Articles / Makale by Elyesa Koytak
İnsan & Toplum, 2024
Hukukun formel yanıyla yaşanan toplumsal gerçeklik arasındaki ilişkiye dair özgün bir olgu avukat... more Hukukun formel yanıyla yaşanan toplumsal gerçeklik arasındaki ilişkiye dair özgün bir olgu avukatlık mesleğidir: Mevzuata ve meslek kurallarına göre bir yandan bu mesleğin güven, saygınlık ve itibar uyarınca yapılması gerekir, diğer yandan iş elde etmek için hangi eylemlerin makbul ve meşru olduğu tanımlanmamıştır. Oysa avukatların yeni iş alma ve mesleki yetkinliklerine yönelik rağbet ve itimat kazanma yolları toplumsal etkiler altında gerçekleşir. Bu makalenin amacı, avukatların dünyasında tanınırlık ve güvenirlik inşa ve icra etme biçimlerinin nasıl oluştuğunu, Bourdieu'nün simgesel sermaye kavramı ışığında keşfetmektir. Meslek dünyasında geçerli simgesel sermaye biçimlerinin neler olduğunu avukatların anlam ve deneyim dünyaları üzerinden keşfetmek adına, farklı kıdemlerde ve çalışma şartlarında 14 avukatla derinlemesine mülakat yapılmıştır. Yapılan analiz sonucunda avukatlık mesleğinde simgesel sermayenin birbiriyle alakalı dört boyutu olduğu tespit edilmiştir. İsim ve çevre yapmak, güven ve yetkinlik kurmak, büronun kurumsallaşmış simgesel sermayesi ve reklam bu dört boyutu oluşturur. İlk üç boyutun ortak noktası avukatlıkta mesleki rağbet ve itimat inşa etmenin sürekli performans gerektirdiği ve toplumsal etkilere açık bir süreç olduğudur. Reklam ise rağbet ve itibarın kendiliğinden birikeceği yönündeki meslekte yerleşik inancın karşısında yer alır ve simgesel sermaye kazanmanın makbul sürecine kısa devre yapar. Reklamda esasen ilk üç boyutta da içerilen tanınma performansının ve dış etkilerin aleni olması söz konusudur.
Journal of Professions and Organization, 2024
Sociological studies on elite lawyers working in large law firms have recently extended to non-We... more Sociological studies on elite lawyers working in large law firms have recently extended to non-Western countries. Based on a quantitative dataset comprising 1,303 lawyers from 106 Turkish law firms, this article aims to be the first empirical investigation of the social profile of lawyers in the rising large law firms in Türkiye. The analysis focuses on how characteristics of Turkish elite lawyers, in terms of educational capital, gender, and status are distributed. The objective of the analysis is to discover to what extent the expansion of legal education and rise of the private universities are reflected in the structure of elite law firms. To discover the relationships between university type, gender, and position at job, chi-square, and logistic regression analyses are conducted. Main findings are that the Turkish elite lawyers constitute a stratum where the most advantageous educational capital is concentrated compared to the profession in general, the lawyers working in the employee position are relatively young and have mostly private university degrees, and the increased feminization of the profession is closely intertwined with the status hierarchies.
Journal of Economy Culture and Society, 2020
https://dergipark.org.tr/tr/pub/jecs/issue/56760/724651
Türkiye'de meslek sosyolojisi son on yıl... more https://dergipark.org.tr/tr/pub/jecs/issue/56760/724651
Türkiye'de meslek sosyolojisi son on yılda gelişen bir alan olarak henüz teorik ve kavramsal bir zemine sahip değildir. Bu makalenin amacı Durkheim ve Weber'den bugüne sosyoloji külliyatında meslek olgusuna dair geliştirilen teorik yaklaşımları eleştirel bir şekilde değerlendirip tasnif etmektir. Meslek olgusu farklı dönemlerde ve farklı ulusal bağlamlarda değişen açılardan ele alınmış ve tanımlanmıştır. Bilhassa Durkheimcı-Flexnercı bir çerçeve geliştiren işlevselci meslek tanımı 1970'lere kadar etkili olmuştur. Batı toplumlarında yaygın şekilde kullanılan profession tabiri, avukatlık ve hekimlik gibi 19. yüzyıldan bu yana yüksek gelir, statü ve imtiyaz ifade eden işleri model alan bu geleneğin mirasıdır. Meslek olgusu bu çerçevede bir tür ahlak ve denge mekanizması olarak düşünülmüş; bu da bir özellikler seti olarak tanımlanmasını beraberinde getirmiştir. Alternatif olarak profesyonelleşme ve meslek aşınması kavramları mesleği süreç olarak düşünmeyi teklif etmiştir. 1970'lerden itibaren çatışma, mücadele ve iktidar mefhumlarını merkeze alan Weberci ve Marksist yaklaşımlar alana girmiş ve eleştirel, şüpheci ve ilişkisel bir bakış gelişmiştir. Meslekî kapanma ve tekel, proleterleşme, çatışma ve iktidar alanı olarak meslek gibi mefhumlar son otuz yılda yaygınlaşmıştır. Bununla birlikte farklı tarihsel tecrübelere dair çalışmalar arttıkça meslek anlamında profession kavramına dair tashih ihtiyacı da belirginleşmektedir. Anahtar Kelimeler: Meslek sosyolojisi, işlevselcilik, profesyonelleşme, meslekî kapanma, proleterleşme
ABSTRACT The sociology of professions as a developing field in the last decade in Turkey does not yet have a theoretical and conceptual ground. This article aims to critically evaluate and classify the theoretical approaches developed to understand professions in the sociology literature since Durkheim and Weber. In sociology, professions have been analyzed from different perspectives that vary according to different national contexts and periods. The functionalist definition of professions which is rooted in Durkheimian-Flexnerian framework in particular has been dominant until the 1970s. The term profession is a legacy of this tradition which took as a universal model prestigious jobs such as the lawyer and physician that have designated a high status and high income in Western societies since the 19th century. In this framework, professions are considered as sets of traits and attributes that are convenient to function as moral balance mechanisms. Alternatively, the concepts of professionalization and deprofessionalization offer to reconsider the established professions as dynamic processes rather than abstracted models. Since the 1970s, Weberian and Marxist approaches that emphasize conflict, struggle and power rather than harmony, have entered the field and fostered critical, skeptical and relational perspectives. Notions such as professional closure and monopoly, proletarianization, and field of power have become widespread in the last thirty years. In addition, as studies on different historical experiences increase, the need for a fundamental revision of the concept profession becomes indispensable. Keywords: Sociology of professions, functionalism, professionalization, professional closure, proletarianization
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2024
There has been significant critical literature on the concept of civilization as intertwined with... more There has been significant critical literature on the concept of civilization as intertwined with the concepts of progress and evolution since the 19th century. However, the early work of anthropology does not seem to have received enough attention in the debate on the concept of civilization. The approach of Franz Boas, an important and influential anthropologist who wrote extensively on primitivism, culture and evolution, is noteworthy in this context. This article aims to contribute to the debates around the concept of civilization and to the Turkish literature on Franz Boas by examining how he criticizes the evolutionist-progressivist paradigm. Boas, who thought that the concept of civilization was not identical to the West, rejected the concept of race based on the idea of biological determination and emphasized the relative influence of cultural elements. Thus, against the idea of unidirectional and uniform evolution, he argued that each culture should be explained from within itself. After discussing Boas's ideas, the article also evaluates the main criticisms against him.
