Book Reviews by Mehmet Bilâl Yamak
Gerek nazâri umdeleri ve gerek bu nazârîyatın üzerine binâ edilen siyâsî, sosyal ve iktisâdî yanl... more Gerek nazâri umdeleri ve gerek bu nazârîyatın üzerine binâ edilen siyâsî, sosyal ve iktisâdî yanları ile tasavvufu akademik olarak ele almanın zorluğu bedihi bir vâkıâdır. Mânevî hayatı ele alması itibarı ile tarifinde bile bir ittifâk bulunmayan tasavvuf ilmi üzerine yapılan çalışmalarda; bu sahanın diğer ilimler gibi kendine mahsus bir araştırma usûlü olduğunu göz ardı edilmemelidir. Ahmet Yaşar Ocak, tasavvuf araştırmalarında “İlahiyatçı- tasavvufçu yaklaşım” olarak nitelendirdiği yaklaşımın tasavvufa âit meselelere “içeriden” baktığını ifâde etmekte ve eleştirmektedir. Eşyânın tabiâtı gereği meselelere sadece “dışarıdan” bakmanın da hakîkatin tespiti noktasında eksik kalacağı âşikardır. Bu meyanda hem tasavvuf çalışmalarında tasavvufun kendine âit usûl ihmâl edilmeden diğer sosyal, siyâsal ve eknomik âmiller üzerinde durulmalıdır. Ahmet Yaşar Ocak bey’in bu çalışmasını da bu değerlendirmeler eşliğinde okumak eserin yazılış gayesine ve hakikatine erişme noktasında kolaylık sağlayacaktır.
Papers by Mehmet Bilâl Yamak
Dârülmülk Konya Dergisi, 2023
Türk-İslâm düşüncesinin insan formunda tecessümü olarak nitelenebilecek Hz. Mevlânâ, Dârülmülk Ko... more Türk-İslâm düşüncesinin insan formunda tecessümü olarak nitelenebilecek Hz. Mevlânâ, Dârülmülk Konya'nın ikinci sayısının gündemini teşkil ediyor. Konya ve Hz. Mevlânâ, biri olmadan diğerinin düşünülemeyeceği madde ve ruh bütünlüğünün ifadesi. Bu tecelli her biri düşünce dünyamızın ufuklarını zenginleştiren seçkin yazarlarımız tarafından çeşitli yönleri ile kaleme alındı ve tarihe not düşüldü. Bu yazılar özel hazırlanan illüstrasyon ve görsel malzemelerle de desteklendi. Milletleri büyük yapan bir husus da kader anlarındaki davranış kabiliyetleridir. Adeta kurucu mayanın her hal ve şartta yaşatılması anlamına gelen bu kabiliyet tam da ihtiyaç duyulduğu anda kendi içinden yetişen nefeslerin sıcaklığı ile harekete geçer. 13. yüzyıl böyle bir kader anıdır. Türk-İslâm geleneği tarihin kaydettiği en çetin imtihanlardan biri ile karşı karşıyadır. Bir taraftan Moğol istilâsı diğer taraftan Haçlı saldırıları ile maruz kalınan girdaptan kurtulma başta Hz.
EDİRNE ve BALKANLAR'DA TASAVVUFÎ HAYAT –Müesseseler-Şahsiyetler ve Eserleri– (Hasan Sezâî-yi Gülşenî ve Gülşenîlik), 2022
Tanzimat Sonrası Türk Düşüncesinde İlimler Tasnifi, 2022
Ed t r ÇAPKU, Ahmet an mat S nras rk D nces nde l mler asn Anahtar Ka ramlar Key Concepts rk D nc... more Ed t r ÇAPKU, Ahmet an mat S nras rk D nces nde l mler asn Anahtar Ka ramlar Key Concepts rk D nces M dernle me elsefe l mler asn rk sh ho ght odern t on h oso hy ss c t on of Sc ences
Bu Ülke'nin Meselelerine Dair Bir Erol Güngör Kitabı, 2022
Yeni fikirlere son derece açık, ulaşabildiği kaynaklarla düşüncesine yön verme esnekliğine sahip ... more Yeni fikirlere son derece açık, ulaşabildiği kaynaklarla düşüncesine yön verme esnekliğine sahip bir mütefekkir olan Erol Güngör’ün mevzubahis kitabını temel alan tasavvuf eksenli çalışmaların tasvir safhasından tahlîl safhasına intikalinin ehemmiyyeti barizdir. Bu çalışmada, kitabın mihveri, mihverinin etrafında deverân eden sualler ve bu suallere verilen cevaplar üzerinde durulacaktır. Tasavvufun İslâm Tasavvufunun Meseleleri’ndeki görünümü ile Erol Güngör’ün bu kitaptan önce ilgili konuya dair yazdıkları değişme/dönüşme ekseninde kıyâs edilecektir. Erol Güngör’ün tasavvuf ile ilgili fikirlerinin kaynakları ve bu kaynakların kendisinin tasavvuf eksenindeki görüşlerine tesiri incelenecektir. Klasik ilim geleneğimizde mâzî, ân ve istikbâl “icâzet” ile birbirine bağlanır; tasavvuf söz konusu olduğunda ise icâzet zincirine “silsile” adı verilir. Mâzîden emânet alınan fikirlerin silsile silsile yürümesinin evvel şartı yeni halkanın eklemleneceği yeri, zamanın örseleyiciliğinin menfi tesirlerinden kurtarmaktır. Bu mütevâzı çalışmanın muharrik sâiki de ancak budur. Eserlerinin kaleme alındığı zaman diliminin siyâsî, ilmî ve fikrî çerçevesini göz önünde bulundurmak sûretiyle Erol Güngör’ün fikirlerine “muttasıl bir bakış”; her bir “nâzar” sahibinin “nazar etmeye” meyyâl olduğu saha ile tahdîd edilebilir. Çünkü “her eser, kendi vâdisinde tedkîk edilir; hepsi de mevzuua, sonra o mevzuudan çıkarılmak istenen neticeye göre intikâd olunur” (Mehmed Âkif, 1912: 22). Bu noktadan hareket ederek Erol Güngör’ün İslâm Tasavvufunun Meseleleleri adlı eserinde müstakil olarak; diğer eserlerinde ise yeri geldikçe ele aldığı tasavvufî görüşlerinin tasavvuf ilmi açısından tahlîli ise elzemdir.
IX. ULUSLARARASI TÜRKOLOJİ KONGRESİ Türk Kültür ve Medeniyetinin Sürekliliği TÜRKİSTAN, 2021
Yazıcızâde Muhammed Efendi (ö. 855/1451) XV. yüzyılda Gelibolu’da yaşamış bir gâzi, derviş ve âli... more Yazıcızâde Muhammed Efendi (ö. 855/1451) XV. yüzyılda Gelibolu’da yaşamış bir gâzi, derviş ve âlimdir. Tasavvufi olarak Hacı Bayrâm-ı Velî’ye (ö. 833/1430) bağlı olan Muhammed Efendi, Arapça olarak kaleme aldığı Megâribü’z-zamân adlı mensur eserini nazmen Türkçeye tercüme etmiş ve adını Risâle-i Muhammediyye koymuştur. Osmanlı çevrelerinde Muhammediyye olarak meşhur olan bu eser; Başkırdistan’dan Rumeli coğrafyasına kadar Türkçe konuşulan her yerde okunmuştur. Yapılan araştırmalarda Türkçe konuşulan Osmanlı coğrafyasında evlerde Mushaf’tan sonra en çok bulundurulan eserlerden biri olduğu ortaya konulan esere, tamamlandıktan elli sene kadar sonra nazire yazılmaya başlanmış; daha sonraki dönemlerde ise üzerine birçok şerh kaleme alınmıştır. Türkler arasında Hz. Peygamber (s.a.v) sevgisinin taze tutulmasında ve İbn Arabî’nin vahdet-i vücûd neşvesinin Osmanlı coğrafyasına yayılmasında çok önemli bir yere sahip olan Muhammediyye; matbaa öncesi ve sonrası yazılı kültür içinde tedavülde olmasının yanı sıra; sözlü kültür aktarımı açısından da etkili olmuştur. “Muhammediyehan” adı verilen Muhammediyye okuyucuları, başta camiler ve tekkeler olmak üzere çeşitli mekanlarda, belirli vakitlerde, makamlı olarak Muhammediyye okumuşlardır. Toplumun geniş kesimlerinin rağbet gösterdiği bir klasik olan Muhammediyye’ye özellikle son dönem Osmanlı Padişahları da çok büyük önem vermişlerdir. Şimdi Vakıflar Genel Müdürlüğü Merkez Kütüphanesi’nde saklanan eserin zamanında Gelibolu’da bulunan müellif nüshası, cülûs törenlerinde ferman ile İstanbul’a getirtilmiş ve padişahlar tarafından ziyaret edilmiştir. Tespit edildiği kadarı ile cülus merasimlerine getirilmesi adet olan tek kitap olan Muhammediyye’nin bu durumu Başkanlık Osmanlı Arşivleri’nde tespit ettiğimiz belgeler temel alınarak irdelenecektir. XV. yüzyılda yazılan Türkçe bir esere Osmanlı padişahlarının bu denli saygı göstermelerinin sebepleri ve sonuçları üzerinde de ayrıca durulacaktır.
