Academia.eduAcademia.edu

İzâkî Ve Şiirleri

2017, Divan edebiyatı araştırmaları dergisi

Yurtiçindeki ve yurtdışındaki kütüphanelerde Osmanlı döneminden kalma birçok yazma eser bulunmaktadır. Arap harfi ile yazılmış bu eserler arasında divanlar, mesneviler, bilimsel eserler ve daha birçok türün yanında mecmualar da bulunmaktadır. Her bir mecmua/eser, potansiyel olarak tarihe ışık tutacak küçük bir ayrıntıyı taşıyabilir. Özellikle de taşrada kalmış ya da büyük şairler arasında yer edinememiş şairlerin diğer kaynaklarda yer almayan şiirlerini, eserlerini ve hayatları hakkında bilgileri ihtiva edebilir. Çalışmada hakkında tezkirelerde ve diğer biyografik kaynaklarda herhangi bir bilgi bulunmayan Âkib'in, Erzurum Atatürk Üniversitesi Seyfettin Özege Yazma Eser Kütüphanesi ASL 568 Mec. 26 numarada kayıtlı mecmuadan hareketle, şiirleri gün yüzüne çıkarılmaktadır. Âkib'ın asıl adı, doğum ve ölüm tarihleri bilinmemektedir. Fakat şairin 17. Yüzyıl şairlerinden Nâîlî ve 17. yüzyıl sonu ile 18. yüzyıl başlarında yaşamış Âgâh'ın gazellerine yazmış olduğu iki tahmisten hareketle en erken 17. yüzyıl şairi olduğu kanaatine varılır. Mecmuada şiirleri bulunan şairlerin büyük oranda 17 ve 18. yüzyıl şairleri olduğu göz önüne alınırsa Âkib'in da en geç 18. yüzyıl şairi olduğu söylenebilir. Mecmuada şaire ait ilk manzumede (tahmiste) Âkib'in Sükûtî-zādelerden olduğu bilgisi vardır. Bahsi geçen Sükûtî'nin o dönemde yaşayan şair Fennî Sükûtî veya Kadılık görevlerinde bulunan Ömer Sükûtî ya da başka bir Sükûtî mi olduğuna dair elimizde net bir bilgi yoktur. Şairin mahlası ‫"ﻋﺎﻘﺐ"‬ = Âkıb/Âkib, Arapça bir kelime olan ‫"ﻋﻘﺐ"‬ kelimesinin ismi faili olup bir diğerinin arkasından gelen anlamındadır. Diğer peygamberlerden sonra gelmesi dolayısıyla Hz. Muhammed'e de sıfat olan kelime, bir görevde asil olan kişinin vekili, daha sonra en yetkili kişi anlamına da gelir. Âkib'in Nâîlî ve Âgâh gibi şairlere tahmisler yazması ve diğer gazellerindeki üslubundan hareketle Sebk-i Hindî üslubunu benimseyen bir şair olduğu söylenebilir. Akıcı bir üsluba ve rahat bir söyleyişe sahip şairin elimizde 23 gazeli 2 tahmisi 1 müseddesi 3 rubaisi bulunmaktadır. Bunların yanı sıra

KARADENİZ, 2017; (36) ÂKİB VE ŞİİRLERİ ÂKIB AND HIS POEMS ПОЭЗИЯ АКИБА Ahmet İÇLİ* ÖZ Yurtiçindeki ve yurtdışındaki kütüphanelerde Osmanlı döneminden kalma birçok yazma eser bulunmaktadır. Arap harfi ile yazılmış bu eserler arasında divanlar, mesneviler, bilimsel eserler ve daha birçok türün yanında mecmualar da bulunmaktadır. Her bir mecmua/eser, potansiyel olarak tarihe ışık tutacak küçük bir ayrıntıyı taşıyabilir. Özellikle de taşrada kalmış ya da büyük şairler arasında yer edinememiş şairlerin diğer kaynaklarda yer almayan şiirlerini, eserlerini ve hayatları hakkında bilgileri ihtiva edebilir. Çalışmada hakkında tezkirelerde ve diğer biyografik kaynaklarda herhangi bir bilgi bulunmayan Âkib’in, Erzurum Atatürk Üniversitesi Seyfettin Özege Yazma Eser Kütüphanesi ASL 568 Mec. 26 numarada kayıtlı mecmuadan hareketle, şiirleri gün yüzüne çıkarılmaktadır. Âkib’ın asıl adı, doğum ve ölüm tarihleri bilinmemektedir. Fakat şairin 17. Yüzyıl şairlerinden Nâîlî ve 17. yüzyıl sonu ile 18. yüzyıl başlarında yaşamış Âgâh’ın gazellerine yazmış olduğu iki tahmisten hareketle en erken 17. yüzyıl şairi olduğu kanaatine varılır. Mecmuada şiirleri bulunan şairlerin büyük oranda 17 ve 18. yüzyıl şairleri olduğu göz önüne alınırsa Âkib’in da en geç 18. yüzyıl şairi olduğu söylenebilir. Mecmuada şaire ait ilk manzumede (tahmiste) Âkib’in Sükûtî-zādelerden olduğu bilgisi vardır. Bahsi geçen Sükûtî’nin o dönemde yaşayan şair Fennî Sükûtî veya Kadılık görevlerinde bulunan Ömer Sükûtî ya da başka bir Sükûtî mi olduğuna dair elimizde net bir bilgi yoktur. Şairin mahlası “‫ = ”ﻋﺎﻘﺐ‬Âkıb/Âkib, Arapça bir kelime olan “‫”ﻋﻘﺐ‬ kelimesinin ismi faili olup bir diğerinin arkasından gelen anlamındadır. Diğer peygamberlerden sonra gelmesi dolayısıyla Hz. Muhammed’e de sıfat olan kelime, bir görevde asil olan kişinin vekili, daha sonra en yetkili kişi anlamına da gelir. Âkib’in Nâîlî ve Âgâh gibi şairlere tahmisler yazması ve diğer gazellerindeki üslubundan hareketle Sebk-i Hindî üslubunu benimseyen bir şair olduğu söylenebilir. Akıcı bir üsluba ve rahat bir söyleyişe sahip şairin elimizde 23 gazeli 2 tahmisi 1 müseddesi 3 rubaisi bulunmaktadır. Bunların yanı sıra Doç. Dr., Ardahan Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. [email protected] * 10.17498/kdeniz.372392 302 KARADENİZ, 2017; (36) mecmuada Münacat-ı Âkib başlıklı 2 beyitlik bir nazmı ile Müfredât-ı Akib başlıklı 6 beyti daha vardır. Makalede Âkib hakkında eldeki bilgiler ışığında kısaca bilgi verildikten sonra şairin mecmuada geçen şiirleri günümüz harflerine aktarılacaktır. Anahtar kelimeler: Âkıb, Sükûtî-zâde, Klasik Türk edebiyatı, şiir, mecmua. Abstract Many manuscripts written in Turkish with Arabic letters in the Ottoman period can be seen in different libraries of the world as well as in the Turkish libraries for the time being. The classification and presentation of these