Türkiye’de 1995 yılından itibaren çeşitli çalışmalarda atıf yapılan Pierre Bourdieu sosyolojisi b... more Türkiye’de 1995 yılından itibaren çeşitli çalışmalarda atıf yapılan Pierre Bourdieu sosyolojisi bugün artık bilimsel üretim alanı dışına taşan bir yaygınlık kazanmıştır. Bu makalenin amacı, 1995-2013 yılları arasında Bourdieu’ye atıf yapan toplam 143 adet eserin hem niceliksel hem de niteliksel bir tahlilini yapmak ve böylece Türkiye’deki Bourdieu’nün bilimsel bir muhasebesini gerçekleştirmektir. Makalede, Bourdieu’nün kavramsal-teorik çerçevesinin zemini olan özgün araştırma tarzları bütününden ziyade (modus operandi), araştırmalarının hazır sonuçlarının kullanıma sunulduğu eserlerinin (opus operatum) Türkiye’de rağbet gördüğü varsayımı ampirik olarak sınanmıştır. Bourdieu’nün eserlerinin belli bir bütünlük ve ilişkisellik içinde okunmaması, Türkiye’deki yerleşik bilimsel üretim pratikleriyle de birleşerek, Bourdieu’nün Türkiye’de büyük ölçüde eklektik biçimde alımlanmasına neden olmaktadır.
A Bourdieu in the Space of Possible Bourdieus: Bourdieusian Sociology in the Field of Scientific Production in Turkey
Bourdieusian sociology has been subject of an ever-mounting interest in Turkish intellectual field since Bourdieu was first cited in Turkish in 1995. In this article, we undertake both quantitative and qualitative analysis of a total of 143 works that have been produced between 1995-2013 and cited Bourdieu. Thereby we provide a scientific assessment of Bourdieu-related work produced in Turkey. This research empirically examines the hypothesis that in Turkey Bourdieu’s opus operatum –his works that present the conceptual-theoretical outcomes of his researches- is much more recognized and welcomed than his modus operandi –the ways he conducts his researches which have always been ground for his conceptual-theoretical framework. The fact that Bourdieu’s oeuvre is not received in his integrity and relationality combines with the established practical schemes in the field of scientific production and results in a very eclectic and partial reception of Bourdieusian sociology in Turkey.
Bourdieu sosyolojisinin ayırıcı vasfı, yoğun ve geniş saha araştırmalarının sıkı dokunmuş ve karm... more Bourdieu sosyolojisinin ayırıcı vasfı, yoğun ve geniş saha araştırmalarının sıkı dokunmuş ve karmaşık bir kavram örüntüsüyle açıklanmasındaki yetkinliktir. Bu makalenin amacı, Bourdieu’nün toplumsal dünyayı anlama tarzını ve bunun üzerinden bir bilim olarak sosyolojiyi ve sosyolojinin toplumsal dünyayla olan ilişkisini nasıl düşündüğünü açığa çıkarmaktır. Bourdieu, toplumsal dünyayı, merkezinde “habitus”un olduğu bir kavramsal çerçeveyle açıklar ve analizinin merkezine tahakkümü koyar. Diğer yandan sosyolojiyi toplumda yürürlükte olan tahakküm ilişkilerini ifşa etme buyruğuyla tanımlar ve bireylerin içlerinde bulundukları bu ilişkileri doğru tanıyabilmeleri için şart sayar. O halde sosyolojinin topluma dair sahici bilgi üretme iddiası hangi vasfından ileri gelmektedir? Bireyleri, sosyolojiyi toplumun geri kalanından ayıran epistemolojik bilimsellikten mahrum ve sosyolojiye muhtaç bırakan nedir?
Dominating the Domination: Science-Society Relationship in Bourdieu’s Sociology
Abstract: The distinctive quality of Bourdieusian sociology is the perfection in the explanation of deep and wide scale field studies with a solid weaved and complex conceptual pattern. This article aims to reveal the way he understands the social world, thus how he considers sociology as a science, and its relation with the social world. Bourdieu explains the social world with a conceptual framework centered on “habitus” and locates the domination at the heart of his analysis. He defines sociology with the imperative of denouncing the existent relations of domination in the society and the sociological knowledge as the very condition of understanding these relations of domination by individuals. Thus, which quality of sociological knowledge generates its competence for the production of a genuine intelligence on the society? What is the epistemological characteristic of sociology that the individuals lack, therefore requiring a true understanding of the social world they live within?
Keywords: Sociology, Pierre Bourdieu, Habitus, Reflexivity, Domination
İnsan & Toplum, 2021, 11 (4), ss.253-259
Hukuk İzleme Raporu 2019, 2020
Hukuk İzleme Raporu 2019 içinde (İlke Yayınları, 2020)
https://ilke.org.tr/hukuk-izleme-raporu-2019
“Bir Başka Hayata Karşı”: 1980 Sonrası İslamcı Dergilerde Meseleler, Kavramlar ve İsimler, Ed: Lü... more “Bir Başka Hayata Karşı”: 1980 Sonrası İslamcı Dergilerde Meseleler, Kavramlar ve İsimler, Ed: Lütfi Sunar, Cilt 2, Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları, 2019, ss. 92-94 & 150-152
“Bir Başka Hayata Karşı”: 1980 Sonrası İslamcı Dergilerde Meseleler, Kavramlar ve İsimler, Ed: Lü... more “Bir Başka Hayata Karşı”: 1980 Sonrası İslamcı Dergilerde Meseleler, Kavramlar ve İsimler, Ed: Lütfi Sunar, Cilt 3, Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları, 2019, ss. 5-34
"Bağımlılıkla Mücadelede Emniyet Teşkilatı: Kurumsal Tecrübe, Tespitler ve Teklifler", Bir Kamu P... more "Bağımlılıkla Mücadelede Emniyet Teşkilatı: Kurumsal Tecrübe, Tespitler ve Teklifler", Bir Kamu Politikası Olarak Bağımlılıkla Mücadele (içinde), ed. Hamza Ateş & Ahmet Koçak, Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara, ss.303-320, 2018
Araştırma kapsamında, bağımlılıkla mücadelede en önde gelen kurumlardan biri olan Düzce Emniyet Müdürlüğü ve ilgili birimlerinin Düzce'deki bağımlılık olgusuna nasıl baktıkları, tecrübeleri, tespitleri ve bağımlılıkla mücadele politikası için önerileri önem arz etmektedir. Bu bağlamda araştırma ekibi, 31 Temmuz 2018 tarihinde Düzce Emniyet Müdürlüğü'nden iki emniyet mensubuyla derinlemesine mülakat yapmış; 25 Eylül 2018 tarihinde de farklı birimlerden altı emniyet mensubuyla odak grup görüşmesi gerçekleştirmiştir. Yapılan bu görüşmelerde elde edinilen görüş ve bilgiler, bağımlılıkla mücadele sahasından somut tecrübelere dayandığı için muhtemel bir mücadele stratejisinde dikkate alınmaya değer ve önemdedir.
