Conference Presentations by rabia demir
1950'lerde Amerika ve İngiltere'de birbirinden bağımsız bir şekilde ortaya çıkan Pop Art akımı te... more 1950'lerde Amerika ve İngiltere'de birbirinden bağımsız bir şekilde ortaya çıkan Pop Art akımı televizyon, radyo, gazete gibi kitle iletişim araçlarına ve kitle ürünlerine ilgiyi çekerken başka hiçbir sanat akımında görülmemiş bir katılımla kitle iletişim araçlarının desteğiyle hızlı bir şekilde yayılmıştır. Pop Art sanatçıları kullandıkları imge ve imajlarla yüksek sanat ve kitsch arasındaki ayrımı bulanıklaştırarak sıradan olanı, izleyicinin her yerde gördüğünü sanat imgesine dönüştürmeyi başarmışlardır.
5th INTERNATIONAL NEW YORK CONFERENCE ON EVOLVING TRENDS IN INTERDISCIPLINARY RESEARCH & PRACTICES, 2021
The aim of the study is to examine the video art produced in the context of the 'appropriation' s... more The aim of the study is to examine the video art produced in the context of the 'appropriation' strategy, which has come to the fore as a style in contemporary art from the 1980s to the present. Appropriation, which means copying or reinterpreting a work of art, is considered one of the important strategies of contemporary art. Thus, there is no harm in appropriating a previously produced work by copying or reproducing it by the artist. Moreover, Postmodernism is not concerned with the 'what‘ and 'how‘ of the artist‘s work, but with 'what‘ he does. This highlights the conceptual side of things. As the idea behind the works produced becomes more important than how they are made, the acceptance of the idea that contemporary art is largely a way of reproducing the existing becomes widespread. As the idea behind the works produced becomes more important than how they are made, the acceptance of the idea that contemporary art is largely a way of reproducing the existing becomes widespread. Thus, while the works produced by the artists with the strategy of appropriation, which they reinterpret the existing ones, have been seen in many contemporary art practices, especially painting, sculpture, photography and video art in recent years, especially video arts have been examined in the study. In the research, video art is discussed
in the context of Walter Benjamin‘s article titled The Artwork in the Age of Reproducibility with Techniques‖ in the context of the view that the work of art is reproducible, and appropriation in the context of postproduction, which Nicolas Bourriad considers as the first stage of postproduction. Thus, the study aims to make a reading on the relationship between
video art as a technically reproducible method and the concept of appropriation in the context of reproduction as a theme. For this purpose, video art examples in which classical period works of Western and Turkish art are reinterpreted were examined. In this context, the sample of the study consists of video art works that Bill Viola, Genco Gülan and Özlem Şimşek, who are important representatives of video art, reinterpret important works of European and Turkish art and appropriate for themselves. While Bill Viola reinterprets the works of Masolino and Michelangelo, masters of Classical Western art, in the videos, Genco Gülan reinterprets the classics of Turkish and Western art and appropriates it. Working with photography and video techniques, Özlem ġimĢek questions the concept of identity through the image of woman while reinterpreting the paintings of Turkish painters such as Abdülmecid Efendi, Halil Paşa and İbrahim Çallı. Thus, in the research, it was concluded that the artists used the appropriation strategy as a tool to convey their thoughts and ideas.
TEKNİK ve TEMA OLARAK YENİDEN ÜRETİLEBİLİR; VİDEO ARTTA TEMELLÜK
Çalışmanın amacı, 1980’lerden günümüze çağdaş sanatta bir üslup olarak öne çıkan ‘temellük’ stratejisi bağlamında üretilen video artları incelemektir. Bir sanat eserini kopyalama ya da yeniden yorumlama anlamına gelen temellük, çağdaş sanatın önemli stratejilerinden biri olarak kabul edilir. Böylece önceden üretilmiş olan bir eserin kopyalanarak ya da yeniden üretilerek sanatçı tarafından kendine mal edilmesinde herhangi bir sakınca görülmez. Kaldı ki Postmodernizm, sanatçının eserini ‘ne’ ile ve ‘nasıl’ yaptığıyla değil ‘ne’ yaptığıyla ilgilenir. Bu da işlerin kavramsal yönünü öne çıkarır. Üretilen işlerin arkasında yatan fikrin, onların nasıl yapıldığından daha önemli bir hale gelmesiyle çağdaş sanatın, büyük oranda var olanı yeniden üretme biçimi olduğu düşüncesinin kabulü yaygınlık kazanır. Böylece sanatçıların var olanı yeniden yorumlayarak kendilerine mal ettikleri temellük stratejisi ile ürettikleri işler son yıllarda resim, heykel, fotoğraf ve video art başta olmak üzere birçok çağdaş sanat pratiğinde görülürken çalışmada özellikle video artlar incelenmiştir. Araştırmada video art, Walter Benjamin’nin “Tekniğin Olanaklarıyla Yeniden Üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı” adlı makalesinde sanat eserinin yeniden-üretilebilir olduğu görüşü bağlamında, temellük ise Nicolas Bourriad’nun yapım sonrası yeniden üretimi, postüretimin ilk safhası olarak ele aldığı postprodüksiyon bağlamında ele alınmıştır. Böylece çalışma, teknik olarak yeniden-üretilebilir bir yöntem olarak video art ile tema olarak yeniden üretim bağlamında temellük kavramı arasındaki ilişki üzerine bir okuma yapmayı amaçlar. Bu amaçla, Batı ve Türk sanatının klasik dönem eserlerinin yeniden yorumlandığı video art örnekleri incelenmiştir. Bu bağlamda çalışmanın örneklemini video art’ın önemli temsilcilerinden Bill Viola, Genco Gülan ve Özlem Şimşek’in Avrupa ve Türk sanatının önemli eserlerini yeniden yorumlayarak kendilerine mal ettikleri video art işleri oluşturur. Bill Viola, videolarda Klasik Batı sanatının ustalarından Masolino ve Michelangelo’nun eserlerini yeniden yorumlarken, Genco Gülan da Türk ve Batı sanatı klasiklerini yeniden yorumlayarak kendine mal eder. Fotoğraf ve video teknikleriyle çalışan Özlem Şimşek ise, Abdülmecid Efendi, Halil Paşa ve İbrahim Çallı gibi Türk ressamlarının resimlerini yeniden yorumlarken kadın imgesi üzerinden kimlik kavramını sorgular. Böylece araştırmada, sanatçıların düşünce ve fikirlerini aktarmak için temellük stratejisini bir araç olarak kullandıkları sonucuna varılmıştır.
5th INTERNATIONAL NEW YORK CONFERENCE ON EVOLVING TRENDS IN INTERDISCIPLINARY RESEARCH & PRACTICES, 2021
This research aims to discuss the phenomenon of memory, which is reflected in the prominent 'work... more This research aims to discuss the phenomenon of memory, which is reflected in the prominent 'works' of contemporary artists located in 'Oriental' geographies in today's contemporary art. Within this scope, the theoretical accumulations revealed by social science circles on the basis of the concept of memory in different time periods of the historical process and their relevance to art are discussed. Here, Mnemosyne, the mythological goddess of Antiquity, is known as the 'goddess of memory'; The 'remembering the past' feature or meaning of memory and its connections in terms of 'past, present and future times' and its effects on artistic works are examined. So much so that the phenomenon of memory, which attracted the attention of philosophers and artists in the past, is today a subject of interest in all fields of social, natural and health sciences. Today, the phenomenon of memory, which is reflected in the works of contemporary artists who produce art, continues to contribute to the formation of the form and content of 'works'. The works that contemporary art presents around postmodern discourses are studied not only by 'Western' (Europe and America) art circles, but also by 'Eastern' (Asia-African) art circles. Because by adopting the 'everything is possible' discourse, Postmodernism embraces all the 'black' people of the world and preserves and preserves the contemporary works of art of the 'white' geographies. In this context, here is the video art called 'Moving Cities' shot in 1997 by South Korean Kimsooja, one of the contemporary artists working on 'Oriental memory'; Turkish Handan Börüteçene's 2015 installation titled 'I'm Buried in Myself' and India's Subodh Gupta's 2008 installation titled 'Control Line' are examined. In line with Postmodernist discourses, the ways in which these 'Oriental' artists deal with the concepts of personal, social and cultural memory in their works are expressed. Therefore, this research, on the one hand, explains the role that the concept of memory plays in the world of social sciences, especially in the world of historical process, on the other hand, it discusses the effects of the phenomenon of memory on today's 'Oriental' contemporary artists and works. It is hoped that the results obtained from this study, which focuses on the 'Eastern' part of the memory effect in contemporary art works, can contribute to the field.
