Papers by Ahmet Atilla Senturk
Osmanlı Şiiri Kılavuzu c.vı, 2023
Tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilerek tanıtım veya araştırma amaçlı yapılacak kısa alıntılar ... more Tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilerek tanıtım veya araştırma amaçlı yapılacak kısa alıntılar dışında, yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir şekilde kopya edilemez, elektronik ve mekanik yolla çoğaltılıp yayımlanamaz ve dağıtılamaz. OSEDAM Osmanlı Edebiyatı Araştırmaları Merkezi "DBY YAYINLARI"nın bir markasıdır.
Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, 2022
Edebî eserler toplum hayatının her yönüne doğrudan veya dolaylı olarak temas ettikleri kadar coğr... more Edebî eserler toplum hayatının her yönüne doğrudan veya dolaylı olarak temas ettikleri kadar coğrafya ve mekânları da konu edinmeleri bakımından şehir tarihleri için de önemli birer vesika değerindedirler. Bunlar dikkate alınmadan yazılan tarihler kuru ve ruhsuz kalacağı gibi tarihlere kaynaklık eden resmî kayıtlar ve arşiv belgeleri de toplumun ruh dünyasını sergileme açısından çoğu zaman yetersiz kalırlar. Eski edebiyat eserleri ağırlıklı olarak hayal ürünü ve duygu yüklü metinler olmakla beraber bunların her biri perde gerisinden hayatın gerçek yüzünü, o devir insanının ruh dünyasını bugüne yansıtan, bazen de eşyayı en ince detayına kadar sergileyen belgelerdir. Bunlar sadece tarihçiler için değil sanat tarihçileri için de aydınlatıcı birer vesika değerindedirler. Bir yapının kaybolan kitabesinin orijinal metni bir dîvânın tozlu yaprakları arasından çıkabileceği gibi, bu yazıda örnekleri görüleceği üzere kaybolmuş yapılar hakkında yürütülen hüküm ve tahminler de dîvânlardan sarfınazar edildiğinde bazen çok isabetsiz ve anakronik kalabilmektedir. Evliyâ Çelebi ve Eremya Çelebi’nin izlerini edebî metinler ışığında takip ederek kaleme alınan bu yazı dizisi manzum metinlerin Kâğıthane, Haliç, Galata, Üsküdar ve Boğaziçi coğrafyasına ait bir kesitini oluşturmaktadır. Birinci bölümü Galata ve Üsküdar’dan başlayıp kaba hatlarıyla Boğaz sahili boyunca Anadolu ve Rumeli hisarlarında biten bu makalenin ikinci bölümü Sarıyer’den Tophane’ye kadar sahil şeridi ve ardından da Eyüp, Sütlüce, Kasımpaşa ve Kağıthane sahilleriyle Sâdâbâd’a uzanarak buralarda inşa edilen köşk ve kasırların izlerini sürecektir. Özellikle Beşiktaş ve Tophane’de tarihin acımasız yıkımına uğrayan eserlerin bugüne fotoğrafları dahi kalmamış hatıraları dîvânlarda yaşamaktadır. Bilhassa Ortaköy ve Beşiktaş’taki mimarî eserlerin sadece manzum kitabeleri dahi müstakil bir kitap oluşturacak hacimdedir. Bunlar arasında Tophane’deki Gerdûne-keşân Kışlası gibi dev yapılar dahi bugün artık tamamen unutulmasına rağmen bunların iz ve hatıraları manzum metinlerde yaşamaktadır.
Mertol Tulum Kitabı ISBN 978-605-5227-95-1, 2017
Bu biyografi yazısı 2017 yılında Sivrihisar Belediyesi tarafından neşredilen TÜRK DÜNYASININ ULU ... more Bu biyografi yazısı 2017 yılında Sivrihisar Belediyesi tarafından neşredilen TÜRK DÜNYASININ ULU ÇINARI MERTOL TULUM KİTABI'nın 11-57. sayfalarından alınmıştır.
