Çarşamba, Ekim 23, 2024
Son günler...
Cumartesi, Ağustos 17, 2024
Kadın vs. Erkek
Daha önce "Erkekler Mars'tan, Kadınlar Venüs'ten" kitabından bahsetmiştim. Tamamen olmasa da bazı mantıklı kısımlar vardı içinde. Bu kez "Kadın Beyni, Erkek Beyni" kitabından bahsedeceğim.
Kitabın edebi değeri bence sıfıra yakın, içindeki bilgiler eh işte... Ama kesinlikle katıldığım bazı bölümler var. Bunlardan biri kadınların aylık döngüleri, bu döngüde artan östrojen seviyesinin ruh halimize ve hayatımıza etkileri ile ilgili.
Bu ay Evrim'in İstanbul'dan döndüğü günler, tam enerjimin full olduğu, gayet keyifli olduğum günlere denk geldi ve ikimiz için de müthiş bir hafta geçirdik. Hemen ardından benim östrojen seviyem dibe doğru çöküşe geçti ve etkisini hissetmemek mümkün değildi. Bu konuda Evrim'le uzun uzun konuştuk ve bu döngüye göre sosyal yaşam ve günlük rutin planlaması yapmaya karar verdik. Tüm bunların üstüne kitapta bu bilgilerden bahsedilince tesadüfün bu kadarı dedim ve buraya da yazmak istedim.
Kitapta salgılanan östrojen seviyesi artınca yapılan işten ve hayattan alınan zevkin de arttığı anlatılıyor. Tabi ki östrojen azalınca o keyif ve motivasyon da azalıyor.
Bu arada kitabın adı "Kadın Beyni Erkek Beyni" ama kitabın başında bu duruma yapılan bir açıklama var. Dişi beyinli erkekler ve erkek beyinli kadınlar da var. Bu beyin cinsiyeti normal cinsiyetinizden daha farklı. Videoda 17.dk civarında açıklıyor kitabın yazarı.
Sonuç olarak tam sahilde okumalık, çerez bir kitap :)
Perşembe, Mayıs 02, 2024
Pazar Mesaisi ve Kendine Ait Bir Oda
Cumartesi, Nisan 13, 2024
İkigai
İkigai, şu anda okuduğum kitabın adı.
Kısaca açıklamak için Wikipedia'ya başvuralım:
"Ikigai (生 き 甲 斐) "varlık nedeni" anlamına gelen Japonca bir kavramdır. "Ikigai" kelimesi genellikle kişinin hayatındaki değer kaynağını veya hayatını değerli kılan şeyleri belirtmek için kullanılır. Türkçeye çevrildiğinde kelime kabaca "uğruna yaşadığınız şey" ya da "sabah uyanma sebebiniz" anlamına gelir."
Kitaptan öğrendiğim birkaç şeyi hemen paylaşayım :)
Hakanasa: Gelip geçici, anlık, kısa süren. Bahar aylarında kiraz ağaçlarının çiçeklendiği dönem "hakanasa"ya örnek veriliyor.
Hanami: Japon kiraz ağaçları çiçeklendiğinde ağacın altında yiyip içme ve o nefes kesici manzaranın tadını çıkarma geleneği
Haiku: 17 heceden oluşan Japon şiiri. Haikular özel bir manzarayı ya da olayı tasvir etmiyor. Aksine günlük hayattaki minik detaylara odaklanıyor: mesela cırcır böceklerinin ya da çekirgelerin sesi gibi.
Japonlar'ın gelip geçici, basit ama bir o kadar da güzel anlardan maksimum keyif almak için çeşitli gelenekleri var. Bizim yok mu? Bizim de var tabi. Bahar gelince biz de pikniğe gidiyoruz ama gölgesine sığındığımız ağacın, koynunda huzur aradığımız doğanın değerini biliyor muyuz? Orası tartışılır.
Anime izleyenler bilir Japon kültüründe yemek ve çay çok önemlidir. Japon çay seromonisi desem ne demek istediğim az çok anlaşılır sanırım. Hâl böyle olunca ikigai mantığını anlamak kolaylaşıyor. Neşelenmek için illa ki özel bir şey olmasını beklemeden her gün karşılaştığımız gelip geçici, basit ama güzel olan şeylerden, ince detaylardan keyif almaya odaklanmak gerekiyor. Böylece günlerimiz kendiliğinden mana kazanır diyebiliriz.
İkigai üzerine düşünmek bana iyi geliyor. Kendi hayatımın minik detaylarını irdeleyip aslında mutlu olunacak ne çok şey olduğunu görüyorum. Daha önce şurda ve şurda yazmışım. Şimdi daha geniş bir pencereden bakıyorum mevzuya ve her andan maksimum keyif almak için detaylıca düşünüyorum.
