Thesis Chapters by Fatma Kalkan
Volkanik Kapadokya Bölgesi’nin batısında yer alan ve Akeramik Neolitik Dönem’e tarihlenen Aşıklı ... more Volkanik Kapadokya Bölgesi’nin batısında yer alan ve Akeramik Neolitik Dönem’e tarihlenen Aşıklı Höyük’te mekan kullanımını/işlevlerini ele alan bu çalışma, topluluğun inşa ettiği, içinde barındığı ya da günlük faaliyetlerini sürdürdükleri mekanların tabanlarından alınan toprak örneklerinin kimyasal analizleri yoluyla mekanların tabanlarında ne tür aktivitelerin gerçekleştirildiğinin ve farklı zemin hazırlıklarının anlaşılmasını amaçlamaktadır. Bu bağlamda, Aşıklılılar’ın mekanları nasıl organize ettiklerinin okuması yapılmış ve topluluğunun günlük aktivitelerini yürüttükleri iç ve dış mekanların kullanımları, kullanım döngüleri yerleşme ölçeğinde; zaman ve mekan bağlamında tartışmaya açılmıştır. Tarihöncesinde mekan kullanımını anlamak, içinde yaşayan bireylerin, grupların, hane halklarının davranış biçimlerini anlamayı ve buradan çıkarımla topluluğun kimliği hakkında fikir edinmeyi mümkün kılar. Mekan sakinlerinin temel ihtiyaçlarına yönelik oluşturulan yapı öğeleri, mekan içi bölümlemeler ve düzenlemeler gündelik yaşamı yansıtır. Bu anlamda, kimyasal analizlerle Aşıklı mekanlarında farklı kullanım alanlarının varlığı tespit edilmiş ve “Orta Anadolu Modeli” olarak bilinen düz damlı kerpiç evlere giriş çıkışı sağlayan açıklıkların yönleriyle ilgili varsayımlarda bulunulmuştur.
Mekan kullanımı hakkında arkeolojik yorumlamanın bugününe baktığımızda, kazılar yoluyla ulaşılan mimari yapılar ve yapı öğeleri, buluntu dağılımları, arkeobotanik ve arkeozolojik kalıntılar ile yontma taş çalışmalarının bir arada değerlendirildiği, yanı sıra geleneksel yöntemlerle ulaşılamayan mikro ölçekteki kalıntıların mikromorfoloji, toprak kimyası, fitolit vb. çeşitli jeoarkeolojik analizlerle desteklendiği; bağlamsal, çoksesli ve multiproxy yaklaşımların benimsenmesinin gerekliliği çalışmamızın esas konusunu oluşturur.
Papers by Fatma Kalkan
SDÜ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, 2020
Yerleşikliğe geçişle birlikte insanın kapalı ve/veya sınırlandırdığı mekanlarla olan ilişkisi pek... more Yerleşikliğe geçişle birlikte insanın kapalı ve/veya sınırlandırdığı mekanlarla olan ilişkisi pekişmiş, içinde yaşadığı ve organik ilişki içinde olduğu mekanları ihtiyaçları, tercihleri ve beğenileri doğrultusunda şekillendirmiştir. Bu nedenle, arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan mekanların mikro ölçekli analizlerle okumasının yapılması da topluluğun yaşamının anlaşılmasında önemli katkılar sağlamaktadır. Sıvalı ya da sıkılaştırılmış toprak düzlemli mekanların tabanlarından alınan toprakların kimyasal analizleri (çoklu-element analizi) insan faaliyetlerine ilişkin veri sağlaması bakımından bu çabaya katkı sunacak analitik yöntemlerden biridir. Bu bağlamda, çalışmamız, Batı Kapadokya'da yerleşikliğe geçiş sürecine dair en erken örnekleri veren Aşıklı Höyük'ün en erken tabakalarına tarihlenen çamur sıvalı dal örgü (wattle and daub) yapılara odaklanır. Daha önce mikromorfolojik analizlerle de birbirinden farklı amaçlarla kullanılmış olduğu önerilen bu iki yapının tabanlarına uygulanan toprak kimyası analizleriyle, yapılarda hayvan tutma, depolama gibi faaliyetler tespit edilmiştir.