Osmanlı Şiiri Kılavuzu c.II, 2017
Osmanlı Şiiri Kılavuzu c.III, 2019
Tüm haklar sakldr. Kaynak gösterilerek tantm amacyla ve araştrma için yaplacak ksa alnt... more Tüm haklar sakldr. Kaynak gösterilerek tantm amacyla ve araştrma için yaplacak ksa alntlar dşnda, yayncnn yazl izni olmakszn hiçbir şekilde kopya edilemez, elektronik ve mekanik yolla çoğaltlp, yaymlanamaz ve dağtlamaz.
Osmanlı Şiiri Kılavuzu c.IV, 2020
Tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilerek tanıtım amacıyla ve araştırma için yapılacak kısa alınt... more Tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilerek tanıtım amacıyla ve araştırma için yapılacak kısa alıntılar dışında, yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir şekilde kopya edilemez, elektronik ve mekanik yolla çoğaltılıp, yayımlanamaz ve dağıtılamaz. OSEDAM Osmanlı Edebiyatı Araştırmaları Merkezi "DBY YAYINLARI"nın bir markasıdır. 5 D Benzeşen # Yorum ∆ Tevriye /Cinas ♪ Ses uyumu X Mukayese ❖ Atasözü /Deyim « Âdet /İnanç 742 EBABİL (ebâbîl) Kur'an'da Fil suresinde sözü edilen kuş sürüsünün adı olup bu kuşlar halk arasında keçisağan yahut dağ kırlangıcı olarak bilinir. Ebrehe'nin (bk. "Ebrehe") Kâbe'yi yıkmak için gelen ordusu üzerine ağızlarındaki "siccîl" denen pişmiş taşları bırakarak onları Kur'an'daki tanımıyla "yenmiş ekinler" gibi darmadağın ettiklerine inanılır. Arpaemînizâde Sâmî bu taşların Ebrehe'nin askerlerini dağıtmasını Oldı ser-geşte-i darb-i siccîl / Leşker-i Ebrehe-i sâhib-i fîl SDFS, mes.4/94 olarak zikreder.
Osmanlı Şiiri Kılavuzu c.V, 2021
Tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilerek tanıtım veya araştırma amaçlı yapılacak kısa alıntılar ... more Tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilerek tanıtım veya araştırma amaçlı yapılacak kısa alıntılar dışında, yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir şekilde kopya edilemez, elektronik ve mekanik yolla çoğaltılıp yayımlanamaz ve dağıtılamaz. OSEDAM Osmanlı Edebiyatı Araştırmaları Merkezi "DBY YAYINLARI"nın bir markasıdır.
Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi Journal of Academic Language and Literature , 2021
Dili oluşturan kelime ve kavramlar canlı varlıklar gibi doğar, yaşar ve ölürler. Bunlar
arasında... more Dili oluşturan kelime ve kavramlar canlı varlıklar gibi doğar, yaşar ve ölürler. Bunlar
arasında yüzyıllara meydan okuyan uzun soluklu bazıları da zamanla anlam değişikliğine uğrayabilir. Öyle ki bazı kavram ve kelimeler toplumu etkileyen sosyal hadiseler sebebiyle bir zamanlar sahip olduğu anlamın tam tersi bir yapıya dahi bürünebilir. Bu açıdan bakıldığında her tarihî metin ancak ait olduğu dönemin sözlükleri ile anlaşılıp çözümlenebilir. Ancak eski metinler ve bunların yorumuyla uğraşanlar için bu saha ciddî engel ve tuzaklarla doludur. Zira Türkler Arapça ve Farsça lügatlere gösterdikleri ihtimamı nasıl olsa iyi bildiklerini düşünerek maalesef ana dilleri için göstermemişlerdir. Dil daimî bir değişim içinde bulunduğundan biz onların yüzyıllar önce yazıp söylediklerini bugün artık doğru anlamakta zorlanıyoruz. Elimizde o dönemin sözlükleri bulunmadığı için de kelime ve kavramların gerçek karşılıklarını tespit için tek kaynak çoğu zaman metnin kendisi olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında kelimelerin etimolojik yapı değişimleri dışında bir de sosyal gelişmelerle şekillenip farklı bir mecrada seyreden anlam serüvenleri vardır. Elektriğin icadıyla aydınlatma ihtiyaçlarının değişmesi ve ateşle bağlantılı eski kelime ve terimlerin zamanla kullanımdan düşüp unutulması bu değişim sürecinin en tipik örneklerindendir. Toplum hafızası ihtiyaç duyduğu bir kelimeyi ya sıfırdan üretir yahut da mevcut dil dağarcığında bulunan bir kelimeye yeni bir anlam yükleyerek kullanmaya başlar ve bir zaman sonra işi bittiğinde de terk edip unutur. İşte bunların sözlüklere girmediği durumlarda edebî metinler bu değişmeleri takip hususunda bulunmaz bir hazine değeri taşırlar. Zira şairler bugün çoğu kaybolan bu kelimeleri farklı anlamlarıyla en zengin
biçimde kullanma başarısını zorlayan sanatkârlardır.