http://aves.medeniyet.edu.tr/YayinGoster.aspx?ID=933&NO=15
İslam'ı Uyandırmak: Çok Partili Yaşama Geçilirken İslamcı Düşünce ve Dergiler (içinde), Sunar L.,... more İslam'ı Uyandırmak: Çok Partili Yaşama Geçilirken İslamcı Düşünce ve Dergiler (içinde), Sunar L., ed., 2. cilt, İLEM, İstanbul, 2018, ss. 465-487
Türk şiirinin ne zaman ve nasıl modernleştiği meselesi çözülmüş değil. Meselenin özünde modernliğ... more Türk şiirinin ne zaman ve nasıl modernleştiği meselesi çözülmüş değil. Meselenin özünde modernliğin ve modern şiirin nasıl tanımlandığı yatıyor. Modernliği kent-leşme ve kent içindeki birey deneyimi olarak alırsanız İkinci Yeni bu kalıp için biçil-miş kaftandır; fakat bu durumda İkinci Meşrutiyet dönemi şairlerinin hem hayat hem şiir bakımından " köy şairi " olduğunu varsaymanız gerekir. Modernliği " eski " biçimsel yapıdan serbest vezne geçiş olarak alırsanız Garip şiirini başlangıç kabul etmeniz gerekir; fakat bu durumda da 19. yüzyıl boyunca form hakkındaki tartış-maları ve yenilenmeleri hesaba katmanız; ayrıca Baudelaire ve T. S. Eliot gibi modern Batılı şairlerin neden vezin ve kafiyeden vazgeçmediğini açıklamanız gerekir. Modern şiiri imgecilik, soyutlama, deformasyon veya başka teknikler üzerinden tanımlayınca da belli bir şiir tarzıyla kısıtlamış olursunuz. Sorunu besleyen tavır ıs-rarla bir " öncesi-sonrası " ayrımı yapma çabası olsa da nihayetinde Türk şiiri üzerine mevcut yorumlar, modernliğin başlangıcı için hiçbir zaman İkinci Meşrutiyet'e git-mez; böylece Kemalist kültür politikalarının, Cumhuriyet'e kadarki bütün kültürel birikimden kopma tavrını sürdürür.
Books / Kitaplar by Elyesa Koytak
Hekimlik ve avukatlık Türkiye’de her zaman gözde meslekler oldu. İki meslek de gelir, statü̈ ve o... more Hekimlik ve avukatlık Türkiye’de her zaman gözde meslekler oldu. İki meslek de gelir, statü̈ ve otorite anlamında yüksek bir toplumsal konuma tekabül etti. Ancak son yirmi yılda iki mesleği dışarıdan ve içeriden saran toplumsal şartlar dönüşüyor, mesleğe yeni giren kuşaklar mesleğin yerleşik imajının vadettiği toplumsal nimetleri bulamıyor. Bu çalışma, mesleklerin dönüşümüne sosyolojik bir bakış sunuyor. Fakülte sürecinden beceri gelişimine, meslek içi hiyerarşilerden emek rejiminin ücretlileşmesine güncel dönüşümün katmanlarını dolaşıyor. Demografik ve ekonomik dinamiklerle mesleklere özgü̈ yapıların kesiştiği yerde meslek içi eşitsizliklerin nasıl şekillendiğine ışık tutuyor. İki meslekten katılımcılarla yapılan derinlemesine mülakatların yanı sıra nicel verileri kullanan Koytak, analiz boyunca meslek olgusuna dair bir dizi kavram geliştiriyor: Meslek tüneli, meslek düğümü̈, mesleğin asimetrik ve geçirgen yapıları, meslek basıncı, meslek çözülmesi ve mesleki halet-i ruhiye. Türkiye’de yeni gelişen bir alan olan meslek sosyolojisi adına kurucu bir eser.
https://www.kitapyurdu.com/kitap/meslegin-donusumu-amp-hekimler-ve-avukatlar/624191.html&filter_name=elyesa+koytak
https://www.matbukitap.com/kitaplar/meslegin-donusumu#prettyPhoto
İlk şiir kitabı Hicretsizlik’le adından çokça bahsettiren Elyesa Koytak, yazılarıyla da takip edi... more İlk şiir kitabı Hicretsizlik’le adından çokça bahsettiren Elyesa Koytak, yazılarıyla da takip edilen bir şair. Türk şiirinin geçmişi ve bugünü üzerine yazıları bu kitapta bir arada. Yazar anlamın şiirdeki vazgeçilmezliğini temel alarak teorik bir tartışma başlatıyor; şiirle sosyolojiyi karşılıklı konuşturuyor. Tevfik Fikret, Mehmet Akif, Garip şiiri, Sezai Karakoç, Ergin Günçe ve İsmet Özel kitabın önemli durakları. Günümüz şiirinin epik, lirik ve biçimci kollarını değerlendiren Koytak, Türk şiirinin siyasi ve teknik taraflarını karşılıklı okumayı teklif ediyor. Yazarın yaklaşımı şiirin tarih, gerçek ve deneyimle bağını açığa çıkarma yönünde.
Conference Presentations / Sunumlar by Elyesa Koytak
Bourdieu, Work and Inequalities Conference, 16-18 November, Paris, 2022
The concept of hysteresis remained on the sidelines of Bourdieu's sociology and was little develo... more The concept of hysteresis remained on the sidelines of Bourdieu's sociology and was little developed after Bourdieu. Inspired from the electromagnetic retention process in physics, hysteresis defines that the subjective structures which rooted in the past of a field lag behind the change of objective structures. In the case of hysteresis, the habitus becomes insufficient since the external conditions that enabled once the acquisition of dispositions have changed. Hysteresis leads, for example, to ascribing to educational titles a value that they had in the past. Hysteresis, then, refers to the internalized image and residue of the past in the habitus. My study aims to elaborate the concept of hysteresis in the context of the sociology of work and occupation, more specifically the current transformation of physician labor in Turkey.
