malları da yağmalanacaktır. Aynı amaçla Milli Reisi Mahmut Bey’in dört yüz atlı ile birlikte Osmaniye ve Karacadağ çevresine geldiği propaganda edilmektedir. Bununla birlikte Diyarbekir Kürt Kulübü’nün de yönetime el koyarak idareyi ortadan kaldıracağı halk arasında yayılmaktadır. Ahmet Cevdet Bey, bu bilgileri aktardıktan sonra “bu haberlerde çok abartılma vardır” diyerek bilgilerin tartışmalı olduğunu dile getirmektedir. Bu kapsamda Mahmut Bey’in Osmaniye çevresine geldiğine de Kolordu olarak inanılmadığı, toplumdaki bu dedikoduların Diyarbekir Kürt Kulübü’nün halk arasında yaptırdığı propagandalardan kaynaklandığını vurgulamaktadır39. Diyarbakır Vali Vekili Mustafa Nadir tarafından da 30 Mayıs 1919’da Dâhiliye Nezareti’ne gönderilen telgrafta da Kürt Kulübü’nün bazı aşiretleri tahrik ettiğine dikkat çekilmiştir. Mustafa Nadir, Kürt Kulübü’nün tahrik içerikli beyannameleri ve bu konudaki faaliyetlerinin adliyeye tevdi edilmesine rağmen, bu durumun dikkate alınmadığından yakınmaktadır. Bu kişiler hakkında ciddi tedbirler alınmazsa tedricen vilayetteki asayişin ihlal edileceğini dile getirmiştir40. Bu durum vilayetteki kurumlar arasında eşgüdümün olmadığını ortaya koymaktadır. Özellikle de yargı mensuplarının, Kürt Kulübü’nün faaliyetlerine karşı gerekli hassasiyeti göstermediği anlaşılmaktadır. 39 40 Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Sayı:5, Belge: 90; Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi Yayını, Sayı: 6, Aralık 1953, Sayı: 6, Belge: 130; Malmisanij, Diyarbekirli Cemilpaşazadeler ve Kürt Milliyetçiliği, s.126-127. BOA, DH. ŞFR, 632/93. MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 419 Kürt Kulübü’nün Yıkıcı Faaliyetleri Diyarbakır Kürt Kulübü’nün kapatılmasına giden bu süreçte Kulüb’ün vilayette bastırdığı “Osmanlılık” aleyhindeki beyannameler önemli bir rol oynamıştır. Bu beyannamelerin bir kaç defa neşredildiği anlaşılmaktadır. Beyannamelerin bir kısmının 13-14 Mayıs 1919 tarihli olduğu görülmektedir. Beyannamelerde Şerif Paşa’nın Paris Barış Konferansı’nda Kürt temsilcisi sıfatıyla verdiği demeçler ve bazı gazetelerdeki (İkdam Gazetesi) beyanatları yer almaktadır. Şerif Paşa söz konusu beyanlarında; “… yeni ve zinde bir Kürdistan’ın saha-i imkana geleceğini…” müjdeliyordu. Bununla birlikte “Kürt ittihadına” duyarsız kalan veya Osmanlı Devletine sadık olan Kürtleri ise “maʽlûl ve hasta dimağlar” olarak vasıflandırmaktaydı. Kendisinin, Kürt kimliğinin asrî ve medenî ihtiyaçlarının tazmini ve ihmal edilmiş millî hukukunun gerçekleştirilmesi için mücadele edildiğine dikkat çekmekteydi41. Kulübün neşrettiği bir diğer beyannamede ise Şerif Paşa’nın Kürt istiklali konusunda Amerikan Başkanı Wilson ile görüşmelerine yer verilmekteydi. Şerif Paşa, Reis Wilson hazretleri ile görüştüm. Zaten hayât-ı millimizde esas olan milliyet menafiinin icrasına muavenet edeceğini vaat ettiler” diyerek mücadelesinin Amerikan Başkanı Wilson tarafından da desteklendiğini vurgulamaktadır. Bu kapsamda Kürtlerin taleplerine dair raporların Paris Barış Konferansına sunulduğunu müjdelemekte ve yakında bu taleplerin İtilaf Devletleri tarafından da dikkate alınacağını iletmekteydi42. Osmanlılık aleyhine ve devletin bütünlüğüne halel getirecek bu beyannameler ve eylemler askeri ve mülki yetkilileri endişelendiriyordu. Kürt Kulübü yöneticilerinin halkı Osmanlı Devleti aleyhine teşvik etmeleri, içinde bulunulan nazik durum nedeniyle kırılgan olan asayişin bozulmasına neden olabilirdi. Bu nedenle Kulüb’ün yöneticileri ve faaliyetleri yakından takip edilmekte ve hukuki süreç için talimatlar verilmekteydi43. Diyarbakır Kürt Kulübü’nün yoğun bir propagandaya girişmesi ve bir takım beyannameler ile broşürler dağıtmaya başlamaları yetkilileri harekete geçirdi. Vali Vekili Mustafa Nadir, 12 Mayıs 1919’de Dâhiliye Nezareti’ne gönderdiği şifreli telgrafta Diyarbakır’da Kürt Kulübü tarafından basılan, yayılan ve içeriği Osmanlılık aleyhinde bir takım cereyanı ve Kürt istiklalini ihtiva eden beyannamelerin neşriyatına cür’et edenlerin Ceza Kanunu gereğince tecziyesine istinaden Müdde-i Umumiliğe (savcılık) ve mezkûr beyannamelerin basıldığı matbaanın kapatılması için Polis Müdüriyeti’ne tebliğ edildiğini belirtmiştir44. 41 42 43 44 BOA, DH. ŞFR, 632/84. BOA, DH. ŞFR, 629/101. BOA, DH. ŞFR, 633/5. BOA, DH. ŞFR, 629/101. 420 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır 13. Kolordu Kumandan Vekili Ahmet Cevdet Bey’in Genel Kurmay Başkanlığı’na gönderdiği 30 Mayıs 1919 tarihli şifreli telgrafta Diyarbakır Kürt Kulübü’nün yaptığı propaganda ve çalışmalardan duyulan tedirginlik ise şöyle aktarılıyordu: “Kürt Kulübü’nün yaptığı propagandalara ve bunların etkilerine bakılacak olursa, bölgede ani ve yıkıcı bir genel Kürt ayaklanması karşısında kalınacağını tahmin ediyorum. Buna karşı çeşitli yerlerde olan askeri birliklerin belli başlı merkezlerde toplanmasını uygun görüyorum”45. Bu süreçte askeri ve mülki yetkililer, Diyarbakır Kürt Kulübü yönetimini ikna edip yanlarına çekmeğe çalıştılar. Ancak bu konudaki görüşmelerde istenilen başarı elde edilemedi. 13. Kolordu Kurmay Başkanı Binbaşı Halit Bey tarafından alınan bazı tedbirler şehir halkını rahatsız etmiştir. Nitekim 24 Mayıs sabahı Diyarbakır ileri gelenleri, Belediye Reisi ve Müftü topluca Halit Bey’i ziyaret ederek kaygılarını dile getirmişlerdir: “Ne var efendim? Şehri topa mı tutacaksınız? Biz hükümete sadıkız. Beş on edepsiz ve bazı aşiretlerden şüphe ederek bütün halkı sadakatsizlikle itham etmeniz doğru değildir. Biz hükümete mutîiz ve Türklük camiasına bağlıyız. Kolordunun emir ve direktiflerine muntazırız”46. Böylelikle Binbaşı Halit Bey amacına ulaşmıştır. Halit Bey, kendisini ziyarete gelenlere şu mealde konuşmuş ve gerekli telkinlerde bulunmuştur: Her türlü işgale karşı heyecana kapılmayarak sükûnetinizi muhafaza ediniz. Kolordu gerekli gördüğü her türlü tedbiri alacak ve bu bölgeden çekilmeyecektir. Bize maddeten ve manen yardım etmeniz lazımdır. Şark Vilayetleri halkının menfaati Türk camiasına bağlı kalmakta ve birlikte yaşamaktadır. Bu hislere aykırı fikir taşıyanların propagandalarına engel olunuz ve saf ahaliyi iğfal etmelerine meydan vermeyiniz. Kürt Kulübü’nün bu sırada bu nam ile açılması bile mahzurludur. İngilizlerin Hindistan ve Mısır’da müstemleke halkına yapmadıkları zulüm kalmamıştır. Düşmanın iğfal edici tahriklerine kapılanlar sonra pişman olurlar. Musul’da İngilizler Mütareke’yi yanlış yorumlayarak Diyarbekir’e geleceklerini söylemişlerdi. Biz, lazım gelen cevabı verdik ve İstanbul Hükümeti’ni keyfiyetten haberdar ettik Haddi Aşan Sözler: Burası Müstakil Kürdistan’dır Diyarbakır, civar vilayetlerin siyasi fikirlerinin merkezi sayıldığından buranın sükûnet ve sadakati derhal çevresine de tesir edebilirdi. Nitekim öyle de olmuştu. Kısmen korku ve kısmen irşâd neticesi olarak Diyarbakır’ın nüfuzlu aileleri ve Kürtçüler de sadakat göstermeye başlamışlardı. Bu sırada Diyarbakır Polis Müdürlüğü vazifesine vekâlet eden Trabzonlu Osman Bey, faaliyete geçerek müfrit Kürtçüleri 45 46 Şevket Beysanoğlu, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Ankara, 1998, C.II, s. 818-819. Göğem, Kurmay Albay Dadaylı Halit Beğ Akmansu (1884-1953), s. 66. MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 421 takibe başlamıştır47. 13. Kolordu Kumandan Vekili Cevdet Bey’in 30 Mayıs 1919 tarihli bir telgrafında Kürt Kulübü’nde yapılan bir toplantı şöyle aktarılmaktadır: Geçenlerde Kürt Kulübü’nün, Diyarbekir’de yaptırdığı bir toplantıda, orada bulunanlardan birisi: “Hıristiyanları tamamen keselim…”, başka birisi “Kolordu’nun buradan gönderdiği silahlar nereye gidiyor? Bunlar milletindir, gönderilmesine engel olalım…”, diğer bir şahıs da, “Bu Türklerin içimizde ne işi var? Gitsinler”, demiştir. Gençlerin psikolojisini aktaran bu sözlerden sonra, Kolordu, valilikle görüş birliği içinde olmadığını özetle şöyle ifade ediyordu: Bu suç teşkil eden sözleri söyleyenler için Vilayet’e başvuruldu. Fakat Vilayet bu sözleri safça söylenmiş, iyi niyete dayanan sözler şeklinde kabul edip, maddi bir cürüm olmayınca Kulüp üyeleri hakkında bir şey yapamayacağını Kolordu’ya açıkça bildirmiştir. Kürt Kulübü’nün üyelerinin böyle ordu ve yönetim mensupları hakkında suç teşkil eden sözler söylemeleri halkın fikirlerini karıştırıyor ve bölgede heyecana sebep oluyordu. Bu haince propagandanın devam etmesi uygun olmayacağından, bunları yapanlar hakkında kanuni soruşturma yapılması için Vilayet’e gereken emirlerin verilmesi yüce makamın yetkisi ve görüşü içerisindedir. İngilizlerin sık sık bazı aşiret reisleri ile yaptıkları görüşmelere ve Kürt Kulübü’nün yaptığı propagandalara ve bunların etkilerine bakılacak olursa, bölgede ani ve yıkıcı bir genel Kürt ayaklanması karşısında kalınacağını tahmin ediyorum48. Bu günlerde Ekrem Cemilpaşa, Diyarbakır Kürt Kulübü binasında “heyecanlı bir dille burada Türklük ve Osmanlılık yoktur. Burası müstakil Kürdistan’dır” şeklinde konuşmaya başlayınca, oradakilerden biri “Ekrem! Sen kimin namına söz söylüyorsun” diye müdahale eder ve bu durum zabıtaya yansır. Adlî ve mülkî makamlara da bilgi verilir49. Ekrem Cemilpaşa, “Burası Kürdistandır” sözü ile Osmanlı Devleti’nin Diyarbakır’da hükmünün geçerli olmadığını vurgulamaktadır. Osmanlılık aleyhindeki bu beyanları ile açıkça devlet kurumlarına ve devlete meydan okumuştur. Bunu bir İngiliz istihbarat subayı Binbaşı Noel’in yanında hatta ondan destek alarak söylemiştir50. Bu konuda Kolordu Kurmay Başkanı Halit Bey’in dile getirdiği bu gelişmeler, Vali Vekili Mustafa Nadir’in 4 Haziran 1919 tarihli telgrafında özetle şöyle ifade edilmektedir: 47 48 49 50 Göğem, Kurmay Albay Dadaylı Halit Beğ Akmansu (1884-1953), s. 68. Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Sayı: 6, Belge: 130. Göğem, Kurmay Albay Dadaylı Halit Beğ Akmansu (1884-1953), s. 68. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Oktay Bozan, “Diyarbakır Kürt Teali Cemiyeti’nin Faaliyetleri”, Tanzimat’tan Günümüze Diyarbakır, Editörler: Oktay Bozan, Hakan Asan, Hatip Yıldız, Mehmet Salih Erpolat, Manas Yayınları, Ankara, 2019, Cilt: 2, s. 405-430. 422 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır Diyarbakır Kürt Kulübü azasından Ekrem, dün gece Mr. Noel ve beraberinde bulunan Süleymaniyeli Faik namındaki kişiyi Kürt Kulübü’ne götürerek yüz elli-iki yüz kadar ahali ile bir toplantı yapmıştır. Bu toplantıda Ekrem, İngiliz himayesinde müstakil bir Kürdistan teşkilini teklif etmiştir. Bunun üzerine orada bulunanlar galeyana gelerek, Ekrem’in başına buyruk hareket ederek İngiliz binbaşısı ile temasa geçmeye hak ve salahiyetinin olmadığını, Kürtlerin hiçbir vakit Osmanlılardan ayrılmayacaklarını ve İngiliz himayesini de katiyen kabul etmeyeceklerini, ayrıca İngilizlerin bu vilayete müdahaleye kalkışması halinde ortalığı kana boyayacaklarını tehditkârâne bir surette ifade eylemişler ve dağılmışlardır. Mustafa Nadir bu bilgileri verdikten sonra, Cemiyet Kanunu’nun Üçüncü Maddesine tevfîkân “şekl-i hâzır-ı hükümeti tağyîr ve anâsır-ı muhtelife-i Osmaniye’yi tefrîk maksadına müsteniden” Kürt Kulübü’nün kapatıldığını ifade etmiştir51. Bu gelişmeler üzerine Kürt Kulübü yönetim kurulu bir toplantı yapar ve Ekrem’in Diyarbakır’ı terk etmesi kararlaştırılır. Ekrem de bu karara uyarak Diyarbakır’ı terk ederek Halep’e gider52. Böylece Diyarbakır Kürt Kulübü 4 Haziran 1919’da kapatılıp, mührü alınır. Emniyet güçleri de bir gece dernek binasını basarak eşya ve evraklarına el koyar ve bazı mensuplarını tutuklar53. Kürt Kulübü’ndeki tartışmalara bakıldığında, Kulübe giden kişilerin büyük bir kısmının Ekrem Cemilpaşa gibi düşünmediği görülmektedir. Ona tepki gösterilmesi ve onun sahiplenilmemesi bunun açık göstergesidir. Bu nedenle Kürt Kulübü içerisinde bulunan herkesi topyekûn “ayrılıkçı” olarak düşünmek gerçekçi bir değerlendirme değildir. Başlangıçta Kürt Kulübü’nün rağbet görmesinin nedenlerini Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu vaziyette ve bölgenin geleceğine dair karamsarlıkta aramak gerekiyor. Bunun yanı sıra İngilizler ve Ermenilerin propagandaları ile Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın yanlış anlaşılmaya ve istismara yönelik beyanatları da bunda etkili olmuştur. Bu arada Kürt Kulübü önde gelenlerinin maksatlı ve kötü niyetli propagandaları da halkın düşüncesini etkilemiştir. İlerleyen süreçte mülkî ve askerî makamlar arasındaki gaye birliğinin oluşması ve Millî Mücadele’nin yol haritasının belli olması Kürt Kulübü düşüncesindeki kişilerin sayısının azalmasına neden olacaktır. Ancak belli bir azınlık ısrarla bu düşünceyi devam ettirmeye çalışacaktır. Diyarbakır Kürt Kulübü’nün kapatılmasından birkaç gün sonra Vali Vekili Mustafa Nadir Bey, Mustafa Kemal Paşa’ya Kürt Kulübü’nün kapatıldığını bildirmiştir54. 