The transition to sedentary life brought with it a new range of relationships among people in limited indoor spaces which in turn led to newfound organic and personal bonds prescribed by novel requirements, preferences, and likings. Understanding these connections are key to unravelling the key to life within the ancient communities. Micro-scale analyses in the spaces yielded by archaeological excavation allowed for a glimpse towards these insights. Multi-element characterization plastered/compacted floor sediments among the analytical methods that contribute to this effort and ultimately can provide data on past human activities. The wattle and daub structures from the earliest levels of Aşıklı Höyük, among the earliest known instances of such structures in Western Cappadocia, forms the foci of our study. The results of sediment geochemical analyses for two such structures show that they have been used for animal penning and storage, confirming results of micromorphological studies.
THE EARLY SETTLEMENT AT AŞIKLI HÖYÜK Essays in Honor of Ufuk Esin, 2018
With no dividing walls and little evidence for benches or platforms, each 9th millennium structur... more With no dividing walls and little evidence for benches or platforms, each 9th millennium structure at Aşıklı was single-roomed, making it difficult to try to infer how the spaces therein were typically used. In 2010, when the Aşıklı Höyük excavations began anew, the team adopted a micro-scale approach with the intent of providing detailed context-based analyses to answer such questions. In addition to phytolith analyses and micromorphological studies (Tsartsidou, Mentzer, in this volume), the research conducted here as part of the chemical characterization of floor sediments contributes to a growing picture of how spaces may have been used by the Aşıklı inhabitants. This chapter presents results of a pilot study on the sediment geochemistry of interior floors for a few representative Level 5 buildings and structures in order to show the potential of the technique and its wider applicability to Aşıklı.
Geochemical analyses in archaeology have a long history. Elemental testing of archaeological sites began in the 1920s in Scandinavia when soil scientist Olaf Arrhenius, conducting analyses to determine agricultural productivity, demonstrated the relationship between high phosphate levels and prehistoric settlements (Arrhenius 1929). Since then, sediment geochemistry has become part of the typical analytical protocol of a number of excavations and has been implemented in archaeological research not only to locate and delineate sites but also to gain insights into household activities (Barba 1985; Eidt 1977; Entwistle et al. 2000; Linderhold – Lundberg 1994; Middleton – Price 1996; Middleton 2004; Oonk 2009; Terry et al. 2004; Wells et al. 2000, 2007; Wilson et al. 2005). Applications of geochemical techniques in Anatolia, however, remain limited (but see Akyol – Demirci 2005; Arslan et al. 2014; Luke et al. 2017; Middleton 2004; Middleton et al. 2005; Özbal 2006; Vyncke et al. 2011).
Geochemical sediment analyses, which began only with phosphorus (P), have with the improvements in instrumentation, shifted to a focus on multiple elements simultaneously, thereby enabling a more nuanced reading of household activities (Heidenreich et al. 1973; Middleton – Price 1996; Middleton 2004; Oonk 2009; Wells 2000, 2007). Many ethnographic studies, a few of which originate from Turkey (Luke et al. 2017; Middleton 2004), have used floors of modern traditional structures sampled through controlled experiments to create a comparative dataset to confirm that human and animal activities can indeed leave differences that are detectable elementally (Barba 2007; Hjulström – Isaksson 2009; Kanthilatha et al. 2017; Middleton – Price 1996; Milek 2012; Pecci et al. 2017; Rondelli et al. 2014; Wilson et al. 2008). Excluding instances where post-depositional factors such as leaching and hydrology may affect the integrity of deposits (Macphail et al. 2004; Wilson et al. 2008), geochemistry has in conjunction with other variables functioned as a way to identify and interpret archaeological floors. Nowadays, studies of sediment geochemistry have moved to the molecular level, using gas chromatography to identify lipid compounds or to approach questions at the isotopic level (Bull et al. 1999; Kanthilatha et al. 2017; Middleton et al. 2010; Shahack-Gross et al. 2008; Pecci et al. 2017).
