Dirlik, S. ve Özen, Ş. Ustalığın Sonu Yok! Gerileyen Bakır Eşya İmalatı İşkolunda Hayatta Kalma. 27. Ulusal Yönetim Ve Organizasyon Kongresi, Bildiriler Kitabı. 1100-1117., 2019
Bakır eşya imalatı, Türkiye’de somut olmayan kültürel miras alanlarından biri olarak kabul edilen... more Bakır eşya imalatı, Türkiye’de somut olmayan kültürel miras alanlarından biri olarak kabul edilen ve zanaat temelli bir endüstri (craft-based industry) olarak nitelendirilmektedir. Bu endüstrinin Türkiye’deki tarihsel seyri ile ilgili olarak yapılan çalışmalardan (örn., Arlı, 1984; Belli ve Kayaoğlu, 1993, 1994, 2002; Kayabaşı ve Şanlı, 2017) çıkardığımız genel sonuç; bakırcılığın belirli merkezlerde 1980’li yıllara kadar etkin bir şekilde gerçekleştirildiği, fakat alüminyum, sentetik, cam ve çelikten yapılmış eşyaların bakır eşyaların yerine alması ile bakırcılık mesleğinin kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığıdır. Ancak, yine aynı çalışmalar, son yıllarda dekoratif (süs) amaçlı bakır eşya üretimine yönelme ile bakırcılığın eskisi kadar olmasa da yeniden canlandığını vurgulamaktadır. Belirtilen bu dönüşümün, gerileyen veya kaybolmaya yüz tutan endüstrilerin nasıl yeniden canlanabileceğini anlamamıza yardımcı olabilecek nitelikte olduğu düşünülebilir. Gerileyen endüstrilerde hayatta kalma meselesiyle, genellikle örgütsel ekoloji ve stratejik yönetim çalışmaları ilgilenmektedir. Örgütsel ekoloji kuramı endüstriyel gerilemeyi, yapısal durağanlık varsayımına dayanarak, örgütsel özellikleri yeni çevresel koşullara uyumlu olmayan örgütlerin ayıklanmasıyla tarif etmektedir (Hannan ve Carroll, 1992; Hannan ve Freeman, 1989). Dolayısıyla, örgütsel ekoloji kuramı örgütlerin yeni koşullara kendilerini nasıl uyumladıklarından ziyade, genellikle yeni çevresel koşullarca nasıl seçildiklerini veya ayıklandıklarını açıklar. Bu seçilme veya ayıklanma sürecinde, örneğin, örgütün izlediği mevcut stratejinin özelci ya da genelci olması ile değişimin türü arasındaki uyum hayatta kalma şansını etkilemektedir (Hannan ve Freeman, 1977 ve 1989). Diğer yandan, işletmelerin daha ziyade yeni koşullara nasıl uyumlandıklarına odaklanan stratejik yönetim yazını ise, gerileyen ya da rekabetin yoğun olduğu dinamik endüstrilerde, işletmelerin hayatta kalma şanslarının, örgütsel ekoloji kuramına benzer olarak mevcut yeteneklerine ve örgütsel formlarına bağlı olduğunu ileri sürmektedir. Örneğin, Martin ve Eisenhardt (2004) dinamik endüstrilerde, modüler örgütsel yapısı ve dinamik yetenekleri içeren yeniden birleştirilebilir örgütsel forma sahip olan işletmelerin yeni pazar fırsatlarını yakalama ve böylelikle hayatta kalma şanslarının daha yüksek olduğunu belirtmektedir. Diğer yandan, radikal teknolojik değişimler nedeniyle gerileyen endüstrilerde, görece kapsamlı/çeşitli ürünler üretme yeteneklerine veya tamamlayıcı teknolojilere sahip olan işletmelerin hayatta kalma ihtimallerinin daha yüksek olduğu belirtilmektedir (Roy ve McEvily, 2004; Roy, Lampert ve Stoyneva, 2017). Yukarıdaki yazın gerileyen endüstrilerde işletmelerin hayatta kalma şansını, belki de örgüt ekolojisinin yapısal durağanlık varsayımından ve stratejik yönetimdeki endüstri karakteristiklerinin belirleyiciliği varsayımından etkilenerek, genellikle işletmelerin mevcut yetenekleri veya formları üzerinden açıklamaktadır. Doğal olarak, mevcut yetenek ve formlar yeni koşullara uyumlanmayı etkileyecektir, ancak bunun dışında, işletmelerin mevcut yetenek ve formlarını değiştirerek, diğer bir deyişle yeni koşullara uyumlanarak da hayatta kalmayı sağlayabilecekleri düşünülebilir. Bu çalışmada, bakır eşya imalatı endüstrisine odaklanarak, gerileyen bir endüstride işletmelerin yeteneklerini ve formlarını dönüştürerek yaşama şanslarını nasıl artırdıklarını incelemeyi amaçlamaktayız. Bunu yaparken, Muğla-Kavaklıdere’de bulunan bakır eşya imalatçılarının mutfak eşyası üretiminden süs eşyası veya dekoratif amaçlı eşya üretimine geçişte örgütsel yeteneklerini ve formlarını nasıl uyumladıklarına odaklanmaktayız.