51 52 53 54 BOA, DH. ŞFR, 633/53. Mim Kemal Öke, İngiltere’nin Güneydoğu Anadolu Siyaseti ve Binbaşı E.W.C. Noel’in Faaliyetleri 1919, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1988, s. 39. Göğem, Kurmay Albay Dadaylı Halit Beğ Akmansu (1884-1953), s. 68. Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.II, s.379. MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 423 Mustafa Kemal Paşa, 15 Haziran 1919’da “Kürt Derneği’ne ilişkin tutum ve davranışınız bence de pek uygun görülmüştür” diyerek memnuniyetini dile getirmiştir55. Mustafa Kemal Paşa 16 Haziran 1919 günü 15. Kolordu Kumandanı Kazım Karabekir Paşa’ya gönderdiği telgrafta Kürt Kulübü’nün faaliyetlerine ve bölge halkının “vahdet ve fedakârlığa” olan ihtiyacı hakkında bilgi vermiştir. Buna göre Diyarbakır’daki Kürt Kulübü İngilizlerin teşviki ile İngiliz himayesinde bir Kürdistan teşkili gayesini takip ettiğinden kapattırılmıştır. Kürdistan’ın saygın beylerinden Mustafa Kemal Paşa’ya gelen müteaddit telgraflarda Kürt Kulübü’nün hiçbir Kürd’ün hissiyatını temsil etmediği, sadece birkaç serserinin girişimi olarak değerlendirilmektedir. Vatan ve milletin tamamen müstakil ve hür yaşaması uğrunda her fedakârlığa ve bu konuda kendisinin vereceği emirlere amade olduklarını bildirmişlerdir. Mustafa Kemal Paşa’ya göre; Vilâyât-ı Şarkiyye halkı, Ermeni çetelerinin gaddar ve zalim taarruzlarına hedef olup, büyük felaketleri görmüş olduklarından dolayı “vahdet ve fedakârlığın lüzumunu en evvel takdir” edeceklerdir. Fakat Anadolu’nun sakin tarafları böyle değildir. Siyasi zümrelerin şimdiye kadar menfaatleri uğruna halkı oyuncak kabul etmiş olmaları, ahalide her türlü teşkilata karşı bir çeşit çekingenlik doğurmuştur. Bu sebeple gelişinden bugüne kadar en çok ehemmiyet verdiği şey memleketin istikbalinin ve hayat hakkının ancak “milli birlikle” kurtarılacağını halka anlatmak ve bunun için her çeşit şahsi ve siyasi ihtirastan uzak ve yalnız milleti hür ve müstakil yaşatmaya matuf teşkilatın yani Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyetlerinin her nahiyeye varıncaya kadar teşkilatlanmasını planlamak olmuştur. Her tarafta gerek askeri gerek mülki şahsiyetler milletin buna ihtiyaç duyduğunu dile getirmekteydi. Merkezi hükümetin adeta esir vaziyette olması ve başkentin kuvvetli bir askeri işgal altında olması hasebiyle mukadderat-ı milletin yine millet iradesiyle halli zaruridir. Mustafa Kemal Paşa telgrafın sonunda geleceğe dair planları hakkında ise şu ifadelere yer vermiştir: “Bu sebeple ben Kürtleri bir öz kardeş olarak avucumuza alıp tüm milleti bir nokta etrafında birleştirmek ve bunu cihana Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetleri vasıtasıyla göstermek karar ve azmindeyim. Esasen milli vicdandan doğan bu kudrete karşı koyacak hiçbir kudret tasavvur edemiyorum. Erzurum’da tüm Vilâyât-ı Şarkiyye temsilcilerinden oluşacak bir heyet bulundurmak hususundaki fikir ve teşebbüsünüzü takdir ederim. Kesinlikle lazımdır. Anadolu’nun diğer vilayetleriyle ve İstanbul Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye cemiyetleriyle tevhid-i mesâî (çalışma birliği) hakkındaki teşebbüs ve tasavvurlarımı da ayrıca size arz edeceğim. Hürmetle gözlerinizden öperim”56. 55 56 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk (Vesikalar), Millî Eğitim Basımevi, İstanbul, 1969, C.III, Vesika: 9. Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler IV, s.40-44. 424 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır Bu süreçte bölgede muhtemel bir Ermenistan hâkimiyeti veya Osmanlı Devleti’nden ayrı bir Kürt Devleti senaryolarına karşı en ciddi tepkinin Silvan’dan geldiği anlaşılmaktadır. Bunu, 13. Kolordu Kumandan Vekili Ahmet Cevdet Bey tarafından Harbiye Nezareti’ne gönderilen 14 Haziran 1919 tarihli telgrafta görmek mümkündür. Telgrafta Silvan eşrafından Sadık Bey ile Ali Ağa’nın Kolordu’ya müştereken gönderdikleri yazıya değinilmiştir. Sadık Bey ile Ali Ağa 13. Kolordu Kumandanlığı’na gönderdikleri belgede özetle, senelerden beri sayesinde refahla yaşadıkları Osmanlı bayrağının gölgesinden ayrılmak teşebbüsünde bulunan Kürt Kulübü’nün faaliyetleri kınanmıştır. Bu kulübün kapatılması nedeniyle yapılan uygulama takdir edilmiş, devlet ve milletin tam bağımsızlığı ve Osmanlı’nın yüce adının sürmesi için her türlü hizmet ve fedakârlığa kurbanlık koyun gibi hazır bulundukları ifade edilmiştir57. Kürt Kulübü Liderlerini Kazanma Teşebbüsü Bu süreçte Mustafa Kemal Paşa bir taraftan gönderdiği telgraflarla önceden tanıdığı bazı nüfuzlu kişileri etkilerken, diğer taraftan da yetkililer aracılığı ile Kürt ulusçularına karşı bir takım önlemler almıştır. Mustafa Kemal Paşa, Kürt Kulübü’nün önde gelenlerinden Cemilpaşazade Kasım’ı yanına çekmeye çalışmışsa da bunu başaramamıştır. Fakat Cemilpaşazadelerin reisi Mustafa Bey’i yanına çekmeyi başarmıştır58. Mustafa Kemal Paşa tarafından Cemil Paşazade Kasım Bey’e gönderilen telgrafta şu ifadelere yer verilmiştir: Osmanlı Devleti’nin istiklalinin bekası ve Hilafetin korunması uğrunda katlanmaya hazır olduğunuz fedakârlık derecesine ve bana karşı olan muhabbet ve itimadınıza emniyetim tamdır. Kürtlerin, Osmanlı Devleti’nden ayrılarak İngilizlerin himayesinde müstakil Kürdistan teşkil etmeleri nazariyesini tasvip etmem. Çünkü bu nazariye muhakkak Ermenistan lehine İngilizler tarafından tertip edilmiş bir plandır. Beyazıd livasına resmen gelen ve beraberinde bir Ermeni zabiti bulunan İngiliz mümessili o havalinin Ermenistan olduğunu ve yakında keyfiyetin tebliği kararlaştırıldığından Ermeni askerleri himayesinde Ermeni muhacirlerinin döneceğini resmen bildirdi. Doğal olarak bunu reddettim ve edeceğim. Kürtlerle Türkler birbirinden koparılmayı kabul etmez öz kardeşler. Bugün için “fâriza-i mevcudanemiz” Kürtler, Türkler bütün “anâsır-ı İslamiye yek-vücud ve yek-dil” olarak istiklalimizi muhafaza etmek ve vatanın bölünmesini engellemektir. Türk ve Kürt milletinin bu yüce maksada hizmet etmeleri sayesinde neticeden tamamen 57 58 ATASE, İSH, K. 48, G. 56, B. 56-1; ATASE, İSH, K. 30, G. 42, B. 42-1; ATASE, ATAZB, K. 1, G. 22, B.1-2; Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi Yayını, Sayı: 5, Belge: 106; Atatürk Özel Arşivi’nden Seçmeler IV, s. 29-30. Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 45. MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 425 emin olabiliriz. Bende bu kanaat sarsılmazdır. Kanaatlerimin hiçbir kuvvet karşısında değişmeyeceğini en iyi sizler bilirsiniz. Kürt kardeşlerimizin bağlılığı, refah ve ilerlemesinin vasıtalarını sağlamak için sahip olmaları gereken her türlü hukuk ve imtiyazların verilmesine tamamen taraftarım. Fakat Osmanlı Devleti’ni parçalanmaya uğratmamak şartıyla görüşüme katılacağınıza şüphe etmem. Ekrem, Fuat, Cevdet, Kerim, Fikri Necdet, Edip Beylere selamımı ve görüşümü iletiniz. Sizlerden ciddi ve samimi olarak beklediğim husus tamamen benimle hem fikir olarak biraz fedakârlık eylemenizdir. Diyarbakır Vilayeti Müdafaa-i Hukuku Millîye ve Redd-i İlhak Cemiyeti’ni destekleyiniz. Mümkünse bizzat benimle görüşmek üzere Sivas’a geliniz ve hareketinizi kolordu veya vilayet vasıtasıyla bildiriniz. Kamil Bey’e ve diğer arkadaşlara ve bütün Diyarbakır ahalisine selam ve hürmetlerimi gönderir ve sizin gözlerinizden öperim59. Mustafa Kemal Paşa, 13. Kolordu’ya hitaben gönderdiği bir telgrafta bazı kişilere ulaştırılması istenilen mektuplara da değinmiştir: Aşağıdaki telgrafı Vali Bey’e gösterdikten sonra Kasım Bey’e vermenizi rica ederim. Diyarbekir vilayeti Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyeti pek kuvvetli bir şekilde oluşturulmuş, sancak ve kasabalara kadar yayılmıştır. Bu cemiyetin “sahib-i selamet” (güvenilir) azasından birini, Silvan’dan Sadık, Hazro’dan Hatip Beyleri ve Cemil Çeto’nun itimat ettiği bir adamını görüşmek için Sivas’a davet ettiğimi “suret-i mahremânede” kendilerine tebliğ buyurunuz. Hareketlerinin mümkün mertebe kolaylaştırılması ve bunun orada gizli tutulması, kendilerine de bu şekilde talimat verilmesi münasip olur60. Bu telgrafa, Ahmet Cevdet Bey, 3. Ordu Müfettişliğine gönderdiği 25 Haziran 1919 tarihli şifre ile cevap vermiştir. Telgrafta, Mustafa Kemal Paşa’nın taleplerine değinildiği gibi vilayetin içinde bulunduğu durum hakkında da kıymetli bilgiler verilmiştir. Kasım Bey’e ait telgrafın kendisine verildiği belirtildikten sonra Sivas’a gitmesi istenilen kişilerle ilgili bir takım sıkıntılara ve kaygılara değinilmiştir. Bu durum şöyle ifade edilmiştir: Sadık ve Hatip Beylerle Cemil Çeto tarafından güvenilir birisinin müzakere için Sivas’a davet edilmelerine dair tebliğe vali bey muvafakat etmemiştir. Vali Bey, Sadık ve Hatip Beylerin maiyetinde Silvan kazasının asayişini ihlal eden dörder beşer eşkıya bulundurduğunu ve bu beylerin nüfuz kavgası yaptıklarını, bu eşkıyaların tutuklanması içi kaza yetkilileri vasıtasıyla bu beylerle görüşüldüğünü, böyle bir sırada bu kişilerin yerlerinden ayrılmalarının doğru olmadığını düşünmektedir. Cemil Çeto’nun da Silvan kazası ile alakadar olduğunu ilave etmiştir. Cevdet Bey, kişisel olarak da bu beylerin bu sırada Silvan’dan Sivas’a kadar gitmelerine taraftar 59 60 Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler IV, s.31-34. Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler IV, s.35. 