British Sociological Association Work, Employment and Society Conference 2021: Connectedness, Act... more British Sociological Association Work, Employment and Society Conference 2021: Connectedness, Activism and Dignity at work in a Precarious Era, London, Birleşik Krallık, 25 - 27 Ağustos 2021
My thesis aims to show to that the occupational social closure (Collins, 1990; Murphy, 1988; Rogowski, 1995; Saks & Adams, 2019), is not a stable and irreversible phase of development even if it is strictly sponsored by the state. With the late-but-massive expansion of higher education, the gates of the elite professions in Turkey have recently opened to young generations from middle and lower socioeconomic statuses. In this context, on the one hand, the established returns and symbolic value of law degree are eroded, and on the other hand, the corporate law offices rise as monopolies in the legal sector. As a result, the professional skills and positions of lawyers are now in a state of segmentation according to the sophisticated and competitive demands of market forces. To explore this change, I use three types of empirical sources: First, national statistics of law education, legal market and professional jobs, in order to discover how and when the occupational closure is dissolving. Second, a dataset of 1319 lawyers who work at 106 Turkish law firms featured in the Legal 500, to see the emerging elite skills and capitals within the profession. Third, to trace how the change is experienced, twenty in-depth
interviews I conducted with lawyers from different cohorts and work-types. My preliminary findings suggest that while the new higher stratum of corporate lawyers lacks the authority and autonomy of the traditional solo lawyer; the new lower stratum of unskilled masses is not only overpopulated but also prone to increasing precarity.
19th Annual Conference of the International Social Theory Consortium, Florida, ABD, 17 - 19 Hazir... more 19th Annual Conference of the International Social Theory Consortium, Florida, ABD, 17 - 19 Haziran 2021
In his famous speech “Science as a Vocation”, Weber evaluates the challenges and possibilities that await the scientific researchers and scholars in modern times. His approach was an outcome of the role and duties that assigned to the German universities in the 19th century. I argue that Weberian model of science is no longer possible in today’s system of higher education where a massive expansion has been witnessed in the last fifty years. More specifically in Turkey, the field of higher education has grown very rapidly in the last two decades and the number of students has increased geometrically. Along with this, the number of private universities also increased, where lecturers and researchers become deeply proletarianized in terms of autonomy and work relations. The late-but-rapid expansion of higher education therefore transforms not only the social meaning and position of being scholar, but it also brings a demographic flood of credentials that affect all the elite professions and professional ethics. In this paper, I explore how this flood of credentials eroded the traditional walls of social closure of elite professions that were established by the bureaucracy before 1990’s. In order to discover this process of turmoil, my analysis compares the science and legal practice as two occupational fields. I use historical and nation-scale datasets on employment, education and market related to these two professions. Following Weberian emphasis on social closure and market relations, my argument goes that Weberian definition of scientific ethics is vulnerable to the social and economic conditions that are mistakenly considered external to the university or laboratory. After all, no theory of ethics is possible without contextualizing within a socio-economic configuration.
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi Sempozyumu, İstanbul, Türkiye, 9 Ekim 2021
Başlarken, sunumu... more Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi Sempozyumu, İstanbul, Türkiye, 9 Ekim 2021
Başlarken, sunumun başlığında geçen "toplumsal konum" ifadesi üzerinde durmak gerektiğini düşünüyorum. Toplumsal konum derken ne kastediyoruz? Elbette fiziki bir konum, bir mekan değil. Burada zamandan kazanmak adına, Emile Durkheim'ı takiben, bireyin üstünde zorlayıcı bir gücü olan her olguya toplumsal diyebiliriz. Bireyin algı, yorum ve eylem şemalarını biçimlendiren, harici kuvvetler. Bu kısa ve açıklayıcı tanım, hekimliğin toplumsal konumu derken tek tek her hekimin bireysel ilgi, donanım, arzu, çıkar ve ilişkilerinin ötesine geçip, hekimleri hem kendi içinde farklılaşan gruplar olarak hem de diğer meslek gruplarıyla farklılaşan bir grup olarak düşünmeyi teklif eder. Bir mesleğin toplumsal konumunu incelemek o halde, farklılaşmanın dinamikleri olarak mesleğin çalışma şartları, gelir skalası, demografik dağılımı, iş yeri örgütlenmesi, özerklik, mesleki tekelin ve otoritenin inşası, kamusal nüfuz ve imajı gibi bakımlardan nasıl yapılandığını açığa çıkarmayı gerektirir. Bunların hepsi birbiriyle ilişkili olmakla birlikte, zaman kısıtlaması nedeniyle, mesleğin çalışma şartlarını, kamusal imajını ve demografik yapısını konu edineceğim.
Uploads
Articles / Makale by Elyesa Koytak
Türkiye'de meslek sosyolojisi son on yılda gelişen bir alan olarak henüz teorik ve kavramsal bir zemine sahip değildir. Bu makalenin amacı Durkheim ve Weber'den bugüne sosyoloji külliyatında meslek olgusuna dair geliştirilen teorik yaklaşımları eleştirel bir şekilde değerlendirip tasnif etmektir. Meslek olgusu farklı dönemlerde ve farklı ulusal bağlamlarda değişen açılardan ele alınmış ve tanımlanmıştır. Bilhassa Durkheimcı-Flexnercı bir çerçeve geliştiren işlevselci meslek tanımı 1970'lere kadar etkili olmuştur. Batı toplumlarında yaygın şekilde kullanılan profession tabiri, avukatlık ve hekimlik gibi 19. yüzyıldan bu yana yüksek gelir, statü ve imtiyaz ifade eden işleri model alan bu geleneğin mirasıdır. Meslek olgusu bu çerçevede bir tür ahlak ve denge mekanizması olarak düşünülmüş; bu da bir özellikler seti olarak tanımlanmasını beraberinde getirmiştir. Alternatif olarak profesyonelleşme ve meslek aşınması kavramları mesleği süreç olarak düşünmeyi teklif etmiştir. 1970'lerden itibaren çatışma, mücadele ve iktidar mefhumlarını merkeze alan Weberci ve Marksist yaklaşımlar alana girmiş ve eleştirel, şüpheci ve ilişkisel bir bakış gelişmiştir. Meslekî kapanma ve tekel, proleterleşme, çatışma ve iktidar alanı olarak meslek gibi mefhumlar son otuz yılda yaygınlaşmıştır. Bununla birlikte farklı tarihsel tecrübelere dair çalışmalar arttıkça meslek anlamında profession kavramına dair tashih ihtiyacı da belirginleşmektedir. Anahtar Kelimeler: Meslek sosyolojisi, işlevselcilik, profesyonelleşme, meslekî kapanma, proleterleşme
ABSTRACT The sociology of professions as a developing field in the last decade in Turkey does not yet have a theoretical and conceptual ground. This article aims to critically evaluate and classify the theoretical approaches developed to understand professions in the sociology literature since Durkheim and Weber. In sociology, professions have been analyzed from different perspectives that vary according to different national contexts and periods. The functionalist definition of professions which is rooted in Durkheimian-Flexnerian framework in particular has been dominant until the 1970s. The term profession is a legacy of this tradition which took as a universal model prestigious jobs such as the lawyer and physician that have designated a high status and high income in Western societies since the 19th century. In this framework, professions are considered as sets of traits and attributes that are convenient to function as moral balance mechanisms. Alternatively, the concepts of professionalization and deprofessionalization offer to reconsider the established professions as dynamic processes rather than abstracted models. Since the 1970s, Weberian and Marxist approaches that emphasize conflict, struggle and power rather than harmony, have entered the field and fostered critical, skeptical and relational perspectives. Notions such as professional closure and monopoly, proletarianization, and field of power have become widespread in the last thirty years. In addition, as studies on different historical experiences increase, the need for a fundamental revision of the concept profession becomes indispensable. Keywords: Sociology of professions, functionalism, professionalization, professional closure, proletarianization
A Bourdieu in the Space of Possible Bourdieus: Bourdieusian Sociology in the Field of Scientific Production in Turkey
Bourdieusian sociology has been subject of an ever-mounting interest in Turkish intellectual field since Bourdieu was first cited in Turkish in 1995. In this article, we undertake both quantitative and qualitative analysis of a total of 143 works that have been produced between 1995-2013 and cited Bourdieu. Thereby we provide a scientific assessment of Bourdieu-related work produced in Turkey. This research empirically examines the hypothesis that in Turkey Bourdieu’s opus operatum –his works that present the conceptual-theoretical outcomes of his researches- is much more recognized and welcomed than his modus operandi –the ways he conducts his researches which have always been ground for his conceptual-theoretical framework. The fact that Bourdieu’s oeuvre is not received in his integrity and relationality combines with the established practical schemes in the field of scientific production and results in a very eclectic and partial reception of Bourdieusian sociology in Turkey.