Sonuç olarak bu açıdan bakıldığında zaman süzgecinden geçerek günümüz dilini
oluşturan her kelimenin arkasında maceralı bir hayat hikâyesi vardır. Bu makalede
günümüzde yaşlıların dilinde belki sadece “gül demeti” yahut “şiir antolojisi” gibi anlamlarıyla varlığını sürdürmeye çalışan “gül-deste” kavramı sadece manzum metinler kaynak kullanılarak incelenmiş ve bugün tamamen unutulup terk edilmiş eski anlamları muhtemel değişim gerekçeleriyle birlikte tespit edilmiştir.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 1993
“Şeyhoğlu Mustafa, Hurşîd-nâme (Hurşîd u Ferahşâd), nşr. Hüseyin Ayan” (tenkid ve tanıtım), İstan... more “Şeyhoğlu Mustafa, Hurşîd-nâme (Hurşîd u Ferahşâd), nşr. Hüseyin Ayan” (tenkid ve tanıtım), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, İstanbul 1993, c.XXVI, s. 355-367. ISSN 1015-2091
Turkish Studies, 2015
ISSN: 1308-2140,
okçuluk, archery, osmanlı şiiri, divan edebiyatı, ottoman poetry
Yücel Dağlı Türkiye'de dil, tarih ve edebiyat sahalarında çalışan akademisyenlerin bilgisayar pro... more Yücel Dağlı Türkiye'de dil, tarih ve edebiyat sahalarında çalışan akademisyenlerin bilgisayar programlarına ayak uydurmalarına öncü olmuş bir sima idi. Bu yazıda onun yol göstermesiyle eski edebiyat araştırmaları ve metin şerhi çalışmalarının kısa sürede nasıl gelişim kaydettiği birkaç örnekle anlatılmaya çalışılmıştır.
XV. yüzyıl şairlerinden Aşkî, Sultan II. Murad ve II. Mehmed devirlerinde yaşamış, özellikle şehz... more XV. yüzyıl şairlerinden Aşkî, Sultan II. Murad ve II. Mehmed devirlerinde yaşamış, özellikle şehzadelik yıllarından itibaren Fatih'in yanında bulunarak bu hükümdarın ilgi ve himayesini görmüştür. Balat'ta kendi adıyla anılan mahallede inşa ettirdiği caminin tapu tahrir kayıtlarında adının "Abdürrezzâk" olarak geçmesinin (Barkan-Ayverdi: 422) yanısıra, söz konusu cami hakkında bilgi veren Hadîkatü'lcevâmi' müellifinin ondan "Aşkî Muhammed Efendi" olarak bahsetmesine (Ayvansarayî: 196) nazaran asıl adının Muhammed Abdürrezzak olduğu anlaşılmaktadır. Daha sonra gelen Aşkî mahlaslı şairlerden ayırt edilmesi için yaygın olarak "Aşkî-i Kadîm" diye anılmıştır. Nereli olduğuna dair bir bilgi bulunmamakla beraber dîvânında günümüzde Mersin'e has bir tatlı olan "kelebiç" yahut "kerebiç" 1 hakkında oldukça övücü bir ifade kullanmasından hareketle (k. 2/VI-3) Edirne'ye güneyden geldiği tahmin edilebilir. Fatih'in tahta ilk çıkışına denk gelen 1444-1445 yıllarında 40 yaşlarında, olgun bir şehzade musahibi olması ihtimali ve 1483 Mayısında inşa ettirdiği camiin vakfiyesinden o yıllarda sağ olması gereğine binaen doğum tarihi XV. yüzyıl başlarında olmalıdır. 1 "Kerebiç" günümüzde Mersin, Antakya ve Kilis yöresinde bayramlarda yapılan ve köpük helvası içinde sunulan bir çeşit kurabiyedir. Tatlının Suriye kökenli olduğu düşünülmektedir. Anlaşıldığı kadarıyla doğuda yaygın olan bu tatlı batıda aynı rağbeti görmemiştir (Işın: 173-174).