Neleri seviyorum; neler bana iyi geliyor; neyi, ne kadar yapabilirim?
- Dil öğrenmeyi, öğrendiğim dilleri kullanmayı, başka dillerde okuyup yazmayı, test çözmeyi seviyorum. İngilizce kitap okuyarak, dizi izleyerek ve ev halkı ile İngilizce konuşarak - artık Arya ile de İngilizce sohbet edebiliyoruz - bu keyfi her günüme bir parça katıyorum. Ama Almanca ve İspanyolca'yı neredeyse unutmak üzereyim. Temelleri hatırlıyorum ama kelime bilgim buhar olmak üzere. O zaman biraz da onları hayatıma dahil etmeliyim.
- İngilizce öğretmeni olarak görünürde sevdiğim bir şeyi yaparak geçimimi sağlıyorum. Yani görünüşte şanslı azınlıktanım ama işin aslı pek öyle değil maalesef. Okulda her günüm İngilizce öğrenmek istemeyen öğrencileri tam tersine ikna etmeye ve dirençlerini kırıp onlara bir şeyler öğretmeye çalışarak geçiyor. Oysa benim hayalim İngilizce öğrenmek isteyen ve öğrendiği en ufak şeyden bile keyif alan öğrencilerle canla başla çalışmak. Bunu sağlayamıyorum. BİLSEM'e geçebilirsem bu durumun değişeceğini düşünüyorum. İlk adımı attım, gerisi akışa güvenmek.
- Yazmayı çok seviyorum, yazmak bana çok iyi geliyor. Her gün yazmalıyım. Bir deftere, kağıda, tahtaya belki de aynalara, duvarlara...
- Yukarıdaki maddelerden anlaşılacağı üzerine bir şeyler öğrenmeyi, ders çalışmayı, not almayı, test çözmeyi seviyorum. Ruhum hep öğrenci ve hep aç :D Onu beslemek için yeni kaynaklar bulmalıyım. Daha doğrusu kaynak çok da ben doğru ilgi alanımı belirleyip o yönde ilerlemeliyim :)
- Çocuklarım hayallerimin bir çoğunu gerçekleştirememiş olmak beni mutsuz eden şeylerden biri. Bazıları artık kesinlikle yapamayacağım şeyler ama bazıları için hâlâ umut var. Umut olan mevzular üzerine yoğunlaşıp diğerlerinin yükünü omuzlarımdan atmak işleri kolaylaştırabilir.
- Doğayı, doğada olmayı çok seviyorum. Fıtık yüzünden çok hızlı yorulduğum ve sancılar hiç geçmediği için eskisi gibi doğa yürüyüşlerine katılamıyorum. Buna bir çare bulmalıyım. Düşüneyim bakalım.
- Güneşli günleri çok seviyorum ve güneşli günlerde dışarda olduğumda çok mutlu oluyorum. Ne güzel işte, bahar geldi, tam mutlu olunacak zaman dediğinizi duyar gibiyim ama Karadeniz'de bahar biraz dengesiz: 3 gün güneş varsa 4 gün yağmur var. Güneşli günleri yakalayınca bırakmamak gerek. Bazen tembellik edip evden burnumu çıkarmıyorum. Bu uyuşukluğu acilen terk etmem gerek.
- Güzel giyinmek, aynada kendimi beğenmek beni mutlu ediyor. Giysilerimi elden geçirip gardırobumu sadece sevdiğim, içinde kendimi iyi hissettiğim giysilerden oluşacak şekilde düzenlersem her güne gülümseyerek başlamak kolaylaşır. Giyimden bahsetmişken uzun zamandır merak ettiğim ve bugün öğrendiğim bir şeyi paylaşayım. İnternette hep karşıma çıkan cildinize, size en çok yakışan renkler neler uygulamasını yapmak istiyordum. Bugün yaptım. Benim renk paletim "deep/dark autumn" yani "derin/koyu sonbahar"mış. Tercih etmem gereken, tenime en uygun renkler şunlarmış:
Salı, Şubat 27, 2024
Violeta ve Küçük Mutluluklar
Sevgili Nurşen Öğretmenim, nâm-ı diğer Leylak Dalım, ameliyatım sonrası geçmiş olsun dileklerini kitap hediyesiyle taçlandırmıştı. O sırada okuduğum üç kitaplık seri biter bitmez başlamak için baş ucuma koymuştum. Sonunda başladım okumaya ve yarısına geldim bir çırpıda.
Kitabın adı Violeta. Yazarın dili oldukça akıcı; anlatılanlar hemen canlanıyor insanın gözünde ve devamında ne olacağını merakla bekleyerek okuyor insan. Kitaptaki karakterler kolayca gerçek birer kimliğe bürünüyor ve satırlar arasında nefes alıp yaşıyorlar gibi.