İslam Tetkikleri Dergisi, 2021
ÖZ
Yazıcızâde Muhammed Efendi (ö. 855/1451) ve kardeşi Ahmed-i Bîcân (ö. 870/1466’dan sonra), Osm... more ÖZ
Yazıcızâde Muhammed Efendi (ö. 855/1451) ve kardeşi Ahmed-i Bîcân (ö. 870/1466’dan sonra), Osmanlı tasavvuf târihinin temsîl gücü yüksek iki ismidir. Yazıcızâde Kardeşlerin eserleri, yüzyıllarca Osmanlı coğrafyasında ve bu coğrafyanın dışında okunmuş, üzerlerine şerhler yazılmış hatta Türkçenin haricindeki dillere de tercüme edilmiştir. Aynı zamanda Hacı Bayrâm-ı Velî’nin de derviş ve halîfeleri olan Yazıcızâde Kardeşlerin eserleri arasında, özellikle Muhammed Efendi’nin manzûm Muhammediyye, Ahmed-i Bîcân’ın ise mensûr Envâru’l-âşıkîn adlı eserleri; Osmanlı ulemâsı, sûfî çevreler ve halk tarafından en çok okunan, okutturulan kitaplar arasında addedilmektedir. Örneğin; Muhammediyye, Yazıcızâde Muhamed Efendi’nin, Osmanlı tasavvuf anlayışına derin tesirleri olan manzûm kitabıdır. O, bu eseri ile şöhret kazanmıştır. Eser, sadece Anadolu coğrafyasında değil; XVI. yüzyıldan başlayarak Kırım’da ve sonraki zamanlarda Kazan Türkleri ve Başkurtlar arasında büyük bir kutsiyet kazanmıştır. Envaru’l-âşıkîn ise Osmanlı toplumunun her kesiminde sevilen ve okunan hatta ezberlenen kitapların beş tanesinden birisi olarak görülen, evrâd gibi okunan, mergûb bir kitap olma özelliğini taşımaktadır. Bu eser, Erdel Hükümdârı Gábor Bethlen’in tercümanı ve kâtibi tarafından 1624 tarihinde Macarcaya tercüme edilmiştir. Yazıcızâde Kardeşlerin, babaları Yazıcı Sâlih’ten tevârüs ettikleri ilmî geleneği sistematik bir eğitim ile de devâm ettirdikleri âşikârdır. Klasik ve modern kaynaklar eğitimleri ile alâkalı detaylı malumat vermezler. Eserlerinde kullandıkları kaynaklar, tercih ettikleri görüşler çerçevesinde tefsîr, hadîs, fıkıh, kelâm ve felsefe ilimlerine hâkim olan Yazıcızâde Kardeşler; tasavvufî gelenekte İbn Arabî ve Sadruddîn-i Konevî çizgisine düştükleri şerhlerle dikkat çekmişlerdir. Bu tercîhleri diğer ilmî tercihlerini de belirler niteliktedir. İkisi de; hocalarının hocası olmasına rağmen Teftâzânî’den ziyade Seyyid Şerif el-Cürcânî’yi irfânî çizgiye yakınlığı dolayısı ile tercih eder, Teftâzânî’yi ise sert bir şekilde eleştirmekten kaçınmazlar.
Yazıcızâde Kardeşler, Hacı Bayrâm-ı Velî’nin mürit ve halîfeleridirler. Hacı Bayrâm-ı Velî’ye son derece hürmetkârdırlar; lâkin yazdıkları eserlerde Bayrâmîyye’nin pratik uygulamalarına yer vermezler. Yazdıkları eserler çerçevesinde kendilerinin; Bayrâmîlikten ziyade Ekberî neşveye daha yakın oldukları söylenebilir. Lâkin; onlar, İbn Arabî’nin manevî şahsiyetine son derece hürmetkâr olmakla birlikte; Firavun’un îmânı, cehennemin ebedîliği gibi ilgili neşvenin tartışmalı hususlarına getirdikleri yaklaşım gelenekten farklıdır. Onlar, İbn Arabî’yi, ifâde ettiği bazı tartışmalı konular çerçevesinde kesinlikle suçlamazlar. Çünkü, onlara göre İbn Arabî; “masûm” ve “mazûr”dur. Bu anlayışın neticesinde Yazıcızâde Kardeşlerin cüz’î ve tâlî planda ele alınabilecek olan diğer yorumsal yaklaşımları ise; Fusûsu’l-hikem’de tenkit edilecek hususları âyet, hadîs ve diğer “zâhirî” ilimlerin terazisine çıkartmalarıdır. Böylelikle hem İbn Arabî’ye hürmette kusûr etmeyerek vahdet-i vücûd neşvesinin hâmili olurlar; aynı zamanda da “ehl-i zâhir” tarafından yanlış anlaşılabilecek noktalarını “sûfî/âlim” kimlikleri ile te’vîl ederler. Ayrıca; Muhammed Efendi’nin bir, Ahmed-i Bîcân’ın ise iki adet Fusûsu’l-hikem şerhinin târih ve nüsha ayrılıkları üzerinde bu çalışmaya kadar yeterince durulmamıştır. Bu eserler göz önünde bulundurulmadan Yazıcızâde Kardeşlerin tasavvufî görüşlerinin seyrini, üslûbunu ve bu görüşlerin uzun müddet Osmanlı çevrelerinde revaç bulmaları nın sebebini anlamaya çalışmak ise zor olacaktır. Yazıcızâde Muhammed Efendi tarafından el-Müntehâ ale’l-Fusûs adıyla Arapça olarak yazılan Fusûsu’l-hikem şerhi kardeşi Ahmed-i Bîcân tarafından 857/1453 yılında Kitâbü’l-Müntehâ ale’l-Fusûs adıyla Türkçeye tevsîan tercüme edilmiş daha sonra 870/1465 yılında yine Ahmed-i Bîcân tarafından aynı adla bir eser daha kaleme alınmıştır. Bahsi geçen son iki eser Anadolu coğrafyasında Türkçe yazılmış ilk Fusûsu’l-hikem şerhleri olma vasfını hâizdir. Ne var ki bu eserlerden bahseden bazı kaynaklar, söz konusu eserlerin Müeyyedüddîn-i Cendî’nin Fusûsu’l-hikem şerhi üzerine yazılmış birer ta’likât olduğunu ifâde etmektedirler. Bu makâlede öncelikle bu hüküm tashih edilerek hükmün târihî seyri ve bu hükme sebep olan âmiller açığa çıkartılmaya çalışılacaktır. Akabinde; Yazıcızâde Kardeşler’in mevzubahis eserleri tavsîf edilecektir. Ahmed-i Bîcân’ın ikinci Fusûsu’l-Hikem şerhinin bir diğer özelliği de içerisinde müstakil sûre meâl ve tefsirlerini ihtivâ etmesidir. Ahmed-i Bîcân, bu tefsîr ameliyyesini bir usûl çerçevesinde gerçekleştirmiştir. Onun Kur’ân yorumculuğu mertebelidir. Âyetleri “teşri‘”, “tahkîk” ve “te’vîl” tavırları üzerine yorumlar. Özellikle Ahmed-i Bîcân’ın Müntehâ II’si ihtivâ ettiği on sekiz müstakil sûre tefsîri ile önemlidir. Tasavvuf tarihi, bâ-husûs Osmanlı tasavvuf, tefsîr ve Türk edebiyâtı tarihi açısından son derece önemli olan bu eserden de bir bölüm (Yâsîn Sûresi) ilk kez bu makalede neşredilecektir. Söz konusu on sekiz sûreden Yâsîn Sûresi’nin seçilmesinin sebebi şöyle ifade edilebilir; Yâsîn Sûresi, Hz. Peygamber (s.a.v) tarafından “Kur’ân’ın kalbi” olarak nitelendirilmiştir. Bu yüzden; bu sûre, Osmanlı tefsir ve tasavvuf çevrelerinde müstakil olarak çok kez yorumlanmıştır. Bu neşirden sonra; ilgili yorumlar ile Ahmed-i Bîcân’ın yorumları karşılaştırılabilecektir. Ayrıca bu numûne; XV. yüzyılın din dili açısından da bazı veriler sunacaktır.