artifacts/magazines are among our important tasks. Because, each magazine definitely has a small detail that will offer an insight into the history. However, the magazines which contain poems belonging to some poets which we have not come across in biographical works and collections of bibliographies are important sources to shed light on the literature history. There is no information on biographical sources and collections of bibliographies about Âkib, who is estimated to have lived in the late 17th and early 18th centuries. The only information belonging to the poet's existence is found in a magazine located in the Seyfettin Özege Manuscript Library of Erzurum Atatürk University. The information that Âkib is one of Sükûtî-zāde family is seen in the first poem “tahmis”, the act of adding three verses to the beginning of each couplet of a gazelle, belonging to the poet in the magazine mainly written in the talik calligraphy. There is no clear information as to whether the aforesaid Sükûtî is the poet Fennî Sükûtî who lived at that time, Ömer Sükûtî who was in charge as the Cadi, or another Sükutî. The date of birth and death of Âkib is also unknown, for which we do not know what the real name is, either. However, it is concluded that the poet is the poet of 17th century, at the earliest, based on the two tahmisses written in their gazelles by Nâîlî, one of the 17th century poets, and Âgâh, who lived in the late 17th and early 18th centuries. It is seen that the poets who have poetry in the magazine are mostly the 17th and 18th century poets. This gives us the clue that Âkib is an 18th century poet, at the latest. The poet's pseudonym is “‫ = ”ﻋﺎﻘﺐ‬Âkıb/Âkib; it is the present participle of the Arabic word “‫”ﻋﻘﺐ‬, which means the one who comes from behind another one. The word, which also became an adjective to Prophet Muhammad (peace be upon him) because he comes after the other prophets, also means the deputy of a person who is actually in charge of a mission and the one who is the next most authoritative person. Based on the fact that Âkib wrote tahmisses to poets such as Nâîlî and Âgâh and with reference to his style in his other gazelles, it can be said that Âkib is a poet who adopts the Sebk-i Hindî style. We have 23 gazelles, 2 tahmisses and 1 museddes of the poet who has a fluent style and a relaxed way of saying. In addition to these, there are a few couplets belonging to the poet in the magazine. 303 KARADENİZ, 2017; (36) In this work, Âkib’s poems found in the magazine will be transferred to the letters of our day after briefly giving information about the poet in the light of the available information. Keywords: Âkib, Sükûtî, classical Turkish literature, poetry, magazine. Резюме В настоящее время в различных библиотеках Турции и за ее пределами сохранились турецкие рукописи Османского периода на арабской графике. Наша задача заключается в том, чтобы дать больше информации и распределить эти публикации и произведения. Так как каждая публикация несомненно прольет особый свет в истории литературы. Однако антология и биография некоторый поэтов и их поэтических произведений мало известна или неизвестна, поэтому изучение данных источников открыло бы их значимость в истории литературы. Не сохранились антология и биографические источники Акыба, поэта конца XVII века и начала XVIII века. О существовании поэта упоминается в отделе рукописей библиотеки Сейфеттина Озге Университета им. Ататюрка. В большей части представлены материалы, написанные в стиле арабского письма (талик), принадлежащие перу поэта, которые содержат информацию об его отце Сюкути оглу. Данные о том, что упомянутый Сюгути является поэтом Фенни Сюгути, или исполняющий обязанности кади Омер Сюгути, или другой какой-либо Сюгути, не имеются. Также не сохранились данные о настоящем имени поэта, даты жизни и смерти. Однако в прозведениях его современников поэтов Наили и Агаха, живших в XVII- начале XVIII века, наиболее раннее из двух стихотворений поэта датируется XVII столетием. Большпя часть публикаций поэта приходится на XVII- начале XVIII вв.. О реальности Акыба свидетельствект то, что последняя публикация его была в XVIII веке. Арабский псевдоним поэта “‫= ”ﻋﺎﻘﺐ‬Акиб/Акыб, состоящий из одной арабской буквы “‫”ﻋﻘﺐ‬, имеет двойственное значение. Оно было связано с именем посланника пророка Мухаммеда, а позже приобрело смысл «одаренный, гениальный». Его творчество, как и поэзия двух упомянутых выше поэтоы, продолжало традиции Себхи Хинди. В нашем распоряжении имеются 23 газель, 2 стихотворения и одно шестишие мусаддас, написанные размеренным, ровным слогом. Кроме этого, анализируются несколько других стихотворений. В данном исследовании будут представлены сведения о жизни и творчестве Акыба, а также переводы его произведений на современный турецкий язык. Ключевые слова: Акыб, Сюкюти, классическая турецкая литература, стихотворение, публикация. 