Posters by Fatma Kalkan
Arkeolojik Kazı ve Araştırmalar Toplantısı-17, İstanbul Üniversitesi, 16-18 Mayıs 2018
İnsanlık tarihindeki en önemli dönüşümlerden biri olan avcı toplayıcı göçer yaşamdan yerleşik yaş... more İnsanlık tarihindeki en önemli dönüşümlerden biri olan avcı toplayıcı göçer yaşamdan yerleşik yaşama geçişle birlikte insanın mekanla olan ilişkisi de değişir ve dönüşür. Bu ilişkide, mekanın üreticisi ve kullanıcısı olarak insan, mekanı kendi ihtiyaçları, tercihleri, beğenileri doğrultusunda biçimlendirmiş, dönüştürmüş ve bu uzun erimli süreç içerisinde kendisi de sosyal, davranışsal, bilişsel dönüşümler yaşamıştır. İnsan-mekan arasındaki bu çok boyutlu etkileşimden hareketle, tarihöncesi dönemlerde mekan kullanımını anlamak, toplulukların en küçük ve karmaşık sosyal birimi olan hane sakinlerinin davranış biçimlerini anlamayı ve buradan çıkarımla topluluğun kimliği hakkında bilgi edinebilmeyi mümkün kılar.
Conference Presentations by Fatma Kalkan
Associate Editors by Fatma Kalkan
TJAS 3, 2023
Today, novel analytical techniques and methods in archaeology are widely applied and accessible, ... more Today, novel analytical techniques and methods in archaeology are widely applied and accessible, bringing us closer to understanding the daily lives of past communities. We embarked on our journey to bring together archaeological sciences with ongoing research in Turkey, aiming to move beyond the traditional descriptive approaches. Our third issue is finally published and can be accessed online.
In the last two weeks, the tragic and horrifying aftermath of the earthquakes that affected 11 provinces in Turkey, and northern Syria, has shown once again how essential science and scientific inquiries are. The region affected by the earthquakes has been home to past societies since the Palaeolithic to the present day. There, we can track their long-term relations with the environment, how they endured natural disasters, and how they built their homes, villages, and cities. The layers of our mutual heritage in this region have valuable lessons for us today. As archaeologists, we can use this knowledge to build a better future together.
We share the pain of the victims of the earthquakes. We dedicate this issue to all the victims in Turkey and Syria who had lost their homes, cities, their loved ones and had to leave behind all things they held dear to their hearts.
Geçmiş toplulukların gündelik yaşamlarını anlamaya ilişkin pek çok yeni teknolojik araç ve yöntemin her geçen gün daha yaygın ve ulaşılabilir olduğu günümüzde, arkeolojinin ülkemizde de tasnif, tarif ve sergilemenin ötesinde diğer disiplinlerle iş birliği yapan inovatif bir bilim alanı olmasına katkı sağlamak amacıyla çıktığımız serüvenin üçüncü sayısı nihayet yayında.
Geçtiğimiz günler bize bilimin, bilimsel sorgulamanın ne denli önemli olduğunu 11 ili etkileyen deprem felaketiyle bir kez daha gösterdi. Depremin gerçekleştiği coğrafya insanların Paleolitik’ten bugüne inşa ettikleri yaşamı, çevre ve doğayla olan ilişkilerinde buldukları çözümlere, yaşadıkları felaketlere ve kentleşmeye ilişkin pek çok veri barındırıyor. Her ne kadar pek başvurulmasa da bu bilgiler bugüne ilişkin pek çok ders içeriyor. Sanıyoruz biz arkeologların bilginin toplumsallaşmasına ilişkin sağlayacağımız en büyük katkı, arkeolojinin eser, mezar, anıt, heykel peşinde koşan bir disiplin olmasının ötesinde, insanın yaşadığı dünyayla olan ilişkisine odaklanmış bir bilim alanı olduğuna işaret edebilmek ve araştırmalarımızla geleceğe katkı ve çözümler üretmektir.
Bu sayıyı, evlerini, kentlerini, sevdiklerini, anılarını ve değer verdikleri şeyleri yitiren tüm depremzedelere adıyoruz.
