Papers by Esra Cavusoglu
ULUSLARARASI KÜRESEL GÜVENLİK SORUNLARI, 2023
Bu makalede, İslamofobinin nasıl uygulandığından ziyade, İslamofobinin bir terim olarak söyle... more Bu makalede, İslamofobinin nasıl uygulandığından ziyade, İslamofobinin bir terim olarak söylem inşası çerçevesinde nasıl kullanıldığı ve işlevsel hale getirildiği üzerinde durulmaktadır. Bu söylem inşası tesadüfi bir süreç olmayıp 9/11 ile başlatılan terörle mücadele seferberliği kapsamında yapılandırılan uluslararası düzeyde güvenlikleştirme projeksiyonunun önemli bir aracı olarak yürütülmüştür. Güvenlikleştirme teorisi çerçevesinde islamofobi söyleminin nasıl işlevsel hale getirildiği ve bunun sonuçları bu çalışmada incelenmektedir.
Uluslararası İlişkiler ve Politika Dergisi Journal of International Relations and Politics, 2023
The Persian Gulf has a very strategic importance in international politics because of its vast hy... more The Persian Gulf has a very strategic importance in international politics because of its vast hydrocarbon energy resources and very strategic location as a transition point for international oil flow and trade. Therefore, regional security is a very significant issue not only in regional politics but also in global politics. However, the regional security map has not been designed by the regional actors and based on their own security interests and objectives but rather by global powers and based on their hegemonic interests and objectives. Since the end of the Second World War, in parallel with the Gulf States' increasing importance based on their increasing oil-exporting and financial capacities, controlling regional security has become a very significant matter for the US-led Western hegemony. To control and design the security of the Persian Gulf, the US-led Western alliance established a security system in the region through cooperation with the regional allies, in different phases through the periods of changing regional geopolitics in each decade. The main argument of this article is that in the framework of this security system, the Gulf has been exposed to a constant securitization constructed based on politically defined security threats by the US policies at the expense of the regional stability and security and maintained through the armament of the Gulf States and military involvement of outsider powers. In the recent phase of the securitization in the "post-Counter Revolution" context, significant changes have emerged with the dynamics and the power balances of the regional security. This article aims to define these changes that challenge the Western-designed regional security architecture and to examine potency of the developments to result in desecuritization and normalization in long-term toward the stability of the region.
ULUSLARARASI KRIZ VE SIYASET ARAŞTIRMALARI DERGISI, 2023
Türkiye-Suriye ilişkileri, iki ülke arasındaki tarihi ve kültürel bağlar ve çeşitli siyas... more Türkiye-Suriye ilişkileri, iki ülke arasındaki tarihi ve kültürel bağlar ve çeşitli siyasi ihtilaflar doğrultusunda inişli çıkışlı bir seyir takip etmiştir. Bu çalışmada Türkiye’nin Suriye’ye yönelik dış politikası, iki önemli tarihsel kriz çerçevesinde incelenmektedir. Bu krizlerden ilki, 1957 yılında Soğuk Savaş’ın tarafları olan Türkiye ile Suriye arasında yaşanan sınır gerginliği; diğeri ise Arap Baharı’nın etkisiyle başlayan Suriye İç Savaşı’nın çok aktörlü bir vekalet savaşına dönüşmesi nedeniyle halen devam eden olan Suriye İç Savaşı’dır. Bu makalede de Türkiye’nin Suriye politikasındaki değişimin mahiyeti, kaynakları ve sonuçları, Türk dış politikasında gerçekleşen dönüşüm çerçevesinde incelenmektedir.
BASRA KÖRFEZİ GÜVENLİĞİNİN YENİ DİNAMİKLERİ: KÜRESEL VE BÖLGESEL GÜÇLERİN DEĞİŞEN ROLÜ, 2022
DÜNYANIN KAYIP HALKASI: ÜÇÜNCÜ DÜNYA, 2020
Bu çalışmada Filistin meselesi özelinde uluslararası hukuk ihlali temelinde sürdürülen yerleşim... more Bu çalışmada Filistin meselesi özelinde uluslararası hukuk ihlali temelinde sürdürülen yerleşimci kolonyalizm projesi çeşitli boyutları ile ele alınmaktadır.