Kitabın başları İspanyol gribi dönemine rastlıyor. Salgın, ölümler, karantinalar, yasaklar... Çok tanıdık. Okurken Covid günlerine ışınlanmış gibi hissettim. Violeta'nın ve ailesinin serüvenini sanki içlerindeymişçesine okuyorum. .
Pazar, Şubat 25, 2024
Hafta Biterken...
Cuma günü çocukları kütüphaneye götürdüm. Giderken hafif endişeliydim: Acaba yaramazlık yaparlar mı, gürültü olur mu? Ama çocuklar harikaydılar. Bir kez bile uyarmam gerekmedi. Kütüphaneye üye oldular, satranç oynadılar, kitap seçip okudular ve çıkarken seçtikleri kitapları keydettirip ödünç aldılar. O kadar mutlu oldum ki anlatamam. İlk fırsatta tekrar gideceğiz.
Çarşamba, Ocak 24, 2024
Karanlık Orman
Karanlık Orman, Üç Cisim Problemi kitabı ile başlayan Dünyanın Geçmişi serisinin ikinci kitabı. İlk kez bir serinin ikinci kitabını bu kadar çok beğendim ve ilk kitap için yaptığım eleştiri fazla mıydı acaba diye düşünürken buldum kendimi. İkinci kitabı yazan adamla ilk kitabı yazan adam farklı kişiler gibi sanki. Neden ilk kitabı o kadar sıkıcı yazmış anlayamadım doğrusu. Sanırım ilk kitap gerçekten uzun ve sıkıcı bir "giriş" bölümü ve asıl aksiyon ikinci kitapta yani "gelişme" bölümünde başlıyor.
Kitap ağır bilim kurgu ve çok katmanlı. Uzaylı istilası öncesi dünyada yaşanan krizi anlatıyor. Uzaylıların dünyaya varması 450 yıl alacak ama bu süreçte dünya kendi içinde çatırdamaya başlıyor. Kitaptaki bilim kurgu öğelerini bir kenara bırakırsak alt metinde ciddi bir toplum ve ahlâk eleştirisi de var.
İlk kitap aşırı teknik bilgi içeriyor. Fiziğe merakınız varsa seversiniz ama yoksa baya sıkıcı. Okurken ya ben tam anlamadım hissiyatı oluşuyor yer yer. İkinci kitap daha kurgu odaklı, bilimsel mevzular daha anlaşılır bir dille anlatılmış, daha rahat okunuyor. Şu an %70'ini okudum ikinci kitabın; üçüncü kitaba geçmek için harıl harıl okuyorum. Bitirdiğimde seri ile ilgili son fikrim ne olacak çok merak ediyorum.
İkinci kitapla ilgili yapacağım tek eleştiri, ilk kitapta olan bir karakterin ikinci kitapta tekrar karşımıza çıkması ama konuşmasının, kullandığı kelimelerin ilk kitaptan farklı olması. İlk kitaptaki diyaloglarında asla kullanmadığı bir kelimeyi ikinci kitapta sürekli kullanıyor. Çeviriden kaynaklı olabilir bu problem diye düşündüm ama ilk iki kitabı aynı çevirmen çevirmiş. Karakter devamlılığı açısından beni rahatsız etti ama başkası için sorun olmayabilir.
Bilim kurgu seviyorsanız seriye bir şans vermelisiniz. Kitap fiyatları insanın gözümü korkutacak boyutlara geldi maalesef. Serinin tamamını almak isterseniz kargoyla beraber 1000 TL civarında bir meblağ tutuyor. Anna's Archive'da kitabın ücretsiz pdf hali mevcut. İnternetten indirip okuyabilirsiniz yazarken biraz utanıyor ve çekiniyorum ama insanların kitap okuma hakkı ekonomik koşullarla sınırlandırılmamalı. İdeal bir dünyada yaşıyor olsaydık, korsan yayınların önüne geçmek için her bireye kitap okuma bütçesi verilmesi lazım derdim ama o kadar naif kalamıyor insan mevcut düzenin içinde maalesef.
