Bu makalede savunulan görüş, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru (anayasa şikâyeti) usulünün, Ad... more Bu makalede savunulan görüş, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru (anayasa şikâyeti) usulünün, Adalet Bakanlığının taraf olması suretiyle çelişmeli hâle getirilmesidir. Bireysel başvurunun mevcut hâliyle (i) ispat yükünün paylaştırılması veya yer değiştirmesi, (ii) temel hak müdahalesindeki meşru amacın ne olduğunun saptanması, (iii) tüketilmesi gereken hukuk yollarının etkili olup olmadığının sınanması, (iv) başvuru sırasında sunulan bilgi ve belgelerin doğrulanması sorunları ortaya çıkmaktadır. Sayısı arttırılabilecek bu sorunların aşılmasının yolu, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin 49'uncu maddesinin 2'nci fıkrasının değiştirilmesidir. Bu değişiklik gerçekleştirilmezse Anayasa Mahkemesi bu hükmü somut norm denetimi yoluyla iptal edebilir
Bu makale Anayasa'nın 1'inci maddesine dönük bir şerhtir. Metin, Kocaeli Yüksek Öğrenim Derneği D... more Bu makale Anayasa'nın 1'inci maddesine dönük bir şerhtir. Metin, Kocaeli Yüksek Öğrenim Derneği Düşünce Kültür ve Sanat Dergisinin (KYÖD) Cumhuriyet'in 100. yılı için çıkardığı ve Bora Erdağı'nın editörlüğünü yaptığı özel sayıda yayımlanmıştır
ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARINA GÖRE CEZA MUHAKEMESİNDE TANIK SORGULAMA HAKKI
Tanık sorgulama hakkını hem Anayasa’da hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde adil yargılanma... more Tanık sorgulama hakkını hem Anayasa’da hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde adil yargılanma hakkı bünyesinde kavranan bir güvencedir. Anayasa Mahkemesi bu temel hakkı, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi içtihatlarından ilhamla “üç aşamalı bir test” uygulayarak incelemektedir. Bu teste göre tanığın duruşmada hazır bulundurulmaması söz konusu olduğunda (i) geçerli bir sebep olup olmadığı, (ii) tanık beyanlarının tek veya belirleyici delil olup olmadığı ve (iii) telafi edici güvencelerin mevcut olup olmadığı incelenmektedir. İki mahkemenin yaklaşımı arasında büyük ölçüde koşutluk olsa da Anayasa Mahkemesinin denetiminde bazı kendine özgü noktalar vardır. Makalenin yazarı, bir yandan bu içtihadı tüketici biçimde serimlerken diğer yandan üç aşamalı testin “geçerli sebep” aşamasında kanunilik incelemesi yapılması gerektiği savını ortaya atmaktadır. Bunun Anayasa’nın 13’ncü maddesinin bir gereği olarak gören yazar, özellikle milletvekili dokunulmazlıklarının kapsamının ve sınırlarının belirsiz olmasının, bu bağlamda özel olarak Anayasa’ya aykırılık yarattığını ileri sürmektedir.
(TASLAKTIR)
Bu makalenin savı Türk Medeni Kanunu'nun 289'uncu maddesinde bir azami dava açma sür... more (TASLAKTIR) Bu makalenin savı Türk Medeni Kanunu'nun 289'uncu maddesinde bir azami dava açma süresinin (ilk düzenlemedeki beş yıllık sürenin) bulunmamasının Anayasa'ya aykırı olduğudur. Anayasa Mahkemesinin 2009 yılında sadece kocanın perspektifinden bakarak verdiği bir iptal kararı, çocukların üzerinde (mirasçılar dahil) sürekli bir dava riskine neden olmuştur. Makalede yazar, (i) karşılaştırmalı hukukta benzer hükümlerin iptal edilmemiş olması, (ii) 2010 yılında çocuk haklarının Anayasa'ya girmesi ve bu tarihten sonra Anayasa Mahkemesinin "çocuğun yüksek yararı" konusunda yorum yapmaya başlamış olması, (iii) Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'ye dair genel yorumlardan hareketle "belirsizlik hâlinde çocuk lehine yorum" ilkesinin bunu gerektirmesi ve (iv) İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi içtihatları çerçevesinde söz konusu normun iptal edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Anayasa Mahkemesinin geçmişte verdiği kararların aksi yönde kararlar verebildiğini gösteren yazar söz konusu hükmün, somut norm denetimine tabi olup olamayacağını da sorgulamıştır.
Bu çalışmada Anayasa'nın 174'üncü maddesini, (I) “genel olarak” anayasa hukuku perspektifinden el... more Bu çalışmada Anayasa'nın 174'üncü maddesini, (I) “genel olarak” anayasa hukuku perspektifinden ele almayı, sonra (II) “özel olarak” her biri yönünden yaşanan hukuksal gelişmeleri incelemeyi amaçlıyorum. Genel incelemede, öncelikle konuyla ilgili terminolojiyi tartışacak; sonra, devrim kanunlarını “tutanak”, “mevzuat”, “içtihat” ve “öğreti” kaynakları çerçevesinde ele alacağım. Özel incelemede ise Anayasa’da sayılan her bir devrim kanununu, anıldığı devrim ışığında ayrı ayrı inceleyecek ve laiklik ilkesini koruma amacı güden bu kanunların güncel durumunu ortaya koyarak laiklik ilkesinin ne denli korunur hâlde olduğuna yanıt bulmaya çalışacağım.
Uluslararası Akdeniz Hukuk Kongresi 2022 (Adalet Yayınevi), 2022
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru mekanizmasının etkinlik kazandığı 2012 yılından bu yana en ç... more Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru mekanizmasının etkinlik kazandığı 2012 yılından bu yana en çok ihlal edildiği tespit edilen hak adil yargılanma hakkıdır. Anayasa Mahkemesinin 2020 yılında yayımladığı istatistiklere1 göre her iki ihlal kararından biri bu hak ile ilgilidir. Aynı istatistikte adil yargılanma hakkı ihlallerinin içinde en çok payı olan öge, %11,3 oranıyla gerekçeli karar alma hakkıdır. Bu çalışmada söz konusu sorunun Anayasa Mahkemesi içtihatlarına yansıyan yönü ele alınacaktır. Bu yöne ilişkin daha önceden idari yargı bağlamında ele alınan bir çalışma2 bulunduğu için, bu çalışmada kamu hukukunun başka bir yüzüne, ceza muhakemesi alanına odaklanılacaktır. Metot olarak realist bir yaklaşım sergilenecek ve “gerekçeli karar alma” temel hakkının cezai alandaki anlamı, anayasa yargısı alanındaki içtihatların tüketici biçimde derlenmesiyle ortaya konmaya çalışılacaktır. Bu bakımdan metnin amacı, Anayasa Mahkemesinin 2012-2022 yılları arasında verdiği bireysel başvuru (anayasa şikâyeti) kararlarında dağınık biçimde yer alan ihlal kararlarını sistemli hâle getirmek ve anayasa yargısının bu alanda “ne” dediğini analitik olarak ortaya koymaktır. Çalışmaya dayanak olan karar seti, Anayasa Mahkemesinin internet sitesinde yayımlanan “kararlar bilgi bankası” bölümünde “müdahale iddiası” sekmesinde, “gerekçeli karar alma hakkı (ceza)” kavramıyla yapılan filtrelemeye dayanmaktadır.3 Buna göre ulaşılan toplam karar sayısı Aralık 2021 itibarıyla 198’dir. Söz konusu 198 kararda “ihlal” temelli otomatik süzme yapılsa bile ulaşılan kararların tamamı, gerekçeli karar alma hakkı bağlamında ihlal kararı niteliğinde değildir. Bu nedenle söz konusu karar setindeki kararlar tek tek okunmuş ve resen filtreleme gerçekleştirilmiş, konu kategorileştirmesi de öznel biçimde yapılmıştır. Bildiride bu öznel tasnif aşağıdaki başlıkları izleyen bir planla ortaya konulacaktır: I. İlkesel Belirlemeler: Sencer Başat ve Diğerleri Kararı II. Niceliksel Olarak Öne Çıkan Bazı Konular III. Sorun Kategorileri A. Özensizlik B. Yüzeysellik C. Tutarsızlık D. İhmalkârlık E. Keyfi Sapmalar 1. Mevzuattan Keyfî Sapma 2. İçtihattan Keyfi Sapma F. Umursamazlık
Bu makalede Anayasa’nın 78’inci maddesinde düzenlenen “Seçimlerin Geriye Bırakılması” kurumu ince... more Bu makalede Anayasa’nın 78’inci maddesinde düzenlenen “Seçimlerin Geriye Bırakılması” kurumu incelenmiştir. İncelemenin birinci başlığında konu, karşılaştırmalı anayasa hukuku yönünden ele alınmıştır. Buna göre “yasak- lama modelleri” ve “takdir modelleri” biçiminde iki kategori bulgulanmıştır. İkinci kategori Türkiye’ye daha uygundur. Bu kararların nitelikli çoğunlukla alındığı örnekler esin kaynağı olacak niteliktedir. İkinci başlıkta konu, kurucu iktidar tutanakları yönünden ele alınmıştır. Bu kaynaktan bulgulanan şey, kurucu iktidarın, savaş dışındaki erteleme nedenlerine bilerek ve isteyerek yer vermediğidir. Üçüncü başlıkta konu, Yüksek Seçim Kurulu ve Anayasa Mahkemesi kararları ışığında ele alınmıştır. Bu kaynaktan çıkarılan sonuç, söz konusu içtihatların güncel duruma örnek olamayacağıdır. Dördüncü başlıkta konu, olası sorunlar yönünden incelenmiştir. Bu inceleme sonucunda Anayasa’da bazı değişikliklere gidilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
İkinci haftanın dersinde (Kurtuluş ve Kuruluş Anayasalcılığı) yeri geldikçe atıf yaptığımız kayna... more İkinci haftanın dersinde (Kurtuluş ve Kuruluş Anayasalcılığı) yeri geldikçe atıf yaptığımız kaynakların (ders öğrencilerinin talebi üzerine) listesinden ibarettir.