426 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır olmadığını, bunlara bir emri olursa tebliğ edeceğini, vilayet ve tümen vasıtasıyla da nasihatlerde ve gerekli uyarılarda bulunacağını ifade etmiştir. Telgrafın devamında ise bilhassa şu noktayı arz ve rica etmiştir: Bu beyler arasında nüfuz kavgası olduğundan hükümet tarafından bir hadise zuhurunda yapılacak davete kimin işine gelirse o icabet ediyor. İşine gelmeyen, anlamsız itirazlarla icabet etmiyor. Zatıâlinizin davetine karşı da bu tarzda hareketleri büyük bir ihtimalle böyle olacağından hiç davet etmemek daha münasiptir. Cemil Çeto’ya yazılan telgrafı çektirdim. Yalnız Ali Batı’ya “taraf-ı devletlerinden” tebligat ifasına dâhil olan cümleyi çıkardım. Bunun umumi olarak hilafet ve saltanata karşı hareket eden aşiret reislerine nasihatlerde bulunulması tarzında düzelttim. Ali Batı, Ali İhsan Paşa zamanında tedip edilecekti. Fakat seyahat icabı ona nasihat edildi. Ali Batı, hükümete sadakati hakkında defalarca söz verdi. Fakat terhisi müteakip askerlerin azaldığını görünce şımardı ve tekrar eşkıyalığa başladı. Nusaybin’i bastı. Artık nasihat devri geçti ve tedip edildi. On beş gün devam eden takibat neticesinde maiyetinden on kişi kadar alarak firar etti. Şimdi bu eşkıyaya tedip akabinde sizler ve benim tarafımdan af için haber gönderilir ve nasihat yolu tutulursa yine şımarır, ümide kapılarak taraftarlarını toplamaya başlarlar. Vali Bey de bu fikirdedir. Buna binaen Cemil Çeto’ya yazılan telgraf tadil edilmiştir. Diyarbakır vilayetinde Erzurum Kongresi için liva ve kazalardan murahhaslar seçilmiştir. Kürt Kulübü şuanda kapalıdır. Kimse açılmasını arzu etmiyor. Vilayet ve icap edenler vasıtasıyla bunların azalarına nasihat edildi. Zahiren hükümete taraftar görünüyorlar fakat bilhassa Ekrem, Doktor Fuat ve Cevdet Beyler gibi azaları açıktan açığa “bu Türkler ne zamana kadar paramızı yiyecek, İngilizler ne zaman gelecek” gibi münasebetsiz söyler söylüyorlar. Bu gibilerin hiçbir suretle yola getirileceğini ümit etmiyorum. Bunlar devletimizin müşkül durumda olduğunu hissettiğinde daha ziyade emellerini takip ediyorlar. Onlar, Osmanlı idaresini istemiyorlar. Mısır gibi “ümran ve terakkiye mazhar olmak zannı” ile İngiliz idaresini tercih ediyorlar. Daha doğrusu “tehcir ve taktîlde alakadâr olduklarından” takibattan kurtulmak maksadıyla Cemil Paşa ailesinden ve taraftarlarından oluşan Kürt Kulübü, idarenin değişmesini arzuluyorlar. Bu nedenle her vesile ile bunların “ıslah-ı fikirlerine” çalışılmaktadır61. Paris Barış Konferansının Yankıları Sonuçları itibarıyla dünyanın kaderini büyük ölçüde etkileyen Paris Barış Konferansı bir yıldan fazla (18 Ocak 1919-21 Ocak 1920) sürmüştür. Konferansın oturumları sırasında sunulan her önerge üzerinde sert tartışmalar çıkmış, bu tartış61 Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler IV, s.36-39. MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 427 malar kimi zaman ABD Başkanı Wilson’un çekilme tehditlerine; kimi zaman da İtalyan Delegesi Vittorio Orlando’yu çekilme noktasına kadar vardırmıştır. Ancak konferansın en önemli ve nazik konularından birisi hiç şüphesiz Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı olan toprakların paylaşılma meselesi olmuştur. Bu süreçte Kürt Teâli Cemiyeti, Paris Barış Konferansı’nda Şerif Paşa’nın Kürtleri temsil etmesi ve Ermenilerle dostluk tesis ederek onların mümessili Boğos Nubar Paşa ile ittifak kurması hususunda büyük bir gayret göstermiştir62. Kürt Teali Cemiyeti’nin temsilcisi Şerif Paşa ve Ermeni Delegasyonu Başkanı Boğos Nubar Paşa arasında yapılan anlaşma İstanbul’daki ayrılıkçı Kürtler tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Yapılan anlaşmaya göre Osmanlı idaresi altındaki Vilayat-ı Sitte’de Ermenistan ve Kürdistan adında iki devlet kurulacaktı. Ancak bu anlaşma bölgede ve bölge millet vekilleri tarafından sert bir şekilde protesto edilmiştir. Bu konuda Diyarbekir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, 24 Şubat 1920 tarihinde Meclis-i Ayan Riyasetine ve Temsil Heyetine bir telgraf göndermiştir. Şerif Paşa’yı şiddetle protesto ettiklerini bildirdikten sonra “Hilafet-i İslamiye ve Saltanat-ı Osmaniye” idaresi altında doğup büyüdüklerini ve bu kutsal ad altında yaşayacaklarını belirtmişlerdir. Bunun için de bu dileklerinin Sulh Konferansı’na iletilmesini rica etmişlerdir63. 13. Kolordu Kumandan Vekili Ahmet Cevdet Bey de gönderdiği telgrafta Şerif Paşa’nın Boğos Nubar Paşa ile işbirliği yaptığı yönündeki haberlerin bölgede heyecana neden olduğunu dile getirmiştir64. Bu konuyla ilgili Diyarbakır’dan Dâhiliye Nezareti’ne ulema, eşraf ve ileri gelenler ile ve Belediye Riyasetince çekilen telgraflarda Kürt milletinin asırlardan beri Osmanlı Saltanatı ve Hilafetine bağlı olarak yaşadığı ve ayrılmayı hiç düşünmedikleri vurgulanmıştır. Bu türden hareketleri hiç tasvip etmedikleri, her bir Kürt ferdinin Hilafet makamı ve Osmanlı Devleti uğruna son katresine kadar kanlarını akıtmaktan çekinmeyeceği güçlü bir şekilde dile getirilmiştir65. Şerif Paşa’nın yaptığı bu anlaşmaya Hazro Beyleri ile Silvanlı Sadık (Üstün) Bey sert tepki göstermiştir. 27 Şubat 1920 tarihli Padişah’a, Paris Konferansına, İtilaf Devletlerine, bazı ülke sefirlerine, İstanbul’daki Mebusan Meclisi ile Mustafa Kemal Paşa’nın nezdindeki Ankara’daki Temsil Heyetine çektikleri telgrafta şu 62 63 64 65 Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 56-57; Bu sırada Mısır’da Süreyya Bedirhan’ın başkanlığında kurulan Kürt İstiklal Komitesi Paris Barış görüşmelerine katılmak ve Kürt isteklerini dile getirmek üzere Arif Paşa’yı görevlendirmiştir. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, İkinci Meşrutiyet Dönemi, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1984, C.II, s. 196. ATASE, ATAZB, K. 11, G. 32, B.1-2; Meclis-i Ayan Zabıt Ceridesi, Devre: 4, Cilt: I, İçtima Senesi I, TBMM Basımevi, Ankara, 1992, s. 1257 ATASE, ATAZB, K. 30, G. 70, B. 1. Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler IV, s. 196-198. BOA, DH. EUM, AYŞ, 27/136; BOA, DH. EUM. AYŞ, 33/74; Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre: 4, Cilt: I, İçtima Senesi I, s. 208. 428 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır mesajla duygularını ve tepkilerini dile getirmişlerdir: Muazzam Osmanlı kitlesinin en metin ve sarsılmaz, kale gibi direnci olan Kürtler, her şeyden evvel İslam’dır. İkinci olarak Osmanlı’dır ve en sonra da Kürt’tür. Muhteşem Osmanlı Hanedanının ve şu İslam kardeşliğinin en fedakâr, bağlı ve uyumlu bir uzvu olan Kürtlerin bu beraberlikten zerre kadar ayrılmamaları onların gayesi ve emelidir. Kürtler, Osmanlı idaresinin adil ve ulvi egemenliğine katılma onuruna sahip oldukları günden beri hiçbir ihanet eseri göstermemiştir ve ebediyen göstermeyecektir. Dünyada hiçbir kuvvet tasavvur edilemez ki, Kürtlük ile Osmanlılık arasındaki kadim ve tarihi bağları kaldırmaya ve yok etmeye muvaffak olabilsin66. Bu konuda Sebilürreşad dergisinde yer alan 4 Mart 1920 tarihli “Kürtler ve İslamiyet” başlıklı makalede Şerif Paşa’ya karşı devam eden tepkilere yer verilmiştir. Söz konusu makalede Boğos Nubar ile Şerif Paşa arasında akdedilen mukaveleye en susturucu ve en açık cevabın Şark Vilayetlerinde Kürt aşiret reisleri tarafından çekilen telgraflar olduğu vurgulanmıştır. Bu kapsamda tepki gösteren Bediüzzaman Said Nursî’ye göre Kürtler Osmanlı camiasından ayrılmağa asla tahammül edemezler. Bunun aksini iddia edenler mutlaka art niyetli olarak hareket eden ve Kürtlük namına söz söylemeye salahiyetli olmayan beş on kişiden ibarettir. Kürtlük davası pek manasız bir iddiadır. Çünkü Kürtler, her şeyden evvel Müslümandırlar. Hem de dine bağlılıkları taassup derecesinde olan hakiki Müslümanlardır. Kürdistan’a verilecek muhtariyetten bahsediliyor. Kürtler ecnebi himayesinde bir muhtariyeti kabul etmektense ölümü tercih ederler67. Cemilpaşa Ailesinin Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti İle Münasebetleri Millî Mücadele’nin ilk önemli adımı olan Doğu illerindeki millî kuruluşları doğuran Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin bilinen kurucularından çoğu Diyarbakırlı olmakla birlikte, Cemiyetin düşüncelerinin savunucusu ünlü düşünür ve milliyetçi Diyarbakırlı Ziya Gökalp idi68. Diyarbakır Vilayeti’nde yabancı işgaline ve muhtemel Ermeni devleti tehlikesine karşı ilk kurulan cemiyetin “Müdafaa-i Vatan Cemiyeti” olduğu anlaşılmaktadır. Müdafaa-i Vatan Cemiyeti”nin kurulması çalışmaları 1919 yılı Nisan ayında Diyarbakır’da başlamıştır. Mayıs ayının ikinci haftasında Ermeni tehcirinden dolayı bazı kişilerin tutuklanması yönünde çalışmaların başlaması şehirdeki siyasi durumu gergin hale getirmiştir. İzmir’in Yunanlar tarafından işgali üzerine, İzmir Redd-i İlhak Cemiyeti’nin işgale karşı çıkılması için bütün illerden yardım ve destek isteyen yazısı Diyarbakır’a 66 67 68 Cemal Toptancı, Çözülme Yüzyılın Serüveni, Erguvan Yayınları, İstanbul, 2018, s. 69-70. Sebilürreşad, 4 Mart 1336, Sayı: 461. Mahmut Goloğlu, Sivas Kongresi, Başnur Matbaası, Ankara, 1969, s. 119. MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 429 ulaştığında telgrafı alan Diyarbakır Belediye Reisi Dellalzade Abdurrahman Efendi hemen harekete geçerek şehrin ileri gelenlerini 22 Mayıs 1919 günü Belediye Salonunda toplantıya çağırmıştır. Bu toplantıya çok sayıda eşraf, din adamı ve ahali iştirak etmiştir. Toplantıya katıların içerisinde Cemilpaşazade Mustafa, Cemilpaşazade Kasım, Cemilpaşazade Cevdet ve Ömer Beyler de vardır69. Ekrem Cemilpaşa’nın katılmadığı bu toplantıya Cemilpaşa ailesinden dört kişin katılması ve Mustafa Bey’in daha sonra Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti başkanı olması dikkat çekmektedir. Diyarbakır’da kurulan Müdafaa-i Vatan Cemiyeti Sivas Kongresi’nden sonra yaptığı genel kurulda adını “Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” olarak değiştirecektir. Mustafa Kemal Paşa, 4 Eylül 1919’da Sivas Kongresi’nin açılış konuşmasında Diyarbakır’da kurulan cemiyeti şöyle tanıtmıştır: “Şarktan ve cenuptan tehlike hisseden Diyarbakır Vilayetimizde de Müdafaa-i Vatan Cemiyeti teşekkül etti”70. Yönetim kuruluna şu şahıslar seçilmişlerdir: Cemilpaşazade Mustafa (başkan), Bekir Sıtkı (Ocak) Bey, Behram Paşazade Arif Bey, Abdülkadir Paşazade Abdülgani Bey, Zazazade Mustafa Efendi, ulemadan Hamdi Efendi, Hayalizade Kamil Efendi, Kılınçzade Hayri Efendi, Tahir Ağazade Nedim Efendi, Hafız Ömer Efendizade Kemal Efendi, Yasin Efendizade Şevki (Ekinci) Efendi ve Attarzade Hakkı Efendi71. Aslında yönetim kurulu için oylamada en fazla oyu Diyarbakır müftüsü İbrahim (Uluğ) Efendi (24 oy) alarak Heyet Reisliğine seçilmişse de muhtemelen memuriyeti nedeniyle cemiyetin başkanlığını sürdürmemiştir. Bu süreçte Mustafa Kemal Paşa da bizzat gönderdiği mektupta ısrarla Müftü İbrahim Efendi’nin başkan olmasını talep etmiştir. Bunun üzerine ikinci sırada 21 oy alan Cemilpaşazade Mustafa Bey başkan seçilmiştir. Bunun dışında oy alıp heyette yer alan kişiler şöyledir: Behram Paşazade Arif, Ganizade Dr. Cevdet Osman Beyler, Piranizade Nazım (Önen) Beyler 21, Hacı Abdülhamid Niyazi (Çıkıntaş), Nakibü’l-eşraf Bekir Sıtkı (Ocak) ve Cemilpaşazade Kasım 18, Muallim Mustafa Akif (Tütenk) ve Zülfüzade İhsan Hamit (Tiğrel) 14, Hayalizade Kamil Bey de 13 oy almıştır. söz konusu toplantıya katılan Cemilpaşa ailesinden Cemilpaşazade Ömer 6, Cemilpaşazade Cevdet ise 5 oy almıştır72. Müdafaa-i Vatan Cemiyeti ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin kuruluşuna zemin teşkil eden gelişmelere bakıldığında şehrin tüm kesimlerinin yer aldığını görmek mümkündür. Öteden beri Diyarbakır’ın siyasi, sosyal ve ekonomik haya69 70 71 72 Mustafa Akif Tütenk, “1919 Mayısında Diyarbakır’da Kurulan Millî Cemiyet ve Toplantıları”, Kara-Amid Dergisi, Sayı: 2, s.327. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları, İstanbul, 1945; Kamil Erdeha, Millî Mücadelede Vilayetler ve Valiler, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1975, s. 148. Millî Mücadele Döneminde Müdafaa-i Hukuk Teşkilatları, Yay. Haz: Tarihi Araştırmalar Grubu, Belgelerle Türk Tarih Dergisi, Eylül 1986, Sayı: 19, s.9. Mustafa Akif Tütenk, Mahsul-i Leyal-i Hayatım, Defter: 1, s. 157. 430 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır tında etkin olan aileler (Yasin Efendizadeler, Behram Paşazadeler, Pirinççizadeler, Cemilpaşazadeler, Müftüzadeler vs) ülkenin kaderini tayin edecek meselelere müdahil olmuştur. Bu arada farklı siyasi görüşe mensup çevrelerin de toplantılara davet edildiği ve onların da iştirak ettiği anlaşılmaktadır. Özellikle Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile Kürt Kulübü ileri gelenleri dikkat çekmektedir. Millî Mücadele’ye muhalif bir tutum sergileyen hatta aksi yönde propaganda yapan kişilerin de burada yer aldığı görülmektedir. Bunların başında hiç şüphesiz Cemilpaşa ailesinden olan Cemilpaşazade Ömer, Cemilpaşazade Cevdet, Cemilpaşazade Kasım ve Kasım Bey’in oğlu Ekrem’dir. Kasım Bey’in toplumda kayda değer bir karşılığının olduğu anlaşılmaktadır. 