Pazar, Ocak 14, 2024
2024 Okunacaklar Listem
- Aeden ✔️
- Dünyanın Geçmişi Üçlemesi ✔️
- Pia - Arachnoid - Dura Mater serisi
- Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı
- Mutlu Olma Sanatı
- Ikigai - Giving every day meaning and joy ✔️
- İkigai - The Japanese Secret to Long and Happy Life
- Bir Ömür Nasıl Yaşanır ✔️
- Ben Kirke ✔️
- Dakikalar İçinde Mitoloji
- Dakikalar İçinde Avrupa Tarihi
- Gereksiz Bilgiler Rehberi
- Evliliğe Karşı
- Walden, and On the Duty of Civil Disobedience
- Uçuştan Uçuşa
- Rüyanın Öte Yakası
- Aylak Adam
- Kadın Beyni, Erkek Beyni ✔️
- On Buçuk Bölümde Dünya Tarihi
- Eski Dünya Seyahatnamesi
- Violeta ✔️
- Öğretmenin 55 Altın Kuralı ✔️
- Amok Koşucusu ✔️
- Kendine Ait Bir Oda ✔️
Cumartesi, Ocak 13, 2024
Bir Kelime: Nekahet ve İyi ki Kobo
Pazar, Mart 26, 2023
Hiç durmadan...
Cuma, Temmuz 29, 2022
"Lütfen Bitmesin!"ler vs. "Bitsin"ler ve Birazcık Özeleştiri
Son okuduğum üç kitaptan ikisi - Hayat Hanım ve Nietzsche Ağladığında - "Lütfen bitmesin!" diyerek okunanlar kategorisindeyken, bugün okuyup bitirdiğim Zweig'ın Satranç kitabı ise kesinlikle "Bitsin" kategorisinde.
Daha önce de Zweig okuyup pek sevmemiştim. Ama "Amok Koşucusu" ve "Satranç"ı okumadan Zweig hakkındaki son kararı vermemem gerektiğini söyleyen arkadaşlarım oldu.
"Satranç" uzun zamandır rafta okunmayı bekliyordu, hadi bir şans vereyim diyerek çantama atıp Arya ile denize geldim. Kitap bitti, Zweig hakkındaki fikirlerim değişmedi. Benim tarzım değil. Tam bu noktada bir öz eleştiri yapmam gerekiyor. Zweig'ın kurgusu tek bir kişi üzerine yoğunlaşıyor; yan karakterler, yan hikayeler yok denecek kadar zayıf. Benim hikayelerimde de durum böyle maalesef. Yani Zweig'ı beğenmeme sebeplerimden biri onun hikayelerinin de benimkiler gibi tek katmanlı oluşu.
Biraz daha açıklamam gerekirse; benim için bir romanda daha fazla karakter, daha fazla hikaye olmalı. Baş karakterlerin dışında hikaye yan karakterlerle ve onların hikayeleriyle zenginleştirilmeli. Okurken keşke ben de böyle yazabilsem demeliyim; yazara, hayal gücüne, yaratım becerisine hayran kalmalıyım.
Kendimde gördüğüm en büyük eksiklik çok karakterli ve çok katmanlı kurgular yazamamak ve aynı eksikliği Zweig'da da görünce istemsizce gıcık oluyorum. Kendimi Zweig ile kıyaslamıyorum. Sadece ister istemez Zweig'ın bundan çok daha iyi olması gerektiğini düşünüyorum. Tek bir kişiye, tek bir olaya odaklanmak onun kişisel tercihi olabilir. Ama bence bu tarz kurgular biraz yavan, biraz kısır kalıyor. Ben kendi öykülerimi yan hikayelerle zenginleştirmeyi, yeni katmanlar eklemeyi çok istiyorum ama henüz yapamıyorum ve öykü yazmaya ara verme sebebim de bu. Tek karakterli, tek boyutlu öyküler yazmaktan sıkıldım. Zweig konusundaki acımasızlığım da buradan geliyor sanırım.
Zwieg için düşündüklerime rağmen Amok Koşucusu'nu da okuyacağım çünkü o kadar sevilesi/beğenilesi ne var acaba diye merak ediyorum. Belki okusam da göremeyeceğim ama en azından denemiş olurum.
Bu aralar okuyacak bir şeyler arıyorsanız Hayat Hanım'dan sonra Nietzsche Ağladığında'yı önerebilirim. Çok sevdiğim bazı kısımları aşağıya bırakıyorum. (Evet, altını çize çize, üstünde düşüne düşüne okudum :)
Hayat, sen bambaşka planlar yaparken başına gelenlermiş gerçekten...
Bu akşam bir elimde kitabım, bir elimde sıcak çikolata ile tam kendi kendime "Huzur bu işte" derken telefon çaldı ve kardeşim ağla...
-
Ay saçı burma Uzakta durma Gel ay sevgilim Boynunu burma Dağda duman yeri var Kaşta keman yeri var Yarim benden incinmiş ...
-
"Çok güçlüsün. Ben olsam onca şeye dayanamazdım." O kadar çok duydum ki bu cümleleri... Değilim! Dayanmamak gibi bi...
-
Bir önceki yazımda bahsetmiştim mutfak aşkıma geri döndüğümden. Epeydir uzak kalınca hamburger yapmak için düştüm netteki tariflerin peşine ...