International Journal of Political Studies, 2022
Özet
Basra Körfezi’nin Arap yakasında yer alan, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi ülkeleri il... more Özet
Basra Körfezi’nin Arap yakasında yer alan, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi ülkeleri ile Filistin arasında güçlü tarihsel bağlar bulunmaktadır. Bu tarihsel bağlar Filistin meselesi kadar eskidir. İki taraf arasındaki ilişkiler 19. yüzyıl sonları itibari ile başlayan sistematik Yahudi göçleri sonucu ortaya çıkan Filistin meselesinin 1930’larda işgale dönüşmesine kadar gitmektedir. Bu süreçte başlayan karşılıklı ilişkiler sonucu Körfez toplumları ve Filistinliler arasında önemli tarihsel bağlar gelişmiştir. Bunun sonucu olarak Filistin meselesi Körfez ülkelerinde bir kimlik meselesi olmuş ve dış politikalarında temel parametre teşkil etmiştir. Filistinliler, Filistin davası ve Körfez ülkeleri arasındaki güçlü tarihsel bağlar literatüre yansımadığı için yeteri kadar bilinmemektedir. Bu çalışmanın amacı literatürdeki bu boşluğu doldurmak üzere katkıda bulunmaktır. Bu çalışma Filistin ve Körfez arasındaki tarihsel bağların Körfez siyasetinde nasıl etkili olduğu sorusunu cevaplamaktad...
Abstract
There are strong historical ties between Palestine and the member states of the Gulf Cooperation Council (GCC) residing on the Arabian side of the Persian Gulf. These historical ties are as old as the Palestine issue, and the relations between the two sides go back to the turn of the Palestinian issue, which emerged as a result of the systematic Jewish immigration that started at the end of the 19th century, to an occupation in the 1930s. As a result of the mutual relations that started in this process, important historical ties have developed between the Gulf societies and the Palestinians. As a result, the Palestine issue has become an identity issue in the Gulf countries and has been the main parameter in their foreign policies. Since the strong historical ties between the Palestinians, the Palestinian cause, and the Gulf countries are not reflected in the literature, they are not known enough. The main aim of this article is to contribute to filling this gap in the literature. This study answers the question of how the historical ties between Palestine and the Gulf have been influential in Gulf politics. The main claim of this study is that the Palestinian issue has historically played a determinant role in the shaping of regional politics in the Middle East and the Gulf in particular. In the historical process, the period leading to the establishment of Israel, the Arab-Israeli Wars, the Peace period, and the current period of normalization with Israel, which started with the Abraham Agreements, determined the regional dynamics as the dominant factor in the Palestinian issue. While the 1973 Oil Embargo was the most striking example at this point and became a historical turning point with regional and global consequences in Gulf politics, the normalization agreement of some Gulf countries with Israel in 2020 became a new turning point in Gulf politics.
V. ORTADOĞU'DA SİYASET VE TOPLUM KONGRESİ TAM METİN KİTAPÇIĞI, 2020
Arap Baharı sonrası süreçte bölgede hızla değişen jeopolitik dinamikler Körfez ülkelerini ... more Arap Baharı sonrası süreçte bölgede hızla değişen jeopolitik dinamikler Körfez ülkelerini Ortadoğu siyasetinin merkezine taşırken diğer taraftan Arap Körfez ülkeleri arasında ortaya çıkan siyasi ayrışma sonucu bölgesel bir kriz yaşanmaktadır. Bu çerçevede Körfez ülkelerini statüko yanlısı aktörler ve bağımsız politika güden aktörler olarak iki ana blokta konumlandırmak mümkündür. Buna göre, Suudi Arabistan (SA), Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn’den oluşan blok statükoyu temsil ederken, Katar, Umman ve Kuveyt’in bağımsız bir çizgi takip eden ülkeler bloğunu temsil etmekte olduğu görülmektedir. Statüko bloğu ülkelerinin dış politika yaklaşımları büyük ölçüde bir mutabakat sergilerken, bağımsızlar bloğu ülkelerinin dış politika yaklaşımlarında benzerlikler olmakla birlikte önemli farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, Kuveyt’in dış politika yaklaşımları bölgesel düzeyde bir özgünlük arz etmektedir. Son günlerde BAE’nin başlatmış olduğu İsrail ile normalleşme kampanyasında gelişmelerin Körfez’deki bu ayrışma çerçevesinde gelişmesi beklenmektedir. Kuveyt’in Filistin meselesine ve İsrail’e karşı takip ettiği dış politikası tarihsel devamlılık çerçevesinde ele alındığında önemli bir tutarlılık ortaya koymaktadır. Bu noktada Kuveyt dış politikası Kuveyt’in istisnailiği için önemli bir örnek teşkil etmektedir. Bu çalışmada Kuveyt’in Filistin davası ve İsrail’e yönelik politikası iki tarihsel ve birbiri ile bağlantılı faktör çerçevesinde Kuveyt’in istisnailiği bağlamında analiz edilmektedir. Bu faktörlerden biri Kuveyt’in siyasal yapısı diğeri ise Kuveyt ve Filistin arasındaki bağların tarihsel derinliğidir.
