The Migration Conference 2024 Book of Abstracts, Sep 7, 2024
Identity is a social phenomenon constructed through social and political interventions rather tha... more Identity is a social phenomenon constructed through social and political interventions rather than an objective reality. Society and politics are mechanisms that give meaning to identity and at the same time reshape identity in continuity. Especially in Türkiye, where the effects of immigration have been seen in every field recently, identities are being redefined and in this process of definition, nationalist discourses developed through anti- immigrant sentiment come to the fore. It is observed that the use of a political rhetoric that is as exclusionary as it is alienating, and that is as hegemonic as it is inclusive of those from our side, has become normalized. The study examines the distinctive political communication style of the Victory Party, which is assumed to be gradually strengthening its social legitimacy despite having recently stepped into politics. In this context, document and content analysis of the Party Manifesto of the party founded in 2021, prepared with a harsh nationalist language, will be conducted. On the other hand, other institutional documents that support the identity politics of the party through data diversification will be included in the Party Programme, Party Bylaw, and the Corporate Identity Guide. The reason for this is that the political language used by the founding leader of the party, Ümit Özdağ has been highly echoed in the media. To evaluate the Party Manifesto from a political and sociological perspective, it is very important to relate the subject to social realities and the political climate of Türkiye. It has been found that the founding documents in question were prepared with the darkest expressions of Turkish nationalism and that they have sharp emphasis on discriminatory practices based on differences. On the other hand, it has been determined that policies in many different areas are included in addition to party policies regarding anti-immigrant sentiment. However, it is seen that immigrants are considered as the source of all problems in Türkiye and an approach has been adopted that by solving this problem, all other problems will also be solved. It has been concluded that with the relevant policy documents , social identities have been redefined and a new understanding of nationalism, which is gradually rising, has been revealed in the most open and strict manner .
NNYÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2023
Millî Eğitim Bakanlığı, 2003 ile 2021 yılları arasında eğitim kurumu yöneticilerinin atanma ve ye... more Millî Eğitim Bakanlığı, 2003 ile 2021 yılları arasında eğitim kurumu yöneticilerinin atanma ve yer değiştirme ölçütlerinin yer aldığı 11 yeni yönetmelik yayımlamış; bu yönetmeliklerde pek çok kez değişikliğe gitmiştir. Çalışmada Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanmış olan eğitim kurumu yöneticilerinin atanma ve yer değiştirme ölçütlerinin yer aldığı yönetmelikler ve yöneticilerin değerlendirme puanlarının oluşturulduğu değerlendirme kriterlerinin karşılaştırmalı olarak ortaya konması amaçlanmıştır. Resmî Gazete’nin internet adresi üzerinden erişim sağlanan yönetmelikler incelenerek birtakım bulgulara ulaşılmıştır. Elde edilen bulgular çerçevesinde eğitim kurumlarına yönetici seçiminde yazılı sınav ve yönetici değerlendirme formlarından alınan puanların önemli bir yere sahip olduğu, zaman zaman sözlü mülakatın da yönetmeliklerin büyük çoğunluğunda yöntem olarak kullanıldığı; yeni çıkarılan yönetmeliklerde yapılan değişikliklerin çoğunlukla atamada kullanılan yöntemlerin önceliğinin değişmesi ve atanmak için gerekli olan puan üzerindeki ağırlıklarının azaltılması ya da arttırılması şeklinde olduğu görülmüştür. Yeni yayınlanan ya da güncellenen yönetmeliklerin genel olarak birbirine benzer özellikler taşıdığı söylenebilir. Yönetmeliklerin tümünde eğitim kurumlarına yönetici olarak atanmada, lisansüstü eğitim görmüş olma şartına yer verilmemiştir. Lisansüstü eğitime gereken önemin verilmemiş olması, eğitim kurumu yöneticilerinin uzmanlık gerektiren meslekler arasında olmasını engellemiş ve kısa bir öğretmenlik tecrübesi sonrasında şartları sağlayan öğretmenlere verilen ikinci bir görev olarak değerlendirilmiştir.
Yayınevinin yazılı izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da f... more Yayınevinin yazılı izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz. Nobel Yayın Grubu, 1984 yılından itibaren ulusal ve 2011 yılından itibaren ise uluslararası düzeyde düzenli olarak faaliyet yürütmekte ve yayınladığı kitaplar, ulusal ve uluslararası düzeydeki yükseköğretim kurumları kataloglarında yer almaktadır. "NOBEL BİLİMSEL ESERLER" bir Nobel Akademik Yayıncılık markasıdır.
In all the books that tell the story of humanity beginning to rule nature, there are two great re... more In all the books that tell the story of humanity beginning to rule nature, there are two great reasons why the 'Neolithic Period', which is perhaps one of the most important time periods in human history, has been mentioned so much, the first of which is that people used to continue their lives hunter-gatherer and therefore were constantly on the move to find food. The second important reason why the Neolithic period was so important is that it was a revolutionary period in which wild plants and animals in nature were domesticated and passed into agricultural society, which would explain the understanding of the importance of the Neolithic period. Skeletons, which can offer a rich working history for anthropologists, carry traces of life because they accompany them throughout their lives.This valuable material is analyzed by paleoanthropologists and provides various data because they bear traces of the humanenvironmental relationship. According to this data, it allows us to get clues about the age and gender of the individual, what kind of life he may have lived, the ailments he suffered, the nutrients he ate and the way they were prepared. GBH, which makes up the subject of the study, is located by konya Museum Directorate within the boundaries of Gökhöyük village in Konya province, Seydisehir district. It appeared during a canal work carried out by the State Water Works Directorate and later declared this area a site of Konya Museums Directorate. GBH is within the boundaries of the Isauria Area in ancient times, so we can say that they are precious materials and the first archaeological studies related to this region date back to the 1830s, when W.J. Hamilton did it. The first and longest settlement process on the mound was in the Neolithic period. The paleoanthropological analysis of GBH valuable information about the way of life of people, socioeconomic structures, health structures, morphological characteristics and comparison with other Neolithic communities in Anatolia dated to similar Neolithic periods considering all this information, while also providing valuable information about the better understanding of Neolithic people, as well as in today's human societies as in ancient societies since health problems, eating habits and socioeconomic structures were found.
2019 yılının Aralık ayında ilk kez tanılanan koronavirüs salgını tüm dünyayı etkisi altına almıs,... more 2019 yılının Aralık ayında ilk kez tanılanan koronavirüs salgını tüm dünyayı etkisi altına almıs, Dünya Saglık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edilmis ve sosyal, ekonomik ve siyasal açıdan büyük etkiler yaratmıstır. Türkiye de bu salgından etkilenmis ve devlet tarafından birçok tedbir uygulamaya geçirilmistir. Içisleri Bakanlıgı genelgeleri dogrultusunda 65 yas üzeri vatandaslara sokaga çıkma yasagı getirilmesi ve bu vatandasların ihtiyaçlarının karsılanması için de yerel düzeyde Sosyal Vefa Destek Gruplarının kurulması bu uygulamalar arasındadır. Yaslı vatandaslar Nisan ayı sonundan itibaren evlerinden çıkamamakta, bu durumun ise yaslıların ruh ve beden saglıkları açısından önemsenmesi gerektigi düsünülmektedir. Bu çerçevede bu çalısmanın amacı Kayseri Talas Ilçe Belediyesi sınırları içinde faaliyet gösteren Vefa Sosyal Destek Grubunun çalısmaları kapsamında ilgili belediye sınırları içinde ikamet eden 65 yas ve üstü vatandasların bu grubun çalısmalarına yönelik memnuniyet düzeylerinin tespit edilmesi ve görüslerinin degerlendirilmesidir. Bu amaç dogrultusunda, yarı yapılandırılmıs görüsme, odak grup görüsmesi ve anket çalısması bu çalısmada kullanılan yöntemleri olusturmaktadır.
Eşitsizliğe yol açan ayrımcılığın pek çok türü bulunmaktadır. Bunlardan biri de etnik kökene daya... more Eşitsizliğe yol açan ayrımcılığın pek çok türü bulunmaktadır. Bunlardan biri de etnik kökene dayalı ayrımcılıktır. Etnik köken üzerinden yapılan ayrımcılık, coğrafya ve zaman tanımadan tarih boyunca karşılaşılan bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Başta anayasalar olmak üzere hukuki metinlerde konunun ele alınması, 20. yüzyıl itibarıyla mümkün olabilmiştir. İnsan hakları mücadelesinin giderek önem kazandığı günümüzde Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kurumlar, eşitliğin sağlanması ve ayrımcılıkla mücadele edilmesinde temel referanslardır. Türkiye de AB’ye aday ülke statüsü kazandığı 1999 yılından bu yana gerek insan hakları gerek etnik kökene dayalı ayrımcılıkla mücadele konusunda birtakım mekanizmalar hayata geçirmiştir. Çalışmanın odak noktası, ayrımcılık türleri arasında yer alan etnik köken üzerinden yapılan ayrımcılıktır. Bu konudaki ulusal mevzuatı ve hayata geçirilen kurumları ortaya koymayı amaçlamaktadır. İdari ve hukuki yapının bütünleşik yapısına istinaden konuyla ilgili öne çıkan uluslararası düzenlemeler, T.C. Anayasası ve diğer yasal düzenlemeler göz önünde bulundurulmuş, bu metinlerin tematik bir incelemesi yapılmıştır. Türkiye’nin taraf olduğu, doğrudan etnik ayrımcılıkla ilgili birçok uluslararası sözleşmeye karşılık başta Anayasa olmak üzere iç hukukta konunun henüz yeterince ele alınmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Kitlesel göçlere maruz kalınmasıyla birlikte sınır sözcüğü, Türkiye siyasetinde yoğun olarak kull... more Kitlesel göçlere maruz kalınmasıyla birlikte sınır sözcüğü, Türkiye siyasetinde yoğun olarak kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle günlük siyasal söylemde sıklıkla duyduğumuz bu sözcük, siyasal aktörlerin dilinde manipüle edici ve kitleleri harekete geçirici bir rol üstlenmektedir. İlgili siyasal aktörlerin sınır yaklaşımını ortaya koymak ve bu yaklaşımın bir dışavurumu olarak tercih edilen siyasal iletişim dilinin hedeflerini tespit edebilmek için somut göstergelere başvurulması gerekmektedir. Makalenin esas amacı; 'sınır/hudut namustur' şeklindeki doğrudan sınırla ilgili yakın dönemli siyasal söylemlerin siyasal propagandanın bir aracı olarak nasıl ele alındığını ortaya koymaktır. Bu bağlamda internet haberleri taranmış ve gündemde yer alan gelişmelerle ilişkilendirilerek değerlendirilmeye çalışılmıştır. Çoklu siyasal aktörler tarafından ortak vurgular içeren bir sınır söyleminin geliştirilebilmesi, bu söylemlerin toplumsal ve siyasal gündemin merkezinde yer bulması ve ayrıca haber niteliği taşır hale gelmesi, konunun araştırılmasını gerekli ve ilginç kılmıştır. Türkiye'de siyasal aktörlerin sınır söylemini siyasal propagandalarında kullanarak araçsallaştırdığı ve böylece meşrulaştırdığı sonucuna ulaşılmıştır.
Kafkas Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2022
Çalışma, siyasal katılım mekanizmaları arasında yer alan dinamik bir
oluşum olarak gençlik kollar... more Çalışma, siyasal katılım mekanizmaları arasında yer alan dinamik bir oluşum olarak gençlik kollarını Kayseri özelinde ele almaktadır. Çalışmada nitel araştırma desenleri arasında yer alan fenomenolojik yaklaşım benimsenerek gençlik kolları temsilcilerinin siyasal katılıma dair tecrübe ve izlenimlerinden faydalanılması yoluna gidilmiş; siyasete katılım olgusu, amaçlı örneklem yöntemi doğrultusunda en fazla oyu alarak yerel ve ulusal düzeyde Kayseri’yi temsil eden dört siyasal parti çerçevesinde derinlemesine irdelenmeye çalışılmıştır. Katılımcılarla yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmış, görüşme notları gençlik kollarına özgü düzenlemelerin yer aldığı parti tüzükleri ve gençlik kolları yönetmeliklerinin belge incelemeleriyle birlikte değerlendirilmiştir. Ele alınan siyasal partilerin gençlik kollarını önemsedikleri ve yakın ilişki içerisinde oldukları, ayrıca toplumda gençlerin siyasete ilgisiz olduğu yönündeki genel kanının aksine düşüncelerini eyleme dönüştürme konusunda çekimser oldukları, kendine özgü katılım biçimleri geliştirdikleri ya da farklı gerekçelerle katılım gösterdikleri yönünde sonuçlara ulaşılmıştır.
Sosyal uyum, günümüz koşullarında, hiç olmadığı kadar tartışılan problematik konulardan biri olar... more Sosyal uyum, günümüz koşullarında, hiç olmadığı kadar tartışılan problematik konulardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle son dönemde göçün hızlanması ve farklılaşması neticesinde küresel dünyanın aktörlerini zorlayan birtakım gelişmeler yaşanmaktadır. Kendine özgü koşullarda gerçekleşen birbirinden farklı göç deneyimleri, devletlerin siyasi ve idari yüklerinin artmasına ve çözüme yönelik arayış içerisine girmelerine neden olmaktadır. Bu yükü paylaşan aktörlerden biri de yerelde örgütlenen göçmen meclisleridir. Çalışmanın amacı; göç, çokkültürlülük ve uyum üçgeninde önemli bir role sahip olduğu düşünülen göçmen meclislerini kültürlerarası yaklaşım çerçevesinde değerlendirmektir. Nitel bir araştırma tasarımına sahip olan çalışmada göçmen meclislerinin betimsel bir analizi yapılmaya çalışılacak, Türkiye ve dünyadan örneklerle bu mekanizmaların işleyişleri mevcut ulusal ve uluslararası düzenlemelerle birlikte değerlendirilecektir. Böylece ilk bakışta küresel bir sorun olarak değerlendirilen göç olgusunun çözümlenmesinde yerel dinamiklerin önemi ve gücü, özellikle Türkiye'de henüz yeterince göz önünde olmayan yerel bir aktör olan göçmen meclisleri bağlamında ortaya konmuş olacaktır.