ÇAĞDAŞ SANATTA "DOĞU"LU BELLEK OLGUSU
Bu araştırma, günümüz çağdaş sanatı içerisinde Doğu‘lu coğrafyalarda yer alan çağdaş sanatçıların öne çıkan işlerine yansıyan bellek olgusunu tartışmayı hedefler. Bu kapsam etrafında, tarihsel sürecin farklı zaman dilimlerinde sosyal bilim çevrelerinin bellek kavramı temelinde ortaya çıkardığı kuramsal birikimler ve bunların sanatla olan ilgileri ele alınır. Burada, Antikite Dönemi mitolojik tanrıçası Mnemosyne‘in 'bellek tanrıçası‘ olarak bilinmesi; belleğin geçmişi hatırlama‘ özelliği ya da anlamı ile belleğin geçmiş, şimdi ve gelecek zamanlar‘ açısından olan bağlantıları ve sanatsal işler üzerindeki etkileri irdelenir. Öyle ki, geçmişte felsefecilerin ve sanatçıların ilgisini çeken bellek olgusu bugünde tüm sosyal, fen ve sağlık bilimleri alanlarının ilgisine mazhar olur. Bugün, sanat üretimi yapan çağdaş sanatçıların çalışmalarına yansıyan bellek olgusu, iş‘lerin biçim ve içeriklerinin oluşumuna katkı vermeye devam eder. Çağdaş sanatın günümüzde postmodern söylemler etrafında ortaya koyduğu işler sadece Batı‘lı (Avrupa ve Amerika) sanat çevrelerince değil Doğu‘lu (Asya-Afrika) sanat çevrelerince de çalışılır. Çünkü Postmodernizm, her şey mümkün‘ söylemini benimsemekle dünyanın tüm 'siyah‘ ve 'beyaz‘ coğrafyalarının çağdaş sanat işlerini korur ve kollar. Bu bağlamda burada, 'Doğu‘lu bellek ile ilgili çalışma yapan çağdaş sanatçılardan Güney Kore‘li Kimsooja‘nın 1997 yılında çektiği 'Hareketli Şehirler‘ adlı video sanatı; Türkiye‘li Handan Börüteçene‘nin 2015 tarihli 'Kendime Gömülü Kaldım‘ adlı yerleĢtirmesi ve Hindistan‘lı Subodh Gupta‘nın 2008 tarihli 'Kontrol Hattı‘ adlı yerleştirmesi irdelenir. Söz konusu 'Doğu‘lu sanatçıların, Postmodernist söylemler doğrultusunda işlerinde kişisel, toplumsal ve kültürel bellek kavramlarını ele alış biçimleri ifade edilir. Dolayısıyla bu araştırma bir yandan tarihsel süreçte yol alan bellek kavramının özellikle sosyal bilimler dünyasında oynadığı rolü açıklarken diğer yandan bellek olgusunun bugünün 'Doğu‘lu çağdaş sanatçıları ve işeri üzerinde yarattığı etkileri tartışır. Çağdaş sanat
işlerindeki bellek etkisinin 'Doğu‘lu kısmına odaklanan bu çalışmadan elde edilen sonuçların alana katkılar sağlayabileceği umut edilmektedir.
INTERNATIONAL CONGRESS ON ART AND DESIGN RESEARCH AND EXHIBITION, 2021
Amacı örtmek, sarmak ve korumak olan, dikilmesi maharet ve özel beceri isteyen yorgan; renkleri, ... more Amacı örtmek, sarmak ve korumak olan, dikilmesi maharet ve özel beceri isteyen yorgan; renkleri, desenleri ve malzemeleri ile geleneksel el sanatları içinde önemli bir yere sahiptir. Geçmişte doğum, sünnet, düğün gibi geçiş törenlerinin olmazsa olmaz eşyaları arasında yer alan el yapımı yorganlar, günümüzde makineleşme, teknolojik ilerlemeler, insanların pratik yaşama geçme arzusu gibi nedenlere bağlı olarak daha az tercih edilmektedir. Bu durum, yüzlerce yıldır usta-çırak ilişkisiyle sürdürülen yorgancılık sanatını, kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya getirmiştir. Diğer yandan kaybolmaya yüz tutmuş diğer geleneksel el sanatları gibi yorgancılık sanatının da son yıllarda çağdaş sanatçıları ve moda tasarımcılarını etkilediği görülmektedir. Yorgancılık, gerek malzemesi gerekse renkleri ve motifleri ile sanatçılar ve tasarımcılar için ilham kaynağı olmaktadır. Bu çalışma, geleneksel el sanatlarının çağdaş sanat ve moda tasarımına olan etkisini, yorgancılık sanatı ile incelemeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda Kahramanmaraş'ta bulunan yorgancılık sanatı ustaları ile görüşmeler yapılarak, yapımı günler süren ve iğne ile ortaya çıkarılan yorganın yapım aşamaları hakkında bilgi verilmiştir. Ayrıca yorgancılığın çağdaş sanat ve giyim modasına yansımaları incelenerek örnek çalışmalar analiz edilmiştir. Çalışma sonunda, değişimin kaçınılmaz olduğu; ancak yorgancılık sanatının farklı platformlarda olsa bile gelecek nesillere aktarılması gerekliliği vurgulanmış ve bunun için önerilerde bulunulmuştur.
ECSAC'18 3.EUROPEAN CONFERENCE ON SCIENCE, ART&CULTURE
Minimalizm akımı ortaya çıktığı 1960'lardan bu yana plastik sanatlar başta olmak üzere tiyatro, d... more Minimalizm akımı ortaya çıktığı 1960'lardan bu yana plastik sanatlar başta olmak üzere tiyatro, dans, müzik ve mimari gibi sanatın tüm dallarını etkilemiş ayrıca dekorasyondan mobilyaya, aksesuardan modaya hayatın her alanını etkileyerek adeta bir yaşam felsefesine dönüşmüştür. Minimalizm, biçimi en temel haliyle geometrik formlara dönüştürmekte ve sade, yalın, az ve tekrar temeline dayanan estetik bir anlayışı benimsemektedir. Bu estetik anlayış "Az aslında çoktur" sözü ile Moda'ya da yansımaktadır. Bu bağlamda, ihtiyaç duyulan en temel parçalardan oluşturulan Kapsül Dolap ilginç bir örnek olarak dikkat çekmektedir. Genellikle tek bir kıyafetten oluşturulan Kapsül Dolap'ın, Einstein, Steve Jobs, Christopher Nolan, Cem Yılmaz, Acun Ilıcalı gibi birçok kişi tarafından tercih edildiği ve bu kişilerin neredeyse her gün aynı kıyafetleri giydikleri bilinmektedir. Bu çalışma, Minimalizm akımı ile moda arasındaki ilişkiyi Kapsül dolap örneği ile incelemektedir. Bu amaçla betimsel yöntem kullanılarak literatür taraması yapılmış ve yukarda ismi geçen ünlü kişilerin giyim stilleri incelenmiştir. Çalışma sonunda kapsül dolapa sahip kişilerin sahip olabileceği avantaj ve dezavantajlar moda açısından gerekliliği hakkında öneriler sunulmuştur.
