30 Aralık 2018 Pazar

Okudum: Hava - Uyumsuz Defne Kaman'ın Maceraları (Buket Uzuner)



Adı: Hava - Uyumsuz Defne Kaman'ın Maceraları
Yazar: Buket Uzuner
Sayfa: 327
Fiyat: 15,5 tl

Buket Uzuner'in tabiat serisi devam ediyor. Toprak'ı okuyalı 2 yıl olmuş neredeyse o yüzden konuyu biraz unutsam da Hava kitabında eskileri anan pek çok yer var. Unuttuklarımızı da hatırlatıyor manayla.
İlk iki kitaptan akışı az çok biliyoruz. Bir olay olacak, Defne kaybolacak, onun yerine bir hayvan gelecek ve olaylar gelişecek. Hava kitabından da böyle bir seyir bekliyordum ama biraz farklı gelişiyor bu sefer.
Defne gazetede nükleer santrallerin doğaya etkisi konusunda duyarlı bir yazı yazmış ve bu yazı aslında kimseye dokunmasa da birileri ona dava açmıştır. Dava Kayseri'de görülecektir, bu yüzden Defne ve ailesi -alıştığımız ekip- toplaşıp Kayseri'ye giderler. Bilerek erken giderler ki çevreyi gezip tanısınlar.
Kitap Defne'nin rüyasıyla başlıyor. O kısımda biraz bocaladım. O rüyayı görmese de olurmuş ama rüyadaki iki memur tipi kitap boyunca karşımıza çıkacak ve sırrını çözemeyeceğiz. Zaten pek çok şeyin sırrını çözemeyeceğiz.
Kayseri'de gezip tozarken kitap epey ilerliyor ve Defne uzun süre kaybolmuyor. Sonra bir gece rüyasında Kartal görüyor ve sonra ortalık birazcık karışıyor. Zira aynı rüyayı Umay Nine de görmüş. Bu kitapta Umay Nine epey yaşlanmış, yorgun, acaba ölecek mi diye korktum. Defne'nin Kam olacak yeğeni Ayperi'de var hikayede, ne de olsa büyüyor. Defne'nin onu yetiştirmesi gerek.
Defne'nin mahkemesi bir şekilde ertelenecek ve Defne dinlenmek için odasına çekilecek ve işte orada kaybolacak. Peribacalarının orada bir kartal çıkacak ortaya. Ama bu sefer işler biraz farklı gelişecek..

Açıkçası doyamadım, keşke daha uzun olsaydı Hava kitabı. Doya doya okusaydık..

29 Aralık 2018 Cumartesi

Flormar Oje 377





Flormar Oje 377

Böyle cafcaflı renk daha görmedim elimde :)
Çok tatlı bir tonu var ojenin. Kırmızı-pembe arası, adını koyamadım. Nar çiçeğine benzettiler ama değil. Güneş ışığında daha canlı duruyor tabii ki.
Tek katta renk verse de uçlardan aşınıyor, ertesi güne çıkarmak gerek..

25 Aralık 2018 Salı

Golden Rose Color Expert Oje 43




Golden Rose  Color Expert Oje 43

Rengine bayıldım. Fotoğrafta tam göstermiyor kendini ama biraz turkuaza benzeyen güzel bir renk. Çift katta daha net oluyor. Yalnız fırçasını sevmedim, fazla geniş ve yassı. Bozuyor sürerken.

13 Aralık 2018 Perşembe

Avon ColorTrend Hello! Ultimate Lashes Volume Mascara Siyah



Avon ColorTrend Hello! Ultimate Lashes Volume Mascara Siyah 10 ml.

Avon'un Shock isimli maskaralarıyla aynı fırçaya sahip,  zaten dışı da benziyor. Buna başka ad vermişler sadece. Fiyatını hatırlamıyorum ama çok değildi 10-15 tl arası.
2-3 katta güzel duruyor, tabi kurudukça etkisi de azalır ama şimdilerde iyi, memnunum. Dökülme yapmıyor, silerken de çabuk çıkıyor.
Bir daha alır mıyım, herhalde almam. Milyonlarca maskara varken etrafta..

26 Kasım 2018 Pazartesi

Okudum: Hayat Oyunu Serisi - Oyun Ustası, Oyun Bozan, Hayat Oyunu (James Dashner)



Adı: Oyun Ustası
Yazar: James Dashner
Orj. Adı: The Eye of Minds
Sayfa: 304
Fiyat: 16 tl

Labirent serisinin yazarından, güzel olacağını umarak aldım. İlk kitap fena değil şimdilik, diğerlerinde olay nasıl ilerleyecek merak ediyorum.