Pek çok bilim dalında olduğu gibi sosyal bilimlerde de dönemsel ve toplumsal koşullar, yeni kavra... more Pek çok bilim dalında olduğu gibi sosyal bilimlerde de dönemsel ve toplumsal koşullar, yeni kavramların ortaya çıkmasına, var olan kavramların yeniden biçimlendirilmesine veya yeniden tanımlanmasına yol açabilmektedir. Özellikle güncel gelişmelerin yönlendirdiği, var olan durumları, sorun alanlarını betimlemekten giderek uzaklaşan ya da yeni sorun alanlarının doğuşunun yansıması olan bu kavramsal tanımlama ihtiyacı, belli alanlarda kaçınılmaz olarak karşımıza çıkmaktadır. Göç, tam da böyle koşullarda ortaya çıkan ihtiyaçlar doğrultusunda şekillenen dinamik çalışma alanlarından biridir. Çalışmanın başlığında yer alan anahtar kavram olarak göçmen kökenli olma hâli (göçmen kökenlilik), göçmenin temsili ve aktif siyasal katılımına ilişkin olarak yakın dönemli gelişmelerden yola çıkan ve metnin esas olarak odaklanmaya çalıştığı, yaklaşık 20 yıllık geçmişi olan bir tanımlama çabasının ürünüdür. Göçmen, yabancı, sığınmacı, mülteci vb. pek çok kavramın siyasetin gölgesinde tartışıldığı günümüz dünyasında ülkeden ülkeye değişebilen ve aynı zamanda bilgi kaosu yaratan farklı kavramsal kullanımlar söz konusudur. Kavramları istisnalar koyarak tanımlama çabası, ülkelerin hukuki ve siyasal tutumlarından bağımsız olarak ele alınamadığından ve de her zaman her yerde geçerli karşılıklar bulunamadığından tünelin ucundaki ışığı görebilmek imkânsızdır. Çalışma, yeniden işlev kazanan göçmen kavramından yola çıkarak ‘göçmen kökeni’ne vurgu yapmayı hedeflemektedir. Göçmen kökenlilik kavramının dert edinilmesindeki ilk sebep, kavramsal karmaşaya bir katkı daha yapma endişesi taşımakla birlikte, özünde göçmenliğin/göçmen olma hâlinin sıradanlığı ve gelinen noktada herkesin göçmenliği ya da göçmen kökenli olma ihtimalini sorguladığı günümüzde kavramın yeni bir işlev kazanmış olmasıdır. Bu kavramsal yordamaya ilk bölümde yer verilmiştir. Göçmenliğin farklı bir işlev kazanmasının ardında yatan ve teorik çerçevenin ikinci basamağını oluşturan siyasal katılım konusu ise göçmen kökenli olup siyasetle aktif olarak uğraşan ve göçmenin, en problematik alanlardan biri olan siyasal arenada temsil olunması boyutuyla ele alınmıştır. Kavramsal irdelemenin ardından ikinci bölümde ise göçmen kökenli siyasetçiler üzerine yapılan araştırmalara değinilerek, Türkiye’den ve dünyadan öne çıkan siyasal kişiliklere yer verilmiştir. Bu bölümün amacı, hem literatürde nispeten yeni bir terim olan göçmen kökenliliğin siyasal katılım ve temsil kavramlarıyla ilişkisinin somutlaştırılması hem de göçün küreselleştiği ve farklılaştığı içinde bulunduğumuz şu dönemde göçmenin de yeniden işlevlendirildiği gelişmelere bir bakış ortaya konmasıdır.Göçmen kökenli olmanın siyasal katılım boyutuyla görünür olmasında ve çalışma için ilk basamağı oluşturmasında, ulusal ve uluslararası basında yer alan ve ses getirdiği gözlemlenen birtakım haberler belirleyici olmuştur. Bunlardan ilki, iki dönem üst üste Londra Belediye Başkanlığı’na seçilen İşçi Partisi adayı Sadık Han’a ilişkin haberlerdir (AA, 2021). Pakistan asıllı Sadık Han, ilk kez 2016 yılında belediye başkanı olarak seçilmiştir. Siyasal temsil açısından 2009 yılında Rotterdam belediye başkanı olarak seçilen Fas kökenli Ahmed Aboutaleb de öne çıkan göçmen kökenli siyasetçilere dair örneklerden biridir (Aygül, 2017). Avrupa’da toplumsal açıdan en hoşgörülü ülkelerden biri olan Hollanda’da, göçmenlerin pek çok alanda başarılı adımlar attıkları görülmektedir. İkinci ve üçüncü nesil göçmenler de göçmen kökenine sahip olmalarıyla birlikte pek çok haktan yerli nüfusla eşit oranda faydalanabilmektedirler (van Selm, 2019). İçinde bulunduğumuz yılın başlarında kurulan yeni hükûmette Güvenlik ve Adalet Bakanlığı ile Kültür ve Medyadan Sorumlu Devlet Bakanlığı görevlerine iki Türkiye kökenli kadının getirilmesi, yakın zamanda gerçekleşen önemli gelişmelerden biridir (Özkan, 2022). Çalışmanın kapsamına dâhil edilecek ülkeleri ve bu ülkelerde aktif olarak siyasal katılım gösteren göçmen kökenli siyasetçileri tespit etmek oldukça güç olmuştur. Ülkelerin belirlenmesinde MIPEX (Migrant Integration Policy Index) verilerinden yararlanılmıştır. Türkçesi Göçmen Entegrasyon Politikası Endeksi olan MIPEX, 56 ülkede 8 politika alanında göçmenlerin entegrasyonuna dair politikaları belli göstergelerle ortaya koyan bir veri tabanıdır. Ülkeler arasında karşılaştırma yapma imkânı da tanıyan MIPEX, son olarak 2020 yılında güncellenmiş verileri içermektedir. Konu gereği, 8 politika alanından biri olan siyasal katılım göstergeleri ve bu çerçeveden incelenen üç ülke seçilmiştir. Bu ülkelerden ilki, 100 üzerinden 80 skorla iyi bir profil sergileyen İsveç; 60 skorla ortalama bir profil sergileyen Almanya ve 5 skorla kötü bir profil sergileyen Türkiye’dir (Migration Integration Policy Index, 2020). Ülkelerin seçiminde 0-100 arasında endekslenen ülkeler arasında belirgin bir farklılık ve dağılım olmasına özen gösterilmiştir.
Küresel ölçekte etkili olan COVID-19 salgını, pek çok ülkede olduğu gibi
Türkiye’de de etkisini g... more Küresel ölçekte etkili olan COVID-19 salgını, pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de etkisini göstermiş ve yeni kamu politikalarının hayata geçirilmesini zorunlu kılmıştır. Bu alandaki ilk uygulama örneklerinden birini, yaşlı nüfusa yönelik politikalar oluşturmuştur. İçişleri Bakanlığı genelgeleri doğrultusunda 65 yaş ve üzeri vatandaşlara getirilen sokağa çıkma yasağı sonrasında vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması için harekete geçilmiş; il ve ilçe düzeyinde, çok aktörlü bir yapı olan Vefa Sosyal Destek Grupları oluşturulmuştur. Çalışmada, salgınla mücadele kapsamında oluşturulan Vefa Sosyal Destek Grubunun, afet yönetimi politikası çerçevesinde değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Politika sürecinin bütüncül bir şekilde değerlendirilebilmesi amacıyla Laswell’in süreç analizi modeli temel alınmış, söz konusu oluşumun nasıl oluşturulduğu ve uygulamaya geçirildiği incelenmiş ardından da Kayseri Talas İlçesi Vefa Sosyal Destek Grubu’na örneğine odaklanılmıştır. Grup çalışanları ve yetkilileriyle yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiş; grubun idari niteliği, hizmet sunumu ve kısıtlama sürecinde yaşanan sorunlar ortaya konmuştur. Yeni olmasına rağmen hızlıca organize olan ve etkin bir şekilde hizmet sunan Talas Vefa Sosyal Destek Grubunun olası benzer afet durumlarında da etkili olabileceği sonucuna ulaşılmıştır.
Migration is as much political, administrative and legal actional aspect, as it is a sociological... more Migration is as much political, administrative and legal actional aspect, as it is a sociological movement. The state is the most important determinant factor for the integration of the immigrants to the society. Migration is so important that it can not be ignored depending on the strategic priorities of the state. The main topic of this article is to examine the state's position in the migration policy in Turkey under the framework of 'National Action Plan of Turkey for the Adoption of EU Acquis in the Field of Asylum and Migration'. The aim of the article is to correlate approach on migration management which is revealed at the action plan with the republican and multicultural models of integration. It is concluded as that the mentioned National Action Plan includes the applications which mostly represents the republican model of integration.
Yerelden Globale Tüm Boyutlarıyla Kamu Yönetimi: Geçmişten Geleceğe Yaşanan Gelişmeler, 2022
Dünya, geçmişten bu yana farklı kültürlerin oluşumuna ve yeryüzünde
yaşamını sürdüren topluluklar... more Dünya, geçmişten bu yana farklı kültürlerin oluşumuna ve yeryüzünde yaşamını sürdüren toplulukların az ya da çok birbirleriyle etkileşim halinde bulunmalarına bağlı olarak şekillenmeye devam etmektedir. Gelinen noktada çokkültürlülük, artan nüfus hareketlilikleriyle birlikte değişen toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel yapıların bir çıktısıdır. Özünde farklılıkların birlikteliği vurgusunu taşıyan çokkültürlülüğü ortaya koyan gruplar; dinsel, dilsel, etnik ya da kültürel açılardan birbirlerinden farklı yaşam biçimlerini içerebilmekle birlikte; içinde bulunduğu toplumda egemen olan değerlere ve ilkelere eleştirel bir tutumla yaklaşabilen bireyleri ya da grupları da içerebilmektedir (Kymlica, 2020: 51). Metinde etnik açıdan farklı grupları temsil eden yabancılara yönelik yerel siyasal otoritelerin yaklaşımlarına, tutum ve davranışlarına siyasetin gündeminde öne çıkan gelişmeler çerçevesinde yer verilmiştir. Tarihte etnik, kültürel, dinsel veya dilsel olarak homojen yapıda olan bir topluluğun varlığını sürdürebildiği/koruyabildiği bir devletten söz etmek mümkün değildir. İmparatorluklardan, 18. yüzyıla ve günümüze dek kurulan ulus devletlerde az ya da çok, değişen oranlarda farklı grupları içeren siyasal birlikler bulunmaya devam etmektedir Bu nedenle dünya siyasi haritasına bakıldığında neredeyse tüm ülkelerin çokkültürlü bir toplumsal yapıya sahip oldukları gerçeği göz ardı edilemez. Modern dönemde tüm siyasal sistemlerin ulus devlet anlayışını benimsemesi, zamana ve koşullara bağlı olarak değişen nüfus hareketlerinin (göçlerin) var olması, çokkültürlü toplumsal yapının temel dayanaklarını oluşturmaktadır (akt. Akyüz, 2020: 29). Küreselleşmeyle birlikte göç olgusu daha da görünür olmuş, kültürel farklılıklar giderek gün yüzüne çıkmıştır... Çalışma, çokkültürlülüğün nedenlerini sorgulamak, istenen bir şey olup olmadığını değerlendirmek, ulaşılması gereken standartları belirlemek ya da siyasi olarak bu konuya devletin nasıl yaklaşması gerektiğini tartışmak amacıyla değil; günümüz çokkültürlü Türkiye’sinde göçmenler ve yerel dinamikler arasındaki ilişkiselliği, yerel yöneticilerin öne çıkan, gündemi meşgul eden ve kimi zaman da tartışma yaratan uygulamaları doğrultusunda ortaya koymak ve okuyucu düşünmeye, gerektiğinde de yereli temsilen bir arada yaşama kültürünü sorgulamaya yönlendirmek amacıyla ele alınmıştır.
This study aims to analyze the data utilized from a field study done just before the 24 June elec... more This study aims to analyze the data utilized from a field study done just before the 24 June elections which was referred as an extremely important milestone in Turkey's policy and witnesses to many innovations. There are two aspects to be analyzed. The first aspect of the situation is that 24 June elections were the first elections of the new Presidential system of Turkey and that legal political party alliance fact was faced for the first time and that the Turkish political parties entered the elections via alliances. By the way the second aspect which has to be discussed is that how was the attitude and support of the voters to the alliances, and the impact of the social media campaigns, especially the enough-continue campaign, on the voters during the election campaign. Besides, this study examines the effects of domestic-foreign policy developments, leadership case, ideologies of political parties and social identity on 24 June elections. Semi-structured interview technique was used as working method with 30 participants who supported different alliances in three different cities Kayseri, Kırklareli and Erzurum.
Teori ve Uygulamada Kamu Yönetimi ve Siyaset Alanında Yaşanan Bilimsel Gelişmeler, 2021
İnsanın toplumsal bir varlık oluşunun pek çok göstergesi vardır. Bazen hayatta kalabilme mücadele... more İnsanın toplumsal bir varlık oluşunun pek çok göstergesi vardır. Bazen hayatta kalabilme mücadelesi, bazen de mücadele edilenle birlikte yaşama zorunluluğu, aslında hem kazanılmış hem de öğrenilmiş sosyal bir beceridir. İnsan, yaşamın devamı için kendisini dış dünyaya ve dış dünyadan gelebilecek tehlikelere karşı korumak zorundadır. Bu koruma/korunma hali, içgüdüsel olarak insanoğlunun kendine güvenli bir yaşam alanı yaratabilmesi için gereken mücadele azmini sürekli kılar. Tehlike doğuran faktörler arasında en önde geleni, başlangıçta doğanın getirdiği zor yaşam koşulları ve vahşi yaşamın kendisidir. Avcı toplayıcı yaşam formundan günümüze tehdit algımızı perçinleyen faktörler çeşitlenmekle birlikte, insanın karşısına başka bir tehdit unsuru daha çıkmıştır; bir diğer insan. Antik dönemden 21. yüzyıla güvenlik odaklı yapılanlar, böyle bir kısır döngü içerisinde toplumları ve toplumsal kurumları yönlendirmeye devam etmektedir. Tüm varlıkların özünde yatan duyguların başında korku ve özellikle de ölüm korkusu vardır. Yaşam alanının gerek coğrafi gerek toplumsal açıdan birtakım risk faktörlerini taşıması, yaşamın o gününe ve ilerisine dair belirsizlikler, koruma/korunma/savunma ihtiyacını tetikleyerek insanoğlunu çareler üretmeye mecbur kılmıştır. Bu yönelimin kaynağı, algılanan ya da gelecekteki olası tehditleri doğuran/doğurabilme gücü olan bir düşmanın varlığıdır. Düşman üzerinden somutlaşan bir tehdidin varlığı (Cottam vd., 2017: 109-110), insan zihnini kolayca harekete geçirebilecek güçtedir. Rasyonel bir yönelim olarak düşmana engel olmak amacıyla harekete geçen insanoğlu, çitlerden dikenli tellere, tuğla ve kerpiçten devasa duvarlara ve hatta siber duvarlara varan geniş bir yelpazede binlerce yıllık mücadelesini sürdürmeye devam etmektedir. Topluluk halinde yaşamın ilk örneklerinde -ilkel düzeyde de olsa- duvarlar (!); biz ve öteki, içerideki ve dışarıdaki, bizden olan ve bizden olmayan gibi ayrımların varlığına dair ipuçları içermektedir. Nitekim yerleşik yaşama geçişle birlikte, özellikle toplumsal bir bütünlük içerisinde yaşamanın doğal bir sonucu olarak şehir surlarıyla (kale) başlayan mücadele, insan uygarlığının temel yapı taşlarını oluşturmuştur. Fiziki olarak duvarların yeryüzündeki varlığını, avcı-toplayıcı toplumlarda dahi görmek mümkündür. Günümüzden 12 bin yıl öncesine tarihlendirilen Göbeklitepe, tarihe ışık tutan gelişmeler, yerleşik yaşam ve dini inanca dair ezberlerimizi bozmuştur. Bilindiği üzere Göbeklitepe’nin gün yüzüne çıkışına kadar insanoğlunun yerleşik yaşama geçişi sonrasında, dini inancını yaşamak adına ibadethaneler inşa ettiği düşünülmekteydi. Ancak tarihin sıfır noktasında insanlık tarihini değiştiren birtakım bulgulara ulaşıldı. Dini inancın yerleşik yaşamı öncelediği düşünülmeye başlandı (Türkiye Kültür Portalı, 2021). Tapınak olarak inşa edilen kutsal alandaki duvarların, ne şekilde yapıldığı nasıl oraya taşındığı ile ilgili belirsizlikler bir yana; böyle bir anıtsal yapı için duvar inşa edilmesi, duvarların varlığının on binlerce yıl öncesine dayandığını göstermektedir. Bu bağlamda duvarların yalnızca dışarıya karşı bir kapanma değil; insanın içinde olana yönelme ve inanarak kendini koruma (içine kapanma) halini yansıttığı söylenebilir. Her iki durumda da insanoğlunun varlığına yönelik belirsizlikler ve risk faktörleri mevcuttur. Korku, hayatın çok içindedir. Öyle ki bu korkuyu yenmek için inancı referans alan bazı yollara, araçlara başvurulmuştur. Duvarlar, ilk kentlerden bu yana çeşitli uygarlıkların yarattıkları geleneklerle yoğrulmuş ve özünü koruyarak farklı versiyonlarda farklı görünürlüklerde ortaya çıkmıştır, çıkmaya da devam etmektedir. Antik dönemin ilk kent formundan Bizans surlarına, Hadrianus Duvarı’ndan Çin Seddi’ne, Berlin Duvarı’ndan 21.yüzyılın dijital duvarlarına giden süreçte duvarlar, istenmeyene ya da korku duyulana yönelik savunma hattının oluşturulması işlevini görmüştür. Tarihin tozlu sayfalarına gömülen, tarihe kazınmış duvarlar, amaç-araç birlikteliği üzerinden günümüzün yaşam alanlarını, şehirleri ve ülke sınırlarını belirlemeye devam etmektedir. Vernon ve Zimmermann’ın 1960’lı yıllardan bu yana inşa edilen modern duvarlar ve çitlerle ilgili ortaya koydukları kronolojideki gibi (Vernon ve Zimmermann, 2020), bugün birçok ülke arasında örülmesi planlanan duvarlar (Türkiye-Suriye-Irak sınırı ya da Polonya-Belarus, Litvanya-Belarus sınırında olduğu gibi) yazıya konu olan geleneksel anlayışın çoktan benimsenmiş olduğunun göstergesidir. Teritoryal bütünlük esasına dayanan ulus devletlerle birlikte ortadan kalkması beklenirken yeryüzündeki devletlerin üçte birinin en az bir sınırına duvar örmesi (Tüylü, 2019: 86), duvar inşa etme geleneğinin kronikleşmesine dair oldukça yerinde bir tespittir. Arıboğan’ın duvarlı dünya perspektifi olarak adlandırdığı (Arıboğan, 2017), içinde bulunduğumuz süreç, toplumsal ve siyasal düzenin devamlılığı açısından hangi gelişmelere gebedir? Duvarlar, halen geçmişteki işlevselliğini sürdürmekte midir? Duvarlar, gerçekten aşılamayan veya bir diğerine geçit vermeyen engeller olarak kaçınılmaz mıdır?... İşte bu sorulardan yola çıkarak çalışmada tarihin ilk kentlerinden bu yana ötekinin varlığına engel olma amacıyla örülen duvarlar ve bu duvarlara verilen önem ortaya konmaya çalışılmış; ayrıca duvarın toplumsal ve siyasal yönü, toplumun ve siyasal iktidarın varlığını ortaya koyma ve sürdürme biçimleriyle ilişkilendirilerek ele alınmaya çalışılmıştır.