We would like to take this opportunity to introduce ourselves to the world, and say ‘hello’ to th... more We would like to take this opportunity to introduce ourselves to the world, and say ‘hello’ to the archaeological media with the very first issue of our new archaeological journal: The Turkish Journal of Archaeological Sciences.
Dünyaya açılmamızı sağlayacak Arkeoloji Bilimleri Dergisi’nin ilk sayısı ile hepinize merhaba diyoruz.
Türkiye’de de doğa bilimleriyle iş birliği içindeki çalışmaların olduğu kazı ve araştırma projele... more Türkiye’de de doğa bilimleriyle iş birliği içindeki çalışmaların olduğu kazı ve araştırma projelerinin sayısı her geçen gün artmakta, yeni uzmanlar yetişmektedir. Bu nedenle Arkeoloji Bilimleri Dergisi, Türkiye’de arkeolojinin bu yeni ivmenin bir parçası olma- sına ve arkeoloji içindeki arkeobotanik, arkeozooloji, alet teknolojileri, tarihlendirme, mikromorfoloji, biyoarkeoloji, jeokimyasal ve spektroskopik analizler, Coğrafi Bilgi Sistemleri, iklim ve çevre modellemeleri gibi uzmanlık alanlarının çeşitlenerek yaygın- laşmasına katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Derginin ana çizgisi arkeolojik yorumlama- ya katkı sağlayan yeni anlayışlara, disiplinlerarası yaklaşımlara, yeni metot ve kuram önerilerine, analiz sonuçlarına öncelik vermek olarak planlanmıştır.
***
In Turkey, the number of interdisciplinary excavation and research projects incorporating scientific techniques is on the rise. A growing number of researchers are being trained in a broad range of scientific fields including but not limited to archaeobotany, archaeozo- ology, tool technologies, dating methods, micromorphology, bioarchaeology, geochem- ical and spectroscopic analysis, Geographical Information Systems, and climate and environmental modeling. The Turkish Journal of Archaeological Sciences aims to situate Turkish archaeology within this new paradigm and to diversify and disseminate scientif- ic research in archaeology. New methods, analytical techniques and interdisciplinary in- itiatives that contribute to archaeological interpretations and theoretical perspectives fall within the scope of the journal.
Book Chapters by Fatma Kalkan
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü 2019-2020 Yılı Kazı Çalışmaları (pp. 183-192). Vol. 3, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü: Ankara. , 2022
Uploads
Thesis Chapters by Fatma Kalkan
Mekan kullanımı hakkında arkeolojik yorumlamanın bugününe baktığımızda, kazılar yoluyla ulaşılan mimari yapılar ve yapı öğeleri, buluntu dağılımları, arkeobotanik ve arkeozolojik kalıntılar ile yontma taş çalışmalarının bir arada değerlendirildiği, yanı sıra geleneksel yöntemlerle ulaşılamayan mikro ölçekteki kalıntıların mikromorfoloji, toprak kimyası, fitolit vb. çeşitli jeoarkeolojik analizlerle desteklendiği; bağlamsal, çoksesli ve multiproxy yaklaşımların benimsenmesinin gerekliliği çalışmamızın esas konusunu oluşturur.
Papers by Fatma Kalkan
The transition to sedentary life brought with it a new range of relationships among people in limited indoor spaces which in turn led to newfound organic and personal bonds prescribed by novel requirements, preferences, and likings. Understanding these connections are key to unravelling the key to life within the ancient communities. Micro-scale analyses in the spaces yielded by archaeological excavation allowed for a glimpse towards these insights. Multi-element characterization plastered/compacted floor sediments among the analytical methods that contribute to this effort and ultimately can provide data on past human activities. The wattle and daub structures from the earliest levels of Aşıklı Höyük, among the earliest known instances of such structures in Western Cappadocia, forms the foci of our study. The results of sediment geochemical analyses for two such structures show that they have been used for animal penning and storage, confirming results of micromorphological studies.