Sanal ortam üzerinden oynanan bir oyun var, adı Sanal Ağ. Kişiler gerçek yaşamlarında bu oyun için üretilmiş tabutlara girip oyuna bu şekilde bağlanıyorlar. Oyunun içinde yaşadıkları her şey bu tabut tarafından onlara hissettiriliyor. Olur da oyunda ölen olursa, hop tabutuna geri dönüyor ve biraz dinlenip tekrar oyuna girebiliyorlar.
Oyun deyince sanki levelleri olan yarışma tadında bir oyunmuş gibi geliyor akla ama değil, son derece gerçek bir dünya kurulmuş, oyun içinde oyunlar var, hatta oyundan hiç çıkmayanlar. Normal sokaklarda bile dolaşıp yemek yiyebiliyorlar mesela ve kimse kimseyi tanımıyor. Eğer programlamadan anlıyorlarsa, gözlerini biraz kapatıp, kodlarda oynamalar yapıp oyun içinde ufak tefek hileler ve değişiklikler yapılabiliyor ayrıca.
Buraya kadar hoş bir düzen var ama zaman içinde bazı oyuncular nam salıyor. Önemli oyunculardan biri hiç hesapta yokken kayboluyor, Kaine ise diğer oyunların ve de gerçek dünyanın kabusu olmaya çalışıyor.
Sıradan bir oyuncu olan Michael'a, Kaine'i bulma görevi veriliyor ajanlar tarafından. Onu bulmasını istiyorlar ama Kaine kolay bulunacak biri değil. Adamın korkunç tuzakları var ve her şeyi duyup görebiliyor. Michael ve 2 arkadaşı oyun içinde belli kimselere ulaşıp ipuçları toplayarak Kaine'in peşine düşecek ve ölmemeye çalışacaklar. Gittikleri yol daha önce gezdikleri yerlerden çok farklı olacak ve korkunç deneyimler yaşayacaklar.

Kitap ilginç bir yerde bitti. Kaine bulundu evet, ama şaşırtıcı olan bu değildi. Kaine'nin amacı ve bundan sonrası..




Adı: Oyun Bozan
Yazar: James Dashner
Orj. Adı: The Rule of Thoughts
Sayfa: 318
Fiyat: 16 tl

Kitap ilginç bir şekilde başlıyor. Michael son anda oyundan uyanıyor ve her zamanki gibi tabuttan çıkıyor. Bu sefer oyunda çok uzun süre kaldığı için sersem durumda ama bastığı halısı çok farklı geliyor. Sonra odası, sonra ev. Hiçbiri ona ait değil. Hatta aynada gördüğü kendisi bile yabancı.
Sonra anlıyor ki Kaine onu bir başkasının bedenine aktarmış, Jackson adında sıradan birine. O çocuğun zihnine ne olmuş bilemiyoruz ama o artık Michael ve daha da tuhaf olanı Michael aslında hiç insan olmadığını öğreniyor. O aslında üç-beş kod satırından ibaret bir deneymiş, bir Tanjant. Kaine'nin asıl amacı da gerçek bedenlere kendi ürettiği programları yüklemekmiş. Michael ilk denekmiş ve başarılı da olmuş. Devamı da geliyor tabii ki..
Michael'ın tüm bunları öğrenmesi bir anda olmuyor ve geçmişinin tamamen gerçek dışı olmasının nasıl bir şey olduğunu derinden hissediyor. Kitap bitene kadar ailesini, bakıcısı Helga'yı hep özlüyor. Onların gerçek olmadığına inanamıyor. Yazar buradaki duyguları güzel aktarıyor, ben bile üzüldüm Michael'ın düştüğü duruma.
Neyse ki bir süre sonra Sarah ve Bryson'ı buluyor ama başları dertten hiç kurtulmuyor. Ajan Weber bu üçlünün peşini bırakır mı, onlara yine görevler veriyor. Sanal Ağ'a yine dalıyorlar ama bu sefer kurallar tamamen farklı. Denizde yüzen kodlar, aniden yok olan Geçitler, Kaine'nin bitmeyen kovalamacası.. Ara sıra oyundan çıkıp durum değerlendirmesi yapıyorlar ve son kez oyuna girdiklerinde Michael'ın çok merak ettiği Derin Hayatdamarı'na dalıyorlar. Orasının gerçek yaşamdan farkı yok, bu yüzden Michael başta kendini insan gibi hissetmişti, Kaine onu Derin Hayatdamarı'nda yaratmıştı ve gerçek dünya gibi algılamasını sağlamıştı. Şimdi ise üç arkadaş oradalar ve Kaine'nin gizlendiği yeri yok etmeye çalışacaklar. Ama bilmedikleri bir şey var. Orası aslında gerçekten Sanal Ağ'ın içinde bir alan mı, yoksa gerçek dünya mı? Oyunu gerçek yaşamdan nasıl ayırırız? Tabuttan her çıktıklarında gerçek dünyada mı buluyorlar kendilerini?

Bunlar hep deli sorular..

*Konu beni sıkmaya başladı, Labirent serisi de böyle güzel başlayıp sıkıcı ilerlemişti. Bu seride de aynısı olursa yazarın diğer kitaplarını almayacağım.




Adı: Hayat Oyunu
Yazar: James Dashner
Orj. Adı: The Game of Lives
Sayfa: 317
Fiyat: 16 tl

Serinin son kitabı. Diğerlerine göre daha sıkıcı olanı diyebilirim. Artık hep bilindik şeyler. Kaine gene bir şeyler yapıyor, Michael ve ekibi dünyayı kurtarmaya çalışıyor. Sürekli kodlarla oynuyorlar, sürekli sanal ağa dalıyorlar. Arada Kaine'in iyi niyetli olduğunu düşünüp Ajan Weber'e düşman oluyorlar sonra bir şeyler değişiyor ve hop tam zıttı fikirlere bürünüyorlar.