The Migration Conference 2024 Book of Abstracts, Sep 7, 2024
Identity is a social phenomenon constructed through social and political interventions rather tha... more Identity is a social phenomenon constructed through social and political interventions rather than an objective reality. Society and politics are mechanisms that give meaning to identity and at the same time reshape identity in continuity. Especially in Türkiye, where the effects of immigration have been seen in every field recently, identities are being redefined and in this process of definition, nationalist discourses developed through anti- immigrant sentiment come to the fore. It is observed that the use of a political rhetoric that is as exclusionary as it is alienating, and that is as hegemonic as it is inclusive of those from our side, has become normalized. The study examines the distinctive political communication style of the Victory Party, which is assumed to be gradually strengthening its social legitimacy despite having recently stepped into politics. In this context, document and content analysis of the Party Manifesto of the party founded in 2021, prepared with a harsh nationalist language, will be conducted. On the other hand, other institutional documents that support the identity politics of the party through data diversification will be included in the Party Programme, Party Bylaw, and the Corporate Identity Guide. The reason for this is that the political language used by the founding leader of the party, Ümit Özdağ has been highly echoed in the media. To evaluate the Party Manifesto from a political and sociological perspective, it is very important to relate the subject to social realities and the political climate of Türkiye. It has been found that the founding documents in question were prepared with the darkest expressions of Turkish nationalism and that they have sharp emphasis on discriminatory practices based on differences. On the other hand, it has been determined that policies in many different areas are included in addition to party policies regarding anti-immigrant sentiment. However, it is seen that immigrants are considered as the source of all problems in Türkiye and an approach has been adopted that by solving this problem, all other problems will also be solved. It has been concluded that with the relevant policy documents , social identities have been redefined and a new understanding of nationalism, which is gradually rising, has been revealed in the most open and strict manner .
NNYÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2023
Millî Eğitim Bakanlığı, 2003 ile 2021 yılları arasında eğitim kurumu yöneticilerinin atanma ve ye... more Millî Eğitim Bakanlığı, 2003 ile 2021 yılları arasında eğitim kurumu yöneticilerinin atanma ve yer değiştirme ölçütlerinin yer aldığı 11 yeni yönetmelik yayımlamış; bu yönetmeliklerde pek çok kez değişikliğe gitmiştir. Çalışmada Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanmış olan eğitim kurumu yöneticilerinin atanma ve yer değiştirme ölçütlerinin yer aldığı yönetmelikler ve yöneticilerin değerlendirme puanlarının oluşturulduğu değerlendirme kriterlerinin karşılaştırmalı olarak ortaya konması amaçlanmıştır. Resmî Gazete’nin internet adresi üzerinden erişim sağlanan yönetmelikler incelenerek birtakım bulgulara ulaşılmıştır. Elde edilen bulgular çerçevesinde eğitim kurumlarına yönetici seçiminde yazılı sınav ve yönetici değerlendirme formlarından alınan puanların önemli bir yere sahip olduğu, zaman zaman sözlü mülakatın da yönetmeliklerin büyük çoğunluğunda yöntem olarak kullanıldığı; yeni çıkarılan yönetmeliklerde yapılan değişikliklerin çoğunlukla atamada kullanılan yöntemlerin önceliğinin değişmesi ve atanmak için gerekli olan puan üzerindeki ağırlıklarının azaltılması ya da arttırılması şeklinde olduğu görülmüştür. Yeni yayınlanan ya da güncellenen yönetmeliklerin genel olarak birbirine benzer özellikler taşıdığı söylenebilir. Yönetmeliklerin tümünde eğitim kurumlarına yönetici olarak atanmada, lisansüstü eğitim görmüş olma şartına yer verilmemiştir. Lisansüstü eğitime gereken önemin verilmemiş olması, eğitim kurumu yöneticilerinin uzmanlık gerektiren meslekler arasında olmasını engellemiş ve kısa bir öğretmenlik tecrübesi sonrasında şartları sağlayan öğretmenlere verilen ikinci bir görev olarak değerlendirilmiştir.
Yayınevinin yazılı izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da f... more Yayınevinin yazılı izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz. Nobel Yayın Grubu, 1984 yılından itibaren ulusal ve 2011 yılından itibaren ise uluslararası düzeyde düzenli olarak faaliyet yürütmekte ve yayınladığı kitaplar, ulusal ve uluslararası düzeydeki yükseköğretim kurumları kataloglarında yer almaktadır. "NOBEL BİLİMSEL ESERLER" bir Nobel Akademik Yayıncılık markasıdır.
In all the books that tell the story of humanity beginning to rule nature, there are two great re... more In all the books that tell the story of humanity beginning to rule nature, there are two great reasons why the 'Neolithic Period', which is perhaps one of the most important time periods in human history, has been mentioned so much, the first of which is that people used to continue their lives hunter-gatherer and therefore were constantly on the move to find food. The second important reason why the Neolithic period was so important is that it was a revolutionary period in which wild plants and animals in nature were domesticated and passed into agricultural society, which would explain the understanding of the importance of the Neolithic period. Skeletons, which can offer a rich working history for anthropologists, carry traces of life because they accompany them throughout their lives.This valuable material is analyzed by paleoanthropologists and provides various data because they bear traces of the humanenvironmental relationship. According to this data, it allows us to get clues about the age and gender of the individual, what kind of life he may have lived, the ailments he suffered, the nutrients he ate and the way they were prepared. GBH, which makes up the subject of the study, is located by konya Museum Directorate within the boundaries of Gökhöyük village in Konya province, Seydisehir district. It appeared during a canal work carried out by the State Water Works Directorate and later declared this area a site of Konya Museums Directorate. GBH is within the boundaries of the Isauria Area in ancient times, so we can say that they are precious materials and the first archaeological studies related to this region date back to the 1830s, when W.J. Hamilton did it. The first and longest settlement process on the mound was in the Neolithic period. The paleoanthropological analysis of GBH valuable information about the way of life of people, socioeconomic structures, health structures, morphological characteristics and comparison with other Neolithic communities in Anatolia dated to similar Neolithic periods considering all this information, while also providing valuable information about the better understanding of Neolithic people, as well as in today's human societies as in ancient societies since health problems, eating habits and socioeconomic structures were found.
2019 yılının Aralık ayında ilk kez tanılanan koronavirüs salgını tüm dünyayı etkisi altına almıs,... more 2019 yılının Aralık ayında ilk kez tanılanan koronavirüs salgını tüm dünyayı etkisi altına almıs, Dünya Saglık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edilmis ve sosyal, ekonomik ve siyasal açıdan büyük etkiler yaratmıstır. Türkiye de bu salgından etkilenmis ve devlet tarafından birçok tedbir uygulamaya geçirilmistir. Içisleri Bakanlıgı genelgeleri dogrultusunda 65 yas üzeri vatandaslara sokaga çıkma yasagı getirilmesi ve bu vatandasların ihtiyaçlarının karsılanması için de yerel düzeyde Sosyal Vefa Destek Gruplarının kurulması bu uygulamalar arasındadır. Yaslı vatandaslar Nisan ayı sonundan itibaren evlerinden çıkamamakta, bu durumun ise yaslıların ruh ve beden saglıkları açısından önemsenmesi gerektigi düsünülmektedir. Bu çerçevede bu çalısmanın amacı Kayseri Talas Ilçe Belediyesi sınırları içinde faaliyet gösteren Vefa Sosyal Destek Grubunun çalısmaları kapsamında ilgili belediye sınırları içinde ikamet eden 65 yas ve üstü vatandasların bu grubun çalısmalarına yönelik memnuniyet düzeylerinin tespit edilmesi ve görüslerinin degerlendirilmesidir. Bu amaç dogrultusunda, yarı yapılandırılmıs görüsme, odak grup görüsmesi ve anket çalısması bu çalısmada kullanılan yöntemleri olusturmaktadır.
Eşitsizliğe yol açan ayrımcılığın pek çok türü bulunmaktadır. Bunlardan biri de etnik kökene daya... more Eşitsizliğe yol açan ayrımcılığın pek çok türü bulunmaktadır. Bunlardan biri de etnik kökene dayalı ayrımcılıktır. Etnik köken üzerinden yapılan ayrımcılık, coğrafya ve zaman tanımadan tarih boyunca karşılaşılan bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Başta anayasalar olmak üzere hukuki metinlerde konunun ele alınması, 20. yüzyıl itibarıyla mümkün olabilmiştir. İnsan hakları mücadelesinin giderek önem kazandığı günümüzde Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kurumlar, eşitliğin sağlanması ve ayrımcılıkla mücadele edilmesinde temel referanslardır. Türkiye de AB’ye aday ülke statüsü kazandığı 1999 yılından bu yana gerek insan hakları gerek etnik kökene dayalı ayrımcılıkla mücadele konusunda birtakım mekanizmalar hayata geçirmiştir. Çalışmanın odak noktası, ayrımcılık türleri arasında yer alan etnik köken üzerinden yapılan ayrımcılıktır. Bu konudaki ulusal mevzuatı ve hayata geçirilen kurumları ortaya koymayı amaçlamaktadır. İdari ve hukuki yapının bütünleşik yapısına istinaden konuyla ilgili öne çıkan uluslararası düzenlemeler, T.C. Anayasası ve diğer yasal düzenlemeler göz önünde bulundurulmuş, bu metinlerin tematik bir incelemesi yapılmıştır. Türkiye’nin taraf olduğu, doğrudan etnik ayrımcılıkla ilgili birçok uluslararası sözleşmeye karşılık başta Anayasa olmak üzere iç hukukta konunun henüz yeterince ele alınmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Kitlesel göçlere maruz kalınmasıyla birlikte sınır sözcüğü, Türkiye siyasetinde yoğun olarak kull... more Kitlesel göçlere maruz kalınmasıyla birlikte sınır sözcüğü, Türkiye siyasetinde yoğun olarak kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle günlük siyasal söylemde sıklıkla duyduğumuz bu sözcük, siyasal aktörlerin dilinde manipüle edici ve kitleleri harekete geçirici bir rol üstlenmektedir. İlgili siyasal aktörlerin sınır yaklaşımını ortaya koymak ve bu yaklaşımın bir dışavurumu olarak tercih edilen siyasal iletişim dilinin hedeflerini tespit edebilmek için somut göstergelere başvurulması gerekmektedir. Makalenin esas amacı; 'sınır/hudut namustur' şeklindeki doğrudan sınırla ilgili yakın dönemli siyasal söylemlerin siyasal propagandanın bir aracı olarak nasıl ele alındığını ortaya koymaktır. Bu bağlamda internet haberleri taranmış ve gündemde yer alan gelişmelerle ilişkilendirilerek değerlendirilmeye çalışılmıştır. Çoklu siyasal aktörler tarafından ortak vurgular içeren bir sınır söyleminin geliştirilebilmesi, bu söylemlerin toplumsal ve siyasal gündemin merkezinde yer bulması ve ayrıca haber niteliği taşır hale gelmesi, konunun araştırılmasını gerekli ve ilginç kılmıştır. Türkiye'de siyasal aktörlerin sınır söylemini siyasal propagandalarında kullanarak araçsallaştırdığı ve böylece meşrulaştırdığı sonucuna ulaşılmıştır.
Kafkas Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2022
Çalışma, siyasal katılım mekanizmaları arasında yer alan dinamik bir
oluşum olarak gençlik kollar... more Çalışma, siyasal katılım mekanizmaları arasında yer alan dinamik bir oluşum olarak gençlik kollarını Kayseri özelinde ele almaktadır. Çalışmada nitel araştırma desenleri arasında yer alan fenomenolojik yaklaşım benimsenerek gençlik kolları temsilcilerinin siyasal katılıma dair tecrübe ve izlenimlerinden faydalanılması yoluna gidilmiş; siyasete katılım olgusu, amaçlı örneklem yöntemi doğrultusunda en fazla oyu alarak yerel ve ulusal düzeyde Kayseri’yi temsil eden dört siyasal parti çerçevesinde derinlemesine irdelenmeye çalışılmıştır. Katılımcılarla yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmış, görüşme notları gençlik kollarına özgü düzenlemelerin yer aldığı parti tüzükleri ve gençlik kolları yönetmeliklerinin belge incelemeleriyle birlikte değerlendirilmiştir. Ele alınan siyasal partilerin gençlik kollarını önemsedikleri ve yakın ilişki içerisinde oldukları, ayrıca toplumda gençlerin siyasete ilgisiz olduğu yönündeki genel kanının aksine düşüncelerini eyleme dönüştürme konusunda çekimser oldukları, kendine özgü katılım biçimleri geliştirdikleri ya da farklı gerekçelerle katılım gösterdikleri yönünde sonuçlara ulaşılmıştır.