Öğretide "… yönünden iptal", “şartlı iptal”, “görünüşte iptal” veya “belli konuyla sınırlı iptal”... more Öğretide "… yönünden iptal", “şartlı iptal”, “görünüşte iptal” veya “belli konuyla sınırlı iptal” gibi isimler alan "bağlamsal iptal" kararları kısmi iptalin bir türüdür. Kısmi iptallerde yapılan şey, “norm” kavramının içindeki farklı yorum, uygulama ve olgular kümesinden ayıklamalar yapmaktır. Bu, biçimsel olarak bir sözcüğün hukuk aleminden çıkarılması yoluyla olabileceği gibi, sözcüğün anlam sınırında bir daraltma, içinden belli bir ögenin dışlanması yoluyla da gerçekleşebilir. Böylesi durumlarda, son tahlilde bir “norm alanının dışına çıkarma” edimi vardır. Bu edim, sadece bir karar biçimi olmaz, aynı zamanda “uygulanacak norm” kavramının neyi ifade ettiğiyle ilgili de kritik önem taşır. Bir anayasa mahkemesinin buna yetkili olup olmadığı ayrı bir meseledir. Bu tartışmaya geçmeden önce, yetkiye konu edilen edimin iyi anlaşılması gerekir.
Birinci haftanın dersinde (Osmanlı Anayasalcılığı) yeri geldikçe atıf yaptığımız kaynakların (der... more Birinci haftanın dersinde (Osmanlı Anayasalcılığı) yeri geldikçe atıf yaptığımız kaynakların (ders öğrencilerinin talebi üzerine) listesinden ibarettir. Ayrıca İttihat ve Terakki Yemini için bkz. https://www.tolgasirin.com/post/ittihatciyemini
Bu çalışma Türkiye tarihindeki tüm yasama dokunulmazlığı kaldırma kararlarını derlemek için yaptı... more Bu çalışma Türkiye tarihindeki tüm yasama dokunulmazlığı kaldırma kararlarını derlemek için yaptığım bir hazırlığı yansıtıyor. Kararlar, anayasa, konu ve yıl temelli olarak tasniflenmiştir. Henüz taslaktır....
Seçim, Demokrasi ve Seçim Sistemleri Sempozyumu, 2018
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ AYM'YE TAŞANABİLİR Mİ?
Bu çalışmada anayasa şikâyeti süreçlerinde serbes... more CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ AYM'YE TAŞANABİLİR Mİ?
Bu çalışmada anayasa şikâyeti süreçlerinde serbest seçim hakkı bağlamındaki sorunların üzerinde duracağım. Benim bu bağlamda tespit edebildiğim sorunlar, esasen yedi başlıkta toplanıyor. Bazıları nispeten kısaca, diğer bazıları ise biraz daha etraflı şekilde anlatılabilecek bu sorunlar, şöyle sıralanabilir: 1. Yüksek Seçim Kurulu Kararlarına Karşı Yargı Denetimi Sorunu 2. Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve Konu Yönünden Yetki Sorunu 3. YSK Önündeki Uyuşmazlıkların Adil Yargılanma Hakkı Kapsamında Görülmemesi Sorunu 4. Tedbir Kararı Sorunu 5. Mahpusların Oy Hakkı Sorunu 6. Takdir Marjı Doktrininin Ulusal Düzeyde Uygulanma Sorunu 7. Serbest Seçim Hakkı ve OHAL Sorunu Bu sorunlara biraz daha yakından bakalım.
Bu makale Meclis Başkanlığı kurumu hakkındaki notlarımın bir derlemesidir. TBMM Yüzüncü Yıl Armağ... more Bu makale Meclis Başkanlığı kurumu hakkındaki notlarımın bir derlemesidir. TBMM Yüzüncü Yıl Armağanı kapsamında yayımlanmıştır.
Bu yazı Kıvanç Sezer'in ilk uzun metrajlı eseri olan Babamın Kanatları filminin analizini içerir.... more Bu yazı Kıvanç Sezer'in ilk uzun metrajlı eseri olan Babamın Kanatları filminin analizini içerir. Filmin en önemli özelliği, bir "işçili film" olmaktan çok bir "işçi filmi" olmasıdır. Postmodern zamanların kimlikçi vurgularına kapılmadan bu rengini koruması onu özgün kılmaktadır.
İtalyan neo-gerçekçilik akımının izlerinin net biçimde görüldüğü Babamın Kanatları, sorumlularının hâlâ cezalandırılmadığı bir cinayet olan Van depreminin yarattığı tahribatı onarmak için vahşi kapitalizmin kıskacına düşen bir işçinin çaresizliğini anlatan, gerçekçi ve özgün bir işçi sınıfı filmidir. Film, Türkiye’deki betonlaşma furyası sırasında yaşanan trajik işçi cinayetlerine, taşeronlaşma sorununa, insan yaşamının değersizleştirilmesine dikkat çekerek bireyselin ötesine geçip toplumsala odaklanabilmiş, bu yanıyla da sinema yoluyla sosyal bir eleştiri geliştirmenin hâlâ mümkünlüğünü ortaya koyabilmiştir.
Yazılanları bir sonuca bağlamak gerekirse; Ken Loach'un, aynı dönemde vizyona giren filmi Ben, Daniel Blake için kullanılan motto, Türkiye özelinde Babamın Kanatları için kullanılabilir: Babamın Kanatları, tüm dünyada görünür olan sosyal adalet sorununa karşı Türk sinemasından gelen bir çığlıktır.
Başlıktaki soru, Rousseau ismi sabit kalmak üzere farklı ülkelerde farklı Cumhuriyetçi figürler b... more Başlıktaki soru, Rousseau ismi sabit kalmak üzere farklı ülkelerde farklı Cumhuriyetçi figürler bağlamında tekrar tekrar sorulan bir soru. Bu sorunun sorulmasının nedeni, tabii ki Rousseau'nun geçtiğimiz iki yüzyıldan fazla zamanın politikasına etki edecek büyük devrimin (Fransız İhtilali) en önemli teorik öncülerinden biri olması.
İfade özgürlüğü, liberal hukuk düzeninin adeta kutsal ineği gibidir. Liberal "açık toplum" ideali... more İfade özgürlüğü, liberal hukuk düzeninin adeta kutsal ineği gibidir. Liberal "açık toplum" ideali için hoşgörü ve çoğulculuk esastır. 1 Bu da farklı düşüncelerin ifade edilmesine, düzenin sınırları elverdiği ölçüde izin verilmesini, bu düşüncelerden rahatsız olanların onlara katlanmasını zorunlu kılar. Örneğin İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin ilk kez Handyside/Birleşik Krallık kararında ortaya koyduğu şu beylik laflarını pek sık duyarız: "İfade özgürlüğü, 10. maddenin sınırları içinde, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen 'haber' ve 'düşünceler' için değil, ama ayrıca Devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara şoke eden, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz." 2
Türkiye’de uluslararası sözleşmelerden çekilmenin hukuki usulü, bu konudaki anayasal sessizliği... more Türkiye’de uluslararası sözleşmelerden çekilmenin hukuki usulü, bu konudaki anayasal sessizliğin de katkısıyla oldukça belirsizdir. Bu belirsizlik, özellikle 2021 yılı Mart ayında Cumhurbaşkanı kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nin “Türkiye açısından feshedilmesiyle” daha da görünür olmuştur. Bu kararın ardından, söz konusu Cumhurbaşkanı kararının hukuka aykırılığına dair çok sayıda sav ortaya atılmıştır. Bu savlarda en çok dikkat çeken noktalardan biri, kararın neden hukuka aykırı olduğunu açıklarken sunulan gerekçelerin birbirlerinden ne denli farklı olduğudur. Bu çalışmada, Türkiye’de uluslararası sözleşmelerden çekilmenin doğru usulünün ne olduğu sorusu ele alınmaktadır. Çalışma ilk bölümde uluslararası sözleşmelerden çekilme usulü konusunda uluslararası hukuk ve karşılaştırmalı hukuktaki başlıca düzenlemeleri incelemektedir. Bu bölümde ayrıca ulusal hukuka ve uluslararası hukuka uygun, ikisine de aykırı, ilkine uygun ama ikincisine aykırı, ve ikincisine uygun ama ilkine aykırı çekilmelerin hukuki sonuçları örnekler çerçevesinde incelenmektedir. İkinci bölümde önce İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararıyla başlayan tartışmada öne sürülen başlıca savlar incelenmekte, ele alınan savların hiçbirinin tam anlamıyla isabetli olmadığı öne sürülmektedir. Sonra Türkiye’de uluslararası sözleşmelerden çekilmenin hukuki usulüne dair yazarların görüşü açıklanmaktadır. Yazarlar uluslararası sözleşmelere katılma ve çekilmelerin, sözleşmelerin ilgilendirdiği alanda bir düzenleme yapmak olduğuna vurgu yapmaktadır. Dolayısıyla bir sözleşmeden çekilme usulünün yasama ve yürütme erklerinden hangilerince düzenlenebileceği sorusuna verilecek yanıt, çekilmeyle düzenlenen alana göre değişmektedir. Çünkü Anayasa, yasama ve yürütme erklerinin düzenleme yapabileceği alanları ayırmıştır. Yazarlara göre usulü Cumhurbaşkanı kararnamesiyle (“CBK”) belirlenmiş bir çekilme, yalnızca Anayasa’nın yürütme tarafından düzenlenmesine olanak verdiği alanları düzenleyen sözleşmeler açısından hukuka uygundur. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması niteliğindeki çekilmelerin usulü Anayasa’nın 13’üncü, düzenlenmesi niteliğindeki çekilmelerin usulü ise (sadece sosyal hak ve özgürlükleri düzenleyenler hariç) Anayasa’nın 104’üncü maddesi gereği CBK ile düzenlenemez.
Makale, devlet başkanlarının dönem sınırlamaları konusundaki karşılaştırmalı hukuk verilerini ort... more Makale, devlet başkanlarının dönem sınırlamaları konusundaki karşılaştırmalı hukuk verilerini ortaya koymakta; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yeniden Cumhurbaşkanı adayı olamayacağı tezini işlemektedir.
Makale, uluslararası hukuku uygulamak isteyen ulusal yargıçların bu kaynaklara nasıl ulaşacağı, y... more Makale, uluslararası hukuku uygulamak isteyen ulusal yargıçların bu kaynaklara nasıl ulaşacağı, yabancı dilde yayımlanan kararların Türk hukukuna nasıl aktaracaklarını farklı olasılıkları ele alarak tartışmakta ve kendi önerisini sunmaktadır.