3. Uluslararası Sanat Sempozyumu "HER YER HER ŞEY VE SONRASI", 2019
Geçmişten günümüze insanlar, başta kendileri olmak üzere kullandıkları eşyalarını, evlerini ve çe... more Geçmişten günümüze insanlar, başta kendileri olmak üzere kullandıkları eşyalarını, evlerini ve çevrelerini güzel ve estetik bir biçime dönüştürmeye çalışırlar. Bu dönüştürmede tek bir estetik ve güzelden söz etmek mümkün değildir. Çünkü estetik, hem zamana hem de toplumların sosyo-kültürel yapılarına göre farklılık göstermektedir. İnsanlar, süsleme işini birden fazla değişik malzeme ve nesne kullanarak yapmaya çalışmıştır. Bu bağlamda yakın geçmişten bu yana bir süsleme nesnesi olan dantel, süsleme eylemi için iyi bir örnek oluşturmaktadır. Dantel; her türlü iplikle örülebilen, çeşitli araçlar kullanılarak yapılabilen motif ve desenlerin oluşturduğu parçadır ve çoğunlukla kadınlar tarafından üretilmekte ve kullanılmaktadır. Dantel, ev eşyalarını daha da güzelleştirmek / süslemek dışında kadınların "boş vakti" değerlendirme ve kazanç sağlama biçimi olarak da anlamlı bir yere sahiptir. Ayrıca çeyiz sandıklarında yer alan dantel, kültürel simge olarak önemli bir yere sahiptir. Günümüzde çeyiz, süsleme, vb. amacı ile yapılan dantellerin kullanım oranı düştüğü için artık danteller daha az yapılmaktadır. Var olanlar ise sandıklarda saklı kalmakta ve dantel için uğraşılan emek, zaman, masraf ve duygular yok olmaktadır. Çalışmada betimsel yöntem kullanılarak danteli eserlerinde kullanan sanatçılar ve eser örnekleri hakkında bilgi verilmiştir. Ayrıca çalışmada üretilmiş veya üretilmekte olan bilgilerin denemeli uygulamalarını kapsayan uygulamalı araştırma yöntemi kullanılmış ve seçilen bazı dantel örnekleri bir sanat formuna dönüştürülerek sergilenmiştir. Çalışma sonunda; dantelin kültürel bir öge olarak çağdaş sanatla bütünleştirilebileceği veya dantelin süsleme amacından çıkartılarak izlenilebilir sanat nesnesine dönüştürülebileceği ve dantel kültürünün genç nesillere farklı şekillerde aktarılabileceği vurgulanmıştır.
IV. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu, 2017
Çağdaş Türk Sanatının gelişmesinde ve yurtdışında temsil edilmesinde önemli rol oynayan ressam Bu... more Çağdaş Türk Sanatının gelişmesinde ve yurtdışında temsil edilmesinde önemli rol oynayan ressam Burhan Doğançay'ın sanatının temelini kent duvarları oluşturur. Duvar yüzeyleri tarih boyunca gerek dinsel, gerekse askeri ve sivil mimari elemanlar olarak üstlendiği işlevler yanında, yüzeylerine başta mitolojik, dinsel olmak üzere değişik konuların çeşitli tekniklerle yansıtılmasıyla farklı amaçlara yönelik resimsel düzenlemelere dönüştüğü bilinmektedir. Metropollerin değişik duvarlarında boya ile gerçekleştirilmiş, yazı ve imgelerin yanı sıra, resimden postere, iş arama ilanından, ilan-ı aşka, takım taraftarlığından siyasi slogana, sokak adlarından konser duyurularına, cenaze ilanlarına kadar kentin başka bir yerinde tanık olunamayacak nitelikleriyle karşılaşmak mümkündür. Duvarlar Serisine ilk kez 1960'lı yıllarda New York Duvarları ile başlayan Doğançay, 1970'lerden itibaren ise Dünya Duvarları ile devam etmiştir. Doğançay için duvarlar; zamanın akışının belgeleri olması açısından özel bir anlama sahiptir. Duvarlar, sosyal, siyasal ve ekonomik değişimi yansıtırken aynı zamanda doğa güçlerinin saldırılarına ve insanların bıraktıkları izlere tanıklık ederler. İnsan deneyiminin anıtları niteliğinde olan kent duvarları, Doğançay'ın eserlerinde zamanımızın bir arşivi haline gelir. Kent duvarları tekrarlanan bir tema olmasına rağmen, Doğançay'ın özgün yorumuyla resimlere, grafik sanatlara, Aubusson duvar halılarına, heykellere ve fotoğraflara dönüşmüştür.
ÖZET Sinema ve görsel sanatlar arasındaki ilişki film icadından bu yana hep bir araştırma konusu ... more ÖZET Sinema ve görsel sanatlar arasındaki ilişki film icadından bu yana hep bir araştırma konusu olmuştur. Hareketli resimlerden oluşan sinema görsel imgeler diliyle izleyiciye olayları anlatmaktadır. Bu bağlamda sinema resim sanatı ve fotoğraf sanatının öğelerini kullanarak görsel kompozisyonu tamamlamaktadır. Türk sinema yönetmeni Nuri Bilge Ceylanın fotoğraf ve resim sanatına yakınlığı filmlerinde açıkça görülmektedir. Bu bağlamda Ceylan'ın ilk uzun metrajlı filmi olan " Kasaba " (1997), sonraki filmlerinde tekrar eden fotoğrafik etkinin, görsel kompozisyonların ve biçimsel estetiğin ön plana çıkması ile bir öncü rolünü üstlenmiştir. Sanat sineması olarak adlandırabileceğimiz bu film çizgisel ve basit bir öyküye sahip olmakla birlikte fotoğrafik imgelerin de geniş kullanıldığı görüntülerle dikkati çekmektedir. " Kasaba " daki değişik imgeler bizi bir taraftan hikâyelerin kendi konusuna yönlendirirken, diğer yandan da metnin içinde bulunmayan nesneleri, öngörülemeyen bir nesneyle işaret ederek dışarıya da yön vermektedir. ABSTRACT The relationship between cinema and visual art has always been a subject of research since the invention of the film. The cinema, which is composed of moving pictures, tells the audience events with the language of visual images. In this context, cinema completes the visual composition using the elements of painting art and photography art. The film director of Turkish cinema Nuri Bilge Ceylan's photographs and the closeness to the art of painting are clearly visible. In this context, Ceylan's first feature-length film, "Town" (1997), has played a leading role in her subsequent films, with the repetitive photographic effect, visual compositions and the emergence of formal aesthetics. This film, which we can call art cinema, draws attention with images that have been used extensively in photographic images as well as having a linear and simple story. The different elements in the film "Town" direct us from one side to the story of the story itself, while pointing out objects that are not in the text by pointing out an unpredictable object.
Books by rabia demir
KAHRAMANMARAŞ TARİH, KÜLTÜR VE SANAT ARAŞTIRMALARI, 2021
GİRİŞ
Her toplumun sosyal, siyasi, coğrafi, kültürel, sanatsal bir merkezi vardır. Bu merkez baze... more GİRİŞ
Her toplumun sosyal, siyasi, coğrafi, kültürel, sanatsal bir merkezi vardır. Bu merkez bazen tüm sosyo-kültürel ve ekonomik yapıyı içinde barındıran tek bir merkez olurken bazen de aynı toplumun siyasi-kültürel-ekonomik farklı merkezleri olabilir. Ayrıca sanatın merkezinin (Resim ve Heykel’de 15. yy. Floransa, 19. yy. Paris ve 20. yy. New York, Müzik’te ise 15. yy. Fransa, 17. ve 18 yy. Barok dönem müziğinde İtalya ve Almanya, 18. yy. sonları Klasik Müzik döneminde Viyana, 19. yy. Romantizm’de Almanya, Avusturya ve Rusya) yüzyıllar içinde değişmesini göz önünde bulundurarak merkezin değişebilir bir olgu olduğunu söylemek mümkündür. Kökeni Fransızca olan Periferi kavramı, Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Kıyı, çevre, uç” olarak tanımlanmaktadır. Mekânsal bir metafor olan merkez-periferi ilişkisi; merkez olarak kabul edilen gelişmiş metropol ile görece az gelişmiş taşra arasındaki ilişkidir. Bu ilişkide merkezin periferi’ye tahakkümü söz konusudur. Merkez siyasi, ticari ve ekonomik dinamiklerin yanı sıra sosyo-kültürel yönü ile de bu tahakkümü kurmaktadır. Merkez-Periferi kavramı, 1961’de Edward Schlis tarafından “Center and Periphery” adlı makalede ilk kez kullanılmıştır. Schlins, Batı’da merkez-periferi arasında bir bütünlük sağlandığını böylece var olan gerilimin ortadan kalktığını ifade eder. Bu kavramı Türkiye’de ilk kullanan Şerif Mardin ise 1973’de yayımlanan “Center-Periphery Relations: A Key to Turkish Politics” adlı makalesinde Batı’daki yansımalarının aksine Osmanlı’da ve yeni kurulan Cumhuriyetle birlikte yaşanan modernleşme sürecinde merkez-periferi ilişkisinin daima gerilimli bir ilişki olduğunu belirtmiştir. Mardin ayrıca, Türkiye’de merkezin çevreyi dışlayan ve tahakküm eden yönüne de dikkat çekmiştir. Mardin’in bu yaklaşımı merkez-periferi kavramını coğrafi bağlam yerine tarihi yönü ile ele alan bir yaklaşımdır.