Okurken yoruldum, beynim ağrıdı artık şu çocukların kodlarla oynayıp durmasından. Kötülerin neden kötü olduğunu tam anlayamazken iyi karakterlerden ölümler olması ayrıca üzdü. Sonu da harika değil, Michael bedenini aldığı çocuğa geri veriyor hayatını. Kendisi de yaşadığı yere çok benzer bir yerde iki-üç kod satırından ibaret sanal hayatını sürdürmeye devam ediyor. Tabi en sevdiğinin dağılan bilincini toplarlamaya çalışarak..

Fazlasıyla uzatılmış bir seri olduğunu düşünüyorum. Konu güzel belki ama oku oku aynı şeyler. Bir kitapta da anlatılıp bitirilebilirmiş. Boş yere yorulduğumu hissediyorum.

*Kitap kapaklarını beğendim, konuya uygun ve güzel olmuşlar. Kutu da güzel..



4 Kasım 2018 Pazar

Okudum: Korsan Kızlar (İsmet Bertan)



Adı: Korsan Kızlar
Yazar: İsmet Bertan
Sayfa: 308

Arada çocuk kitapları da okumak lazım. Kütüphanede İsmet Bertan'ın kitaplarını yan yana görünce birini çekip aldım. Diğerlerini de zamanla okumayı düşünüyorum.

Kitap çocuklar için olduğu için konu pek yoğun değil. Piri Reisin orta yaşlarda olduğu dönemde geçiyor. Muğla-Antalya taraflarında korsanlar bir gemi batırıp içindekileri kaçırıyorlar. Köle olarak satmak için. Kaçırılanlardan birinin 3 kızı var. Kızlar öyle pamuk prenses kızları değil, baya eli silah tutan cesur kızlar. Batırılan geminin tamir olmuş halini kıyıda görünce sahibini arayıp buluyorlar ve ne tesadüftür ki o kişinin de ailesini kaçırmışlar. Hepsi kafa kafaya verip ailelerini aramaya başlıyorlar. Ama bir adada kendileri de saldırıya uğrayıp köle olarak satılma durumuna düşüyorlar. Tam kaçarlarken Piri Reis ve arkadaşlarının eline düşüyorlar. Sonra olaylar gelişiyor :)

Çocuklar zevkle okur mu bilmem ama ben yer yer gülümsedim, konuşmalar-tepkiler çok içten. Gezdikleri yerlerin isimleri yabancı ama kitabın arkasında bu tarz yer isimleri için mini bir sözlük yapılmış. O sözlüğü, denizcilik terimleri için de genişletseler çok iyi olurmuş. Çünkü çocukların çok da anlayamayacağı kelimelerle anlatılıyor olay. Bu tarz birkaç kitap okunsa aşinalık olur ama ilk kez denk gelene garip gelebilir tüm o adlar.

22 Ekim 2018 Pazartesi

Okudum: İstanbul Üç Şehrin Hikayesi (Bettany Hughes)



Adı: İstanbul Üç Şehrin Hikayesi
Yazar: Bettany Hughes
Orj Adı: Istanbul
Sayfa: 746 (+77 kaynakça)
Fiyat: 29 tl

Ne zamandır bakıp bakıp alamadığım kitaptı kendisi. Güzel bir indirimde denk getirdim neyse ki.
Söylemeliyim ki bu bir tarih kitabı. Roman gibi değil ama bildiğimiz sıkıcı ders kitapları gibi de değil. Ben 3 haftada bitirebildim ama vakit olsaydı daha kısa sürede de bitebilirdi tabii.

Başları biraz sıkıcı. İstanbul'un Byzantion olduğu zamanlar mesela. Olaylar çok uzak geliyor, isimler çoğu zaman Yunanca. Pek gözümüzde canlanmıyor. O zamanın İstanbul'undan eser olmayınca hayal alemi gibi geliyor insana.. (Bu kısımlar bana Ahmet Ümit'in İstanbul Hatırası'ndan tanıdık geldi biraz.)
1453 yılına kadar böyle yabancı film tadında akıyor olaylar. Fetihten sonra daha tanıdık olmaya başlıyor. Osmanlı yönetimi, diğer yönetimlerle ilişkiler, değişen padişahlar.. Sonra hüzünlü bir gerileme ve savaşlar. Ama tam olarak günümüze kadar getirmiyor. Atatürk'ün ilk Cumhurbaşkanı olduğu zamanlarda bitiriyor kitabı.
Günümüz İstanbul'undan kitap boyunca ara ara bahsediyor aslında. Kazılarda yapılan keşifler veya günümüzde değinen bir nokta veya dipnot şeklinde.  Kimi zaman yeriyor, kimi zaman da övüyor. Tam olarak bayıldığımı söyleyemem bu esere ama beğendim. Yazar anlatığı pek çok yeri gidip görmüş. Yaşayarak anlatışının sebebi bu olmalı. Dilini sevdim diyebilirim.

Başlıktaki 'üç şehir' ifadesine gelince: Eskinin Byzantion'u, bir zamanların Konstantinapolis'i ve günümüz İstanbul'u. Aslında bu şehrin bir çok ismi var. Ama yazar bu üçünü daha çok sevmiş olmalı.

