Reflektif Journal of Social Sciences, 2024, Vol. 5(2)
2024, Vol. 5(2), 415-434
© The Author(s) 2024
Article reuse guidelines:
https://dergi.bilgi.edu.tr/index.php/reflektif
DOI: 10.47613/reflektif.2024.169
Article type: Commentary Article
Received: 17.05.2024
Accepted: 06.06.2024
Published Online: 25.06.2024
Asu Aksoy*
Polat: Bir At, Komşu ve Bir Arkadaş
Anahtar Kelimeler
İstanbul Adalar, fayton, çalışan atlar, adalarda ruam, atlara karantina, atların sürgünü
Keywords
Istanbul Islands, horse carriage, working horses, glanders disease in the islands, putting horses in quarantine, exile of horses
Adalar Müzesi arşivinde bir tayın karnesi var. Tayın adı Liz, doğum tarihi 26 Mart 1962, ırkı
safkan. Arap. 1918’de atıyla Büyükada’ya gelip ardından ömrü boyunca faytonculuk yapmaya başlayan Arif Ağa’nın tayı. Karnenin bir sayfasında Liz’in yandan siyah beyaz bir fotoğrafı
var, üç aylıkken çekilmiş, kafasını fotoğrafçıya döndürmüş bize bakıyor. Öbür sayfada annesinin ve babasının adları, onların anne ve babalarının adları, birkaç kuşak anne ve baba adları
yazılmış. Liz’in karnesi 28. ciltte yer alıyor. Donu yani rengi kestane ve cinsiyeti dişi. Doğum
yeri bilgisi yok. Hikâyesini anlatacağım Polat’ın ise böyle bir karnesi yok. Polat mikroçip dünyasına ait bir canlıydı. Sahibi Çetin Erdem, Polat’ın annesinin Trakyalı olduğunu ve onu satın
aldığında hamile olduğunu söylüyor. Babasının nerede ve nereli olduğunu bilmiyor. İkisinin
de adları yok. Çetin Bey’in anlattıklarından ve fotoğraflardan Polat’ın da donunun kestane ve
ırkının Arap olduğunu söyleyebiliriz. Doğum tarihi Ekim ya da Kasım 2019. Cinsiyeti erkek
ve doğum yeri Heybeliada’daki ahır.
Olabilecek en kötü zamanda doğmuş bir at Polat; doğumundan iki ya da üç ay sonra,
20 Aralık 2019’da, kendisini Büyükada’da baş gösteren ruam hastalığı üzerine ilan edilen
karantina günlerinde buluyor. Bu öyle bir hapsedilme ki ilk günlerinde bir at sahibinin anlattığına göre “ahır kapısında 24 saat makineli silahını doğrultmuş polis bekliyor,” sahiplerinin
atlarını görmesine izin verilmiyor (İdemen, 2020a). Karantina üç ay için ilan ediliyor, sonra
uzatılıyor; bu süre boyunca çok sayıda at, ahırlarındaki hapis koşullarında ölüyor. Bu dönemde kurulan Adaların Atları adlı platformun tespitlerine göre 2020 yılının ilk üç ayı içinde
“Büyükada’daki ahırlarda hapsedilmişken ölen at sayısı 382 ve bunun sebebi ruam değil, ‘kötü
şartlar’” (Adaların Atları Platformu, 2020a).
*
İstanbul Bilgi Üniversitesi,
[email protected], ORCID: 0000-0001-6195-6645.
415
Asu Aksoy
416
Hemen o günlerde Polat ve diğer bütün atlar için ikinci büyük darbe gerçekleşiyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bu ‘kötü şartlar’a rağmen hayatta kalmayı başaran atları
ve faytonlarını sahiplerinden satın alarak Adalar dışına çıkartma operasyonu başlatılıyor. İBB
Meclisi kararı ile adalarda faytonculuk sonlandırılıyor; gerekçe olarak adalarda ulaşım aracı
olarak kullanılan faytonlar nedeniyle atların eziyet görüyor ve hayatlarını kaybediyor olmaları
gösteriliyor (İBB, 2020). İBB önünde 41 gün boyunca “Yaşam Nöbeti” eylemi yapan hayvan
hakları savunucularının çağrısı da adalarda faytonların sonlandırılması, ‘hayvan çalıştırmanın
yasaklanması’ ve ‘atların rehabilitasyon merkezlerinde yaşamlarına özgürce devam etmeleri’
yönündedir (bianet, 2019 ve 2020). Bu süreç adaların atlarının yerinden yurdundan edilmesi,
adalar dışına, bilinmez yerlere gönderilmeleri, bir sürgündeki gibi birçoğunun yolda, gittikleri yerlerde ölümü ve geri kalanlarının da Büyükada’daki ahırlarda bir çeşit hapis hayatına
mahkûm edilmesi ile sonuçlanacaktır. Polat bu sırada 3 aylıktır.
Heybeliadalı Polat bu iki darbeden de sağ salim kurtulmayı başarabilmiş bir attı. Polat
faytona koşulmamış, ruama yakalanmamış, sahibi tarafından satılmamış ve kısa ömründe son
bir haftaya kadar Heybeliada’da kalabilmişti. Ne var ki Adalar atlarının başına örülmüş ölümcül şiddet sarmalı onu da sonunda yakaladı. Önlerine çıkartılan tüm engellemelere direnerek
Heybeliada’nın bu son kalan atlarını adada yaşatmaya çabalayan adalılara ve sahibine rağmen
Heybeliada’dan Polat’la birlikte dört at ve iki tay Büyükada Ahırına yollandılar. Polat ahırda
kaldığı süre üzerinden bir hafta geçmeden kaldırıldığı Cerrahpaşa Veterinerlik Fakültesi Hayvan Hastanesi’nde vefat etti. 2019 doğumlu Polat 17 Ekim 2023’te öldüğünde beş yaşındaydı.
Polat’ın böyle genç yaşta ve sürgünde ölümü adalarda büyük bir üzüntü ve aynı zamanda öfke
ile karşılandı.
Çetin Bey’in anlattığına göre Polat güçlü ve heybetli bir attı. Atların ortalama 20-30
yıl yaşadıkları düşünülecek olursa ömrünün baharındaydı; Ateş ve Korkut adı verilen iki tay
peydahlamayı başarmıştı ve çok zor zamanlardan geçmiş olsa bile adalar atlarının başına gelenleri, kendisi ile birlikte beş at ve iki taydan oluşan minik bir at topluğu olarak atlatabilmişti.
Belediyeye atlarını satmayan Çetin Bey ve atların adalarda insanlarla birlikte onurlu ve özgür
bir şekilde yaşamasının koşullarını inşa etmeye çalışan adalılar olarak, hep birlikte, bir rüya
gibi görünen atları ile birlikte adalar fikrinin gerçekleştiği günleri, kutlayabilirdik. Bu kutlama
şimdilik ötelendi.
Polat’ın trajik sonunu hazırlayan bir kaza falan değil, adaların atlarının yıllardır karşı
karşıya kaldığı hayvan (ve de insan) haklarını göz ardı eden, atları insan çıkarlarına hizmet
eden nesneler olmanın ötesinde algılayamayan yaklaşımlar ve uygulamalardı. Adalarda faytonculuğun turizmin rantına teslim edilişi ile birlikte son otuz-kırk yıldır atların bu çarka mahkum edildiklerini görüyoruz. Piyasa aktörlerinin çıkarlarını önceleyen, denetlemeyen ve tam
tersine, var olan kuralları dahi uygulamayan, sorumluluk alanlarına ilişkin gerekli tedbirleri
almayan ve yeni düzenlemeler yapmayan, şeffaflıktan ve ihtimamdan uzak, ihmalkâr yaklaşımları ile kamu idarelerinin rolü bu hikâyede belirleyici. Siyasilerin, zaman içinde bütün bu
Reflektif Journal of Social Sciences, 2024, Vol. 5(2)
dinamiklerin üst üste binerek ortaya çıkardığı krizi popülist taktiklerle karşılayarak durumu
daha da ağırlaştıran söylem ve uygulamaları ise öldürücü darbe niteliğinde. Bunun sonucunda
başlarına gelenleri çekmek durumunda kalanlar seslerini çıkartamayan Polat gibi atlar oldu.
Polat ve birçok at bu süreçte öldü.
Polat’ın ardından bir değerlendirme yapmak ve yasını tutmak önemli. Polat’ın hayatını
ve ölümünü konuşmak, adalar atlarının kendilerini içinde buldukları “bozuk düzen”i anlamanın bir parçası. Polat evsiz bırakılmıştı; sahibi de çaresiz. Atların hisseden, insanlarla bağ
kurabilen, evini ve kendisini sevenleri seven yaratıklar olduğunu anlamayan bir zihniyetin
kurbanı oldu adaların atları, Polat da onlarla birlikte. Bugün Büyükada’da doksandan fazla
at, gezinti alanı yetersiz bir ahırda öylece durmakta. Polat’ı ölüme götüren bu dört sene boyunca yeterince konuşulamayanları bu doksandan fazla at için önümüze koymalıyız. Atların
insanlarla birlikte adalardaki hayatı paylaşmalarının nasıl mümkün olacağını, bu paylaşımın
atların haklarına kavuşmaları ve iyiliklerinin peşinde koşabilmelerini sağlayacak şekilde nasıl
gerçekleşeceğini yeniden düşünmeye ve konuşmaya ihtiyacımız var.