Differing Outlook of Contemporary Advertising, 2019
INTRODUCTION
Throughout history, art has formed the way people live in harmony with their enviro... more INTRODUCTION
Throughout history, art has formed the way people live in harmony with their environment and the way they conceive the world. In return, art in itself has been fashioned within the particularities of a sociocultural structure determined within an historical axis spanning across systems of perceiving the world from magic to religion, from mythology to history, from anthropology to sociology, from technological developments to digital innovations. As a means of conveying an event or emotion to other people aesthetically, art has been interpreted differently depending on the social, political, economic and scientific conditions of the society. While historical periods, social events and aesthetic taste influenced the formation
of the work of art, these factors also affected perception of the spectator and accordingly the relationship between art, artwork and the audience has altered. The innovations in the visual, formal and interactive forms of expression in the field of art have also transformed the exhibition spaces into today's international art fairs. The history of exhibitions started within caves in which the wall paintings appeared, a historical trajectory that follows a lineage towards cabinets of curiosities, white cubes, public spaces to biennials, triennials and international art fairs.
Öğretmenlik Mesleğinin Sanatsal Değişkenleri, 2019
Sanatçı, içinde yaşadığı toplumun bir ferdi olarak, toplumun sosyo-kültürel ve ekonomik yapısında... more Sanatçı, içinde yaşadığı toplumun bir ferdi olarak, toplumun sosyo-kültürel ve ekonomik yapısından, siyasi ortamından, savaşlardan ve teknolojik gelişmelerden etkilenmekte ve bu etki ortaya çıkan sanat eserlerine de yansımaktadır. Sanatçı, sanat eseri ve toplum arasındaki ilişkiye odaklanan bu çalışma, sanatçının içinde yaşadığı toplumla kurduğu ilişki temelinde estetik beğeni olarak sanat eserlerini incelemeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla din, savaş ve teknolojik gelişmeler hemen her çağda ve toplumda derin izler bırakarak hem toplumsal yapıyı doğrudan etkilemiş ve köklü değişikliklerin yaşanmasına yol açmış hem de biçim ve içerik açısından sanatı etkilemişlerdir. Din, savaş ve teknolojik gelişmelerin sanata yansımaları farklı dönemlerden ve toplumlardan seçilen sanat eserlerinin analiz edilmesi ile incelenecektir. Böylece, sanatın tarihsel gelişimi içerisinde sanatçı ve toplum arasındaki ilişki üzerinde durularak değişen sanat tanımı ve estetik beğeni anlayışına yer verilecektir.
Papers by rabia demir
TEKNİK ve TEMA OLARAK YENİDEN ÜRETİLEBİLİR; VİDEO ARTTA TEMELLÜK, 2024
Araştırmada, 1980’lerden günümüze çağdaş sanatta bir üslup olarak öne çıkan ‘temellük’ stratejisi... more Araştırmada, 1980’lerden günümüze çağdaş sanatta bir üslup olarak öne çıkan ‘temellük’ stratejisi video art örnekleri ile incelenmiştir. Bir sanat eserini kopyalamak ya da yeniden yorumlamak anlamına gelen temellük, çağdaş sanatın önemli stratejilerinden biri olarak kabul edilir. Sanatçının var olanı yeniden yorumlayarak kendine mal ettiği temellük stratejisi ile üretilen işler son yıllarda resim, heykel, fotoğraf ve video art başta olmak üzere birçok çağdaş sanat pratiğinde yaygın biçimde görülür. Araştırmada video art, Walter Benjamin’nin “Tekniğin Olanaklarıyla Yeniden Üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı” adlı makalesinde vurguladığı; sanat eserinin teknik olarak yeniden-üretilebilirliği bağlamında, temellük ise Nicolas Bourriad’nun yapım sonrası yeniden üretimi, postüretimin ilk safhası olarak ele aldığı Post prodüksiyon bağlamında ele alınmıştır. Böylece çalışma, teknik olarak yeniden-üretilebilir bir yöntem olarak video art ile tema olarak yeniden üretim bağlamında temellük kavramı arasındaki ilişki üzerine bir okuma yapmayı amaçlar. Bu amaçla, Batı ve Türk sanatının klasik dönem eserlerinin yeniden yorumlandığı video art örnekleri incelenmiştir. Bu bağlamda çalışmanın örneklemini video artın önemli temsilcilerinden; Bill Viola, Genco Gülan ve Özlem Şimşek’in Avrupa ve Türk sanatının önemli eserlerini yeniden yorumlayarak kendilerine mal ettikleri video art işleri oluşturur.
Anlambilim MTÜ Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, 2022
Sosyo-kültürel yapı ile şekillenen baba-çocuk ilişkisi; bireyin hem kişilik oluşumunu hem de psik... more Sosyo-kültürel yapı ile şekillenen baba-çocuk ilişkisi; bireyin hem kişilik oluşumunu hem de psikolojik durumunu etkileyen temel olgulardan biri olarak geçmişten günümüze mitoloji, din, psikoloji, sanat gibi çoğu disiplinin ilgi odağı olmuştur. Bu ilişki makalede, babanın koruyucu tavrı içerisinde değerlendirilebilecek bir akıl verme ya da uyarı biçimi olan nasihat karşısında çocuğun takındığı tavrın sanat eserlerine yansıması ile ele alınır. Toplumsal normlar ile şekillenen nasihatlerde baba, anne, lider, kral gibi otorite figürlerinin karşısında çocuk, birey, grup ya da halk gibi otoriter gücü kabul edenlerin varlığı dikkat çeker. Dolayısıyla nasihatte nasihat eden ve edilen arasında eşit olmayan güçlerin varlığı söz konusudur. Bu bağlamda araştırmada nasihat, baba-çocuk, doğu-batı ve geçmiş-gelecek ekseninde kuşak çatışması ile ele alınırken, çocuk/birey açısından nasihate nasıl yaklaşıldığı, bu yaklaşımın sanata yansımasının ne şekilde olduğu ve nasıl bir sanatsal olguya dönüştüğü üzerinde durulmuştur.
İnsanat: Sanat Tasarım ve Mimarlık Araştırmaları Dergisi, 2022
Araştırmada, içerisi-dışarısı için bir iletişim alanı olan pencere, Edward Hopper resimlerinde me... more Araştırmada, içerisi-dışarısı için bir iletişim alanı olan pencere, Edward Hopper resimlerinde mekân ve insan ilişkisi bağlamında ele alınmıştır. Zira iç ve dış, özel ve kamusal arasında geçirgen, uzamsal bir belirsizlik çizen pencere tam da bu yönüyle ne içeride ne de dışarıda; mahremiyet alanı ve kamusalın bulanıklaştığı arafta bir yerdedir. Araştırmada, arafta olma durumuyla pencere, resimlerinde sade üslubuyla günlük yaşamın sıradan konularını ele alan ve yalnızlaşmış modern bireyle aynı kaderi paylaşan Hopper resimleri üzerinden okunur. Çalışmaları hem geleneksel hem de modern görünen Hopper'ın tasvir ettiği yerler; tanıdık ve yabancı, rahat ve rahatsız edicidir. Bu karşıtlık figüre de sirayet eder ki figürler, 1930'lu yılların olumsuz etkileriyle kendine ve topluma karşı yabancılaşmış; boşlukta, umutsuz, çaresiz, kendi hayal âlemlerine dalarak içinden çıkılamayacak bir durumda ve arada kalmış gibi görünür. Arada kalmışlığın mekânsal karşılığı olan pencere bazen dışa bazen de içe açılarak içerinin ve dışarının diyalektiğini yineler. Dolayısıyla pencereden dışarıya bakarak hayal dünyasına ağmaya çalışan figür için Hopper resminde pencere, öznenin dışarı açılmasına olanak tanıyan bir araç olarak görülür.