Bu makalede savunulan görüş, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru (anayasa şikâyeti) usulünün, Ad... more Bu makalede savunulan görüş, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru (anayasa şikâyeti) usulünün, Adalet Bakanlığının taraf olması suretiyle çelişmeli hâle getirilmesidir. Bireysel başvurunun mevcut hâliyle (i) ispat yükünün paylaştırılması veya yer değiştirmesi, (ii) temel hak müdahalesindeki meşru amacın ne olduğunun saptanması, (iii) tüketilmesi gereken hukuk yollarının etkili olup olmadığının sınanması, (iv) başvuru sırasında sunulan bilgi ve belgelerin doğrulanması sorunları ortaya çıkmaktadır. Sayısı arttırılabilecek bu sorunların aşılmasının yolu, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin 49'uncu maddesinin 2'nci fıkrasının değiştirilmesidir. Bu değişiklik gerçekleştirilmezse Anayasa Mahkemesi bu hükmü somut norm denetimi yoluyla iptal edebilir
Bu makale Anayasa'nın 1'inci maddesine dönük bir şerhtir. Metin, Kocaeli Yüksek Öğrenim Derneği D... more Bu makale Anayasa'nın 1'inci maddesine dönük bir şerhtir. Metin, Kocaeli Yüksek Öğrenim Derneği Düşünce Kültür ve Sanat Dergisinin (KYÖD) Cumhuriyet'in 100. yılı için çıkardığı ve Bora Erdağı'nın editörlüğünü yaptığı özel sayıda yayımlanmıştır
ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARINA GÖRE CEZA MUHAKEMESİNDE TANIK SORGULAMA HAKKI
Tanık sorgulama hakkını hem Anayasa’da hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde adil yargılanma... more Tanık sorgulama hakkını hem Anayasa’da hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde adil yargılanma hakkı bünyesinde kavranan bir güvencedir. Anayasa Mahkemesi bu temel hakkı, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi içtihatlarından ilhamla “üç aşamalı bir test” uygulayarak incelemektedir. Bu teste göre tanığın duruşmada hazır bulundurulmaması söz konusu olduğunda (i) geçerli bir sebep olup olmadığı, (ii) tanık beyanlarının tek veya belirleyici delil olup olmadığı ve (iii) telafi edici güvencelerin mevcut olup olmadığı incelenmektedir. İki mahkemenin yaklaşımı arasında büyük ölçüde koşutluk olsa da Anayasa Mahkemesinin denetiminde bazı kendine özgü noktalar vardır. Makalenin yazarı, bir yandan bu içtihadı tüketici biçimde serimlerken diğer yandan üç aşamalı testin “geçerli sebep” aşamasında kanunilik incelemesi yapılması gerektiği savını ortaya atmaktadır. Bunun Anayasa’nın 13’ncü maddesinin bir gereği olarak gören yazar, özellikle milletvekili dokunulmazlıklarının kapsamının ve sınırlarının belirsiz olmasının, bu bağlamda özel olarak Anayasa’ya aykırılık yarattığını ileri sürmektedir.
(TASLAKTIR)
Bu makalenin savı Türk Medeni Kanunu'nun 289'uncu maddesinde bir azami dava açma sür... more (TASLAKTIR) Bu makalenin savı Türk Medeni Kanunu'nun 289'uncu maddesinde bir azami dava açma süresinin (ilk düzenlemedeki beş yıllık sürenin) bulunmamasının Anayasa'ya aykırı olduğudur. Anayasa Mahkemesinin 2009 yılında sadece kocanın perspektifinden bakarak verdiği bir iptal kararı, çocukların üzerinde (mirasçılar dahil) sürekli bir dava riskine neden olmuştur. Makalede yazar, (i) karşılaştırmalı hukukta benzer hükümlerin iptal edilmemiş olması, (ii) 2010 yılında çocuk haklarının Anayasa'ya girmesi ve bu tarihten sonra Anayasa Mahkemesinin "çocuğun yüksek yararı" konusunda yorum yapmaya başlamış olması, (iii) Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'ye dair genel yorumlardan hareketle "belirsizlik hâlinde çocuk lehine yorum" ilkesinin bunu gerektirmesi ve (iv) İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi içtihatları çerçevesinde söz konusu normun iptal edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Anayasa Mahkemesinin geçmişte verdiği kararların aksi yönde kararlar verebildiğini gösteren yazar söz konusu hükmün, somut norm denetimine tabi olup olamayacağını da sorgulamıştır.
Bu çalışmada Anayasa'nın 174'üncü maddesini, (I) “genel olarak” anayasa hukuku perspektifinden el... more Bu çalışmada Anayasa'nın 174'üncü maddesini, (I) “genel olarak” anayasa hukuku perspektifinden ele almayı, sonra (II) “özel olarak” her biri yönünden yaşanan hukuksal gelişmeleri incelemeyi amaçlıyorum. Genel incelemede, öncelikle konuyla ilgili terminolojiyi tartışacak; sonra, devrim kanunlarını “tutanak”, “mevzuat”, “içtihat” ve “öğreti” kaynakları çerçevesinde ele alacağım. Özel incelemede ise Anayasa’da sayılan her bir devrim kanununu, anıldığı devrim ışığında ayrı ayrı inceleyecek ve laiklik ilkesini koruma amacı güden bu kanunların güncel durumunu ortaya koyarak laiklik ilkesinin ne denli korunur hâlde olduğuna yanıt bulmaya çalışacağım.
Uluslararası Akdeniz Hukuk Kongresi 2022 (Adalet Yayınevi), 2022
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru mekanizmasının etkinlik kazandığı 2012 yılından bu yana en ç... more Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru mekanizmasının etkinlik kazandığı 2012 yılından bu yana en çok ihlal edildiği tespit edilen hak adil yargılanma hakkıdır. Anayasa Mahkemesinin 2020 yılında yayımladığı istatistiklere1 göre her iki ihlal kararından biri bu hak ile ilgilidir. Aynı istatistikte adil yargılanma hakkı ihlallerinin içinde en çok payı olan öge, %11,3 oranıyla gerekçeli karar alma hakkıdır. Bu çalışmada söz konusu sorunun Anayasa Mahkemesi içtihatlarına yansıyan yönü ele alınacaktır. Bu yöne ilişkin daha önceden idari yargı bağlamında ele alınan bir çalışma2 bulunduğu için, bu çalışmada kamu hukukunun başka bir yüzüne, ceza muhakemesi alanına odaklanılacaktır. Metot olarak realist bir yaklaşım sergilenecek ve “gerekçeli karar alma” temel hakkının cezai alandaki anlamı, anayasa yargısı alanındaki içtihatların tüketici biçimde derlenmesiyle ortaya konmaya çalışılacaktır. Bu bakımdan metnin amacı, Anayasa Mahkemesinin 2012-2022 yılları arasında verdiği bireysel başvuru (anayasa şikâyeti) kararlarında dağınık biçimde yer alan ihlal kararlarını sistemli hâle getirmek ve anayasa yargısının bu alanda “ne” dediğini analitik olarak ortaya koymaktır. Çalışmaya dayanak olan karar seti, Anayasa Mahkemesinin internet sitesinde yayımlanan “kararlar bilgi bankası” bölümünde “müdahale iddiası” sekmesinde, “gerekçeli karar alma hakkı (ceza)” kavramıyla yapılan filtrelemeye dayanmaktadır.3 Buna göre ulaşılan toplam karar sayısı Aralık 2021 itibarıyla 198’dir. Söz konusu 198 kararda “ihlal” temelli otomatik süzme yapılsa bile ulaşılan kararların tamamı, gerekçeli karar alma hakkı bağlamında ihlal kararı niteliğinde değildir. Bu nedenle söz konusu karar setindeki kararlar tek tek okunmuş ve resen filtreleme gerçekleştirilmiş, konu kategorileştirmesi de öznel biçimde yapılmıştır. Bildiride bu öznel tasnif aşağıdaki başlıkları izleyen bir planla ortaya konulacaktır: I. İlkesel Belirlemeler: Sencer Başat ve Diğerleri Kararı II. Niceliksel Olarak Öne Çıkan Bazı Konular III. Sorun Kategorileri A. Özensizlik B. Yüzeysellik C. Tutarsızlık D. İhmalkârlık E. Keyfi Sapmalar 1. Mevzuattan Keyfî Sapma 2. İçtihattan Keyfi Sapma F. Umursamazlık
Bu makalede Anayasa’nın 78’inci maddesinde düzenlenen “Seçimlerin Geriye Bırakılması” kurumu ince... more Bu makalede Anayasa’nın 78’inci maddesinde düzenlenen “Seçimlerin Geriye Bırakılması” kurumu incelenmiştir. İncelemenin birinci başlığında konu, karşılaştırmalı anayasa hukuku yönünden ele alınmıştır. Buna göre “yasak- lama modelleri” ve “takdir modelleri” biçiminde iki kategori bulgulanmıştır. İkinci kategori Türkiye’ye daha uygundur. Bu kararların nitelikli çoğunlukla alındığı örnekler esin kaynağı olacak niteliktedir. İkinci başlıkta konu, kurucu iktidar tutanakları yönünden ele alınmıştır. Bu kaynaktan bulgulanan şey, kurucu iktidarın, savaş dışındaki erteleme nedenlerine bilerek ve isteyerek yer vermediğidir. Üçüncü başlıkta konu, Yüksek Seçim Kurulu ve Anayasa Mahkemesi kararları ışığında ele alınmıştır. Bu kaynaktan çıkarılan sonuç, söz konusu içtihatların güncel duruma örnek olamayacağıdır. Dördüncü başlıkta konu, olası sorunlar yönünden incelenmiştir. Bu inceleme sonucunda Anayasa’da bazı değişikliklere gidilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
İkinci haftanın dersinde (Kurtuluş ve Kuruluş Anayasalcılığı) yeri geldikçe atıf yaptığımız kayna... more İkinci haftanın dersinde (Kurtuluş ve Kuruluş Anayasalcılığı) yeri geldikçe atıf yaptığımız kaynakların (ders öğrencilerinin talebi üzerine) listesinden ibarettir.