304 KARADENİZ, 2017; (36) Giriş Klâsik Türk edebiyatı edebî muhitinde yetişmiş şairlerden birisi de Âkib’dir. Tezkirelerde ve diğer biyografik kaynaklarda şairin varlığına ait herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır. Şair hakkında bilinenler, aşağıda tanıtılacak olan bir mecmuada geçen şiirleri eksenlidir. Başta edebiyat ve dil olmak üzere, kültür tarihi, siyasî, toplumsal, ahlâkî ve birçok açıdan bilgi barındıran eserlerimiz arasında mecmualar önemli bir yer tutar. Eser, yazar/şair seçkileri ve derleme kitap özelliği gösteren mecmualarda1 birçok şaire ait yeni manzumelere/şiirlere/eserlere, isimleri bilinip de eserlerine ulaşılmayan şairlere ve edebiyat tarihinde isimleri zikredilmeyen/görülmeyen bazı şair/yazar isimlerine de ulaşılabilmektedir. Âkib’in şiirlerine ulaştığımız mecmuanın da birçok yeni bilgiye daha kapı aralayan bir eser olduğu görülmektedir. Çalışmamızda bahsi geçen mecmua hakkında kısa ve öz bilgiler sunulduktan sonra mecmuadaki bilgiler ışığında Âkib’in tanıtımı ve şiirlerinin yeni yazıya aktarımı yapılacaktır. Mecmuanın Tanıtımı Mecmua Erzurum Atatürk Üniversitesi Seyfettin Özege Yazma Eser Bölümü ASL 568 Mec. 26 numarada kayıtlıdır. Büyük oranda talik hat ile kaleme alınan mecmuanın kim tarafından yazıldığı net olarak belli değildir. Fakat mecmuanın 50. yaprağında “Tarih-i Züleyha Kerimemüz” başlıklı bir manzumenin mahlas beytindeki “Lebîb” ifadesinden hareketle mecmuanın, ya da en azından bir bölümünün Lebib tarafından kaleme alındığı söylenebilir. Mecmuanın hangi tarihte yazıldığı da bilinmemektedir. Birkaç farklı kalem ve yazının kullanıldığı mecmuada değişik dönemlerde yazılan şiir seçkileri de vardır. Daha geç dönemde ve farklı kalemle yazılan “Muhammed bin Ahmed bin Muhammed”in doğumuna düşülen tarihten (yk. 40a) anlaşıldığı kadarıyla mecmuanın Hicri 1177 yılının Şevval ayının 12’sinden (Miladî 14 Nisan 1764) önce yazıldığı söylenebilir. Mecmuada “Tarih-i Fatıma” başlıklı yazının (yk. 39b) sonunda yazılan tarih de H. 1163, M.1750 yılını vermektedir. Mecmuanın tamamı 61 yaprak olup sadece 34 ve 38. yaprakları numaralandırılmıştır. Eserde Fuzûlî, Nâbî ve Hayretî’ye ait manzumeler bulunur. Bunların yanı sıra Cemî, Nebî, Mecnûnî, Âşık Ömer, Gevherî, Deryâ ve Halîlî’ye ait şiirler de vardır. Eserin çalışmamız açısından önemi ise, Âkib isimli şairin tespiti ve şiir örneklerini barındırmasıdır. Mecmuaların tasnifi, içeriği ve önemi ayrıca çeşitli mecmuların tanıtımı gibi konularda bugüne kadar birçok ilmi çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalardan bir kısmı kaynakçada gösterilmiştir. 1 305 KARADENİZ, 2017; (36) Şair Âkib2 Âkib’in şiirlerinden hareketle kendisinin en geç 18. yüzyıl şairlerinden birisi olduğu söylenebilir. Elimizdeki mecmuada Âkib’den -mensup olduğu aile ya da babası kastedilerek“Sükûtî-zâde” ifadesiyle söz edilir (yk. 0b). Kayıttaki Sükûtî’nin o dönemlerde yaşayan şair Fennî Sükûtî mi (Aksoyak 2015), kadılık yapan Ömer Sükûtî (Özcan 1989: 38) ya da başka bir Sükûtî olduğuna dair elimizde net bir bilgi bulunmamaktadır. Bahsi geçen Sükûtî’nin Yûsuf Fennî Sükûtî Efendi3 olduğu düşünüldüğünde şairin Mevlevî şairler çevresinde yetiştiği söylenebilir. Fennî mahlaslı birçok şair bulunmakla birlikte bu yüzyılda yaşadığı düşünülen Yusuf Sükûtî Fennî’nin tüm kaynaklarda geçen bir manzumesine ait beytin kendi mecmuasından alındığı belirtilmektedir: Sadâ-yı ra‘d sanma yâd idüp zulm-i şehîdânı Dögüp gögsin dem-â-dem nâle-i şeb-gîr ider gerdûn (Asım Tezkiresi s. 132) Fennî’nin bu şiirinin diğer beyitlerine de ulaşılmıştır (ASL 558 Mec. 16 yk. 60a). Buna göre manzume 12 beyitten müteşekkil bir gazeldir. Yukarıdaki alıntı ise manzumenin dördüncü beytidir. Şairin mahlası “‫ = ”ﻋﺎﻘﺐ‬Âkıb/Âkib, Arapça bir kelime olan “‫”ﻋﻘﺐ‬ kelimesinin ismi faili olup “bir diğerinin arkasından gelen” anlamına gelmektedir. Diğer peygamberlerden sonra gelmesi dolayısıyla Hz. Muhammed’e de sıfat olan kelime, bir görevde asıl olan kişinin vekili, daha sonra en yetkili kişi anlamına da gelir. Mahlası Âkib/Âkıb olan şairin asıl adının yanı sıra doğum ve ölüm tarihleri de bilinmemektedir. Fakat onun Nâîlî ve 17. yüzyıl sonu ile 18. yüzyıl başlarında yaşamış Âgâh’ın gazellerine yazmış olduğu iki tahmisten hareketle en erken 17. yüzyıl şairi olduğu söylenebilir. Bununla birlikte mecmuada şiirleri bulunan şairlerin birçoğunun 17 ve 18. yüzyıl şairlerinden olması, Âkib’in de en geç 18. yüzyıl şairi olduğuna dair ipucu vermektedir. Âkib’in Hint Üslubu’yla şiirler kaleme alan ve bu tarzda şiir yazan şairlere yazdığı tahmisler ve diğer gazellerindeki üslubundan hareketle Sebk-i Hindî’yi benimseyen bir şair olduğu söylenebilir. Akıcı bir üsluba ve rahat bir söyleyişe sahip şairin mecmuda geçen şiirlerine bakıldığında dil ve ifade açısından iyi bir şair olduğu söylenebilir. İncelediğimiz kadarıyla, şair hakkında edebiyat tarihi mahiyetindeki eserlerde bilgi olmaması onun hakkında değerlendirme yapmamızı güçleştirmektedir. Ancak şiirlerinden hareketle öz olarak açıklamalarda bulunulabilir. Buna göre şair, diğer Şairin mahlası Âkıb/Akib şeklinde okunabilir. Fakat metinde/şiirlerde “Âkib” tercih edilmiştir. Yusuf Fennî Sükûtî hakkında geniş bilgi için kaynakçada verilmiş olan biyografik (Tuhfe-i Naili s. 786; Asım Tezkiresi. 