Uploads
Papers by Sukru Ozen
firms’ perceptions of business association support in this relationship, considering these associations’ potential support for NPD.
Design/methodology/approach – This study conducted an empirical analysis of 1,663 firms in Turkey, a country noted for a history of legislative corruption, and in which there are strong business associations. Drawing the data from the World Bank’s 2019 Enterprise Surveys Dataset, this study tested the hypotheses via the two-stage factor score regression method.
Findings – This study finds that perceived political corruption significantly relates to NPD negatively through perceived regulatory obstacles. It also finds that the perceived support of business associations to NPD is significantly greater when firms perceive regulatory obstacles but only slight political corruption.
Originality/value – As far as political corruption is concerned, this study reveals that corruption can also be the cause of regulatory obstacles, expanding the common view of corruption as a means of overcoming
regulatory obstacles to NPD. In addition, it introduces the role of business associations in this relationship by revealing their support to NPD for different levels of perceived political corruption and regulatory obstacles.
culminated in the Turkish Armed Forces’ (the TAF) fall from grace
between 1997 and 2018. The narrative is guided by a conceptual
framework that features organizational legitimacy and power as key
to strategizing by societal constituencies. Based on this framework,
we describe how the Turkish government consecutively raised
legitimacy and power challenges to the TAF, underscoring adaptation
of the Turkish government’s strategy to the emergent outcomes.
We conclude the paper with a discussion of the usefulness
of our framework for an enhanced understanding of civilian control
over the military.
araştırmayı amaçlamaktayız. Maden projelerinin nesnel bir şekilde gözlemlenebilir özelliklerinin direniş düzeyini doğrudan
etkilediğini iddia eden nesnelci anlayışın egemen olduğu mevcut literatürün aksine, post-yapısalcı bir perspektiften nesnel
özelliklerin ancak maden karşıtı ve yanlısı söylemde kurulduğu biçimiyle direnişi etkileyebileceğini iddia etmekteyiz. Bu doğrultuda,
Artvin-Cerrattepe, Eşme-Kışladağ, Menderes-Efemçukuru ve İliç-Çöpler projelerinin 1994-2010 yılları arasında sahip oldukları
özellikleri, hem maden yanlısı ve karşıtı grupların söylemleriyle hem de direniş düzeyleriyle ilişkilendirerek karşılaştırmaktayız. Bu
karşılaştırmalı analiz sonucunda, projelerin özelliklerinden maden şirketinin menşei, üretim sürecinde siyanür kullanımı, madenin
şirket için değeri, yerleşim yerlerine mesafesi, topoğrafik konumu, madenden etkilenen yöre halkının gelir düzeyinin, yöre halkının
madene karşı direnişini hem protesto söylemi hem de maden yanlısı söylem aracılığıyla etkilediğini gösteriyoruz. Diğer yandan
madenin türü, ocak türü ve tenör gibi özelliklerinin direnişle ilişkilerinin olmadığını ortaya koyuyoruz. Çalışmamız, ilgili literatüre
bir yandan maden projelerinin özelliklerini direniş düzeyiyle ilişkilendiren yeni bir teorik çerçeve sunarak, diğer yandan maden
şirketinin menşei, madenin şirket için değeri ve madenin topoğrafik konumu gibi literatürde değinilmeyen proje özelliklerinin de
çatışan söylemlerde yer alarak direniş düzeyini etkilediğini göstererek katkıda bulunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Protesto hareketi •Yerel direniş • Altın madenciliği • Söylem • Post-yapısalcılık
communities against gold mining. Unlike previous research that claimed that the objectively observable features of mining
projects directly affect the level of resistance, we argue from a post-structuralist perspective that objective features can affect
resistance only as they are articulated in anti-mining and pro-mining discourses. Based on this premise, we compare the features
of the Artvin-Cerrattepe, Eşme-Kışladağ, Menderes-Efemçukuru and İliç-Çöpler projects between 1994 and 2010 by associating
them with anti-mining and pro-mining discourses as well as resistance levels. Our comparison shows that the features of projects,
such as the mining company’s country of origin, the use of cyanide, the value of the mine for the company, the proximity of the
mining site to settlement areas, its topographic location, and the income level of locals that the mining site directly impacts,
affect the level of resistance only through the meanings that they take in the anti-mining and pro-mining discourses. Our study
also reveals that the resistance level is unrelated to the kind of mineral, mining quarry, or grade. Our study contributes to the
relevant literature by offering both a theoretical framework that relates the characteristics of mining projects to the level of local
resistance in a novel way, as well as three influential project characteristics neglected in the literature – the mining company’s
country of origin, the value of the mine for the company, and the mining site’s topographic location.