Öğretide "… yönünden iptal", “şartlı iptal”, “görünüşte iptal” veya “belli konuyla sınırlı iptal”... more Öğretide "… yönünden iptal", “şartlı iptal”, “görünüşte iptal” veya “belli konuyla sınırlı iptal” gibi isimler alan "bağlamsal iptal" kararları kısmi iptalin bir türüdür. Kısmi iptallerde yapılan şey, “norm” kavramının içindeki farklı yorum, uygulama ve olgular kümesinden ayıklamalar yapmaktır. Bu, biçimsel olarak bir sözcüğün hukuk aleminden çıkarılması yoluyla olabileceği gibi, sözcüğün anlam sınırında bir daraltma, içinden belli bir ögenin dışlanması yoluyla da gerçekleşebilir. Böylesi durumlarda, son tahlilde bir “norm alanının dışına çıkarma” edimi vardır. Bu edim, sadece bir karar biçimi olmaz, aynı zamanda “uygulanacak norm” kavramının neyi ifade ettiğiyle ilgili de kritik önem taşır. Bir anayasa mahkemesinin buna yetkili olup olmadığı ayrı bir meseledir. Bu tartışmaya geçmeden önce, yetkiye konu edilen edimin iyi anlaşılması gerekir.
Birinci haftanın dersinde (Osmanlı Anayasalcılığı) yeri geldikçe atıf yaptığımız kaynakların (der... more Birinci haftanın dersinde (Osmanlı Anayasalcılığı) yeri geldikçe atıf yaptığımız kaynakların (ders öğrencilerinin talebi üzerine) listesinden ibarettir. Ayrıca İttihat ve Terakki Yemini için bkz. https://www.tolgasirin.com/post/ittihatciyemini
Bu çalışma Türkiye tarihindeki tüm yasama dokunulmazlığı kaldırma kararlarını derlemek için yaptı... more Bu çalışma Türkiye tarihindeki tüm yasama dokunulmazlığı kaldırma kararlarını derlemek için yaptığım bir hazırlığı yansıtıyor. Kararlar, anayasa, konu ve yıl temelli olarak tasniflenmiştir. Henüz taslaktır....
Seçim, Demokrasi ve Seçim Sistemleri Sempozyumu, 2018
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ AYM'YE TAŞANABİLİR Mİ?
Bu çalışmada anayasa şikâyeti süreçlerinde serbes... more CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ AYM'YE TAŞANABİLİR Mİ?
Bu çalışmada anayasa şikâyeti süreçlerinde serbest seçim hakkı bağlamındaki sorunların üzerinde duracağım. Benim bu bağlamda tespit edebildiğim sorunlar, esasen yedi başlıkta toplanıyor. Bazıları nispeten kısaca, diğer bazıları ise biraz daha etraflı şekilde anlatılabilecek bu sorunlar, şöyle sıralanabilir: 1. Yüksek Seçim Kurulu Kararlarına Karşı Yargı Denetimi Sorunu 2. Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve Konu Yönünden Yetki Sorunu 3. YSK Önündeki Uyuşmazlıkların Adil Yargılanma Hakkı Kapsamında Görülmemesi Sorunu 4. Tedbir Kararı Sorunu 5. Mahpusların Oy Hakkı Sorunu 6. Takdir Marjı Doktrininin Ulusal Düzeyde Uygulanma Sorunu 7. Serbest Seçim Hakkı ve OHAL Sorunu Bu sorunlara biraz daha yakından bakalım.
Bu makale Meclis Başkanlığı kurumu hakkındaki notlarımın bir derlemesidir. TBMM Yüzüncü Yıl Armağ... more Bu makale Meclis Başkanlığı kurumu hakkındaki notlarımın bir derlemesidir. TBMM Yüzüncü Yıl Armağanı kapsamında yayımlanmıştır.
Bu yazı Kıvanç Sezer'in ilk uzun metrajlı eseri olan Babamın Kanatları filminin analizini içerir.... more Bu yazı Kıvanç Sezer'in ilk uzun metrajlı eseri olan Babamın Kanatları filminin analizini içerir. Filmin en önemli özelliği, bir "işçili film" olmaktan çok bir "işçi filmi" olmasıdır. Postmodern zamanların kimlikçi vurgularına kapılmadan bu rengini koruması onu özgün kılmaktadır.
İtalyan neo-gerçekçilik akımının izlerinin net biçimde görüldüğü Babamın Kanatları, sorumlularının hâlâ cezalandırılmadığı bir cinayet olan Van depreminin yarattığı tahribatı onarmak için vahşi kapitalizmin kıskacına düşen bir işçinin çaresizliğini anlatan, gerçekçi ve özgün bir işçi sınıfı filmidir. Film, Türkiye’deki betonlaşma furyası sırasında yaşanan trajik işçi cinayetlerine, taşeronlaşma sorununa, insan yaşamının değersizleştirilmesine dikkat çekerek bireyselin ötesine geçip toplumsala odaklanabilmiş, bu yanıyla da sinema yoluyla sosyal bir eleştiri geliştirmenin hâlâ mümkünlüğünü ortaya koyabilmiştir.
Yazılanları bir sonuca bağlamak gerekirse; Ken Loach'un, aynı dönemde vizyona giren filmi Ben, Daniel Blake için kullanılan motto, Türkiye özelinde Babamın Kanatları için kullanılabilir: Babamın Kanatları, tüm dünyada görünür olan sosyal adalet sorununa karşı Türk sinemasından gelen bir çığlıktır.
Başlıktaki soru, Rousseau ismi sabit kalmak üzere farklı ülkelerde farklı Cumhuriyetçi figürler b... more Başlıktaki soru, Rousseau ismi sabit kalmak üzere farklı ülkelerde farklı Cumhuriyetçi figürler bağlamında tekrar tekrar sorulan bir soru. Bu sorunun sorulmasının nedeni, tabii ki Rousseau'nun geçtiğimiz iki yüzyıldan fazla zamanın politikasına etki edecek büyük devrimin (Fransız İhtilali) en önemli teorik öncülerinden biri olması.
İfade özgürlüğü, liberal hukuk düzeninin adeta kutsal ineği gibidir. Liberal "açık toplum" ideali... more İfade özgürlüğü, liberal hukuk düzeninin adeta kutsal ineği gibidir. Liberal "açık toplum" ideali için hoşgörü ve çoğulculuk esastır. 1 Bu da farklı düşüncelerin ifade edilmesine, düzenin sınırları elverdiği ölçüde izin verilmesini, bu düşüncelerden rahatsız olanların onlara katlanmasını zorunlu kılar. Örneğin İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin ilk kez Handyside/Birleşik Krallık kararında ortaya koyduğu şu beylik laflarını pek sık duyarız: "İfade özgürlüğü, 10. maddenin sınırları içinde, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen 'haber' ve 'düşünceler' için değil, ama ayrıca Devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara şoke eden, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz." 2
Türkiye’de uluslararası sözleşmelerden çekilmenin hukuki usulü, bu konudaki anayasal sessizliği... more Türkiye’de uluslararası sözleşmelerden çekilmenin hukuki usulü, bu konudaki anayasal sessizliğin de katkısıyla oldukça belirsizdir. Bu belirsizlik, özellikle 2021 yılı Mart ayında Cumhurbaşkanı kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nin “Türkiye açısından feshedilmesiyle” daha da görünür olmuştur. Bu kararın ardından, söz konusu Cumhurbaşkanı kararının hukuka aykırılığına dair çok sayıda sav ortaya atılmıştır. Bu savlarda en çok dikkat çeken noktalardan biri, kararın neden hukuka aykırı olduğunu açıklarken sunulan gerekçelerin birbirlerinden ne denli farklı olduğudur. Bu çalışmada, Türkiye’de uluslararası sözleşmelerden çekilmenin doğru usulünün ne olduğu sorusu ele alınmaktadır. Çalışma ilk bölümde uluslararası sözleşmelerden çekilme usulü konusunda uluslararası hukuk ve karşılaştırmalı hukuktaki başlıca düzenlemeleri incelemektedir. Bu bölümde ayrıca ulusal hukuka ve uluslararası hukuka uygun, ikisine de aykırı, ilkine uygun ama ikincisine aykırı, ve ikincisine uygun ama ilkine aykırı çekilmelerin hukuki sonuçları örnekler çerçevesinde incelenmektedir. İkinci bölümde önce İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararıyla başlayan tartışmada öne sürülen başlıca savlar incelenmekte, ele alınan savların hiçbirinin tam anlamıyla isabetli olmadığı öne sürülmektedir. Sonra Türkiye’de uluslararası sözleşmelerden çekilmenin hukuki usulüne dair yazarların görüşü açıklanmaktadır. Yazarlar uluslararası sözleşmelere katılma ve çekilmelerin, sözleşmelerin ilgilendirdiği alanda bir düzenleme yapmak olduğuna vurgu yapmaktadır. Dolayısıyla bir sözleşmeden çekilme usulünün yasama ve yürütme erklerinden hangilerince düzenlenebileceği sorusuna verilecek yanıt, çekilmeyle düzenlenen alana göre değişmektedir. Çünkü Anayasa, yasama ve yürütme erklerinin düzenleme yapabileceği alanları ayırmıştır. Yazarlara göre usulü Cumhurbaşkanı kararnamesiyle (“CBK”) belirlenmiş bir çekilme, yalnızca Anayasa’nın yürütme tarafından düzenlenmesine olanak verdiği alanları düzenleyen sözleşmeler açısından hukuka uygundur. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması niteliğindeki çekilmelerin usulü Anayasa’nın 13’üncü, düzenlenmesi niteliğindeki çekilmelerin usulü ise (sadece sosyal hak ve özgürlükleri düzenleyenler hariç) Anayasa’nın 104’üncü maddesi gereği CBK ile düzenlenemez.
Makale, devlet başkanlarının dönem sınırlamaları konusundaki karşılaştırmalı hukuk verilerini ort... more Makale, devlet başkanlarının dönem sınırlamaları konusundaki karşılaştırmalı hukuk verilerini ortaya koymakta; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yeniden Cumhurbaşkanı adayı olamayacağı tezini işlemektedir.