The concept of terrorism has become a widely referenced phenomenon in the field of international ... more The concept of terrorism has become a widely referenced phenomenon in the field of international relations in recent years and has become one of the leading parameters in securitybased studies. The increase in the number of terrorist activities in recent years has caused terrorism to become a primary and common threat for national and international security, as acknowledged by international law. However, the ambiguity in the definition of terrorism, which is left unclear in the conceptional framework enables terrorism to be manipulated and instrumentalized for political purposes. Thus, it is observed that what is referred to as terrorism or terrorist can be defined in different ways by different political agendas. Regarding this fact, it is argued in this paper that terrorism is easily used as a useful hegemonic tool. Therefore, it has grown as a hegemonic conception. The main argument of this paper is that terrorism functions as the essential and central element in the securitization policies and systems mainly implemented in the Middle East. How the terrorism conception is materialized for the maintenance of hegemony is analyzed in this paper within the framework of critical security and securitization theories based on two cases; Palestinians and the Muslim Brotherhood (MB), which both have been accused of terrorism for hegemonic purposes within the configuration of securitization.
Qatar, a young and tiny Gulf State, realized a remarkable transformation through an immense econo... more Qatar, a young and tiny Gulf State, realized a remarkable transformation through an immense economic development between 1995 and 2013, and emerged as an active and influential actor at the international stage, receiving worldwide attention and scholarly interests. However, in the post-Arab Spring context, Qatar became the linchpin of a regional crisis as a consequence of the emerging political clash among the Gulf Cooperation Council (GCC) States. This paper analyzes Qatar's distinctive policies throughout its rise (1995-2013) and the recent period of the regional crisis within the framework of leadership conception. It is argued that the leadership factor played a key role in transforming both the auspicious circumstances of the previous term and the challenging circumstances of the recent term into great advantages to promote Qatar's autonomy. Through this perspective, it is aimed to address why and how Qatar differs from other small Gulf States, and how this affected Qatar's emerging as a rising power and as a major party to the regional crisis.
Uluslararası İlişkiler Dergisi, 2020
Bu çalışma, 1971’de İngiltere’nin Arap Körfez ülkelerindeki himayedarlığının sona ermesi sonrasın... more Bu çalışma, 1971’de İngiltere’nin Arap Körfez ülkelerindeki himayedarlığının sona ermesi sonrasında eski kolonileri ile 1991 yılına kadar kurduğu ilişkilerini analiz ederek, sömürge dönemindeki bağların yeni döneme ne şekilde yansıdığını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Çekilme öncesi ve sonrası ilişkilerin durumunu tanımlamak ve karşılaştırabilmek için arşiv belgelerinden, resmi dokümanlardan ve ikincil kaynaklardan yararlanılmış ve bulgular Post-kolonyal teori çerçevesinde analiz edilmiştir. Çalışmanın temel iddiası; İngiltere’nin kolonyal dönemde inşa ettiği ilişkilerin ve kurduğu siyasi, askeri, ekonomik ve kurumsal bağların yeni dönemin politikasının şekillenmesinde belirleyici olduğu ve bunları yeni döneme adapte eden İngiltere’nin çekilme sonrasında çıkarlarını kolonyal dönemdeki gibi koruduğu; hatta petrol gibi bazı alanlarda bu çıkarları ileri seviyeye taşıdığı yönündedir.