132; Safayi Tezkiresi s. 450; Vakayıu’l-Fuzala s. 220, 280, 292.; Nuhbetül Asar s. 327; Mevlevi Şairler s.428-429, Semahane-i Edeb gibi) eserlere bakılabilir. Bahsi geçen şairin başka bir Sükûtî olabileceği düşünüldüğünde de yine kaynakçada tam künyeleri verilen (Keşfü’zZünûn C.1. s. 393; Şakayık’un-Numaniye ve Zeylleri C.3, s. 38; Esmau’l-Müellifin C1. s. 788, C2. 302 gibi) eserlere bakılabilir. 306 2 3 KARADENİZ, 2017; (36) klasik Türk şairleri gibi, kendi bahtının karalığından ve talihinden şikâyet etmektedir. Bununla birlikte Nedim’i andıran şiirleri de görülmektedir. Şiirlerini Nedim tarzı veya Şûhâne gazel olarak da niteleyebiliriz. Âkib’in Şiirleri Şairin elimizde 23 gazeli, 2 tahmisi, 1 müseddesi, 3 rubaisi ile “Münâcât-ı Âkib” başlıklı iki beyitlik bir nazmı ve “Müfredât-ı Âkib/Âkıb” başlıklı beşi müfred biri de matla olmak üzere 6 beyti bulunmaktadır. Mecmuada geçen şiirlerin bazılarında hece vezni kullanmış olabilir. Çünkü hece sayıları eşit olmakla birlikte vezne/kalıba uymayan bazı dizelerine de rastlamaktayız. Ayrıca bazı şiirlerde kalıba uymayan kullanımlar da söz konusudur. Bu gibi durumlar ilgili şiirin geçtiği yerde dipnotlarda belirtilmiştir. Âkıb/Âkib’in mecmuadaki şiirlerinin bazılarında tarafımızdan küçük eklemeler ve kelime yeri değişiklikleri yapılmıştır. Tamir mahiyetindeki bu düzenlemeler dipnotta belirtilmiş olup yapılan eklemeler parantez içinde gösterilmiştir. Ayrıca okumasında zorluk çekilen veya anlamlandırılamayan kısımlar da boş bırakılmıştır. Bu bölümlerin metni ekte verilmiştir. Yeni yazıya aktarılan şiirler, mecmuadaki sıraya göre verilmiştir. Başlıklarda parantez içinde şiirin geçtiği yaprak da belirtilmiştir. Tahmis – 1 (Yk. 0b-1a) Ġazel-i Āgāh Taḫmīs-i Sükūtī-zāde Feʿilātün Feʿilātün Feʿilātün Feʿilün Çeşm-i cellādı ne ḫūnḫār idügin ben bilürem O hilāl-ebrū sitemkār idügin ben bilürem O gözi ḳanlu ne mekkār idügin ben bilürem Çeşm-i mestüñ ne siyehkār idügin ben bilürem Çekmişem derdini bīmār idügin ben bilürem Ḥarem-i vuṣlata girmiş yine aġyār-ı leʾīm İʿtibār itme ṣaḳın anlara olma teslīm Dilberānuñ ḫaberin virdi baña bād-ı nesīm Bir birinden sebaḳ-ı cevri iderler taʿlīm Ḫūbların cümle cefākār idügin ben bilürem Ḳatı bālā-rev olan ṭabʿumı pest eylemişem Meclis-i meyde nice sāġarı dest eylemişem O şehi nāz ile ben bāde-perest eylemişem Ben de çok sāġar-ı peymāne şikest eylemişem Mest-i naḫvet ne dil-āzār idügin ben bilürem Şeb-i miḥnet-zede aḥvālini bīmār añlar Leẕẕet-i dilberi hem ʿāşıḳ-ı dīdār añlar Dām-ı ʿaşḳuñ sitemüñ ṣayd-ı cefākār añlar Cevr-i ṣayyādı yine murġ-ı giriftār añlar O cefā-cū ne sitemkār idügin ben bilürem 307 KARADENİZ, 2017; (36) ʿĀḳibā ṣanma ki ʿömrüñ senüñ āzāde giçer Eylemez nīm-nigeh bülbüle gül sāde giçer Jāleveş eşk-i terüm ġonçeye dil-dāde giçer Gerçi şebnem gibi her gül-ruḫa üftāde giçer Kime Āgāh giriftār idügin ben bilürem4 Tahmis – 2 (Yk. 1a-1b) Ġazel-i Nāʾilî Taḫmīs-i Āḳib5 Mefʿūlü Mefāʿīlü Mefāʿīlü Feʿūlün Teşrīfine bilsek o mehüñ furṣat olur mı Yoḳsa reh-i vuṣlatda ʿaceb ʿillet olur mı Ol şūḫ-ı cihān ile yine ülfet olur mı Ol māhla yā Rab bu gice ṣoḥbet olur mı Ol şūḫ-ı6 cihān-tābile germiyyet olur mı Dil şād ola mı himmet-i luṭf-ı keremüñle Āyā bize de ruḫṣat olur mı naẓaruñla Luṭfuñ ola mı cām-ı mey-i laʿl-i lebüñle Feyż-i es̠̠ er-i cāẕibe-i mihr-i ruḫuñla7 Çeşm-i dil ü cān bir nigeh-i ḥasret olur mı Zānū-zedeyem varamam ol yāre de bilmem Ruḫsārına bu kes̠̠̠̠ ret-i neẓẓāre de bilmem Ṣordum leb-i dildāre didi ara da bilmem Āyāndur ol ʿillet-i mehpāre de bilmem Bir nīm-nigehle8 hevese ruḫṣat olur mı Ölsek o şehi nāzile bir būse de görsek Luṭf itse elinden yine bir kāse de görsek Bir kez felegüñ devri yine dönse de görsek Baḫt-ı siyehüñ kārı tamām olsa da görsek Kām-ı9 dil-i nā-kāma da bir himmet olur mı Beñzer mi bu meclis yine nev-rūz ile ʿiyde ʿĀḳib yine dil murġını gel itme perīde Bir özge ḥalāvet görinür muṭrib-i neyde Âgâh’ın gazeli için bkz. Şerife Akpınar s. 444 Nailî’nin gazeli için bkz. Halûk İpekten, Naili Divanı, s. 319 6 şūḫ-ı: şemʿ-i. Nailî Divanı, 319 7 ruḫuñla: ruḫuyla. Nâilî Divanı, s. 319 8 nįm nigehle: nįm nigāh-ı. Nâilî Divanı s. 319 9 Kāmı: kām-ı. Nâilî Divanı s. 319 4 5 308 KARADENİZ, 2017; (36) Yār olmayıcaḳ Nāʾilīyā meclis-i meyde Esbāb-ı ṭarab bāʿis̠̠-i cemʿiyyet olur mı Müseddes (Yk. 2a-2b) Müseddes-i ʿĀḳıb Feʿilātün Feʿilātün Feʿilātün Feʿilün Āşıḳ olmaz güle de bülbül-i şeydā böyle Gülşen içre daḫı olmaz gül-i raʿnā böyle Açma kākül-girihüñ gelmeye sevdā böyle Olamaz ḥüsnile kimse saña hem-tā böyle Olmaz olmaz güzelüm şūḫ-ı dil-ārā böyle Baña nāz eyle didüm dimedüm ammā böyle Kerem it luṭfile gel itme ṣaḳın cevr-i dırāz Ṣabr ider cevrüñe ammā açamaz kimse rāz Âşıḳa eylese maʿşūḳ ne ḳadar nāz u niyāz Ḳadrini arturur āḫir olur elbet mümtāz Olmaz olmaz güzelüm şūḫ-ı dil-ārā böyle Baña nāz eyle didüm dimedüm ammā böyle Naẓaruñ cevher-i yek-tāya da ṣarrāf olsun Āşıḳuñ ḳadrini bil sende de inṣāf olsun Kerem it böyle niyāzı ḳoma itlāf olsun Kīne(y)i defʿ idegör sīne(y)i ḳo ṣāf olsun Olmaz olmaz güzelüm şūḫ-ı