*Tarih kitabı olduğu için kaynakça epey uzun. Kaynakçaya bakma lüzumu görmeyenler için de bol bol dipnot var. Kimi zaman sayfanın yarısını kaplayacak şekilde hem de :)

Ayrıca kapak tasarımını çok beğendim. Mavinin en güzel tonları. Kalınlığı da tabiri caizse tuğla gibi.



2 Ekim 2018 Salı

Okudum: Limit Yok (Alan Glynn)



Adı: Limit Yok
Yazar: Alan Glynn
Sayfa: 371

Bu kitabı alalı epey zaman oldu, o yüzden fiyatını hiç hatırlamıyorum. Arka kapağını okuyunca ilginç bir kurgu olduğunu düşünerek heyecanlanmıştım. Ama biraz vasat geldi bana. Olaylar tahmin ettiğim yönde gitmedi. Biraz da bu yüzden sıkılarak okudum. Sonunu da merak ettiğim için bırakamadım.

Eddie sıradan bir hayat yaşayan sıradan biri. Bir yayınevine yazarlık yapıyor ve hayatı öylesine yaşıyor. Bir gün kayınbiraderi ona bir hap veriyor ve Eddie'nin beyni zehir gibi çalışmaya başlıyor. Ama etkisi geçiçi bir hapmış. (Ben burada hayal kırıklığına uğradım. Sanki böyle 'Lucy' filmi gibi ummuştum. Neyse) Etkisi geçince kayınbiraderine tekrar uğruyor ve olaylar ters gidiyor. Adamı öldürüyorlar ama evdeki hap stoğunu Eddie buluyor ve kontrolsüzce başlıyor hapları yutmaya.

Beyni vızır vızır işlerken kendini borsaya veriyor ve aldığı her hisse yükseliyor, deli para kazanıyor. Ama daha çok kazanmak için bir tefeciye borçlanıyor ve o adam da Eddie'nin başına çok dert açacak. Bu sıralarda eski karısı Eddie'yi bu ilaç için uyarıyor. Daha önce kullanıp da ölenler olmuş, onları anlatıyor. Eddie haplara ara verince vücudu kötü tepkiler vermeye başlıyor. Sonrasında daha fazla doz alıyor. Stoğunu hızla tüketirken büyük şirket sahipleriyle ilişkileri artıyor ve büyük anlaşmalara girişiyor. İşler ters gittiğinde hapları bitiyor ve öleceğini bilerek kaçıyor oralardan.
Son satırlarını yazıp da ölürken, üzüldüm Eddie'ye. Yazar ben olsaydım, o karaktere bir kıyak geçerdim, en azından öldürmezdim.

Neyse, bu da böyle acıklı bir hikaye işte. Biraz açgözlülük, biraz umursamazlık, biraz dikkatsizlik vs.

*Filmini de izledim. Kitaba oldukça benzetmişler ama daha tatlı bir son ayarlanmış. Öyle daha keyifli olmuş bence.

21 Eylül 2018 Cuma

Okudum: Silmarillion (J.R.R. Tolkien)



Adı: Silmarillion
Yazar: J.R.R. Tolkien
Orj. Adı: The Silmarillion
Sayfa: 381

Kütüphanede denk geldim kendisine. Çok eski bir basımmış, 2001. Neredeyse Yüzüklerin Efendisi filmlerinin çıktığı zamanlarda basılmış. Şimdiki basımları 600 sayfa, sonradan bölümler eklenmiş sanırım. Ben sadece Silmarillion hikayesini okumuş oldum. Denk geldiğimde uzun versiyonuna da bir göz atacağım.

Kitap bir roman değil. Bir tarih kitabı gibi. Tamamen kurgu olsa da tarihsel bir anlatım var. Orta Dünya'nın taa en başından başlıyor. Herşey Eru ile başladı. Ona tanrı demeyelim, bu bir inanç sistemi değil, kudretli bir varlık diyelim. Eru kendinden daha az güçlü varlıklar yapıyor ve onlar da şarkı söylüyorlar. Şarkıda Dünyanın yani Arda'nın oluşumu ve üzerindeki canlılar beliriyor (görüntü olarak). Sonra şarkıyı söyleyen varlıklardan bir kısmı Arda'ya iniyor ve oradaki hayatı oluşturmaya başlıyorlar.

Cücelerin doğuşu ilginç. Onları yaratan varlık, aslında Eru'nun Elf tasvirinden esinleniyor. Henüz Elfler gelmedi ve o dayanamayıp Cüceleri yaratıyor. Eru ona çok kızsa da Cüceleri yok etmiyor, sadece belli bir süre uyutuyor. Elflerden sonra onlar da Dünyada yaşamaya başlıyorlar. Ama yeraltlarını tercih ediyorlar ve Elfleri pek sevmiyorlar.

Elfler pek çok soya bölünüyor. Kendi aralarında ve kötülerle pek çok savaş veriyorlar. Aslında ölümsüz değiller sadece hayatları çook uzun. Biri gelip öldürmezse yüzyıllarca yaşıyorlar. Orta Dünyadaki kötülüğün kaynağı, Melkor. Eru'nun yarattığı ilk varlıklardan kendisi. Çok kötü niyetli ve kendi gibi beter canlılar yaratıp duruyor Dünyada. Sauron da onun felaketlerinden biri mesela. Kitapta Sauron'a çok değinilmiyor ama kötülüğünden bahsediliyor.