Sosyal uyum, günümüz koşullarında, hiç olmadığı kadar tartışılan problematik konulardan biri olar... more Sosyal uyum, günümüz koşullarında, hiç olmadığı kadar tartışılan problematik konulardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle son dönemde göçün hızlanması ve farklılaşması neticesinde küresel dünyanın aktörlerini zorlayan birtakım gelişmeler yaşanmaktadır. Kendine özgü koşullarda gerçekleşen birbirinden farklı göç deneyimleri, devletlerin siyasi ve idari yüklerinin artmasına ve çözüme yönelik arayış içerisine girmelerine neden olmaktadır. Bu yükü paylaşan aktörlerden biri de yerelde örgütlenen göçmen meclisleridir. Çalışmanın amacı; göç, çokkültürlülük ve uyum üçgeninde önemli bir role sahip olduğu düşünülen göçmen meclislerini kültürlerarası yaklaşım çerçevesinde değerlendirmektir. Nitel bir araştırma tasarımına sahip olan çalışmada göçmen meclislerinin betimsel bir analizi yapılmaya çalışılacak, Türkiye ve dünyadan örneklerle bu mekanizmaların işleyişleri mevcut ulusal ve uluslararası düzenlemelerle birlikte değerlendirilecektir. Böylece ilk bakışta küresel bir sorun olarak değerlendirilen göç olgusunun çözümlenmesinde yerel dinamiklerin önemi ve gücü, özellikle Türkiye'de henüz yeterince göz önünde olmayan yerel bir aktör olan göçmen meclisleri bağlamında ortaya konmuş olacaktır.
Pek çok bilim dalında olduğu gibi sosyal bilimlerde de dönemsel ve toplumsal koşullar, yeni kavra... more Pek çok bilim dalında olduğu gibi sosyal bilimlerde de dönemsel ve toplumsal koşullar, yeni kavramların ortaya çıkmasına, var olan kavramların yeniden biçimlendirilmesine veya yeniden tanımlanmasına yol açabilmektedir. Özellikle güncel gelişmelerin yönlendirdiği, var olan durumları, sorun alanlarını betimlemekten giderek uzaklaşan ya da yeni sorun alanlarının doğuşunun yansıması olan bu kavramsal tanımlama ihtiyacı, belli alanlarda kaçınılmaz olarak karşımıza çıkmaktadır. Göç, tam da böyle koşullarda ortaya çıkan ihtiyaçlar doğrultusunda şekillenen dinamik çalışma alanlarından biridir. Çalışmanın başlığında yer alan anahtar kavram olarak göçmen kökenli olma hâli (göçmen kökenlilik), göçmenin temsili ve aktif siyasal katılımına ilişkin olarak yakın dönemli gelişmelerden yola çıkan ve metnin esas olarak odaklanmaya çalıştığı, yaklaşık 20 yıllık geçmişi olan bir tanımlama çabasının ürünüdür. Göçmen, yabancı, sığınmacı, mülteci vb. pek çok kavramın siyasetin gölgesinde tartışıldığı günümüz dünyasında ülkeden ülkeye değişebilen ve aynı zamanda bilgi kaosu yaratan farklı kavramsal kullanımlar söz konusudur. Kavramları istisnalar koyarak tanımlama çabası, ülkelerin hukuki ve siyasal tutumlarından bağımsız olarak ele alınamadığından ve de her zaman her yerde geçerli karşılıklar bulunamadığından tünelin ucundaki ışığı görebilmek imkânsızdır. Çalışma, yeniden işlev kazanan göçmen kavramından yola çıkarak ‘göçmen kökeni’ne vurgu yapmayı hedeflemektedir. Göçmen kökenlilik kavramının dert edinilmesindeki ilk sebep, kavramsal karmaşaya bir katkı daha yapma endişesi taşımakla birlikte, özünde göçmenliğin/göçmen olma hâlinin sıradanlığı ve gelinen noktada herkesin göçmenliği ya da göçmen kökenli olma ihtimalini sorguladığı günümüzde kavramın yeni bir işlev kazanmış olmasıdır. Bu kavramsal yordamaya ilk bölümde yer verilmiştir. Göçmenliğin farklı bir işlev kazanmasının ardında yatan ve teorik çerçevenin ikinci basamağını oluşturan siyasal katılım konusu ise göçmen kökenli olup siyasetle aktif olarak uğraşan ve göçmenin, en problematik alanlardan biri olan siyasal arenada temsil olunması boyutuyla ele alınmıştır. Kavramsal irdelemenin ardından ikinci bölümde ise göçmen kökenli siyasetçiler üzerine yapılan araştırmalara değinilerek, Türkiye’den ve dünyadan öne çıkan siyasal kişiliklere yer verilmiştir. Bu bölümün amacı, hem literatürde nispeten yeni bir terim olan göçmen kökenliliğin siyasal katılım ve temsil kavramlarıyla ilişkisinin somutlaştırılması hem de göçün küreselleştiği ve farklılaştığı içinde bulunduğumuz şu dönemde göçmenin de yeniden işlevlendirildiği gelişmelere bir bakış ortaya konmasıdır.Göçmen kökenli olmanın siyasal katılım boyutuyla görünür olmasında ve çalışma için ilk basamağı oluşturmasında, ulusal ve uluslararası basında yer alan ve ses getirdiği gözlemlenen birtakım haberler belirleyici olmuştur. Bunlardan ilki, iki dönem üst üste Londra Belediye Başkanlığı’na seçilen İşçi Partisi adayı Sadık Han’a ilişkin haberlerdir (AA, 2021). Pakistan asıllı Sadık Han, ilk kez 2016 yılında belediye başkanı olarak seçilmiştir. Siyasal temsil açısından 2009 yılında Rotterdam belediye başkanı olarak seçilen Fas kökenli Ahmed Aboutaleb de öne çıkan göçmen kökenli siyasetçilere dair örneklerden biridir (Aygül, 2017). Avrupa’da toplumsal açıdan en hoşgörülü ülkelerden biri olan Hollanda’da, göçmenlerin pek çok alanda başarılı adımlar attıkları görülmektedir. İkinci ve üçüncü nesil göçmenler de göçmen kökenine sahip olmalarıyla birlikte pek çok haktan yerli nüfusla eşit oranda faydalanabilmektedirler (van Selm, 2019). İçinde bulunduğumuz yılın başlarında kurulan yeni hükûmette Güvenlik ve Adalet Bakanlığı ile Kültür ve Medyadan Sorumlu Devlet Bakanlığı görevlerine iki Türkiye kökenli kadının getirilmesi, yakın zamanda gerçekleşen önemli gelişmelerden biridir (Özkan, 2022). Çalışmanın kapsamına dâhil edilecek ülkeleri ve bu ülkelerde aktif olarak siyasal katılım gösteren göçmen kökenli siyasetçileri tespit etmek oldukça güç olmuştur. Ülkelerin belirlenmesinde MIPEX (Migrant Integration Policy Index) verilerinden yararlanılmıştır. Türkçesi Göçmen Entegrasyon Politikası Endeksi olan MIPEX, 56 ülkede 8 politika alanında göçmenlerin entegrasyonuna dair politikaları belli göstergelerle ortaya koyan bir veri tabanıdır. Ülkeler arasında karşılaştırma yapma imkânı da tanıyan MIPEX, son olarak 2020 yılında güncellenmiş verileri içermektedir. Konu gereği, 8 politika alanından biri olan siyasal katılım göstergeleri ve bu çerçeveden incelenen üç ülke seçilmiştir. Bu ülkelerden ilki, 100 üzerinden 80 skorla iyi bir profil sergileyen İsveç; 60 skorla ortalama bir profil sergileyen Almanya ve 5 skorla kötü bir profil sergileyen Türkiye’dir (Migration Integration Policy Index, 2020). Ülkelerin seçiminde 0-100 arasında endekslenen ülkeler arasında belirgin bir farklılık ve dağılım olmasına özen gösterilmiştir.
Küresel ölçekte etkili olan COVID-19 salgını, pek çok ülkede olduğu gibi
Türkiye’de de etkisini g... more Küresel ölçekte etkili olan COVID-19 salgını, pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de etkisini göstermiş ve yeni kamu politikalarının hayata geçirilmesini zorunlu kılmıştır. Bu alandaki ilk uygulama örneklerinden birini, yaşlı nüfusa yönelik politikalar oluşturmuştur. İçişleri Bakanlığı genelgeleri doğrultusunda 65 yaş ve üzeri vatandaşlara getirilen sokağa çıkma yasağı sonrasında vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması için harekete geçilmiş; il ve ilçe düzeyinde, çok aktörlü bir yapı olan Vefa Sosyal Destek Grupları oluşturulmuştur. Çalışmada, salgınla mücadele kapsamında oluşturulan Vefa Sosyal Destek Grubunun, afet yönetimi politikası çerçevesinde değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Politika sürecinin bütüncül bir şekilde değerlendirilebilmesi amacıyla Laswell’in süreç analizi modeli temel alınmış, söz konusu oluşumun nasıl oluşturulduğu ve uygulamaya geçirildiği incelenmiş ardından da Kayseri Talas İlçesi Vefa Sosyal Destek Grubu’na örneğine odaklanılmıştır. Grup çalışanları ve yetkilileriyle yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiş; grubun idari niteliği, hizmet sunumu ve kısıtlama sürecinde yaşanan sorunlar ortaya konmuştur. Yeni olmasına rağmen hızlıca organize olan ve etkin bir şekilde hizmet sunan Talas Vefa Sosyal Destek Grubunun olası benzer afet durumlarında da etkili olabileceği sonucuna ulaşılmıştır.
Migration is as much political, administrative and legal actional aspect, as it is a sociological... more Migration is as much political, administrative and legal actional aspect, as it is a sociological movement. The state is the most important determinant factor for the integration of the immigrants to the society. Migration is so important that it can not be ignored depending on the strategic priorities of the state. The main topic of this article is to examine the state's position in the migration policy in Turkey under the framework of 'National Action Plan of Turkey for the Adoption of EU Acquis in the Field of Asylum and Migration'. The aim of the article is to correlate approach on migration management which is revealed at the action plan with the republican and multicultural models of integration. It is concluded as that the mentioned National Action Plan includes the applications which mostly represents the republican model of integration.
Yerelden Globale Tüm Boyutlarıyla Kamu Yönetimi: Geçmişten Geleceğe Yaşanan Gelişmeler, 2022
Dünya, geçmişten bu yana farklı kültürlerin oluşumuna ve yeryüzünde
yaşamını sürdüren topluluklar... more Dünya, geçmişten bu yana farklı kültürlerin oluşumuna ve yeryüzünde yaşamını sürdüren toplulukların az ya da çok birbirleriyle etkileşim halinde bulunmalarına bağlı olarak şekillenmeye devam etmektedir. Gelinen noktada çokkültürlülük, artan nüfus hareketlilikleriyle birlikte değişen toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel yapıların bir çıktısıdır. Özünde farklılıkların birlikteliği vurgusunu taşıyan çokkültürlülüğü ortaya koyan gruplar; dinsel, dilsel, etnik ya da kültürel açılardan birbirlerinden farklı yaşam biçimlerini içerebilmekle birlikte; içinde bulunduğu toplumda egemen olan değerlere ve ilkelere eleştirel bir tutumla yaklaşabilen bireyleri ya da grupları da içerebilmektedir (Kymlica, 2020: 51). Metinde etnik açıdan farklı grupları temsil eden yabancılara yönelik yerel siyasal otoritelerin yaklaşımlarına, tutum ve davranışlarına siyasetin gündeminde öne çıkan gelişmeler çerçevesinde yer verilmiştir. Tarihte etnik, kültürel, dinsel veya dilsel olarak homojen yapıda olan bir topluluğun varlığını sürdürebildiği/koruyabildiği bir devletten söz etmek mümkün değildir. İmparatorluklardan, 18. yüzyıla ve günümüze dek kurulan ulus devletlerde az ya da çok, değişen oranlarda farklı grupları içeren siyasal birlikler bulunmaya devam etmektedir Bu nedenle dünya siyasi haritasına bakıldığında neredeyse tüm ülkelerin çokkültürlü bir toplumsal yapıya sahip oldukları gerçeği göz ardı edilemez. Modern dönemde tüm siyasal sistemlerin ulus devlet anlayışını benimsemesi, zamana ve koşullara bağlı olarak değişen nüfus hareketlerinin (göçlerin) var olması, çokkültürlü toplumsal yapının temel dayanaklarını oluşturmaktadır (akt. Akyüz, 2020: 29). Küreselleşmeyle birlikte göç olgusu daha da görünür olmuş, kültürel farklılıklar giderek gün yüzüne çıkmıştır... Çalışma, çokkültürlülüğün nedenlerini sorgulamak, istenen bir şey olup olmadığını değerlendirmek, ulaşılması gereken standartları belirlemek ya da siyasi olarak bu konuya devletin nasıl yaklaşması gerektiğini tartışmak amacıyla değil; günümüz çokkültürlü Türkiye’sinde göçmenler ve yerel dinamikler arasındaki ilişkiselliği, yerel yöneticilerin öne çıkan, gündemi meşgul eden ve kimi zaman da tartışma yaratan uygulamaları doğrultusunda ortaya koymak ve okuyucu düşünmeye, gerektiğinde de yereli temsilen bir arada yaşama kültürünü sorgulamaya yönlendirmek amacıyla ele alınmıştır.
This study aims to analyze the data utilized from a field study done just before the 24 June elec... more This study aims to analyze the data utilized from a field study done just before the 24 June elections which was referred as an extremely important milestone in Turkey's policy and witnesses to many innovations. There are two aspects to be analyzed. The first aspect of the situation is that 24 June elections were the first elections of the new Presidential system of Turkey and that legal political party alliance fact was faced for the first time and that the Turkish political parties entered the elections via alliances. By the way the second aspect which has to be discussed is that how was the attitude and support of the voters to the alliances, and the impact of the social media campaigns, especially the enough-continue campaign, on the voters during the election campaign. Besides, this study examines the effects of domestic-foreign policy developments, leadership case, ideologies of political parties and social identity on 24 June elections. Semi-structured interview technique was used as working method with 30 participants who supported different alliances in three different cities Kayseri, Kırklareli and Erzurum.