dil-ārā böyle Baña nāz eyle didüm dimedüm ammā böyle Yeter ey şūḫ esīr-i ġam-ı hicrān oldum Sitem-i cevr-i elemden ḳatı giryān oldum Zār-ı miḥnetle o ġam-ḫāneye mihmān oldum Naẓar-ı luṭfla baḳ yoḳsa perīşān oldum Olmaz olmaz güzelüm şūḫ-ı dil-ārā böyle Baña nāz eyle didüm dimedüm ammā böyle Yaḳaram sīneme bir dāġ-ı ġam-efrūz şehā Sönmeye ḥaşre dek āḫir vire her demde żiyā Rūy-ı dil görmese de itmez elinden şekvā Dil-i ʿĀḳib sitem-i cevre neden oldı sezā Olmaz olmaz güzelüm şūḫ-ı dil-ārā böyle Baña nāz eyle didüm dimedüm ammā böyle 309 KARADENİZ, 2017; (36) Gazel 1 (Yk. 3a ve 40a)10 Mefʿūlü Mefāʿilüñ Feʿūlün Çeşmümden o şeb ki ḫāb gitdi Şemʿ-i elemümde tāb gitdi Gün batı(y)ı varmaduñ viṣāle Germiyyet-i āfitāb gitdi Refʿ itdi ṣabā o zülf-i yāri Gördüm yüzüni ḥicāb gitdi Meclisde o şūḫ-ı nāzenīnüm Mest oldı dili ḫarāb gitdi11 Eglendi o şūḫ-ı şehriyārum Sūz oldı dili kebāb gitdi Çoḳ cevr (ü) cefāñı çekdi ʿĀḳib Gör degmedi pür-ıżṭırāb gitdi Gazel 2 (Yk. 3a) Mefʿūlü Fāʿilātü Mefāʿīlü Fāʿilün Zülf-i ʿabīre ḳarşu ṣabā meşrebümcedür Şānı ʿAcemde būyı vefā meşrebümcedür Dünyā-yı dūn pāyına gel olma çehre-sāy Kimde olursa ṭabʿa ġınā meşrebümcedür İtmez nigāh o şūḫ çīn-i cebīn ider Ol rūy-ı ḫande ḥüsn-i edā meşrebümcedür Dil ḫāke düşdi aṣlı nedür āb u tābile Āteş de olsa bād-ı hevā meşrebümcedür Yoḳdur niyāza ruḫṣatum ol şūḫa ʿarż idem ʿĀḳib olursa luṭfa sezā meşrebümcedür 10 11 Gazel iki farklı sayfada yazılmıştır. Yk. 40a’da 4 ve 5. Beyitlerin yeri değişiktir. 310 KARADENİZ, 2017; (36) Gazel 3 (Yk. 3b) Mefʿūlü Mefāʿīlü Mefāʿīlü Feʿūlün Dil beste olur zülfine tār-ı nigehümden Gūyā olamam bir daḫı şermī elemümden Aksi düşdi āyīne-i çeşmüme yārüñ Biz el yuduḳ āḫir o sirişk-i naẓarumdan Hicrān ġamınuñ cürʿasınuñ telḫini ṭaṭdum Gitmez es̠̠̠̠ eri ḥaşre dek aḫir dehenümden Menḥūs olalı aḫterümüz cevr-i felekden Bī-āb görinür baḥr-ı sefīd baḫt-ı kemümden ʿĀḳib nice aġlamasun tār-ı şeb içre Bir gün mi görür āh-ı siyehkār-ı ġamumdan Gazel 4 (Yk. 3b) Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün O deñlü saʿy iderdüm yāre bir dem intisāb olmaz Anuñçün aḫter-i baḫtum ḳarīn-i māh-tāb olmaz Ne var ol bāde-i gül-fāma eger iḫtilāṭ itsem O şūḫ-ı meh-cebīn ile arada hīç cenāb olmaz Eger ʿuşşāḳa cevr itmek ezelden resm-āyīndür Olur geh rāz u istiġnā velī böyle ʿitāb olmaz Şebüm tār olduġından żiyā virmez o meh-rūyum Ġamum bezminde ṣad meşʿal yaḳarsam şuʿle-tāb olmaz Şarāb-ı ḫoş-güvāruñ teşnesinden cān atar ʿĀḳib Yeter bir kerre ey sāḳī bu deñlü hīç şarāb olmaz Gazel 5 (Yk. 4a) Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Di-şeb tār içre kaldum yakmadum āḫir çerāġından Yaḳardum sevdügüm bulsam fetīle penbe dāġından Bu cismüm dāġını görseñ o deñlü şuʿle-tāb olmış Żiyā virmez baña şimdengerü yaksam o yaġından Harām olsun içersem bāde-i gül-fāmı bir kerre Gel ey sāḳī biz el çekdük senüñ şimdi ayaġından 311 KARADENİZ, 2017; (36) İçildi bāde-i ġam pāy-ı tevbe hep şikest oldı Ḫalāṣ olduḳ yine o şaḫne-i ṣabruñ yasaġından Felek meh-pāresidür hāleveş sen de der-āgūş it O ṭıfl-ı nāzenīni gel düşürme sen ḳucaġından Esīr-i gūşe-i miḥnetde zār olduñ yeter ʿĀḳib Çıkar sevdā-yı ʿaşḳuñ penbesin sen de kulaġından Gazel 6 (Yk. 4a) Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Reh-i ʿaşḳuñda ḫavfum düşmeye bu ḫār-ı müjgānum Doḳunup pāy-ı yāre olmaya rencīde sulṭānum Revā mı dest-būsuñ ḥasretiyle eyleyem girye Efendüm nev-nihālüm serv-i nāzum ḫoş-ḫırāmānum Eger olmaz müyesser dest-būsuñ bāri luṭf eyle Ḳo bir kez yüz sürem tek pāye olsun şāh-ı devrānum Ḳaçan inṣāf ider bilmem ya itmez ẓāhiren bilsem Yeter ey sevdügüm cānum efendüm māh-ı tābānum Anuñ yanında sen bir dest-būsa degmedüñ ʿĀḳib Gel inṣāf it nice bir ḳan döke bu çeşm-i giryānum Gazel 7 (Yk. 4b) Fāʿilātün Fāʿilātün Fāʿilātün Fāʿilün Rūz (u) şeb mihr ile māhum eylemişler iḫtilāṭ Gün yüzüñle ḳara zülfün eylemezler iḫtilāṭ Gerçi tevʾem mihr ü mehla dāʾimā her rūz u şeb Bir yere tā gelmeyince ḳanda eyler iḫtilāṭ Ḫālī olmaz mihr ü meh devrinde aṣlā rūz u şeb ʿĀlemi devr itseler de eylemezler iḫtilāṭ Aḫter-i baḫtum o mihr (ü) māha olmaz hīç ḳarīn Bilsem āyā rūz (u) şeb kimlerle eyler iḫtilāṭ 312 KARADENİZ, 2017; (36) Mihr ü meh devrinde ʿĀḳib baḫtuñ ile devletüñ İtmediler rūz (u) şeb bir yerde anlar iḫtilāṭ Gazel 8 (Yk. 4b) Fāʿilātün Fāʿilātün Fāʿilātün Fāʿilün Giydi āteş ṣabr ile ḫākisterinden pīrehen Sen taḥammül itmedüñ çıḳdı serinden pīrehen Aldı bād-ı şurṭadan Yaʿḳūb peyām-ı vuṣlatı Virdi būy-ı Yūsufı ol gül terinden pīrehen Sīnesin çāk eylemiş tā kim olınca āşinā Aldı yāri ʿāġūşa aʿdā elinden pīrehen Dāmenin destine girse naḳd-ı cānuñ beẕl ider Ṣaḳlanur mı böyle ḳızġın müşterīden pīrehen Öyle nev-resteye ʿĀḳib hīç olsun mı ḥarīr Berg-i gülden it ḳabāsın yāsemenden pīrehen Gazel 9 (Yk. 5a) Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Göñül tīġ-i nigāh-ı çeşm-i yārinden emīn olmış Meger kim leşker-i ḫaṭ bāġ-ı ḥüsninde nişīn olmış Dü çeşmüm merdümidür ḫāller eṭrāf-ı rūyında Mis̠̠̠̠ āl-i dāne-i encümdür ol māha ḳarīn olmış Giyinmiş pīrehen germ-ābeden çıḳmışdur ol māhum Gül-i nāzük-terin gördüm ser-ā-pā yāsemīn olmış Aceb