Makale, uluslararası hukuku uygulamak isteyen ulusal yargıçların bu kaynaklara nasıl ulaşacağı, y... more Makale, uluslararası hukuku uygulamak isteyen ulusal yargıçların bu kaynaklara nasıl ulaşacağı, yabancı dilde yayımlanan kararların Türk hukukuna nasıl aktaracaklarını farklı olasılıkları ele alarak tartışmakta ve kendi önerisini sunmaktadır.
Anayasa Mahkemesi (AYM), 23.09.2012 tarihinden bu yana anayasa şikâyeti 1 kararları vermektedir. ... more Anayasa Mahkemesi (AYM), 23.09.2012 tarihinden bu yana anayasa şikâyeti 1 kararları vermektedir. Büyük çoğunluğu kabul edilemezlik kararı niteliğinde olan bu kararların bir kısmı toplanma ve örgütlenme özgürlüğü ile ilişkilidir. Bu kararlar, tüm kararlar içinde az sayıdadır. Fakat kararların ve ihlal sayısının az olması, Türkiye'de bu konularda sorun olmadığı anlamına gelmemektedir. Hatta uluslararası raporlar göstermektedir ki bu alan, Türkiye'deki en güncel sorun alanlarından biridir. 2 Öyle ki İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi verdiği ihlal kararlarına 3 rağmen Hükümet'in hiçbir adım atmaması, hatta ihlali derinleştirmesi karşısında; İzci v. Türkiye kararında, artık bir adım daha ileri gitmiş ve 40'tan fazla kararda, kolluk görevlilerinin gösterilerdeki sert müdahalelerinin veya barışçıl göstericilere karşı açılan ceza davalarının Sözleşme'nin 3 ve 11'nci maddelerini ihlal sonucuna ulaşıldığını, 20'den fazla kararda kolluk güçlerinin cezasız bırakıldığını ve hâlihazırda 130 başvurunun incelenmeyi beklediğini kaydederek, Sözleşme'nin 46'ncı maddesi çerçevesinde karar vermiştir. 4 Kolluk güçlerinin göz yaşartıcı gaz kullanımına ilişkin yetkilerinin spesifik hale getirilmediğinin, bu bağlamda öngörülebilir ve ulaşılabilir bir hukukun bulunmadığının söylendiği Abdullah Yaşa v.Türkiye 5 kararında da aynı şekilde 46'ncı madde hükmüne dayanılmıştır. Mahkeme, Ataykaya v. Türkiye kararında ise bir adım daha ileri giderek, göz yaşartıcı gaz kullanımından kaynaklanan ölüm ve yaralanma riskinin en aza indirilmesi amacıyla, göz yaşartıcı silahların kullanımına ilişkin güvencelerin, hiç geciktirilmeden güçlendirilmesine ihtiyaç bulunduğunu vurgulamıştır. 6 Büyük ihtimalle prosedürel nedenlerle bu sorunlu alan AYM kararlarına (henüz) yansımış değildir. Fakat gözlemlerimiz ve objektif veriler, bu konunun, AYM'nin önümüzdeki dönemki faaliyetlerinde niceliksel ve niteliksel olarak epeyce yer edineceği yönündedir.
Özet: Sosyal insan haklarının dava edilebilirliği tartışması öteden beri süregelmektedir. 2010 yı... more Özet: Sosyal insan haklarının dava edilebilirliği tartışması öteden beri süregelmektedir. 2010 yılında, 1982 Anayasasında yapılan değişikliğin ürünü olan anayasa şikâyeti Türkiye hukukuna girdi. Anayasa'daki İHAS kapsamındaki hak ve özgürlüklerle sınırlı olarak düzenlenen bu başvuru yolu, sosyal insan haklarının da dava edilebilirliğini sağlayabilir. Dava edilebilirlik için insan haklarının ve Anayasa'nın bütünselliği ilkesine uyulması, İHAM'ın dolaylı koruma yönteminin takip edilmesi ve ulusal düzeyde İHAM içtihatlarının aşılması gerekmektedir.
Özet: Yeni Bolivya ve Ekvador anayasaları çevre hakkı ve doğanın haklarına ilişkin son derece öne... more Özet: Yeni Bolivya ve Ekvador anayasaları çevre hakkı ve doğanın haklarına ilişkin son derece önemli hükümler içermektedir. İnsan merkezci özellikler taşıyan Bolivya Anayasası'nın aksine Ekvador Anayasası çevre merkezcidir ve bu anayasada doğanın haklarına yer verilmiştir. Abstract: The new constitutions of Bolivia and Ecuador include very important provision on environmental rights and the rights of nature. While the Constitution of Pluranational State of Bolivia is anthropocentric, Ecuador adopts rights of nature in her eco-centric Constitution.
Özet: Türkiye, 15 Temmuz 2016'da gerçekleşen darbe girişiminden sonra bir olağanüstü hâl süreci y... more Özet: Türkiye, 15 Temmuz 2016'da gerçekleşen darbe girişiminden sonra bir olağanüstü hâl süreci yaşadı. Türkiye'nin tarihi açısından büyük öneme sahip bu tarihsel kesitte, darbe girişiminin sorumlusu sayılan "Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması" ("FETÖ/PDY") ile irtibatı ve iltisakı bulunduğu iddiasıyla çok sayıda kişi hakkında soruşturmalar açıldı, yargılamalar yapıldı ve mahkûmiyet kararları verildi. Makalenin amacı bu yargılama süreçlerinin bilançosunu çıkarmaktır. Makale, bu bilançoyu, Türk Anayasa Mahkemesi ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarına kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı merceğiyle odaklanarak yapmaktadır.
Yeni Bolivya ve Ekvador anayasaları çevre hakkı ve doğanın haklarına ilişkin son derece önemli hü... more Yeni Bolivya ve Ekvador anayasaları çevre hakkı ve doğanın haklarına ilişkin son derece önemli hükümler içermektedir. İnsan merkezci özellikler taşıyan Bolivya Anayasası'nın aksine Ekvador Anayasası çevre merkezcidir ve bu anayasada doğanın haklarına yer verilmiştir.
Nâzım Hikmet Ran (1902-1963) Türkiye’de edebiyat ve siyaset dünyasının en önemli isimlerinden bir... more Nâzım Hikmet Ran (1902-1963) Türkiye’de edebiyat ve siyaset dünyasının en önemli isimlerinden biridir. Makale, bu büyük şairin şiirlerinde anayasa hukukunun temel kavramlarının nasıl yer bulduğu incelemektedir. Bu amaçla, şairin şiirlerinde en çok işlediği kavram olan “hürriyet” ile Jellinekyen öğretinin devletin ögeleri saydığı “halk” (millet) “iktidar” (hükûmet) ve “ülke” (memleket) kavramlarıdır. İncelemedeki bulgulara göre Nâzım Hikmet, hürriyet sözcüğünü, liberal değil genellikle Cumhuriyetçi anlamda kullanmaktadır. İktidar kavramını Marksist-Leninist doktrin ışığında kavrayan şair, Kemalizme anti emperyalist ve feodalizm karşıtı olduğu denli zımnen destek vermiştir. Bu çerçevede 27 Mayıs 1960’daki askeri müdahaleye de olumlu yaklaşmıştır. Büyük şair, millet kavramını sübjektif anlamda kavramış ve Kürt sorununu reddetmemiştir. Fakat şiirlerinde Türklerin dışındaki etnik kimliklere pek yer vermemiş veya tali olarak yer vermiştir. Devletin ülke ögesi ise özellikle hasretlik ve yurtseverlik kavramlarıyla ilgili olarak şiirlere konu olmuştur. İncelemede ulaşılan nihai sonuç, Nâzım Hikmet’in, şiirlerinde, uluslararası komünist hareketin Türkiye hakkındaki tezlerini birebir yansıttığıdır.
Bu makalede yasama sorumsuzluğu konusunda Türk anayasa hukuku literatüründeki görüşler güncel içt... more Bu makalede yasama sorumsuzluğu konusunda Türk anayasa hukuku literatüründeki görüşler güncel içtihatlar ışığında gözden geçirilmekte ve bir analiz sunulmaya çalışılmaktadır. Makaledeki temel bulgu, mutlak gibi görünen yasama sorumsuzluğunun gerçekte hiç de öyle olmadığıdır. Yasama sorumsuzluğu dört yönden aşınmıştır: (1) Yasama sorumsuzluğu, AYM içtihatlarıyla hukuk davalarına etki göstermemekte, bu da muhalefet mensuplarının yüksek tazminatlarla karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır. (2) Yasama sorumsuzluğu, TBMM’nin belirsiz İçtüzük hükümleri ve bu hükümlerin keyfî uygulanması nedeniyle idari yaptırımlar karşısında yeterli korumayı sağlayamamaktadır. (3) Ceza davalarında ise yasama sorumsuzluğu, bir yandan özellikle güvenlik tedbirlerinde yeterince dikkate alınmaması diğer yandan salt düşünce açıklamasına dayalı suçlarda yasama dokunulmazlığının istisnaları nedeniyle aşınmıştır. (4) 2016 yılında kabul edilen geçici madde 20’de, yasama sorumsuzluğunun koruyuculuğunu aşındırmıştır.
Yazar ayrıca yasama sorumsuzluğunun istisnaları konusunda, öğretide süregelen kabullerin ötesinde yeni bir istisnalar listesi sunmuş ve bunu öğretinin tartışmasına açmıştır. Buna göre istisnalar şu şekildedir: (i) milletvekillerinin sözlerinin (siyasi parti kapatma davalarında) yaptırıma tabi olabilmesi, (ii) orman tahribi propagandası yasağı, (iii) İçtüzük’te öngörülen disiplin yaptırımları ve (iv) dışarıda yineleme yasağı. Dışarıda yineleme yasağı Meclis’in bu konuda genel olarak gizlilik kararı alması veya özel olarak milletvekiline dönük karar alması olmak üzere iki biçimde tezahür edebilmektedir.
Metin, yazıldığı tarihteki AYM'nin ceza yargılaması bağlamında tüm gerekçeli karar alma hakkı ihl... more Metin, yazıldığı tarihteki AYM'nin ceza yargılaması bağlamında tüm gerekçeli karar alma hakkı ihlali kararlarını içermektedir.