Son yüzyılın yerli kültür ve geleneklere uzak yetişen aydınları çoğu zaman "Klâsik Türk Şiiri"ni ... more Son yüzyılın yerli kültür ve geleneklere uzak yetişen aydınları çoğu zaman "Klâsik Türk Şiiri"ni halktan uzak, İran ve Arap taklitçisi bir edebiyatın ürünü olarak kabul etmişlerdir. Bu görüşün arka planında içten içe halkı küçük görmenin puslu bir yansıması hissedilir. Yani âdeta "Eğer ben bu şiiri anlayamıyorsam, halk hiç anlayamaz, dolayısıyla bu şiir halkın şiiri olamaz" şeklinde geliştirilmiş çarpık bir mantığın ürünüdür bu görüş.
Uploads
Papers by Ahmet Atilla Senturk
arasında yüzyıllara meydan okuyan uzun soluklu bazıları da zamanla anlam değişikliğine uğrayabilir. Öyle ki bazı kavram ve kelimeler toplumu etkileyen sosyal hadiseler sebebiyle bir zamanlar sahip olduğu anlamın tam tersi bir yapıya dahi bürünebilir. Bu açıdan bakıldığında her tarihî metin ancak ait olduğu dönemin sözlükleri ile anlaşılıp çözümlenebilir. Ancak eski metinler ve bunların yorumuyla uğraşanlar için bu saha ciddî engel ve tuzaklarla doludur. Zira Türkler Arapça ve Farsça lügatlere gösterdikleri ihtimamı nasıl olsa iyi bildiklerini düşünerek maalesef ana dilleri için göstermemişlerdir. Dil daimî bir değişim içinde bulunduğundan biz onların yüzyıllar önce yazıp söylediklerini bugün artık doğru anlamakta zorlanıyoruz. Elimizde o dönemin sözlükleri bulunmadığı için de kelime ve kavramların gerçek karşılıklarını tespit için tek kaynak çoğu zaman metnin kendisi olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında kelimelerin etimolojik yapı değişimleri dışında bir de sosyal gelişmelerle şekillenip farklı bir mecrada seyreden anlam serüvenleri vardır. Elektriğin icadıyla aydınlatma ihtiyaçlarının değişmesi ve ateşle bağlantılı eski kelime ve terimlerin zamanla kullanımdan düşüp unutulması bu değişim sürecinin en tipik örneklerindendir. Toplum hafızası ihtiyaç duyduğu bir kelimeyi ya sıfırdan üretir yahut da mevcut dil dağarcığında bulunan bir kelimeye yeni bir anlam yükleyerek kullanmaya başlar ve bir zaman sonra işi bittiğinde de terk edip unutur. İşte bunların sözlüklere girmediği durumlarda edebî metinler bu değişmeleri takip hususunda bulunmaz bir hazine değeri taşırlar. Zira şairler bugün çoğu kaybolan bu kelimeleri farklı anlamlarıyla en zengin
biçimde kullanma başarısını zorlayan sanatkârlardır.
Sonuç olarak bu açıdan bakıldığında zaman süzgecinden geçerek günümüz dilini
oluşturan her kelimenin arkasında maceralı bir hayat hikâyesi vardır. Bu makalede
günümüzde yaşlıların dilinde belki sadece “gül demeti” yahut “şiir antolojisi” gibi anlamlarıyla varlığını sürdürmeye çalışan “gül-deste” kavramı sadece manzum metinler kaynak kullanılarak incelenmiş ve bugün tamamen unutulup terk edilmiş eski anlamları muhtemel değişim gerekçeleriyle birlikte tespit edilmiştir.