Anahtar Kelimeler: Yazıcızâde Muhammed Efendi, Ahmed-i Bîcân, Yazıcızâde Kardeşler, İbn Arabî, Fusûsu’l-hikem, Osmanlı Tasavvufu, Müntehâ
The Problem of Describing the Books Called Munteha by the Yazidjizade Brothers
ABSTRACT
Yazidjioghlu Muhammed Efendi (d. 855/1451) and Ahmad Bidjan (d. 870/ after 1466) are two representative names in Ottoman Sufism history. Their written works were read and commented on literally and even translated into other languages both in and out of the Ottoman Empire. The Yazidjioghlu brothers, at the same time, were the disciples and successors of Hadji Bayram Velî. The brothers wrote many books; however, Muhammed Efendi’s verse Muhammadiyyah and Ahmad Bidjan’s prose Anwâr al-Âshiqîn were accepted as the two books that were mostly read by the scholars, follewers of sufism, and the wider public. Muhammed Efendi wrote a commentary on the Fusus al-Hikam of Ibn Arabi whereas Ahmad Bidjan wrote two but the differences between these books were not specified thoroughly. Without these studies, it would be hard to follow the course of Sufistic views of the Yazidjioghlu brothers and understand their style and comprehend the reasons for their influence on the Ottoman Empire for such a long time. Yazidjizade Muhammed Efendi wrote a commentary on Fusus al-Hikam entitled al-Muntehâ ala al-Fusus, which was translated into Turkish by his brother, Ahmad Bidjan, with the title Kitab al-Munteha ala al-Fusus in 1453; in addition, Bidjan wrote another book with the same title in 1465. These two books have the significance of being the first Turkish commentary on Ibn Arabi’s famous book published in Anatolia. However, while discussing these books, some sources have regarded them as a taliqat/annotation of the work of Cendi. In this study, this judgment will be corrected, and the reasoning will be explicated by describing the Yazidjizade brothers’ aforementioned works. Another distinctive feature of Ahmad Bidjan’s second commentary on Fusûs al-Hikam is that it contains full commentaries and meanings of some verses of the Qur’an. An excerpt from this work that is of the utmost importance to the history of Sufism, especially to the Ottoman period of it, and to the histories of tafseer and Turkish literature will be published here for the first time.
Keywords: Yazıdjizade Muhammed Efendi, Yazıdjizade Brothers, Ahmad Bidjan, Ibn al-Arabi, Fusus al-Hikam, Ottoman Sufism, Munteha
Uluslararası 14. ve 15. Yüzyıl İslam Düşüncesinde Felsefe, Kelam ve Tasavvuf Sempozyumu Bildirileri , 2020
Rumeli İslâm Araştırmaları Dergisi, 2019
Turkish Translation of the Article " The Psychophysiology of Ecstasy in Sufism and Yoga" Author :... more Turkish Translation of the Article " The Psychophysiology of Ecstasy in Sufism and Yoga" Author : Carl W. Ernst
Türkiye Yazarlar Birliği- Kırşehir Ahî Evran Üniversitesi, 2018
İslâm’ın Bugünkü Meseleleri adlı eserini kaleme aldıktan sonra kendisine arz edilen talepler doğr... more İslâm’ın Bugünkü Meseleleri adlı eserini kaleme aldıktan sonra kendisine arz edilen talepler doğrultusunda İslam Tasavvufunun Meseleri başlıklı kitabını kaleme alan Erol Güngör, Tasavvufu evrensel mistisizm düşüncesi çerçevesi altında değerlendirmiş, Doğu ve Batı mistisizmleri hakkında genel bilgiler verdikten sonra tasavvufun menşei, tarihî gelişimi, mânevî iktidârı ve maddî teşkîlâtı, bilgi anlayışı ve vecd psikolojisi hakkında mufassal îzâhatta bulunmuştur. Tasavvufu, ilimler hiyerarşisinde diğer ilimlerden tefrîk eden noktalardan birisi de şüphesiz ki Erol Güngör’ün de mezkûr kitabına bir başlık olarak aldığı bilgi anlayışıdır. Sûfilerin bilginin imkânı ve vasıtaları hususunda ifâde ettiği hususlar ve “ilhâm” gibi kavramlar kelâm kitapları çerçevesinde de tartışılmıştır. Tasavvufun gayelerinden en önemlisi olarak altı çizilen “Marifetullah” da bilgi ile alakalı bir kavramdır. Mutasavvıflara göre “Bir şeyi bilmek, bilen ile bilinen arasında bir münasebet sayesinde mümkündür.” Tasavvufî bilgi ile alakalı tasavvuf klasiklerinde yer alan Muhâdara, Mükâşefe, Müşâhede, Levâih, Tevâlî Levâmî, Bevâdih, Hücûm ve benzeri ıstılâhların farklı manaları deruhte etmeleri de göz önünde bulundurulursa meselenin ehemmiyyeti tebârüz etmiş olacaktır.
Bu tebliğde Erol Güngör’ün, tasavvufî bilgi anlayışı eksenindeki görüşleri, tasavvuf klasikleri ve modern dönem tasavvuf araştırmaları eşliğinde tartışılacak; bu anlayış müellifin beslendiği kaynakları da içerisine alacak bir çerçevede değerlendirilmeye çalışılacaktır.