Accessories are parts that express personality and style and put the last touches on clothes. It ... more Accessories are parts that express personality and style and put the last touches on clothes. It offers alternatives in the style of the user with small touches. While accessories such as hats, scarves, earrings, necklaces, belts, socks, shoes add a difference to the harmony and integrity of the clothes, they also point to the social status, profession and socio-cultural structure of the person. When accessories are used outside of fashion, they often leave their own context and area of usege and turn into new and extraordinary forms. With these unusual forms, the accessories that the ones know, and familiar and also often use in life create new forms of vision. At the end of study; it has been seen to provide new opportunities in contemporary art in addition to the role of the accessories on having styling of people. It can be said that accessories, which are an indispensable part of fashion, become alienated and transform into new and unusual forms while transforming into a work of art with the artist's original interpretation.
SDÜ ART-E, 2021
1960 sonrası Postmodern sanat pratikleri ile "her şey sanat" ve "herkes sanatçı" olarak kabul edi... more 1960 sonrası Postmodern sanat pratikleri ile "her şey sanat" ve "herkes sanatçı" olarak kabul edilir. Buna göre bir sanatçı, sanat amacı ile üretilmemiş herhangi bir şeyi sanat olarak sergileyebilir. Öyle ki bu şeyin sanatçı tarafından üretilmiş olması da gerekmez. Her şeyin sanat olarak sunulduğu çağdaş sanatta sanatçı, sanat eseri, mekân ve izleyici/alımlayıcının konumu da değişir. Tüm bu değişkenler sanat eserinin ne olup olmadığını da kökünden sarsmıştır. O halde; "bu şey sanattır", "bu kişi sanatçıdır" denildiğinde ne kastedilmektedir? Sanat eseri olarak sunulan bu şeyi diğer şeylerden ayıran nedir? Sanatçı mı, kavram mı, mekân mı, yoksa piyasa mı? Bu sorular bağlamında makalede, sanatçı-sanat eseri, sanat eseri-izleyici, sanat eseri-kavram, sanat eseri-mekân ve sanat eseri-piyasa ilişkisi çağdaş sanat eserleri ile örneklendirilerek incelenmiştir.
FINE ARTS e-Journal of New World Sciences Academy, 2021
Hastalık, ölüm, şiddet, savaş gibi olaylar bireyin yaşamını ya
da toplumsal yapıyı derinden etkil... more Hastalık, ölüm, şiddet, savaş gibi olaylar bireyin yaşamını ya
da toplumsal yapıyı derinden etkileyerek köklü değişikliklere ve
travmalara neden olur. Sanat, tarihsel süreçte sanatçıların travmalara
kayıtsız kalmadığı, bilakis çalışmalarının merkezini travmaların
oluşturduğu görülür. Bu makalede, kişisel ya da toplumsal travmalarla
yüzleşmeyi isteyen çağdaş sanat işlerinde sanatçı ve izleyici arasında
iletişim aracı olarak mektubun nasıl ele alındığı incelenmiştir. Bu
bağlamda yaşanan travmaların farkına varılması, anlatılması, geçmişle
hesaplaşma ve gelecek adına iyileşme sağlanmasını isteyen ve ifade
aracı olarak mektubu kullanan çağdaş sanat örneklerine yer
verilmiştir. Mektubun ifade ve iletişim aracı olarak kullanıldığı bu
işlerde yazan, okuyan ya da dinleyen değişir; mektup, sanatçı ya da
izleyici tarafından yazılır/okunur/dinlenir. Böylece işin ortaya
çıkmasında ve tamamlanmasında mektup kadar izleyici de önemli bir rol
oynar. Bu da işleri interaktif bir alana dönüştürerek geçmişle
yüzleşmeyi ve yaşanan travmanın farkına varılmasını sağlar.
İDİL, 2020
Aksesuarlar, kişiliği ve tarzı ifade eden, giysilere son dokunuşları veren parçalardır. Ufak doku... more Aksesuarlar, kişiliği ve tarzı ifade eden, giysilere son dokunuşları veren parçalardır. Ufak dokunuşlarla kullananın stilinde alternatifler sunmaktadır. Şapka, eşarp, küpe, kolye, kemer, çorap, ayakkabı vb. aksesuarlar giysilerin uyumuna ve bütünlüğüne farklılık katarken kişinin sosyal statüsüne, mesleğine, ait olduğu sosyo-kültürel yapıya da işaret etmektedir. Aksesuar, moda dışında kullanıldığında çoğu zaman kendi bağlamından ve kullanım alanından çıkarak yeni ve sıra dışı formlara dönüşmektedir. Ortaya çıkan bu sıradışı formlarla izleyicinin tanıdığı, aşina olduğu hatta yaşamında sıklıkla kullandığı aksesuar, yeni görme biçimleri oluşturmaktadır. Hazır nesne olan aksesuarın sanat eserine dönüşürkenki başkalaşımını form ve anlam ilişkisi bağlamında incelemeyi amaçlayan çalışmanın örneklemini sanatçı Şakir Gökçebağ’ın kravat, kemer, şemsiye, ayakkabı, tesbih gibi aksesuarları kullanarak gerçekleştirdiği yerleştirmeler oluşturmaktadır. Çalışmada sanatçı ile yapılan yarı yapılandırılmış görüşme ve eser analizi yöntemi kullanılmıştır. Çalışma sonucunda aksesuarların insanların stil sahibi olmalarında oynadığı rolün yanı sıra çağdaş sanatta yeni olanaklar sağladığı, Gökçebağ’ın özgün yorumu ile sanat eserine dönüşürken kendine yabancılaştığı, yeni ve sıra dışı formlara dönüştüğü görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Aksesuar, form, sıradışı, Şakir Gökçebağ, yerleştirme
Tykhe, 2020
Ataerkil toplum düzeninde baba figürü toplumsal yapı, ailedeki hiyerarşik yapı ve otoriteyi simge... more Ataerkil toplum düzeninde baba figürü toplumsal yapı, ailedeki hiyerarşik yapı ve otoriteyi simgeleyen toplumsal cinsiyet figürü olarak kurgulanmaktadır. Baba, toplumsal kurumlardan biri olan ailenin otoriter reisi olarak iktidarın denetim görevini üstlenir. Babanın otoriter kimliği çocuğun gelişiminde önemli bir rol oynar. Otoriter baba karşısında çocuk kendini gerçekleştiremezken babanın yokluğundan kaynaklanan otorite eksikliği de çocuğun sosyo-psikolojik gelişiminde ve kimlik inşasında bazı olumsuzluklara neden olabilmektedir. Otoriter baba ve çocuk arasındaki ilişki, insanlığın ortak meselelerinden biri olarak kabul edilmektedir. Baba otoritesi ile karşılaşan çocuk otorite ile çatışma, otoriteye itaat, otoriteden kaçma, otosansür gibi farklı tavırlar sergileyebilmektedir. Baba otoritesine itaat eden çocuk, ya gönüllü olarak rıza göstermekte ya da sosyo-kültürel yapıya bağlı olarak rıza göstermek zorunda kalmaktadır. Bu çalışma otoriter baba figürü ve çocuk arasındaki ilişkiyi çocuğun bir davranış biçimi olarak sergilediği itaat kavramı bağlamında ele almayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda çalışma, mitolojide ve dini anlatılarda karşılaşılan baba otoritesine rıza göstererek boyun eğen ve itaat eden çocukların babaları tarafından kurban edilmesinin sanattaki yansımalarına odaklanmıştır.