arasında yüzyıllara meydan okuyan uzun soluklu bazıları da zamanla anlam değişikliğine uğrayabilir. Öyle ki bazı kavram ve kelimeler toplumu etkileyen sosyal hadiseler sebebiyle bir zamanlar sahip olduğu anlamın tam tersi bir yapıya dahi bürünebilir. Bu açıdan bakıldığında her tarihî metin ancak ait olduğu dönemin sözlükleri ile anlaşılıp çözümlenebilir. Ancak eski metinler ve bunların yorumuyla uğraşanlar için bu saha ciddî engel ve tuzaklarla doludur. Zira Türkler Arapça ve Farsça lügatlere gösterdikleri ihtimamı nasıl olsa iyi bildiklerini düşünerek maalesef ana dilleri için göstermemişlerdir. Dil daimî bir değişim içinde bulunduğundan biz onların yüzyıllar önce yazıp söylediklerini bugün artık doğru anlamakta zorlanıyoruz. Elimizde o dönemin sözlükleri bulunmadığı için de kelime ve kavramların gerçek karşılıklarını tespit için tek kaynak çoğu zaman metnin kendisi olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında kelimelerin etimolojik yapı değişimleri dışında bir de sosyal gelişmelerle şekillenip farklı bir mecrada seyreden anlam serüvenleri vardır. Elektriğin icadıyla aydınlatma ihtiyaçlarının değişmesi ve ateşle bağlantılı eski kelime ve terimlerin zamanla kullanımdan düşüp unutulması bu değişim sürecinin en tipik örneklerindendir. Toplum hafızası ihtiyaç duyduğu bir kelimeyi ya sıfırdan üretir yahut da mevcut dil dağarcığında bulunan bir kelimeye yeni bir anlam yükleyerek kullanmaya başlar ve bir zaman sonra işi bittiğinde de terk edip unutur. İşte bunların sözlüklere girmediği durumlarda edebî metinler bu değişmeleri takip hususunda bulunmaz bir hazine değeri taşırlar. Zira şairler bugün çoğu kaybolan bu kelimeleri farklı anlamlarıyla en zengin
biçimde kullanma başarısını zorlayan sanatkârlardır.
Sonuç olarak bu açıdan bakıldığında zaman süzgecinden geçerek günümüz dilini
oluşturan her kelimenin arkasında maceralı bir hayat hikâyesi vardır. Bu makalede
günümüzde yaşlıların dilinde belki sadece “gül demeti” yahut “şiir antolojisi” gibi anlamlarıyla varlığını sürdürmeye çalışan “gül-deste” kavramı sadece manzum metinler kaynak kullanılarak incelenmiş ve bugün tamamen unutulup terk edilmiş eski anlamları muhtemel değişim gerekçeleriyle birlikte tespit edilmiştir.
Eski şiir, aradaki engeller kaldırıldığında gerçekten okuması ve yorumlaması son derece zevkli bir meşgaledir. Bu şiirin her beyti, bize yüzyıllar öncesinden gönderilmiş birer bilmece gibidir. Bunları çözmek, insanda heyecan ve bir yenisini daha çözüp anlama isteği uyandırır.
Bundan 300-500 sene önce yaşamış bir söz ustasının zihninin kıvrımlarından kopan ince bir espriyi 21. yüzyılda yeniden keşfedip zevkine varabilmek, bambaşka bir heyecan konusudur. Osmanlı Şiiri Kılavuzu ile toplumumuzun, tarih ve kültürüyle daha güçlü bağlar kurabileceğine inanıyoruz.
Eski şiir, aradaki engeller kaldırıldığında gerçekten okuması ve yorumlaması son derece zevkli bir meşgaledir. Bu şiirin her beyti, bize yüzyıllar öncesinden gönderilmiş birer bilmece gibidir. Bunları çözmek, insanda heyecan ve bir yenisini daha çözüp anlama isteği uyandırır.
Bundan 300-500 sene önce yaşamış bir söz ustasının zihninin kıvrımlarından kopan ince bir espriyi 21. yüzyılda yeniden keşfedip zevkine varabilmek, bambaşka bir heyecan konusudur. Osmanlı Şiiri Kılavuzu ile toplumumuzun, tarih ve kültürüyle daha güçlü bağlar kurabileceğine inanıyoruz.
Osmanlı’nın gündelik hayatı, sosyal yapısı, toplum gelenekleri, inançları, ordu ve askerliği, güzel sanatları, antropolojisinin yanı sıra şiir ve edebiyatına dair her şey