In this study, the decision of the Turkish Constitutional Court in 2022 regarding the compulsory ... more In this study, the decision of the Turkish Constitutional Court in 2022 regarding the compulsory religion classes, Hüseyin El and Nazlı Şirin El, was analyzed. The decision was criticized on the following eight points: (1) Although the correct decision was quite apparent, the Constitutional Court found a violation by only one vote. It created an unsafe situation. (2) The Constitutional Court established the violation too late. It weakened the objective effect of the decision. (3) The Constitutional Court referred to crucial international materials but did not consider their merits. (4) The Constitutional Court based its decision on the violation with reference to the decisions of the European Court of Human Rights but it missed the chance to make a much deeper analysis. (5) The Constitutional Court ignored the original and alternative theses in Turkish literature. (6) The Constitutional Court made controversial inferences regarding the principle of laicism, especially in the context of the doctrine of positive obligations. (7) The Ministry of Justice misrepresented the European Court of Human Rights judgments. (8) The application was not prepared professionally and powerfully enough.
Anayasa’nın uluslararası sözleşmelerin uygulanma usulünü belirleyen 90’ıncı maddesinin son fıkras... more Anayasa’nın uluslararası sözleşmelerin uygulanma usulünü belirleyen 90’ıncı maddesinin son fıkrası, Türkiye’de demokratik hak mücadelesi veren kesimlerce en çok bilinen hükümlerden biridir. Ancak hüküm yürürlüğe girdikten on yedi yıl sonra dahi hukuksal anlamı üzerindeki tartışmalar bitmiş değildir. Bu doğrultuda makale önce bu hükmün hukuksal anlamını kısaca ele almakta, hâkim görüşün aksine hükmün bir normlar kademelenmesine işaret etmediğini savunmaktadır. Yazarlara göre; çokça tartışılmış teorik sorunlar ne denli başarıyla aşılırsa aşılsın, uluslararası sözleşmeleri uygulayacak ulusal organlar pek çok pratik sorunla da yüzleşmek durumundadır. Makalenin kalan bölümü uygulamadaki sorunlara ayrılmıştır. Uluslararası hukuk kendi içerisinde mutlak bir uyum içerisinde olmadığından, uygulamacılar önlerindeki soruna uygulanabilecek çatışan birden çok uluslararası sözleşmeyle karşılaşabilir. Yahut uluslararası sözleşmeler anayasa, yüksek yargı kararları veya “denetlenemez normlar” ile çatışıyor olabilir. Böyle durumlarda uygulamacılar uluslararası sözleşmeye uyum görevini nasıl yerine getirecektir? Makale “insan hakları lehine yorum” ve “uluslararası hukukla dost” yorum kuralları ışığında bu sorunların önemli bir bölümünün çözülebileceğini savunmaktadır.
Uluslararası Sözleşmelerden Çekilmenin Anayasal Esasları ve Başlıca Tartışmalar, 2022
Türkiye’de uluslararası sözleşmelerden çekilmenin hukuki usulü, bu konudaki anayasal sessizliğin ... more Türkiye’de uluslararası sözleşmelerden çekilmenin hukuki usulü, bu konudaki anayasal sessizliğin de katkısıyla oldukça belirsizdir. Bu belirsizlik, özellikle 2021 yılı Mart ayında Cumhurbaşkanı kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nin “Türkiye açısından feshedilmesiyle” daha da görünür olmuştur. Bu kararın ardından, söz konusu Cumhurbaşkanı kararının hukuka aykırılığına dair çok sayıda sav ortaya atılmıştır. Bu savlarda en çok dikkat çeken noktalardan biri, kararın neden hukuka aykırı olduğunu açıklarken sunulan gerekçelerin birbirlerinden ne denli farklı olduğudur. Bu çalışmada, Türkiye’de uluslararası sözleşmelerden çekilmenin doğru usulünün ne olduğu sorusu ele alınmaktadır. Çalışma ilk bölümde uluslararası sözleşmelerden çekilme usulü konusunda uluslararası hukuk ve karşılaştırmalı hukuktaki başlıca düzenlemeleri incelemektedir. Bu bölümde ayrıca ulusal hukuka ve uluslararası hukuka uygun, ikisine de aykırı, ilkine uygun ama ikincisine aykırı, ve ikincisine uygun ama ilkine aykırı çekilmelerin hukuki sonuçları örnekler çerçevesinde incelenmektedir. İkinci bölümde önce İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararıyla başlayan tartışmada öne sürülen başlıca savlar incelenmekte, ele alınan savların hiçbirinin tam anlamıyla isabetli olmadığı öne sürülmektedir. Sonra Türkiye’de uluslararası sözleşmelerden çekilmenin hukuki usulüne dair yazarların görüşü açıklanmaktadır. Yazarlar uluslararası sözleşmelere katılma ve çekilmelerin, sözleşmelerin ilgilendirdiği alanda bir düzenleme yapmak olduğuna vurgu yapmaktadır. Dolayısıyla bir sözleşmeden çekilme usulünün yasama ve yürütme erklerinden hangilerince düzenlenebileceği sorusuna verilecek yanıt, çekilmeyle düzenlenen alana göre değişmektedir. Çünkü Anayasa, yasama ve yürütme erklerinin düzenleme yapabileceği alanları ayırmıştır. Yazarlara göre usulü Cumhurbaşkanı kararnamesiyle (“CBK”) belirlenmiş bir çekilme, yalnızca Anayasa’nın yürütme tarafından düzenlenmesine olanak verdiği alanları düzenleyen sözleşmeler açısından hukuka uygundur. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması niteliğindeki çekilmelerin usulü Anayasa’nın 13’üncü, düzenlenmesi niteliğindeki çekilmelerin usulü ise (sadece sosyal hak ve özgürlükleri düzenleyenler hariç) Anayasa’nın 104’üncü maddesi gereği CBK ile düzenlenemez.
Devlet başkanlığı görevi için dönem sınırlaması öngörülmesi çağdaş demokrasilerde genel kabul gör... more Devlet başkanlığı görevi için dönem sınırlaması öngörülmesi çağdaş demokrasilerde genel kabul gören bir yaklaşımdır. Bu yolla iktidarın kişiselleşmesinin engellenmesi, erkler ayrılığının güvence altına alınması, adil bir siyasi mücadele alanı oluşturulması ve dinamik bir yönetimin sağlanması hedeflenmektedir. Bununla birlikte, bilhassa 2000'li yıllardan itibaren, dünyanın birçok ülkesinde iktidardaki devlet başkanlarının bu sınırlamaları esnetmek hatta tamamen kaldırmak için yeni anayasa yapımı veya anayasa değişikliği gibi yöntemlere başvurdukları görülmektedir. Kimi zaman anayasa mahkemelerinin de destek verdiği bu girişimler görüntüde demokratik ancak özde otoriter karakterde rejimlere kapı aralamaktadır. Öte yandan, anayasal düzeni bu tür müdahalelere karşı korumak için öngörülmüş veya kurgulanmış mekanizmalar çoğu kez etkisiz kalmaktadır. (...)
Devlet başkanlığı görevi için dönem sınırlaması öngörülmesi çağdaş demokrasilerde genel kabul gör... more Devlet başkanlığı görevi için dönem sınırlaması öngörülmesi çağdaş demokrasilerde genel kabul gören bir yaklaşımdır. Bu yolla iktidarın kişiselleşmesinin engellenmesi, erkler ayrılığının güvence altına alınması, adil bir siyasi mücadele alanı oluşturulması ve dinamik bir yönetimin sağlanması hedeflenmektedir. Bununla birlikte, bilhassa 2000'li yıllardan itibaren, dünyanın birçok ülkesinde iktidardaki devlet başkanlarının bu sınırlamaları esnetmek hatta tamamen kaldırmak için yeni anayasa yapımı veya anayasa değişikliği gibi yöntemlere başvurdukları görülmektedir. Kimi zaman anayasa mahkemelerinin de destek verdiği bu girişimler görüntüde demokratik ancak özde otoriter karakterde rejimlere kapı aralamaktadır. Öte yandan, anayasal düzeni bu tür müdahalelere karşı korumak için öngörülmüş veya kurgulanmış mekanizmalar çoğu kez etkisiz kalmaktadır. Bu çalışma, devlet başkanlarının tabi olduğu dönem sınırlamalarının kaldırılması eğilimini "suistimalci anayasacılık" kavramı çerçevesinde karşılaştırmalı bir şekilde ele almayı amaçlamaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde dünyadan örnekler sunulacak, ikinci bölümünde anayasal ve demokratik düzeni korumak için seferber edilebilecek mekanizmalar irdelenecektir. Türkiye'ye özgülenen son bölümde ise konuya ilişkin tarihsel gelişmelerin yanında mevcut Cumhurbaşkanı'nın seçilme sayısına ilişkin görüşlere yer verilecek ve Türkiye örneği "suistimalci anayasacılık" bakımından değerlendirilecektir. Çalışmamız bu konunun Türkiye’de ilk kez gündeme gelmediğini göstermiştir. Anayasa tarihine bakıldığında bu konunun en az dört defa tartışıldığı görülmektedir: (1) 1961 Anayasası hazırlık süreci, (2) 1982 Anayasası hazırlık süreci, (3) Süleyman Demirel’in yeniden seçilmesi için yapılan başarısız anayasa değişikliği girişimi ve (4) Abdullah Gül’ün görev süresine ve yeniden seçilme olasılığına dair anayasa mahkemesi kararı. Recep Tayyip Erdoğan’ın durumuyla ilgili tartışma beşinci ama en önemli tartışmadır. Bize göre Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın (son döneminde erken seçim yapılması olasılığı hariç olmak üzere) yeniden Cumhurbaşkanı adayı olması mümkün değildir. Bu sonuç, lafzi, tarihsel, amaçsal ve sistematik yorumun gereğidir. Gelgelelim böyle bir girişim karşısında kullanılabilecek hukuksal araçlar son derece etkisizdir. (1) Bu konuda bir anayasa değişikliği yapılması durumunda bunun bir suistimalci anayasacılık örneği olacağını düşünüyoruz. Türkiye’de Anayasa Mahkemesinin eski içtihatları bu olasılığa karşı bazı savunma araçları içerse de Mahkemenin (yeni üye yapısı itibarıyla) bunlara başvuracağı kuşkuludur. Zaten bu durum da suistimalci anayasacılık örnekleriyle koşutluk göstermektedir. (2) Yeniden adaylığın bir anayasa değişikliği yapılmadan fiilen gerçekleşmesi durumunda olası tek anayasal çare bireysel başvurudur. Fakat bu yol, “konu yönünden yetki” sorunu nedeniyle tartışmalıdır. Dolayısıyla bu bağlamda Anayasa’nın hukuki “bekçisi” yoktur, meğerki Anayasa Mahkemesi dinamik bir yorum geliştirsin.