Çağlar sürüp giderken zayıf ırk, İnsanlar da Dünyada yaratılıyorlar ve zaman zaman Elflerle bir araya geliyorlar. Hatta Elf-İnsan karışımı soylar bile oluşuyor. Mesela Elrond öyle bir soydan geliyor. Burada tanıyabileceğimiz bir Elf daha var. Galadriel. Kendisi Çok eski Elflerden. Genelde keder içinde ve savaşlara aktif katılmıyor. Yine de onu okurken, eski bir arkadaşa rastlamış gibi sevindim. Orta Dünyanın eski halkları çok yabancı geldi de bana.

Orklar da Elfler geldikten sonra türüyorlar. Kötülüğün başı, göç eden yalnız Elfleri yakalayıp onlara eziyet edip, Orklara çeviriyor hepsini. Orklar için 'Elftiler eskiden' demişti birisi, muhtemelen filmde. Doğruymuş.

Gelelim kitaba adını veren Silmarillere. Elf soylarından bir büyük zat, bir gün çok değerli 3 mücevher oluşturuyor. Bunlar parlak taşlar ama sadece taş değiller. Bir çeşit canlı onlar da ama konuşmuyorlar ve kendi güçleri var. Silmariller çok değerli, her duyan onları elde etmek istiyor. Kötülüğün başı Melkor bile onun peşinde. Silmariller zamanla pek çok kez el değiştirecekler. Her defasında lanetlenecekler. Onların uğrunda pek çok can verilecek. Sonra yaratıldıkları yere geri dönecekler. Ateşe, havaya ve suya..

Kitap buralarda bitiyor. Hobbitlerden ve Yüzüklerden hiç bahsedilmedi. Merak ediyorum onların da ortaya çıkışlarını.

*Bir de tanıdık bir karakter daha var bu kitapta. Balroglar. Kadim dehşetler. Moria Madenlerinde bunlardan biriyle tanışmıştık. Sevimsizler..
**Kitap biraz sıkıcı evet. Neredeyse on gün süründü elimde. Ama bırakmadım. Çoğu ismi ve olayı aklımda tutamasam da genel hatlarıyla hikaye böyle gelişiyor işte.

16 Eylül 2018 Pazar

Avon Elmalı Banyo Köpüğü


Avon Apple Crumble Bubble Bath 500 ml.

Trendyol'daki Avon butiğinden almıştım kendisini. Yani koklamadan aldım. Kapağı açıp koklayınca güzel geliyor. Yeşil elma kokusu var. Oldukça da yoğun. Ama kullanırken koku biraz bayıyor. Sanki çürüyen elma gibi oluyor. Onun dışında güzel köpürüyor. Bir daha alır mıyım, hayır.
8 tl idi.

12 Eylül 2018 Çarşamba

Okudum: Nasihatler Kitabı (Yunus Emre)



Adı: Nasihatler Kitabı
Hazırlayan: Doç. Dr. Ziya AVŞAR
Sayfa: 144

Bunu bir arkadaşım vermişti. Çok güzel hazırlanmış. Cildi bile çok kaliteli. İçinde her sayfada farklı renk ve desenler var, aslında biraz sıkıcı gelecek okumayı en azından görüntü olarak yumuşatıyor diyebilirim.
Nasihatler ise biraz eski dilde. Altlarında, bilmediğimiz/bilemeyeceğimiz kelimeler için açıklamalar yapılmış. O güzeldi.
İçi bölümlere ayrılmış. Kibir, öfke, sabır gibi. Bunlarla ilgili deyişler, öğütler var. Çizimler de anlatılanlara göre yapılmış, sevdim..

Örnek 2 sayfa:



10 Eylül 2018 Pazartesi

Okudum: Nun Masalları (Nazan Bekiroğlu)



Adı: Nun Masalları
Yazar: Nazan Bekiroğlu
Sayfa: 158

Nazan Bekiroğlu'nun Nar Ağacı'nı okuyup çok beğenmiştim. Ona dayanarak diğer kitaplarına da bir şans vereyim dedim. Kütüphanede de Nun Masalları elime geçti. İlginç olacağını düşünerek aldım, lakin beğenmedim.
Masal kitabı gibi değil, daha çok yazarın kendi kendine konuşması gibi. İçinde birkaç hikaye var. Okurken tam o kişiye kaptırıyoruz kendimizi, sonra ne olduğunu anlamadan başka kişiye geçiyor. Her kişi içsel konuşmalarını çılgınca yapıyor. Hatta ipin ucunu kaçıranlar bile var.

Bu tarzı da seven eminim vardır, o yüzden çok kötülemeyeyim ama beni çekmedi bu kitap..

*Neden Nun Masalları denmiş, tam çözemedim ama bir hikayede Nigar hanıma sesleniyor, oralarda nun ifadesi geçiyordu.

Avon Naturals Pırıltılı Vücut Losyonu Vanilya ve Tarçınlı



Avon Naturals Pırıltılı Vücut Losyonu Vanilya ve Tarçınlı 150 ml.