Polat nasıl bir hayat yaşadı, neler yapabildi, yapamadı ve erken bir yaşta neden hayata
gözlerini kapadı, bu sorulara cevaplar aramak için Polat’ın sahibi ve onu tanıyan, iyiliği için
uğraşmış kişilerle görüşmeler yaptım, adaların atları konusunda yayınlanmış haberleri ve raporları okudum, yaşadığı yerleri gezdim. Polat’ı ve adaların atlarını unutmamak ve insan ve
hayvanların birlikte iyi ve özgür olabilecekleri başka bir dünyayı nasıl yaratacağız sorusunu
sormaya tüm gücümüzle devam edebilmek için bu yazıya giriştim. Bu hem bir yas metni, hem
yaşananların bir anlatımı, hem de adalarda atlarla birlikte bir yaşam için bir manifestonun
başlangıcı olarak değerlendirilebilir.
Polat’ın sahibi Çetin Erdem ile Heybeliada’da görüşmeye gittiğimde yerel yönetimler
seçimlerinden bir gün önceydi. İskele bir hayli kalabalıktı, adalılar ayakta, günübirlik ziyaretçiler kendi dünyalarında, bir koşuşturma hali içindeydi ada. Çetin Bey ile bu kalabalıklardan
uzakta, iskelenin ucunda, faytoncuların eski lokalinde buluştuk. İskelenin tersine burası sessizdi. Eskiden, faytonlar buradan kalktığı zamanlarda bambaşka seslerin, kokuların ve farklı bir
telaşın hakim olduğu bu köşe artık sıradan bir sokağa dönüşmüştü. Faytonlardan ve atlardan,
hiçbirinden iz kalmamış diye düşünürken birden hemen yakınımızda Çetin Bey’in faytonunu
gördüğümde şaşakaldım. Çetin Bey karşımda oturuyordu, biraz eskimiş de olsa faytonu yanı
başımızdaydı. Orada olmayan ise atlardı! Atlar yoktu.
Krize gidiş
Polat’ı ölüme götüren sorunlar sarmalı adalarda fayton sayısının artmasına göz yumulması ile
örülmeye başlıyor. “Atlar, Adalar ve Faytonlar” başlıklı yazısında Halim Bulutoğlu Adaların
İstanbul burjuvazisinin sayfiye destinasyonu haline gelmeye başladığı 1880’lerden sonra özel
faytonların yanı sıra kiralık faytonların ortaya çıkışını anlatır (Bulutoğlu, 2024). Faytonculuk
417
Asu Aksoy
418
eşeklerin de yerini almış ve artık adalılar, sayfiyeye gelenler ve turistler için temel ulaşım ve
gezinti aracı haline gelmiştir. 1950’lerde sadece Büyükada’da fayton sayısının 60-80 arasında olduğunu tahmin eden Bulutoğlu, 1990’larda, yine Büyükada’da fayton sayısının 226’yı
bulduğunu söylüyor (a.g.e.). Bu sayının Heybeli’de 30, Burgazada’da ise 21 fayton olduğu
görülüyor. 2000’li yıllara gelindiğinde, yük arabalarında kullanılan atlar da dahil edildiğinde
Adalar’daki toplam at sayısı 1200’e kadar çıkmıştır (a.g.e.). Fayton sayısı arttıkça atların da
sayısı artacaktır. Burada çarpıcı olan adalardaki at sayısının tam olarak ne kadar olduğunun
bilinmemesidir. Adaların Atları Platformu’nun ayrıntılı bir şekilde bu soruyu ele aldığı Adaların Atları: Birinci Yıl Raporu’nda adalardaki kayıtlı atların yanı sıra kaçak olarak adalara
sokulmuş atlardan da bahsedilir ve bu nedenle, gerçek at sayısını ancak tahmin edebildikleri
belirtilir. Ruam öncesi, 2019 yılında, platformun raporuna göre “faytoncuların belirttiği rakam 1760 civarıdır” (Adaların Atları Platformu, 2020a).
Bu kadar at için nerede ahırlar yapılmıştır, at sağlığı nasıl kontrol edilmektedir, atların
çalışma rejimi denetlenmekte midir, bu konuda Bulutoğlu bazı önemli bilgiler veriyor. Çarpıcı
gerçek şudur: ticari faytonlarda çalıştırılmak için adalara çıkarılan ve sayıları hızla artan atlar
İstanbul’a 1950’lerden itibaren göç edenlerinkine benzer bir boşlukta bulurlar kendilerini; barınacakları ahırlar yoktur, her yer çamur içindedir, su yoktur, elektrik yoktur.
Adalarda atların ve sokak hayvanlarının hakları için çalışan ve 2014 yılından beri Yerel
Hayvan Koruma Gönüllüsü olan Zekiye Kürkçüoğlu, yaptığımız görüşmede adalara getirilen
atların içinde bulundukları durumu şöyle anlatıyordu:
İstanbul gibi bir şehirde kentsel planlama yapılırken kırlardan şehirlere göçenlerin düşünülmemesi,
yoksul gelen insanlara hiçbir şekilde insanların ödeyebileceği miktarları gözeten toplu konut, kooperatif gibi imkanların yaratılmamış olması, esasen hiçbir şey yapılmamış olması nasıl göçenleri
araziyi kapatıp el koymuş insanların eline mahkum etti ve onları gecekondulara tıktıysa, benzeri
şekilde adalara atları yığanların denetlenmemesi, atlara ilişkin tüm kararların piyasa aktörlerine
teslim edilmesi, atları da büyük yoksunluğa ve haksızlığa mahkum etti (25 Nisan 2024).
Faytoncular kendi imkanlarıyla derme çatma gecekondu usulü ahırlar yapar. Büyükada’da Aya Nikola’da ve Yörükali’de, Heybeliada’da önce caminin bulunduğu sokak yakınında, oranın yanması ertesinde Terk-i Dünya Manastırı yakınında, eskiden adanın çöplüğünün
olduğu burunda, Burgaz adasında da Marta Koyu üzerinde ormanlık alanın dibinde yapılan
bu yerler, adalardan faytonculuk kaldırılana kadar atların barınma yeri olarak varlıklarını sürdürür. Buralarda atların, seyislerinin ve mevsimlik sürücülerin koşullarını anlatan fotoğraflara
bakıldığında hayvan ve insan haklarının girmediği yerler nedir, nasıldır, görülüyor.1 Sadece
Büyükada’da bir ahırın bir kamu kurumu tarafından hizmete alınması 2008 yılını bulur, İBB
işi üstlenir ve işletmesini İSPARK’a devreder. Ancak bu ahırda atlar için bokslar2 ya da padok
alanı yoktur, kapasitesi 700 at içindir. Geri kalan 800 kadar at ne olacaktır, bu sorunun sorulduğu bile mâlum değil.
Reflektif Journal of Social Sciences, 2024, Vol. 5(2)
Piyasa aktörleri, işi tam zamanlı bir şekilde adaların atlarına bakmak olan bir tane
bile at veterinerini adalarda istihdam etmez; kamu idareleri de bu hak ihlaline ses çıkartmaz.
Atların adalara “gerekli muayene ve analizlere tabi tutulmadan kaçak yollardan” getirilmekte
oluşu, yaşam koşullarının kötülüğü sonunda TBMM Hayvan Hakları Komisyonu’nun dikkatini çeker ve bu tespitler raporlara yansır (Baykal, 2019). Ancak gereken tedbirler alınmaz.
Yetkililer atlarda görülebilen Ruam hastalığını test etmek için yılda iki kere test yapmaya gelir
fakat, nedense bu süreç şeffaf bir şekilde yürütülmez, test sonuçları at sahipleri ile paylaşılmaz.
2020 yılının ilk ayında, Ruamın patladığı günlerde Heybeliada’daki faytoncu ailelerin kadın
fertleri ile görüşen gazeteci Siren İdemen’e bir kadın, 2006 yılında yapılan ruam taramasında
hastalık nedeniyle uyutulmak için götürülen atlar arasında yer alan Oscar isimli atın “ona sıra
geldiğinde, iğne kalmadığı için uyutulmadığını”, “gelecek hafta tekrar geliriz,” diyenlerin bir
daha gelmediğini ve altı ay sonra, atın bahar taramasına tekrar girdiğinde temiz çıktığını anlatıyor. Oscar o günden beri bu aileyle 15 yıldır, yaşamaya devam ediyor. Heybeliada’da 2006
taramasında 18 at uyutulur ama Ruam teşhisiyle ilgili at sahiplerine bir rapor verilmemiştir
(İdemen, 2020a). Benzeri bir durum Aralık 2019’daki ruam taramasında da yaşanacaktır.
Nazlı isimli bir at Büyükada’daki tarama sonucu uyutulmaya götürülürken kaçar ve ardından hasta olmadığı anlaşılır. Büyükada’da ruam nedeniyle 2019 Aralık ayında uyutulan at
sayısı 105’tir. Heybeliada’daki faytoncu ailelerin kadın fertlerinden birisi, “çok acı ki,” diyor,
2020’de, “bu sene öldürülen 100’den fazla ata ait bir belge yok elimizde. Şu anki atlarımızın
sağlıklı olduğuna dair belge var mı? O da yok (a.g.e.).”
Atların sağlığı ile ilgili tarama süreçleri tamamen şeffaflıktan uzak bir şekilde yapıldığı
gibi hayvanlara ve sahiplerine yapılan muamele ve kararların uygulanma biçimi, karşısındakini hiç yerine koyan kaba bir otoriterlikten başka bir şey değildir. Siren İdemen ile yaptığı
söyleşide Büyükadalı faytoncu Mehmet Kurnaz bu durumu açık bir şekilde anlatıyor:
O gün, sabah ilk işi almak için atlarımı arabaya çok erken bağlamıştım. Önceki seferlerde, atları
uyutmaya götürmek için üç kişi gelirken bu sefer 10-15 kişi birden baskın şeklinde geldiler. Yollar,
ormanın içi, her taraf polis kaynıyordu. Kaymakam, İlçe Tarım Müdürü, Çevik Kuvvet polisleri,
hepsi sabaha karşı gelmişti. Benim üç atımı Sultan, Şahin ve Nazlı’yı götüreceklerini söylediler.