Teori ve Uygulamada Kamu Yönetimi ve Siyaset Alanında Yaşanan Bilimsel Gelişmeler, 2021
İnsanın toplumsal bir varlık oluşunun pek çok göstergesi vardır. Bazen hayatta kalabilme mücadele... more İnsanın toplumsal bir varlık oluşunun pek çok göstergesi vardır. Bazen hayatta kalabilme mücadelesi, bazen de mücadele edilenle birlikte yaşama zorunluluğu, aslında hem kazanılmış hem de öğrenilmiş sosyal bir beceridir. İnsan, yaşamın devamı için kendisini dış dünyaya ve dış dünyadan gelebilecek tehlikelere karşı korumak zorundadır. Bu koruma/korunma hali, içgüdüsel olarak insanoğlunun kendine güvenli bir yaşam alanı yaratabilmesi için gereken mücadele azmini sürekli kılar. Tehlike doğuran faktörler arasında en önde geleni, başlangıçta doğanın getirdiği zor yaşam koşulları ve vahşi yaşamın kendisidir. Avcı toplayıcı yaşam formundan günümüze tehdit algımızı perçinleyen faktörler çeşitlenmekle birlikte, insanın karşısına başka bir tehdit unsuru daha çıkmıştır; bir diğer insan. Antik dönemden 21. yüzyıla güvenlik odaklı yapılanlar, böyle bir kısır döngü içerisinde toplumları ve toplumsal kurumları yönlendirmeye devam etmektedir. Tüm varlıkların özünde yatan duyguların başında korku ve özellikle de ölüm korkusu vardır. Yaşam alanının gerek coğrafi gerek toplumsal açıdan birtakım risk faktörlerini taşıması, yaşamın o gününe ve ilerisine dair belirsizlikler, koruma/korunma/savunma ihtiyacını tetikleyerek insanoğlunu çareler üretmeye mecbur kılmıştır. Bu yönelimin kaynağı, algılanan ya da gelecekteki olası tehditleri doğuran/doğurabilme gücü olan bir düşmanın varlığıdır. Düşman üzerinden somutlaşan bir tehdidin varlığı (Cottam vd., 2017: 109-110), insan zihnini kolayca harekete geçirebilecek güçtedir. Rasyonel bir yönelim olarak düşmana engel olmak amacıyla harekete geçen insanoğlu, çitlerden dikenli tellere, tuğla ve kerpiçten devasa duvarlara ve hatta siber duvarlara varan geniş bir yelpazede binlerce yıllık mücadelesini sürdürmeye devam etmektedir. Topluluk halinde yaşamın ilk örneklerinde -ilkel düzeyde de olsa- duvarlar (!); biz ve öteki, içerideki ve dışarıdaki, bizden olan ve bizden olmayan gibi ayrımların varlığına dair ipuçları içermektedir. Nitekim yerleşik yaşama geçişle birlikte, özellikle toplumsal bir bütünlük içerisinde yaşamanın doğal bir sonucu olarak şehir surlarıyla (kale) başlayan mücadele, insan uygarlığının temel yapı taşlarını oluşturmuştur. Fiziki olarak duvarların yeryüzündeki varlığını, avcı-toplayıcı toplumlarda dahi görmek mümkündür. Günümüzden 12 bin yıl öncesine tarihlendirilen Göbeklitepe, tarihe ışık tutan gelişmeler, yerleşik yaşam ve dini inanca dair ezberlerimizi bozmuştur. Bilindiği üzere Göbeklitepe’nin gün yüzüne çıkışına kadar insanoğlunun yerleşik yaşama geçişi sonrasında, dini inancını yaşamak adına ibadethaneler inşa ettiği düşünülmekteydi. Ancak tarihin sıfır noktasında insanlık tarihini değiştiren birtakım bulgulara ulaşıldı. Dini inancın yerleşik yaşamı öncelediği düşünülmeye başlandı (Türkiye Kültür Portalı, 2021). Tapınak olarak inşa edilen kutsal alandaki duvarların, ne şekilde yapıldığı nasıl oraya taşındığı ile ilgili belirsizlikler bir yana; böyle bir anıtsal yapı için duvar inşa edilmesi, duvarların varlığının on binlerce yıl öncesine dayandığını göstermektedir. Bu bağlamda duvarların yalnızca dışarıya karşı bir kapanma değil; insanın içinde olana yönelme ve inanarak kendini koruma (içine kapanma) halini yansıttığı söylenebilir. Her iki durumda da insanoğlunun varlığına yönelik belirsizlikler ve risk faktörleri mevcuttur. Korku, hayatın çok içindedir. Öyle ki bu korkuyu yenmek için inancı referans alan bazı yollara, araçlara başvurulmuştur. Duvarlar, ilk kentlerden bu yana çeşitli uygarlıkların yarattıkları geleneklerle yoğrulmuş ve özünü koruyarak farklı versiyonlarda farklı görünürlüklerde ortaya çıkmıştır, çıkmaya da devam etmektedir. Antik dönemin ilk kent formundan Bizans surlarına, Hadrianus Duvarı’ndan Çin Seddi’ne, Berlin Duvarı’ndan 21.yüzyılın dijital duvarlarına giden süreçte duvarlar, istenmeyene ya da korku duyulana yönelik savunma hattının oluşturulması işlevini görmüştür. Tarihin tozlu sayfalarına gömülen, tarihe kazınmış duvarlar, amaç-araç birlikteliği üzerinden günümüzün yaşam alanlarını, şehirleri ve ülke sınırlarını belirlemeye devam etmektedir. Vernon ve Zimmermann’ın 1960’lı yıllardan bu yana inşa edilen modern duvarlar ve çitlerle ilgili ortaya koydukları kronolojideki gibi (Vernon ve Zimmermann, 2020), bugün birçok ülke arasında örülmesi planlanan duvarlar (Türkiye-Suriye-Irak sınırı ya da Polonya-Belarus, Litvanya-Belarus sınırında olduğu gibi) yazıya konu olan geleneksel anlayışın çoktan benimsenmiş olduğunun göstergesidir. Teritoryal bütünlük esasına dayanan ulus devletlerle birlikte ortadan kalkması beklenirken yeryüzündeki devletlerin üçte birinin en az bir sınırına duvar örmesi (Tüylü, 2019: 86), duvar inşa etme geleneğinin kronikleşmesine dair oldukça yerinde bir tespittir. Arıboğan’ın duvarlı dünya perspektifi olarak adlandırdığı (Arıboğan, 2017), içinde bulunduğumuz süreç, toplumsal ve siyasal düzenin devamlılığı açısından hangi gelişmelere gebedir? Duvarlar, halen geçmişteki işlevselliğini sürdürmekte midir? Duvarlar, gerçekten aşılamayan veya bir diğerine geçit vermeyen engeller olarak kaçınılmaz mıdır?... İşte bu sorulardan yola çıkarak çalışmada tarihin ilk kentlerinden bu yana ötekinin varlığına engel olma amacıyla örülen duvarlar ve bu duvarlara verilen önem ortaya konmaya çalışılmış; ayrıca duvarın toplumsal ve siyasal yönü, toplumun ve siyasal iktidarın varlığını ortaya koyma ve sürdürme biçimleriyle ilişkilendirilerek ele alınmaya çalışılmıştır.
Geçici Koruma Statüsündeki Suriyeliler Güncel Tartışmalar, 2022
Resmi adıyla Mekânsal Yoğunlaşma ile Mücadele Planı, son dönemde basında sıklıkla dile getirilen ... more Resmi adıyla Mekânsal Yoğunlaşma ile Mücadele Planı, son dönemde basında sıklıkla dile getirilen ismiyle Seyreltme Projesi, T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenen yerleşim yerlerinde birtakım gerekçelerle hayata geçirilen bir uygulamadır. Uygulamanın yürürlüğe girmesine ilişkin resmi yazı, kamuoyuyla paylaşılmadığı için metnin çatısının oluşturulmasında ilk olarak elektronik ortamda yer alan haberlerden ve köşe yazılarından yararlanılmıştır. İnternette basit bir arama yapıldığında bu konuda çıkan haberlerin 22 Şubat 2022 tarihinde yoğunlaştığı görülmektedir. Bu tarihten yalnızca birkaç gün öncesine tarihlendirilebilen haberlere ulaşabilmek de mümkündür ancak çoğunun içeriğinde kısıtlı ve oldukça benzer içeriklere sahip kısa bilgilerin yer aldığı görülmüştür. Bu sebeple 2011 yılından bu yana birlikte yaşadığımız Suriyelilere yönelik uygulamaya konan söz konusu projenin detaylarına ulaşabilmek ve uygulamadaki karşılığını deneyimlemek için halen biraz daha zamana ihtiyacımız olduğu öngörülebilir. Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal ve toplumsal koşullardan bağımsız olarak değerlendirilemeyecek yakın dönemli gelişmeler, toplum‐devlet ilişkisinin önemli kesişim noktalarından biri olması nedeniyle konunun gündemde kalmasını sağlayacağa benzemektedir. Oldukça güncel olması nedeniyle araştırılmaya değer olan bu uygulamanın arkasında yatan siyasi, idari, toplumsal vb. pek çok neden bulunabilir. Bu çalışma, tek tek bu nedenleri bulmaya yönelik bir arayıştan ziyade şu anı ve yeni gelişmelere gebe bir gerçekliği ortaya koymayı amaçlamaktadır. Merkezi yönetim açısından mekânsal düzenleme anlamında böyle bir müdahaleye neden ihtiyaç duyulduğu, göçün hangi aşamasına yönelik ne tür araçlarla sürecin yönetilmeye çalışıldığı öne çıkan gelişmelerle özetlenerek planın (erişilebilen) detaylarına değinilmiş ve Türkiye’nin mevcut göç yönetimi yaklaşımı çerçevesinde Mekansal Yoğunlaşma ile Mücadele Planı’nın bir değerlendirilmesi yapılmaya çalışılmıştır.
İçinde bulunduğumuz yüzyıl, henüz çok başında olmamıza rağmen uluslararası göç hareketlerinin zir... more İçinde bulunduğumuz yüzyıl, henüz çok başında olmamıza rağmen uluslararası göç hareketlerinin zirveye ulaştığı bir yüzyıldır. Devletler, ulusal ve ulus ötesi işbirlikleriyle göçe yönelik stratejiler ve birtakım politikalar geliştirmeye çalışmaktadır. Son dönemde hayli tartışılmakta olan göç politikalarının kitlesel göç hareketleriyle sınırlı kalmaması, Türkiye’de yerleşik hâlde bulunan ancak âdeta görünmez duvarlarla örülmüş olan Ahıska Türklerinin yaşadıkları sorunlara da sessiz kalmamamızı gerektirmektedir. 1944 yılında yaşanan büyük sürgün sonrasında Ahıska Türklerinin kaçınılmaz göç hayatı da başlamıştır. Farklı coğrafyalarda, zorlu koşullar altında yaşamakta olan Ahıska Türkleri için Türkiye, son duraklardan biri konumundadır. Elinizdeki kitapta kültürel ve tarihî ortaklıklarımızdan yola çıkarak Ahıska Türklerinin 1990’lı yıllardan günümüze devam eden Türkiye’ye göçüne değinilmektedir. Bu yönüyle yakın tarihli ve ayrıca güncelliğini koruyan bir göç olgusuyla karşı karşıya olan Türkiye üzerinden göç yazınına katkı yapılması hedeflenmiştir. Çeşitli illerde yürütülen çalışma pratikleri ile hem yönetsel anlamda farklı toplumsal aktörleri içeren göç politikalarının üretilmesi ihtiyacı vurgulanmış hem de akademik araştırmaların uzağında kalan Türk soylu etnik bir grup adına farkındalık oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu kitabın, Türkiye’ye yerleşme amacıyla gelen Ahıska Türklerinin göç sürecinde yaşadıklarını, Türkiye’ye yaklaşımlarını ve Türkiye’nin de Ahıska Türklerine yönelik politikasını merak eden ve bu konuda çalışmak isteyen araştırmacılar için yol gösterici bir rehber olacağı düşünülmektedir.
The sayings, proverbs and cultural myths of a society reflect its values and traditions. People l... more The sayings, proverbs and cultural myths of a society reflect its values and traditions. People live through these legends and believe in their authenticity, but do not always act in accordance with them. Many people use these sayings regularly without thinking about their real meanings. The Turkish saying ‘God’s Guest’ refers to a guest who arrives unexpectedly. The saying reflects the Turkish veneration of hospitality, and the importance of providing welcome to strangers in Turkish culture.
24. Uluslararası Kamu Yönetimi Forumu Bildiri Özetleri Kitapçığı, 2024
Yayınevinin yazılı izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da f... more Yayınevinin yazılı izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz. Nobel Yayın Grubu, 1984 yılından itibaren ulusal ve 2011 yılından itibaren ise uluslararası düzeyde düzenli olarak faaliyet yürütmekte ve yayınladığı kitaplar, ulusal ve uluslararası düzeydeki yükseköğretim kurumları kataloglarında yer almaktadır. "NOBEL BİLİMSEL ESERLER" bir Nobel Akademik Yayıncılık markasıdır.
II. International Congress on Economics and Administrative Sciences ‘New Threats and Opportunities in Global Politics and Economics’, 2023
Political parties act in order to meet the expectations and demands of the electorate as long as ... more Political parties act in order to meet the expectations and demands of the electorate as long as they are effective in political life. The discourse, the policies and the vision drawn for the future shape the relationship between the target audience and the parties. If the basis of legitimacy is strong; its reflections on the electorate will be stronger in this relationship. The basis of the authority of the party as a political actor may vary depending on the periodical conditions. This article aims to focus on the reflections of the COVID-19 pandemic in politics in the context of the Party For Life Without Coercion, which is a political party established within the framework of e thematic issue. The Party has many features that make it interesting to study. The reasons such as the definition of the pandemic as a plandemic, its establishment within the scope of the fight against the pandemic, the fact that the common denominator is a non-political issue, and therefore the Party does not have any political concerns, reveal an approach outside the classical political party classifications. The Party For Life Without Coercion operated for a very short time between November 2021 and September 2022. During the period of its activity, anti-vaccine is among the prominent issues on the agenda, vaccines, PCR tests, masks, etc. Political formations objecting to the bans on these issues are on a very limited scale. In this context, the Party For Life Without Coercion is worth examining in terms of its organization based on a certain problem, its revealing this organization through a political party, and the closure of the party when the problem disappears. The work of this formation, which is the only example in Turkish politics, in the last period is shared with the public in the electronic archive of the Party. This article aims to examine the documents including the party program, bylaws and various documents and press releases within the framework of the emphasis on the plandemic theme, and to identify the prominent bases in the search for legitimacy. The basis of legitimacy will be associated with the plandemic, and will be analyzed within the framework of the ideological source revealed by David Easton. On the other hand, the existence of the Party, which does not have an aim to seize political power, will also make it possible to question the classical aims of the establishment of political parties.
Astana 1th. International Symposium on Law and Social Sciences, 2021
The Covid-19 pandemic continues to witness the diversity of states’ policies regarding self-suffi... more The Covid-19 pandemic continues to witness the diversity of states’ policies regarding self-sufficiency and struggling with the pandemic in the face of a global epidemic. Considering the vaccine policies that have been shaping toward national interests since the beginning of the pandemic, it is seen that a new type of nationalism which is called vaccine nationalism and even corona/covid nationalism, has emerged. It is named after the virus that caused the pandemic, rather than the emphasis on ethnicity, unlike the premise of classical nationalism. Vaccine nationalism which has many dimensions such as the discovery of the vaccine, its distribution, and the struggle with antivaccination, has led to the strengthening the nation states. Nationalism begins to integrate into the politics again with a stimulating spirit. Nation states which gradually lost their control in the field of sovereignty with globalization, emerge as main actors again, especially with the increase of the importance of border controls during Covid-19. A serious fight is made to protect its own citizens, to control the entry and exit system between countries, and to return to the pre-corona period. This stage gives rise to the comparison of states with each other and causes the competition, also it makes nationalism visible indirectly. This study focuses on the nationalist dimensions of the vaccine policies which are included in the pandemic politics. Within the framework of political powers’ discourses and the states’ practices, prominent news and limited numbers of studies are compiled and gathered. Within the scope of the study, it is aimed to draw attention to the vaccine nationalism (corona/covid nationalism) which is a newly concept added to the political science jargon, and to contribute to the developing academic literature.