Dominating the Domination: Science-Society Relationship in Bourdieu’s Sociology
Abstract: The distinctive quality of Bourdieusian sociology is the perfection in the explanation of deep and wide scale field studies with a solid weaved and complex conceptual pattern. This article aims to reveal the way he understands the social world, thus how he considers sociology as a science, and its relation with the social world. Bourdieu explains the social world with a conceptual framework centered on “habitus” and locates the domination at the heart of his analysis. He defines sociology with the imperative of denouncing the existent relations of domination in the society and the sociological knowledge as the very condition of understanding these relations of domination by individuals. Thus, which quality of sociological knowledge generates its competence for the production of a genuine intelligence on the society? What is the epistemological characteristic of sociology that the individuals lack, therefore requiring a true understanding of the social world they live within?
Keywords: Sociology, Pierre Bourdieu, Habitus, Reflexivity, Domination
Araştırma kapsamında, bağımlılıkla mücadelede en önde gelen kurumlardan biri olan Düzce Emniyet Müdürlüğü ve ilgili birimlerinin Düzce'deki bağımlılık olgusuna nasıl baktıkları, tecrübeleri, tespitleri ve bağımlılıkla mücadele politikası için önerileri önem arz etmektedir. Bu bağlamda araştırma ekibi, 31 Temmuz 2018 tarihinde Düzce Emniyet Müdürlüğü'nden iki emniyet mensubuyla derinlemesine mülakat yapmış; 25 Eylül 2018 tarihinde de farklı birimlerden altı emniyet mensubuyla odak grup görüşmesi gerçekleştirmiştir. Yapılan bu görüşmelerde elde edinilen görüş ve bilgiler, bağımlılıkla mücadele sahasından somut tecrübelere dayandığı için muhtemel bir mücadele stratejisinde dikkate alınmaya değer ve önemdedir.
http://aves.medeniyet.edu.tr/YayinGoster.aspx?ID=933&NO=15
Books / Kitaplar by Elyesa Koytak
https://www.kitapyurdu.com/kitap/meslegin-donusumu-amp-hekimler-ve-avukatlar/624191.html&filter_name=elyesa+koytak
https://www.matbukitap.com/kitaplar/meslegin-donusumu#prettyPhoto
Conference Presentations / Sunumlar by Elyesa Koytak
My thesis aims to show to that the occupational social closure (Collins, 1990; Murphy, 1988; Rogowski, 1995; Saks & Adams, 2019), is not a stable and irreversible phase of development even if it is strictly sponsored by the state. With the late-but-massive expansion of higher education, the gates of the elite professions in Turkey have recently opened to young generations from middle and lower socioeconomic statuses. In this context, on the one hand, the established returns and symbolic value of law degree are eroded, and on the other hand, the corporate law offices rise as monopolies in the legal sector. As a result, the professional skills and positions of lawyers are now in a state of segmentation according to the sophisticated and competitive demands of market forces. To explore this change, I use three types of empirical sources: First, national statistics of law education, legal market and professional jobs, in order to discover how and when the occupational closure is dissolving. Second, a dataset of 1319 lawyers who work at 106 Turkish law firms featured in the Legal 500, to see the emerging elite skills and capitals within the profession. Third, to trace how the change is experienced, twenty in-depth
interviews I conducted with lawyers from different cohorts and work-types. My preliminary findings suggest that while the new higher stratum of corporate lawyers lacks the authority and autonomy of the traditional solo lawyer; the new lower stratum of unskilled masses is not only overpopulated but also prone to increasing precarity.
In his famous speech “Science as a Vocation”, Weber evaluates the challenges and possibilities that await the scientific researchers and scholars in modern times. His approach was an outcome of the role and duties that assigned to the German universities in the 19th century. I argue that Weberian model of science is no longer possible in today’s system of higher education where a massive expansion has been witnessed in the last fifty years. More specifically in Turkey, the field of higher education has grown very rapidly in the last two decades and the number of students has increased geometrically. Along with this, the number of private universities also increased, where lecturers and researchers become deeply proletarianized in terms of autonomy and work relations. The late-but-rapid expansion of higher education therefore transforms not only the social meaning and position of being scholar, but it also brings a demographic flood of credentials that affect all the elite professions and professional ethics. In this paper, I explore how this flood of credentials eroded the traditional walls of social closure of elite professions that were established by the bureaucracy before 1990’s. In order to discover this process of turmoil, my analysis compares the science and legal practice as two occupational fields. I use historical and nation-scale datasets on employment, education and market related to these two professions. Following Weberian emphasis on social closure and market relations, my argument goes that Weberian definition of scientific ethics is vulnerable to the social and economic conditions that are mistakenly considered external to the university or laboratory. After all, no theory of ethics is possible without contextualizing within a socio-economic configuration.