December, 2018
Turkish Translation of the Article " Sufism and Yoga According to Muhammed Ghawth" Author : Carl... more Turkish Translation of the Article " Sufism and Yoga According to Muhammed Ghawth" Author : Carl W. Ernst
Books by Mehmet Bilâl Yamak
Tasavvuf Dersleri , 2022
Tasavvuf; tefsir, hadis ve fıkıh gibi İslami ilimler kategorisinde değerlendirilebilir mi? Bu ili... more Tasavvuf; tefsir, hadis ve fıkıh gibi İslami ilimler kategorisinde değerlendirilebilir mi? Bu ilimlere kıyas edildiği zaman tasavvufun bir ilmi disiplin olarak doğuşu neden gecikmiştir? Edebiyat, güzel sanatlar, musiki gibi bediiyat ile olan münasebetleri nasıldır? Tasavvuf İslam'ın içinde mevcut mudur yoksa Hristiyanlık, Hint, İran ve Uzak Doğu'daki dinler, mistik akımlardan doğrudan ya da dolaylı bir şekilde etkilenmiş, ithal bir sistem midir? Hz. Peygamber'den itibaren kutlu üç neslin zühd anlayışının tasavvuf üzerindeki tesirleri nedir? Zühdü nasıl anlamak gerekir? Miladi 9. ve 10. asırlardan itibaren ortaya çıkan tasavvuf büyükleri kimlerdir ve onlara nispet edilen eserlerin içeriği nasıldır? Zühdün hüzün, korku ve sevgi boyutunun büyük temsilcileri kimlerdir? Tarikatlar ne zaman ve nasıl ortaya çıkmıştır? Tasavvufun temel kavramları nelerdir, hangi şartlar altında ve ne şekilde tanımlanmıştır? Makam ve hal arasındaki temel farklılıklar nelerdir? Bunlara benzer daha pek çok sorunun ikna edici bir tarzda cevaplarının verildiği ve bazı detaylarıyla izah edildiği bu çalışma, tasavvufu merak eden, öğrenmek isteyen ya da bu alandaki malumatını bir üst seviyeye taşımak isteyenler için oldukça ideal bir rehber kitaptır. Türkiye'de tasavvuf sahasında uzun zaman boyunca dersler vermiş, çok sayıda öğrenci ve uzman yetiştirmiş ve özellikle en temel tasavvufi klasik eserleri dilimize kazandırmış olan Prof. Dr. Süleyman Uludağ'ın vermiş olduğu tasavvuf dersleri için tuttuğu özel notlarını, Dr. Mehmet Bilal Yamak yayına hazırladı.
Ötüken Neşriyat, 2022
“Karındaşım var idi adı Bîcân
Bana tergîb ederdi derdi ey cân
Bilirsin yok vefâsı rûzigârın
Ko se... more “Karındaşım var idi adı Bîcân
Bana tergîb ederdi derdi ey cân
Bilirsin yok vefâsı rûzigârın
Ko senden sonra pes bir yâdigârın
(…)
Dedim Bîcân’a imdi ben dahi gel
Çü düzdüm bu kitâbı sen dahi gel
Bunu Türkî diline dönder imdi
Yayılsın İl’e şehre gönder imdi.
Yazıcızâde Muhammed Efendi (ö. 855/1451) ve kardeşi Ahmed-i Bîcân (ö. 870/1466’dan sonra), Osmanlı tasavvuf târihinin temsîl gücü yüksek iki ismidir. Yazıcızâde Kardeşlerin eserleri, yüzyıllarca Osmanlı coğrafyasında ve bu coğrafyanın dışında okunmuş, üzerlerine şerhler yazılmış hatta Türkçenin haricindeki dillere de tercüme edilmiştir. Aynı zamanda Hacı Bayrâm-ı Velî’nin de derviş ve halîfeleri olan Yazıcızâde Kardeşlerin eserleri arasında, özellikle Muhammed Efendi’nin manzûm Muhammediyye, Ahmed-i Bîcân’ın ise mensûr Envâru’l-âşıkîn adlı eserleri; Osmanlı ulemâsı, sûfî çevreler ve halk tarafından en çok okunan, okutturulan kitaplar arasında addedilmektedir. Denilebilir ki Yazıcızâde Kardeşler, eserlerinin merkezine aldıkları Hz. Peygamber (s.a.v) sevgisinin, sözlü ve yazılı Osmanlı kültür ekolojisi içinde yayılmasında çok önemli katkıda bulunmuşlardır. Bu kitapta; Yazıcızâde Kardeşler’in hayatları, eserleri, tasavvufî görüşleri ve Osmanlı’ya tesirleri incelenmektedir. Bu çalışma esnasında Yazıcızâde Kardeşlerin daha önce gün yüzüne çıkmamış bazı eserleri de tahlil edilmiştir. Aynı zamanda birer İbn Arabî şârihi olan Yazıcızâde Kardeşlerin eser ve fikirlerinin bu denli tesirli olmasının tasavvufî, edebî, siyâsî ve sosyolojik sebepleri de bu kitabın başlıca soruları arasındadır.
Sûfî Kitap, 2022
Derviş Pusulası başlığıyla neşredilen bu güzide eser, tasavvuf semasının “bâzu’l-eşheb”i yani “be... more Derviş Pusulası başlığıyla neşredilen bu güzide eser, tasavvuf semasının “bâzu’l-eşheb”i yani “beyaz şahini” yüce veli Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin el-Gunye li-tâlibî tarîki'l- Hakk adlı eserinin son kısmı olan Tasavvuf Kitabı’dır. Bu önemli eserde Geylânî hazretleri, tasavvufun bir takım temel ıstılahlarına, kavramlarına açıklık getiriyor. Daha sonra sufilerin hem kendi içlerinde hem de sosyal hayatta takınması gerekli olan tavırlarını öyle detaylı bir surette anlatıyor ki bu eser tasavvuf yoluna sülûk eden dervişlerin en temel rehberi haline geliyor.
Sünnet-i seniyyeye ittiba eden insan kemal vasıflar kazanır; gerçek kulluğa giden yollar da esasen sünnet-i seniyyeden geçer. İşte tarikat adabı haddi zatında müntesiplerine en baştan itibaren sünnet yörüngeli bir hayatı talim ve terbiye eder. Elinizdeki kitap bu anlamda tam da toplum içerisinde kılavuzluk görevi ifa eden hakiki mürşitlerin ve hakiki dervişlerin hem Allah’ın hem de Allah’ın kullarının haklarını ne şekilde gözetmesi gerektiğini gösteriyor. Yemek yeme adabı, arkadaşlık adabı, zikir ve sema adabı gibi gündelik edepleri izah ederken tasavvuf yolunda ilerlemek isteyenler için gerekli olan mücahede, tevekkül, güzel ahlak, şükür, sabır, rıza ve sıdk gibi kavramları da şerh ediyor.
Ötüken Neşriyat, 2021
Haz. Güler Doğan Avarberk - Arzu Atik -
Kitap Editörü: Mehmet Bilal Yamak
Sûfi Kitap, 2019
Yaşadığımız çağın maddî planda sürati, hareketi ve cevelânı arttıkça; aslı mânâya mühürlü insanın... more Yaşadığımız çağın maddî planda sürati, hareketi ve cevelânı arttıkça; aslı mânâya mühürlü insanın maddesi de bu sürat, hareket ve cevelânın peşinde sürükleniyor. Ilgar giden serkeş atların arkasına bağlanmış ortaçağ mahkumları gibi tahammülünü aşan bir hızla koşmaya çalışan, bedeni yara bere halinde kalmış insanın kalbi ise atmaya devâm ediyor. Mânâsı da sükûnu ve selâmeti arzuluyor. Kalbin madde ritmine “nabız”, kalbin mânâ ritminin bozulmasına da “kabz” denilecekse eğer, İnsanın nabzı hızlı atıyor; gönül dünyâsı ise topyekün bir “kabz” hâli yaşıyor. Mânânın isimleri kendilerine öğretildikten sonra dünyaya indirilen Hz. Adem ile Havvâ’nın evvelâ eşyanın kendilerine yabancı olan isimlerini, daha sonra ise Serendip-Hicaz arası birbirlerini aramalarından itibaren süregelen taharrî koşuşturması ise Âdem-oğlu olmanın silinemeyecek yazgısı. Nasıl ki Âdem,Havvâ’yı; Mûsâ, Hızır’ı; Yâkup,Yûsuf’u; bi’l-umum varlık ise Nûr-i Muhammedî’yi aradı ( Salavâtullâhi aleyhi ve aleyhim ecma’în) ; Mevlânâ Celâleddîn Hazretleri’nin Şems-i Tebrîzî’de aradığı da o Nûr-i Muhammedî’den başkası değildi. Elest bezminde verdikleri sözü inkâr edenlere kâfir; sözlerine sâdık kalmayanlara fâsık, ahidlerine sadâkati şiâr edenlere mü’min deniliyorsa eğer; aldıkları her nefeste o bezmin nefesini göğüs kalplerine çekenlere, o meclisten başka bir meclisin havasını asla teneffüs etmeyenlere ve dahi orada seyrettikleri cemâl-i yâri hâlâ seyretmekte olanlara da ârif, velî diyorlar.