Taramadan, kan tahlilinden temiz çıkmış, sağlıklı olduğuna emin olduğum atlarımı vermek istemedim. Veteriner hanım “Biz bu atı itlaf edeceğiz, atı arabadan çöz” dedi. “Çözmem. Atım sağlıklı
çıktı” diye itiraz ettim. Ama zorla söktüler atımı. Kayışlarını filan çıkardılar. Kendileri aldılar. Kavga edecektim nerdeyse, bir arkadaşım sakinleştirdi. Üzüntümden, sıkıntımdan, çöktüm kaldım. O
benim ciğerim. Çocuğum ne kadar yakınsa, atım da öyle. Ben onları ailemden görüyorum. Neyse,
sabah 5’te zorla çözdüler atı. Sultan, Şahin ve Nazlı’yı götürdüler (İdemen, 2020b).3
Atlar piyasa aktörlerinin (ve hatta kullanıcıların) kendi çıkarlarına kilitlenmiş faydacı
tutumları ile karşı karşıyadır ama aynı zamanda, kuralları çalıştırmayan, denetim görevini
aksatan kamu idaresinin de birden parlayan otoriterliği ile de. Otoriter tutum alış, özellikle
2019’un Aralık ayında ruam sürecinde izlenir. Sosyal medya mecralarında görselleri payla-
419
Asu Aksoy
şılmasa Büyükada’nın ormanlık alanının gözden ırak bir yerinde kazılmış iki büyük çukur
bilinmeyecektir. Çukurların sebebi günler sonra, sivil toplumdan gelen baskılar neticesinde,
Adalar Kaymakamlığı tarafından yapılan açıklamadan anlaşılır. Çukurlar, adalarda ruam test
sonuçları pozitif çıkan 81 atın itlaf edilerek gömülmesi için açılmış ve kullanılmıştır.
Krizden ‘Çıkış’!
420
2019’da Adalar’da sayıları 1800’ü bulan at, Ruam testlerine tabi tutuldu; uyutulan at sayısı
günler içinde 105’e çıktı. Böylesi dehşetli bir olay yaşanırken İstanbul Valiliği Çevre Şehircilik
İl Müdürlüğü İl Mahalli Çevre Kurulu, ruam testlerinin tamamlanması için Adalar’da üç ay
müddetle karantina kararı alarak4 atların faytona koşulmasını ve yeni atların girişini yasaklama kararı aldı. Böylece faytonlar seferden men edilmiş oldu ve adaların tümünde atların ahırlarına ve barınaklarına hapsedilmesi anlamına gelen karantina süreci başladı.5 Aynı günlerde
İBB’nin Saraçhane binası önünde ‘Hayvan Hakları ve Özgürlüğü Savunucuları’, çadırları ile
gece gündüz sürecek ‘Yaşam Nöbeti’ eylemini başlattı. Yerel seçimleri kazanan Ekrem İmamoğlu’nun seçim öncesi verdiği sözü yerine getirmesini6 ve atlı faytonları tamamen ve bir an
önce kaldırmasını, atların özgürleştirilmesini talep ediyorlardı.
Karantinaya alınan atların ayakları ahırda durmaktan şişmeye, bağırsaklarında ve sindirim sistemlerinde rahatsızlıklar baş göstermeye başlamıştı; ahırlardan atların ölüm haberleri
geliyordu. Büyükada ahırında koşullar felaketti (K2, 2019). Karantina süresi Haziran’a kadar
uzatılmıştı; atların işkencesi devam edecekti. Her gösterge bir kriz durumuna işaret ediyordu.
Bu tür krizlerde fatura genellikle kolayca sorunun kaynağı olarak gösterilebilecek olanlara
kesilir. Krizler popülist politikalarla iktidar elde etmek için bulunmaz fırsatlardır. Kriz hali
kamuoyu algısının duygusal yönünü harekete geçiren sansasyonel ve dramatize edilmiş malzemeyi sağladığından popülist politikacı için yapılacak şey ortaya çıkan duygu kabarmasının
tetiklediği taleplere hızlı ve net cevaplar verdiğini göstermektir. “Net”lik, krizin kaynağı olarak işaretlenenin “amasız, fakatsız” bir şekilde ortadan kaldırılması talebinin karşılanmasıdır.
Krize kaynak olan sorunun nasıl işaretlendiği ve hedef haline getirildiği ise başlı başına ele alınması gereken bir olgu. Adalarda faytonların atlara kötü muamele anlamına geldiği yönündeki
eleştiriler ve kamuoyu tepkisi uzun bir zamandır seslerini duyurmaya çalışmaktaydı. Bir tarafta atlara faytoncular tarafından kötü muamele yapıldığını, atların birer esir gibi çalıştırıldığını
ve dolayısıyla özgürlüklerine kavuşturulmaları gerektiğini söyleyen bir topluluk vardı. Öbür
tarafta bu kadar sayıda ata bakmanın ada şartlarında mümkün olmadığını, atlı bir yaşantının
adalarda arzulanan nezih ve güvenli yaşam ile uyuşmadığını söyleyenler vardı. Sosyal medya
kanallarında uzun zamandır yaralanmış, yerde yatan, çektikleri faytonların yanı başında ölmüş atların görselleri ve yorumları paylaşılıyordu. Bütün bunlar bir araya gelince krizin hedefine faytonculuğun konulmasının önü açılmıştı. Adalar’da yaşanan sorunların kaynağı olarak
atları çalıştırmak suretiyle esaret altına aldıkları, çalıştırmanın bir çeşit eziyet olduğu, dahası
onlara kötü davrandıkları, ölümlerine sebep oldukları savıyla faytonculara işaret eden görüş
Reflektif Journal of Social Sciences, 2024, Vol. 5(2)
popülist politikacılar için de cevabın ne yönde verileceğinin malzemesini sağlamıştı. ‘Yaşam
Nöbeti’ aktivistlerinin de adresi belliydi; “Atlar Faytona Değil Özgürlüğe” diyerek faytonların
kaldırılması isteniyordu.
Popülist politika yapma biçiminde, krizin nedenlerine ve sorunlara ilişkin farklı yaklaşımların ifade edilebilmesi, birlikte düşünülmesi ve müzakere edilebilmesini sağlamak gibi
zaman ve çaba gerektiren süreç-odaklılık, katılımcılık ve farklı görüşlere açıklık tercih edilen
meziyetler değil. Popülistlerin en sevmediği şey bir konunun ne kadar karmaşık, çok-taraflı
ve dolayısıyla hemen çözülemeyecek olduğunu duymak. Böyle bir ortamda, atların adalarda
nasıl bir geleceğe sahip olabileceğini, insanlarla atların adalarda birlikte yaşamlarının nasıl
kurgulanabileceğini, atların ve insanların mutluluğunun birlikte ele alınıp alınamayacağını,
tüm haklar sağlandığında atların çalışmasının esaret olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğini, atların hakları arasında çalışma hakkının sayılıp sayılmayacağını tartışmak mümkün
olmadı. Tam da bu soruları ayrıntılı tartışan Zoopolis adlı kitabın yazarları Sue Donaldson ve
Will Kymlicka’ya adalardan birçok kişinin ortak imzasıyla yollanan davet mektubunda (Aksoy, 2020) ifade edilen tartışma konuları ne eleştirel hayvan çalışmaları yapanlar tarafından
ne de ‘Yaşam Nöbeti’ aktivistleri tarafından ele alındı.
Adaların atlarının durumundan sorumlunun esas olarak faytoncular mı olduğu, atların
özgürlüğünün ne anlama geldiği vb. sorular bu kriz ortamında konuşulamıyordu. Hayvan haklarına ilişkin kamu politikası ve yönetimi eksikliklerine ve bu politikalara içkin bakış açısının
insan faydasına ve çıkarına kilitlenmiş olduğuna dikkat çeken yaklaşımlar göz ardı edilmişti.
Karar hızla verilmişti; faytonlar kalkacak ve bu kadar çok sayıda atın “gerekli önlemler alınmazsa” ileride “olumsuz durumlar oluşturacağı” gerekçesiyle7 adalardan çıkması gerekecekti.