Başlarken, sunumun başlığında geçen "toplumsal konum" ifadesi üzerinde durmak gerektiğini düşünüyorum. Toplumsal konum derken ne kastediyoruz? Elbette fiziki bir konum, bir mekan değil. Burada zamandan kazanmak adına, Emile Durkheim'ı takiben, bireyin üstünde zorlayıcı bir gücü olan her olguya toplumsal diyebiliriz. Bireyin algı, yorum ve eylem şemalarını biçimlendiren, harici kuvvetler. Bu kısa ve açıklayıcı tanım, hekimliğin toplumsal konumu derken tek tek her hekimin bireysel ilgi, donanım, arzu, çıkar ve ilişkilerinin ötesine geçip, hekimleri hem kendi içinde farklılaşan gruplar olarak hem de diğer meslek gruplarıyla farklılaşan bir grup olarak düşünmeyi teklif eder. Bir mesleğin toplumsal konumunu incelemek o halde, farklılaşmanın dinamikleri olarak mesleğin çalışma şartları, gelir skalası, demografik dağılımı, iş yeri örgütlenmesi, özerklik, mesleki tekelin ve otoritenin inşası, kamusal nüfuz ve imajı gibi bakımlardan nasıl yapılandığını açığa çıkarmayı gerektirir. Bunların hepsi birbiriyle ilişkili olmakla birlikte, zaman kısıtlaması nedeniyle, mesleğin çalışma şartlarını, kamusal imajını ve demografik yapısını konu edineceğim.
Türkiye'de meslek sosyolojisi son on yılda gelişen bir alan olarak henüz teorik ve kavramsal bir zemine sahip değildir. Bu makalenin amacı Durkheim ve Weber'den bugüne sosyoloji külliyatında meslek olgusuna dair geliştirilen teorik yaklaşımları eleştirel bir şekilde değerlendirip tasnif etmektir. Meslek olgusu farklı dönemlerde ve farklı ulusal bağlamlarda değişen açılardan ele alınmış ve tanımlanmıştır. Bilhassa Durkheimcı-Flexnercı bir çerçeve geliştiren işlevselci meslek tanımı 1970'lere kadar etkili olmuştur. Batı toplumlarında yaygın şekilde kullanılan profession tabiri, avukatlık ve hekimlik gibi 19. yüzyıldan bu yana yüksek gelir, statü ve imtiyaz ifade eden işleri model alan bu geleneğin mirasıdır. Meslek olgusu bu çerçevede bir tür ahlak ve denge mekanizması olarak düşünülmüş; bu da bir özellikler seti olarak tanımlanmasını beraberinde getirmiştir. Alternatif olarak profesyonelleşme ve meslek aşınması kavramları mesleği süreç olarak düşünmeyi teklif etmiştir. 1970'lerden itibaren çatışma, mücadele ve iktidar mefhumlarını merkeze alan Weberci ve Marksist yaklaşımlar alana girmiş ve eleştirel, şüpheci ve ilişkisel bir bakış gelişmiştir. Meslekî kapanma ve tekel, proleterleşme, çatışma ve iktidar alanı olarak meslek gibi mefhumlar son otuz yılda yaygınlaşmıştır. Bununla birlikte farklı tarihsel tecrübelere dair çalışmalar arttıkça meslek anlamında profession kavramına dair tashih ihtiyacı da belirginleşmektedir. Anahtar Kelimeler: Meslek sosyolojisi, işlevselcilik, profesyonelleşme, meslekî kapanma, proleterleşme
ABSTRACT The sociology of professions as a developing field in the last decade in Turkey does not yet have a theoretical and conceptual ground. This article aims to critically evaluate and classify the theoretical approaches developed to understand professions in the sociology literature since Durkheim and Weber. In sociology, professions have been analyzed from different perspectives that vary according to different national contexts and periods. The functionalist definition of professions which is rooted in Durkheimian-Flexnerian framework in particular has been dominant until the 1970s. The term profession is a legacy of this tradition which took as a universal model prestigious jobs such as the lawyer and physician that have designated a high status and high income in Western societies since the 19th century. In this framework, professions are considered as sets of traits and attributes that are convenient to function as moral balance mechanisms. Alternatively, the concepts of professionalization and deprofessionalization offer to reconsider the established professions as dynamic processes rather than abstracted models. Since the 1970s, Weberian and Marxist approaches that emphasize conflict, struggle and power rather than harmony, have entered the field and fostered critical, skeptical and relational perspectives. Notions such as professional closure and monopoly, proletarianization, and field of power have become widespread in the last thirty years. In addition, as studies on different historical experiences increase, the need for a fundamental revision of the concept profession becomes indispensable. Keywords: Sociology of professions, functionalism, professionalization, professional closure, proletarianization
A Bourdieu in the Space of Possible Bourdieus: Bourdieusian Sociology in the Field of Scientific Production in Turkey
Bourdieusian sociology has been subject of an ever-mounting interest in Turkish intellectual field since Bourdieu was first cited in Turkish in 1995. In this article, we undertake both quantitative and qualitative analysis of a total of 143 works that have been produced between 1995-2013 and cited Bourdieu. Thereby we provide a scientific assessment of Bourdieu-related work produced in Turkey. This research empirically examines the hypothesis that in Turkey Bourdieu’s opus operatum –his works that present the conceptual-theoretical outcomes of his researches- is much more recognized and welcomed than his modus operandi –the ways he conducts his researches which have always been ground for his conceptual-theoretical framework. The fact that Bourdieu’s oeuvre is not received in his integrity and relationality combines with the established practical schemes in the field of scientific production and results in a very eclectic and partial reception of Bourdieusian sociology in Turkey.
Dominating the Domination: Science-Society Relationship in Bourdieu’s Sociology
Abstract: The distinctive quality of Bourdieusian sociology is the perfection in the explanation of deep and wide scale field studies with a solid weaved and complex conceptual pattern. This article aims to reveal the way he understands the social world, thus how he considers sociology as a science, and its relation with the social world. Bourdieu explains the social world with a conceptual framework centered on “habitus” and locates the domination at the heart of his analysis. He defines sociology with the imperative of denouncing the existent relations of domination in the society and the sociological knowledge as the very condition of understanding these relations of domination by individuals. Thus, which quality of sociological knowledge generates its competence for the production of a genuine intelligence on the society? What is the epistemological characteristic of sociology that the individuals lack, therefore requiring a true understanding of the social world they live within?
Keywords: Sociology, Pierre Bourdieu, Habitus, Reflexivity, Domination
Araştırma kapsamında, bağımlılıkla mücadelede en önde gelen kurumlardan biri olan Düzce Emniyet Müdürlüğü ve ilgili birimlerinin Düzce'deki bağımlılık olgusuna nasıl baktıkları, tecrübeleri, tespitleri ve bağımlılıkla mücadele politikası için önerileri önem arz etmektedir. Bu bağlamda araştırma ekibi, 31 Temmuz 2018 tarihinde Düzce Emniyet Müdürlüğü'nden iki emniyet mensubuyla derinlemesine mülakat yapmış; 25 Eylül 2018 tarihinde de farklı birimlerden altı emniyet mensubuyla odak grup görüşmesi gerçekleştirmiştir. Yapılan bu görüşmelerde elde edinilen görüş ve bilgiler, bağımlılıkla mücadele sahasından somut tecrübelere dayandığı için muhtemel bir mücadele stratejisinde dikkate alınmaya değer ve önemdedir.