23 Mayıs, 24 Mayıs ve 26 Mayıs tarihlerinde yapılan müzakerelere bizzat iştirak eden Kasım Bey, toplantıya katılanlardan 18 kişinin oyunu almıştır. Müftü İbrahim Efendi’nin 24 oy aldığı ve Millî Heyetin reisi olduğu görüşmelerde Kasım Bey’in almış olduğu oy önemli bir desteğe sahip olduğuna delil teşkil etmektedir. Ancak 24 Mayıs 1919 tarihli toplantıya katılan Cemilpaşazade Ömer’in 6, Cemilpaşazade Cevdet’in 5, Ekrem’in ise 4 oy alması onların çok fazla kabul görmediğine işarettir. Bunun yanı sıra Cemilpaşa ailesine mensup kişilerin söz konusu toplantılara katılmış olması amaçlarının “Millî İttihad” doğrultusundaki mücadeleye taraftar oldukları anlamına gelmemektedir. Müzakerelerde öne çıkan ve daha fazla destek alan kişilerin Millî Mücadele’ye taraftar olmaları bu kişileri pek memnun etmeyecektir. Zira Kürt Kulübü’nün Osmanlı Devleti aleyhinde ağır propagandalar yaptığı dönemde Mustafa Kemal Paşa’nın Kasım Bey’e gönderdiği mektupların büyük ölçüde cevapsız kaldığını görmekteyiz. Elimizdeki kayıtlardan hareketle Cemilpazade Kasım’in sadece kısa ve muğlak bir telgrafı mevcuttur. Kasım Bey, Diyarbakır’dan Erzurum’da Vilayat-ı Şarkiyye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Riyasetine gönderdiği 12 Haziran 1919 tarihli telgrafında, Sadrazam Ferit Paşa’nın tekliflerini protesto ettiklerini dile getirmiştir. Bununla birlikte Wilson Prensiplerini takiple “hukuk-ı milliye ve diniyemizin temini için Hazreti Kur’an’ın emrine itaat, efkâr ve şerâit-i İslamiye’ye inkıyad yegâne amalimizdir, gafil değiliz” diyerek gelişmeleri yakından takip ettiğini vurgulamıştır. Kasım Bey, telgrafın devamında hususi teklifinizi memnuniyetle kabul, her suretle yardıma hazır olduğunu ifade etmiş ve hürmetlerini sunmuştur73. Kasım Bey’in bu telgrafta ifade ettiği Wilson Prensipleri vurgusu ile Millî İttihadı mı yoksa Kürt İttihadını mı kastettiği belli değildir. Her ne kadar telgrafın sonunda hususi tekliflerinizi kabul ve her suretle yardıma hazır olduğunu ifade etmişse de Kürt Kulübü içerisindeki rolü dikkate alındığında kullanılan cümlelerin siyasi retorikten öte bir anlam taşımadığı söylenebilir. Zira Diyarbakır’daki askeri ve mülki yetkililerin yapıcı münasebet ve telkinlerine rağmen 73 Fahrettin Kırzıoğlu, Bütünüyle Erzurum Kongresi, Kültür Ofset Yayınları, Ankara, 1993, C. I, s. 70-71. MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 431 bu kişiler Kürt Kulübü’nün fiilen içerisinde olmuş ve Müdafaa-i Vatan/Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin çalışmalarını engellemeye çalışmıştır. Bu arada Cemilpaşa ailesinin önde gelenlerinden olan Mustafa Bey’in ise farklı bir düşüncede olduğunu ve başından beri aktif olarak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde görev aldığını hatta başkanı olduğunu da ifade etmekte fayda vardır. Diyarbakır Kürt Kulübü’nün başkanı ve İstanbul Kürt Teali Cemiyeti üyelerinden olan Ekrem Cemilpaşa her fırsatta Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine ve onun yöneticilerine karşı olumsuz propaganda yapmıştır. Kendisi gibi hatta ailenin çoğu gibi düşünmeyen amcası Cemilpaşazade Mustafa Bey başta olmak üzere, Kürtçülük propagandasına pirim vermeyen ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni destekleyen kişileri acımasızca eleştirmiş ve onları itibarsızlaştırmaya çalışmıştır. Ermenilerin bölgede yaptıkları fenalıklara ve bölgenin İngilizler ve Fransızlar tarafından gerçekleştirilen işgaline dair tek kelime etmeyen Ekrem Cemilpaşa’nın eleştiri sınırını aşan ifadeleri onun zihniyet dünyasını görmek açısından çok önemlidir. Kürt Kulübü’nün propagandasına itibar etmeyen kişiler hakkındaki ifadeleri şöyledir: “Müftü İbrahim Efendi, cahil, ahlaksız, haris ve menfaatperestti. Müftü İbrahim’in Mülkiye-i Şahane’den mezun olan oğlu ile yakın akrabaları olan Pirinççi ailesinin büyüğü, küçüğü güçlü birer İttihatçı idiler. Ermeni katliamından çok zengin olmuşlardı. Nakibü’l-eşrâf Bekir Sıtkı Bey de hilekâr ve ikiyüzlü idi. Yüzlerce âlim kılığında mele, kıyafetsiz hırsız şeyhler, mel’unlar ve hainler vardı. Bütünüyle tefessüh (kokuşmuş) etmiş bu zümre, alttan alta Türk hükümetinin yardımıyla envâi şekilde milletine hıyanet ediyorlardı. Cemiyetimizin güçlük ve fedakârlıkla yaptıklarını sinsi bir şekilde yıkıyorlardı”74. Ekrem Cemilpaşa ve yakın çevresinin yoğun ve yıkıcı propagandasına rağmen Cemilpaşazade Mustafa Bey’in etrafında müftü, nakip, şeyh ve muallimler toplandılar. Ekrem, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Mustafa Kemal Paşa’nın yanında bulunanları amcası Mustafa dâhil “hurafeperest eşraf” olarak vasıflandırıyordu. Çünkü bu kişiler, Millî Mücadele’nin başarıya ulaşması için dualar ediyor, halkı İngiliz, Fransız ve Ermenistan tehlikesine karşı aydınlatıyordu. Ekrem Cemilpaşa’ya göre amcası Mustafa, Mustafa Kemal Paşa’yı “Allah tarafından gönderilmiş hakiki bir mehdi olarak görmekte idi. O, İslam’ı, halifeyi, İslam hamisi olan Saltanat-ı Osmaniyeyi, İstanbul’u kâfirlerden, ecnebilerden halas edecek ve Kürt kardeşlerine de bütün haklarını iade edecekti”75. 74 75 Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 43. Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 45. 432 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır Ali Galip Olayında Ekrem Cemilpaşa Sadrazam Damat Ferit Paşa, Elazığ Valisi Ali Galip Bey’i 4 Eylül 1919’da başlayan Sivas Kongresi’ni engellemek ve özellikle Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Orbay’ı tutuklamak üzere görevlendirmişti76. Bu amaçla Ali Galip Bey, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını tutuklamak için 6 Eylül 1919 tarihinde Malatya’ya gelmiştir77. Bu arada İngiliz Subayı Binbaşı Noel’in yanında bulunan Kamuran, Celadet ve Ekrem Beylerler de görünürde Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan Kürt ve Ermeni nüfus miktarını tespit etmek için 3 Eylül 1919’da Malatya’ya gelmişti78. Ancak 13. Kolordu Kumandanlığı 1919 Ağustos’unun son günlerinde, Binbaşı Noel’in Malatya’ya gelmeden yaklaşık olarak on gün önce, Malatya’daki birliklere Noel’in de içinde bulunduğu heyet üyelerinin tutuklanması yönünde telgraf çekmiş, ancak garnizondaki asker eksikliği ve bölgede çok sayıda silahlanmış Kürt bulunduğu için bu talep gerçekleşmemiştir79. Bu süreçte İstanbul’da yayınlanan Milliyet Gazetesi’nde Binbaşı Noel şöyle tanımlanmaktadır: “İngiliz gizli teşkilatının senelerce emek vererek yetiştirdiği, zaman zaman oradan oraya göndererek fesat çıkaran adamlardan biri var: Binbaşı Noel”80. Bu süreçte Binbaşı Noel’in Malatya’ya gelmesi Ali Galip Bey ile işbirliği yapacağını akıllara getirmekteydi81. Malatya Mutasarrıfı Bedirhanzade Halil Rami de Noel’in faaliyetlerini desteklemekteydi82. Her iki tarafın da hedefinde Mustafa Kemal ve Millî Mücadele’nin tasfiyesi vardı. Taraflar kendi amaçlarını gerçekleştirmek için Malatya’da yoğun bir çalışmaya girdikleri sırada Mustafa Kemal Paşa da durumdan haberdar olmuş, bunları yakalamak için çareler düşünmüştü. İlk olarak kolordulara ve vilayetlere gönderdiği telgrafla ihaneti bildirmiş ve oralarda gerekli tedbirlerin alınmasını ve halkın durumu padişah nezdinde protesto etmesini istemiştir83. 76 77 78 79 80 81 82 83 ATASE, ATAZB, K. 10, G. 4, B. 1; Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, TTK, Ankara, 1988, s. 266-268; Öke, İngiltere’nin Güneydoğu Anadolu Siyaseti, s. 89; Ali Galip olayı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Oktay Bozan, Milli Mücadele Döneminde Elazığ, Çizgi Yayınları, Konya, 2023, s. 236-260. Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, MEB Yayınları, Ankara, 1977, C. II, s. 105; Goloğlu, Sivas Kongresi, s. 79; Mevlanazâde Rıfat, Türkiye İnkılâbının İçyüzü, Haz: Metin Hasırcı, Pınar Yayınları, İstanbul, 1993, s. 276-278. Kemal Çelik, “Millî Mücadele’de İç İsyanlar, Vatana İhanet Kanunu ve İstiklal Mahkemeleri”, Atatürk Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı: 40, Kasım 2007, s. 579. Noel, Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü, s. 41. Mevlanazâde Rıfat, Türkiye İnkılâbının İçyüzü, s. 300. Mim Kemal Öke, Musul ve Kürdistan Sorunu (1918- 1926), İz Yayıncılık, İstanbul, 1995, s. 48; Goloğlu, Sivas Kongresi, s. 122. BOA, DH. ŞFR, 103/138. Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, C.III, vesika: 57. MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 433 Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’dan Ali Galip Bey’e verilen ve ele geçmiş bulunan hükümet emrinin esaslarını şahsen 13. Kolordu’nun Erkan-ı Harbiye Reisi Halit Bey’e bildirmek lüzumunu duymuştur. 3. Kolordu’nun imzasıyla 7 Eylül 1919 tarihinde doğrudan doğruya 13. Kolordu’nun Erkan-ı Harbiye Reisine yazılan şifrede, Vali Ali Galip ile Malatya Mutasarrıfı Halil, Kamuran, Celadet ve Ekrem Beylerle beraber İngiliz binbaşısının tevkifi ve Sivas’a sevk edilmeleri istenmiştir. Bu amaçla Elazığ’da bulunan ve 13. Kolordu’ya bağlı olan 15. Alay Kumandanı İlyas Bey’in bizzat emrindeki altmış kadar atlı ve estersüvarın en geç olarak 9 Eylül’de Harput’tan Malatya’ya hareketi için doğrudan doğruya tebligat yapıldığını bildiren Mustafa Kemal Paşa, İlyas Bey’e verilen emrin süratle yerine getirilmesini emretmiştir84. Ekrem Cemilpaşa’nın da içerisinde yer aldığı Ali Galip hadisesi, üç kolordu tarafından yakından takip edilmekte idi. Bunlar Diyarbakır merkezli 13. Kolordu, Sivas merkezli 3. Kolordu ile Erzurum merkezli 15. Kolordu’dur. Diyarbakır merkezli 13. Kolordu Kumandan Vekili Ahmet Cevdet Bey 3. Kolordu Kumandanlığına gönderdiği telgrafta Ali Galip ve beraberindekiler hakkında yeni bilgiler aktarmıştır. Telgrafta; başarısızlığa uğrayan plan üzerine kaçmaktan başka bir çare bulamayan Diyarbekirli Ekrem’in Urfa’dan babası Kasım Bey’e bir mektup gönderdiği dile getirilmiştir. Ekrem Cemilpaşa, mektubunda özetle; Binbaşı Noel vasıtasıyla Paris Konferansı’na Kürtlerin vaziyetini anlatmak, Türk ihtiraslarının önüne geçmek ve Kürtlerin hukukunu müdafaa etmek için Antep yoluyla Malatya’ya geldiğini ifade etmektedir. Yollarda Kürtlerin ekseriyetini “istiklal ve hürriyete teşne (istekli)” gördüğünü dile getiriyordu. Mustafa Kemal Paşa’nın Malatya’da tutuklanmalarını emrettiği için seyahate devam edemeyerek geri döndüğünü ve şimdi Urfa’da olduğunu, pazartesi günü de Halep’e gidip oradan İstanbul’a gitmek niyetinde olduğunu ifade etmektedir. Ekrem bu mektubu, yanındaki Mehmet Sadık adlı biriyle göndermiş, ancak mektupla beraber Mehmet Sadık da ele geçirilmiştir85. Kürt Teşkilat-ı İçtimaiye Cemiyeti’nin Kürt İsyanı Çıkarma Girişimi Ekrem Cemilpaşa, Ali Galip hadisesinden sonra İstanbul’a gidecek ve oradaki Kürt Teâli Cemiyeti’nde mücadelesine devam edecektir. Bu günlerde Ekrem Cemilpaşa İstanbul Üniversitesi’nde okuyan Kürt gençleri tarafından İstanbul’da yeniden kurulan Kürt Talebe Hevî cemiyetinin fahri başkanlığına seçilmiştir. Ekrem Cemilpaşa’nın İstanbul’da olduğu Mart 1920’de Kürt Teâli Cemiyeti ikiye bölünmüştü. Kürt aydınlarından biri olan Emin Ali Bedirhan 1920’de Kürt Teali 84 85 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, C.III, vesika: 57; Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, s. 255. Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler IV, s. 128-129. 