mi çoḳ ṭarāvet virse reng-i rūya çār-ebrū İki miḥrāba virmiş arḳasın ġāyet metīn olmış Göñül çoḳdan şitāb eyler ḳudūm-ı yāre ey ʿĀḳib Uzaḳdan gösterür çeşmüm mis̠̠̠̠ āl-i dūr-bīn olmış Gazel 10 (Yk. 5a) Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Ḫayāl-i ġonçe-femdür gūyiyā gülşendedür ʿāşıḳ Aceb sevdāya düşmiş yoḳ yere efgendedür ʿāşıḳ Maḥalli bulmadı bir ʿarż-ı ḥāle der-kenār itmeñ Ḫacāletden efendüm neylesün şermendedür ʿāşıḳ 313 KARADENİZ, 2017; (36) O bezm-i ʿişret içre sormadın üftādenüñ ḥālin Aceb mi lāleveş ḫūn olsa baġrı ḳandadur ʿāşıḳ Saḳlama sevdügüm güftāre gel nāz ile sen söyle Esīrümdür ben aldum şimdi cānā bendedür ʿāşıḳ Senüñ ol aḫterin ʿĀḳib bu şeb māha ḳarīn olmış Anuñçün ṭāliʿüñ cānā bu gün ferḫundedür ʿāşıḳ Gazel 11 (Yk. 5b) Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Göñül ol lāle-ruḫ senden yine dāġ-ı derūn olmış Anuñçün sūzişi cānā derūnında füzūn olmış Baña sevdā-yı Mecnūndan n’ola virse ḫaber Leylā O bir āşüfte şeydādur āyā neden cünūn olmış Baḳınca rūy-ı āline saña efsūn oḳur ḫışmı O bir seḥḥāre ẓālimdür dü çeşmi pür-füsūn olmış Göñül ol gül-bün-i nāzı ḫamīde itmek istersin Ne mümkindür senüñçün istiḳametde sünūn olmış Ḳatı bī-raḥm ü dil-dāre esīr olmış dil-i ʿĀḳib Anuñçün giryeden bī-tāb olup ġāyet zebūn olmış Gazel 12 (Yk. 5b) Fāʿilātün Fāʿilātün Fāʿilātün Fāʿilün Bilmedüm ol serv-i nāzı ḳız mıdur oġlan mıdur Söyledüñ ol dil-nüvāzı ḳız mıdur oġlan mıdur Müşk midür ṣalınan kākül mi yā gīsū mıdur Eylesün ol keşf-i rāzı ḳız mıdur oġlan mıdur Dürr-i mengūşuñ gören ġūşında cānā Zühredür Terk ider destinde sāzı ḳız mıdur oġlan mıdur Āşıḳı āşüfte eyler ḳāküli gīsūları Sarılur destār-ı nāzı ḳız mıdur oġlan mıdur Sorma ey ʿĀḳib yeter bilmek ne lāzımdur saña Bilmedüñ ol çāre-sāzı ḳız mıdur oġlan mıdur 314 KARADENİZ, 2017; (36) Gazel 13 (Yk. 6a) Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Şehā ol rūy-ı āteşnākin ile ülfetüm vardur Derūn-ı sīnede külḫan gibi germiyyetüm vardur Yine ol sīnemüñ germiyyeti germ-ābe olmışdur Seni āġūşa almak pīrehensüz niyyetüm vardur Di-şeb ol ḫāb-ı ʿaşḳ içre der-āġūş eyledüm cānā Hevā-yı leẕẕet ile ṣubḥa dek pek ʿişretüm vardur Gazel 14 (Yk. 6a-6b) Mefʿūlü Fāʿilātü Mefāīlü Fāʿilün Yansun ġamuñla ṣubḥa dek her şeb çerāġumuz12 Tā gün yüzüñ görince erür cümle yaġumuz Tāb-ı temūz-ı ʿaşḳdan ey dil ne ġam bize Görsün ki dūd-ı āhdan urulmış otaġumuz Bir kez düşerse meclisde ger ṣayd olur raḳīb Yārüñ ḫayāl-i zülfi olupdur duzaġumuz Biz zāhidüñ kelāmını gūş itmez olmışuz Çoḳdan ṣadā-yı ʿaşḳuña pürdür ḳulaġumuz Sen dil-firībe gerden-emān tīri çekelüm13 Elden gelürse sāḳī hemān al ayaġumuz Zāhid gelürse meygedeye dem çekilmesün Bir vaḳt ola ki defʿ ola sāḳī yasaġumuz ʿĀḳib şinās-ı leẕẕet-i ʿaşḳdan saña ne sūd Sevdā-yı ġamla şimdi bizim yoḳ dimāġumuz Gazel 15 (Yk. 6b) Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün O laʿl-i ḫoş nemek-rīze ḳızıllıḳ lāleden gelmiş Kenār-ı lebde ol yāre es̠̠̠̠ er tebḫāleden gelmiş Dizede “dek” kelimesi vezni bozmaktadır. Ama “dek her” kelimeleri arasında “h” harfinin hazf edilmesiyle “vasl-ulama” olarak da değerlendirebilmiş olması da söz konusudur. 13 Dize şiirin kalıbına uymamaktadır. Fakat “gerden-emân”dan önceki “tîr” kelimesini “gerdenemân”dan sonra okunursa kalıba uyabilir. 12 315 KARADENİZ, 2017; (36) Şafaḳ-gūn gibi ruḫsārı görinür yāsemen lāle O meh-rūya ṭarāvetler bu şeb ol ḫākden gelmiş Domurcuḳlar çıḳup luʾluʾ-ṣıfat ruḫsār-ı ālinde Meger kim rūy-ı pākinde o dürler jāleden gelmiş Anuñ kālā-yı vaṣlı ḳıymeti āteş bahāsında Metāʿı allı pullu tellidür Bengāleden gelmiş Virür meclise çoḳ revnaḳ neşāṭ-ı tāb-ı ḥüsnüñden Yine bu cilveler ol ṭıfl-ı çār-deh sāleden gelmiş Ṣarılmış cāme-i sürḫa gül-i şeftālū-reng olmış O ṭıfl-ı nev-rese bu reng-rū āl vāleden gelmiş Saña bu żaʿf-ı ṭārī olduġun sen bilmedüñ ʿĀḳib Derūn-ı kilk-i ḳudretdendür ol hep nāleden gelmiş Gazel 16 (Yk. 7a) Mefʿūlü Fāʿilātü Mefāīlü Fāʿilün O eşk-i çeşm-i yāre ʿaceb tercümān mısun Ol ḫāb-ı rāḥata …………… pāsbān mısun14 Çeşmümle düşmen oldı senüñ ḫāl-i gerdenüñ Açdurmaz oldı baña gözüm bī-emān mısun İtdüm fedā (bu) cānumı ben çeşm-i mestüñe15 Bu mürde cismüme yine sen tāze cān mısun Çoḳdan görinmez oldı āyā şāh-ı nev-resüm Mürġ-i hümā gibi yine gözden nihān mısun Ḳalmadı gözde eşk-i terüm ḫūn-feşān olur ʿĀḳib o ḫūn-ı çeşm ile sen tevʾemān mısun Dize bağlamına/anlamına uygun olarak okunamadığı için boş bırakılmıştır. Şiirde hece eksikliği vardır. “bu” kelimesinin eklenmesiyle hem anlam hem de kalıp düzelmiş olur. 316 14 15 KARADENİZ, 2017; (36) Gazel 17 (Yk. 7a-7b)16 Mefʿūlü Fāʿilātü Mefāīlü Fāʿilün Ey nev-res-i yegāne alma ele bī-ḥayālıġı17 Ḫoş görme kendüñe zīnhār bī-vefālıġı18 Ṭutmış Ḥiṣār nāġmesin ol şūḫ Ḥüseynide Uşşāḳuñ āhı evce çıḳar rāstdur nevālıġı19 Saʿy itmede o şurṭalara dil şitāb ider Ḫoşdur ṭavāf-ı Kaʿbede Merve Ṣafālıġı Vüsʿatde olsa derviş-i dil eylemezdi hīç Peşmīne-i ḳabāsına her dem yamalıġı Ülfet-ḳarīn olmadın ey şeh bizümle sen Luṭf eyle kesme bāri göñülden āşnālıġı Āb-ı revān tāze çemen ḫoş hevā olur Ṣaḥrā-nişīne medd-i baṣardur hevālıġı Gazel 18 (Yk. 7b) Feʿilātün Feʿilātün Feʿilātün Feʿilün Bir sitem-kāra göñül bend-i niyāz olmayasın Yine bīgānelere maḥrem-i rāz olmayasın Hele ādāb ile gir bezm-i mey-i ʿirfāna Ṣaḳın ey dil yine ārāyiş-i sāz olmayasın Olma ey dil mey-i gül-fāma heveskār olma Olmam olmam dir iken bir dāḫı bāz olmayasın Her dü çeşmüm seni her demde arar cāmiʿde Ṣaḳın ey şūḫ ṣaḳın terk-i namāz olmayasın Her nühüfte süḫanı zīver-i bāzār itme Meded ey şūḫ meded kāşif-i rāz olmayasın Yeter ol şūḫa yeter bend-i heveskār olma ʿĀḳibā sen daḫı hīç sūz u güdāz olmayasın Şiirin mahlas beyti yok Fakat başlığında “Akıb”a ait olduğu belirtilmektedir. Dizede Vezne/kalıba uymayan bazı kullanımlar vardır. 