Bu kremi alalı epey oldu ama yeni kullanmaya başladım ve kokusuna bayıldım. Vanilyaya zaten dayanamıyorum, tarçını da koymuşlar yanına, yiyecek gibi kokluyorum :)
Bunun dışında, sürünce küçük küçük pırıltılar kalıyor, ama fotoğrafta çıkmadığı için çekemedim. Krem olarak nasıl? Orta halli.

Sanırım 4-5 tl civarıydı..

1 Eylül 2018 Cumartesi

Okudum: İnsan Neyle Yaşar? (Tolstoy)



Adı: İnsan Neyle Yaşar?
Orj. Adı: What Men Live By And Other Tales
Sayfa: 92
Yazar: Tolstoy

Büyük bir kitap alışverişinin yanında hediye gelmişti kendisi. Daha doğrusu birkaç kitap arasından birini seçmem gerekiyormuş, bunu seçtim. Hangi siteden olduğunu hatırlayamadım şimdi. Genelde bu kadar ince kitaplar almam, hemen bitiveriyorlar. Uzun hikaye seviyorum ben. Neyse.

İçinde 3 öykü var. Birisi çok kısa. İlk öykünün sorusu kitaba adını vermiş. İyilik, yardımseverlik, sevgi, inanç gibi konuları işliyor. Sorunun cevabını da söyleyeyim: Sevgi.
Son öyküde de biraz açgözlülük işlenmiş. Fazla uzatmış onu Tolstoy, bence.

Kitap kısa olunca, hakkında söylenecek pek bir şey de olmuyor haliyle..

25 Ağustos 2018 Cumartesi

Okudum: Endgame Çağrı - Gök Anahtarı - Oyun Kuralları (James Frey, Nils Johnson-Shelton)



Adı: Endgame - Çağrı
Orj. Adı: Endgame - The Calling
Yazarlar: James Frey, Nils Johnson-Shelton
Sayfa: 534
Fiyat: 7,5 tl

Endgame serisine ne zamandır başlamak istiyordum. Aslında konusu hakkında hiçbir fikrim yoktu, arka ve iç kapak tanıtım yazıları da biraz fazla basit kaçtığından almayı hep erteledim. Bir gün kırtasiyede 10 liraya görünce de dayanamadım. Kasada bir indirim daha görüp 7,5 a düştü, sırıta sırıta çıktım dükkandan :D Kitap kötü de çıksa pişman olmayacaktım. Ama kitap baya iyi çıktı.

Karakter olarak kalabalık bir anlatım var. Olay 12 kişiyle başlıyor. Daha doğrusu Dünya'ya 12 meteor düşüyor. Her meteorda o 12 kişiyi ilgilendiren özel taşlar var. Aslında bu meteor olayı bir Çağrı. Taşını alan kişi toplanma yerine gidiyor. Dünya'nın her köşesinden her milletten karma bir topluluk oluşuyor ve Endgame denen, Dünya'nın sonunu ya da yeniden başlangıcını temsil eden savaş başlıyor. Bu kısımlar biraz Açlık Oyunlarına benziyor, zira toplantı bittiği andan itibaren birkaç temsilci kıyıma uğruyor. Diğerleri de kendilerine verilen ipuçlarının peşine düşüyorlar.
Arada ittifak kuranlar da oluyor ama bu oyunun bir kazananı olmak zorunda. Yani her ittifak son bulacak.
Neden 12 olduğuna gelince, burada işin kurgusal boyutu başlıyor. İnsanlığı yaratan tanrılar, onları 12 soya bölmüşler. Her biri 20 yaşına gelene kadar acımasızca eğitilmiş ve Endgame oyununa hazırlanmış. (20'sini geçenler oyuna katılamayacak dolayısıyla bu biraz ergen kitabı oluyor ama kesinlikle sıkıcı değil. Sadece isimler ve soy isimler kafa karıştırıyor. Sadece isimleri okumak daha kolayıma geldi.) Yüzyıllarca çocuklarını eğitmişler ve normal insanların arasında sırlarını saklayarak yaşamışlar. Çağrı gününü bekleyerek..
Oyunun kazananı, kendi soyundan gelenleri ve sevdiklerini kurtaracakmış, geriye kalan tüm insanları öldürerek. Dünya'nın varoluşundan beri yok olan medeniyetler hep bu savaşlar sonucuymuş. Bunun sonsuz bir döngü olduğunu anlayanlar ya delirmiş ya da oyunda pasif kalmayı seçmişler. Tanrılar tarafından engellenenler de oluyor son Endgame oyununda. Kitabın sonunda, Tanrıların istediği anahtar bulunuyor ve öbür kitabı merak ediyoruz..

Biraz dağınık anlattım ama kitabın akışı da böyle, biraz gizemli ve çok sürükleyici. 2 günde bitirdim, daha doğrusu yedim :)

*Kapaktaki garip simge neymiş? Bölüm başlarında, o bölümün ana karakterlerinin adı yazıyor ve hepsinin farklı bir simgesini gösteriyor. Dikkat etmeyince fark edilmiyor pek. Bu sembol de Çağrı toplantısını yapan Tanrının sembolüymüş. Aslında her şeyi o başlattı evet.
**Bölüm aralarındaki resimlere, görsellere bir anlam veremedim. Çoğunda fayans desenleri var, arada konuyla ilgili şeyler koymuşlar ama biraz gereksiz geldi bana. Onları çıkarsak belki bi 20-30 sayfa hafiflerdi kitap.
*** Kitapta karakterler ipuçları sebebiyle gezerken Türkiye'ye de uğruyorlar. Göbeklitepe için. Kendi ülkesini okurken bir değişik oluyor insan nedense, yabancı bir kitapta..