Popülist siyaset önce faytonları adalardan kaldırarak atların özgürleştirilmesini talep
edenleri memnun edecek kararı aldı. Adalar’da faytonculuk mesleği 16 Ocak 2020’de faytonların ve atların İBB tarafından satın alınması kararı suretiyle sona erdirildi (İBB, 2020). 13
Mart 2020’de İlçe Hayvan Sağlığı Zabıtası Komisyonu adalar ilçesinden at girişinin yasaklanmasına devam edilmesi, at çıkışına izin verilmesine ve atlarla yapılacak herhangi bir faaliyet
için işletme kaydı çıkmayacağı yönünde karar aldı (Adalar İlçesi Hayvan Sağlığı Zabıtası Komisyonu, 2020). Böylelikle, kamuoyuna krizin sebebi olarak faytonculuğun görüldüğü algısı
yerleştirilmiş oldu. Kamu idaresinin krizdeki payı üzerine gidilmeden geçiştirildi. İBB’nin fayton ve atları satın alma kararında faytoncular da siyasetçiler tarafından es geçilmemişti. Dönemin Adalar İlçesi Belediye Başkanı Erdem Gül’e göre 3-4 kuşaktır bu işi yapan faytoncu esnaf
kitlesinin itibarsızlaştırılması doğru değildi, ‘onlarla dayanışma içinde olunması’ gerekiyordu
(Gazete Duvar, 2020). Sonuç olarak faytoncuların tümüne fayton plakaları ve her bir atı için
ilan edilmiş meblağlar ödendi. Atların karşı karşıya olduğu kriz sarmalında ikinci hamle ise
12 Mart 2020’de yine İBB Meclisi tarafından yapıldı; İBB satın aldığı atları ücretsiz bir şekilde
sahiplendirerek adalardan çıkartacaktı. Nitekim öyle de yapıldı, atlar gemilere yüklenip bilinmezliğe yollandılar. Oyları peşinde koşulmayan atlar bir müddet sonra siyasetçilerin gündeminden düştü, onları iyi ve mutlu tutmak için politik sebep yoktu. Atlara özgürlük diyenler ise
421
Asu Aksoy
422
satın alınan atların adalar dışına çıkarılmaları akabinde onları tek tek takip ederek bu konuyu
sürekli kamuoyu gündeminde tutmak konusunda başta gösterdikleri toplu davranışı devam
ettirmediler.
Atlar satın alınmaları akabinde artık tanıdıklarından, yerlerinden, onlara bakanlardan
uzak, bir nevi korumasız kalakalmışlardı. 2021’e girerken, Adaların Atları Platformu’nun tespitlerine göre, karantina sürecinde ve ardından İBB tarafından satın alındıktan sonra Büyükada’daki ahırda kalmaya devam eden en az 708 at bu bir yıl içinde “hapsedilmekten, bakımsızlıktan ve umursanmamaktan” öldü (Adaların Atları Platformu, 2020). İBB’nin atları satın
alma kararı ardından onları adalar dışına çıkartma operasyonu bir meçhule atları gönderme
şeklinde yaşandı: 818 at ve 25 tay, Adaların Atları Platformu’nun altını çizdiği gibi “ücretsiz
ve denetimsiz olarak” Ada dışına çıkarıldı. Oysa sivil toplum 13 Mart 2020’de bir imza kampanyası başlatmış, atların adalardan dışarı çıkarılmamasını ve adalarda insan hayatının içinde
hayatlarını devam ettirmelerinin yolunun bulunmasını, adalılar olarak bu sorumluluğu paylaşacaklarını duyurmuşlardı (Adaların Atları Platformu, 2020a). Adaların Atları Platformu her
yıl yayınladığı ayrıntılı raporlarla adalardan çıkartılan atların ve geride kalanların durumunu
ortaya koyuyor. Adaların Atları yıllık raporlarında, İBB ve ilgili diğer kamu kurumlarınca
atları sahiplenenlerin takip edilmediği, sevk yerlerinin açıklanmadığı ve atların durumu ve
sağlığı ile ilgili sürecin takip edilmesine ilişkin verilen sözlerin tutulmadığı detayları ile ortaya
konuluyor. İBB’nin satın alarak Haziran – Eylül 2020 arasında Büyükada’dan dışarıya gönderdiği 860 atın çip numaraları hâlâ açıklanmamış durumda (Yeşil Gazete, 2023).
Polat neden öldü?
Faytonculuğu kaldırma operasyonu, adaların atlardan temizlenmesi sürecine hızla dönüşmüş
ve atlarını satmaya yanaşmayan faytoncuların direncini kırmak için atları evsiz, barınaksız, sahiplerini de desteksiz bırakma gibi uygulamalar devreye sokulmuştu. Heybeliada ve Burgazada’da iki at sahibi atlarını satmamak için direniyordu ve Polat bu atlardan birisiydi (Görsel 1).
İBB, adalardaki atları satın alması akabinde önce Büyükada’da yer alan İSPARK Ahırı dışında
adalardaki bütün ahırları 2020 senesinde yıktı. Polat henüz bir yaşında değildi. Çetin Bey atlarını İBB’ye satmamaya karar vermişti ve Polat ile birlikte Elif, Arap, Tombik, Şımarık8 için
yetkililer Heybeliada’daki ahırın yakınında bir gecekondu ahırını adres göstermişti. Bu at topluluğunun bakımları için gayret gösteren çok sayıda adalının talebi ve takibi sonucu İBB yıktığı
ahırların yerine yenisini yapacakları yönünde söz vermişti, ancak bu söz tutulmadı. Aksine,
bir sene sonra bir gün kapılarına bir kepçe dayandı. Gecekondu ahır da yıkılacaktı. 25 Mart
2021 günü gerçekleştirilmek istenen bu yıkım, adalı sivil girişimlerin ve adalar dışından gelen
hayvanseverlerin protestosu sonucu durdurulabildi (Evrensel, 2021). Ancak, dokuz gün sonra,
3 Nisan Cumartesi günü sabahın köründe bu sefer ekipler tepki çekmesin diye kepçe ile değil
balyoz ve elektrikli aletlerle gelmişlerdi. Polat’la birlikte beş atın karşısında bir yıkım ekibi
Reflektif Journal of Social Sciences, 2024, Vol. 5(2)
Görsel 1
23 Temmuz 2021. Polat, doğduğu Heybeliada ahırı
mahalinde.
Fotoğraf: Aslı Demir
belirivermişti. Covid-19 salgını zamanıydı, sokağa çıkma yasağı vardı. Yıkım durdurulamamış
ve Heybeliada’nın bu beş atı evsiz, damsız kalakalmışlardı (Tekin, 2021). Polat iki yaşındaydı.
Yaşanan bu süreci, Polat ve diğer atları Heybeliada’da bir ahıra kavuşturmak için uğraşanlar arasında yer alan Adaların Atları Platformu’ndan Heybeliadalı Zeynep Alpar ve Büyükada’dan Zekiye Kürkçüoğlu ile ve Polat’ın sahibi Çetin Erdem ile ayrı ayrı yaptığım görüşmelerde anlattıklarından, birbirine bağlayarak aktarıyorum:
Zeynep Alpar (1 Nisan 2024, Heybeliada):
2020’nin 27 Mart tarihinde Heybeli’deki bütün atları, Çetin’inkiler hariç, hepsini İBB Büyükada’ya götürdü. Arkasından, Nisan’dı, İBB Heybelideki ahırları yıktı, bir tek Çetin’inki kaldı, onun
da yerini değiştirdiler, “sen şuraya geç” diye başka birisinin yan taraftaki ahırını verdiler. Biz Adaların Atları Platformu olarak o ahırların yıkılmaması için çok uğraştık, birimiz kepçenin önünde
durdu, Çetin ve Çetin’in oğlu bir sürü arkadaşı ile geldiler. Burası yıkılmasın diye. Kepçeler geri
döndü, İBB Genel Sekreteri Tonguç Çoban o sırada söz verdi, tekrar ahır yapacağız diye.9 Ve
hepsi yalan oldu. Biz hep hatırlattık, “söz vermiştiniz” dedik. Gücümüz yetmedi o ahırları tekrar
yaptırmaya. (Görsel 2)
İBB diyordu ki imar planı onaylanmadan, kaymakam demeden biz bir şey yapamıyoruz. Çetin’in
atlarını taşıdıkları ahırın yıkılması da bir sene sonra 2021’in baharını buluyor.
423
Asu Aksoy
Görsel 2
“Ahır Yıkılmasın” eyleminden bir kare. Öndeki at Elif. Polat arkada en solda.
424
Fotoğraf: Adaların Atları Platformu
Çetin Erdem (17 Mart 2024, Heybeliada):
Benim ahırım çok güzeldi. Betondandı. Bunlar hep yıldırma çabaları. Gecekondu gibi bir yer verdiler. Yıktıkları ahırın orada, aynı yerde ayrı bir yer verdiler. Aralarında 50 metre var. Gecekondu
gibi olan yer orasıydı işte. Bu ahırı yıkmak için bir tane Kato getirdiler, 40-50 İBB elemanı. Yıldırmak için. Ardından, bir sene sonra sabahın beş buçuğunda geldiler. Pandemi dönemiydi. Sabahın
beş buçuğunda, sanki kaçak villam var. Altı üstü bir tane ahır. 6 at vardı Polat dahil. Ondan sonra
adanın arka tarafında büyük bahçe var, bir özel mülkün. Adalı birkaç abla var onlar gittiler rica
ettiler, onların bahçesine ahır yaptık. 2 sene orada baktık. Orası da satılınca yeni sahibi bizi istemedi. Orası da yıkılınca mecburen atları ormana saldık. Yer yoktu. Atlar 3-4 ay dışarıda, doğada
kaldılar. Ama onları devamlı kontrol ediyordum.
Reflektif Journal of Social Sciences, 2024, Vol. 5(2)
Zekiye Kürkçüoğlu (25 Nisan 2024, Büyükada):
İBB burayı yıkarken ne düşünüyordu? Atlar evsiz damsız kalıyor, yıkanlar ne olacağını düşünüyordu? Evsizsin diyor, sahibine nereye istersen sal diyor. İnsanlar hızla, kendileri nasıl evsiz oturamayacaksa hayvanlar da suyunu nerede içecek, nerede geceyi geçirecek, bunları düşünmeye başladı. İlk günlerde gittik yağmurluk aldık acaba geceyi dışarda geçirebilirler mi diye, bunun güvenli
olmadığını sonra düşündük, gördük. Bağladığımız ağaca ipleriyle dolanıyorlar, kaçmaya çalışırsa
başka birinin evine girebilir, otunu yemeye çalışabilir, bunun olmayacağını anladık. Heybeliada’da
evleri olan birisi bize yardımcı oldu ve evinin bahçesini verdi. Aramızda 70 yaşında olanlar vardı,
hepimiz el emeği ile oraya ahır yaptık. Herkes çok uğraştı. Atlar orada 1 yılı geçkin bir süre kaldılar. İçimiz rahattı, ahır yaptık, boyadık, brandalar aldık, maddi destek yapan arkadaşlarımız oldu.