434 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır Cemiyeti’nden ayrılıp aralarında Ekrem Cemilpaşa’nın da olduğu bir grup Kürt milliyetçisiyle birlikte “Kürt Teşkilat-ı İçtimaiye Cemiyetini” kurmuştur86. Açıkça Kürdistan’ın bağımsızlığını savunan ve bir Kürt bayrağı tasarlayan Cemiyet, Kürtlerin yaşadığı yerlerde hedeflerini anlatmak amacıyla hemen propaganda faaliyetlerine girişmiştir. Bu kapsamda “efkâr-ı umumiyeti tenvir ve cahil Kürtleri doğru yola getirmek” amacıyla Ekrem Cemilpaşa ve Müküslü Hamza’yı bölgeye göndermiştir. Bunlar Kürtlere nasihatler, konferanslar verecek, kamuoyunu aydınlatacak ve cahil Kürtlere doğru yolu gösterecekti. Bu amaçla Ekrem, 1920 Ağustos’unda bir İtalyan vapuru ile Antalya’ya gitmişse de bölgenin o sırada millî güçlerin eline geçmesi üzerine daha ileri gidemeden İstanbul’a geri dönmek zorunda kalmıştır. Daha sonra 1921 Şubat’ında başka bir pasaport tedarik ederek tekrar yola çıkmış, bu defa İstanbul-İskenderiye-Basra ve Bağdat üzerinden çok uzun bir yolculuktan sonra Musul’a varmıştır. Oradan da on yedi gün yürüyerek babasının Diyarbakır yöresindeki Bismil’deki Gernik köyüne ulaşmıştır. Bu süreçte Diyarbakır’da Kürt Kulübü’nün 1919 yılı ortalarında kapatılmasına rağmen yeni bir kulüp açılması için yoğun bir çaba gösteriliyordu. Molla Hamza, Bitlis, Mardin, Siirt’teki Kürt cemiyetlerine, İstanbul’dan Kürdistan Teali Cemiyeti’ne ait damga getirmiş, bu damgalardan biri de kapatılan Diyarbakır Kürt Kulübü Başkanı sıfatıyla Cemilpaşazade Kasım Bey’e teslim etmiştir87. Milli Mücadele’ye muhalif ve Kürt Kulübü’ne taraftar olanların 1921 yılında da faaliyetlerini sürdürdüğü görülmektedir. Silvanlı Abdullah Beyzâde Sadık Bey, 22 Mart 1921 tarihinde” Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine” hitaben gönderdiği mektupta Cemilpaşazadelerin devamlı olarak Hükûmet aleyhine propaganda yaparak masum ahaliyi dalalete sürüklediğini, bunların bütün mevcudiyetiyle İngilizler lehine çalıştıklarını dile getirmiştir. Kendisi ve taraftarlarının ise Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin muvaffakıyetini temine çalışmak için hiçbir fedakârlıktan geri durmayacağını, her suretle gösterilecek işe âmâda bir halde bulunduklarını vurgulamıştır. Özellikle Cemilpaşazade Cevdet, Ömer ve Ekrem’in babası Kasım Bey’in geceli gündüzlü çalışarak Kürtleri İslam camiasından ayırıp İngiliz esareti altına atmaya taraftar olduklarını, bunların oluşturduğu bozguncu fikirlerin etrafa da sirayet ettiğine dair endişesini ifade etmiştir88. Bunların bu hareketi men edilmezse yakın zamanlarda İslam milletinin buralarda pek mazlum ve sıkıntılı günler geçirerek neticede telafisi imkânsız zorluklara ve felâketlere maruz kalacağına dikkat çekmiştir. 86 87 88 Naci Kutlay, Kürt Kimliği Oluşum Süreci, Belge Yayınları, İstanbul, 1997, s. 224. BOA, DH. ŞFR, 637/60; Göğem, Kurmay Albay Dadaylı Halit Beğ Akmansu (1884-1953), s. 65. C.A: A-III:11, D: 48, F: 16-1. MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 435 Kürt Teşkilat-ı İçtimaiye Cemiyeti tarafından bölgeye gönderilen Ekrem Cemilpaşa, kendisi gibi düşünen bazı arkadaşlarıyla birlikte, beş ay boyunca Diyarbakır ve çevresinde kalarak cemiyetin amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmıştır. Fakat çok geçmeden yetkililer onun geldiğini öğrenmiş ve Ekrem hakkında Diyarbakır Sorgu Hâkimliği tarafından yakalama kararı çıkarılmıştır. Bu sırada Mustafa Kemal Paşa, 1917-1918 kışında Diyarbakır’da 2. Ordu Kumandanı olan Nihat Paşa’yı “hâkim-i mutlak” olarak Diyarbakır’a göndermişti. Nihat Paşa’nın her Cuma günü Cami-i Kebir’e Cuma namazına geliş merasimi, Sultan Abdülhamid’in Cuma selamlıklarından daha debdebeliydi. Bando, muzıka, borazanlar, süslü yaverler dikkat çekiyor, devletin hâkimiyetini görünür kılıyordu. Bir kaç ayrılıkçı Kürt dışında Diyarbakırlıların yüzde doksanı Nihat Paşa’nın etrafında toplanmışlardı. Ahaliye karşı çok iyi davranan ve dokunaklı konuşan “Nihat Paşa adeta İslamiyet’in, Halifenin, Türklerin ve Kürtlerin kurtarıcısı” gibi görünüyordu. Ekrem Cemilpaşa silahlı adamlarla ve bazı Kürtçü arkadaşlarıyla beş ay boyunca Diyarbakır ve Mardin çevresindeki Silvan, Hazro ve Savur gibi yerleşim merkezlerinde dolaşarak aşiret reisleri ve ahaliye Türkler ve Büyük Millet Meclisi aleyhinde propaganda yapmıştır. Ancak Ekrem’in ifadesiyle anlattıkları “halkın bir kulağından giriyor, diğer kulağından çıkıyor, bir türlü dimağlara tesir” etmiyordu. Ona göre Nihat Paşa’nın “para ile satın aldığı müftüler, şeyhler ve mollalar” milleti iyiden iyiye zehirlemişti89. Ekrem Cemilpaşa’nın beş aylık tehlikeli ve yorucu çalışmalarından “hiçbir semere elde edememesi” onu hayal kırıklığına uğramıştı. Ekrem Cemilpaşa, halkın devlete karşı sadakatini, işgallere karşı protestolarını, halifeye ve saltanata bağlılığını her seferinde satın alınmış din adamlarına, halkın bağnazlığına ve cehaletine vererek bu duruma isyan ediyordu. Ekrem Cemilpaşa, bölgede kaldığı beş ay içerisinde Diyarbakır’ın içine dahi girememiştir. Bu süreçte Diyarbakır bahçelerinde babasının da hazır bulunduğu bir toplantı yapmış ve kışı beklemeden İstanbul’a dönme kararı almıştır. Ekrem Cemilpaşa, İstanbul’a dönmek üzere yola çıktığında babası Kasım Bey ona üç sene yetecek kadar para vermiş, amcazadesi Kadri Cemilpaşa da Sûrkişan aşiretine kadar maiyetindeki atlılarla ona eşlik etmiştir. Kadri Cemilpaşa dost olarak gördükleri bu aşirete Ekrem’i teslim ettikten sonra geri dönmüştür. Ekrem maiyetindeki atlılarla Dicle kenarında bulunan Kerboran (Dargeçit)’a bağlı Çelike Aliye Remo köyüne varınca buradan ona eşlik eden birlikler de geri dönmüştür. Heverkan Aşireti lideri Abdülkerim Ağa bu köyde oturuyordu. Ekrem Cemilpaşa’nın iddiasına göre Abdülkerim Ağa babasına verdiği vaat gereğince, Ekrem’e rehberler ve muhafızlar vererek onu Musul’a ulaştıracaktı. Ancak vaktiyle babası Kasım Bey’in onu hapisten ve idamdan kurtardığı Abdülkerim Ağa, “ihanet etmiş ve 89 Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 58-60. 436 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır namusunu satarak” onu yakalayıp Türklere teslim etmiştir. Böylece Nihat Paşa’nın emriyle bir yüzbaşının maiyetinde Midyat’tan gönderilen birlikler Ekrem’i teslim almış, ertesi gün zincire vurularak bir katıra bindirilmiştir. Askeri birliklerin yanı sıra Abdülkerim Ağa da maiyetindeki beş atlı ile Diyarbakır’a kadar kafileye eşlik etmiştir. Ekrem Cemilpaşa, Diyarbakır’da 17 gün yer altı zindanında hapsedilmiş daha sonra da Maden, Elazığ, Malatya, Sivas, Kayseri ve Kırşehir yoluyla beygir sırtında, zincirli olarak kırk beş günde Ankara’ya ulaştırılmıştır90. Ekrem Cemilpaşa’nın İstiklal Mahkemesindeki Yargılanması ve Affedilmesi Ekrem Cemilpaşa’nın tutuklanıp Ankara’ya sevk edilmesi Cemilpaşa ailesinde büyük bir endişeye ve korkuya neden olmuştur. Siyasi bir mahkûm olarak yargılanması nedeniyle vaziyetin ne şekilde sonuçlanacağı kaygısına yol açıyordu. Belki Ekrem hakkındaki tahkikat derinleşecek daha başkaları da Kürt Kulübü ve Ali Galip hadisesi nedeniyle tutuklanacaktı. Böylesine hassas ve kritik bir dönemde Ekrem Cemilpaşa ve amcazadesi Kadri Cemilpaşa’nın sonraki dönemlerde “hain” diye tanımladıkları kişiler devreye girecektir. Bu kişiler büyük ölçüde Diyarbakır Müdafaa-i Vatan ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyeleridir. Ekrem’in hatıralarında her fırsatta aşağıladığı Diyarbakır Müftüsü Hacı İbrahim Efendi’nin yanı sıra Belediye Reisi Abdurrahman, Nakib Hacı Bekir Sıdkı, Güranizade Arif, Meşayihden Gülşeni Şeyhi Ahmed, İskender Paşazade Zülkifl, Zazazade Mustafa Said, Pirinççizade Sıdkı, Hayalizade Kamil, Zülfüzade İhsan Hâmid, Hacı Kadir Ağazade Ali Rıza, Cercis Ağazade Yusuf, Cizrelizade Abdülaziz, Güranizade İbrahim, Güranizade Memduh, Cizrelizade Lebib, Hacı Hamid Efendizade Eşref, Tahirzade Aziz tarafından 1 Kasım 1921 tarihinde, “Büyük Millet Meclisi Reisi Müşir Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine” başlığıyla bir telgraf gönderilecektir. Bu telgrafta Kürtlerin Osmanlı camiasından/Türklerden ayrılacağı iddiaları reddedilmiş, Ekrem Cemilpaşa’nın idari ve askeri makamlar nezdinde “tehlikeli kişi” olarak değerlendirilmesine neden olan Diyarbakır Kürt Kulübü’nün kuruluş gayesi ve Ekrem’in faaliyetleri, çoğu zaman hakikat perdelenerek, hem Diyarbakır hem de Ekrem Cemilpaşa zan altında bırakılmamaya çalışılmıştır. Bahse konu telgrafta özetle şu ifadelere yer verilmiştir: Bütün Müslüman unsurların mevcut refahlarını temin için en kurtarıcı vasıtanın İslam bağı olduğunu kesinlikle takdir ederiz. Pek kutsi yaşanmış münasebetlere sebep ve zorluk kabul etmez hislerle Osmanlılığa bağlıyız. Diyarbakır’da o gibi milli hislerle (Kürtçülük) söylentiler icra edecek bir mefkûre mevcut değildir. Şimdiye 90 Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 60. MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 437 kadar mukaddes Osmanlı camiasının varlığı için açılan bütün cephelerdeki cihada koşarak iştirak etmişiz. Tarihimizde pek şanlı menkıbeler oluşturan fedakârlıklar sabittir. Ferit Paşa kabinesi zamanında Şark vilayetlerinin Osmanlı Devleti’nden ayrılarak Ermenistan olacağı mevzubahis edilince, bu hadisenin etkisiyle öne atılan fedakâr gençler arasında bulunan Cemilpaşazade Ekrem Bey’in meşru millî hükümetimizden eman dilemesi hakkındaki resmi yazısına rağmen bazı kötü niyetli kişilerin ihbarı üzerine tutuklanıp zanlı bulundurulmaktadır. Bu gibi men edilmiş yalanlardan uzak duran memleketimizde sadakat hissinin zayıflatılmayacağı herkes gibi sizlerce de bilinmektedir. Cemilpaşazade Ekrem Bey’in hakkında şimdiye kadar yapılan tahkikat da bu hakikati teyit etmektedir. Bu nedenle Cemilpaşazade Ekrem Bey’in tahliyesiyle memleketimizin o gibi batıl fikirler taşıyan evlat yetiştirmekten münezzeh bulunduğunu yüce makamınızca da takdir buyrulduğunu görmekle iftihar ettik ve gurur duyduk. Vereceğiniz müjdeli haberleri bekliyoruz91. Burada görüldüğü üzere öncelikle Diyarbakır’da ayrılıkçı hareketlerin mevzu bahis olmadığı, halkın İslam’a ve Osmanlılığa bağlı olduğu dile getirilmiştir. Bunun yanı sıra Diyarbakır Kürt Kulübü’nün kuruluş gayesi ve kurucularının hedefleri olumlu bir şekilde değerlendirilmiştir. Damat Ferit Paşa’nın takip ettiği politikalara tepki olarak Kürt Kulübü’nün kurulduğu ve bu kulüpte yer alan kişilerin de Osmanlı camiasından ayrılmak gibi bir amaç gütmediği vurgulanmıştır. Oysa 1919 yılı Diyarbakır mülki ve askeri kurumların raporları ve yazışmaları ile Ekrem Cemilpaşa ve Kadri Cemilpaşa’nın hatıraları hiç de vaziyetin öyle olmadığını açıkça göstermektedir. Bu çelişkiyi iki şekilde değerlendirmek mümkündür. Öncelikle Cemilpaşa ailesi tarafından Müdafaa-i Hukuk Cemiyetindeki rolleri gereğince hükümet nezdinde saygın olan kişilerin aracı olması istenmiş hatta bu yönde söz konusu kişilere telkinde bulunulmuştur. Cemilpaşa ailesinden hiç kimsenin isminin yer almadığı telgraf ile şehrin önde gelen tarafsız bir heyetin olumlu şehadeti ve kanaati ile Ekrem Cemilpaşa’nın affedilmesi istenmektedir. Bunun yanı sıra ikinci bir ihtimal hadisenin yaşandığı bu dönem Büyük Millet Meclisi’nin Batı cephesinde Yunanlarla yoğun bir şekilde mücadele ettiği hatta içeride bir takım isyanların devam ettiği süreçtir. Böylesine hassas bir dönemde konunun büyütülerek bireysel veya bir grubun hareketinin tüm Kürtleri harekete geçirmesine engel olmak amacıyla Diyarbakır’daki askeri ve mülki kurumların da bu yönde görüş ve kanaat belirtmesi ihtimal dahilindedir. Elcezire Cephesi Kumandanı Nihat Paşa zaten bu dönemde şehirde etkin ve halk tarafından sevilen bir kişi olmakla birlikte, Batı cephesinde Yunanlara karşı elde edilen zaferlerin şehirde karşılık bulduğu dönemdir. Bu nedenle meselenin siyaseten makul bir yöntemle çözülmesi hedeflenmiş olmalıdır. 91 A: III-111, D: 48, F: 27. 