Adı: Endgame - Gök Anahtarı
Orj. Adı: Endgame - Sky Key
Yazarlar: James Frey, Nils Johnson-Shelton
Sayfa: 544
Fiyat: 20 tl

Tanrıların müdahalesiyle Dünya Anahtarı bulunmuştu. Hem de Endgame'e ve neredeyse tüm düzene isyan eden bir soyun oyuncusu tarafından: Sarah. Aslında Sarah bile bilmiyor soyunun eskiden nelere karıştığını. Neyse, anahtarın bulunması bir sonraki evreyi tetikliyor. O evre de, Dünya'ya bir göktaşının çarpması. Kısacası yıkım. Taşa da Abaddon adını veriyorlar ve tüm dünya halkı bu oyunu öğreniyor. Hatta oyuncuları da öğrenecekler. İçlerinden biri, hepsini ifşa edecek.

Dünya Anahtarı küçük bir taştı, onun gök anahtarıyla birleşmesi gerekiyormuş. Son evreye ancak o şekilde geçilebilirmiş. Gök Anahtarı maalesef ufak bir taş değil, bir canlı, bir insan. Bu birleşmeye çoğu oyuncu karşı çıkıyor, oyunun bitmesini/durmasını istiyorlar. Bunun için de o canlının öldürülmesi gerek, ama o kadar kolay olmuyor işler.

Diğer taraftan, oyunlara başından beri karşı çıkan oyuncu, adı Hilal, başka bir şeyin peşinde. Daha doğrusu oyunu sona erdirecek başka bir çözümün peşinde. Dünyadaki şeytanı bulup öldürmeye çalışıyor. Zamanın başından beri insanların arasında dolaşan ve sadece kötülük yayan şeytanın adı Enki. Ve ne tuhaftır, kumarhanelerin başkentinde kendisi. Hilal'in onu öldürmesi de epey ilginç oluyor. Zira kendisi çok eski bir silahı kullanacak. Yılana dönüşen asaları. Sonra bu yılanlar kapaktaki simgeye dönüşecekler..

Kitap epey heyecanlı. Gök anahtarının bulunmasının önüne geçilemiyor maalesef. Yoksa oyunlar durur, tanrıların da canı çok sıkılırdı.

*Oyuncuların yaşları 20'nin altında ama hepsinin aldığı eğitim ve sergiledikleri yüksek performanslar, onları 35'indeki ajanlar gibi gösteriyor. Gözümde canlanan ergen tipine uymuyor davranışları.
**Bölüm aralarındaki tuhaf fotoğraflar bu kitapta da devam ediyor. Çözemedim, hala boya israfı olduğunu düşünüyorum.




Adı: Endgame - Oyun Kuralları
Orj. Adı: Endgame - Rules of the Game
Yazarlar: James Frey, Nils Johnson-Shelton
Sayfa: 393
Fiyat: 20 tl

Oyun tüm acımasızlığıyla devam ediyor.
Shari'nin kızı küçük Alice, Gök Anahtarıymış. Bu anlaşılınca tüm oyuncular küçük kızı ele geçirmek için uğraşıyorlar. Kimisi onu öldürmek için, kimisi onu yarışmayı kazanmak için istiyor. Öldürmek isteyenlerin bir kısmı aslında küçük kıza kıyamayacak ve bu yüzden oyunun kaderi biraz değişecek.

Güneş anahtarını bulunca oyun bitmiş olacak ama uzun süre kimse bu anahtarı bulamıyor. Neye benzediğini bilmiyorlar, sadece bulunabileceği yerleri tahmin ediyorlar. Tabi koşturmacanın ortasında Abaddon dedikleri devasa meteor, Dünya'ya çarpacak. Maalesef. Ama her yer etkilenmeyecek. Sadece gökyüzü kararacak bulutlardan.

Oyunu iptal edecek bir hamle keşfedecekler: Oyunu başlatan uzaylı yaratığı öldürmek. Hem de onun silahıyla. Ama silahı bulmak kolay değil. Öldürmek de kolay olmayacak.
Kitap tahmin edilebilir bir sonla bitiyor ama ummadığım pek çok oyuncu öldü. Sevmiştim bir kısmını. Ölmeseler de olurdu aslında..

16 Ağustos 2018 Perşembe

Okudum: Komplo (Gayle Lynds)



Adı: Komplo
Orj. Adı: The Last Spymaster
Yazar: Gayle Lynds
Sayfa: 557
Fiyat: 9 tl

Kitap orta düzey bir polisiye roman. Bir süredir polisiye okumadığım için özlemişim, severek okudum bitirdim diyebilirim. Dili akıcı, yazım hatası pek yok ve sıkmıyor.