An analytical report on the amendments tabled by the Turkish Grand National Assembly of the 1982 ... more An analytical report on the amendments tabled by the Turkish Grand National Assembly of the 1982 Constitution in Turkey, written by 13 Constitutional lawyers and three Political Scientists, who are also students of Turkish politics and law.
Turkey is at an important crossroad. 316 MPs of the ruling Justice and Development Party (AKP) of... more Turkey is at an important crossroad. 316 MPs of the ruling Justice and Development Party (AKP) offered a constitutional amendment proposal, which was accepted last week after serious debates in the Turkish parliament. A total of 339 MPs of the AKP and the ultranationalist MHP voted in favour of the amendment. And it will proceed to a referendum that will likely be held in early April. The constitutional amendment, consisting of 18 articles, has no direct relation to fundamental rights and freedoms of the Turkish people. The amendment is mainly related to the functionality of the government system.
Many people in Turkey think that the amendment proposal may lead to one of the most important constitutional challenges in modern Turkish history. Indeed, the system predicted in the amendment proposal seems to radically change the ongoing 100-year-old parliamentary tradition in Turkey. If the proposal is accepted, it is obvious that Turkey will no longer be among the Parliamentary republics. Going forward, it is not clear how the new system will evolve.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi içtihatlarındaki takdir marjı doktrininin Türkiye Anayasa Mahkemes... more İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi içtihatlarındaki takdir marjı doktrininin Türkiye Anayasa Mahkemesi tarafından da kullanılmaya başlandığı gözlemlenmektedir. Anayasa Mahkemesi, İHAM'ın Sözleşme'ye taraf devletlerin takdir marjı içinde gördüğü konularda aynı takdir marjını yasama organına bırakma eğilimindedir.
21 Yargıçların karşılaştırmalı çalışmalardan nasıl yararlanmaları gerektiğine dair çok sayıda ve ... more 21 Yargıçların karşılaştırmalı çalışmalardan nasıl yararlanmaları gerektiğine dair çok sayıda ve her geçen gün gelişen bir yazın bulunmaktadır. Bkz. Hirshl, Ran. "The Question of Case Selection in Comparative Constitutional Law,"
Elinizdeki çalışmanın konusu, daha çevreci bir anayasa ve devletin mümkünlüğü sorunudur. Bu sorun... more Elinizdeki çalışmanın konusu, daha çevreci bir anayasa ve devletin mümkünlüğü sorunudur. Bu sorunun hareket noktası ise bugün dünyanın farklı yerlerinde yükselen “çevresel anayasalcılık” (environmental constitutionalism) hareketi ve bu hareketin içinde her geçen gün güçlenen biçimde savunulan “çevre devleti” (Umweltstaat) belirlemesi. Çalışma, Haklar ve Araştırma Derneği’nin sürdürdüğü bir proje kapsamında verdiğim eğitimde kullandığım ders notlarına dayanıyor. Derneğin benden istekleri doğrultusunda bu notları bir kitapçığa çevirmeyi yerinde gördük. Bu notlara ilişkin iki not düşmem gerekiyor. Öncelikle daha kapsamlı bir çalışma için bir tür eskiz kabilinden aldığım bu notların sonraki bir çalışmanın taslağı ve ön adımı olarak algılanmasını isterim. İkinci olarak ise, çevreci bir devletin mümkünlüğü sorgulamasının, politik ekonomiden, toplumsal koşullardan ve siyasal dengelerden bağımsız yapılamayacağını kabul ediyorum. Fakat bu kabulüme rağmen, konuyu metodolojik olarak hukuk merceğinden ele almaya çalışmanın, bu gerçekleri yadsımak anlamına gelmeyeceğini düşünüyorum. Bu nedenle çalışmanın bu kayıtla okunmasını isterim. Bu iki nottan sonra çalışma hakkında bilgi vermek gerekirse; kitapçık, kısa kavramsal açıklamalara yer veren bir giriş ile başlayacak. Ardından “çevreci devlet” kavramını genel hatlarıyla tanıtıp devletin üç ögesini, çevreci bir perspektiften gözden geçirmeyi tasarlıyorum. Bu ögelerden “ülke” ögesinin bir hamaset nesnesi olması gerekiyor. Ülke başlığı altındaki mantık bu olacak. Ülkenin diğer pek çok şeyin yanı sıra ekolojik de bir değer taşıdığını işleyecek ve ülkeyi, ülkedeki doğal varlıkların, hayvanların ve hatta henüz doğmamış gelecek kuşakların korunması gerekliliğiyle birlikte kavramaya çalışacağım. “İnsan” ögesi ile ilgili başlıkta çevresel insan hakları hakkında genel nitelikte bilgiler sunacak ve insanlararası ilişkilerde çevreciliğin “kamucu” yönlerinin ağır bastığını anlatacağım. Diğerlerine göre biraz daha uzun olması muhtemel son başlığın Sunuş konusu “egemenlik” olacak. Bu başlığın altında egemenliği, önce klasik anlatıma koşut bir sıralamayla ele alıp konu çevre olduğunda dış egemenliğin bağımsızlıkçı yönünü uluslararası dayanışmayla ilişkilendireceğim. Devamında, “iç egemenlik”teki demokrasi/ulusal egemenlik yaklaşımının çevreci yurttaşlıkla anlam bulduğunu ortaya koyacağım. Daha sonra ise yasama, yürütme ve yargı erklerinin her üçünün de çevreci biçimde değişimi için mümkün olan bazı anayasal öneriler ve örnekler sunacağım. Daha derinlemesine bir çalışma için ilham verici bir ön adım olması beklentisiyle iyi okumalar dilerim. Bu vesileyle ekoloji mücadelesine çok değerli katkılar sunan değerli dostlarım Dr. Ilgın Özkaya Özlüer ile Dr. Fevzi Özlüer’e bana ve bu esere katkıları için, keza minik İlya Özlüer’e de daha güzel bir geleceğe dönük umut sağladığı için teşekkür etmek isterim. Son olarak, metne olan redaksiyon katkısı için Seda Özkan’a çok müteşekkirim.
Uploads
Drafts by Tolga Şirin
Bu makalenin savı Türk Medeni Kanunu'nun 289'uncu maddesinde bir azami dava açma süresinin (ilk düzenlemedeki beş yıllık sürenin) bulunmamasının Anayasa'ya aykırı olduğudur. Anayasa Mahkemesinin 2009 yılında sadece kocanın perspektifinden bakarak verdiği bir iptal kararı, çocukların üzerinde (mirasçılar dahil) sürekli bir dava riskine neden olmuştur. Makalede yazar, (i) karşılaştırmalı hukukta benzer hükümlerin iptal edilmemiş olması, (ii) 2010 yılında çocuk haklarının Anayasa'ya girmesi ve bu tarihten sonra Anayasa Mahkemesinin "çocuğun yüksek yararı" konusunda yorum yapmaya başlamış olması, (iii) Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'ye dair genel yorumlardan hareketle "belirsizlik hâlinde çocuk lehine yorum" ilkesinin bunu gerektirmesi ve (iv) İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi içtihatları çerçevesinde söz konusu normun iptal edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Anayasa Mahkemesinin geçmişte verdiği kararların aksi yönde kararlar verebildiğini gösteren yazar söz konusu hükmün, somut norm denetimine tabi olup olamayacağını da sorgulamıştır.
kararlar tek tek okunmuş ve resen filtreleme gerçekleştirilmiş, konu kategorileştirmesi de öznel biçimde yapılmıştır.
Bildiride bu öznel tasnif aşağıdaki başlıkları izleyen bir planla ortaya
konulacaktır:
I. İlkesel Belirlemeler: Sencer Başat ve Diğerleri Kararı
II. Niceliksel Olarak Öne Çıkan Bazı Konular
III. Sorun Kategorileri
A. Özensizlik
B. Yüzeysellik
C. Tutarsızlık
D. İhmalkârlık
E. Keyfi Sapmalar
1. Mevzuattan Keyfî Sapma
2. İçtihattan Keyfi Sapma
F. Umursamazlık
Bir anayasa mahkemesinin buna yetkili olup olmadığı ayrı bir meseledir. Bu tartışmaya geçmeden önce, yetkiye konu edilen edimin iyi anlaşılması gerekir.
Ayrıca İttihat ve Terakki Yemini için bkz. https://www.tolgasirin.com/post/ittihatciyemini
Bu çalışmada anayasa şikâyeti süreçlerinde serbest seçim hakkı bağlamındaki sorunların üzerinde duracağım. Benim bu bağlamda tespit edebildiğim sorunlar, esasen yedi başlıkta toplanıyor. Bazıları nispeten kısaca, diğer bazıları ise biraz daha etraflı şekilde anlatılabilecek bu sorunlar, şöyle sıralanabilir: 1. Yüksek Seçim Kurulu Kararlarına Karşı Yargı Denetimi Sorunu 2. Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve Konu Yönünden Yetki Sorunu 3. YSK Önündeki Uyuşmazlıkların Adil Yargılanma Hakkı Kapsamında Görülmemesi Sorunu 4. Tedbir Kararı Sorunu 5. Mahpusların Oy Hakkı Sorunu 6. Takdir Marjı Doktrininin Ulusal Düzeyde Uygulanma Sorunu 7. Serbest Seçim Hakkı ve OHAL Sorunu
Bu sorunlara biraz daha yakından bakalım.