Keywords: Protest movement • Local resistance • Gold mining • Discourse • Post-structuralism
firms’ perceptions of business association support in this relationship, considering these associations’ potential support for NPD.
Design/methodology/approach – This study conducted an empirical analysis of 1,663 firms in Turkey, a country noted for a history of legislative corruption, and in which there are strong business associations. Drawing the data from the World Bank’s 2019 Enterprise Surveys Dataset, this study tested the hypotheses via the two-stage factor score regression method.
Findings – This study finds that perceived political corruption significantly relates to NPD negatively through perceived regulatory obstacles. It also finds that the perceived support of business associations to NPD is significantly greater when firms perceive regulatory obstacles but only slight political corruption.
Originality/value – As far as political corruption is concerned, this study reveals that corruption can also be the cause of regulatory obstacles, expanding the common view of corruption as a means of overcoming
regulatory obstacles to NPD. In addition, it introduces the role of business associations in this relationship by revealing their support to NPD for different levels of perceived political corruption and regulatory obstacles.
culminated in the Turkish Armed Forces’ (the TAF) fall from grace
between 1997 and 2018. The narrative is guided by a conceptual
framework that features organizational legitimacy and power as key
to strategizing by societal constituencies. Based on this framework,
we describe how the Turkish government consecutively raised
legitimacy and power challenges to the TAF, underscoring adaptation
of the Turkish government’s strategy to the emergent outcomes.
We conclude the paper with a discussion of the usefulness
of our framework for an enhanced understanding of civilian control
over the military.
araştırmayı amaçlamaktayız. Maden projelerinin nesnel bir şekilde gözlemlenebilir özelliklerinin direniş düzeyini doğrudan
etkilediğini iddia eden nesnelci anlayışın egemen olduğu mevcut literatürün aksine, post-yapısalcı bir perspektiften nesnel
özelliklerin ancak maden karşıtı ve yanlısı söylemde kurulduğu biçimiyle direnişi etkileyebileceğini iddia etmekteyiz. Bu doğrultuda,
Artvin-Cerrattepe, Eşme-Kışladağ, Menderes-Efemçukuru ve İliç-Çöpler projelerinin 1994-2010 yılları arasında sahip oldukları
özellikleri, hem maden yanlısı ve karşıtı grupların söylemleriyle hem de direniş düzeyleriyle ilişkilendirerek karşılaştırmaktayız. Bu
karşılaştırmalı analiz sonucunda, projelerin özelliklerinden maden şirketinin menşei, üretim sürecinde siyanür kullanımı, madenin
şirket için değeri, yerleşim yerlerine mesafesi, topoğrafik konumu, madenden etkilenen yöre halkının gelir düzeyinin, yöre halkının
madene karşı direnişini hem protesto söylemi hem de maden yanlısı söylem aracılığıyla etkilediğini gösteriyoruz. Diğer yandan
madenin türü, ocak türü ve tenör gibi özelliklerinin direnişle ilişkilerinin olmadığını ortaya koyuyoruz. Çalışmamız, ilgili literatüre
bir yandan maden projelerinin özelliklerini direniş düzeyiyle ilişkilendiren yeni bir teorik çerçeve sunarak, diğer yandan maden
şirketinin menşei, madenin şirket için değeri ve madenin topoğrafik konumu gibi literatürde değinilmeyen proje özelliklerinin de
çatışan söylemlerde yer alarak direniş düzeyini etkilediğini göstererek katkıda bulunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Protesto hareketi •Yerel direniş • Altın madenciliği • Söylem • Post-yapısalcılık
communities against gold mining. Unlike previous research that claimed that the objectively observable features of mining
projects directly affect the level of resistance, we argue from a post-structuralist perspective that objective features can affect
resistance only as they are articulated in anti-mining and pro-mining discourses. Based on this premise, we compare the features
of the Artvin-Cerrattepe, Eşme-Kışladağ, Menderes-Efemçukuru and İliç-Çöpler projects between 1994 and 2010 by associating
them with anti-mining and pro-mining discourses as well as resistance levels. Our comparison shows that the features of projects,
such as the mining company’s country of origin, the use of cyanide, the value of the mine for the company, the proximity of the
mining site to settlement areas, its topographic location, and the income level of locals that the mining site directly impacts,
affect the level of resistance only through the meanings that they take in the anti-mining and pro-mining discourses. Our study
also reveals that the resistance level is unrelated to the kind of mineral, mining quarry, or grade. Our study contributes to the
relevant literature by offering both a theoretical framework that relates the characteristics of mining projects to the level of local
resistance in a novel way, as well as three influential project characteristics neglected in the literature – the mining company’s
country of origin, the value of the mine for the company, and the mining site’s topographic location.
Keywords: Protest movement • Local resistance • Gold mining • Discourse • Post-structuralism