British withdrawal from the Persian Gulf in 1971, started a new era in the region with new politi... more British withdrawal from the Persian Gulf in 1971, started a new era in the region with new political order and new security map. Iran and Saudi Arabia emerged as the guardians of the status quo to be filling the power vacuum left by the British in behalf of the West. Britain adopted a new post-imperial role in the region along with new post-colonial foreign policy in the post-withdrawal context. British policy towards the regional security is analysed in this article with central focus on the shift emerged in the aftermath of the Iranian Revolution in the British policy. After 1979, Iran, no longer a Western ally, has been defined as the major internal threat for the regional security following the major external threat of the Soviet expansion in the British foreign policy. This paper argues that the shift in the British policy came along with a sectarianist approach towards the region. The sectarianization emerged with the securitization of the Gulf based on "Iran threat" within the determinants of the Anglo-American alliance on the regional security. The sectarianist discourse adopted by the British foreign policy was employed as an effective tool of the securitization of the Gulf that was deepened during the regional conflicts, the Iran-Iraq War and the Gulf War.
Öz İngiltere'nin 1971'de Basra Körfezinden 150 yıl süren varlığını sona erdirerek çekil-mesi ile ... more Öz İngiltere'nin 1971'de Basra Körfezinden 150 yıl süren varlığını sona erdirerek çekil-mesi ile İngiliz himayesi altında bulunan Körfez Şeyhlikleri bağımsızlıklarını ilan etmiş-lerdir. İngiltere'nin bölgedeki askeri ve siyasi varlığı sona ermiş olmasına rağmen böl-gedeki petrol kaynaklarına dayalı olarak önemli ekonomik ve stratejik kolonyal çıkarları artarak devam etmiştir. İngiltere ve Körfez ülkeleri ilişkilerinde Arap-İsrail çatışması merkezi bir önem ve hassasiyet taşıyan bir mesele olmuştur. Ortadoğu'nun temel prob-lemi olan Arap-İsrail meselesi İngiltere tarafından Körfez ülkelerindeki önemli çıkarları için bir tehdit k aynağı olarak görülmüştür. Bu çalışmada İngiltere'nin Körfezden çe-kilmesinden sonraki ilk 20 sene içinde Körfez ülkeleri özelinde Ortadoğu politikalarını şekillendirmesinde Arap-İsrail sorunun nasıl etkili olduğunun analizini yapılmaktadır.
Conference Presentations by Esra Cavusoglu
The term Islamophobia has been widely used in international literature over the last 20 years. Th... more The term Islamophobia has been widely used in international literature over the last 20 years. This term, which is known to have been used to describe hatred against Islam, was first used by Etienne Dinet and Slimen Ben İbrahim in 1922, and became widespread in the process that started after the September 11 attacks. The main argument of this paper is that the term Islamophobia has been transformed into a political discourse in which its critical meaning is lost, and is used as an effective tool for perception management on a global scale, since 9/11. This article focuses on how this term is used and functionalized, within the framework of a discourse construction, rather than through Islamophobic approaches and implementations. Islamophobia discourse functions in the opposite way from its original meaning, that is against Islam and Muslims, based on the ambiguity of its meaning which allows support for the fear of Islam, by linking Islam with terrorism. This paper notes the problematic structure lying in maintaining the use of the term Islamophobia, and the results this causes against Muslims, not only in non-Islamic countries, but also in Islamic countries such as Turkey and Tunisia.
