Filistin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Filistin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Şubat 2009 Çarşamba

Filistin'de kadın olmak


böyle bir yazı yazmak geçti aklımdan, gözlerim doldu, midem kalktı, tüylerim ürperdi, kollarım uyuştu, bütün harfler korkudan en derin köşelere saklandılar...hiç bir şey yazamadım...
kanım dondu, dumur oldum, onun yerine kendini koymak mı, dayanamadım, dua ettim...

21 Ocak 2009 Çarşamba

Filistin'de çocuk olmak






Şiir: Metin Önal Mengüşoğlu
Okuyan: Sacit Onan

14 Ocak 2009 Çarşamba

sakıncalı










bu listenin tamamında (317 ürün) kullandığım 11 ürün vardı, bu sayının azlığına şükrediyorum. 11 ürünün 8'ini bilmiyordum, 3'ünü ben seçmiyordum, vazgeçmek zor olmayacak. 6 yıldır zaten bunların çoğunu bilinçli olarak boykot ediyorum, bir kısmını da bilmeyip, zaten kullanmıyordum. microsoft olayını da ne yapacağız bilmiyorum.
bu da mimdi. mim paslama işini sevmedim ben, alan var almayan var. teklif yok isteyen alsın.

7 Ocak 2009 Çarşamba

Bir Avuç Firavun

Yine mim, bu sefer Filistin. Tereddütsüz kabul. Ama düşünceler çok kabarık.
2002’de Filistinli küçük kızın haykırışı kulaklarımda;

“Her sabah çocuklarını öpen babalar!
UTANIN! UTANIN! UTANIN!”

Hala hiçbir şey yokmuş gibi davranan herkes, elini açıp dua etmekten aciz herkes, televizyonu kapatınca duygusu biten herkes, utanın, utanın, utanın…

2002’den bu yana aslında Filistin’de hep aynı manzara vardı, peki aklımız nerdeydi?

Artık bir şeyleri görme vaktidir, dünyanın lunapark olmadığını anlama vaktidir.

İsrailoğulları tarih boyunca her sığındığı memleketten kovulmuştur. Her yerde tatsızlık, arsızlık çıkarmış bir milletin hiç değişmeyen ve büyümeyen şımarık çocukları olmuşlardır.
İspanya’dan da kovulduklarında Osmanlı onları himaye etmiştir. Ne diye ettiyse böyle nankör bir milleti, illa ki vardır bir hikmeti. İçtiği kaba pisleme en bariz özelliklerinden olan İsrailoğulları, bugün Türkiye’ye kafa tutuyor, Filistin konusunda İsrail’i kınadığı için.
Başbakanın cevabı ise gediğe oturtulan taşlardandı; “Biz kovulduğunuz zaman, dedeleriniz, ecdadınız kovulduğu zaman sizi kalkıp da bu topraklarda ağırlayan Osmanlı'nın torunu olarak konuşuyoruz. Sıradan bir ülkenin lideri olarak konuşmuyoruz"

Daha 100 yıl öncesinde Osmanlı sınırları içinde olan Filistin, bugün bir avuç soyu bozuğun dünyanın en büyük vahşetini sergilediği sahne halinde.
Sadece bir asır önce bizim için, Kayseri’den, Adana’dan bir farkı olmayan Filistin, bugün dünyanın en büyük açık hava hapishanesine dönüştürülmüş durumda. Etrafı duvarlarla örülü bir toplama kampı..
Filistin bizdendir, biz de Filistin’deniz. Sanki elin ülkesiymiş gibi algılanmasının sonu gelmeli artık. Ama yazık ki yüreği kıt, duygu kabızı bir kısım türk medyası iğrenç ruhlarını yansıtmaya çekinmiyor. Hangisini saysak;