Modernizmin yatay/âfâkî hareketinden bîzâr olanların bu süratten kaçışlarının tek yolu Kur’ân ve sünnetin rehberliğinde dikey/enfüsî bir vaziyette yapacakları manevralar olacaktır. İçinde yaşadığımız mukaddes Anadolu toprağının yüzyıllara sârî tecrübesi budur. Yusuf Has Hâcib'in Kutadgu Bilig’inden, Âşık Paşa’nın Garibnâmesi’ne, anonim Tezkire-i Evliyâ’dan, Yazıcızâde Kardeşlerin Muhammediyye ve Envâru’l-âşıkîn nâm kitaplarında biriken mânâ suları madde surlarını târumâr etmiş, dünya bendlerini yıkmış ve diğer tesirlerle beraber büyük bir medeniyet tesis etmiştir.
Şu bir hakikattir ki; bu topraklara mensup olanlar için söze, kelâma, muhabbete verilen değer muazzamdır. Tercümesini yapmak ile şerefyâb olduğumuz Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri’nin (v.1166) “Fütûhu’l-Gayb” adlı eseri de bir sohbet, muhabbet kitabıdır.
Uploads
Book Reviews by Mehmet Bilâl Yamak
Papers by Mehmet Bilâl Yamak
Yazıcızâde Muhammed Efendi (ö. 855/1451) ve kardeşi Ahmed-i Bîcân (ö. 870/1466’dan sonra), Osmanlı tasavvuf târihinin temsîl gücü yüksek iki ismidir. Yazıcızâde Kardeşlerin eserleri, yüzyıllarca Osmanlı coğrafyasında ve bu coğrafyanın dışında okunmuş, üzerlerine şerhler yazılmış hatta Türkçenin haricindeki dillere de tercüme edilmiştir. Aynı zamanda Hacı Bayrâm-ı Velî’nin de derviş ve halîfeleri olan Yazıcızâde Kardeşlerin eserleri arasında, özellikle Muhammed Efendi’nin manzûm Muhammediyye, Ahmed-i Bîcân’ın ise mensûr Envâru’l-âşıkîn adlı eserleri; Osmanlı ulemâsı, sûfî çevreler ve halk tarafından en çok okunan, okutturulan kitaplar arasında addedilmektedir. Örneğin; Muhammediyye, Yazıcızâde Muhamed Efendi’nin, Osmanlı tasavvuf anlayışına derin tesirleri olan manzûm kitabıdır. O, bu eseri ile şöhret kazanmıştır. Eser, sadece Anadolu coğrafyasında değil; XVI. yüzyıldan başlayarak Kırım’da ve sonraki zamanlarda Kazan Türkleri ve Başkurtlar arasında büyük bir kutsiyet kazanmıştır. Envaru’l-âşıkîn ise Osmanlı toplumunun her kesiminde sevilen ve okunan hatta ezberlenen kitapların beş tanesinden birisi olarak görülen, evrâd gibi okunan, mergûb bir kitap olma özelliğini taşımaktadır. Bu eser, Erdel Hükümdârı Gábor Bethlen’in tercümanı ve kâtibi tarafından 1624 tarihinde Macarcaya tercüme edilmiştir. Yazıcızâde Kardeşlerin, babaları Yazıcı Sâlih’ten tevârüs ettikleri ilmî geleneği sistematik bir eğitim ile de devâm ettirdikleri âşikârdır. Klasik ve modern kaynaklar eğitimleri ile alâkalı detaylı malumat vermezler. Eserlerinde kullandıkları kaynaklar, tercih ettikleri görüşler çerçevesinde tefsîr, hadîs, fıkıh, kelâm ve felsefe ilimlerine hâkim olan Yazıcızâde Kardeşler; tasavvufî gelenekte İbn Arabî ve Sadruddîn-i Konevî çizgisine düştükleri şerhlerle dikkat çekmişlerdir. Bu tercîhleri diğer ilmî tercihlerini de belirler niteliktedir. İkisi de; hocalarının hocası olmasına rağmen Teftâzânî’den ziyade Seyyid Şerif el-Cürcânî’yi irfânî çizgiye yakınlığı dolayısı ile tercih eder, Teftâzânî’yi ise sert bir şekilde eleştirmekten kaçınmazlar.
Yazıcızâde Kardeşler, Hacı Bayrâm-ı Velî’nin mürit ve halîfeleridirler. Hacı Bayrâm-ı Velî’ye son derece hürmetkârdırlar; lâkin yazdıkları eserlerde Bayrâmîyye’nin pratik uygulamalarına yer vermezler. Yazdıkları eserler çerçevesinde kendilerinin; Bayrâmîlikten ziyade Ekberî neşveye daha yakın oldukları söylenebilir. Lâkin; onlar, İbn Arabî’nin manevî şahsiyetine son derece hürmetkâr olmakla birlikte; Firavun’un îmânı, cehennemin ebedîliği gibi ilgili neşvenin tartışmalı hususlarına getirdikleri yaklaşım gelenekten farklıdır. Onlar, İbn Arabî’yi, ifâde ettiği bazı tartışmalı konular çerçevesinde kesinlikle suçlamazlar. Çünkü, onlara göre İbn Arabî; “masûm” ve “mazûr”dur. Bu anlayışın neticesinde Yazıcızâde Kardeşlerin cüz’î ve tâlî planda ele alınabilecek olan diğer yorumsal yaklaşımları ise; Fusûsu’l-hikem’de tenkit edilecek hususları âyet, hadîs ve diğer “zâhirî” ilimlerin terazisine çıkartmalarıdır. Böylelikle hem İbn Arabî’ye hürmette kusûr etmeyerek vahdet-i vücûd neşvesinin hâmili olurlar; aynı zamanda da “ehl-i zâhir” tarafından yanlış anlaşılabilecek noktalarını “sûfî/âlim” kimlikleri ile te’vîl ederler. Ayrıca; Muhammed Efendi’nin bir, Ahmed-i Bîcân’ın ise iki adet Fusûsu’l-hikem şerhinin târih ve nüsha ayrılıkları üzerinde bu çalışmaya kadar yeterince durulmamıştır. Bu eserler göz önünde bulundurulmadan Yazıcızâde Kardeşlerin tasavvufî görüşlerinin seyrini, üslûbunu ve bu görüşlerin uzun müddet Osmanlı çevrelerinde revaç bulmaları nın sebebini anlamaya çalışmak ise zor olacaktır. Yazıcızâde Muhammed Efendi tarafından el-Müntehâ ale’l-Fusûs adıyla Arapça olarak yazılan Fusûsu’l-hikem şerhi kardeşi Ahmed-i Bîcân tarafından 857/1453 yılında Kitâbü’l-Müntehâ ale’l-Fusûs adıyla Türkçeye tevsîan tercüme edilmiş daha sonra 870/1465 yılında yine Ahmed-i Bîcân tarafından aynı adla bir eser daha kaleme alınmıştır. Bahsi geçen son iki eser Anadolu coğrafyasında Türkçe yazılmış ilk Fusûsu’l-hikem şerhleri olma vasfını hâizdir. Ne var ki bu eserlerden bahseden bazı kaynaklar, söz konusu eserlerin Müeyyedüddîn-i Cendî’nin Fusûsu’l-hikem şerhi üzerine yazılmış birer ta’likât olduğunu ifâde etmektedirler. Bu makâlede öncelikle bu hüküm tashih edilerek hükmün târihî seyri ve bu hükme sebep olan âmiller açığa çıkartılmaya çalışılacaktır. Akabinde; Yazıcızâde Kardeşler’in mevzubahis eserleri tavsîf edilecektir. Ahmed-i Bîcân’ın ikinci Fusûsu’l-Hikem şerhinin bir diğer özelliği de içerisinde müstakil sûre meâl ve tefsirlerini ihtivâ etmesidir. Ahmed-i Bîcân, bu tefsîr ameliyyesini bir usûl çerçevesinde gerçekleştirmiştir. Onun Kur’ân yorumculuğu mertebelidir. Âyetleri “teşri‘”, “tahkîk” ve “te’vîl” tavırları üzerine yorumlar. Özellikle Ahmed-i Bîcân’ın Müntehâ II’si ihtivâ ettiği on sekiz müstakil sûre tefsîri ile önemlidir. Tasavvuf tarihi, bâ-husûs Osmanlı tasavvuf, tefsîr ve Türk edebiyâtı tarihi açısından son derece önemli olan bu eserden de bir bölüm (Yâsîn Sûresi) ilk kez bu makalede neşredilecektir. Söz konusu on sekiz sûreden Yâsîn Sûresi’nin seçilmesinin sebebi şöyle ifade edilebilir; Yâsîn Sûresi, Hz. Peygamber (s.a.v) tarafından “Kur’ân’ın kalbi” olarak nitelendirilmiştir. Bu yüzden; bu sûre, Osmanlı tefsir ve tasavvuf çevrelerinde müstakil olarak çok kez yorumlanmıştır. Bu neşirden sonra; ilgili yorumlar ile Ahmed-i Bîcân’ın yorumları karşılaştırılabilecektir. Ayrıca bu numûne; XV. yüzyılın din dili açısından da bazı veriler sunacaktır.