Bir yıl boyunca bu kendi yaptığımız ahıra tımara gittik, yem götürdük, gübreleri taşıdık, önlerine
koyduk. Ardından bir şok. Aile dedi ki burayı satıyoruz. Siz bir yer bulun, biz bu malzemeyi oraya
taşır ahırı inşa ederiz dediler. Şanssızlık. Biz böyle bir şey olacağını beklemiyorduk. Ondan sonra
yine çok çaba gösterdik, bir yere taşıyalım, yeniden ahırı kuralım diye. Bize her yolu ve her imkânı
kapattılar. O kadar elimizde malzeme var, herhangi bir yere gidip kurabilirdik, bir dolu arazi var,
korsan işletme yapan birçok yere göz yumuluyorken, 6 at olmuşlar, biz onlara barınacak hiçbir
yer bulamadık. Çok acıklıydı.
Görsel 3
Adaların Atları Platformu’nun özel bir mülkün bahçesinde yaptırdıkları ahır. Yeni yapılmış, brandalar konmamış daha.
Polat en gerideki.
425
Fotoğraf: Adaların Atları Platformu
Asu Aksoy
Zeynep Alpar (1 Nisan 2024, Heybeliada):
Bizim bir özel mülk evin bahçesinde yaptırdığımız ahır, metalden bir ahırdı, sökülüp takılabilecek
(Görsel 3). Takılması için elektrik gerekiyordu. Elektrik çekecek yer bulamadık. İnşaatı yaptıran
müteahhit işçileri ahırı kurmak için bir yere yolladı, Kızılay’ın arkasındaki alan, ama onlar da izin
vermediler “yaparsanız şikayet ederiz” dediler. Biz yer aramaya devam ettik. Yine elektrik bulamadık. İşçiler de uğraştılar. Özel arazi bulamazsak yapılamayacağı ortaya çıktı. Zira izinsiz yapılması
durumunda şikayet olduğunda atların sahibi Çetin ceza almaktan korkuyordu.
Atlar ormanda yaşamaya başlayınca biz yem temin etmeye çalışıyorduk ama olmuyordu. Marketten kedi maması almak gibi bir şey değil bu, hem maliyeti yüksek hem ciddi bir lojistik yönetim
süreci var. Ondan bundan desteklerle, bağışlarla bir şeyler temin etmeye çalışıyoruz, biz taşıma su
ile döndürmeye çalışıyoruz. Sonra çarşıya iniyorlar atlar, görüyoruz, Ağustos 2023’te Bal’ı kaybetmişiz. Poşet yemiş hayvan. Hayvancağız düşük yapıyor, yediği şeyden dolayı düşük yapıyor.
Adada veteriner yok. Büyükada’dan veteriner gelir mi derken, o gece Bal’ın vefat haberini aldık.
Düşük yaptığını bize yollanan fotoğraflardan gördük. (Görsel 4)
Bal’ın ölümünden 2 hafta sonra, taylardan biri yerde yatıyor diye haber geldi. Sokakta yatıyor. O
tayın da poposundan poşet çıktı, neyse o yaşıyor.
Zekiye Kürkçüoğlu (25 Nisan 2024, Büyükada):
Sonrasında, şikayetler geldi ya, “atlar çöp konteynerlerini karıştırıyor” diye, aslında her şey birbirine çok bağlı. Bir kasabada ağzı kapalı konteyner olmaması kadar saçma bir şey yok. Bütün
adalarda durum bu. Martılar, kediler hepsi konteynerlerin içinde. Atlar, burada fayton olduğunda
426
Görsel 4
Heybeliada Bayrak Tepesi’nin altında, Demirtaş Sokağı. Haziran 2023. En solda Polat. Öndeki at çöp yediği için ölen
Bal. Taylar şimdi Büyükada İSPARK’ta olan Ateş ve Korkut, Polat’ın tayları.
Fotoğraf: Adaların Atları Platformu
Reflektif Journal of Social Sciences, 2024, Vol. 5(2)
da, özellikle yazın, o çöp konteynerlerin içinde karpuz kabuklarını görünce dayanamıyor, bayılıyorlardı yemeye. Poşeti çıkartıyor, karıştırıyor. Okyanusta yaşayan balıkların midelerinde de plastik bulunuyor. Kuşların da. Görüyorum, strafor, köpük gıda tabaklarını hayvanlar eğer üzerinde
koku varsa onu yiyor. Daha yeni tanık oldum. Martılar böyle bir strafor tabağı gagalıyordu, belli
ki üzerine bir şey damlamış. Her şey çevre ve yaşayan bütün canlılara saygı ve onun haklarını korumaya dayanıyor. Biz adada çok küçük ölçekte bunu rahatlıkla yapabilirdik. Atların evleri olsaydı
asla bunlar başlarına gelmeyecekti.
Sürekli onlara yer aradık. Hiçbir kurum elini kıpırdatmadı. Hepsine daimi ve düzenli olarak, yazı
yazdık, mail yolladık. İstediklerimizi söyledik, ne yapılması gerektiğini anlattık. Kaçak yapılan
binaya, katlara göz yumuyorlar, idareciler diyordu ki ne yapayım oturacak yeri yok. Nasıl insanın
barınmaya ihtiyacı varsa, hayvanların da var, bütün bunları görmezden geldiler. “Bütün atlar buradan çıksın, Büyükada’ya gitsin, bütün bunları duymak, görmek istemiyoruz, orada kalsınlar”.
Söylenen buydu. Bir yetkili, “Siz ne tutturuyorsunuz, atlar atlar diye, artık kapandı mesele,” diye
bizi terslemişti. Sonuç olarak atlar evsiz kaldılar ve bu sekiz ay sürmüştür.
Onca çabalamadan sonuç alınamadı Heybeliada atları için. İBB zabıtası 2023’ün Eylül
ayında Heybeliada’ya geldi; “Atlarını vereceksen ver, adalar dışına götüreceksen götür,” diye
uyardılar Çetin Bey’i. Polat ve arkadaşlarının gideceği yer Büyükada’daki İSPARK ahırı oldu.
Zekiye Kürkçüoğlu (25 Nisan 2024, Büyükada):
Felaket bir durum. Bütün konu gerçekten hiçbir canlıya en ufak, saygı, itibar gösterilmemesi, yani
onun için bir yaşama alanı nedir anlaşılmıyor olması. Şu anda İSPARK’a sokulan hayvanları düşünün, 2019 Aralık’ta bunlar hapsedildiler, 2024’teyiz, 5. Seneye gireceğiz, 4,5 yıldır, bu hayvanlar
hiçbir şekilde özgür dolaşamadılar, yer yok, onlara açılmış alan yok, gerçekten F tipi, E tipi, esirler
onlar. Kısa süreli havalandırmaya çıkıyorlar, doğru dürüst insan teması yok, ahırların içindeler, tamam boxtalar, ayrı ayrı. Atların hareket etmeleri sağlanamadı. İlla çalışmak değil, bu canlılar için
bambaşka bir yöntemle, fayton olması gerekmiyor, onların hareket etmelerini sağlayabilirdik. Az
yiyerek sağlıklı kalmaya çalıştığınızı düşünün, hareket etmeden, kaslarınız erir. Aynı şekilde atlar o
ahırlarda ölüyor ama besin almadığı için değil, hayvanlar mutsuz, yüzyıllardır öğrendikleri bir şey
var, insanla temas halinde olmak, bu İSPARK düzeninde temas yok; barınağa köpek koymak gibi.
Bir elma, havuç parçası verdiğimizde hayvan bizimle temas etmek için nasıl geliyor, görmek lazım,
çok ağır bir şey. Orada 90 at var bu durumun içinde yaşayan.
Zeynep Alpar (1 Nisan 2024, Heybeliada):
Bu kararları verenler, İmamoğlu, Erdoğan, bunlar bu atları şahsen tanıyan insanlar değil. Biz
onları tanıyorduk. Onlar bizim komşumuzdu. Benim çocuğumun arkadaşıydı Polat, Çetin de onların sahibiydi. Atlar ortada kalmışlardı, bunun çaresi atları götürmek değildi, onlara burada ahır
yapmaktı.
Onlar Sadece At
10 Ekim 2023’te Çetin Erdem’in dört atı ve iki tayı önceden haber verilmeden ya da uyarı
yapılmadan İBB Veteriner Hizmetleri Müdürlüğü tarafından Heybeliada’dan alınarak Büyü-
427
Asu Aksoy
428
kada İSPARK ahırına getirildi. Resmi yazışmalarda atlar mikroçip numaraları ile anılıyor.