Göç Yönetiminde, Politikasında ve Kuramında Güncel Gelişmeler, 2024
Soğuk Savaş sonrasında totaliter rejimlerin liberal demokrasi ve serbest piyasa ekonomisi karşısı... more Soğuk Savaş sonrasında totaliter rejimlerin liberal demokrasi ve serbest piyasa ekonomisi karşısında çözülüşleri ile yeni bir özgürlük çağı olarak sunulan neoliberalizmin, çok geçmeden içine girdiği derin ekonomik kriz, küresel ve sosyal eşitsizlik, işsizlik, kitlesel yoksulluk, yerel, bölgesel ve ülkeler arası çatışmalar, iklim krizi gibi yan etkileriyle de birleşerek geniş kitlelerin başka ülkelerde çare aramak üzere ülkelerini terk etmelerine neden oluyor.
Coğrafi bakımdan uluslararasılığın sınırlarını aşıp küreselleşen, süre bakımından anavatandan geçici ayrılışı ifade etmekten çıkıp kalıcılaşan, sayısal bakımdan, insanlık tarihinde neredeyse hiç görülmemiş boyutlara ulaşarak kitleselleşen, hukuksal bakımdan düzensizleşen güncel göç hareketleri, toplumsal, politik, bürokratik, entelektüel ve medyatik kamuoylarının olduğu gibi, akademik çevrelerin de yoğun ilgi alanlarından birini oluşturuyor.
Hâl böyle iken, uluslararası göç, Türkiye Sosyal Bilimler akademisinde ancak Suriye iç savaşı sürecinde milyonlarca insanın ülkeye sığınmasıyla kayda değer bir ilginin konusu olmaya başlamıştır. Sığınmacılara yönelik düzenleme, politika ve uygulamalar, toplumlar arası uyum sorunları gibi yeni deneyimler, çoğunluğu alan araştırmalarından oluşan yayınların konularını oluşturmaktadır. Özellikle göçmen nüfus tartışmaları ve kültürel farklılaşmalar, yer yer çatışmaya varan sosyal gerilimler, akademinin göç konusuna ilgisine duyulan gerekliliği ve ihtiyacı göstermektedir. Elinizdeki kitap, bu gerekliliğe ve ihtiyaca karşılık sunma çabası ile okura sunulmaktadır.
Uploads
Papers by Damla MURSÜL
alienating, and that is as hegemonic as it is inclusive of those from our side, has become normalized. The study examines the distinctive political communication style of the Victory Party, which is assumed to be gradually strengthening its social legitimacy despite having recently stepped into politics. In this context, document and content analysis of the Party Manifesto of the party founded in 2021, prepared with a harsh nationalist language, will be conducted. On the other hand, other institutional documents that support the identity politics of the party through data diversification will be included in the Party Programme, Party Bylaw, and the Corporate Identity Guide. The reason for this is that the political language used by the founding leader of the party, Ümit Özdağ has been highly echoed in the media. To evaluate the Party Manifesto from a political and sociological perspective, it is very important to relate the subject to social realities and the political climate of Türkiye. It has been found that the founding documents in question were prepared with the darkest expressions of Turkish nationalism and that they have sharp emphasis on discriminatory practices based on differences. On the other hand, it has been determined that policies in many different areas are included in addition to party policies regarding anti-immigrant sentiment. However, it is seen that immigrants are considered as the source of all
problems in Türkiye and an approach has been adopted that by solving this problem, all other problems will also be solved. It has been concluded that with the relevant policy documents , social identities have been redefined and a new understanding of nationalism, which is gradually rising, has been revealed in the most open and strict manner .
Elde edilen bulgular çerçevesinde eğitim kurumlarına yönetici seçiminde yazılı sınav ve yönetici değerlendirme formlarından alınan puanların önemli bir yere sahip olduğu, zaman zaman sözlü mülakatın da yönetmeliklerin büyük çoğunluğunda yöntem olarak kullanıldığı; yeni çıkarılan yönetmeliklerde yapılan değişikliklerin çoğunlukla atamada kullanılan yöntemlerin önceliğinin değişmesi ve atanmak için gerekli olan puan üzerindeki ağırlıklarının azaltılması ya da arttırılması şeklinde olduğu görülmüştür.
Yeni yayınlanan ya da güncellenen yönetmeliklerin genel olarak birbirine benzer özellikler taşıdığı söylenebilir. Yönetmeliklerin tümünde eğitim kurumlarına yönetici olarak atanmada, lisansüstü eğitim görmüş olma şartına yer verilmemiştir. Lisansüstü eğitime gereken önemin verilmemiş olması, eğitim kurumu yöneticilerinin uzmanlık gerektiren meslekler arasında olmasını engellemiş ve kısa bir öğretmenlik tecrübesi sonrasında şartları sağlayan öğretmenlere verilen ikinci bir görev olarak değerlendirilmiştir.
oluşum olarak gençlik kollarını Kayseri özelinde ele almaktadır. Çalışmada nitel araştırma desenleri arasında yer alan fenomenolojik yaklaşım benimsenerek gençlik kolları temsilcilerinin siyasal katılıma dair tecrübe ve izlenimlerinden faydalanılması yoluna gidilmiş; siyasete katılım olgusu, amaçlı örneklem yöntemi doğrultusunda en fazla oyu alarak yerel ve ulusal düzeyde Kayseri’yi temsil eden dört siyasal parti çerçevesinde derinlemesine irdelenmeye çalışılmıştır. Katılımcılarla yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmış, görüşme notları gençlik kollarına özgü düzenlemelerin yer aldığı parti tüzükleri ve gençlik kolları yönetmeliklerinin belge incelemeleriyle birlikte değerlendirilmiştir. Ele alınan siyasal partilerin gençlik kollarını önemsedikleri ve yakın ilişki içerisinde oldukları, ayrıca toplumda gençlerin siyasete ilgisiz olduğu yönündeki genel kanının
aksine düşüncelerini eyleme dönüştürme konusunda çekimser oldukları, kendine özgü katılım biçimleri geliştirdikleri ya da farklı gerekçelerle katılım gösterdikleri yönünde sonuçlara ulaşılmıştır.
yabancı, sığınmacı, mülteci vb. pek çok kavramın siyasetin gölgesinde
tartışıldığı günümüz dünyasında ülkeden ülkeye değişebilen ve aynı zamanda bilgi kaosu yaratan farklı kavramsal kullanımlar söz konusudur. Kavramları istisnalar koyarak tanımlama çabası, ülkelerin hukuki ve siyasal tutumlarından bağımsız olarak ele alınamadığından ve de her zaman her yerde geçerli karşılıklar bulunamadığından tünelin ucundaki ışığı görebilmek imkânsızdır. Çalışma, yeniden işlev kazanan göçmen kavramından yola çıkarak ‘göçmen kökeni’ne vurgu yapmayı hedeflemektedir. Göçmen kökenlilik kavramının dert edinilmesindeki ilk sebep, kavramsal karmaşaya bir katkı daha yapma endişesi taşımakla
birlikte, özünde göçmenliğin/göçmen olma hâlinin sıradanlığı ve
gelinen noktada herkesin göçmenliği ya da göçmen kökenli olma
ihtimalini sorguladığı günümüzde kavramın yeni bir işlev kazanmış olmasıdır. Bu kavramsal yordamaya ilk bölümde yer verilmiştir.
Göçmenliğin farklı bir işlev kazanmasının ardında yatan ve teorik çerçevenin ikinci basamağını oluşturan siyasal katılım konusu ise göçmen kökenli olup siyasetle aktif olarak uğraşan ve göçmenin, en problematik alanlardan biri olan siyasal arenada temsil olunması boyutuyla ele alınmıştır. Kavramsal irdelemenin ardından ikinci bölümde ise göçmen
kökenli siyasetçiler üzerine yapılan araştırmalara değinilerek, Türkiye’den
ve dünyadan öne çıkan siyasal kişiliklere yer verilmiştir. Bu bölümün amacı, hem literatürde nispeten yeni bir terim olan göçmen kökenliliğin siyasal katılım ve temsil kavramlarıyla ilişkisinin somutlaştırılması hem de göçün küreselleştiği ve farklılaştığı içinde bulunduğumuz şu dönemde göçmenin de yeniden işlevlendirildiği gelişmelere bir bakış ortaya konmasıdır.Göçmen kökenli olmanın siyasal katılım boyutuyla görünür
olmasında ve çalışma için ilk basamağı oluşturmasında, ulusal ve
uluslararası basında yer alan ve ses getirdiği gözlemlenen birtakım haberler belirleyici olmuştur. Bunlardan ilki, iki dönem üst üste Londra Belediye Başkanlığı’na seçilen İşçi Partisi adayı Sadık Han’a ilişkin haberlerdir (AA, 2021). Pakistan asıllı Sadık Han, ilk kez 2016 yılında belediye başkanı olarak seçilmiştir. Siyasal temsil açısından 2009 yılında Rotterdam belediye başkanı olarak seçilen Fas kökenli Ahmed Aboutaleb de öne çıkan göçmen kökenli siyasetçilere dair örneklerden biridir (Aygül, 2017). Avrupa’da toplumsal açıdan en hoşgörülü ülkelerden biri olan Hollanda’da, göçmenlerin pek çok alanda başarılı adımlar attıkları görülmektedir. İkinci ve üçüncü nesil göçmenler de göçmen kökenine sahip olmalarıyla birlikte pek çok haktan yerli nüfusla eşit oranda faydalanabilmektedirler (van Selm, 2019). İçinde bulunduğumuz yılın başlarında kurulan yeni hükûmette Güvenlik ve Adalet Bakanlığı ile Kültür ve Medyadan Sorumlu Devlet Bakanlığı görevlerine iki Türkiye kökenli kadının getirilmesi, yakın zamanda gerçekleşen önemli gelişmelerden biridir (Özkan, 2022). Çalışmanın kapsamına dâhil edilecek ülkeleri ve bu ülkelerde aktif olarak siyasal katılım gösteren göçmen kökenli siyasetçileri
tespit etmek oldukça güç olmuştur. Ülkelerin belirlenmesinde MIPEX (Migrant Integration Policy Index) verilerinden yararlanılmıştır. Türkçesi Göçmen Entegrasyon Politikası Endeksi olan MIPEX, 56 ülkede 8 politika alanında göçmenlerin entegrasyonuna dair politikaları belli göstergelerle ortaya koyan bir veri tabanıdır. Ülkeler arasında karşılaştırma yapma imkânı da tanıyan MIPEX, son olarak 2020 yılında güncellenmiş verileri içermektedir. Konu gereği, 8 politika alanından biri olan siyasal katılım göstergeleri ve bu çerçeveden incelenen üç ülke seçilmiştir. Bu ülkelerden ilki, 100 üzerinden 80 skorla iyi bir profil sergileyen İsveç; 60 skorla ortalama bir profil sergileyen Almanya ve 5 skorla kötü bir profil sergileyen Türkiye’dir (Migration Integration Policy Index, 2020). Ülkelerin seçiminde 0-100 arasında endekslenen ülkeler arasında belirgin bir farklılık ve dağılım olmasına özen gösterilmiştir.
Türkiye’de de etkisini göstermiş ve yeni kamu politikalarının hayata geçirilmesini zorunlu kılmıştır. Bu alandaki ilk uygulama örneklerinden birini, yaşlı nüfusa yönelik politikalar oluşturmuştur. İçişleri Bakanlığı genelgeleri doğrultusunda 65 yaş ve üzeri vatandaşlara getirilen sokağa çıkma yasağı sonrasında vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması için harekete geçilmiş; il ve ilçe düzeyinde, çok aktörlü bir yapı olan Vefa Sosyal Destek Grupları oluşturulmuştur. Çalışmada, salgınla mücadele kapsamında oluşturulan Vefa Sosyal Destek Grubunun, afet yönetimi
politikası çerçevesinde değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Politika sürecinin
bütüncül bir şekilde değerlendirilebilmesi amacıyla Laswell’in süreç analizi modeli temel alınmış, söz konusu oluşumun nasıl oluşturulduğu ve uygulamaya geçirildiği incelenmiş ardından da Kayseri Talas İlçesi Vefa Sosyal Destek Grubu’na örneğine odaklanılmıştır. Grup çalışanları ve yetkilileriyle yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiş; grubun idari niteliği, hizmet sunumu ve kısıtlama sürecinde yaşanan sorunlar ortaya konmuştur. Yeni olmasına rağmen hızlıca organize olan ve etkin bir şekilde hizmet sunan Talas Vefa Sosyal Destek Grubunun olası benzer afet durumlarında da etkili olabileceği sonucuna ulaşılmıştır.
yaşamını sürdüren toplulukların az ya da çok birbirleriyle etkileşim halinde
bulunmalarına bağlı olarak şekillenmeye devam etmektedir. Gelinen noktada çokkültürlülük, artan nüfus hareketlilikleriyle birlikte değişen toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel yapıların bir çıktısıdır. Özünde farklılıkların birlikteliği vurgusunu taşıyan çokkültürlülüğü ortaya koyan gruplar; dinsel, dilsel, etnik ya da kültürel açılardan birbirlerinden farklı yaşam biçimlerini içerebilmekle birlikte; içinde bulunduğu toplumda egemen olan değerlere ve ilkelere eleştirel bir tutumla yaklaşabilen bireyleri ya da grupları da içerebilmektedir (Kymlica, 2020: 51). Metinde etnik açıdan farklı grupları temsil eden yabancılara yönelik yerel siyasal otoritelerin yaklaşımlarına, tutum ve davranışlarına siyasetin gündeminde öne çıkan gelişmeler çerçevesinde yer verilmiştir. Tarihte etnik, kültürel, dinsel veya dilsel olarak homojen yapıda olan bir topluluğun varlığını sürdürebildiği/koruyabildiği bir devletten söz etmek mümkün değildir. İmparatorluklardan, 18. yüzyıla ve günümüze dek kurulan ulus devletlerde az ya da çok, değişen oranlarda farklı grupları içeren siyasal birlikler bulunmaya devam etmektedir Bu nedenle dünya siyasi haritasına bakıldığında neredeyse tüm ülkelerin çokkültürlü bir toplumsal yapıya sahip oldukları gerçeği göz ardı edilemez. Modern dönemde tüm siyasal
sistemlerin ulus devlet anlayışını benimsemesi, zamana ve koşullara bağlı
olarak değişen nüfus hareketlerinin (göçlerin) var olması, çokkültürlü
toplumsal yapının temel dayanaklarını oluşturmaktadır (akt. Akyüz, 2020:
29). Küreselleşmeyle birlikte göç olgusu daha da görünür olmuş, kültürel
farklılıklar giderek gün yüzüne çıkmıştır... Çalışma, çokkültürlülüğün nedenlerini sorgulamak, istenen bir şey olup olmadığını değerlendirmek, ulaşılması gereken standartları belirlemek ya da siyasi olarak bu konuya devletin nasıl yaklaşması gerektiğini tartışmak amacıyla değil; günümüz çokkültürlü Türkiye’sinde göçmenler ve yerel dinamikler arasındaki ilişkiselliği, yerel yöneticilerin öne çıkan, gündemi meşgul eden ve kimi zaman da tartışma yaratan uygulamaları doğrultusunda ortaya koymak ve okuyucu düşünmeye, gerektiğinde de yereli temsilen bir arada yaşama kültürünü sorgulamaya yönlendirmek amacıyla ele alınmıştır.