Deneyimli bir ajan, zamanında karıştırdığı işler yüzünden hapse atılır. Ama bir gün kimseye farkettirmeden oradan kaçar. Onun peşine bir avcı takarlar. Avcı da ajandır, adı Elain. Mesleğinde düşüştedir, o yüzden bu işi ona verirler. O da birden canlanır :)
Kaçak ajanımız ise biraz yaşlı, Jay. Ama çok akıllı ve nerede ne yapacağını biliyor. Kaçtıktan sonra eski dostlarına uğramaya başlıyor. Aslında kaçmasının bir amacı var ama bunu başta kimse anlamıyor, daha doğrusu sadece özgürlük için kaçtığını sanıyorlar ama o iş öyle değil. Avcı keskin zekasıyla çözecek bunu da.
Sonra ortaya bir eski ajan daha çıkıyor, Raina, aynı zamanda Jay'in eski sevgilisi. O da kaçıyor ve ikisinin yolu bir yerlerde kesişecek.
Diğer taraftan, bir kaçakçılık düzenleniyor, çok parası olan insanlar var, bir de kötü amaçları olanlar. Son teknoloji cihazları,savaş çıkarmak amaçlı kaçırıyorlar. Buna engel olunması gerekiyor tabii. Jay, avcısını ve arkadaşlarını toplayıp kaçakçıların peşine düşüyor ama bilmiyor ki içlerinden biri, ikili oynuyor.
Kitabın sonunda herkes huzura eriyor mu? Bir kısmı :)

25 Temmuz 2018 Çarşamba

Okudum: On Üç Kutsal Yadigar (Michael Scott, Colette Freedman)



Adı: On Üç Kutsal Yadigar
Yazarlar: Michael Scott, Colette Freedman
Orj. Adı: The Thirteen Haloows
Sayfa: 400
Fiyat: 15 tl

Kitabın konusu epey uçuk olsa da çok akıcı ve sürükleyici bir anlatımı var. Elimden bırakamadım. Aslında içinde rahatsız edici olaylar da var ama okurken bir şekilde geçiyor. Sadece o sayfaları açık bırakıp çok uzaklaşmamak lazım..

Konu olarak biraz dağınık başlıyor. Biraz günümüzden, biraz geçmişten, biraz da gizemli rüyalarla ilerliyor kitap. Okudukça anlıyoruz bu kutsal yadigarlar neymiş, neden ortaya çıkmış, ne için yapılmış vs.
Savaş zamanında ülkenin çeşitli yerlerinden aynı yaş grubunda çocukları toplayıp korumuşlar olaylardan. O sırada gizemli bir adam bu çocuklara kutsal değeri olan eşyaları vermiş ve onları korumalarını söylemiş. Tabii bu eşyalar bir daha bir araya gelmemeliymiş: Öteki dünyanın iblislerini uzak tutmak için. Evet işin içinde biraz ürkütücülük var.
Sonra bu eşyaları koruyan çocuklar yaşlanıyorlar ve bir zaman geliyor ki sırayla ölmeye başlıyorlar. Ecelleriyle değil. Karanlık emelleri olan birkaç kişi bu kutsal nesnelere göz dikmiş ve sahiplerini rahatsız edici şekilde katlediyorlar. Amaç hepsini toplayıp, bir çeşit ayinle öteki dünyanın iblislerini serbest bırakmak.
Tam da bu sıralarda kırık kılıcı koruyan kadın, öldürülmeye çok yaklaştığında karşısına bahtsız Sarah çıkıyor ve kadını kurtarıyor, tabi bir süreliğine. Sarah hiç bilmediği bu tuhaf olayların içinde sürüklenirken, yolu koruyucu kadının yeğeni Owen'la kesişecek ve kötüleri durdurmak için mücadeleye başlayacaklar.

Bir kaç rahatsız bölümü saymazsak ilginç ve sürükleyici bir hikaye olduğunu söyleyebilirim. Sanki devamı olacakmış gibi hissettim ama olmasa da olur..

24 Temmuz 2018 Salı

Okudum: Ölümcül Şifre (Tom Martin)



Adı: Ölümcül Şifre
Yazar: Tom Martin
Orj. Adı: Pyramid
Sayfa: 432
Fiyat: 16 tl

Kitabın kapağı çok karamsar, sanki ağır cinayetler işlenecekmiş gibi hissettiriyor ama değil. Güzel bir macera var içinde. Hatta piramit de var, keşke adını veya kapağını buna uygun yapsalarmış, neyse.

Sevilen bir profesör Peru'da öldürülüyor. Ama intihar gibi yansıtıyorlar, aslında değil. Profesörün yakın bir arkadaşı olan Catherine (o da Oxford'da bir öğretim üyesi) bu olayın arkasını aramaya başlıyor. Çünkü profesör ölmeden önce ona şifreli bir mektup göndermiştir. Mektuptaki şifreyi çözmesi için birine ihtiyacı vardır ve o kişi de kendiliğinden gelir. Profesörle randevusu olan başka bir öğretim üyesi James. Bu ikili mektuptan yola çıkarak birkaç kişiyle görüşecek ve yolları önce Peru'ya düşecek. Takip edildiklerini anladıkları anda kaçmaya başlayacaklar ve kitabın sonuna kadar da hızlı bir tempoyla ilerleyecekler. Profesörün son keşfini onlar da keşfedecekler ve yolları en son piramitlere düşecek. Ama tabi bu biraz kitabın sonlarına doğru oluyor.

Aralarda bilimsel konuşmalar da var ama sıkıcı değil, sevdim ben bu kitabı.