Geochemical analyses in archaeology have a long history. Elemental testing of archaeological sites began in the 1920s in Scandinavia when soil scientist Olaf Arrhenius, conducting analyses to determine agricultural productivity, demonstrated the relationship between high phosphate levels and prehistoric settlements (Arrhenius 1929). Since then, sediment geochemistry has become part of the typical analytical protocol of a number of excavations and has been implemented in archaeological research not only to locate and delineate sites but also to gain insights into household activities (Barba 1985; Eidt 1977; Entwistle et al. 2000; Linderhold – Lundberg 1994; Middleton – Price 1996; Middleton 2004; Oonk 2009; Terry et al. 2004; Wells et al. 2000, 2007; Wilson et al. 2005). Applications of geochemical techniques in Anatolia, however, remain limited (but see Akyol – Demirci 2005; Arslan et al. 2014; Luke et al. 2017; Middleton 2004; Middleton et al. 2005; Özbal 2006; Vyncke et al. 2011).
Geochemical sediment analyses, which began only with phosphorus (P), have with the improvements in instrumentation, shifted to a focus on multiple elements simultaneously, thereby enabling a more nuanced reading of household activities (Heidenreich et al. 1973; Middleton – Price 1996; Middleton 2004; Oonk 2009; Wells 2000, 2007). Many ethnographic studies, a few of which originate from Turkey (Luke et al. 2017; Middleton 2004), have used floors of modern traditional structures sampled through controlled experiments to create a comparative dataset to confirm that human and animal activities can indeed leave differences that are detectable elementally (Barba 2007; Hjulström – Isaksson 2009; Kanthilatha et al. 2017; Middleton – Price 1996; Milek 2012; Pecci et al. 2017; Rondelli et al. 2014; Wilson et al. 2008). Excluding instances where post-depositional factors such as leaching and hydrology may affect the integrity of deposits (Macphail et al. 2004; Wilson et al. 2008), geochemistry has in conjunction with other variables functioned as a way to identify and interpret archaeological floors. Nowadays, studies of sediment geochemistry have moved to the molecular level, using gas chromatography to identify lipid compounds or to approach questions at the isotopic level (Bull et al. 1999; Kanthilatha et al. 2017; Middleton et al. 2010; Shahack-Gross et al. 2008; Pecci et al. 2017).
Posters by Fatma Kalkan
Conference Presentations by Fatma Kalkan
Associate Editors by Fatma Kalkan
In the last two weeks, the tragic and horrifying aftermath of the earthquakes that affected 11 provinces in Turkey, and northern Syria, has shown once again how essential science and scientific inquiries are. The region affected by the earthquakes has been home to past societies since the Palaeolithic to the present day. There, we can track their long-term relations with the environment, how they endured natural disasters, and how they built their homes, villages, and cities. The layers of our mutual heritage in this region have valuable lessons for us today. As archaeologists, we can use this knowledge to build a better future together.
We share the pain of the victims of the earthquakes. We dedicate this issue to all the victims in Turkey and Syria who had lost their homes, cities, their loved ones and had to leave behind all things they held dear to their hearts.
Geçmiş toplulukların gündelik yaşamlarını anlamaya ilişkin pek çok yeni teknolojik araç ve yöntemin her geçen gün daha yaygın ve ulaşılabilir olduğu günümüzde, arkeolojinin ülkemizde de tasnif, tarif ve sergilemenin ötesinde diğer disiplinlerle iş birliği yapan inovatif bir bilim alanı olmasına katkı sağlamak amacıyla çıktığımız serüvenin üçüncü sayısı nihayet yayında.
Geçtiğimiz günler bize bilimin, bilimsel sorgulamanın ne denli önemli olduğunu 11 ili etkileyen deprem felaketiyle bir kez daha gösterdi. Depremin gerçekleştiği coğrafya insanların Paleolitik’ten bugüne inşa ettikleri yaşamı, çevre ve doğayla olan ilişkilerinde buldukları çözümlere, yaşadıkları felaketlere ve kentleşmeye ilişkin pek çok veri barındırıyor. Her ne kadar pek başvurulmasa da bu bilgiler bugüne ilişkin pek çok ders içeriyor. Sanıyoruz biz arkeologların bilginin toplumsallaşmasına ilişkin sağlayacağımız en büyük katkı, arkeolojinin eser, mezar, anıt, heykel peşinde koşan bir disiplin olmasının ötesinde, insanın yaşadığı dünyayla olan ilişkisine odaklanmış bir bilim alanı olduğuna işaret edebilmek ve araştırmalarımızla geleceğe katkı ve çözümler üretmektir.