990000000073753 numaralı çip Polat’ınkidir. Atlara Kaymakamlık oluru ile el konuyor, gerekçe atların başıboş halde bulundukları yönündeki ihbar. Atlar İBB Veteriner Hizmetleri Müdürlüğüne devrediliyor ve Çetin Erdem’e ödeme yapılmıyor. 7 gün sonra 17 Ekim’de Polat’ın
kaldırıldığı hastanede öldüğü haberi geliyor. Heybeliada’dan alındığında sağlıklı görünen Polat’ın yedi gün içinde nasıl olup da hayatını kaybettiğine ilişkin elimizdeki tek resmi görüş
Çetin Erdem’in Adalar Kaymakamlığı’na bilgi ve atlarının kendisine iadesi için verdiği dilekçelere istinaden İBB Tarımsal Hizmetler Dairesi Başkanlığı Veteriner Hizmetleri Şube Müdürlüğü’nün kendisine yanıtı. Müdürlük, atlar getirildikten iki gün sonra rutin kontrollerde Polat’ta
sancı tespit edildiğini ve tedaviye başlandığını, takip eden iki gün boyunca tedaviden cevap
alınamayınca 16 Ekim’de atın İÜC Veteriner Fakültesi Hayvan Hastanesi’ne sevk edildiğini
ve 17’sinde hastaneden Polat’ın öldüğü haberi üzerine Müdürlük tarafından Nekropsi Raporu talep edildiğini anlatıyor. Raporda ölüm sebebinin sindirim sistemine yutulmak suretiyle
giren yabancı cismin bağırsak sistemini tıkaması ve bunun yarattığı karın şişliği ve akabinde
oksijen yetersizliğinden boğulma olduğu belirtilmiş10. Müdürlük, atın ölümü ile ilgili şüpheli
bir durum bulunmadığını ve bu yüzden kurum bünyesinde soruşturma açılmadığını söylüyor.
Duygudan muaf, en ufak elem işareti taşımayan, “başınız sağ olsun” diyemeyen bu bürokrasi aygıtının cevabını bu süreçte adalıların ve Çetin Erdem’in yaşadıkları ile karşı karşıya
koymamız gerekiyor. Böylesi bir okumadan çıkan önemli sonuçlar var. İBB, Kaymakamlık,
İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü, hepsi aynı kararı veriyor: Haklarında başıboş gezdiklerine
dair ihbar olduğu gerekçesi ile Heybeliada’dan dört at ve iki tay Büyükada ahırına getirilecektir. Zira onlar sadece attır, bir yerden bir yere kolayca taşınabilirler. Çetin Bey atlarını görmek
için Büyükada’ya gider ancak ahırdan içeri alınmaz. Atlarının hiçbirini göremez. Ahırda atları ziyaret etmeyi başaranlardan bir hayvan hakları savunucusu, dördüncü gün sosyal medya
kanallarında Polat’ın feci dövüldüğünü, başını dahi kaldıramayacak durumda olduğunu, vücudunda yaralar olduğunu söyleyen bir ses kaydı paylaşır. Diğer iki attan birinin de dizinde
bir yara, diğerinde kırbaç vurulmuş gibi çizikler vardır. Hayvan hakları savunucusu Doğa Su,
yarası olan Tombik’in hüngür hüngür ağladığını kendisi de ağlayarak anlatır (Adaların Atları
Platformu, 2023a). Ahırda görüntü almak yasaktır. İlgili kamu kurumlarından ise konuyla ilgili hiçbir bilgi paylaşılmaz. Sosyal medyada yayınlanan mesajdan bir gün sonra, ziyaretçilerin
İSPARK Ahırında Heybeli atlarını görmesine ve fotoğraf çekmesine izin verilir. Adaların Atları
Platformu’ndan Zekiye Kürkçüoğlu’nun ahıra giderek çektiği fotoğraflar, Adaların Atları Platformu web sayfasında yayınlanır (Adaların Atları Platformu, 2023b).
O gün gördüklerini Zekiye Kürkçüoğlu’ndan dinleyelim:
Evet, ben mahalle grubuna da yazdım ve ertesi sabah girdim ahıra. İzin verdiler. Kimse gelemedi
galiba, ben yalnız gittim. Atı çıkardılar, ben fotoğrafladım, ayakta gördüm Polat’ı, yaraların da
hepsini çektim, hiçbiri yeni değil, daha 5 gün olmuş geleli. Bende fotoğrafları var. Ben işkenceyi iyi
bilen birisi olarak göstermeden de işkence yapılabileceğini, iz bırakmadan da işkence yapılabilece-
Reflektif Journal of Social Sciences, 2024, Vol. 5(2)
ğini biliyorum. Kimseye kefil olabilecek bir yerde değilim, benim tanık olduğum bir durum yok,
orada hayvanlara kötü muamele, fiziksel olarak birisinin bir şey yaptığını, görmedim. Orada kapalı kalmaları zaten bir işkence, öyle bir hayatı sürmeleri zaten işkence, ama fiziksel olarak birinin
hareketini görmedim. Benim bakışımdan çok uzak birilerinin o hayvanlara nasıl sevgi beslediklerini, nasıl sevgi duyduklarını gördüm. Birisi yanlış yapsa öbürü o yanlışa o kadar kolay izin vermez
yani. Hepsinin o kafada olması lazım bunları yapabilmek için. Sistemik bir şey olması lazım, orada
[ahırda] buna izin verecek insan yok. Sistemik bir şiddet olmasa bile, yok sayma, atalet, bunlar
var. (25 Nisan 2024)
Görevliler tıbbi bakımın yapıldığını söyler Zekiye Kürkçüoğlu’na. Bu ziyaretten bir gün
sonra, büyük endişe taşıyan daha kalabalık bir hayvan hakları savunucuları ve adalılar grubu, yanlarında gazeteciler ile ahıra gelerek içeri alınmayı talep ederler. Polat ne durumdadır,
öğrenmek ve görmek isterler. İlçe Tarım’dan da yetkililer gelmiştir. O gün neler yaşandığını
Cansu Acar (2023), Yeşil Gazete haberinde anlatıyor. Polat önce girenlere gösterilmez, ardından yine adalılardan gelen büyük baskı sonucu sayılı birkaç kişi Polat’ı görebilir. İlçe Tarım
Polat’ın hastaneye yatırılması gerektiğini söyler ve o gün Polat İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi hastanesine götürülür. Yanında görevliler dışında kimsesi yoktur.
İBB, Kaymakamlık, İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü gibi kamu kurumlarının uygulamalarında görüyoruz ki baskın bakış açısı atların (ve genel olarak hayvanların) duygu sahibi
olmadıkları. Atlar mikroçip numaraları ile tanınmaktadır ve onlara duygu, kimlik, kişilik atfedilmez. Evet, acı hissedebildikleri teslim ediliyor, peki ya üzüntü, yalnızlık, sıkıntı ve hatta
evine ve kendisine bakanlara özlem? Bu soruların sorulmadığını, hayvanların duygularının
siyaset ve kamu yönetimi açısından önem taşımadığını bu yazı boyunca anlattıklarımdan anlamış bulunuyoruz. Oysa hayvanların duygu dünyasına ilişkin çok sayıda bilimsel araştırma
sonucu yayınlanmış durumda. Hayvanlar, Martha C. Nussbaum’a göre, sadece acı değil, aynı
zamanda korku ve bir sürü başka duyguya sahipler (Nussbaum, 2022). Duygular, Nussbaum’a göre hislere indirgenmemelidir. “Duygular,” diyor Nussbaum, “genellikle hislerle yakından ilişkilidir, ancak hislere indirgenemezler çünkü sadece bıçak saplanır gibi bir his değil, aynı
zamanda önemli bir iyi ya da kötünün idrakını da içerirler. Duygularla kesinlikle öznellikten
önem dünyasına geçeriz”’ (Nussbaum, 2022a, s. 134). Carl Safina tarafından bu konuda yazılan Beyond Words: What Animals Think and Feel (2015) (Kelimelerin Ötesinde: Hayvanlar
Ne Düşünür ve Ne Hisseder)11 kitabının değerlendirmesini yapan Avustralyalı paleontolog ve
çevreci Tim Flannery (2015), Bahamalar’ın serbest yaşayan yunuslarının bir davranışını örnek
verir. Bu yunuslar,
araştırmacı Denise Herzing ve ekibini çok iyi tanıyordu. Onlarca yıldır, dört ay süren her saha
sezonunun başlangıcında, yunuslar geri dönen insanlara [araştırmacılara] neşeli bir karşılama yaparlardı: Herzing bunu “dostların yeniden buluşması” olarak tanımlıyor. Ancak bir yıl yaratıklar
farklı davrandılar. Araştırma gemisine yaklaşmadılar, pruva gezintisi davetlerini bile reddettiler.
Geminin kaptanı durumu anlamak için suya girdiğinde, yunuslar uzak durmaya devam etti. Bu
429
Asu Aksoy
arada gemide bir keşif görevlisinin ranzasında uyuklarken öldüğü anlaşıldı. Herzing, gemi limana yöneldiğinde, “yunuslar teknemizin yanına geldiler, her zamanki gibi pruvaya binmek yerine,
organize bir şekilde tekneye paralel olarak elli feet [15 metre] ötede suda bize eşlik ettiler” dedi.