http://aves.medeniyet.edu.tr/YayinGoster.aspx?ID=933&NO=15
https://www.kitapyurdu.com/kitap/meslegin-donusumu-amp-hekimler-ve-avukatlar/624191.html&filter_name=elyesa+koytak
https://www.matbukitap.com/kitaplar/meslegin-donusumu#prettyPhoto
My thesis aims to show to that the occupational social closure (Collins, 1990; Murphy, 1988; Rogowski, 1995; Saks & Adams, 2019), is not a stable and irreversible phase of development even if it is strictly sponsored by the state. With the late-but-massive expansion of higher education, the gates of the elite professions in Turkey have recently opened to young generations from middle and lower socioeconomic statuses. In this context, on the one hand, the established returns and symbolic value of law degree are eroded, and on the other hand, the corporate law offices rise as monopolies in the legal sector. As a result, the professional skills and positions of lawyers are now in a state of segmentation according to the sophisticated and competitive demands of market forces. To explore this change, I use three types of empirical sources: First, national statistics of law education, legal market and professional jobs, in order to discover how and when the occupational closure is dissolving. Second, a dataset of 1319 lawyers who work at 106 Turkish law firms featured in the Legal 500, to see the emerging elite skills and capitals within the profession. Third, to trace how the change is experienced, twenty in-depth
interviews I conducted with lawyers from different cohorts and work-types. My preliminary findings suggest that while the new higher stratum of corporate lawyers lacks the authority and autonomy of the traditional solo lawyer; the new lower stratum of unskilled masses is not only overpopulated but also prone to increasing precarity.
In his famous speech “Science as a Vocation”, Weber evaluates the challenges and possibilities that await the scientific researchers and scholars in modern times. His approach was an outcome of the role and duties that assigned to the German universities in the 19th century. I argue that Weberian model of science is no longer possible in today’s system of higher education where a massive expansion has been witnessed in the last fifty years. More specifically in Turkey, the field of higher education has grown very rapidly in the last two decades and the number of students has increased geometrically. Along with this, the number of private universities also increased, where lecturers and researchers become deeply proletarianized in terms of autonomy and work relations. The late-but-rapid expansion of higher education therefore transforms not only the social meaning and position of being scholar, but it also brings a demographic flood of credentials that affect all the elite professions and professional ethics. In this paper, I explore how this flood of credentials eroded the traditional walls of social closure of elite professions that were established by the bureaucracy before 1990’s. In order to discover this process of turmoil, my analysis compares the science and legal practice as two occupational fields. I use historical and nation-scale datasets on employment, education and market related to these two professions. Following Weberian emphasis on social closure and market relations, my argument goes that Weberian definition of scientific ethics is vulnerable to the social and economic conditions that are mistakenly considered external to the university or laboratory. After all, no theory of ethics is possible without contextualizing within a socio-economic configuration.
Başlarken, sunumun başlığında geçen "toplumsal konum" ifadesi üzerinde durmak gerektiğini düşünüyorum. Toplumsal konum derken ne kastediyoruz? Elbette fiziki bir konum, bir mekan değil. Burada zamandan kazanmak adına, Emile Durkheim'ı takiben, bireyin üstünde zorlayıcı bir gücü olan her olguya toplumsal diyebiliriz. Bireyin algı, yorum ve eylem şemalarını biçimlendiren, harici kuvvetler. Bu kısa ve açıklayıcı tanım, hekimliğin toplumsal konumu derken tek tek her hekimin bireysel ilgi, donanım, arzu, çıkar ve ilişkilerinin ötesine geçip, hekimleri hem kendi içinde farklılaşan gruplar olarak hem de diğer meslek gruplarıyla farklılaşan bir grup olarak düşünmeyi teklif eder. Bir mesleğin toplumsal konumunu incelemek o halde, farklılaşmanın dinamikleri olarak mesleğin çalışma şartları, gelir skalası, demografik dağılımı, iş yeri örgütlenmesi, özerklik, mesleki tekelin ve otoritenin inşası, kamusal nüfuz ve imajı gibi bakımlardan nasıl yapılandığını açığa çıkarmayı gerektirir. Bunların hepsi birbiriyle ilişkili olmakla birlikte, zaman kısıtlaması nedeniyle, mesleğin çalışma şartlarını, kamusal imajını ve demografik yapısını konu edineceğim.
Şiir, sosyal bilimler tarafından nesneleştirmeye direnen bir tür. Bu nedenle edebiyat sosyolojisi alanında yapılan çalışmaların çoğu roman türünü merkeze almakta. Bu sunumda öncelikle teorik olarak şiiri sosyolojinin odağına nasıl alabileceğimiz tartışılacaktır. Ardından yeni bir şiir tarzının neye karşı, kimler tarafından ve nasıl bir bağlam içinde ortaya çıktığını cevaplamak adına İkinci Yeni hareketi ele alınacaktır. İkinci Yeni bugüne dek Türkiye’de sosyal bilimler tarafından belli bir araştırma dahilinde incelenmemiştir. Bu sunumda, akımın merkezindeki isimler olan Cemal Süreya ve Sezai Karakoç’un 1950’ler boyunca edebî ve sosyal eylemleri incelenecektir. Sunumun temel yöntemsel argümanı şiir metinleriyle sosyal hayatı karşılıklı ve eşdeğer kabul ederek tarihselleştirmektir. Bu yöntem sayesinde hem bir sanatsal faaliyetin nasıl dönüşüp yenilendiğine dair kavramsal bir açıklama getirmek, hem de Cumhuriyet modernleşmesine dair tarihsel bir bakış geliştirmek mümkün olacaktır.
etkili bir hareket olan İkinci Yeni içinde, ayrıntı bir isim de-
ğerlendirilir. Fakat İkinci Yeni’nin 1950’lerdeki ortaya çıkış
sürecine yakından baktığımızda Karakoç’un 1955’te yeni bir şiir
arayışı ve iddiasında olduğunu görürüz. Karakoç’un 1955 yılında
çıkardığı Şiir Sanatı dergisi İkinci Yeni’nin avangard şiir tarzının
ilk yayını olmuştur. Diğer yandan, Karakoç’un 1950’lerdeki edebî
tercihleri ve ilişkileri, laik-hümanist kültürel cepheye karşı olmak
ve sağ-muhafazakar cepheden kopmak noktasında İslamcılığın
ilk örneğini oluşturur. Bu bakımdan yeni şiir tarzının doğuşu,
edebî-entelektüel İslamcılığın doğuşuyla iç içe gerçekleşmiştir.
Bu tebliğde Sezai Karakoç’un hem şiir alanı içindeki yolculuğu
hem de daha geniş anlamda kültürel seçkinler arasındaki konumu
edebiyat sosyolojisi çerçevesinde irdelenecektir. Bu tebliğin
amacı Sezai Karakoç’un şiiriyle İslamcılığını birlikte düşünmektir.