18 “Zinhār” kelimesinden sonra vezin/kalıp bozulmaktaadır. 19 “rāstdur nevālıġı” kullanımında kalıba uymayan bir durum vardır. 16 17 317 KARADENİZ, 2017; (36) Gazel 19 (Yk. 7b-8a) 20 Mefʿūlü Fāʿilātü Mefāīlü Fāʿilün Dil düşdi (yine) hāşim-i māh-pāre dilbere21 Gūyā görindi sīnede dāġ içre bir pere Bildüm nigāh (ü) ġamzelerüñ ḳaṣdı var dile22 Bir yere gelse elbet iderler müşāvere Ġırbāl-ı çarḫ içre nücūmuñ çerileri Ol māhı hāleveş (yine) itmiş muḥāṣara23 Ey ġonçe-fem sen ki açılduñ zamānede Feryādı ʿandelīb ide bī-çāre yoḳ yere ʿĀḳib o ḫūnī ẓālim ile ülfet olmadı Şimdi elini tāze ḳomış belde ḫançere Gazel 20 (Yk. 8a-8b) Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Ṣabādur zülf-i yāri hep perīşān itmege bāʿis̠̠ Beni sevdā-yı ġamdur böyle giryān itmege bāʿis̠̠ Göñül bu serzenişlerüñ senüñ hep kendi kesbüñdür24 Elinde bir sened yoḳ ġayra bühtān itmege bāʿis̠̠ Raḳībāsā senüñ de var mı tesḫīrüñ o meh-rūyı Der-āġūşa çeküp bir şebde mihmān itmege bāʿis̠̠ O şāh-ı ḥüsn dīvānına ḥālüñ ʿarż-ı ḥāl eyle Raḳībüñ ḥükm ile ḳatline fermān itmege bāʿis̠̠ Uzatma sūzişin ey dil senüñ de var mı bir çāreñ O kāfir zülf-i şeb-gūnı müselmān itmege bāʿis̠̠ Gazelde vezne/kalıba uymayan bazı kullanımlar vardır. Dizedeki hece eksikliği tarafımızdan bağlama uygun “yine” kelimesi ile tamamlanmaya çalışılmıştır. 22 Dizede “nigāhuñ ile ġamzelerüñ” olarak geçen ifade kalıba uymamaktadır. Hece fazlalığı tarafımızdan düzeltilmeye çalışılmıştır. 23 Dizedeki hece eksikliği tarafımızdan bağlama uygun “yine” kelimesi ile tamamlanmaya çalışılmıştır. 24 Dizede geçen“suzişlerin” kelimesi kalıba uymuyor, onun yerine “serzenişlerin” yazılırsa kalıp düzelir. 20 21 318 KARADENİZ, 2017; (36) Esīr-i miḥnet-i hicrānuñ oldum dimedin bir kez Benüm ʿaşḳumdur anı böyle sūzān itmege bāʿis̠̠ Aceb bu nev-şükūfte ḫāṭıruñ ʿĀḳib açılmaz mı Derūn-ı zaḫma yoḳ bir kimse dermān itmege bāʿis̠̠ Gazel 21 (Yk. 8b) Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Sezādur gerden-i sīmīnüñe cānum fedā olsun Olursa sevdügüm minnetdür o cāna rehā olsun Dü çeşmüñ vaʿde itmişdür helāküm ḳaṣdına cānā Ne ḫoş sāʿatdür ol sāʿat hemān ʿahde vefā olsun Yaḳar cismüm ḳaçan biñ nāz ile āġāze itdükçe Bu zaḫm-ı sīneme enfās-ı ṭayyibüñ devā olsun25 Uyurken cāme-ḫāb içre ṣaḳın el urmasın aġyār Seni ey sevdügüm bīdār iden dāʾim ṣabā olsun Senüñ kālā-yı hüsnüñ seyrini menʿ itme ʿĀḳibden Cilā-yı rūy-ı ābuñ ʿĀḳibe her dem ġıdā olsun26 Gazel 22 (Yk. 9a) Mefʿūlü Fāʿilātü Mefāʿīlü Fāʿilün O çeşm-i mest-i nāza ne dirsin sözüñ nedür Ebrū-yı çār(e)sāza ne dirsin sözüñ nedür Çoḳdan nigāh-ı çeşmi ile āşinā idüm Ol dem esīr-i nāza ne dirsin sözüñ nedür Aşḳuñ nühüfte ṣaḳlı idi dilde çoḳ zamān Şimdi o keşf-i rāza ne dirsin sözüñ nedür Çoḳ dil-firīb-i nāz ile germ-ülfet olmışam Ammā bu işve-bāza ne dirsin sözüñ nedür Geh nāz u geh kirişme gehi luṭf ider saña ʿĀḳib o27 dil-nüvāza ne dirsin sözüñ nedür “Devā”, kelimesinden önce “hem” kelimesi vardır. Vezni/kalıbı bozmaktadır. Çıkarıldığında düzelmektedir. 26 Makta beytinde şairin mahlasının iki defa kullanıldığı görülür. 25 319 KARADENİZ, 2017; (36) Gazel 23 (Yk. 9a) Mefʿūlü Mefāʿīlü Mefāʿīlü Feʿūlün Gir cāmiʿe gör ḳadd ile ḳāmet nice olur{mış}28 Gez ṣafları seyr it ki cemāʿat nice olur{mış} Baḳ ḳāmet-i bālāsına reftārına seyr it Gör kim o nezāketle ḳıyāmet nice olur{mış} Ṣabr eyle gözüm nāz ile al cānı emānet Teslīm ideyüm gör ki iṭāʿat nice olur{mış} Yolında senüñ cān ile serden giçerüz biz Seyr itdüreyüm saña ṣadāḳat nice olur{mış} Ṭarz-ı suḫan eṭvārına baḳ ʿĀḳibüñ ey şūḫ Tā kim bilesin şiʿre feṣāḥat nice olur{mış} Rubai-1 (Yk. 8b) Feʿilātün Feʿilātün Feʿilātün Feʿilün29 Zülfüñi gerdenüme siḥr ile zencīr itdüñ Bizi ey ġonçe-dehen kendüñe tesḫīr itdüñ Der-kenār eyledi aġyār seni bāde ile Bir nigāh ile bizi ʿāleme teʿs̠̠̠̠ īr itdüñ Rubai-2 (Yk. 9b) Ṭūfāna virür ʿālemi ger yemde dimezler Ḫūbān sirişküm görüben yemde dimezler Maʿlule şifā şerbet-i laʿlüñ didi ʿĀḳib Bīmār-ı ġam-ı aşḳuña bir em de dimezler 27 Dizede “dil” kelimesinden önce bir “şūḫ” ifadesi vardır. Ama kalıbı bozan bir durumdur. Çıkarıldığında düzelir. 28 Gazelin matlası ile her beytin ikinci dizesi 15’li hece ile okunabilecek şekilde son kelimesinin sonuna “mış” eklenmiştir. Şairin hece ile yazmış olabileceği veya bunu bilinçli bir şekilde yaptığı da söylenebilir. 29 Şiirin başlığında “Rubāʿi-i Aḳıb” kullanımı olmakla birlikte rubai kalıpları dışında bir kalıpla yazılmıştır. 