Anahtar Kelimeler: Yazıcızâde Muhammed Efendi, Ahmed-i Bîcân, Yazıcızâde Kardeşler, İbn Arabî, Fusûsu’l-hikem, Osmanlı Tasavvufu, Müntehâ
The Problem of Describing the Books Called Munteha by the Yazidjizade Brothers
ABSTRACT
Yazidjioghlu Muhammed Efendi (d. 855/1451) and Ahmad Bidjan (d. 870/ after 1466) are two representative names in Ottoman Sufism history. Their written works were read and commented on literally and even translated into other languages both in and out of the Ottoman Empire. The Yazidjioghlu brothers, at the same time, were the disciples and successors of Hadji Bayram Velî. The brothers wrote many books; however, Muhammed Efendi’s verse Muhammadiyyah and Ahmad Bidjan’s prose Anwâr al-Âshiqîn were accepted as the two books that were mostly read by the scholars, follewers of sufism, and the wider public. Muhammed Efendi wrote a commentary on the Fusus al-Hikam of Ibn Arabi whereas Ahmad Bidjan wrote two but the differences between these books were not specified thoroughly. Without these studies, it would be hard to follow the course of Sufistic views of the Yazidjioghlu brothers and understand their style and comprehend the reasons for their influence on the Ottoman Empire for such a long time. Yazidjizade Muhammed Efendi wrote a commentary on Fusus al-Hikam entitled al-Muntehâ ala al-Fusus, which was translated into Turkish by his brother, Ahmad Bidjan, with the title Kitab al-Munteha ala al-Fusus in 1453; in addition, Bidjan wrote another book with the same title in 1465. These two books have the significance of being the first Turkish commentary on Ibn Arabi’s famous book published in Anatolia. However, while discussing these books, some sources have regarded them as a taliqat/annotation of the work of Cendi. In this study, this judgment will be corrected, and the reasoning will be explicated by describing the Yazidjizade brothers’ aforementioned works. Another distinctive feature of Ahmad Bidjan’s second commentary on Fusûs al-Hikam is that it contains full commentaries and meanings of some verses of the Qur’an. An excerpt from this work that is of the utmost importance to the history of Sufism, especially to the Ottoman period of it, and to the histories of tafseer and Turkish literature will be published here for the first time.
Keywords: Yazıdjizade Muhammed Efendi, Yazıdjizade Brothers, Ahmad Bidjan, Ibn al-Arabi, Fusus al-Hikam, Ottoman Sufism, Munteha
Bu tebliğde Erol Güngör’ün, tasavvufî bilgi anlayışı eksenindeki görüşleri, tasavvuf klasikleri ve modern dönem tasavvuf araştırmaları eşliğinde tartışılacak; bu anlayış müellifin beslendiği kaynakları da içerisine alacak bir çerçevede değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Books by Mehmet Bilâl Yamak
Bana tergîb ederdi derdi ey cân
Bilirsin yok vefâsı rûzigârın
Ko senden sonra pes bir yâdigârın
(…)
Dedim Bîcân’a imdi ben dahi gel
Çü düzdüm bu kitâbı sen dahi gel
Bunu Türkî diline dönder imdi
Yayılsın İl’e şehre gönder imdi.
Yazıcızâde Muhammed Efendi (ö. 855/1451) ve kardeşi Ahmed-i Bîcân (ö. 870/1466’dan sonra), Osmanlı tasavvuf târihinin temsîl gücü yüksek iki ismidir. Yazıcızâde Kardeşlerin eserleri, yüzyıllarca Osmanlı coğrafyasında ve bu coğrafyanın dışında okunmuş, üzerlerine şerhler yazılmış hatta Türkçenin haricindeki dillere de tercüme edilmiştir. Aynı zamanda Hacı Bayrâm-ı Velî’nin de derviş ve halîfeleri olan Yazıcızâde Kardeşlerin eserleri arasında, özellikle Muhammed Efendi’nin manzûm Muhammediyye, Ahmed-i Bîcân’ın ise mensûr Envâru’l-âşıkîn adlı eserleri; Osmanlı ulemâsı, sûfî çevreler ve halk tarafından en çok okunan, okutturulan kitaplar arasında addedilmektedir. Denilebilir ki Yazıcızâde Kardeşler, eserlerinin merkezine aldıkları Hz. Peygamber (s.a.v) sevgisinin, sözlü ve yazılı Osmanlı kültür ekolojisi içinde yayılmasında çok önemli katkıda bulunmuşlardır. Bu kitapta; Yazıcızâde Kardeşler’in hayatları, eserleri, tasavvufî görüşleri ve Osmanlı’ya tesirleri incelenmektedir. Bu çalışma esnasında Yazıcızâde Kardeşlerin daha önce gün yüzüne çıkmamış bazı eserleri de tahlil edilmiştir. Aynı zamanda birer İbn Arabî şârihi olan Yazıcızâde Kardeşlerin eser ve fikirlerinin bu denli tesirli olmasının tasavvufî, edebî, siyâsî ve sosyolojik sebepleri de bu kitabın başlıca soruları arasındadır.
Sünnet-i seniyyeye ittiba eden insan kemal vasıflar kazanır; gerçek kulluğa giden yollar da esasen sünnet-i seniyyeden geçer. İşte tarikat adabı haddi zatında müntesiplerine en baştan itibaren sünnet yörüngeli bir hayatı talim ve terbiye eder. Elinizdeki kitap bu anlamda tam da toplum içerisinde kılavuzluk görevi ifa eden hakiki mürşitlerin ve hakiki dervişlerin hem Allah’ın hem de Allah’ın kullarının haklarını ne şekilde gözetmesi gerektiğini gösteriyor. Yemek yeme adabı, arkadaşlık adabı, zikir ve sema adabı gibi gündelik edepleri izah ederken tasavvuf yolunda ilerlemek isteyenler için gerekli olan mücahede, tevekkül, güzel ahlak, şükür, sabır, rıza ve sıdk gibi kavramları da şerh ediyor.