• TRT'nin ilk günkü yayınında "Hamas'ın füze saldırısına misilleme olarak İsrail'in Hamas mevzilerini vurmaya çalışırken sivilleri de vurmak zorunda kalışını mı?
• Sedat Laçiner'in sorunun kökeninde Hamas'ın olduğu ve çözümün Hamas'ın siyaset sahnesinden tamamen ortadan kaldırılmasıyla gelebileceği kehanetlerini mi?
• Zaman gazetesinden Ahmet Turan Alkan'ın Esad'ın gerçekleştirdiği Hama katliamına kadar geri giderek, eğer İhvan'ın çağrısı olmasaydı Esad bu katliamı gerçekleştirmeyecekti minvalli "İslami terör"e vurgu yapan satırlarını mı?
• Yine Zaman'dan, uzmanlığını İsrail basınını takibe borçlu Fikret Ertan'ın "soğukkanlı" yorumlar eşliğinde (üstelik yazısının sonuna tarafsız bir siyasi tahlil yapmaya çalıştığı şerhi düşerek) İsrail'in bu saldırıyı yapmak zorunda olduğunu -insanın kanını dondururcasına sakin bir edayla- anlatışını mı?
• Fatih Çekirge'nin Hamas militanlarının bebekleri havaya kaldıran görüntülerinden (sıkılıp bıktığını) iğrendiğini belirten ve "Ölmeyi bile bilmiyorsunuz; ölmeyi bilmeyen nasıl savaş kazanır…" diyerek içindeki İslam düşmanlığını salyalar eşliğinde akıttığı satırlarını mı?

Kime yaranmaya çalıştıkları belli. Ama hiçbir şeyin farkında olmadıkları da belli.
Dünyada batı uygarlığı kadar pahalıya mal olan bir uygarlık var olmamıştır. Amerika, 4 ırkın 3’ünü mahvetmiştir.
Önce Kızılderilileri yok etti, bugün müzelik birkaç sayılı kişi kaldı ki, nesillerinin artma imkanı yok.
Siyahları köleleştirdi. Tüm Afrika’yı köle edindi, koca bir ırkın özgüvenini yerle bir etti.
Sarıları sömürdü, Çin’i, Hindistan’ı ve daha nicesini..
Dünya ekonomisinin yarısı Amerika’nın elinde. %25’ini kendi ülkesinde, %25’ini diğer ülkelerde tüketiyor.
Batı medeniyeti sanayi devriminden sonra, teknolojiyi geliştirip, üretim yaparken bir yandan da doğal dengeyi bozdu, buzullar eridi, küresel ısınma, üstüne sos niyetine küresel kriz çıktı.

Tüm dünyayı böylesine sömürmüş, böylesine harcamış, böylesine babasının malı gibi efelene efelene kullanmış batının fünyesi de İsrail’dir. Bu yüzden bu bir avuç, 6 milyonluk İsrail, bu kadar şımarabilmiş, bu kadar gözü dönmüştür.
Şimdi bu kadar arkası büyük bir vahşette, neden dünya sessiz kalıyor daha nettir herhalde.
Hep diyorum, İsrail’i durdurmak mümkün değil, yarın duracak, 2 yıl sonra yine başlayacak, hep olduğu gibi. O yüzden aldanmamalı ey halk, durursa bu zulüm, bitmiş değil, ara verilmiştir.
Tek çözüm inananların birlik olması, İslam dünyasının özbenliğine dönmesidir.

Dün Başbakan, Başbakanlık Acil Durum Genel Müdürlüğü tarafından açılan hesap numaralarını verdi. Kim olduğun fark etmez, bir lirayla da olsa senin de katkın olmalı. Elimden bir şey gelmez, bedduadan başka, demekten öteye geç artık.

Ziraat Bankası Aşağı Ayrancı Şubesi'nde 5555 555 nolu hesap.
Türkiye Halk Bankası Bakanlıklar Şubesi 05 00000 5 numaralı hesap.
Vakıflar Bankası Finans Market Şubesi 205 5555 numaralı hesap.

Bir de, boykot devlet boyutunda olmadıkça belki çözüme götürmeyecek ama bari vicdanını temizlemek için İsrail ürünlerini boykot et, göreceksin ki, yaşam şartların devam arz edebilecek, ölmeyeceksin.
İlla Filistin’e gidip savaşmayacağız herhalde, ama tarafımız belli olsun, fiillerimiz hissimizi yansıtsın, dille beden aynı şeyi söylesin, uyansın akıllarımız.