V. MIDDLE EAST CONGRESS ON POLITICS AND SOCIETY PROCEEDINGS BOOK , 2020
Arap Baharı sonrası süreçte bölgede hızla değişen jeopolitik dinamikler Körfez ülkelerini ... more Arap Baharı sonrası süreçte bölgede hızla değişen jeopolitik dinamikler Körfez ülkelerini Ortadoğu siyasetinin merkezine taşırken diğer taraftan Arap Körfez ülkeleri arasında ortaya çıkan siyasi ayrışma sonucu bölgesel bir kriz yaşanmaktadır. Bu çerçevede Körfez ülkelerini statüko yanlısı aktörler ve bağımsız politika güden aktörler olarak iki ana blokta konumlandırmak mümkündür. Buna göre, Suudi Arabistan (SA), Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn’den oluşan blok statükoyu temsil ederken, Katar, Umman ve Kuveyt’in bağımsız bir çizgi takip eden ülkeler bloğunu temsil etmekte olduğu görülmektedir. Statüko bloğu ülkelerinin dış politika yaklaşımları büyük ölçüde bir mutabakat sergilerken, bağımsızlar bloğu ülkelerinin dış politika yaklaşımlarında benzerlikler olmakla birlikte önemli farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, Kuveyt’in dış politika yaklaşımları bölgesel düzeyde bir özgünlük arz etmektedir. Son günlerde BAE’nin başlatmış olduğu İsrail ile normalleşme kampanyasında gelişmelerin Körfez’deki bu ayrışma çerçevesinde gelişmesi beklenmektedir. Kuveyt’in Filistin meselesine ve İsrail’e karşı takip ettiği dış politikası tarihsel devamlılık çerçevesinde ele alındığında önemli bir tutarlılık ortaya koymaktadır. Bu noktada Kuveyt dış politikası Kuveyt’in istisnailiği için önemli bir örnek teşkil etmektedir. Bu çalışmada Kuveyt’in Filistin davası ve İsrail’e yönelik politikası iki tarihsel ve birbiri ile bağlantılı faktör çerçevesinde Kuveyt’in istisnailiği bağlamında analiz edilmektedir. Bu faktörlerden biri Kuveyt’in siyasal yapısı diğeri ise Kuveyt ve Filistin arasındaki bağların tarihsel derinliğidir.
Qatar has emerged as an active international actor in many fields from foreign policy to internat... more Qatar has emerged as an active international actor in many fields from foreign policy to international investments in the last twenty years and has been the focus of several studies. Qatar's initiatives and achievements have had great impacts as a quite small and young state, and it had obtained a reputation with a rising profile beyond a small Gulf monarchy with distinction from the other small Gulf states. Qatar's economy has started to boom in the 90s following the start of natural gas production. Qatar has accomplished a great transformation by taking advantage of its mass LNG revenues at both national and international levels during the reign of former Emir Sheikh Hamad. This work aims to analyze Qatar's continuing trend in distinctive policies and achievements within the framework of the strategic depth conception. Leadership factor and historical factors are applied at this paper as the key factors in the transformation of rising Qatar to a chess player from a chess piece. 2
Books by Esra Cavusoglu
Uploads
Papers by Esra Cavusoglu
Basra Körfezi’nin Arap yakasında yer alan, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi ülkeleri ile Filistin arasında güçlü tarihsel bağlar bulunmaktadır. Bu tarihsel bağlar Filistin meselesi kadar eskidir. İki taraf arasındaki ilişkiler 19. yüzyıl sonları itibari ile başlayan sistematik Yahudi göçleri sonucu ortaya çıkan Filistin meselesinin 1930’larda işgale dönüşmesine kadar gitmektedir. Bu süreçte başlayan karşılıklı ilişkiler sonucu Körfez toplumları ve Filistinliler arasında önemli tarihsel bağlar gelişmiştir. Bunun sonucu olarak Filistin meselesi Körfez ülkelerinde bir kimlik meselesi olmuş ve dış politikalarında temel parametre teşkil etmiştir. Filistinliler, Filistin davası ve Körfez ülkeleri arasındaki güçlü tarihsel bağlar literatüre yansımadığı için yeteri kadar bilinmemektedir. Bu çalışmanın amacı literatürdeki bu boşluğu doldurmak üzere katkıda bulunmaktır. Bu çalışma Filistin ve Körfez arasındaki tarihsel bağların Körfez siyasetinde nasıl etkili olduğu sorusunu cevaplamaktad...