Uploads
Conference Presentations by rabia demir
in the context of Walter Benjamin‘s article titled The Artwork in the Age of Reproducibility with Techniques‖ in the context of the view that the work of art is reproducible, and appropriation in the context of postproduction, which Nicolas Bourriad considers as the first stage of postproduction. Thus, the study aims to make a reading on the relationship between
video art as a technically reproducible method and the concept of appropriation in the context of reproduction as a theme. For this purpose, video art examples in which classical period works of Western and Turkish art are reinterpreted were examined. In this context, the sample of the study consists of video art works that Bill Viola, Genco Gülan and Özlem Şimşek, who are important representatives of video art, reinterpret important works of European and Turkish art and appropriate for themselves. While Bill Viola reinterprets the works of Masolino and Michelangelo, masters of Classical Western art, in the videos, Genco Gülan reinterprets the classics of Turkish and Western art and appropriates it. Working with photography and video techniques, Özlem ġimĢek questions the concept of identity through the image of woman while reinterpreting the paintings of Turkish painters such as Abdülmecid Efendi, Halil Paşa and İbrahim Çallı. Thus, in the research, it was concluded that the artists used the appropriation strategy as a tool to convey their thoughts and ideas.
TEKNİK ve TEMA OLARAK YENİDEN ÜRETİLEBİLİR; VİDEO ARTTA TEMELLÜK
Çalışmanın amacı, 1980’lerden günümüze çağdaş sanatta bir üslup olarak öne çıkan ‘temellük’ stratejisi bağlamında üretilen video artları incelemektir. Bir sanat eserini kopyalama ya da yeniden yorumlama anlamına gelen temellük, çağdaş sanatın önemli stratejilerinden biri olarak kabul edilir. Böylece önceden üretilmiş olan bir eserin kopyalanarak ya da yeniden üretilerek sanatçı tarafından kendine mal edilmesinde herhangi bir sakınca görülmez. Kaldı ki Postmodernizm, sanatçının eserini ‘ne’ ile ve ‘nasıl’ yaptığıyla değil ‘ne’ yaptığıyla ilgilenir. Bu da işlerin kavramsal yönünü öne çıkarır. Üretilen işlerin arkasında yatan fikrin, onların nasıl yapıldığından daha önemli bir hale gelmesiyle çağdaş sanatın, büyük oranda var olanı yeniden üretme biçimi olduğu düşüncesinin kabulü yaygınlık kazanır. Böylece sanatçıların var olanı yeniden yorumlayarak kendilerine mal ettikleri temellük stratejisi ile ürettikleri işler son yıllarda resim, heykel, fotoğraf ve video art başta olmak üzere birçok çağdaş sanat pratiğinde görülürken çalışmada özellikle video artlar incelenmiştir. Araştırmada video art, Walter Benjamin’nin “Tekniğin Olanaklarıyla Yeniden Üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı” adlı makalesinde sanat eserinin yeniden-üretilebilir olduğu görüşü bağlamında, temellük ise Nicolas Bourriad’nun yapım sonrası yeniden üretimi, postüretimin ilk safhası olarak ele aldığı postprodüksiyon bağlamında ele alınmıştır. Böylece çalışma, teknik olarak yeniden-üretilebilir bir yöntem olarak video art ile tema olarak yeniden üretim bağlamında temellük kavramı arasındaki ilişki üzerine bir okuma yapmayı amaçlar. Bu amaçla, Batı ve Türk sanatının klasik dönem eserlerinin yeniden yorumlandığı video art örnekleri incelenmiştir. Bu bağlamda çalışmanın örneklemini video art’ın önemli temsilcilerinden Bill Viola, Genco Gülan ve Özlem Şimşek’in Avrupa ve Türk sanatının önemli eserlerini yeniden yorumlayarak kendilerine mal ettikleri video art işleri oluşturur. Bill Viola, videolarda Klasik Batı sanatının ustalarından Masolino ve Michelangelo’nun eserlerini yeniden yorumlarken, Genco Gülan da Türk ve Batı sanatı klasiklerini yeniden yorumlayarak kendine mal eder. Fotoğraf ve video teknikleriyle çalışan Özlem Şimşek ise, Abdülmecid Efendi, Halil Paşa ve İbrahim Çallı gibi Türk ressamlarının resimlerini yeniden yorumlarken kadın imgesi üzerinden kimlik kavramını sorgular. Böylece araştırmada, sanatçıların düşünce ve fikirlerini aktarmak için temellük stratejisini bir araç olarak kullandıkları sonucuna varılmıştır.
ÇAĞDAŞ SANATTA "DOĞU"LU BELLEK OLGUSU
Bu araştırma, günümüz çağdaş sanatı içerisinde Doğu‘lu coğrafyalarda yer alan çağdaş sanatçıların öne çıkan işlerine yansıyan bellek olgusunu tartışmayı hedefler. Bu kapsam etrafında, tarihsel sürecin farklı zaman dilimlerinde sosyal bilim çevrelerinin bellek kavramı temelinde ortaya çıkardığı kuramsal birikimler ve bunların sanatla olan ilgileri ele alınır. Burada, Antikite Dönemi mitolojik tanrıçası Mnemosyne‘in 'bellek tanrıçası‘ olarak bilinmesi; belleğin geçmişi hatırlama‘ özelliği ya da anlamı ile belleğin geçmiş, şimdi ve gelecek zamanlar‘ açısından olan bağlantıları ve sanatsal işler üzerindeki etkileri irdelenir. Öyle ki, geçmişte felsefecilerin ve sanatçıların ilgisini çeken bellek olgusu bugünde tüm sosyal, fen ve sağlık bilimleri alanlarının ilgisine mazhar olur. Bugün, sanat üretimi yapan çağdaş sanatçıların çalışmalarına yansıyan bellek olgusu, iş‘lerin biçim ve içeriklerinin oluşumuna katkı vermeye devam eder. Çağdaş sanatın günümüzde postmodern söylemler etrafında ortaya koyduğu işler sadece Batı‘lı (Avrupa ve Amerika) sanat çevrelerince değil Doğu‘lu (Asya-Afrika) sanat çevrelerince de çalışılır. Çünkü Postmodernizm, her şey mümkün‘ söylemini benimsemekle dünyanın tüm 'siyah‘ ve 'beyaz‘ coğrafyalarının çağdaş sanat işlerini korur ve kollar. Bu bağlamda burada, 'Doğu‘lu bellek ile ilgili çalışma yapan çağdaş sanatçılardan Güney Kore‘li Kimsooja‘nın 1997 yılında çektiği 'Hareketli Şehirler‘ adlı video sanatı; Türkiye‘li Handan Börüteçene‘nin 2015 tarihli 'Kendime Gömülü Kaldım‘ adlı yerleĢtirmesi ve Hindistan‘lı Subodh Gupta‘nın 2008 tarihli 'Kontrol Hattı‘ adlı yerleştirmesi irdelenir. Söz konusu 'Doğu‘lu sanatçıların, Postmodernist söylemler doğrultusunda işlerinde kişisel, toplumsal ve kültürel bellek kavramlarını ele alış biçimleri ifade edilir. Dolayısıyla bu araştırma bir yandan tarihsel süreçte yol alan bellek kavramının özellikle sosyal bilimler dünyasında oynadığı rolü açıklarken diğer yandan bellek olgusunun bugünün 'Doğu‘lu çağdaş sanatçıları ve işeri üzerinde yarattığı etkileri tartışır. Çağdaş sanat
işlerindeki bellek etkisinin 'Doğu‘lu kısmına odaklanan bu çalışmadan elde edilen sonuçların alana katkılar sağlayabileceği umut edilmektedir.