1950’ler boyunca şairin kendi şiir tarzını yeni bir şiir olarak
kurma girişimiyle ideolojik tavrının biçimlenmesi arasında bir
korelasyon olduğu ileri sürülecektir. Poetik olanla politik olanın
iç içe geçtiği bu süreçte önemli bir durak olarak, 1955 yılında
çıkardığı Şiir Sanatı dergisi ele alınacaktır. Bir toplumsal eylem
olarak Şiir Sanatı dergisini çıkarmanın, bir toplumsal aktör olarak
Sezai Karakoç için ne anlama geldiği, kendi bağlamı içinde diğer
aktörler ve dergilerle ilişkileri üzerinden açığa çıkarılacaktır.
Şiir Sanatı elbette İslamcı bir düşünce dergisi değildir. Fakat
Karakoç’un yeni şiir arayışıyla İslamcı siyasi tavrı iç içe geçmiştir.
Yeni şiir nasıl şiir alanındaki mevcut tarzların bütününe karşı
doğmuşsa Karakoç’un İslamcılığı da kemalist-hümanist iktidara
ve sağ-muhafazakar muhalefete karşı doğmuştur. Bu anlamda
“Şahdamar”, “Ötesini Söylemeyeceğim” ve Şiir Sanatı ’nda çıkan
“Kapalı Çarşı”, imgeci ve kapalı bir dille de olsa İslamcı tavrın
Cumhuriyet dönemi Türk şiirindeki ilk tezahürleridir. Karakoç
özelinde yeni şiirle İslamcılığın iç içe geçişi, 1940’lardan 50’lere
kültürel alandaki iki kutbun da kabul edemeyeceği bir teklif
içermektedir. Nitekim 1958 gibi çok erken bir tarihte sol-laik
edebî cemaat Karakoç’u dışlamak yolunu seçmiştir. Sağ kültürel
muhite gelince; Karakoç’un ilk iş olarak kendini ayrıştırdığını
ve kendi yolunu çizdiğini görürüz. Karakoç’un bu süreçte hem
şiir hem düşünce alanındaki özgün konumu, alternatif bir teklif
olarak İslamcılığın önemli bir kamusal tezahürü niteliğindedir.
İkinci Yeni, 1950'lerin ikinci yarısında şiir diline yenilik getiren bir akımdır. Akımın içinde bulunan ve çok farklı toplumsal arkaplanlardan gelen şairlerin ortak paydası, gerçekliği kapalı ve soyut bir şiir diline dönüştürme tekniğini kullanmalarıydı.İkinci Yeni akımı, 1950'lerdeki şehirleşme sürecinin doğurduğu toplumsal değişimlerle de kesişiyordu. Fakat Türkiye'de sosyoloji, İkinci Yeni fenomenini nesneleştirmeye yarayacak teorik çerçeveyi ve metodolojik araçları geliştirmiş değildir. Bu bakımdan bu çalışma, akımın önde gelen şairlerinden olan Cemal Süreya özelinde konuya katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bu çalışma, şiir dilindeki biçimsel yeniliğin toplumsal doğuşunu açıklamak için, şairin öznel yatkınlıklarının Türk şiiri alanının nesnel koşullarıyla karşılaşmasına odaklanmaktadır. Bu çerçeve içinde Süreya'nin şiirinin içsel gelişimi, şairin dışsal toplumsal dünyayla ilişkilerindeki değişimler üzerinden analiz edilecektir. Analizlerin temel sonuçları, şiir alanındaki mevcut imkanların sınırları Süreya'ya, devletin sert politikaları ve mevcut toplumsal düzen tarafından darbe almış öznel yatkınlıklarını ifade etme fırsatı vermediğinde bir yenlik olarak dilin dönüştürülmesi tekniğinin keşfedildiği ve İkinci Yeni'nin, şairi kendini şiirde yeniden icat etmeye zorlayan geçmişine, gerçekliğine ve bağlamına karşı, majör dilin içinden bir cevap olarak yazıldığıdır.
Felsefe kendisini özgür aklın evrensel faaliyeti olarak sunar, ancak “felsefe” kelimesinden anlaşılan her zaman toplumsal tarih tarafından şartlandırılmıştır. Türkiye’de entellektüel müşterek his felsefeyi batılı olarak tarif etme eğilimindedir. Neden? Bu bitirme tezinde felsefenin batılı tarifinin toplumsal mantığı ifşa edilmek istenmiştir. Bunun için öncelikle 1933 üniversite reformuyla beraber felsefe alanının kurulumu ve akabinde, tek meşru sermaye olarak tanınan batı felsefesi etrafında, alanın merkezi faillerinin felsefi habituslarının orkestrasyonu analiz edilmektedir. Bundan dolayı türk felsefe alanı, dönemin iktidar alanına hükmeden garbiyatçı öznellikle bir eşmantık içinde yapılanmıştır."
Mesleklerin imajı, gerçeğiyle eşzamanlı değildir. “Geleceğin meslekleri” denilen iş kolları aslında henüz kurumsallaşmamıştır; bu işlerde ne kadar işgücüne ihtiyaç olacağı belirsizdir; eğitim ve yetkinleşme süreçleri yapılanmamıştır. En önemlisi, bu işlerin toplumsal yapı içinde gelir, statü ve hareketlilik bakımından neye tekabül edeceği zamanla şekillenecektir. Ama “geleceğin meslekleri” ifadesi bir kere kullanıldı mı, bu başlık altında listelenen işlerin baskın özelliğinin teknolojik gelişme olmasının da verdiği heyecanla, aceleci bir cazibe devreye girmiş olur.
Bu cazibe veya fütüristik dedikodu, bir mesleğin varlığının ve akıbetinin ancak toplumsal yapı içinde bir konuma karşılık gelmesiyle konuşulabilir hale geleceği gerçeğini sıklıkla gölgede bırakır. Hatta öyle ki Batı dillerinde “geleceğin meslekleri” anahtar kelimesiyle kısa bir arşiv taraması yaparak, 19. yüzyıldan bugüne bitmek bilmeyen ama her defasında gerçekle yanlışlanan bir spekülasyon konusu olduğunu görmek mümkündür.
olduğu kesin ama buna Türkiye'de diyemeyiz;
kendi ülkesinin ve tarihinin sorunlarıyla, konularıyla
çağdaş değil çünkü. Türkçe de sayılmaz. Türkçenin
edebiyat ve tarihten gelen imkanlarından bihaber;
uslamlamak gibi kelimelerle düşünen, yani düşünemeyen
bir zümreden bahsediyoruz. Felsefe olduğundan
da emin olamayız çünkü bu zümrenin soru sormak
ve kavram üretmek yerine her zaman aşağıdan
baktığı Avrupa düşüncesini takip etmekten, onun
acentacılığını yapmaktan ibaret bütün mesaisi. Hem
mesele hem malzeme bakımından kendi tarih ve dil
şartlarından beslenmeyen ve burayı beslemeyen bu
tür tefelsüf örneklerini düşünce bakımından nesebi
gayri sahih, ebter ve başarısız sayabiliriz.