“Bu dikkat çekici olay”, diye devam ediyor Tim Flannery (2015),
Carl Safina’nın şaşırtıcı yeni kitabı Beyond Words: Hayvanlar Ne Düşünüyor ve Hissediyor?’un
kalbinde yatan soruları gündeme getiriyor. Yunus sonarı bir teknenin çelik gövdesini delip geçebilir
ve hareketsiz bir kalbin yerini saptayabilir mi? Yunuslar insanların yas tutmasıyla empati kurabilir
mi? Yunus toplumu bir cenaze alayı oluşturmaya izin verecek kadar organize mi? Eğer bu soruların
cevabı evet ise, Beyond Words’ün insanlar ve dünya görüşümüz üzerinde derin etkileri olacaktır.12
430
Hayvanların duygu dünyası üzerine bir başka araştırmacı, Hollandalı-Amerikalı primatolog ve etolog Frans de Waal, Mama’s Last Hug: Animal Emotions and What They Tell
Us about Ourselves (Mama’nın Son Sarılışı: Hayvan ve İnsan Duyguları) başlıklı kitabında13
“modern nörobilim, duygular ve rasyonalitenin, yağ ve su gibi birbirine karışmayan zıt güçler
olduğu fikrini bir kenara bırakmıştır. Duygular bizim aklımızın esas parçasıdır,” diyor.14 Bu
kitabın değerlendirmesini yapan Martha C. Nussbaum, de Waal’in “bizim aklımız” derken
çok çeşitli hayvanları ve insanları kastettiğine işaret ediyor (Nussbaum, 2022b).
Duygu ile aklın ayrılamayacağına işaret eden bu çalışmaların söyledikleri hayvanlara
ilişkin baskın durumda olan bakış açısı ve politikaların duymak istemediği şeyler. Oysa, Martha C. Nussbaum’un dediği gibi artık “bugün bilgide yaşanan bir devrim, hayvan yaşamlarının,
karmaşık sosyal grupları, duygusal tepkileri ve hatta kültürel öğrenmeyi de içeren muazzam
zenginliğini ve bilişsel karmaşıklığını ortaya çıkarıyor” (Nussbaum, 2022b).
Başlı başına ele alınması gereken bu konuda bir-iki aktarımla sizi baş başa bırakmak
istiyorum; birisi Heybeliada’da barınaksız bırakılan atların durumunu çözmek için uğraşan
bir hayvan hakları savunucusundan. Polat’ın İBB Büyükada ahırında hastalandığını duyup
koşarak ahıra gelip gözleriyle durumu görmeye çalışan ve atın sağlığı ile ilgili ne yapıldığını
öğrenmeye uğraşanlardan birisi İdil Özsöyler; Polat’ın o hasta halinde yerde yatarken kendisini gördüğünde birden sevinerek ayağa fırlamasından bahsediyor. Bu aktarımı Yeşil Gazete’den
Cansu Acar’ın haberinde yer alan videoda dinliyoruz (Acar, 2023).
İdil Özsöyler:
Polat yerde yatıyordu, belli ki sancısı var, tahta bir zemin üzerinde, tahtanın üzerine otlar serilmişti, döneniyordu (…) dönendiğinden olacak başının bir tarafında gördüm, yaralar vardı, ama bunlar açık yara değildi. Vurma nedeniyle de olabilecek yara değildi sanki çünkü avucumun içi kadar
büyük yaralar (…) Döneniyordu, birkaç defa dönendi, sonra beni tanıdı mı bilmiyorum, hemen
ayağa kalktı, gayet enerjik bir şekilde, ahırın kapısına gitti çıkmak için, dışarıya bırakmadılar tabi.
Reflektif Journal of Social Sciences, 2024, Vol. 5(2)
Şimdi hastaneye götürülüyor (…) hareketli ve sıhhatliydi, ama belli ki sancısı var, yorgun, bitkin
değildi. Enerjik bir şekilde ayağa kalkması, peşimden beni takip etmesi, ahırın kapısına kadar
gelmesi beni rahatlattı.
Atların da duyguları olduğunu Zekiye Kürkçüoğlu 25 Nisan 2024’te yaptığımız görüşmede çok güzel anlatıyor:
[İBB tarafından satın alınan] Heybeli atları [Mart 2020’de Büyükada’ya] ilk getirildiklerinde toplu
olarak, çıkarma gemisiyle, o gün ben oradaydım, o geceyi orada geçirdim, kıyamet koptu. Ben
tepeye çıktım ağlıyordum. Atlar nasıl bağırıyorlar, orası o sırada zaten tıklım tıkış. İnsanlık dışı,
hepsi bağlanıyor. O sesler dayanılmazdı.
Son olarak, İBB, Heybeliada’daki atları satın aldıktan sonra Büyükada’ya götürmeye
geldiğinde faytoncuların yaşadığı üzüntüyü anlatan Zeynep Alpar’a da kulak vermek istiyorum. Zira anlattıkları, “kötü faytoncu” imajı ile büyük tezat teşkil ediyor ve daha da önemlisi,15 hayvanlar ve insanların birlikte iyiliklerinin peşinden gidebileceğine dair insana umut
veriyor.
Zeynep Alpar 1 Nisan 2024’te yaptığımız görüşmede şöyle anlatmıştı:
Heybeli’de faytoncuların hiçbiri atını vermek istemiyordu, kararlıyız vermeyeceğiz diyorlardı. Kaymakamın baskısından sonra çoğu vermek zorunda kaldı ve ağlaya ağlaya verdiler. Atların eski ahır
bölgesinden, Fransız koyunun oradan götürüldüğü günün kayıtları [Adaların Atları] Facebook
sayfasında var, hıçkırık sesleri duyuluyor, üstlerine battaniye örterek yollayanlar oldu. Hayvanlar
poyrazı yemesin diye.
Hayvanların hisleri, duyguları, davranışları ile ilgili araştırma sonuçlarını okudukça ve
adaların atlarında olduğu gibi kendileri ile karşılaştıkça, hayvanlara nesne muamelesi yapan
yaklaşımın değişmesi gerektiğini ve bu konuda insanlık olarak temel bir sorumluluk taşıdığımızı görüyoruz ve artık bunu biliyoruz. Martha C. Nussbaum, insanların bütün bu bilgilere
rağmen yaptığının diğer duyarlı hayvanların yaşama ve gelişme çabalarını ihmal ve vurdumduymazlıkla sayısız şekillerde engellemenin ötesine geçmediğini anlatıyor (Nussbaum, 2022b).
***
2024 yılına girerken Adaların Atları Platformu bir kere daha kamu idarelerinden somut
taleplerini basın toplantısı ile yinelemişlerdi: “İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘nin Heybeliada
ve Burgazada ahır arazilerine yeniden ahır yapması, Büyükada Ahırı’nda kapalı tuttuğu atları
bu ahırlara dağıtması ve atların düzenli olarak dışarı çıkarılması, göz önünde, doğanın ve ha-
431
Asu Aksoy
yatın içinde olması” (Yeşil Gazete, 2023). Bugün Büyükada İBB Ahırı’nda halen 90 kadar at
yaşıyor ve bu gayet net ve hemen uygulamaya konulabilecek taleplerin yerine getirilmesi ile bu
atların iyiliği yolunda önemli adımlar atılacak.
Beşeri coğrafya alanında çalışan Sezai Ozan Zeybek’in dediği gibi, “hayatları hayat
sayılmayan, en kötüsü yok olan hayatları için yas bile tutulmayan, haberimiz bile olmadan
bedenleri parçalanıp, işlenip, fişlenen” bu bozuk düzenin, hayvanların maruz bırakıldığı bu
koşulların, “bu hayli adaletsiz toplumun değişmesi gerekiyor” (Zeybek, 2020, s. 170-171).
Bu değişim için, Martha Nussbaum’un altını çizdiği kolektif sorumluluklarımız (Nussbaum,
2022b) üzerine düşünmemiz, kriz günlerinde konuşamadığımız konular üzerine cesaretle gitmeye ve hayvanların iyi olma haline (Aksoy, 2020) kavuşabileceği günler için mücadele yolunu
adım adım örmeye devam etmemiz gerekiyor; adalıların, Adaların Atları Platformu’nun, atların iyiliği için uğraşanların yaptığı gibi.
432
Teşekkürler
Polat’ın hayatı ve ölümüne ilişkin araştırmalarımda benimle bilgilerini paylaşan Selin Çağlayan’a; tüm süreci ayrıntılı olarak anlattıkları ve görüşlerini aktardıkları için Çetin Erdem,
Zeynep Alpar ve Zekiye Kürkçüoğlu’na ve metni okuyarak yaptığı güzel öneriler için Asya
Robins’e teşekkür ederim.
Son not: Çetin Erdem, atlarına el koyma idari yaptırımına ilişkin dava sürecini başlatmış bulunuyor. Polat’ın ölümünden sonra, Heybeliada atlarından biri Büyükada İBB İSPARK Ahırı’nda
onun bir tayını daha dünyaya getirdi.
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Gazeteci Sami Solmaz’ın Büyükada’da Aya Nikola mevkiinde yer alan gecekondu tarzı ahırlarda çektiği fotoğraflara
bakılabilir.
Atların bağlanmadan durabildiği, kendilerine ait 3x3 metrelik bölme
Mehmet Kurnaz’ın bahsettiği Nazlı kaçıp kurtulan atlardan birisi.
Karantina 13 Mart 2020’de İlçe Umumi Hıfzısıhha Meclisi’nin aldığı kararla, üç aylığına ikinci kez, 19 Haziran’a kadar
uzatıldı. Adaların Atları Platformu’nun belirttiği gibi adalarda ruamlı diye tespit edilen atlar öldürülmüştü ve Mart
ayında yapılan testlerde hastalığa rastlanmamıştı (Adaların Atları Platformu, 2020a).
İstanbul Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Mahalli Çevre Kurulu tarafından alınan ve bütün atları karantina altına alan bu karar İstanbul 4. İdari Mahkemesine götürülmüştü. Mahkeme kararın 1. Ve 11. Maddelerini 2021 yılında
iptal etti. Davanın Avukatı Orhan Aker, böylece ruam kontrolünden geçip sağlıklı olduğu tespit edilen atların karantina
kapsamına alınması ve bu atların faytona koşulmasının durdurulması kararlarının yasalara aykırı olduğunun hukuken
tespit edildiğini belirtti (Adaların Atları Platformu, 2021).