Tehlike doğuran faktörler arasında en önde geleni, başlangıçta doğanın getirdiği zor yaşam koşulları ve vahşi yaşamın kendisidir. Avcı toplayıcı yaşam formundan günümüze tehdit algımızı perçinleyen faktörler çeşitlenmekle birlikte, insanın karşısına başka bir tehdit unsuru daha çıkmıştır; bir diğer insan. Antik dönemden 21. yüzyıla güvenlik odaklı yapılanlar, böyle bir kısır döngü içerisinde toplumları ve toplumsal kurumları yönlendirmeye devam etmektedir.
Tüm varlıkların özünde yatan duyguların başında korku ve özellikle de ölüm korkusu vardır. Yaşam alanının gerek coğrafi gerek toplumsal açıdan birtakım risk faktörlerini taşıması, yaşamın o gününe ve ilerisine dair belirsizlikler, koruma/korunma/savunma ihtiyacını tetikleyerek insanoğlunu çareler üretmeye mecbur kılmıştır. Bu yönelimin kaynağı, algılanan ya da gelecekteki olası tehditleri doğuran/doğurabilme gücü olan bir düşmanın varlığıdır. Düşman üzerinden somutlaşan bir tehdidin varlığı (Cottam vd., 2017: 109-110), insan zihnini kolayca harekete geçirebilecek güçtedir. Rasyonel bir yönelim olarak düşmana engel olmak amacıyla harekete geçen insanoğlu, çitlerden dikenli tellere, tuğla ve kerpiçten devasa duvarlara ve hatta siber duvarlara varan geniş bir yelpazede binlerce yıllık mücadelesini sürdürmeye devam etmektedir.
Topluluk halinde yaşamın ilk örneklerinde -ilkel düzeyde de olsa- duvarlar (!); biz ve öteki, içerideki ve dışarıdaki, bizden olan ve bizden olmayan gibi ayrımların varlığına dair ipuçları içermektedir. Nitekim yerleşik yaşama geçişle birlikte, özellikle toplumsal bir bütünlük içerisinde yaşamanın doğal bir sonucu olarak şehir surlarıyla (kale) başlayan mücadele, insan uygarlığının temel yapı taşlarını oluşturmuştur.
Fiziki olarak duvarların yeryüzündeki varlığını, avcı-toplayıcı toplumlarda dahi görmek mümkündür. Günümüzden 12 bin yıl öncesine tarihlendirilen Göbeklitepe, tarihe ışık tutan gelişmeler, yerleşik yaşam ve dini inanca dair ezberlerimizi bozmuştur. Bilindiği üzere Göbeklitepe’nin gün yüzüne çıkışına kadar insanoğlunun yerleşik yaşama geçişi sonrasında, dini inancını yaşamak adına ibadethaneler inşa ettiği düşünülmekteydi. Ancak tarihin sıfır noktasında insanlık tarihini değiştiren birtakım bulgulara ulaşıldı. Dini inancın yerleşik yaşamı öncelediği düşünülmeye başlandı (Türkiye Kültür Portalı, 2021). Tapınak olarak inşa edilen kutsal alandaki duvarların, ne şekilde yapıldığı nasıl oraya taşındığı ile ilgili belirsizlikler bir yana; böyle bir anıtsal yapı için duvar inşa edilmesi, duvarların varlığının on binlerce yıl öncesine dayandığını göstermektedir. Bu bağlamda duvarların yalnızca dışarıya karşı bir kapanma değil; insanın içinde olana yönelme ve inanarak kendini koruma (içine kapanma) halini yansıttığı söylenebilir. Her iki durumda da insanoğlunun varlığına yönelik belirsizlikler ve risk faktörleri mevcuttur. Korku, hayatın çok içindedir. Öyle ki bu korkuyu yenmek için inancı referans alan bazı yollara, araçlara başvurulmuştur.
Duvarlar, ilk kentlerden bu yana çeşitli uygarlıkların yarattıkları geleneklerle yoğrulmuş ve özünü koruyarak farklı versiyonlarda farklı görünürlüklerde ortaya çıkmıştır, çıkmaya da devam etmektedir. Antik dönemin ilk kent formundan Bizans surlarına, Hadrianus Duvarı’ndan Çin Seddi’ne, Berlin Duvarı’ndan 21.yüzyılın dijital duvarlarına giden süreçte duvarlar, istenmeyene ya da korku duyulana yönelik savunma hattının oluşturulması işlevini görmüştür. Tarihin tozlu sayfalarına gömülen, tarihe kazınmış duvarlar, amaç-araç birlikteliği üzerinden günümüzün yaşam alanlarını, şehirleri ve ülke sınırlarını belirlemeye devam etmektedir.
Vernon ve Zimmermann’ın 1960’lı yıllardan bu yana inşa edilen modern duvarlar ve çitlerle ilgili ortaya koydukları kronolojideki gibi (Vernon ve Zimmermann, 2020), bugün birçok ülke arasında örülmesi planlanan duvarlar (Türkiye-Suriye-Irak sınırı ya da Polonya-Belarus, Litvanya-Belarus sınırında olduğu gibi) yazıya konu olan geleneksel anlayışın çoktan benimsenmiş olduğunun göstergesidir. Teritoryal bütünlük esasına dayanan ulus devletlerle birlikte ortadan kalkması beklenirken yeryüzündeki devletlerin üçte birinin en az bir sınırına duvar örmesi (Tüylü, 2019: 86), duvar inşa etme geleneğinin kronikleşmesine dair oldukça yerinde bir tespittir.
Arıboğan’ın duvarlı dünya perspektifi olarak adlandırdığı (Arıboğan, 2017), içinde bulunduğumuz süreç, toplumsal ve siyasal düzenin devamlılığı açısından hangi gelişmelere gebedir? Duvarlar, halen geçmişteki işlevselliğini sürdürmekte midir? Duvarlar, gerçekten aşılamayan veya bir diğerine geçit vermeyen engeller olarak kaçınılmaz mıdır?... İşte bu sorulardan yola çıkarak çalışmada tarihin ilk kentlerinden bu yana ötekinin varlığına engel olma amacıyla örülen duvarlar ve bu duvarlara verilen önem ortaya konmaya çalışılmış; ayrıca duvarın toplumsal ve siyasal yönü, toplumun ve siyasal iktidarın varlığını ortaya koyma ve sürdürme biçimleriyle ilişkilendirilerek ele alınmaya çalışılmıştır.
alienating, and that is as hegemonic as it is inclusive of those from our side, has become normalized. The study examines the distinctive political communication style of the Victory Party, which is assumed to be gradually strengthening its social legitimacy despite having recently stepped into politics. In this context, document and content analysis of the Party Manifesto of the party founded in 2021, prepared with a harsh nationalist language, will be conducted. On the other hand, other institutional documents that support the identity politics of the party through data diversification will be included in the Party Programme, Party Bylaw, and the Corporate Identity Guide. The reason for this is that the political language used by the founding leader of the party, Ümit Özdağ has been highly echoed in the media. To evaluate the Party Manifesto from a political and sociological perspective, it is very important to relate the subject to social realities and the political climate of Türkiye. It has been found that the founding documents in question were prepared with the darkest expressions of Turkish nationalism and that they have sharp emphasis on discriminatory practices based on differences. On the other hand, it has been determined that policies in many different areas are included in addition to party policies regarding anti-immigrant sentiment. However, it is seen that immigrants are considered as the source of all
problems in Türkiye and an approach has been adopted that by solving this problem, all other problems will also be solved. It has been concluded that with the relevant policy documents , social identities have been redefined and a new understanding of nationalism, which is gradually rising, has been revealed in the most open and strict manner .
Elde edilen bulgular çerçevesinde eğitim kurumlarına yönetici seçiminde yazılı sınav ve yönetici değerlendirme formlarından alınan puanların önemli bir yere sahip olduğu, zaman zaman sözlü mülakatın da yönetmeliklerin büyük çoğunluğunda yöntem olarak kullanıldığı; yeni çıkarılan yönetmeliklerde yapılan değişikliklerin çoğunlukla atamada kullanılan yöntemlerin önceliğinin değişmesi ve atanmak için gerekli olan puan üzerindeki ağırlıklarının azaltılması ya da arttırılması şeklinde olduğu görülmüştür.
Yeni yayınlanan ya da güncellenen yönetmeliklerin genel olarak birbirine benzer özellikler taşıdığı söylenebilir. Yönetmeliklerin tümünde eğitim kurumlarına yönetici olarak atanmada, lisansüstü eğitim görmüş olma şartına yer verilmemiştir. Lisansüstü eğitime gereken önemin verilmemiş olması, eğitim kurumu yöneticilerinin uzmanlık gerektiren meslekler arasında olmasını engellemiş ve kısa bir öğretmenlik tecrübesi sonrasında şartları sağlayan öğretmenlere verilen ikinci bir görev olarak değerlendirilmiştir.
oluşum olarak gençlik kollarını Kayseri özelinde ele almaktadır. Çalışmada nitel araştırma desenleri arasında yer alan fenomenolojik yaklaşım benimsenerek gençlik kolları temsilcilerinin siyasal katılıma dair tecrübe ve izlenimlerinden faydalanılması yoluna gidilmiş; siyasete katılım olgusu, amaçlı örneklem yöntemi doğrultusunda en fazla oyu alarak yerel ve ulusal düzeyde Kayseri’yi temsil eden dört siyasal parti çerçevesinde derinlemesine irdelenmeye çalışılmıştır. Katılımcılarla yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmış, görüşme notları gençlik kollarına özgü düzenlemelerin yer aldığı parti tüzükleri ve gençlik kolları yönetmeliklerinin belge incelemeleriyle birlikte değerlendirilmiştir. Ele alınan siyasal partilerin gençlik kollarını önemsedikleri ve yakın ilişki içerisinde oldukları, ayrıca toplumda gençlerin siyasete ilgisiz olduğu yönündeki genel kanının
aksine düşüncelerini eyleme dönüştürme konusunda çekimser oldukları, kendine özgü katılım biçimleri geliştirdikleri ya da farklı gerekçelerle katılım gösterdikleri yönünde sonuçlara ulaşılmıştır.
yabancı, sığınmacı, mülteci vb. pek çok kavramın siyasetin gölgesinde
tartışıldığı günümüz dünyasında ülkeden ülkeye değişebilen ve aynı zamanda bilgi kaosu yaratan farklı kavramsal kullanımlar söz konusudur. Kavramları istisnalar koyarak tanımlama çabası, ülkelerin hukuki ve siyasal tutumlarından bağımsız olarak ele alınamadığından ve de her zaman her yerde geçerli karşılıklar bulunamadığından tünelin ucundaki ışığı görebilmek imkânsızdır. Çalışma, yeniden işlev kazanan göçmen kavramından yola çıkarak ‘göçmen kökeni’ne vurgu yapmayı hedeflemektedir. Göçmen kökenlilik kavramının dert edinilmesindeki ilk sebep, kavramsal karmaşaya bir katkı daha yapma endişesi taşımakla
birlikte, özünde göçmenliğin/göçmen olma hâlinin sıradanlığı ve
gelinen noktada herkesin göçmenliği ya da göçmen kökenli olma
ihtimalini sorguladığı günümüzde kavramın yeni bir işlev kazanmış olmasıdır. Bu kavramsal yordamaya ilk bölümde yer verilmiştir.
Göçmenliğin farklı bir işlev kazanmasının ardında yatan ve teorik çerçevenin ikinci basamağını oluşturan siyasal katılım konusu ise göçmen kökenli olup siyasetle aktif olarak uğraşan ve göçmenin, en problematik alanlardan biri olan siyasal arenada temsil olunması boyutuyla ele alınmıştır. Kavramsal irdelemenin ardından ikinci bölümde ise göçmen
kökenli siyasetçiler üzerine yapılan araştırmalara değinilerek, Türkiye’den
ve dünyadan öne çıkan siyasal kişiliklere yer verilmiştir. Bu bölümün amacı, hem literatürde nispeten yeni bir terim olan göçmen kökenliliğin siyasal katılım ve temsil kavramlarıyla ilişkisinin somutlaştırılması hem de göçün küreselleştiği ve farklılaştığı içinde bulunduğumuz şu dönemde göçmenin de yeniden işlevlendirildiği gelişmelere bir bakış ortaya konmasıdır.Göçmen kökenli olmanın siyasal katılım boyutuyla görünür
olmasında ve çalışma için ilk basamağı oluşturmasında, ulusal ve
uluslararası basında yer alan ve ses getirdiği gözlemlenen birtakım haberler belirleyici olmuştur. Bunlardan ilki, iki dönem üst üste Londra Belediye Başkanlığı’na seçilen İşçi Partisi adayı Sadık Han’a ilişkin haberlerdir (AA, 2021). Pakistan asıllı Sadık Han, ilk kez 2016 yılında belediye başkanı olarak seçilmiştir. Siyasal temsil açısından 2009 yılında Rotterdam belediye başkanı olarak seçilen Fas kökenli Ahmed Aboutaleb de öne çıkan göçmen kökenli siyasetçilere dair örneklerden biridir (Aygül, 2017). Avrupa’da toplumsal açıdan en hoşgörülü ülkelerden biri olan Hollanda’da, göçmenlerin pek çok alanda başarılı adımlar attıkları görülmektedir. İkinci ve üçüncü nesil göçmenler de göçmen kökenine sahip olmalarıyla birlikte pek çok haktan yerli nüfusla eşit oranda faydalanabilmektedirler (van Selm, 2019). İçinde bulunduğumuz yılın başlarında kurulan yeni hükûmette Güvenlik ve Adalet Bakanlığı ile Kültür ve Medyadan Sorumlu Devlet Bakanlığı görevlerine iki Türkiye kökenli kadının getirilmesi, yakın zamanda gerçekleşen önemli gelişmelerden biridir (Özkan, 2022). Çalışmanın kapsamına dâhil edilecek ülkeleri ve bu ülkelerde aktif olarak siyasal katılım gösteren göçmen kökenli siyasetçileri
tespit etmek oldukça güç olmuştur. Ülkelerin belirlenmesinde MIPEX (Migrant Integration Policy Index) verilerinden yararlanılmıştır. Türkçesi Göçmen Entegrasyon Politikası Endeksi olan MIPEX, 56 ülkede 8 politika alanında göçmenlerin entegrasyonuna dair politikaları belli göstergelerle ortaya koyan bir veri tabanıdır. Ülkeler arasında karşılaştırma yapma imkânı da tanıyan MIPEX, son olarak 2020 yılında güncellenmiş verileri içermektedir. Konu gereği, 8 politika alanından biri olan siyasal katılım göstergeleri ve bu çerçeveden incelenen üç ülke seçilmiştir. Bu ülkelerden ilki, 100 üzerinden 80 skorla iyi bir profil sergileyen İsveç; 60 skorla ortalama bir profil sergileyen Almanya ve 5 skorla kötü bir profil sergileyen Türkiye’dir (Migration Integration Policy Index, 2020). Ülkelerin seçiminde 0-100 arasında endekslenen ülkeler arasında belirgin bir farklılık ve dağılım olmasına özen gösterilmiştir.