Modernizmin yatay/âfâkî hareketinden bîzâr olanların bu süratten kaçışlarının tek yolu Kur’ân ve sünnetin rehberliğinde dikey/enfüsî bir vaziyette yapacakları manevralar olacaktır. İçinde yaşadığımız mukaddes Anadolu toprağının yüzyıllara sârî tecrübesi budur. Yusuf Has Hâcib'in Kutadgu Bilig’inden, Âşık Paşa’nın Garibnâmesi’ne, anonim Tezkire-i Evliyâ’dan, Yazıcızâde Kardeşlerin Muhammediyye ve Envâru’l-âşıkîn nâm kitaplarında biriken mânâ suları madde surlarını târumâr etmiş, dünya bendlerini yıkmış ve diğer tesirlerle beraber büyük bir medeniyet tesis etmiştir.
Şu bir hakikattir ki; bu topraklara mensup olanlar için söze, kelâma, muhabbete verilen değer muazzamdır. Tercümesini yapmak ile şerefyâb olduğumuz Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri’nin (v.1166) “Fütûhu’l-Gayb” adlı eseri de bir sohbet, muhabbet kitabıdır.
Yazıcızâde Muhammed Efendi (ö. 855/1451) ve kardeşi Ahmed-i Bîcân (ö. 870/1466’dan sonra), Osmanlı tasavvuf târihinin temsîl gücü yüksek iki ismidir. Yazıcızâde Kardeşlerin eserleri, yüzyıllarca Osmanlı coğrafyasında ve bu coğrafyanın dışında okunmuş, üzerlerine şerhler yazılmış hatta Türkçenin haricindeki dillere de tercüme edilmiştir. Aynı zamanda Hacı Bayrâm-ı Velî’nin de derviş ve halîfeleri olan Yazıcızâde Kardeşlerin eserleri arasında, özellikle Muhammed Efendi’nin manzûm Muhammediyye, Ahmed-i Bîcân’ın ise mensûr Envâru’l-âşıkîn adlı eserleri; Osmanlı ulemâsı, sûfî çevreler ve halk tarafından en çok okunan, okutturulan kitaplar arasında addedilmektedir. Örneğin; Muhammediyye, Yazıcızâde Muhamed Efendi’nin, Osmanlı tasavvuf anlayışına derin tesirleri olan manzûm kitabıdır. O, bu eseri ile şöhret kazanmıştır. Eser, sadece Anadolu coğrafyasında değil; XVI. yüzyıldan başlayarak Kırım’da ve sonraki zamanlarda Kazan Türkleri ve Başkurtlar arasında büyük bir kutsiyet kazanmıştır. Envaru’l-âşıkîn ise Osmanlı toplumunun her kesiminde sevilen ve okunan hatta ezberlenen kitapların beş tanesinden birisi olarak görülen, evrâd gibi okunan, mergûb bir kitap olma özelliğini taşımaktadır. Bu eser, Erdel Hükümdârı Gábor Bethlen’in tercümanı ve kâtibi tarafından 1624 tarihinde Macarcaya tercüme edilmiştir. Yazıcızâde Kardeşlerin, babaları Yazıcı Sâlih’ten tevârüs ettikleri ilmî geleneği sistematik bir eğitim ile de devâm ettirdikleri âşikârdır. Klasik ve modern kaynaklar eğitimleri ile alâkalı detaylı malumat vermezler. Eserlerinde kullandıkları kaynaklar, tercih ettikleri görüşler çerçevesinde tefsîr, hadîs, fıkıh, kelâm ve felsefe ilimlerine hâkim olan Yazıcızâde Kardeşler; tasavvufî gelenekte İbn Arabî ve Sadruddîn-i Konevî çizgisine düştükleri şerhlerle dikkat çekmişlerdir. Bu tercîhleri diğer ilmî tercihlerini de belirler niteliktedir. İkisi de; hocalarının hocası olmasına rağmen Teftâzânî’den ziyade Seyyid Şerif el-Cürcânî’yi irfânî çizgiye yakınlığı dolayısı ile tercih eder, Teftâzânî’yi ise sert bir şekilde eleştirmekten kaçınmazlar.
Yazıcızâde Kardeşler, Hacı Bayrâm-ı Velî’nin mürit ve halîfeleridirler. Hacı Bayrâm-ı Velî’ye son derece hürmetkârdırlar; lâkin yazdıkları eserlerde Bayrâmîyye’nin pratik uygulamalarına yer vermezler. Yazdıkları eserler çerçevesinde kendilerinin; Bayrâmîlikten ziyade Ekberî neşveye daha yakın oldukları söylenebilir. Lâkin; onlar, İbn Arabî’nin manevî şahsiyetine son derece hürmetkâr olmakla birlikte; Firavun’un îmânı, cehennemin ebedîliği gibi ilgili neşvenin tartışmalı hususlarına getirdikleri yaklaşım gelenekten farklıdır. Onlar, İbn Arabî’yi, ifâde ettiği bazı tartışmalı konular çerçevesinde kesinlikle suçlamazlar. Çünkü, onlara göre İbn Arabî; “masûm” ve “mazûr”dur. Bu anlayışın neticesinde Yazıcızâde Kardeşlerin cüz’î ve tâlî planda ele alınabilecek olan diğer yorumsal yaklaşımları ise; Fusûsu’l-hikem’de tenkit edilecek hususları âyet, hadîs ve diğer “zâhirî” ilimlerin terazisine çıkartmalarıdır. Böylelikle hem İbn Arabî’ye hürmette kusûr etmeyerek vahdet-i vücûd neşvesinin hâmili olurlar; aynı zamanda da “ehl-i zâhir” tarafından yanlış anlaşılabilecek noktalarını “sûfî/âlim” kimlikleri ile te’vîl ederler. Ayrıca; Muhammed Efendi’nin bir, Ahmed-i Bîcân’ın ise iki adet Fusûsu’l-hikem şerhinin târih ve nüsha ayrılıkları üzerinde bu çalışmaya kadar yeterince durulmamıştır. Bu eserler göz önünde bulundurulmadan Yazıcızâde Kardeşlerin tasavvufî görüşlerinin seyrini, üslûbunu ve bu görüşlerin uzun müddet Osmanlı çevrelerinde revaç bulmaları nın sebebini anlamaya çalışmak ise zor olacaktır. Yazıcızâde Muhammed Efendi tarafından el-Müntehâ ale’l-Fusûs adıyla Arapça olarak yazılan Fusûsu’l-hikem şerhi kardeşi Ahmed-i Bîcân tarafından 857/1453 yılında Kitâbü’l-Müntehâ ale’l-Fusûs adıyla Türkçeye tevsîan tercüme edilmiş daha sonra 870/1465 yılında yine Ahmed-i Bîcân tarafından aynı adla bir eser daha kaleme alınmıştır. Bahsi geçen son iki eser Anadolu coğrafyasında Türkçe yazılmış ilk Fusûsu’l-hikem şerhleri olma vasfını hâizdir. Ne var ki bu eserlerden bahseden bazı kaynaklar, söz konusu eserlerin Müeyyedüddîn-i Cendî’nin Fusûsu’l-hikem şerhi üzerine yazılmış birer ta’likât olduğunu ifâde etmektedirler. Bu makâlede öncelikle bu hüküm tashih edilerek hükmün târihî seyri ve bu hükme sebep olan âmiller açığa çıkartılmaya çalışılacaktır. Akabinde; Yazıcızâde Kardeşler’in mevzubahis eserleri tavsîf edilecektir. Ahmed-i Bîcân’ın ikinci Fusûsu’l-Hikem şerhinin bir diğer özelliği de içerisinde müstakil sûre meâl ve tefsirlerini ihtivâ etmesidir. Ahmed-i Bîcân, bu tefsîr ameliyyesini bir usûl çerçevesinde gerçekleştirmiştir. Onun Kur’ân yorumculuğu mertebelidir. Âyetleri “teşri‘”, “tahkîk” ve “te’vîl” tavırları üzerine yorumlar. Özellikle Ahmed-i Bîcân’ın Müntehâ II’si ihtivâ ettiği on sekiz müstakil sûre tefsîri ile önemlidir. Tasavvuf tarihi, bâ-husûs Osmanlı tasavvuf, tefsîr ve Türk edebiyâtı tarihi açısından son derece önemli olan bu eserden de bir bölüm (Yâsîn Sûresi) ilk kez bu makalede neşredilecektir. Söz konusu on sekiz sûreden Yâsîn Sûresi’nin seçilmesinin sebebi şöyle ifade edilebilir; Yâsîn Sûresi, Hz. Peygamber (s.a.v) tarafından “Kur’ân’ın kalbi” olarak nitelendirilmiştir. Bu yüzden; bu sûre, Osmanlı tefsir ve tasavvuf çevrelerinde müstakil olarak çok kez yorumlanmıştır. Bu neşirden sonra; ilgili yorumlar ile Ahmed-i Bîcân’ın yorumları karşılaştırılabilecektir. Ayrıca bu numûne; XV. yüzyılın din dili açısından da bazı veriler sunacaktır.