438 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır Bu süreçte imtiyaz sahibi Yunus Nadi’nin idaresindeki Anadolu’da Yenigün gazetesinde “Cemilpaşazadelerden Ekrem’in Muhakemesi” başlığıyla 13 Ocak günü verilen habere göre, İstiklal Mahkemesi bu mühim muhakeme ile meşguldür. İngilizlerle “teşrik-i mesai eden” Ekrem Cemilpaşa’nın ifadesine göre son iki senelik macerasına yer verilmiştir. Buna göre Kuvayı Milliye’nin ilk ortaya çıktığında Damat Ferit Hükümeti’nin emriyle Elazığ Valisi Ali Galip millî kuvvetlere karşı hareket etmek istemiş fakat en sonunda İstanbul’a kaçmaktan başka çare bulamamıştı. Haberin devamında, bu süreçte bir İngiliz binbaşısı ile birlikte hareket eden Kamuran, Celadet ve Cemilpaşazade Ekrem isminde birkaç hainin faaliyetlerine dikkat çekilmiştir. O zaman firardan başka bir selamet yolu bulamayan bu adamlar arasında yer alan Cemilapaşazade Ekrem’in yerinde durmadığı ve bir Kürt isyanı çıkarmak arzusuyla bir yolunu bulup tekrar Diyarbakır’a kadar gelerek orada saklandığı ifade edilmiştir. Ekrem, son zamanlarda saklandığı yerde tevkif edilerek Ankara’ya getirilmiş ve İstiklal Mahkemesine verilmiştir. Bu nedenle bir müddetten beri yargılanması devam etmektedir. Hususi bir ehemmiyete haiz olan bu yargılamada Cemilpaşazade Ekrem’in şimdiye kadar vermiş olduğu ifadeleri özetle aynen nakledilmiştir. Gazete, bu ifadelerin tabiatıyla Cemilpaşazade Ekrem’e ait olduğundan tamamen “suret-i haktan” görüleceğine dikkat çekmiştir. Oysa hakikatin hiç de böyle olmadığı, bu nedenle okuyucuların bu durumu dikkate alarak haberi okumalarını tavsiye etmiştir. Konuyla ilgili haberin gazetenin gelecek nüshasında vesikalara dayalı olarak ortaya konulacağı da ilave edilmiştir. Cemilpaşazadelerden Ekrem’in Diyarbakırlı ve babasının isminin Kasım Bey olduğu, İstanbul’da ve İsviçre’de tahsil gördüğü, Birinci Dünya Harbi esnasında ihtiyat zabit vekilliği yaptığı belirtildikten sonra Ekrem’in ifadesi şöyle aktarılmıştır: “İhtiyat zabit vekilliğinden terhis olduktan sonra sekiz dokuz ay kadar Diyarbakır’da kaldım. Sonra Mardin-Urfa yoluyla İstanbul’a gittim. Hatta o sıralarda ne sebepten olduğunu bilmediğim bir nedenle Mardin’den geçerken Fırka Kumandanı Kenan Bey beni tevkif etti. Fakat bir gece kadar tutuklu olarak alıkoyduktan sonra serbest bıraktı. İstanbul’dan dönüşümde Halep’e uğramıştım. O sırada İngiliz Binbaşısı Noel, Bedirhanzadelerden Kamuran Ali ve Celadet Ali beylerle birlikte Halep’e gelmişti. Bu İngiliz Binbaşısını vaktiyle Diyarbakır’da bulunduğu zaman Belediye’de misafir iken tanımıştım. Bu defa görüştüğüm zaman bu havalideki Kürt nüfusunun ekseriyetini tetkik edip vesikalara dayanarak Avrupa’ya tanıtacağını ve buralarda bir Ermenistan teşkiline mani olmaya çalışacağını söylüyordu. Elinde İstanbul Dâhiliye Nezareti’nin bir vesikası vardı. Bu sıralar 1918 (1919 olmalı) yılının Temmuz sonlarına tesadüf ediyordu. Binbaşı heyete iştirakimi rica ve ısrar etti”. MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 439 Bu bilgiler aktarıldıktan sonra Cemilpaşazade Ekrem’in Binbaşı Noel ile “teşrik-i mesâ’î” ettiği ve onunla birlikte Halep’ten Malatya’ya gittiği akabinde de Ali Galip hadisesi ile ilgili vesikalara yer verilerek yaşanan olaylar ele alınmıştır92. Ankara’ya getirildikten sonra 1500 kadar siyasi mahkûmun kaldığı taş bir binada hapsedilen Ekrem Cemilpaşa’nın mahkemedeki ifadelerinde “suret-i haktan” görünmeye çalıştığını ancak gerçeğin hiç de öyle olmadığı vurgulanmıştır. Gazete birkaç gün sonra Ekrem Cemilpaşa’nın yargılanmasına dair haberlere devam etmiştir. 16 Ocak 1922 tarihli haberinde “Cemilpaşazadelerden Ekrem Haindir” başlığı ile verilen haberde Ekrem Cemilpaşa hakkındaki kayıtlara ve ifadelerine yer verilmiştir. Bütün evraklar ve iddialar açıkça orta iken Ekrem Cemipaşa’nın “suret-i haktan” görünmeye ve masumiyetini ifade etmeye çalıştığı görülmektedir. Ekrem Cemilpaşa, İngilizlere karşı olduğunu, İngiliz İstihbarat subayı Binbaşı Noel ile organize bir planının içerisinde olmadığını iddia etmiştir. Bunun üzerine Mahkeme Reisi İhsan Bey, mukabele ederek” o zaman İngiliz binbaşısı ile Erzurum’a kadar seyahate kalkışmanıza, hatta bazı yerlerde konferanslar vermenize sebep nedir?” diye soru yönelmiştir. Arkasından da Ali Galip Hadisesine vurgu yaparak Anadolu vahdetini ve milli varlığını Batı’nın ihanetinden kurtarmak isteyen millî kuvvetlere karşı muhalefet ederek, askerin takibine mukavemet edemeyeceğinizi anlayınca Halep’e kadar kaçtınız. Bu durum sözleriniz ve eylemleriniz arasından bir uyumsuzluk meydana getiriyor. Bunu izah eder misiniz? diyerek çıkışmıştır. Bunun üzerine Ekrem, İngiliz Binbaşısı Noel ile seyahatinin tamamen tesadüf olduğunu iddia edecektir. O vakit hükümetin müsaadesiyle seyahat eden ve Osmanlı camiasındaki İslam unsurunun bir parçası olan Kürtlerin Ermenilere göre daha fazla olduğunu Avrupa’ya bilhassa da İngilizlere göstermek için görevlendirilmiş olan Binbaşı Noel’e katılmak için bir mahzur görmediğini dile getirmiştir. Akabinde yine tesadüfen Vali Ali Galip Bey’in Malatya’ya gelmesi ve Sivas’taki “milli heyeti” asî telakki ederek onlarla mücadeleye girişmesinin kendi seyahatlerini “adeta bir isyan halinde” gösterdiğini aslında ne böyle bir fikirleri ne de teşebbüsleri olmadığını ileri sürmüştür. Diyarbakır’da verilen konferanslara gelince yine yukarıda belirttiği üzere toplumun huzuru ve devletin bütünlüğü hilafına katiyen bir şey söylemediğini iddia etmiştir. Hakkındaki iddiaların bazı kötü niyetli kişilerin iftiralardan ibaret olduğunu savunmuştur. Diyarbakır’daki neşriyatına dair yapılan takibat hakkındaki sorulan sual üzerine de bu neşriyattan dolayı aslında hakkında takibat yapıldığını fakat hiçbir cürüm ile itham edilmemiş olduğunu söylemiştir. Mısır’a gittikten sonraki macerasını ise şöyle dile getirmiştir: 92 Anadolu’da Yenigün, 13 Kanun-ı Sani 1338 (13 Ocak 1922). 440 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır “Mısır’da 24 gün kaldığım süre zarfında Bağdat’a gitmek için niyetlendim. Nisan ayının sonlarında Bağdat’a ulaştım. Musul ve Siirt yoluyla Diyarbakır’a geldim. O günler ramazan ayına rastlamaktaydı. Diyarbakır civarındaki Geldiz (Gernik) ismindeki köyümüzde saklandım”. Bunun üzerine Hâkim, “bir cürmünüz olmadığı halde o zaman niçin saklandınız” diye soru yöneltmiştir. Ekrem de “kuvveden fiile çıkmış bir cürmüm yoktur” diye cevap vermiştir. Devamında ise Diyarbakır’da takibe, Mardin’de tevkife maruz kaldığını, Malatya’da da bir kötü bir tesadüf eseri Ali Galip ile beraber takibata uğradığını, sonra Antalya’dan İstanbul’a iade edilmesi üzerine Hükümet tarafından “aleyhinde bir suizan” oluştuğundan yakınmıştır. Diyarbakır’a gelmeden evvel Hükümetin, pederinin hanesinde onu aradığını haber aldığını, bunun üzerine de saklanmaya ve affedilmesi için vasıtalar aramaya mecbur kaldığını dile getirerek kendisini savunmuştur93. Ekrem Cemilpaşa, Hacı Akdi’nin Silvan’da, Müküslü Hamza’nın Mardin’de verdiği konferanslar ile Binbaşı Noel’in de hazır buluğu “Burası müstakil Kürdistan’dır. Türklük ve Osmanlılık yoktur, Türklerin içimizde ne işi var” şeklindeki beyanına hiç değinmemiş, Kürt Kulübü’nün de bu nedenlerle kapandığına savunmalarında hiç yer vermemiştir. Oysa hatıralarında Kürtlüğün alameti olarak gördüğü “şal ü şepik”i giyip devlet dairelerinde dolaşarak devlete meydan okuduğunu övgüyle dile getirmektedir. Anadolu’da Yenigün gazetesinde yer alan Ekrem Cemilpaşa’nın ifadesinden anlaşıldığı kadarıyla mahkemenin en çok üzerinde durduğu konu Ali Galip Hadisesi ile ilgilidir. Bu konuda Ekrem, İngiliz istihbarat subayı Binbaşı Noel’e nasıl katıldığını anlattıktan sonra katılma amacını Kürdistan’da Ermeni nüfusunun azlığını ortaya koymaya çalıştığını, Elazığ Valisi Ali Galip ile işbirliğine girmediğini iddia etmiştir. Mahkemeye sunulan vesikalar ve Ekrem’in ifadelerindeki tutarsızlıklar nedeniyle Ekrem Cemilpaşa, inandırıcı bulunmamış olmalı ki gazete konuya ilişkin 16 Ocak 1922 tarihli haberin başlığını “Cemilpaşazade Ekrem Haindir” şeklinde okuyucularına duyurmuştur. Bu süreçte Diyarbakır eşrafından sonra Diyarbakır Mebusu Hacı Şükrü Bey de Diyarbakır’dan “Ankara Büyük Millet Meclisi Reis-i Muhteremi Devletlû Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine” başlığıyla bir telgraf göndermiştir. Diyarbakır’dan çekilen telgrafta Ekrem Cemilpaşa’nın masumiyeti savunulmuş, hatta Osmanlı’ya bağlı iyi bir şahsiyet olduğu ileri sürülmüştür. Diyarbakır Kürt Kulübü’nün kapatılma gerekçesi ve Ekrem Cemilpaşa’nın Millî Mücadele’nin ilk yıllarındaki faaliyetlerine dair hiçbir eleştiri getirilmezken onun masumiyeti ve iyi niyetli olduğu dile getirilmiştir. 1919-1920 yıllarında Ekrem Cemilpaşa’nın idari, askeri ve adli kurumlara yansıyan faaliyetleri ile Şükrü Bey’in 93 Anadolu’da Yenigün, 16 Kanun-ı Sani 1338 (16 Ocak 1922). MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 441 verdiği bilgiler adeta bir tiyatro sahnelendiğini göstermektedir. Ekrem Cemilpaşa’nın tutuklanma süreci ve affedilmesine dair düşünceler özetle şöyle ifade edilmiştir: Ferit Paşa kabinesinin takip etmiş olduğu kötü siyaset nedeniyle her tarafta tezahür eden “hareket-i milliye” gibi Diyarbakır’da da Cemilpaşazade Ekrem Bey de vilâyetin kumandanlığının desteğine mazhar olan Kürd Kulübüne intisap etmiştir. Bu nedenle kötü niyetli bazı kişilerin itham ve iddiaları üzerine Cemilpaşazade Ekrem “âdi bir meseleden” dolayı cinayetle itham edilmiştir. Cemilpaşazade Ekrem, asılsız bu iddialara maruz kalması üzerine mecburen önce Malatya’ya ve oradan da İstanbul’a kaçmıştır. Allah’ın yardımıyla ortaya çıkan mevcut durum nedeniyle elde edilen, millî gaye ve emellere uygun kazanımlar herkesi memnun etmiştir. Bunun üzerine Diyarbakır Kürd Kulübü’nün kuruluş maksadına artık ihtiyaç kalmadığından Kulüp, faaliyetlerine ara vermiştir. Böylece Kürt Kulübüne mensup Cemilpaşazade Ekrem de gelmiş olduğu İstanbul’da bulunduğu müddet zarfında Osmanlıların haklı olarak lanetlediği kişiler ile hiçbir münasebeti olmamış, devlete karşı herhangi bir zararlı faaliyette bulunmamıştır. Bir süre sonra da Diyarbakır’da dönmüştür. Bir seneden beri Diyarbakır ve havalisinde devletin arzu ve iradesinin hilafına hiçbir harekette bulunmadığı yapılan tahkikattan anlaşılmıştır. Öteden beri Osmanlı Devleti’nin en aciz ve sadık ferdi olmakla iftihar eden aile, Cemilpaşazade Ekrem’in tutuklanması ile manevi bir ıztırap içerisine düşmüştür. Bu durumun tahkiki ve Ekremˈin eski hareketlerinin iyi niyete yakını oluşu ve Ekremˈin arzu ve ricasıyla affedilmesi ve salıverilmesi talebinde bulunulmuştur. Kasım Beyzâde Ekrem Bey’in affedilerek Merkez Ordusu mıntıkasında ikamet etmesi yönündeki talebi Milli Hükümet tarafından kabul edilmiştir. Kendisinin cepheye müracaatının temin buyurulması yönündeki talebi de memnuniyetle kabul edilmiş ise de Merkez Ordusu Mıntıkasında kalmasının uzaması mağduriyetine neden olmaktadır. Bu nedenle Diyarbakır’da kalmak üzere müsaade edilmesi tekrar rica edilmektedir. Hacı Şükrü Bey, telgrafın devamında Ekrem Cemilpaşa’nın tutuklanma süreci ve bu süreçte anne ve babası ile Diyarbakır’da görüştürülmeksizin gizlice bilinmeyen yerlere götürülmesi ve akabinde Ankara’ya gönderilmesinin tüm ailenin teessür ve teessüfüne neden olduğuna dikkat çekmiştir. Gerek daha önce Diyarbakır eşrafının gerekse de Diyarbakır mebusu Hacı Şükrü Bey’in beyanlarında sürekli yapılan tahkikatla Ekrem Cemilpaşa’nın masumiyeti ortaya çıkmıştır denmesine rağmen, bu konuda askeri ve mülki amirlerin yazdığı herhangi bir rapor veya belgeye ulaşamadık. Hacı Şükrü Bey, telgrafın devamında ailenin devlete olan sadakatine vurgu yaparak Ekrem Cemilpaşa’nın affedileceğine dair inancını Mustafa Kemal Paşa’ya şöyle dile getirmektedir: 442 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır Adalet ve hakkaniyetten zerre kadar sapmayan devletin icraatları Ekrem’in de adalete mazhar olacağının en büyük delilidir. Cemilpaşa ailesi, yüce şahsınızda birleşen mukaddes millî emellerimizin en hakir bir hizmetkârı olmakla iftihar etmektedir. Şehrin önde gelen bu ailenin talebinin gerçekleştirilmesi tam bir sadakatle bağlı oldukları devlete sadakat ve şükranın artmasını sağlayacaktır. Bu sadakate şahit olduğumdan ve her hakikati yüce makamınıza arz etmek hususundaki kesin ve ebedi taahhüdümün en bariz delili olan kanaatimin kabul ve tasdik buyrulacağına itimadım tamdır. Bütün ailelerin kurtuluşuna yardımcı olacağına dair emirinizi hürmetle bekliyorum Hazreti Paşam94. Ekrem Cemilpaşa, Kürtlerin hukukunu Avrupa’da müdafaa etmek maksadıyla Binbaşı Noel ile birlikte hareket ettiğini babasına gönderdiği mektupta dile getirmiştir. Noel’in Ermenistan’ın kurulmasına engel