Bu sayıyı, evlerini, kentlerini, sevdiklerini, anılarını ve değer verdikleri şeyleri yitiren tüm depremzedelere adıyoruz.
Dünyaya açılmamızı sağlayacak Arkeoloji Bilimleri Dergisi’nin ilk sayısı ile hepinize merhaba diyoruz.
***
In Turkey, the number of interdisciplinary excavation and research projects incorporating scientific techniques is on the rise. A growing number of researchers are being trained in a broad range of scientific fields including but not limited to archaeobotany, archaeozo- ology, tool technologies, dating methods, micromorphology, bioarchaeology, geochem- ical and spectroscopic analysis, Geographical Information Systems, and climate and environmental modeling. The Turkish Journal of Archaeological Sciences aims to situate Turkish archaeology within this new paradigm and to diversify and disseminate scientif- ic research in archaeology. New methods, analytical techniques and interdisciplinary in- itiatives that contribute to archaeological interpretations and theoretical perspectives fall within the scope of the journal.
Book Chapters by Fatma Kalkan
Mekan kullanımı hakkında arkeolojik yorumlamanın bugününe baktığımızda, kazılar yoluyla ulaşılan mimari yapılar ve yapı öğeleri, buluntu dağılımları, arkeobotanik ve arkeozolojik kalıntılar ile yontma taş çalışmalarının bir arada değerlendirildiği, yanı sıra geleneksel yöntemlerle ulaşılamayan mikro ölçekteki kalıntıların mikromorfoloji, toprak kimyası, fitolit vb. çeşitli jeoarkeolojik analizlerle desteklendiği; bağlamsal, çoksesli ve multiproxy yaklaşımların benimsenmesinin gerekliliği çalışmamızın esas konusunu oluşturur.
The transition to sedentary life brought with it a new range of relationships among people in limited indoor spaces which in turn led to newfound organic and personal bonds prescribed by novel requirements, preferences, and likings. Understanding these connections are key to unravelling the key to life within the ancient communities. Micro-scale analyses in the spaces yielded by archaeological excavation allowed for a glimpse towards these insights. Multi-element characterization plastered/compacted floor sediments among the analytical methods that contribute to this effort and ultimately can provide data on past human activities. The wattle and daub structures from the earliest levels of Aşıklı Höyük, among the earliest known instances of such structures in Western Cappadocia, forms the foci of our study. The results of sediment geochemical analyses for two such structures show that they have been used for animal penning and storage, confirming results of micromorphological studies.
Geochemical analyses in archaeology have a long history. Elemental testing of archaeological sites began in the 1920s in Scandinavia when soil scientist Olaf Arrhenius, conducting analyses to determine agricultural productivity, demonstrated the relationship between high phosphate levels and prehistoric settlements (Arrhenius 1929). Since then, sediment geochemistry has become part of the typical analytical protocol of a number of excavations and has been implemented in archaeological research not only to locate and delineate sites but also to gain insights into household activities (Barba 1985; Eidt 1977; Entwistle et al. 2000; Linderhold – Lundberg 1994; Middleton – Price 1996; Middleton 2004; Oonk 2009; Terry et al. 2004; Wells et al. 2000, 2007; Wilson et al. 2005). Applications of geochemical techniques in Anatolia, however, remain limited (but see Akyol – Demirci 2005; Arslan et al. 2014; Luke et al. 2017; Middleton 2004; Middleton et al. 2005; Özbal 2006; Vyncke et al. 2011).