Anahtar Kelimeler: Yazıcızâde Muhammed Efendi, Ahmed-i Bîcân, Yazıcızâde Kardeşler, İbn Arabî, Fusûsu’l-hikem, Osmanlı Tasavvufu, Müntehâ
The Problem of Describing the Books Called Munteha by the Yazidjizade Brothers
ABSTRACT
Yazidjioghlu Muhammed Efendi (d. 855/1451) and Ahmad Bidjan (d. 870/ after 1466) are two representative names in Ottoman Sufism history. Their written works were read and commented on literally and even translated into other languages both in and out of the Ottoman Empire. The Yazidjioghlu brothers, at the same time, were the disciples and successors of Hadji Bayram Velî. The brothers wrote many books; however, Muhammed Efendi’s verse Muhammadiyyah and Ahmad Bidjan’s prose Anwâr al-Âshiqîn were accepted as the two books that were mostly read by the scholars, follewers of sufism, and the wider public. Muhammed Efendi wrote a commentary on the Fusus al-Hikam of Ibn Arabi whereas Ahmad Bidjan wrote two but the differences between these books were not specified thoroughly. Without these studies, it would be hard to follow the course of Sufistic views of the Yazidjioghlu brothers and understand their style and comprehend the reasons for their influence on the Ottoman Empire for such a long time. Yazidjizade Muhammed Efendi wrote a commentary on Fusus al-Hikam entitled al-Muntehâ ala al-Fusus, which was translated into Turkish by his brother, Ahmad Bidjan, with the title Kitab al-Munteha ala al-Fusus in 1453; in addition, Bidjan wrote another book with the same title in 1465. These two books have the significance of being the first Turkish commentary on Ibn Arabi’s famous book published in Anatolia. However, while discussing these books, some sources have regarded them as a taliqat/annotation of the work of Cendi. In this study, this judgment will be corrected, and the reasoning will be explicated by describing the Yazidjizade brothers’ aforementioned works. Another distinctive feature of Ahmad Bidjan’s second commentary on Fusûs al-Hikam is that it contains full commentaries and meanings of some verses of the Qur’an. An excerpt from this work that is of the utmost importance to the history of Sufism, especially to the Ottoman period of it, and to the histories of tafseer and Turkish literature will be published here for the first time.
Keywords: Yazıdjizade Muhammed Efendi, Yazıdjizade Brothers, Ahmad Bidjan, Ibn al-Arabi, Fusus al-Hikam, Ottoman Sufism, Munteha
Bu tebliğde Erol Güngör’ün, tasavvufî bilgi anlayışı eksenindeki görüşleri, tasavvuf klasikleri ve modern dönem tasavvuf araştırmaları eşliğinde tartışılacak; bu anlayış müellifin beslendiği kaynakları da içerisine alacak bir çerçevede değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Bana tergîb ederdi derdi ey cân
Bilirsin yok vefâsı rûzigârın
Ko senden sonra pes bir yâdigârın
(…)
Dedim Bîcân’a imdi ben dahi gel
Çü düzdüm bu kitâbı sen dahi gel
Bunu Türkî diline dönder imdi
Yayılsın İl’e şehre gönder imdi.
Yazıcızâde Muhammed Efendi (ö. 855/1451) ve kardeşi Ahmed-i Bîcân (ö. 870/1466’dan sonra), Osmanlı tasavvuf târihinin temsîl gücü yüksek iki ismidir. Yazıcızâde Kardeşlerin eserleri, yüzyıllarca Osmanlı coğrafyasında ve bu coğrafyanın dışında okunmuş, üzerlerine şerhler yazılmış hatta Türkçenin haricindeki dillere de tercüme edilmiştir. Aynı zamanda Hacı Bayrâm-ı Velî’nin de derviş ve halîfeleri olan Yazıcızâde Kardeşlerin eserleri arasında, özellikle Muhammed Efendi’nin manzûm Muhammediyye, Ahmed-i Bîcân’ın ise mensûr Envâru’l-âşıkîn adlı eserleri; Osmanlı ulemâsı, sûfî çevreler ve halk tarafından en çok okunan, okutturulan kitaplar arasında addedilmektedir. Denilebilir ki Yazıcızâde Kardeşler, eserlerinin merkezine aldıkları Hz. Peygamber (s.a.v) sevgisinin, sözlü ve yazılı Osmanlı kültür ekolojisi içinde yayılmasında çok önemli katkıda bulunmuşlardır. Bu kitapta; Yazıcızâde Kardeşler’in hayatları, eserleri, tasavvufî görüşleri ve Osmanlı’ya tesirleri incelenmektedir. Bu çalışma esnasında Yazıcızâde Kardeşlerin daha önce gün yüzüne çıkmamış bazı eserleri de tahlil edilmiştir. Aynı zamanda birer İbn Arabî şârihi olan Yazıcızâde Kardeşlerin eser ve fikirlerinin bu denli tesirli olmasının tasavvufî, edebî, siyâsî ve sosyolojik sebepleri de bu kitabın başlıca soruları arasındadır.
Sünnet-i seniyyeye ittiba eden insan kemal vasıflar kazanır; gerçek kulluğa giden yollar da esasen sünnet-i seniyyeden geçer. İşte tarikat adabı haddi zatında müntesiplerine en baştan itibaren sünnet yörüngeli bir hayatı talim ve terbiye eder. Elinizdeki kitap bu anlamda tam da toplum içerisinde kılavuzluk görevi ifa eden hakiki mürşitlerin ve hakiki dervişlerin hem Allah’ın hem de Allah’ın kullarının haklarını ne şekilde gözetmesi gerektiğini gösteriyor. Yemek yeme adabı, arkadaşlık adabı, zikir ve sema adabı gibi gündelik edepleri izah ederken tasavvuf yolunda ilerlemek isteyenler için gerekli olan mücahede, tevekkül, güzel ahlak, şükür, sabır, rıza ve sıdk gibi kavramları da şerh ediyor.
Modernizmin yatay/âfâkî hareketinden bîzâr olanların bu süratten kaçışlarının tek yolu Kur’ân ve sünnetin rehberliğinde dikey/enfüsî bir vaziyette yapacakları manevralar olacaktır. İçinde yaşadığımız mukaddes Anadolu toprağının yüzyıllara sârî tecrübesi budur. Yusuf Has Hâcib'in Kutadgu Bilig’inden, Âşık Paşa’nın Garibnâmesi’ne, anonim Tezkire-i Evliyâ’dan, Yazıcızâde Kardeşlerin Muhammediyye ve Envâru’l-âşıkîn nâm kitaplarında biriken mânâ suları madde surlarını târumâr etmiş, dünya bendlerini yıkmış ve diğer tesirlerle beraber büyük bir medeniyet tesis etmiştir.
Şu bir hakikattir ki; bu topraklara mensup olanlar için söze, kelâma, muhabbete verilen değer muazzamdır. Tercümesini yapmak ile şerefyâb olduğumuz Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri’nin (v.1166) “Fütûhu’l-Gayb” adlı eseri de bir sohbet, muhabbet kitabıdır.