320 KARADENİZ, 2017; (36) Rubai-3 (Yk. 9b) Mefʿūlü Mefāʿīlü Mefāʿīlü Feʿūlün Bend oldı göñül kākül-i anber-şikenüñden Yā Rab bizi sen ṣaḳla o māhuñ resesüñden Ḳoy āşıḳ-ı pāyüñe sāyen gibi düşsün Fırṣat bulmağa kuḥl almaġa ḫāk-i ḳademüñden Nazım/Kıta-1 Münācāt-ı Ākib (9b) Feʿilātün Feʿilātün Feʿilātün Feʿilün Eyle yā Rab kerem-i bābını luṭfuñla güşād Ḳoyma maḥzūn ḳuluñı ḥürmete faḫruʾs-sādāt İtme yā Rab beni kimseye muḥtāc itme Luṭf-ı iḥsānuñile eyle ḳażā-yı ḥacāt Müfredāt-ı Āḳib Matla-130 (9b) Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Öper destüñ emer laʿlüñ yanaşur dürr-i dendāna Nice reşk itmesün göñlüm gözüm cānum o filcāna Müfred 1- (9b) Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Mefāʿīlün Murādumca güzelsin sevdigim pek şūḫ-meşrebsin Revā mı pīş-i aġyāra hemīşe çār-pā olmaḳ Müfred 2- (10a) O ṭıfl-ı nevresi gördüm debistān-ı aşḳuñda O şūḫ risāle-i cevri tamām ezber itmişdür Müfred 3- (10a) Mefʿūlü Mefāʿīlü Mefāʿīlü Feʿūlün Aġyār ile hep eyledügün işreti bildük Ben āşıḳ-ı bī-çāreye bu nāz nedendür 30 Matla başlığı tarafımızdan verilmiştir. 321 KARADENİZ, 2017; (36) Müfred 4- (10a) Mefʿūlü Fāʿilātü Mefāʿīlü Fāʿilün Dürr-i yetīmi rişte-i mekre geçürmeye Rāh-ı emelde sübḥa gibi düzmeye raḳīb Müfred 5- (10a) Fāʿilātün Fāʿilātün Fāʿilātün Fāʿilātün Bilsem āyā geldigin aġūşa bir kez sevdügüm Pīrehenāsā efendüm çāk iderdüm sīnemi Sonuç Divanlar, mesneviler ve mensur eserlerin yanında mecmualar da klasik Türk edebiyatımızın kaynakları arasındadır. Çeşitli özellikler barındıran ve derleme eser niteliği taşıyan mecmualar dönemin kültürüne, şairler ve metinler arasındaki ilişkilere ve tarihi bilgilere ışık tutarken, şairlerin bilinmeyen ya da kayıp eserlerini barındırabilir. Ayrıca Âkib örneğinde olduğu gibi ismi bilinmeyen şairlerin tespitine imkân tanımaktadır. Çalışmamızda Erzurum Atatürk Üniversitesi Seyfettin Özege Yazma Eser salonunda bulunan ASL 568 Mec. 26 numaralı mecmuada asıl adı ve hangi tarihlerde yaşadığı tam olarak belli olmayan Âkib mahlaslı şair tespit edilmiş ve şiirleri Latin harflerine aktarılmıştır. Çalışmada şairin 2 tahmisi, 1 müseddesi, 3 rubaisi, 23 gazeli ile 1 kıtası ve 5’i müfred, 1’i de matla olmak üzere 6 beyti bulunmaktadır. Şairin hiçbir biyografik kaynakta yer almamasından yola çıkarak birinci dereceden bir şair olmadığı düşünülebilir. Fakat yazdığı şiirlere bakıldığında üslubunun Nedim’e yaklaştığı görülür. Şiirlerini şûhâne olarak da değerlendirebiliriz. İfade gücü açısından da iyi bir şair olduğu söylenebilir. Mecmuadaki diğer şairlerden yola çıkarak Âkib’in 17. ya da 18. yüzyıllarda yaşadığı düşünülebilir. Şiirleri, klasik Türk şiirinin temel konularında yazılmıştır. Aruz vezni kalıplarına uymayan bazı şiirleri, şairin hece ölçüsünü de kullanan ya da aruzu doğru uygulayamayacak ölçüde teknik bilgiden yoksun olduğunu göstermektedir. Bu durum şairden ziyade, mecmuadaki yazım ve istinsahtan da kaynaklanabilir. Şaire ait başka metinlerin ve bilgilerin bulunması kendisi hakkındaki bilgilere ışık tutacaktır. Âkib’in mahlasını değiştiren bir şair olma ihtimali de vardır. Ayrıca mahlasının anlamına bakıldığında iyi bir eğitim aldığı ve devlet görevinde çeşitli hizmetlerde bulunduğu söylenebilir. 322 KARADENİZ, 2017; (36) KAYNAKÇA ABDULKADİROĞLU, Abdulkerim (Haz.) (1999.) İsmail Belîğ, Nubetü’l-Asar Li-Zeyli Zübdetü’l-Eş‘âr, Ankara: AKMB Yayınları. AKPINAR, Şerife (2006). Âgâh Dîvânı ve İncelenmesi, Doktora Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi. s. 444. AYDEMİR Yaşar (2007). “Metin Neşrinde Mecmuaların Rolü ve Karşılaşılan Problemler” Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 2/3 Summer, s. 123-137. COŞKUN, Ali Osman (1985). Seyrekzâde Mehmet Âsım. Zeyl-i Zübdetül-Eş'âr. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi. http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/index.php?sayfa=detay&deta y=6778 Erişim Tarihi: 06.06.2017, saat: 14.00 İPEKTEN, Halûk (hzl.) (1990) Nâilî Divanı. Ankara: Akçağ Yayınları. s. 319. KÖKSAL, M. Fatih (2011), “Biyografik Kaynak Olarak Şiir Mecmuaları ve Kastamonulu İshâk-zâde Fevzi Mecmuası”, Prof. Dr. Mustafa İsen Adına Uluslararası Klasik Türk Edebiyatında Biyografi Sempozyumu Bildirileri Kitabı, Atatürk Kültür Merkezi, Ankara, s. 449-468. KÖKSAL, M. Fatih (2012). “Şiir Mecmualarının Önemi ve Mecmuaların Sistematik Tasnifi Projesi (MESTAP)”, Eski Türk Edebiyatı Çalışmaları 7 Mecmua: Osmanlı Edebiyatının Kırkambarı, İstanbul: Turkuaz Yayınları. s. 409- 431. KURNAZ, Cemal, Yaşar AYDEMİR. (2013). “Mecmualara Sorulması Gereken Sorular” Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/1, Winter, p. 51-64, Ankara-Turkey. MECMUA, Erzurum Atatürk Üniversitesi Seyfettin Özege Yazma Eser Kütüphanesi ASL 568, Mec 26. MECMUA, Erzurum Atatürk Üniversitesi Seyfettin Özege Yazma Eser Kütüphanesi ASL 558, Mec 16. ÖZCAN, Abdulkadir (hzl.) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi Şakâ’ik-i Nu’mâniyye ve Zeyilleri “Vakâyiü’l-Fuzalâ”. C.3. İstanbul: Çağrı Yay. 323 KARADENİZ, 2017; (36) 324 KARADENİZ, 2017; (36) 325 KARADENİZ, 2017; (36) 326 KARADENİZ, 2017; (36) 327