Geochemical sediment analyses, which began only with phosphorus (P), have with the improvements in instrumentation, shifted to a focus on multiple elements simultaneously, thereby enabling a more nuanced reading of household activities (Heidenreich et al. 1973; Middleton – Price 1996; Middleton 2004; Oonk 2009; Wells 2000, 2007). Many ethnographic studies, a few of which originate from Turkey (Luke et al. 2017; Middleton 2004), have used floors of modern traditional structures sampled through controlled experiments to create a comparative dataset to confirm that human and animal activities can indeed leave differences that are detectable elementally (Barba 2007; Hjulström – Isaksson 2009; Kanthilatha et al. 2017; Middleton – Price 1996; Milek 2012; Pecci et al. 2017; Rondelli et al. 2014; Wilson et al. 2008). Excluding instances where post-depositional factors such as leaching and hydrology may affect the integrity of deposits (Macphail et al. 2004; Wilson et al. 2008), geochemistry has in conjunction with other variables functioned as a way to identify and interpret archaeological floors. Nowadays, studies of sediment geochemistry have moved to the molecular level, using gas chromatography to identify lipid compounds or to approach questions at the isotopic level (Bull et al. 1999; Kanthilatha et al. 2017; Middleton et al. 2010; Shahack-Gross et al. 2008; Pecci et al. 2017).
In the last two weeks, the tragic and horrifying aftermath of the earthquakes that affected 11 provinces in Turkey, and northern Syria, has shown once again how essential science and scientific inquiries are. The region affected by the earthquakes has been home to past societies since the Palaeolithic to the present day. There, we can track their long-term relations with the environment, how they endured natural disasters, and how they built their homes, villages, and cities. The layers of our mutual heritage in this region have valuable lessons for us today. As archaeologists, we can use this knowledge to build a better future together.
We share the pain of the victims of the earthquakes. We dedicate this issue to all the victims in Turkey and Syria who had lost their homes, cities, their loved ones and had to leave behind all things they held dear to their hearts.
Geçmiş toplulukların gündelik yaşamlarını anlamaya ilişkin pek çok yeni teknolojik araç ve yöntemin her geçen gün daha yaygın ve ulaşılabilir olduğu günümüzde, arkeolojinin ülkemizde de tasnif, tarif ve sergilemenin ötesinde diğer disiplinlerle iş birliği yapan inovatif bir bilim alanı olmasına katkı sağlamak amacıyla çıktığımız serüvenin üçüncü sayısı nihayet yayında.
Geçtiğimiz günler bize bilimin, bilimsel sorgulamanın ne denli önemli olduğunu 11 ili etkileyen deprem felaketiyle bir kez daha gösterdi. Depremin gerçekleştiği coğrafya insanların Paleolitik’ten bugüne inşa ettikleri yaşamı, çevre ve doğayla olan ilişkilerinde buldukları çözümlere, yaşadıkları felaketlere ve kentleşmeye ilişkin pek çok veri barındırıyor. Her ne kadar pek başvurulmasa da bu bilgiler bugüne ilişkin pek çok ders içeriyor. Sanıyoruz biz arkeologların bilginin toplumsallaşmasına ilişkin sağlayacağımız en büyük katkı, arkeolojinin eser, mezar, anıt, heykel peşinde koşan bir disiplin olmasının ötesinde, insanın yaşadığı dünyayla olan ilişkisine odaklanmış bir bilim alanı olduğuna işaret edebilmek ve araştırmalarımızla geleceğe katkı ve çözümler üretmektir.
Bu sayıyı, evlerini, kentlerini, sevdiklerini, anılarını ve değer verdikleri şeyleri yitiren tüm depremzedelere adıyoruz.
Dünyaya açılmamızı sağlayacak Arkeoloji Bilimleri Dergisi’nin ilk sayısı ile hepinize merhaba diyoruz.
***
In Turkey, the number of interdisciplinary excavation and research projects incorporating scientific techniques is on the rise. A growing number of researchers are being trained in a broad range of scientific fields including but not limited to archaeobotany, archaeozo- ology, tool technologies, dating methods, micromorphology, bioarchaeology, geochem- ical and spectroscopic analysis, Geographical Information Systems, and climate and environmental modeling. The Turkish Journal of Archaeological Sciences aims to situate Turkish archaeology within this new paradigm and to diversify and disseminate scientif- ic research in archaeology. New methods, analytical techniques and interdisciplinary in- itiatives that contribute to archaeological interpretations and theoretical perspectives fall within the scope of the journal.