2019’da İstanbul’da Haziran ayında yeniden yapılan yerel seçim öncesinde CHP adayı Ekrem İmamoğlu, Hayvanların
Yaşam Hakları Konfederasyonu (HayKonFed) ile bir taahhütname imzalamış ve adalardaki faytonları kaldırma sözü
verdiğini açıklamıştı (HayKonFed, 2019).
Burada referans verilen 19.12.2019 tarihinde yapılan İl Mahalli Çevre Kurulu kararı. Adalar Postası, 21.01.2020.
Bu atlardan birisinin adı Bal olarak da geçiyordu.
Kaynak için bkz. (Aksu, 2021).
Çetin Erdem 17 Mart 2024’te yaptığımız görüşmede Polat’ın neden öldüğüne ilişkin resmi bir raporun kendisine verilmediğini belirtmekteydi.
Reflektif Journal of Social Sciences, 2024, Vol. 5(2)
11
12
13
14
15
Carl Safina’nın TED Talk konuşması şuradan izlenebilir: https://www.ted.com/talks/carl_safina_what_are_animals_
thinking_and_feeling?language=tr
Çeviri DeepL.
Frans de Waal, Mama’s Last Hug: Animal Emotions and What They Tell Us about Ourselves (2018) başlıklı kitabı
Türkçe’ye 2020 yılında Mama’nın Son Sarılışı: Hayvan ve İnsan Duyguları başlığı ile Gülsün Arıkan tarafından çevrilmiş.
Alıntı Martha C. Nussbaum’un Frans de Waal’in Mama’s Last Hug: Animal Emotions and What They Tell Us about
Ourselves ve Denise L. Herzing ve Christine M. Johnson’un derledikleri Dolphin Communication and Cognition: Past,
Present, and Future başlıklı kitapları değerlendirdiği “What we Owe Our Fellow Animals” makalesinden.
Heybeliada’dan 150 kadar at Büyükada’ya getirilir. Bu olayın fotoğraflarına adalarinatlari.org sitesinden erişmek mümkün (adaların atları, 2020b).
Kaynakça
Acar, C. (2023). Heybeliada’da yerinden yurdundan edilen atlardan biri öldü, Yeşil Gazete, 17 Ekim. Elektronik
baskı. https://yesilgazete.org/heybeliadada-yerinden-yurdundan-edilen-atlardan-biri-oldu/
Adalar İlçesi Hayvan Sağlığı Zabıtası Komisyonu Kararı (2020). 13.03. Elektronik baskı. http://www.adalar.
gov.tr/13032020-tarihli-hayvan-sagligi-zabitasi-komisyonu-karari
Adalar Postası. (2020). 12 Ocak. İAKTVKD Adalar’da fayton yasaklama kararına karşı dava açtı. Elektronik
baskı. https://adalarpostasi.com/2020/01/12/2922/
Adaların Atları Platformu (2020a). Adaların Atları Birinci Yıl Raporu: Adalar’da atlar bir yılda neler yaşadı?
Aralık. Elektronik baskı. https://adalarinatlari.org/adalarin-atlari-birinci-yil-raporu/
Adaların Atları Platformu (2020b). Çok acil! 700 atımız kasaplara mı gidiyor? 29 Mart. Elektronik baskı.
https://adalarinatlari.org/2020/03/29/cok-acil-700-atimiz-kasaplara-mi-gidiyor/
Adaların Atları Platformu. (2021). Orhan Aker, Dünya Mirası Adalar programına konuk oldu: “Karantina
kararı yasal değildi.” 30. Haziran. Elektronik baskı. https://adalarinatlari.org/2021/06/30/acik-radyodma/.
Adaların Atları Platformu (2023a). Acil! Büyükada İBB Ahırı’nda bir at yaralı – Acil veteriner müdahalesi
gerekiyor. 14 Ekim. Elektronik baskı. https://adalarinatlari.org/2023/10/14/buyukada-ibb-ahirindaatlara-agir-siddet/
Adaların Atları Platformu. (2023b). İBB Büyükada ahırlarına Heybeliada’dan götürülen atların durumu. Elektronik
baskı. 15 Ekim. https://adalarinatlari.org/2023/10/15/ibb-buyukada-ahirlarina-heybeliadadan-goturulenatlarin-durumu-15-ekim-2023/
Aksoy, A. (2020). 1 + 1 Express, Zoopolis’in Yazarları Sue Donaldson ve Will Kymlicka’ya Açık Mektup:
Atların mutluluğu nasıl mümkün olabilir? Elektronik baskı. 2 Mart. https://birartibir.org/atlarinmutlulugu-nasil-mumkun-olabilir/
Aksu, F. (2021) Son Ahırlar da Yıkıldı. Hürriyet Gazetesi. 25 Mart. Elektronik baskı. https://www.hurriyet.
com.tr/gundem/son-ahirlar-da-yikildi-41771182
Baykal, T. (2019). Ölüm çukurlarından yaşam nöbetine: Adalarda atlı fayton sorunu. Yeşil Gazete, 23 Aralık.
Elektronik baskı. https://yesilgazete.org/olum-cukurlarindan-yasam-nobetine-adalarda-atli-fayton-sorunu/
Bianet. (2019). İBB’deki Nöbet Devam Ediyor: Faytonlar Tamamen Yasaklanmalı. 24 Aralık. Elektronik baskı.
https://bianet.org/haber/ibb-deki-nobet-devam-ediyor-faytonlar-tamamen-yasaklanmali-217603
433
Asu Aksoy
Bianet. (2020). Hayvanseverler İBB Karşısındaki Eylemlerine Son Verdi. 28 Ocak. Elektronik baskı. https://
bianet.org/haber/hayvanseverler-ibb-karsisindaki-eylemlerine-son-verdi-219280
Bulutoğlu, H. (2024). Atlar, Faytonlar ve Adalar. Adalı Dergisi. Şubat 2024. sayı 224. Elektronik baskı. https://
adalidergisi.com/haberler/atlar-faytonlar-ve-adalar/
de Waal, F. (2020) Mama’s Last Hug: Animal Emotions and What They Tell Us about Ourselves. W. W.
Norton & Company.
Donaldson, S. ve Kymlicka, W. (2011). Zoopolis: A Political Theory of Animal Rights. Oxford University
Press.
Evrensel. (2021). Heybeliada’da at ahırlarının yıkımı yurttaşlar tarafından engellendi. Elektronik baskı. 25
Mart. https://www.evrensel.net/haber/428963/heybeliadada-at-ahirlarinin-yikimi-yurttaslar-tarafindanengellendi
Flannery, T. (2015). The amazing inner Lives of animals. 8 Ekim. The New York Review of Books.
Gazete Duvar. (2020). ‘İBB’de karar çıktı: Faytonlar satın alınıyor’. 16 Ocak Perşembe. Elektonik baskı. https://
www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2020/01/16/ibbde-karar-cikti-faytonlar-satin-aliniyor
HayKonFed. (2019). İstanbul Büyükşehir Belediyesi CHP Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu söz verdi. 01 Nisan.
Elektronik baskı. https://www.haykonfed.org/istanbul-buyuksehir-belediyesi-chp-baskan-adayi-ekremimamoglu-soz-verdi/
434
İBB. (2020). 25 Karar Numaralı Meclis Karar Detayı. Elektronik baskı. https://ibb.istanbul/ibb/buyuksehirbelediye-meclisi/meclis-kararlari-ve-karar-ozetleri/25-25-53596
İdemen, S. (2020a). Heybeli’nin faytoncu kadınları: “Atların Adları Var”, söyleşi. 25 Ocak. Elektronik baskı.
https://adalarinatlari.org/2020/01/26/atlarin-adlari-var/
İdemen, S. (2020b) Büyükadalı Faytoncu Mehmet Kurnaz’ın Gözüyle Atlar ve Faytonlar: Gerçeğini konuşacağız
her şeyin’, Söyleşi . 1+1 Express, 2 Şubat. Elektronik baskı. https://birartibir.org/gercegini-konusacagizher-seyin/
K2. (2019). Yaşam Nöbeti’nden ‘Büyükada İncelemesi’ne İlişkin Basın Açıklaması. Elektronik baskı. https://
k2haber.com.tr/yasam-nobeti-buyukada-incelemeleri-rapor/
Nussbaum, M. C. (2022a). Justice for Animals: Our Collective Responsibility. Simon & Schuster.
Nussbaum, M. C. (2022b). What we owe our fellow animals. 10 Mart. The New York Review of Books.
Solmaz, S. (2008). sarf-ı nazar (Disregarded), Adalı Yayınları.
Tekin, A. (2021). Heybeliada’nın son ahırı yıkıldı: Şimdi atlara ne olacak?, Gazete Duvar, 3 Nisan. Elektronik baskı.
https://www.gazeteduvar.com.tr/heybeliadanin-son-ahiri-yikildi-simdi-atlara-ne-olacak-haber-1518143
Yeşil Gazete. (2023). Hak savunucuları dördüncü yılda sordu: Sürgüne gönderilen 860 at nerede?’ Elektronik
baskı. 19 Aralık. https://yesilgazete.org/hak-savunuculari-dorduncu-yilda-sordu-surgune-gonderilen860-at-nerede/
Zeybek, S. O. (2020). Türkiye’nin Yakın Tarihinde Hayvanlar: Sosyal Bilimleri İnsan Olmayanlara Açmak.
Notabene Yayınları.