Books by rabia demir
Her toplumun sosyal, siyasi, coğrafi, kültürel, sanatsal bir merkezi vardır. Bu merkez bazen tüm sosyo-kültürel ve ekonomik yapıyı içinde barındıran tek bir merkez olurken bazen de aynı toplumun siyasi-kültürel-ekonomik farklı merkezleri olabilir. Ayrıca sanatın merkezinin (Resim ve Heykel’de 15. yy. Floransa, 19. yy. Paris ve 20. yy. New York, Müzik’te ise 15. yy. Fransa, 17. ve 18 yy. Barok dönem müziğinde İtalya ve Almanya, 18. yy. sonları Klasik Müzik döneminde Viyana, 19. yy. Romantizm’de Almanya, Avusturya ve Rusya) yüzyıllar içinde değişmesini göz önünde bulundurarak merkezin değişebilir bir olgu olduğunu söylemek mümkündür. Kökeni Fransızca olan Periferi kavramı, Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Kıyı, çevre, uç” olarak tanımlanmaktadır. Mekânsal bir metafor olan merkez-periferi ilişkisi; merkez olarak kabul edilen gelişmiş metropol ile görece az gelişmiş taşra arasındaki ilişkidir. Bu ilişkide merkezin periferi’ye tahakkümü söz konusudur. Merkez siyasi, ticari ve ekonomik dinamiklerin yanı sıra sosyo-kültürel yönü ile de bu tahakkümü kurmaktadır. Merkez-Periferi kavramı, 1961’de Edward Schlis tarafından “Center and Periphery” adlı makalede ilk kez kullanılmıştır. Schlins, Batı’da merkez-periferi arasında bir bütünlük sağlandığını böylece var olan gerilimin ortadan kalktığını ifade eder. Bu kavramı Türkiye’de ilk kullanan Şerif Mardin ise 1973’de yayımlanan “Center-Periphery Relations: A Key to Turkish Politics” adlı makalesinde Batı’daki yansımalarının aksine Osmanlı’da ve yeni kurulan Cumhuriyetle birlikte yaşanan modernleşme sürecinde merkez-periferi ilişkisinin daima gerilimli bir ilişki olduğunu belirtmiştir. Mardin ayrıca, Türkiye’de merkezin çevreyi dışlayan ve tahakküm eden yönüne de dikkat çekmiştir. Mardin’in bu yaklaşımı merkez-periferi kavramını coğrafi bağlam yerine tarihi yönü ile ele alan bir yaklaşımdır.
Throughout history, art has formed the way people live in harmony with their environment and the way they conceive the world. In return, art in itself has been fashioned within the particularities of a sociocultural structure determined within an historical axis spanning across systems of perceiving the world from magic to religion, from mythology to history, from anthropology to sociology, from technological developments to digital innovations. As a means of conveying an event or emotion to other people aesthetically, art has been interpreted differently depending on the social, political, economic and scientific conditions of the society. While historical periods, social events and aesthetic taste influenced the formation
of the work of art, these factors also affected perception of the spectator and accordingly the relationship between art, artwork and the audience has altered. The innovations in the visual, formal and interactive forms of expression in the field of art have also transformed the exhibition spaces into today's international art fairs. The history of exhibitions started within caves in which the wall paintings appeared, a historical trajectory that follows a lineage towards cabinets of curiosities, white cubes, public spaces to biennials, triennials and international art fairs.
Papers by rabia demir
da toplumsal yapıyı derinden etkileyerek köklü değişikliklere ve
travmalara neden olur. Sanat, tarihsel süreçte sanatçıların travmalara
kayıtsız kalmadığı, bilakis çalışmalarının merkezini travmaların
oluşturduğu görülür. Bu makalede, kişisel ya da toplumsal travmalarla
yüzleşmeyi isteyen çağdaş sanat işlerinde sanatçı ve izleyici arasında
iletişim aracı olarak mektubun nasıl ele alındığı incelenmiştir. Bu
bağlamda yaşanan travmaların farkına varılması, anlatılması, geçmişle
hesaplaşma ve gelecek adına iyileşme sağlanmasını isteyen ve ifade
aracı olarak mektubu kullanan çağdaş sanat örneklerine yer
verilmiştir. Mektubun ifade ve iletişim aracı olarak kullanıldığı bu
işlerde yazan, okuyan ya da dinleyen değişir; mektup, sanatçı ya da
izleyici tarafından yazılır/okunur/dinlenir. Böylece işin ortaya
çıkmasında ve tamamlanmasında mektup kadar izleyici de önemli bir rol
oynar. Bu da işleri interaktif bir alana dönüştürerek geçmişle
yüzleşmeyi ve yaşanan travmanın farkına varılmasını sağlar.
Anahtar Kelimeler: Aksesuar, form, sıradışı, Şakir Gökçebağ, yerleştirme
in the context of Walter Benjamin‘s article titled The Artwork in the Age of Reproducibility with Techniques‖ in the context of the view that the work of art is reproducible, and appropriation in the context of postproduction, which Nicolas Bourriad considers as the first stage of postproduction. Thus, the study aims to make a reading on the relationship between
video art as a technically reproducible method and the concept of appropriation in the context of reproduction as a theme. For this purpose, video art examples in which classical period works of Western and Turkish art are reinterpreted were examined. In this context, the sample of the study consists of video art works that Bill Viola, Genco Gülan and Özlem Şimşek, who are important representatives of video art, reinterpret important works of European and Turkish art and appropriate for themselves. While Bill Viola reinterprets the works of Masolino and Michelangelo, masters of Classical Western art, in the videos, Genco Gülan reinterprets the classics of Turkish and Western art and appropriates it. Working with photography and video techniques, Özlem ġimĢek questions the concept of identity through the image of woman while reinterpreting the paintings of Turkish painters such as Abdülmecid Efendi, Halil Paşa and İbrahim Çallı. Thus, in the research, it was concluded that the artists used the appropriation strategy as a tool to convey their thoughts and ideas.
TEKNİK ve TEMA OLARAK YENİDEN ÜRETİLEBİLİR; VİDEO ARTTA TEMELLÜK
Çalışmanın amacı, 1980’lerden günümüze çağdaş sanatta bir üslup olarak öne çıkan ‘temellük’ stratejisi bağlamında üretilen video artları incelemektir. Bir sanat eserini kopyalama ya da yeniden yorumlama anlamına gelen temellük, çağdaş sanatın önemli stratejilerinden biri olarak kabul edilir. Böylece önceden üretilmiş olan bir eserin kopyalanarak ya da yeniden üretilerek sanatçı tarafından kendine mal edilmesinde herhangi bir sakınca görülmez. Kaldı ki Postmodernizm, sanatçının eserini ‘ne’ ile ve ‘nasıl’ yaptığıyla değil ‘ne’ yaptığıyla ilgilenir. Bu da işlerin kavramsal yönünü öne çıkarır. Üretilen işlerin arkasında yatan fikrin, onların nasıl yapıldığından daha önemli bir hale gelmesiyle çağdaş sanatın, büyük oranda var olanı yeniden üretme biçimi olduğu düşüncesinin kabulü yaygınlık kazanır. Böylece sanatçıların var olanı yeniden yorumlayarak kendilerine mal ettikleri temellük stratejisi ile ürettikleri işler son yıllarda resim, heykel, fotoğraf ve video art başta olmak üzere birçok çağdaş sanat pratiğinde görülürken çalışmada özellikle video artlar incelenmiştir. Araştırmada video art, Walter Benjamin’nin “Tekniğin Olanaklarıyla Yeniden Üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı” adlı makalesinde sanat eserinin yeniden-üretilebilir olduğu görüşü bağlamında, temellük ise Nicolas Bourriad’nun yapım sonrası yeniden üretimi, postüretimin ilk safhası olarak ele aldığı postprodüksiyon bağlamında ele alınmıştır. Böylece çalışma, teknik olarak yeniden-üretilebilir bir yöntem olarak video art ile tema olarak yeniden üretim bağlamında temellük kavramı arasındaki ilişki üzerine bir okuma yapmayı amaçlar. Bu amaçla, Batı ve Türk sanatının klasik dönem eserlerinin yeniden yorumlandığı video art örnekleri incelenmiştir. Bu bağlamda çalışmanın örneklemini video art’ın önemli temsilcilerinden Bill Viola, Genco Gülan ve Özlem Şimşek’in Avrupa ve Türk sanatının önemli eserlerini yeniden yorumlayarak kendilerine mal ettikleri video art işleri oluşturur. Bill Viola, videolarda Klasik Batı sanatının ustalarından Masolino ve Michelangelo’nun eserlerini yeniden yorumlarken, Genco Gülan da Türk ve Batı sanatı klasiklerini yeniden yorumlayarak kendine mal eder. Fotoğraf ve video teknikleriyle çalışan Özlem Şimşek ise, Abdülmecid Efendi, Halil Paşa ve İbrahim Çallı gibi Türk ressamlarının resimlerini yeniden yorumlarken kadın imgesi üzerinden kimlik kavramını sorgular. Böylece araştırmada, sanatçıların düşünce ve fikirlerini aktarmak için temellük stratejisini bir araç olarak kullandıkları sonucuna varılmıştır.