Türkiye’de de etkisini göstermiş ve yeni kamu politikalarının hayata geçirilmesini zorunlu kılmıştır. Bu alandaki ilk uygulama örneklerinden birini, yaşlı nüfusa yönelik politikalar oluşturmuştur. İçişleri Bakanlığı genelgeleri doğrultusunda 65 yaş ve üzeri vatandaşlara getirilen sokağa çıkma yasağı sonrasında vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması için harekete geçilmiş; il ve ilçe düzeyinde, çok aktörlü bir yapı olan Vefa Sosyal Destek Grupları oluşturulmuştur. Çalışmada, salgınla mücadele kapsamında oluşturulan Vefa Sosyal Destek Grubunun, afet yönetimi
politikası çerçevesinde değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Politika sürecinin
bütüncül bir şekilde değerlendirilebilmesi amacıyla Laswell’in süreç analizi modeli temel alınmış, söz konusu oluşumun nasıl oluşturulduğu ve uygulamaya geçirildiği incelenmiş ardından da Kayseri Talas İlçesi Vefa Sosyal Destek Grubu’na örneğine odaklanılmıştır. Grup çalışanları ve yetkilileriyle yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiş; grubun idari niteliği, hizmet sunumu ve kısıtlama sürecinde yaşanan sorunlar ortaya konmuştur. Yeni olmasına rağmen hızlıca organize olan ve etkin bir şekilde hizmet sunan Talas Vefa Sosyal Destek Grubunun olası benzer afet durumlarında da etkili olabileceği sonucuna ulaşılmıştır.
yaşamını sürdüren toplulukların az ya da çok birbirleriyle etkileşim halinde
bulunmalarına bağlı olarak şekillenmeye devam etmektedir. Gelinen noktada çokkültürlülük, artan nüfus hareketlilikleriyle birlikte değişen toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel yapıların bir çıktısıdır. Özünde farklılıkların birlikteliği vurgusunu taşıyan çokkültürlülüğü ortaya koyan gruplar; dinsel, dilsel, etnik ya da kültürel açılardan birbirlerinden farklı yaşam biçimlerini içerebilmekle birlikte; içinde bulunduğu toplumda egemen olan değerlere ve ilkelere eleştirel bir tutumla yaklaşabilen bireyleri ya da grupları da içerebilmektedir (Kymlica, 2020: 51). Metinde etnik açıdan farklı grupları temsil eden yabancılara yönelik yerel siyasal otoritelerin yaklaşımlarına, tutum ve davranışlarına siyasetin gündeminde öne çıkan gelişmeler çerçevesinde yer verilmiştir. Tarihte etnik, kültürel, dinsel veya dilsel olarak homojen yapıda olan bir topluluğun varlığını sürdürebildiği/koruyabildiği bir devletten söz etmek mümkün değildir. İmparatorluklardan, 18. yüzyıla ve günümüze dek kurulan ulus devletlerde az ya da çok, değişen oranlarda farklı grupları içeren siyasal birlikler bulunmaya devam etmektedir Bu nedenle dünya siyasi haritasına bakıldığında neredeyse tüm ülkelerin çokkültürlü bir toplumsal yapıya sahip oldukları gerçeği göz ardı edilemez. Modern dönemde tüm siyasal
sistemlerin ulus devlet anlayışını benimsemesi, zamana ve koşullara bağlı
olarak değişen nüfus hareketlerinin (göçlerin) var olması, çokkültürlü
toplumsal yapının temel dayanaklarını oluşturmaktadır (akt. Akyüz, 2020:
29). Küreselleşmeyle birlikte göç olgusu daha da görünür olmuş, kültürel
farklılıklar giderek gün yüzüne çıkmıştır... Çalışma, çokkültürlülüğün nedenlerini sorgulamak, istenen bir şey olup olmadığını değerlendirmek, ulaşılması gereken standartları belirlemek ya da siyasi olarak bu konuya devletin nasıl yaklaşması gerektiğini tartışmak amacıyla değil; günümüz çokkültürlü Türkiye’sinde göçmenler ve yerel dinamikler arasındaki ilişkiselliği, yerel yöneticilerin öne çıkan, gündemi meşgul eden ve kimi zaman da tartışma yaratan uygulamaları doğrultusunda ortaya koymak ve okuyucu düşünmeye, gerektiğinde de yereli temsilen bir arada yaşama kültürünü sorgulamaya yönlendirmek amacıyla ele alınmıştır.
Tehlike doğuran faktörler arasında en önde geleni, başlangıçta doğanın getirdiği zor yaşam koşulları ve vahşi yaşamın kendisidir. Avcı toplayıcı yaşam formundan günümüze tehdit algımızı perçinleyen faktörler çeşitlenmekle birlikte, insanın karşısına başka bir tehdit unsuru daha çıkmıştır; bir diğer insan. Antik dönemden 21. yüzyıla güvenlik odaklı yapılanlar, böyle bir kısır döngü içerisinde toplumları ve toplumsal kurumları yönlendirmeye devam etmektedir.
Tüm varlıkların özünde yatan duyguların başında korku ve özellikle de ölüm korkusu vardır. Yaşam alanının gerek coğrafi gerek toplumsal açıdan birtakım risk faktörlerini taşıması, yaşamın o gününe ve ilerisine dair belirsizlikler, koruma/korunma/savunma ihtiyacını tetikleyerek insanoğlunu çareler üretmeye mecbur kılmıştır. Bu yönelimin kaynağı, algılanan ya da gelecekteki olası tehditleri doğuran/doğurabilme gücü olan bir düşmanın varlığıdır. Düşman üzerinden somutlaşan bir tehdidin varlığı (Cottam vd., 2017: 109-110), insan zihnini kolayca harekete geçirebilecek güçtedir. Rasyonel bir yönelim olarak düşmana engel olmak amacıyla harekete geçen insanoğlu, çitlerden dikenli tellere, tuğla ve kerpiçten devasa duvarlara ve hatta siber duvarlara varan geniş bir yelpazede binlerce yıllık mücadelesini sürdürmeye devam etmektedir.
Topluluk halinde yaşamın ilk örneklerinde -ilkel düzeyde de olsa- duvarlar (!); biz ve öteki, içerideki ve dışarıdaki, bizden olan ve bizden olmayan gibi ayrımların varlığına dair ipuçları içermektedir. Nitekim yerleşik yaşama geçişle birlikte, özellikle toplumsal bir bütünlük içerisinde yaşamanın doğal bir sonucu olarak şehir surlarıyla (kale) başlayan mücadele, insan uygarlığının temel yapı taşlarını oluşturmuştur.
Fiziki olarak duvarların yeryüzündeki varlığını, avcı-toplayıcı toplumlarda dahi görmek mümkündür. Günümüzden 12 bin yıl öncesine tarihlendirilen Göbeklitepe, tarihe ışık tutan gelişmeler, yerleşik yaşam ve dini inanca dair ezberlerimizi bozmuştur. Bilindiği üzere Göbeklitepe’nin gün yüzüne çıkışına kadar insanoğlunun yerleşik yaşama geçişi sonrasında, dini inancını yaşamak adına ibadethaneler inşa ettiği düşünülmekteydi. Ancak tarihin sıfır noktasında insanlık tarihini değiştiren birtakım bulgulara ulaşıldı. Dini inancın yerleşik yaşamı öncelediği düşünülmeye başlandı (Türkiye Kültür Portalı, 2021). Tapınak olarak inşa edilen kutsal alandaki duvarların, ne şekilde yapıldığı nasıl oraya taşındığı ile ilgili belirsizlikler bir yana; böyle bir anıtsal yapı için duvar inşa edilmesi, duvarların varlığının on binlerce yıl öncesine dayandığını göstermektedir. Bu bağlamda duvarların yalnızca dışarıya karşı bir kapanma değil; insanın içinde olana yönelme ve inanarak kendini koruma (içine kapanma) halini yansıttığı söylenebilir. Her iki durumda da insanoğlunun varlığına yönelik belirsizlikler ve risk faktörleri mevcuttur. Korku, hayatın çok içindedir. Öyle ki bu korkuyu yenmek için inancı referans alan bazı yollara, araçlara başvurulmuştur.
Duvarlar, ilk kentlerden bu yana çeşitli uygarlıkların yarattıkları geleneklerle yoğrulmuş ve özünü koruyarak farklı versiyonlarda farklı görünürlüklerde ortaya çıkmıştır, çıkmaya da devam etmektedir. Antik dönemin ilk kent formundan Bizans surlarına, Hadrianus Duvarı’ndan Çin Seddi’ne, Berlin Duvarı’ndan 21.yüzyılın dijital duvarlarına giden süreçte duvarlar, istenmeyene ya da korku duyulana yönelik savunma hattının oluşturulması işlevini görmüştür. Tarihin tozlu sayfalarına gömülen, tarihe kazınmış duvarlar, amaç-araç birlikteliği üzerinden günümüzün yaşam alanlarını, şehirleri ve ülke sınırlarını belirlemeye devam etmektedir.
Vernon ve Zimmermann’ın 1960’lı yıllardan bu yana inşa edilen modern duvarlar ve çitlerle ilgili ortaya koydukları kronolojideki gibi (Vernon ve Zimmermann, 2020), bugün birçok ülke arasında örülmesi planlanan duvarlar (Türkiye-Suriye-Irak sınırı ya da Polonya-Belarus, Litvanya-Belarus sınırında olduğu gibi) yazıya konu olan geleneksel anlayışın çoktan benimsenmiş olduğunun göstergesidir. Teritoryal bütünlük esasına dayanan ulus devletlerle birlikte ortadan kalkması beklenirken yeryüzündeki devletlerin üçte birinin en az bir sınırına duvar örmesi (Tüylü, 2019: 86), duvar inşa etme geleneğinin kronikleşmesine dair oldukça yerinde bir tespittir.
Arıboğan’ın duvarlı dünya perspektifi olarak adlandırdığı (Arıboğan, 2017), içinde bulunduğumuz süreç, toplumsal ve siyasal düzenin devamlılığı açısından hangi gelişmelere gebedir? Duvarlar, halen geçmişteki işlevselliğini sürdürmekte midir? Duvarlar, gerçekten aşılamayan veya bir diğerine geçit vermeyen engeller olarak kaçınılmaz mıdır?... İşte bu sorulardan yola çıkarak çalışmada tarihin ilk kentlerinden bu yana ötekinin varlığına engel olma amacıyla örülen duvarlar ve bu duvarlara verilen önem ortaya konmaya çalışılmış; ayrıca duvarın toplumsal ve siyasal yönü, toplumun ve siyasal iktidarın varlığını ortaya koyma ve sürdürme biçimleriyle ilişkilendirilerek ele alınmaya çalışılmıştır.
ve uygulamadaki karşılığını deneyimlemek için halen biraz daha
zamana ihtiyacımız olduğu öngörülebilir. Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal ve toplumsal koşullardan bağımsız olarak değerlendirilemeyecek yakın dönemli gelişmeler, toplum‐devlet ilişkisinin önemli kesişim noktalarından biri olması nedeniyle konunun gündemde kalmasını sağlayacağa benzemektedir. Oldukça güncel olması nedeniyle araştırılmaya değer olan bu uygulamanın arkasında yatan siyasi, idari, toplumsal vb. pek çok neden bulunabilir. Bu çalışma, tek tek bu nedenleri bulmaya yönelik bir arayıştan ziyade şu anı ve yeni gelişmelere gebe bir gerçekliği ortaya koymayı amaçlamaktadır. Merkezi yönetim açısından mekânsal düzenleme anlamında böyle bir müdahaleye neden ihtiyaç duyulduğu, göçün hangi aşamasına yönelik ne tür araçlarla sürecin yönetilmeye çalışıldığı öne çıkan gelişmelerle özetlenerek planın (erişilebilen) detaylarına değinilmiş ve Türkiye’nin mevcut göç yönetimi yaklaşımı çerçevesinde Mekansal Yoğunlaşma ile Mücadele Planı’nın bir değerlendirilmesi yapılmaya çalışılmıştır.
the target audience and the parties. If the basis of legitimacy is strong; its reflections on the electorate will be stronger in this relationship. The basis of the authority of the party as a political actor may vary depending on
the periodical conditions. This article aims to focus on the reflections of the COVID-19 pandemic in politics in the context of the Party For Life Without Coercion, which is a political party established within the
framework of e thematic issue. The Party has many features that make it interesting to study. The reasons such as the definition of the pandemic as a plandemic, its establishment within the scope of the fight against
the pandemic, the fact that the common denominator is a non-political issue, and therefore the Party does not have any political concerns, reveal an approach outside the classical political party classifications. The
Party For Life Without Coercion operated for a very short time between November 2021 and September 2022. During the period of its activity, anti-vaccine is among the prominent issues on the agenda, vaccines,
PCR tests, masks, etc. Political formations objecting to the bans on these issues are on a very limited scale. In this context, the Party For Life Without Coercion is worth examining in terms of its organization based on a certain problem, its revealing this organization through a political party, and the closure of the party when the problem disappears. The work of this formation, which is the only example in Turkish politics, in the last
period is shared with the public in the electronic archive of the Party. This article aims to examine the documents including the party program, bylaws and various documents and press releases within the framework of the emphasis on the plandemic theme, and to identify the prominent bases in the search for legitimacy. The basis of legitimacy will be associated with the plandemic, and will be analyzed within the framework of the ideological source revealed by David Easton. On the other hand, the existence of the Party, which does not have an aim to seize political power, will also make it possible to question the classical aims of the establishment of political parties.
It is named after the virus that caused the pandemic, rather than the emphasis on ethnicity, unlike the premise of classical nationalism. Vaccine nationalism which has many dimensions such as the discovery of the vaccine, its distribution, and the struggle with antivaccination, has led to the strengthening the nation states. Nationalism begins to integrate into the politics again with a stimulating spirit.
Nation states which gradually lost their control in the field of sovereignty with globalization, emerge as main actors again, especially with the increase of the importance of border controls during Covid-19. A serious fight is made to protect its own citizens, to control the entry and exit system between countries, and to return to the pre-corona period. This stage gives rise to the comparison of states with each other and causes the competition, also it makes nationalism visible indirectly.
This study focuses on the nationalist dimensions of the vaccine policies which are included in the pandemic politics. Within the framework of political powers’ discourses and the states’ practices, prominent news and limited numbers of studies are compiled and gathered.
Within the scope of the study, it is aimed to draw attention to the vaccine nationalism (corona/covid nationalism) which is a newly concept added to the political science jargon, and to contribute to the developing academic literature.
Coğrafi bakımdan uluslararasılığın sınırlarını aşıp küreselleşen, süre bakımından anavatandan geçici ayrılışı ifade etmekten çıkıp kalıcılaşan, sayısal bakımdan, insanlık tarihinde neredeyse hiç görülmemiş boyutlara ulaşarak kitleselleşen, hukuksal bakımdan düzensizleşen güncel göç
hareketleri, toplumsal, politik, bürokratik, entelektüel ve medyatik kamuoylarının olduğu gibi, akademik çevrelerin de yoğun ilgi alanlarından birini oluşturuyor.
Hâl böyle iken, uluslararası göç, Türkiye Sosyal Bilimler akademisinde ancak Suriye iç savaşı sürecinde milyonlarca insanın ülkeye sığınmasıyla kayda değer bir ilginin konusu olmaya başlamıştır. Sığınmacılara yönelik düzenleme, politika ve uygulamalar, toplumlar arası uyum sorunları gibi yeni deneyimler, çoğunluğu alan araştırmalarından oluşan yayınların konularını oluşturmaktadır. Özellikle göçmen nüfus tartışmaları ve kültürel farklılaşmalar, yer yer çatışmaya varan sosyal gerilimler, akademinin göç konusuna ilgisine duyulan gerekliliği ve ihtiyacı göstermektedir. Elinizdeki kitap, bu gerekliliğe ve ihtiyaca karşılık sunma çabası ile okura sunulmaktadır.