olmaya çalıştığı ancak Kürdistan kurulmasına dair herhangi bir görüşüne savunmalarında yer vermemiştir. Millî Mücadele başarıya ulaşınca Kürt Kulübüne ihtiyaç kalmadığı şeklinde masum bir ifade kullanılmıştır. Sanki Kürt Kulübü kendi kendini feshetmiş gibi bir algı oluşturulmaya çalışılmıştır. Daha da garip olanı askeri ve mülki makamların da Kürt Kulübü’nün desteklediği iddiası temelsizdir. Zira dönemin tüm yazışmalarında ve hatıralarda mülki ve askeri kurumların Kürt Kulübü’nü desteklediğine dair herhangi bir kayıt ve karineye ulaşılmamıştır. Beraat Kararı ve Ekrem Cemilpaşa’nın Diyarbakır’a Dönüşü Ailenin yoğun ricası, Diyarbakır önde gelenlerinin talebi ve Mebus Hacı Şükrü Bey’in adeta Cemilpaşa ailesine ve Ekrem’e kefil olarak önerileri Ankara’da karşılık bulmuştur. Aslında Birinci Dünya Savaşı yıllarından beri aileyi ve Ekrem Cemilpaşa’yı çok iyi tanıyan Mustafa Kemal Paşa, hem geçmiş günlerin hatırı hem de gelen yoğun talep ve dönemin koşullarını dikkate alarak Ekrem Cemilpaşa’nın önce beraat etmesine sonra da Diyarbakır’a dönmesine rıza göstermiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın 1919 yılı ortalarında Diyarbakır Kürt Kulübü’nün varlığından duyduğu rahatsızlık ve Kulüp üyelerinin yaptıkları faaliyetlere dair kurduğu cümleler ile Ali Galip Hadisesine gösterdiği tepkinin dozu dikkate alındığında her iki hususun da Mustafa Kemal Paşa için adeta kırmızı çizgi olduğu söylenebilir. Bu dönemde mecliste 5 Diyarbakır mebusu varken Diyarbakır doğumlu olmayan ve Diyarbakır’ı da en az bilen Hacı Şükrü Efendi’nin aileye kefil olması ve Ekrem Cemilpaşa’nın affedilmesi için yoğun bir şekilde talepte bulunması ilginçtir. Dönemin diğer Diyarbakır mebuslarının bu konudaki hiçbir ricası ve önerisi olmazken Hacı Şükrü Bey’in sanki yıllardır Diyarbakır’da yaşıyormuş ve aileyi çok iyi tanıyormuş gibi 94 A: III-7, D: 18, F: 7. MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 443 sahiplenmesi dikkat çekmektedir. Askerlikten mebus olarak seçilen Hacı Şükrü’nün bürokraside ve Mustafa Kemal Paşa nezdinde önemli bir yere sahip olduğunu bilen Cemilpaşa ailesi meseleyi Diyarbakır Mebusu Hacı Şükrü Bey üzerinden meseleyi çözmeyi tercih etmiş olmalıdır. Diğer milletvekillerinin Cemilpaşa ailesi ve Ekrem Cemilpaşa’yı yakından tanıdıkları için meseleyi sahiplenmemesi ya da nüfuzlarının yetersiz olması nedeniyle Hacı Şükrü Bey vasıtasıyla meselenin ailenin talebi doğrultusunda çözüme kavuşması talep edilmiştir. Ancak yukarıda da ifade edildiği üzere gerek Diyarbakır eşrafının ve gerekse de Hacı Şükrü Bey’in konuya ilişkin telgrafları büyük ölçüde tarihi hakikatlerle örtüşmemektedir. Ekrem Cemilpaşa hakkında beraat kararının verilmesi üzerine 5 Mart 1922 tarihinde Diyarbakır’dan “Ankara Büyük Millet Meclisi Reisi Gazi Müşir Devletlü Fehametlü Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine” başlığı ile bir telgraf çekilmiştir. Bu telgrafta, Belediye Reisi İhsan Hamid, Nakibüleşraf Bekir Sıdkı, Müftüzade Şeref, Behram Paşazade Arif, Şeyh Ömer, meşayihten Azmi, Güranizade Memduh, ulemadan Said, Hayalizade Kamil, Cercis Ağazade Aziz gibi şehrin belediye başkanı, din adamları, eşraf ve ulemadan oluşan bir heyet Ekrem Cemilpaşa’nın beraat kararına dair İstiklal Mahkemesinin verdiği karardan dolayı şükranlarını arz etmişlerdir. Telgrafta, bazı kötü niyetli kişilerin Ekrem Cemilpaşa hakkındaki suçlamalarının neticesi olarak tahkir ve muhakeme edildiği vurgulanmıştır. Bu konuda Mustafa Kemal Paşa’ya karşı en samimi şükranlar arz edildikten sonra Diyarbakır’da “yüce menfaatlerine aykırı olacak hiçbir hareketin burada gerçekleşmesinin mevcut olamayacağını temin edenleriz” denilerek Diyarbakır’da ayrılıkçı fikirlerin taban bulmadığını ve toplumun tamamen devletin yanında yer aldığı ifade edilmiştir95. Cemilpaşa ailesinin, şehir eşrafının, Hacı Şükrü Bey’in, muhtemelen Diyarbakır Valisi Hüseyin Mazhar Bey’in ve Elcezire Cephesi Kumandanı Nihat Paşa’nın talebini ve dönemin şartlarını dikkate alan Mustafa Kemal Paşa, Diyarbakır Valisi Hüseyin Mazhar Bey’e gönderdiği 19 Mart 1922 tarihli yazıda, Cemilpaşazade Ekrem hakkında “ailece fazla endişe etmesine gerek olmadığını”, bunun münasip bir şekilde aileye anlatılmasını rica etmiştir96. Bu talimat üzerine Hüseyin Mazhar Bey, aile ile bir görüşme yapmıştır. Hüseyin Mazhar Bey, iki gün sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği 21 Mart 1922 tarihli cevabi yazıda, Diyarbakır eşrafından Kasım Bey’in oğlu Ekrem’in beraatının Cemilpaşa ailesine münasip surette bildirildiği ifade edilmiştir. Ayrıca Mazhar Bey, bu münasebetle ailenin Mustafa Kemal Paşa’ya minnet ve şükranlarını dile getirmiş, meselenin de bu şekilde bertaraf edilmesinin siyasi menfaatlere daha muvafık 95 96 A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-1 A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-8 444 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır olduğuna dikkat çekmiştir97. Cemilpaşazade Kasım Bey de “Büyük Millet Meclisi Reisi Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine” başlığı ile gönderdiği 23 Mart 1922 tarihli yazıda, vilayet makamının delaletiyle Ekrem hakkında verilen haberin aileyi sevinç ve mutluğa gark ettiğini, bu nedenle şükran ve tebriklerini ifade etmiştir98. Bir Nolu Ankara İstiklal Mahkemesi heyeti tarafından Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa’ya gönderilen 25 Mart 1922 tarihli yazıda Ekrem Cemilpaşa hakkındaki iddialarla ilgili kısaca bilgi verilmiştir. Buna göre Diyarbakır eşrafından Cemilpaşazade Kasım Beyin oğlu Ekrem Bey’in “vatanın bir kısmını İngiliz himayesi altında ayrı bir hükümet şeklinde Osmanlı camiasından ayırmağa uğraşmak suretiyle zanlı” olarak yargılandığı dile getirilmiştir. Yazının devamında Ergani Madeni Mutasarrıfı Aziz Bey’in konuya ilişkin devlet makamlarına sunduğu deliller ve Cemilpaşazade Ekrem’in Elcezire Cephesi Kumandanı Nihat Paşa tarafından yakalandığı ilave edilmiştir99. Bu süreçte yoğun bir yazışma yapılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Mustafa Kemal Paşa imzasıyla Ankara İstiklal Mahkemesi Riyasetine gönderilen 13 Nisan 1922 tarihli yazıda konuya ilişkin Elcezire Cephesi Kumandanlığından gelen tahkikat evrakının mahkemeye gönderildiği belirtilmiştir100. Aynı gün Mustafa Kemal Paşa, Elcezire Cephesi Kumandanlığına gönderdiği 13 Nisan 1922 tarihli yazıda Cemilpaşazade Ekrem’e ait Mülazım Halil Efendi’nin göndermiş olduğu tahkikat evrakının Ankara İstiklal Mahkemesine tevdi edildiği bildirilmiştir101. Mustafa Kemal Paşa’nın konuyu bizzat takip ettiği, ilgili makamlara doğrudan yazı yazdığı ve talimat verdiği anlaşılmaktadır. Cemilpaşazade Kasım Bey, alınan beraat haberinden duyulan memnuniyeti ve devlete olan sadakatini “Büyük Millet Meclisi Hükümeti Reis-i Alîsi Müşir Gazı Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine” başlığı ile gönderdiği 3 Mayıs 1922 tarihli telgrafta şöyle dile getirmektedir: “Ekrem bendelerinin mazhar-ı berât olduğunu istibşâr ettik. Te‘âlî-i dîn vatanımıza memleketde adâlet fikr-i mukaddesesinin taʻmîmine ma‘tûf olan ve bütün âlem-i İslâmın şükrân ve minnetdârîsini tevellüd eden mesa‘î-i hârikalarının muvaffakiyyât-ı mütevâliye ile şâşaa rûz olması de‘avât-ı sâdikânesini bütün efrâd-ı âilemizle bu vesile ile ale’t-tekrâr edâ etmiş olduğumuzun ve âtıfet-i vâkı‘a-i fahîmâ- 97 98 99 100 101 A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-6 A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-5 A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-7 A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-4 A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-3 MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 445 nelerinin umûmen ve ebediyyen minnetkârî kaldığımızı arz-ı şükrân ve imtidâdına arzıyla te’yîd-i merbûtiyyet ve ubudiyet eyleriz”102. Yukarıda da görüldüğü üzere Cemilpaşazade Kasım, bu süreçte Mustafa Kemal Paşa’ya göndermiş olduğu telgraflarda “Başkumandan, Müşir ve Devletlü Paşa Hazretleri” gibi yüksek düzeyde bir saygı ve ihtiram cümleleriyle talebini dile getirmiş, Mustafa Kemal Paşa’nın gösterdiği inisiyatif ve fedakarlık karşısında ailenin şükranlarını ifade etmiştir. Telgraflarda oğlu Ekrem’i tanımlarken genellikle bendeniz (köleniz) ifadesi kullanılmakta, Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğindeki Millî Mücadele’den “mukaddes mücadele” diye bahsetmektedir. Bu konuda her türlü fedakârlığı ve sadakati göstermeye hazır olduklarını tekrarlamaktadır. Oysa 1919 yılı ortalarında Cemişapazade Kasım Bey, Kürt milletini Osmanlı Devleti ve Türklerin zulüm ve esaretinden kurtarmak için çalışmanın farz olduğunu söylüyor, tüm nüfuzunu kullanarak şehrin önde gelenleri ve ahaliyi kendi yanına çekmeye çalışıyordu. Kasım Bey’in geceli gündüzlü çalışarak Kürtleri Osmanlı camiasından ayırmağa çalıştığı dile getiriliyordu. Devletin ve milletin istikbalinin büyük ölçüde belirsiz olduğu kritik dönemlerde Mustafa Kemal Paşa’nın tüm çağrılarına Cemilpaşazade Kasım Bey, sadece bir telgrafla cevap vermiştir. Bununla birlikte Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti seçimlerine iştirak ederek mümkünse cemiyetin başına geçmeyi, mümkün değilse de zahiren hükümet taraftarı görünmeyi tercih etmiştir. Bu süreçte 13. Kolordu Kumandan Vekili Cevdet Bey ve Erkânı Harbiye Reisi Halit Bey ile Diyarbakır Vali Vekili Mustafa Nadir Bey, Cemilpaşazadeler hakkında onların zahiren hükümet taraftarı görünmekle birlikte açıktan açığa, Türk idaresine karşı yıkıcı faaliyetlerde bulunduklarını hatta bu gibi kişilerin hiçbir surette yola getirilemeyeceğinden yakınmaktadır. Bu kişilerin bizzat tehcir ve taktil meselesiyle de alakadar oldukları halde takipten kurtulmak için idarenin değişmesini istedikleri, bununla birlikte kendileri gibi düşünmeyen Müdafaa-i Vatan/Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti mensuplarını da tehcir ve taktil ile itham ettikleri dile getirilmektedir. Ekrem Cemilpaşa Ankara’da dört ay tutuklu kaldıktan sonra mahkeme tarafından beraatına karar verilmişse de üç ay Ankara’da zorunlu ikamete tabi tutulmuştur. Sonunda Ekrem Cemilpaşa Ankara’dan Diyarbakır’a gönderilmiştir. Bunun üzerine Kasım Bey, Ekrem Cemilpaşa’nın Diyarbakır’a ulaşması nedeniyle gönderdiği 29 Temmuz 1922 tarihli telgrafta, “Lütf-i celîl-i kumandanlarının ile’l-ebed müstağrak-ı minnet ve şükran olan bütün ailemiz erkânı Ekrem bendelerini bugün ağûşunda görmekle müftahirdir” diyerek memnuniyetini dile getirmiştir. Cemilpaşazade Kasım, cümlenin devamında ise “Hükûmet-i milliyyemizin timsâl-i saâdet 102 A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-2 446 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır ve meftûnu olan zât-ı sâmîlerinin âmâl-i mukaddese-i fahîmâneleri uğrunda her an ibrâz-ı fedâkârîye hazır bulunduğumuzu lâ yezâl (zeval bulmaz) ubudiyetimize terdîfen hâk-i pâ-yı sâmîlerine arz eylerim”103 diyerek Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğindeki mücadele “mukaddes dava” olarak tanımlamış, bu konudaki fedakârlık ve sadakatlerinin ebedi olacağını dile getirmiştir. Ekrem Cemilpaşa’nın yargılanmasına ve beraatına ilişkin dönemin yazışmaları ile Cumhurbaşkanlığı arşivinden konuya ilişkin temin ettiğimiz belgeler Ekrem Cemilpaşa’nın yıllar sonra yazdığı “Muhtasar Hayatım” adlı eserdeki bilgilerle tabana tabana zıtlık ifade etmektedir. Faaliyetleri, bağlantıları ve gerçekleştirdiği eylemler dikkate alındığında İstiklal Mahkemesinde “idamla yargılanacak” olan Ekrem Cemilpaşa, hem bireysel talebi, hem de ailesinin ve farklı çevrelerin bu konudaki ricaları ile devlet yetkililerinin talebi üzerine mesele kısa süreli bir tutukluluktan sonra beraatla sonuçlanmıştır. Ekrem Cemilpaşa’nın hatıralarında Millî Mücadele taraftarı olduğu gerekçesi ile ağır hakaretlerde bulunduğu kişilerin dahi onun beraat etmesinde büyük bir katkısının olduğunu da ifade etmek gerekiyor. Ancak Ekrem Cemilpaşa, hatıralarında Kürt istiklal davası için yoğun bir mücadele verdiğini dile getirerek gelecek nesillere kendisini model gösterirken, dönemin kayıtlarında hakikatin hiç de öyle olmadığını açıkça görmek mümkündür. Hal böyle iken Ekrem Cemilpaşa “Muhtasar Hayatım” adlı eserinde Ankara’da ikamet ettiği süre zarfında Diyarbakır’da görevli iken Mustafa Kemal Paşa’nın karargâhında tanığı komutan ve zabitlerin ona “Çankaya’ya gittin mi? Gazi’yi ziyaret ettin mi? sorularına ehemmiyet vermeyip tenezzül edip Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret etmediğini gururla ifade etmektedir. Sonunda kendisinin sert kafalığının Mustafa Kemal Paşa’nın kuvvet ve kudretine galip geldiğini, nihayet Diyarbakır’a gitmesi için emir verildiğini iddia etmektedir104. Ekrem Cemilpaşa, gerçeğe aykırı bu tutumu ile bir kahramanlık hikâyesi ortaya koymaya çalışmaktadır. Oysa bu süreçte Diyarbakır’dan gönderilen tavsiye ve taleplerin Mustafa Kemal Paşa’nın olaya müdahil olmasına sebep olduğu, önce Ekrem’in beraatına dair kararın çıktığı daha sonra da Diyarbakır’a dönmesine izin verildiği görülmektedir. Ekrem Cemilpaşa Diyarbakır’a dönünce Şeyh Said liderliğindeki 1925 isyanı sırasında tutuklanıncaya kadar geçen üç yıl boyunca çoğunu babasının sekiz köyüne nezaret etmek, köylerdeki işlerine yardımcı olmakla geçirmiştir. Daha sonra Ekrem Cemilpaşa, Şeyh Said olayı üzerine tutuklanarak Şark İstiklal Mahkemesinde yargılanmıştır105. Yargılama neticesinde on yıl ağır hapis cezasına çarptırılmıştır. 