Abstract
There are strong historical ties between Palestine and the member states of the Gulf Cooperation Council (GCC) residing on the Arabian side of the Persian Gulf. These historical ties are as old as the Palestine issue, and the relations between the two sides go back to the turn of the Palestinian issue, which emerged as a result of the systematic Jewish immigration that started at the end of the 19th century, to an occupation in the 1930s. As a result of the mutual relations that started in this process, important historical ties have developed between the Gulf societies and the Palestinians. As a result, the Palestine issue has become an identity issue in the Gulf countries and has been the main parameter in their foreign policies. Since the strong historical ties between the Palestinians, the Palestinian cause, and the Gulf countries are not reflected in the literature, they are not known enough. The main aim of this article is to contribute to filling this gap in the literature. This study answers the question of how the historical ties between Palestine and the Gulf have been influential in Gulf politics. The main claim of this study is that the Palestinian issue has historically played a determinant role in the shaping of regional politics in the Middle East and the Gulf in particular. In the historical process, the period leading to the establishment of Israel, the Arab-Israeli Wars, the Peace period, and the current period of normalization with Israel, which started with the Abraham Agreements, determined the regional dynamics as the dominant factor in the Palestinian issue. While the 1973 Oil Embargo was the most striking example at this point and became a historical turning point with regional and global consequences in Gulf politics, the normalization agreement of some Gulf countries with Israel in 2020 became a new turning point in Gulf politics.
Conference Presentations by Esra Cavusoglu
Books by Esra Cavusoglu
Basra Körfezi’nin Arap yakasında yer alan, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi ülkeleri ile Filistin arasında güçlü tarihsel bağlar bulunmaktadır. Bu tarihsel bağlar Filistin meselesi kadar eskidir. İki taraf arasındaki ilişkiler 19. yüzyıl sonları itibari ile başlayan sistematik Yahudi göçleri sonucu ortaya çıkan Filistin meselesinin 1930’larda işgale dönüşmesine kadar gitmektedir. Bu süreçte başlayan karşılıklı ilişkiler sonucu Körfez toplumları ve Filistinliler arasında önemli tarihsel bağlar gelişmiştir. Bunun sonucu olarak Filistin meselesi Körfez ülkelerinde bir kimlik meselesi olmuş ve dış politikalarında temel parametre teşkil etmiştir. Filistinliler, Filistin davası ve Körfez ülkeleri arasındaki güçlü tarihsel bağlar literatüre yansımadığı için yeteri kadar bilinmemektedir. Bu çalışmanın amacı literatürdeki bu boşluğu doldurmak üzere katkıda bulunmaktır. Bu çalışma Filistin ve Körfez arasındaki tarihsel bağların Körfez siyasetinde nasıl etkili olduğu sorusunu cevaplamaktad...
Abstract
There are strong historical ties between Palestine and the member states of the Gulf Cooperation Council (GCC) residing on the Arabian side of the Persian Gulf. These historical ties are as old as the Palestine issue, and the relations between the two sides go back to the turn of the Palestinian issue, which emerged as a result of the systematic Jewish immigration that started at the end of the 19th century, to an occupation in the 1930s. As a result of the mutual relations that started in this process, important historical ties have developed between the Gulf societies and the Palestinians. As a result, the Palestine issue has become an identity issue in the Gulf countries and has been the main parameter in their foreign policies. Since the strong historical ties between the Palestinians, the Palestinian cause, and the Gulf countries are not reflected in the literature, they are not known enough. The main aim of this article is to contribute to filling this gap in the literature. This study answers the question of how the historical ties between Palestine and the Gulf have been influential in Gulf politics. The main claim of this study is that the Palestinian issue has historically played a determinant role in the shaping of regional politics in the Middle East and the Gulf in particular. In the historical process, the period leading to the establishment of Israel, the Arab-Israeli Wars, the Peace period, and the current period of normalization with Israel, which started with the Abraham Agreements, determined the regional dynamics as the dominant factor in the Palestinian issue. While the 1973 Oil Embargo was the most striking example at this point and became a historical turning point with regional and global consequences in Gulf politics, the normalization agreement of some Gulf countries with Israel in 2020 became a new turning point in Gulf politics.