İtalyan neo-gerçekçilik akımının izlerinin net biçimde görüldüğü Babamın Kanatları, sorumlularının hâlâ cezalandırılmadığı bir cinayet olan Van depreminin yarattığı tahribatı onarmak için vahşi kapitalizmin kıskacına düşen bir işçinin çaresizliğini anlatan, gerçekçi ve özgün bir işçi sınıfı filmidir. Film, Türkiye’deki betonlaşma furyası sırasında yaşanan trajik işçi cinayetlerine, taşeronlaşma sorununa, insan yaşamının değersizleştirilmesine dikkat çekerek bireyselin ötesine geçip toplumsala odaklanabilmiş, bu yanıyla da sinema yoluyla sosyal bir eleştiri geliştirmenin hâlâ mümkünlüğünü ortaya koyabilmiştir.
Yazılanları bir sonuca bağlamak gerekirse; Ken Loach'un, aynı dönemde vizyona giren filmi Ben, Daniel Blake için kullanılan motto, Türkiye özelinde Babamın Kanatları için kullanılabilir: Babamın Kanatları, tüm dünyada görünür olan sosyal adalet sorununa karşı Türk sinemasından gelen bir çığlıktır.
Bu makalenin savı Türk Medeni Kanunu'nun 289'uncu maddesinde bir azami dava açma süresinin (ilk düzenlemedeki beş yıllık sürenin) bulunmamasının Anayasa'ya aykırı olduğudur. Anayasa Mahkemesinin 2009 yılında sadece kocanın perspektifinden bakarak verdiği bir iptal kararı, çocukların üzerinde (mirasçılar dahil) sürekli bir dava riskine neden olmuştur. Makalede yazar, (i) karşılaştırmalı hukukta benzer hükümlerin iptal edilmemiş olması, (ii) 2010 yılında çocuk haklarının Anayasa'ya girmesi ve bu tarihten sonra Anayasa Mahkemesinin "çocuğun yüksek yararı" konusunda yorum yapmaya başlamış olması, (iii) Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'ye dair genel yorumlardan hareketle "belirsizlik hâlinde çocuk lehine yorum" ilkesinin bunu gerektirmesi ve (iv) İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi içtihatları çerçevesinde söz konusu normun iptal edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Anayasa Mahkemesinin geçmişte verdiği kararların aksi yönde kararlar verebildiğini gösteren yazar söz konusu hükmün, somut norm denetimine tabi olup olamayacağını da sorgulamıştır.
kararlar tek tek okunmuş ve resen filtreleme gerçekleştirilmiş, konu kategorileştirmesi de öznel biçimde yapılmıştır.
Bildiride bu öznel tasnif aşağıdaki başlıkları izleyen bir planla ortaya
konulacaktır:
I. İlkesel Belirlemeler: Sencer Başat ve Diğerleri Kararı
II. Niceliksel Olarak Öne Çıkan Bazı Konular
III. Sorun Kategorileri
A. Özensizlik
B. Yüzeysellik
C. Tutarsızlık
D. İhmalkârlık
E. Keyfi Sapmalar
1. Mevzuattan Keyfî Sapma
2. İçtihattan Keyfi Sapma
F. Umursamazlık
Bir anayasa mahkemesinin buna yetkili olup olmadığı ayrı bir meseledir. Bu tartışmaya geçmeden önce, yetkiye konu edilen edimin iyi anlaşılması gerekir.
Ayrıca İttihat ve Terakki Yemini için bkz. https://www.tolgasirin.com/post/ittihatciyemini
Bu çalışmada anayasa şikâyeti süreçlerinde serbest seçim hakkı bağlamındaki sorunların üzerinde duracağım. Benim bu bağlamda tespit edebildiğim sorunlar, esasen yedi başlıkta toplanıyor. Bazıları nispeten kısaca, diğer bazıları ise biraz daha etraflı şekilde anlatılabilecek bu sorunlar, şöyle sıralanabilir: 1. Yüksek Seçim Kurulu Kararlarına Karşı Yargı Denetimi Sorunu 2. Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve Konu Yönünden Yetki Sorunu 3. YSK Önündeki Uyuşmazlıkların Adil Yargılanma Hakkı Kapsamında Görülmemesi Sorunu 4. Tedbir Kararı Sorunu 5. Mahpusların Oy Hakkı Sorunu 6. Takdir Marjı Doktrininin Ulusal Düzeyde Uygulanma Sorunu 7. Serbest Seçim Hakkı ve OHAL Sorunu
Bu sorunlara biraz daha yakından bakalım.
İtalyan neo-gerçekçilik akımının izlerinin net biçimde görüldüğü Babamın Kanatları, sorumlularının hâlâ cezalandırılmadığı bir cinayet olan Van depreminin yarattığı tahribatı onarmak için vahşi kapitalizmin kıskacına düşen bir işçinin çaresizliğini anlatan, gerçekçi ve özgün bir işçi sınıfı filmidir. Film, Türkiye’deki betonlaşma furyası sırasında yaşanan trajik işçi cinayetlerine, taşeronlaşma sorununa, insan yaşamının değersizleştirilmesine dikkat çekerek bireyselin ötesine geçip toplumsala odaklanabilmiş, bu yanıyla da sinema yoluyla sosyal bir eleştiri geliştirmenin hâlâ mümkünlüğünü ortaya koyabilmiştir.
Yazılanları bir sonuca bağlamak gerekirse; Ken Loach'un, aynı dönemde vizyona giren filmi Ben, Daniel Blake için kullanılan motto, Türkiye özelinde Babamın Kanatları için kullanılabilir: Babamın Kanatları, tüm dünyada görünür olan sosyal adalet sorununa karşı Türk sinemasından gelen bir çığlıktır.
Yazar ayrıca yasama sorumsuzluğunun istisnaları konusunda, öğretide süregelen kabullerin ötesinde yeni bir istisnalar listesi sunmuş ve bunu öğretinin tartışmasına açmıştır. Buna göre istisnalar şu şekildedir: (i) milletvekillerinin sözlerinin (siyasi parti kapatma davalarında) yaptırıma tabi olabilmesi, (ii) orman tahribi propagandası yasağı, (iii) İçtüzük’te öngörülen disiplin yaptırımları ve (iv) dışarıda yineleme yasağı. Dışarıda yineleme yasağı Meclis’in bu konuda genel olarak gizlilik kararı alması veya özel olarak milletvekiline dönük karar alması olmak üzere iki biçimde tezahür edebilmektedir.
niteliğindeki çekilmelerin usulü ise (sadece sosyal hak ve özgürlükleri düzenleyenler
hariç) Anayasa’nın 104’üncü maddesi gereği CBK ile düzenlenemez.
kişiselleşmesinin engellenmesi, erkler ayrılığının güvence altına alınması, adil bir siyasi mücadele alanı oluşturulması ve dinamik bir yönetimin
sağlanması hedeflenmektedir. Bununla birlikte, bilhassa 2000'li yıllardan
itibaren, dünyanın birçok ülkesinde iktidardaki devlet başkanlarının bu
sınırlamaları esnetmek hatta tamamen kaldırmak için yeni anayasa yapımı veya anayasa değişikliği gibi yöntemlere başvurdukları görülmektedir. Kimi zaman anayasa mahkemelerinin de destek verdiği bu girişimler görüntüde demokratik ancak özde otoriter karakterde rejimlere kapı aralamaktadır. Öte yandan, anayasal düzeni bu tür müdahalelere karşı
korumak için öngörülmüş veya kurgulanmış mekanizmalar çoğu kez
etkisiz kalmaktadır.
Bu çalışma, devlet başkanlarının tabi olduğu dönem sınırlamalarının kaldırılması eğilimini "suistimalci anayasacılık" kavramı çerçevesinde karşılaştırmalı bir şekilde ele almayı amaçlamaktadır. Çalışmanın ilk
bölümünde dünyadan örnekler sunulacak, ikinci bölümünde anayasal ve
demokratik düzeni korumak için seferber edilebilecek mekanizmalar
irdelenecektir. Türkiye'ye özgülenen son bölümde ise konuya ilişkin tarihsel gelişmelerin yanında mevcut Cumhurbaşkanı'nın seçilme sayısına
ilişkin görüşlere yer verilecek ve Türkiye örneği "suistimalci anayasacılık" bakımından değerlendirilecektir.
Çalışmamız bu konunun Türkiye’de ilk kez gündeme gelmediğini
göstermiştir. Anayasa tarihine bakıldığında bu konunun en az dört defa
tartışıldığı görülmektedir: (1) 1961 Anayasası hazırlık süreci, (2) 1982
Anayasası hazırlık süreci, (3) Süleyman Demirel’in yeniden seçilmesi
için yapılan başarısız anayasa değişikliği girişimi ve (4) Abdullah
Gül’ün görev süresine ve yeniden seçilme olasılığına dair anayasa mahkemesi kararı. Recep Tayyip Erdoğan’ın durumuyla ilgili tartışma beşinci ama en önemli tartışmadır. Bize göre Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın (son döneminde erken seçim yapılması olasılığı hariç olmak üzere) yeniden Cumhurbaşkanı adayı olması mümkün değildir. Bu sonuç, lafzi, tarihsel,
amaçsal ve sistematik yorumun gereğidir. Gelgelelim böyle bir girişim
karşısında kullanılabilecek hukuksal araçlar son derece etkisizdir. (1) Bu
konuda bir anayasa değişikliği yapılması durumunda bunun bir suistimalci anayasacılık örneği olacağını düşünüyoruz. Türkiye’de Anayasa
Mahkemesinin eski içtihatları bu olasılığa karşı bazı savunma araçları
içerse de Mahkemenin (yeni üye yapısı itibarıyla) bunlara başvuracağı
kuşkuludur. Zaten bu durum da suistimalci anayasacılık örnekleriyle
koşutluk göstermektedir. (2) Yeniden adaylığın bir anayasa değişikliği
yapılmadan fiilen gerçekleşmesi durumunda olası tek anayasal çare bireysel başvurudur. Fakat bu yol, “konu yönünden yetki” sorunu nedeniyle tartışmalıdır. Dolayısıyla bu bağlamda Anayasa’nın hukuki “bekçisi”
yoktur, meğerki Anayasa Mahkemesi dinamik bir yorum geliştirsin.
Many people in Turkey think that the amendment proposal may lead to one of the most important constitutional challenges in modern Turkish history. Indeed, the system predicted in the amendment proposal seems to radically change the ongoing 100-year-old parliamentary tradition in Turkey. If the proposal is accepted, it is obvious that Turkey will no longer be among the Parliamentary republics. Going forward, it is not clear how the new system will evolve.