Son bir nükte, Musa as kıssasından haberdar olanlar ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklar.
Musa as İsrailoğullarını arz-ı mev’uda (vaat edilmiş topraklar) götürürken yolda Amâlika diye çok güçlü bir kavme rastlarlar ve yola devam edebilmek için onlarla savaşmaları gerekmektedir. Ancak kendileri için Kızıldeniz’i yaran, gökten türlü nimet indiren Allah’a nankörlükte ileri gitmiş İsrailoğulları, Musa as’a “Sen ve Rabbin gidin savaşın! Biz burada oturacağız!” (Maide Suresi, 24) demişlerdir.

Şimdi elimizden bir şey gelmez diyenler ve hatta Allah’ım sen onlara yardım et demekten başka bir şey yapmayanlar düşünsünler. Bu tavrın, “Allah’ım sen onları hallet, biz sonra belki gelir, bir şeyler yaparız” demekten ne farkı var?

edit not; mimi de kim isterse alsın, bence bunu okuyan herkes alsın.

1 Ocak 2009 Perşembe

şehid şeyh ahmed yasin'in ümmete mektubu

"Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!
Allah'ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum!
Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah!
Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim!
Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim!
Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!
Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler!
Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak?
Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak! Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken?
Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış! Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilâtları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı? Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye;
"Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mü'min kullarına yardım et!" diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor?
Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak:
"Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!"
Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız!
Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz.
Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!
Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın!
Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin! Temennimiz, Allah'ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır! Umarız bizim aleyhimize olmazsınız!
Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!
Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları!
Allah'ım!
Sana şikâyette bulunuyorum...
Sana şikâyette bulunuyorum...
Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı Sana şikâyet ediyorum.
Sen mustazafların Rabbisin... Sen bizim Rabbimizsin... Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı?
Allah'ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına Sana şikâyette bulunuyorum.
Sana şikâyette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı... Birliğimiz bozuldu... Yollarımız ayrıldı...
Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini Sana şikâyet ediyoruz..."
Eylül 2003

ŞEHİD Şeyh Yasin

30 Aralık 2008 Salı

Filistin, Filistin...

"O kimseler, sırf 'Rabbimiz Allah'tır' dedikleri için, haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. .. Allah kendi dinine yardım eden, onu hakim kılmak için gayret edenlere yardım eder elbette yardım eder. Şüphesiz ki Allah çok kuvvetlidir, her şeye galiptir." (Hac Suresi, 40)

"Allah yolunda göç edip de, sonra öldürülen veya ölenlere gelince, muhakkak ki Allah, onları en güzel rızıklarla besleyecektir. Şüphesiz Allah rızık verenlerin en iyisidir. O onları hoşnut olacakları bir yere mutlaka yerleştirecektir." (Hac Suresi, 58-59)

ismi geçince yürek burkan, çaresiz, gamlı, onurlu, şerefli, hüzün diyarı Filistin...
dualar yeniden Filistin'e yöneliyor üç gündür. sonra yine unutulacak ama Filistin ağlamaya devam edecek. sonra yine büyük bir olay ve yine ekran karşısı duygusallıkları.
seni aklımdan çıkardığım her an için özür diliyorum Filistin. "Mü'minler bir bedenin âzâları gibidir, bir âzânın canı yanarsa, tüm bedende acısı hissedilir" hadisini özümseyemediğim her gün için utanıyorum.
sadece Filistin değil, Irak, Afganistan, Çeçenistan... barış getirilme vaadiyle, şekerle çocuk kandırılır gibi kandırılan dünyanın her yerindeki kardeşlerimi gönlümde hissetmek istiyorum.