ÇAĞDAŞ SANATTA "DOĞU"LU BELLEK OLGUSU
Bu araştırma, günümüz çağdaş sanatı içerisinde Doğu‘lu coğrafyalarda yer alan çağdaş sanatçıların öne çıkan işlerine yansıyan bellek olgusunu tartışmayı hedefler. Bu kapsam etrafında, tarihsel sürecin farklı zaman dilimlerinde sosyal bilim çevrelerinin bellek kavramı temelinde ortaya çıkardığı kuramsal birikimler ve bunların sanatla olan ilgileri ele alınır. Burada, Antikite Dönemi mitolojik tanrıçası Mnemosyne‘in 'bellek tanrıçası‘ olarak bilinmesi; belleğin geçmişi hatırlama‘ özelliği ya da anlamı ile belleğin geçmiş, şimdi ve gelecek zamanlar‘ açısından olan bağlantıları ve sanatsal işler üzerindeki etkileri irdelenir. Öyle ki, geçmişte felsefecilerin ve sanatçıların ilgisini çeken bellek olgusu bugünde tüm sosyal, fen ve sağlık bilimleri alanlarının ilgisine mazhar olur. Bugün, sanat üretimi yapan çağdaş sanatçıların çalışmalarına yansıyan bellek olgusu, iş‘lerin biçim ve içeriklerinin oluşumuna katkı vermeye devam eder. Çağdaş sanatın günümüzde postmodern söylemler etrafında ortaya koyduğu işler sadece Batı‘lı (Avrupa ve Amerika) sanat çevrelerince değil Doğu‘lu (Asya-Afrika) sanat çevrelerince de çalışılır. Çünkü Postmodernizm, her şey mümkün‘ söylemini benimsemekle dünyanın tüm 'siyah‘ ve 'beyaz‘ coğrafyalarının çağdaş sanat işlerini korur ve kollar. Bu bağlamda burada, 'Doğu‘lu bellek ile ilgili çalışma yapan çağdaş sanatçılardan Güney Kore‘li Kimsooja‘nın 1997 yılında çektiği 'Hareketli Şehirler‘ adlı video sanatı; Türkiye‘li Handan Börüteçene‘nin 2015 tarihli 'Kendime Gömülü Kaldım‘ adlı yerleĢtirmesi ve Hindistan‘lı Subodh Gupta‘nın 2008 tarihli 'Kontrol Hattı‘ adlı yerleştirmesi irdelenir. Söz konusu 'Doğu‘lu sanatçıların, Postmodernist söylemler doğrultusunda işlerinde kişisel, toplumsal ve kültürel bellek kavramlarını ele alış biçimleri ifade edilir. Dolayısıyla bu araştırma bir yandan tarihsel süreçte yol alan bellek kavramının özellikle sosyal bilimler dünyasında oynadığı rolü açıklarken diğer yandan bellek olgusunun bugünün 'Doğu‘lu çağdaş sanatçıları ve işeri üzerinde yarattığı etkileri tartışır. Çağdaş sanat
işlerindeki bellek etkisinin 'Doğu‘lu kısmına odaklanan bu çalışmadan elde edilen sonuçların alana katkılar sağlayabileceği umut edilmektedir.
Her toplumun sosyal, siyasi, coğrafi, kültürel, sanatsal bir merkezi vardır. Bu merkez bazen tüm sosyo-kültürel ve ekonomik yapıyı içinde barındıran tek bir merkez olurken bazen de aynı toplumun siyasi-kültürel-ekonomik farklı merkezleri olabilir. Ayrıca sanatın merkezinin (Resim ve Heykel’de 15. yy. Floransa, 19. yy. Paris ve 20. yy. New York, Müzik’te ise 15. yy. Fransa, 17. ve 18 yy. Barok dönem müziğinde İtalya ve Almanya, 18. yy. sonları Klasik Müzik döneminde Viyana, 19. yy. Romantizm’de Almanya, Avusturya ve Rusya) yüzyıllar içinde değişmesini göz önünde bulundurarak merkezin değişebilir bir olgu olduğunu söylemek mümkündür. Kökeni Fransızca olan Periferi kavramı, Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Kıyı, çevre, uç” olarak tanımlanmaktadır. Mekânsal bir metafor olan merkez-periferi ilişkisi; merkez olarak kabul edilen gelişmiş metropol ile görece az gelişmiş taşra arasındaki ilişkidir. Bu ilişkide merkezin periferi’ye tahakkümü söz konusudur. Merkez siyasi, ticari ve ekonomik dinamiklerin yanı sıra sosyo-kültürel yönü ile de bu tahakkümü kurmaktadır. Merkez-Periferi kavramı, 1961’de Edward Schlis tarafından “Center and Periphery” adlı makalede ilk kez kullanılmıştır. Schlins, Batı’da merkez-periferi arasında bir bütünlük sağlandığını böylece var olan gerilimin ortadan kalktığını ifade eder. Bu kavramı Türkiye’de ilk kullanan Şerif Mardin ise 1973’de yayımlanan “Center-Periphery Relations: A Key to Turkish Politics” adlı makalesinde Batı’daki yansımalarının aksine Osmanlı’da ve yeni kurulan Cumhuriyetle birlikte yaşanan modernleşme sürecinde merkez-periferi ilişkisinin daima gerilimli bir ilişki olduğunu belirtmiştir. Mardin ayrıca, Türkiye’de merkezin çevreyi dışlayan ve tahakküm eden yönüne de dikkat çekmiştir. Mardin’in bu yaklaşımı merkez-periferi kavramını coğrafi bağlam yerine tarihi yönü ile ele alan bir yaklaşımdır.
Throughout history, art has formed the way people live in harmony with their environment and the way they conceive the world. In return, art in itself has been fashioned within the particularities of a sociocultural structure determined within an historical axis spanning across systems of perceiving the world from magic to religion, from mythology to history, from anthropology to sociology, from technological developments to digital innovations. As a means of conveying an event or emotion to other people aesthetically, art has been interpreted differently depending on the social, political, economic and scientific conditions of the society. While historical periods, social events and aesthetic taste influenced the formation
of the work of art, these factors also affected perception of the spectator and accordingly the relationship between art, artwork and the audience has altered. The innovations in the visual, formal and interactive forms of expression in the field of art have also transformed the exhibition spaces into today's international art fairs. The history of exhibitions started within caves in which the wall paintings appeared, a historical trajectory that follows a lineage towards cabinets of curiosities, white cubes, public spaces to biennials, triennials and international art fairs.
da toplumsal yapıyı derinden etkileyerek köklü değişikliklere ve
travmalara neden olur. Sanat, tarihsel süreçte sanatçıların travmalara
kayıtsız kalmadığı, bilakis çalışmalarının merkezini travmaların
oluşturduğu görülür. Bu makalede, kişisel ya da toplumsal travmalarla
yüzleşmeyi isteyen çağdaş sanat işlerinde sanatçı ve izleyici arasında
iletişim aracı olarak mektubun nasıl ele alındığı incelenmiştir. Bu
bağlamda yaşanan travmaların farkına varılması, anlatılması, geçmişle
hesaplaşma ve gelecek adına iyileşme sağlanmasını isteyen ve ifade
aracı olarak mektubu kullanan çağdaş sanat örneklerine yer
verilmiştir. Mektubun ifade ve iletişim aracı olarak kullanıldığı bu
işlerde yazan, okuyan ya da dinleyen değişir; mektup, sanatçı ya da
izleyici tarafından yazılır/okunur/dinlenir. Böylece işin ortaya
çıkmasında ve tamamlanmasında mektup kadar izleyici de önemli bir rol
oynar. Bu da işleri interaktif bir alana dönüştürerek geçmişle
yüzleşmeyi ve yaşanan travmanın farkına varılmasını sağlar.
Anahtar Kelimeler: Aksesuar, form, sıradışı, Şakir Gökçebağ, yerleştirme