103 A: III-10-a-2, D: 43, F: 213 104 Ekrem Cemilpaşa, Muhtasar Hayatım, s. 61. 105 Son Saat, 28 Şevval 1343 (22 Mayıs 1925). MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 447 Kastamonu Cezaevi’ne gönderilen ve üç buçuk yıllık mahkûmiyetinin ardından 1928’de tahliye edilen Ekrem Cemilpaşa, tahliyesinin ardından üç ay Kastamonu’da, altı ay da İstanbul’da zorunlu ikamete tabi tutulmuştur. 1929’da Diyarbakır’a döndükten sonra Suriye’ye gitmiş ve Halep’te Kürt aydınları tarafından kurulan Hoybun cemiyetine katılarak Türkiye aleyhinde faaliyetlerine devam etmiştir106. Hayatı yoğun bir şekilde siyasi olayların ve mefkûrenin gölgesinde geçen hatta bu konuda önemli bir aktör olan Ekrem Cemilpaşa 31 Aralık 1974 tarihinde Şam’da hayatını kaybetmiştir. Sonuç ve Öneriler Mustafa Kemal Paşa, 16. Kolordu ve 2. Ordu Kumandanı iken Kürt eşraf, din adamı ve aşiret liderleriyle adeta kardeşlik derecesinde bir yakınlık geliştirmiştir. Bu kapsamda Cemil Paşa Konağında misafir olmuş, aile fertleri ile yakın ilişki kurmuştur. Bu yakın ilişki Birinci Dünya Savaşı ile sınırlı kalmayacak Millî Mücadele döneminin en kritik dönemlerinde de devam edecektir. Cemilpaşa ailesine mensup bazı gençler daha I. Dünya Savaşı esnasında iken Kürt milliyetçiliği istikametinde siyaset yapmış, bu düşünceyi içten içe çevresine yaymaya çalışmıştır. Bu kişilerin başında Ekrem Cemilpaşa gelmektedir. Ancak buna rağmen Diyarbakır halkının kahir ekseriyeti hem Birinci Dünya Savaşı esnasında hem de Millî Mücadele sırasında devletin yanında yer almış, ülkenin parçalanmasını hedefleyen işgallere karşı mitingler ve gösteriler yapmıştır. Bu süreçte Diyarbakır’dan çekilen telgraflarda İslam kardeşliğine vurgu yapılmış, iki millet arasındaki kadim ve tarihi bağlara dikkat çekilerek ayrılık teşebbüslerinin maksadına ulaşamayacağı, bu konuda ölümün ayrılığa tercih edileceği ifade edilmiştir. Bunun yanı sıra Kürtleri Türklerden diğer bir ifade ile Osmanlı Devleti/Türkiye Cumhuriyeti’nden ayırmaya çalışan çevrelere rağbet edilmemiştir. Birinci Dünya Savaşı ve Millî Mücadele döneminde aşiret reisleri, din adamları, eşraf ve ahalisi ile Diyarbakırlılar, hem maddi hem de manevi olarak devlete destek sunmuş, İngiliz, Fransız, Rus ve Ermeni işgallerine tepki göstermiştir. Bu süreçte İngiliz ve Fransız istihbarat subaylarının Kürtleri ayrıştırmayı tasarlayan siyasetine karşı “Biz gölgesinde yaşadığımız bayrağın gölgesi dışında yaşamak istemiyoruz, kanlarımızın son damlasına kadar Hilafet ve Saltanata bağlı kalacağız” diyerek tepki göstermiştir. Bunun yanı sıra ecnebilerin amacının Ayasofya’nın başındaki hilali indirip yerine haç takmak olduğuna vurgu yapılarak buna rıza göstermeyeceklerini, İtilaf Devletlerinin bölgede oluşturmak istedikleri oyunların sahnelenmesine seyirci kalmayacaklarını ve Anadolu’nun Endülüs’ün kaderini yaşamasına rıza göstermeyeceklerini açıkça deklare etmişlerdir. Bu has106 Işık, Ekrem Cemilpaşa, s. 13-14. 448 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır sasiyetle Millî Mücadele döneminde kazanılan askeri zaferler şehirde görkemli bir şekilde kutlanmıştır. Millî Mücadele’den sonra meydana gelen Şeyd Said olayında dahi Diyarbakır merkezi toplu bir isyan kalkışmasına sahne olmamış ve güvenlik kuvvetlerine karşı mücadele edilmemiştir. Bununla birlikte kimlik siyaseti ve keskin milliyetçilik vurgusunun hangi kesimden gelirse gelsin genel bir kabul görmediği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda ne ayrılıkçı örgütlerin Kürtleri, Türklerden ve Türk idaresinden koparmayı merkeze alan siyaset ve faaliyetler ne de bazı hükümetlerin Kürtleri yok sayma ve asimilasyon politikası rağbet görmemiştir. Ancak bu kapsamdaki siyaset ve faaliyetler iki toplum arasındaki kadim ilişkilere büyük zararlar vermiştir. Bu nedenle ayrılıkçı ve ayrıştırıcı söylem ve siyaset tarzının büyük bedellere ve sıkıntılara sebebiyet verdiğini söylemek mümkündür. Özellikle erken Cumhuriyet döneminde benimsenen yönetim tarzı ve uygulamalar bölgede bir takım rahatsızlıklara neden olmuş, devlete sadık olan bazı kesimleri de devlete küstürmüştür. Bu nedenle sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; kuşatıcı, kutsala değer veren ve liberal bir aklın egemen olduğu siyaset tarzının Diyarbakır’ın gelecek tasavvurunun inşasında etkili olacağını söylemek mümkündür. KAYNAKÇA Osmanlı Arşivi, Cumhuriyet Arşivi, Cumhurbaşkanlığı Arşivi, ATASE Arşivi. A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-3 A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-4 A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-5 A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-6 A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-7 A: III-10-a-2, D: 43, F: 213-8 ATASE, ATAZB, K. 1, G. 22, B.1-2. ATASE, ATAZB, K. 10, G. 4, B. 1 ATASE, ATAZB, K. 11, G. 32, B.1-2. ATASE, ATAZB, K. 30, G. 70, B. 1. ATASE, İSH, K. 30, G. 42, B. 42-1. ATASE, İSH, K. 48, G. 56, B. 56-1. MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 449 BOA, DH. EUM, AYŞ, 27/136 BOA, DH. EUM. AYŞ, 33/74 BOA, DH. SAİD. d, 4/106. BOA, DH. ŞFR, 103/138. BOA, DH. ŞFR, 629/101. BOA, DH. ŞFR, 632/93. BOA, DH. ŞFR, 633/5. BOA, DH. ŞFR, 633/53. BOA, DH. ŞFR, 632/84. BOA, DH. ŞFR, 637/60. C.A: A-III:11, D: 48, F: 16-1. Kitap, Makale, Dergi, Meclis Zabıtları ve Gazeteler Anadolu’da Yenigün, 13 Kanun-ı Sani 1338 (13 Ocak 1922). Anadolu’da Yenigün, 13 Kanun-ı Sani 1338 (16 Ocak 1922). Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler IV, Genelkurmay Atase Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1996 Atatürk, Mustafa Kemal, Nutuk (Vesikalar), Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1969, C.III. Atatürk’ün Bütün Eserleri (1915-1919), Kaynak Yayınları, İstanbul, 2003, C.II. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları, İstanbul, 1945. Beysanoğlu, Şevket, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Ankara, 1998, C.II. Bozan, Oktay, “Diyarbakır Kürt Teali Cemiyeti’nin Faaliyetleri”, Tanzimat’tan Günümüze Diyarbakır, Editörler: Oktay Bozan, Hakan Asan, Hatip Yıldız, Mehmet Salih Erpolat, Manas Yayınları, Ankara, 2019, Cilt: 2, s. 405-430. Bozan, Oktay, Milli Mücadele Döneminde Diyarbakır 1918-1923, Çizgi Yayınları, İstanbul, 2022. Bozan, Oktay, Milli Mücadele Döneminde Elazığ, Çizgi Yayınları, Konya, 2023. 450 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır Cemilpaşa, Ekrem, Muhtasar Hayatım, Avesta Yayınları, İstanbul, 2016. Cemilpaşa, Kadri (Zınar Silopî), Doza Kürdistan (Kürdistan Davası), Kürt Milletinin 60 Yıllık Esaretten Kurtuluş Savaşı, Sadeleştiren ve Notlayarak Yayına Hazırlayan: Mehmet Bayrak, Özge Yayınları, Ankara, 1991. Çalışlar, İzzettin, On Yıllık Savaş, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2010. Çelik, Kemal, “Millî Mücadele’de İç İsyanlar, Vatana İhanet Kanunu ve İstiklal Mahkemeleri”, Atatürk Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı: 40, Kasım 2007, s. 569-613. Erdeha, Kamil, Millî Mücadelede Vilayetler ve Valiler, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1975. Goloğlu, Mahmut, Sivas Kongresi, Başnur Matbaası, Ankara, 1969. Göğem, Ziya, Kurmay Albay Dadaylı Halit Beğ Akmansu (1884-1953), Halk Basımevi, İstanbul, 1954. Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi Yayını, Sayı:5, Eylül 1953. Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi Yayını, Sayı: 6, Aralık 1953. , Işık, Selahaddin Uğur, Ekrem Cemilpaşa, Avesta Yayınları, İstanbul, 2019. Işık, Selahaddin Uğur, Kadri Cemilpaşa, Bir Kürt Milliyetçisinin Portresi, Avesta Yayınları, İstanbul, 2015. Jîn Kovara Kurdî-Tırkî/Kürtçe-Türkçe Dergi (1918-1919), C. V. Kansu, Mazhar Müfit, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, TTK, Ankara, 1988. Kırzıoğlu, Fahrettin, Bütünüyle Erzurum Kongresi, Kültür Ofset Yayınları, Ankara, 1993, C. I. Kurt, Kadir, “Ayrılıkçı Bir Cemiyet: Diyarbakır Kürt Kulübü’nün faaliyetleri ve Kapatılması”, Atatürk Üniversitesi, Atatürk Dergisi, X, S.1, (Temmuz-2021), s. s. 99-131. Kutlay, Naci, İttihat Terakki ve Kürtler, Beybun Yayınları, Ankara, 1992. Kutlay, Naci, Kürt Kimliği Oluşum Süreci, Belge Yayınları, İstanbul, 1997. MİLLÎ MÜCADELEYE MUHALİF BİR PORTRE: EKREM CEMİLPAŞA 451 Lazarev, M. S., Emperyalizm ve Kürt Sorunu (1917-1923), Rusçadan Çeviren: Mehmet Demir, Özge Yayınları, Ankara, 1989. Malmisanij, Diyarbekirli Cemilpaşazadeler ve Kürt Milliyetçiliği, Avesta Yayınları, İstanbul, 2004. Malmisanij, Yirminci Yüzyılın Başında Diyarbekir’de Kürt Ulusçuluğu (1900-1920), Vate Yayınları, İstanbul, 2010. Meclis-i Ayan Zabıt Ceridesi, Devre: 4, Cilt: I, İçtima Senesi I, TBMM Basımevi, Ankara, 1992. Mesut, Ahmet, İngiliz Belgelerinde Kürdistan (1918-1958), Doz Yayınları, İstanbul, 1992. Mevlanazâde Rıfat, Türkiye İnkılâbının İçyüzü, Haz: Metin Hasırcı, Pınar Yayınları, İstanbul, 1993. Millî Mücadele Döneminde Müdafaa-i Hukuk Teşkilatları, Yay. Haz: Tarihi Araştırmalar Grubu, Belgelerle Türk Tarih Dergisi, Eylül 1986, Sayı: 19, s. 8-14. Noel, E.W.Charles, Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü, Çev: Bülent Birer, Avesta Yayınları, İstanbul. Öke, Mim Kemal, İngiltere’nin Güneydoğu Anadolu Siyaseti ve Binbaşı E.W.C. Noel’in Faaliyetleri 1919, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1988. Öke, Mim Kemal, Musul ve Kürdistan Sorunu (1918-1926), İz Yayıncılık, İstanbul, 1995. Sebilürreşad, 4 Mart 1336, Sayı: 461. Son Saat, 28 Şevval 1343 (22 Mayıs 1925). Şehitlerimiz, Osmanlı-Rus, Osmanlı-Yunan, Trablusgarp, Balkan, Birinci Dünya, İstiklal, Kore, Kıbrıs, İç Güvenlik, Milli Savunma Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1998. Tansel, Selahattin, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, MEB Yayınları, Ankara, 1977, C. II. Toptancı, Cemal, Çözülme Yüzyılın Serüveni, Erguvan Yayınları, İstanbul, 2018. Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasal Partiler, İkinci Meşrutiyet Dönemi, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul 1984, C.II. 452 ŞEHİR VE TARİH Maziden Atiye Diyarbakır Tütenk, Mustafa Akif, “1919 Mayısında Diyarbakır’da Kurulan Millî Cemiyet ve Toplantıları”, Kara-Amid Dergisi, Sayı: 2, s. 327-338. Tütenk, Mustafa Akif, Mahsul-i Leyal-i Hayatım, Defter: 1.