İsrail'e şaşırmıyorum artık. kendi yazdıkları Tevrat'ta geçen ifadeler aynen şöyle;

“Vurun; gözünüz esirgemesin ve acımayın; ihtiyarı, genci ve ere varmamış kızı ve çocuklarla kadınları helak için vurun.” (TEVRAT, Hezekiel 9/5-6)

"İşte Rab'bin acımasız günü geliyor.(İşaya: 13/9)
Yakalananın bedeni delik deşik edilecek.
Ele geçen kılıçtan geçirilecek.
Yavruları gözleri önünde parçalanacak,
Evleri yağmalanacak,
Kadınlarının ırzına geçilecek. (İşaya: 15-16)
Hem yiğidi, hem kızı.
Emzikteki çocukla, ak saçlı adamı,
Dışarıdan kılıç, Ve içeriden dehşet telef edecek.
Hasımlarından öç alacağım, Ve benden nefret edenlere ödeyeceğim. "(Tesniye, 32/25)

"Onları tamamen yok edeceksin, onlarla ahdetmeyeceksin, onlara acımayacaksın." (Tesniye: 7/1-3)

Onlar bu yaptıklarının dinlerinin gereği olduğuna iman ediyorlar. peki insanları ruhen huzura kavuşturmak ve rehber olmak için var olan din kavramının içinde böyle emirler olabilir mi?
vahşeti, dehşeti, kan içmeyi, ırza geçmeyi, gözü dönmüşlüğü emreden bir din olabilir mi?
bu bile yahudiliğin tahrif edilmiş olduğunun kanıtıdır. ama gel gör ki bunu onlara anlatamazsınız ve bu zulüm durmaz.

tüm dünya İsrail'e dur diyor, bu kadarı fazla diyor, barış diyor. bunlar İsrail için anlamsız sözler, yukarıda kendi ayetlerinin sadece bir kısmı var. imanlarını kıyım üzerine, kendinden başkasını öldürmek üzre kurmuş birini artık durdurmak mümkün müdür?
ki onlar çocuklarını küçükten öldürmeye programlı yetiştiriyorlar, var mı ötesi?


ben bunun sona ermesini beklemiyorum. ben sadece Müslümanların kuvvetlenmesini, direnebilmesini, birlik olabilmesini diliyorum. elimden geleni yapmak istiyorum. Allah aşkına biri çıkıp desin, yukardaki uydurulmuş Tevrat ayetlerine bir tek benzer ayet var mı Kur'an'da? böylesine barıştan yana, Allah'ın merhametini ön planda tutan, mükemmel bir dinin mü'minleri nasıl olur da terörist olur?
ama yazık ki biz kendi yaşayamayışımızın bedelini İslam'a ödetiyoruz ve İslam terör dini gibi lanse edilmeye çalışılıyor.

buna rağmen, bu son katliamda bütün dünya İsrail'i kınadı ve çağrıda bulundu. çünkü insan olan buna dur derdi. müslüman olmayı kenara koy, bir insan vicdanı böyle bir şeyi kabul edemez, ediyorsa önünde büyük bir soru işareti vardır insan olmaya dair.
yalnız bir ülke buna karşı çıkmadı, sustu. cevap basit, Amerika. hiç ilginç değil, değil mi?

bir şey biliyorum ki, o bana sükûn veriyor;

"Nice memleket halkı vardır ki, zalim olduğu halde ona mühlet verdim, sonra onu azabımla alıverdim. Dönüş ancak banadır." (Hac Suresi, 48)

biz aciz insanlar pek çok şeyin sebebini ve hikmetini anlamaktan da aciziz. Allah Sabûr, yani çok sabırlıdır, insanı hemen cezalandırmaması suçlunun yaptığıyla kalacağı anlamına gelmez. ben ahirete iman ediyorum ve biliyorum ki dünya hayatı geçicidir. yapılan her şeyin karşılığı verilecektir. dökülen kanlar yerde kalmayacaktır asla.

ama bu bizden de hesap sorulmayacağı anlamına gelmiyor. aç komşusundan sorumlu bir mü'min, suçsuz yere öldürülen bir bebeğin katline engel olmak için elinden geleni yapmalı. bu illa can vermek demek değil. duaların gücü bilinseydi, diller durmazdı sanırım. her türlü yardım kampanyasıyla ve pek çok şekilde yanlarında olduğumuzu göstermeliyiz.
gördükleri karşısında ıssız adam filminde döktüğü göz yaşı kadar duygulanmıyorsa gönül, bir ayna bulup gözlerinin içine bakmalıdır kanımca.
(bu benzetmeyi filmi izlemediğim halde, her yerde hakkında okuduğum yazılardan dolayı yaptığımı belirtmek isterim.)